BİR DE BURADAN BAK BE BİRADER! (Temmuz 2014 – Aralik 2014)

27 Aralık 2014

Mesajlar havada uçuşuyor! ”Onlar Kurban Bayramı’nı kutluyorlar mı? Siz de Yılbaşını kutlamayın!”

Neresinden baksan zavallıklık kokuyor. Kompleks kokuyor. Dayatma kokuyor! Kimse sana ”Kurban Bayramı’nı kutlama” diyor mu? Yooo! Eeeee? Sen ne halt yemeye millettin yılbaşına karışıyorsun, magara!

HDP Genel Merkezi’ne mescit açılsın diyor milletvekili Altan Tan. HDP’nin içinde Aleviler var, Ezidiler var, Süryaniler var, Hristiyanlar var. Hiç bir inanç gurubu partisinden kendi inancının ibadethanesini istemiyor. Sadece Altan Tan istiyor! Gözünüzü toprak doyursun! Vallaha da billaha da bunların beyinciklerinde arıza var…

Not: CC Yönetimi Yılbaşı için 1 haftalık tatil yapmayı önerdi. Valla işime de geldi. Memlekete gidecektim. 5 Ocak’ta buluşmak üzere. Yeni Yılınız mutlu ve kutlu olsun.

26 Aralık 2014

Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ndeki Çerkes Derneği Başkanı Uğur Pihava, ‘Vahabiler’ isimli bir grubunun Çeçenistan ve Dağıstan’daki Çerkesleri internet üzerinden ‘Rusya ile savaşıyoruz’ diyerek kandırıp Suriye’ye götürdüğünü öne sürmüş. Gazetelerde demecini gördüm. Bu konuda dört diyeceğim var:

Birincisi Uğur kardeşim Çeçen ve Dağlıların Çerkes olduğunu iddia etmiş ki, Çeçenler de dağlılar da bunu (Tha’ya binlerce teşekkür) reddeder. İkincisi; Suriye’ye ‘Rusya ile savaşıyoruz’ diyerek kandırıp kim gidiyorsa katıksız dangalaktır, bırakın gitsin, layığı odur. Üçüncüsü; Adigeler içinde Müslümanlar olabilir amma IŞİD namussuzlarının yanında yer alacak Adige olmaz. Tabii Adigelik kalmışsa! Dördüncüsü ve sonuncusu; bu kirli savaşa giden Müslümanlar yüzde 99’u gariban aile çocukları… Zenginleşen Tiran oluyor!

Meşhur Milli Selamet Partisi’nin genel Başkanı Necmettin Erbakan, sempatik bir şahsiyetti. Padişahımızın siyasi ve dini hocasıydı! Kızı olan hanımefendi de türbanlı ve dini bütün bir insandı. Haberlerde okuduk ki, Amerika’ya yerleşmiş. Türbanlı olup da kapağı Amerika’ya atan sadece o değil tabii ki! Başörtüsüyle TBMM’sine giren ilk kadın olan Merve Kavakçı’da Amerika’da yaşıyordu. Hala orda mı bilmem. Yani parası olan tüm türbanlılar kapağı Avrupa veya Amerika’ya kapağı atıyor.

Buradan Müslümanlığı samimiyetle yaşayanlara sesleniyorum: Sorun be kardeşim, biz sorduk mu olmuyor sen sor: ”Sen dini bütün Müslüman değil misin? Dinini güzel güzel yaşayabileceğin, 5 vakit ezan sesi duyabileceğin, türbanlı, karaçarşaflı, senin inancının hukuku olan şeriat ile idare edilen onlarca İslami memleket varken, neden gavur memleketlerine gidiyorsun?” Bunu sor be kardeşim! Sor!

25 Aralık 2014

Gerikalmış ülke yöneticilerinin ve akılsızların en büyük özlemi kalabalık nüfustur. Böylece idareyi ele geçireceklerini sanırlar. Mesela Kaf-Fed! Zannediyor ki, biz Türkiye diasporası olarak 7 milyonuz, anavatan nüfusu 1 milyon bile değil. O zaman biz ağzımıza geleni söyleriz, onlar da yapar. Naaaahhhh yaparlar! Nitekim, siz kendinizi bildiğinizden beri anavatanın Kaf-Fed’i ciddiye aldığını gördünüz mü? Sadece Kaf-Fed’e değil tüm STK’lara, topuna söylüyorum bunu. Kim takar, düğün düğün dansöz gibi dolaşan diasporayı! Takmazlar! Çünkü anavatan her konuda ve her alanda Türkiye diasporasını çeşmeye sulu götürür, susuz getirir.

Bu konu nerden aklıma geldi? İkide bir ısıtılıp önümüze konulan şu aile planlaması konusundan! Padişah hazretleri nüfusumuzun artması gerekir demiş. Yahu nufusunu arttıracağına Alamancı olarak Avrupa’ya ucuz iş gücü olarak gönderdiğin insanlarını geri getirsene! Hazır 4-5 milyon insan!

Bize dönersek; eğer hiçbir halta yaramayan 7 milyon Adige yerine şöyle dünyaya; bilim, sanat, teknoloji getiren 200 bin Adige olsaydı Türkiye’de; Kaf-Fed ve benzeri dandik kurumcuklara gerek mi kalırdı?

Gazeteler yazıyor; hani kadınları aşağılayan biri var, Tuğrul İnançer adı. Hamile ve çalışan kadınlara hakaretler ediyordu. Meğer kendi öpöz kızı başarılı, çalışan bir kardeşimizmiş. Bir de Yusuf Kaplan adında biri vardı. O da öğrenci değişim programına ağır hakaretler etmişti. Onun da öpöz kızı Erasmus değişim programıyla Paris’e gitmiş.

Bu iki adamın suratına tükürülmesi, iki kızın da alınlarından öpülmesi gerek. Böyle babalardan, böyle aydın insanların yetişmesi geleceğe dair umutları arttırıyor!

24 Aralık 2014

Genellikle okuyucularımla aynı görüşleri paylaşıyorum. Çoğu nezaketinden dolayı söylemek istediklerini çok dallandırıp budaklandırıyor. Ben de onların adına dangadanak buraya yazıyorum. Diasporaya -özellikle Türkiye diasporasına- çok yüklendiğimi yazıyor bazı okurlarım. Kısmen doğru. Yani Türkiye diaporasında bir şebekten farkı olmamasına rağmen kahramanmış gibi ortaya kendini atanlara yükleniyorum. sonra Kaf-Fed gibi Türkiye Hükümeti’nin Kafkasya sözcüsü gibi davranan kurumlara da yükleniyorum. Yoksa sade Adige-Abhazlara boynum kıldan incedir. Benim kızdıklarım hadsizlerdir… Yahu hesap edin, dangalağın biri çıkıyor anavatana giydiriyor, yazdığı site yazıyı ”……. …… Sınırötesine Tokatı” diye reklamını yapıyor. Sınırötesi diye aşağıladığı yer anavatan! Şebeğin adını buraya yazmıyorum, korkumdan değil, CC engellediği için… Şimdi ben bunların bu öküzlüklerine es mi geçeyim! Yok öyle… Öküze ”Oha” demek benim birincil vazifemdir.

23 Aralık 2014

Kurşun geçirmez, her yanı ağır silahla donatılmış, zırhlı Akrep adlı kamyonun içinde olacaksın, sokaktaki göstericiye megafonla meydan okuyacaksın. ”Erkeksen çık karşıma”. Türk usülü meydan okuma!

Amerika’da yaşayan bir okurum yazmış: Sayın Hatko, baştan söyleyeyim ki, zencilere karşı hiçbir düşmanlığım yok. Aksine buraya gelmeden önce çok da sempati duyardım. Benim değineceğim konu; hani şu polis tarafından öldürülen zenci gencin neden olduğu sosyal olaylar. Ben bire bir bizim Türkiye’deki Çerkes diasporası ile benzerlik bulduğum için size yazmak istedim. Sayın Hatko buradaki zencilerin (göçmen olarak gelmiş olanlar da Amerikalı zencilerde) yüzde 80’ı hiçbir baltaya sap olmamış (özeliklle ”olamamış” yazmadım), işleri güçleri eğlenmek ve boş boş gezmek olan serseri takımı. Bunların çoğu bize ”ayrımcılık yapılıyor” bahanesine sığınarak yapmadıkları hırsızlık, arsızlık yok. Yeter ki, çalışmasın, üretmesin! Oysa her Amerikalı gibi her türlü hakka sahipler. Aklıma hep şu geliyor. Bunların topunu doldurup uçağa 1 seneliğine Türkiye’ye göndereceksin. Görsünler bakalım hanyayı Konya’yı. Burada yaptıklarının binde birini Türkiye’de yapsınlar bakalım ne olacak! Yani bunlar burada tek kelimeyle züppelik yapıyorlar. Uzaktan göründüğü gibi değil hiçbir şey! Türkiye Çerkes diasporasına benzerliğini sorarsanız, onlar da yan gelip yatmayı seviyor bizimkiler de, onlar da ağlamayı seviyor, bizimkiler de… Saygılarımla…

22 Aralık 2014

Okuyucumun ”Kafkasya’nın Çingenelerisiniz” ile ilgili sözlerine onlarca e-mail geldi. Oooo, ben resmen ayakta uyuyormuşum. Herkesin söylediği ortak şey, bu sözün artık genel kabul gördüğü ve çoğu kişice sosyal medyada dillendirildiği, hatta eksik dillendirildiği ”tembel millet’i de eklememiz gerektiği…

Maraş’ta 36 yıl önce IŞİD’ten hiçbir farkı olmayan bir katliam yaşanmıştı. Çoluk-çocuk, (hatta ana karnındaki bir bebek, annenin karnı yarılarak çıkartılılıp öldürülmüştü) yaşlı-genç, kadın-erkek demeden 150 insanı katletmişlerdi. İnsanın insanlığından utandığı bir olaydı. Sonra aynısı Çorum’da da yaşanmıştı.

Sonuç: Bu acı günde Maraş’ın sınırlarını kapatıp, ne içeri insan soktular, ne çıkardılar.

Kaf-Fed, soykırımı insanlık suçu olarak gördüğü için bir bildiri yayınlamadı. Çünkü bu bir soykırım değil, öylesine bir olaydı! Ne yani 150 insanın katli de laf mı, bizim 50 milyon insanımızı öldürdüler, değil mi Kaf-Fed! Ha sadece Kaf-Fed değil, göbeğini kaşıya kaşıya ”soykırıldık” diyen soytarıların hiçbirinden ”tık” çıkmadı. Tokatçı biri türemiş. Sınırötesine tokat atıyomuş şebek. Öyle duyurusunu yapmışlar. Demokrasi naraları atan bu dangalaktan da ”tık” yok.

Gerizekalılık ile baskıcı olmak arasında direk bir bağlantı olduğunu nasıl anlarsınız? Çok basit. AKP mitingine gidin!

Şimdi anlatacağım olay bire bir gerçek. Aynen şöyle olmuş. Padişah kürsüde nutuk çekiyor, vatandaş aşağıda dinliyor. Amma padişah halkından tırstığı için binlerce gizli polisini (yani sivilleri) halkın arasına salıyor. Bu arada vatandaşın biri yanındaki ile konuşurken bir sivil ”hırsız” lafını duyuyor. Hopppaaaa! Adamı derdest ettikleri gibi doğruca karakola. Anasından emdiği sütü burnundan getiriliyor fakat savcılık vatandaşı serbest brakıyor. Siviller işin peşini bırakmıyorlar ve vatandaşı geceyarısı tuttukları gibi ensesinden nöbetçi savcılığa götürüyorlar. Hangi örgütten olduğu falan araştırılıyor… Meğer arkadaş AKP Konya örgütü üyesiymiş. Hırsızlık konusu da çocuğunun okulda çalışan bir eşyası hakkındaymış. Görüyorsunuz değil mi? Bizimkilerin niye bu kadar saçmaladıklarını anlıyor musunuz şimdi. Çünkü ”korku” saçmalatır!

20 Aralık 2014

Bir okurum diyor ki: Mülayim bey, iki gün önce okulda bir arkadaşımla sohbet ediyorduk, dedi ki, ”siz de Kafkasya’nın Çingenelerisiniz. İşiniz gücünüz oynamak. Başka işiniz yok mu sizin Allah aşkına?” Ne diyeceğimiz şaşırdım. Baya bir düşündüm ve düşünmek bana hiç iyi gelmedi. Çünkü düşündükçe; ne kadar zavallı bir milletin üyesi olduğumu gördüm. Övünebileceğim şeyleri üşenmedim kağıda alt alta yazdım. Beşinci sırada bitti. Biz 5 maddelik bir ırkın evlatlarıyız…

Tamı tamına 113 yıldır sönmeyen bir ampul! Latife yaptığımı zannetmeyin. ‘Livermore ampulü’ adı ile anılan ampul, Amerika’da. Edison’un ampulü icadından sonra gaza gelip “ben daha iyisini yaparım’ diye bir hırsa kapılan Adolphe Chailet’in icadı.

Şimdi bir düşünün, 113 yıldır sönmeyen bir ampulü yapmak mı marifet, onu 113 yıldır koruyarak yakabilmek mi? Yiğitçe itiraf edecek olursak biz; ne böyle bir ampulü icat edecek, ne de onu 113 yıl koruyacak kapasiteye sahibiz! Yalansa yalan deyin.

Bir topluluk eğer kahramanlığını çok fazla gözünüze sokuyorsa, bilin ki, o topluluk kadar korkak ve tırsak başka bir topluluk göremezsiniz. Mesela bizim soytarılar. Türk polisi bir ”höt” desin yemin ediyorum eline bırak pankart almayı, elma şekeri bile alamazlar. Bunları nereden biliyorum. Şuradan. ”Her Türk asker doğar” diye yeri göğü inleten Türk gençliği bedelli askerlik çıkınca başvuru sırasına girmişler. İlk 3 günde 21 bin kişiye ulaşmış sayı… Rakamla 21.000 kelle… Sayının kaça ulaşacağını hep beraber göreceğiz. Bunlar parası olanlar. Parası olmayanlara da ”istersen yapma” desen bir tek adam bulamazsın askere yazılan… Bizim şebekler de anavatana gidip küçük de olsa bir yaraya merhem olayım demez, elçilik önlerinde kahramanlık taslarlar. Aralarında gram fark yok değil mi! Sonuç olarak ikisi de vatan kaçkını!

19 Aralık 2014

”Üç Türk Almanya’da casusluktan tutuklandı” haberini okuyunca, ilk işim bilimum ”Kafkas”çı siteleri taramak oldu. Çoğunuz biliyordur; bu siteler, ne idiğü belli olmayan, karanlık adamlar (bazıları gazeteci kılığında) Kafkasya bölgesinde casusluktan gözaltına alınınca kıyameti koparıyorlardı. Şimdi bakıyorum, vallaha da billaha da bir tek kelime ”tık” yok. Sizi ikiyüzlü, ödlek soytarılar sizi.

Fetullahçılar, sahte belge ve CD’lerle yüzlerce kişiyi hapse tıktı, onbinlerce kişinin hayatını mahvetti, (gazetelerde çıkan haberlere göre) yüzbinlerce insanın özel hayatlarını gizlice kaydederek şantaj için sakladı. Sonra iktidar paylaşımında anlaşmazlığa düşünce, bu sefer AKP sahte belgelerle Fetullahçılara aynı şeyleri yaptı.

Niye mertçe, aslanlar gibi ortaya çıkıp kavga etmediler? Çünkü kültürleri pusu kurmaya dayalı.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Televizyonu Yayın Grup Başkanı Hidayet Karaca ifadelerinde ”Biz Gülen’den talimat almayız” demişler. Yahu bırakın talimat almamayı, siz onun talimatı olmadan kenefe gidemezsiniz. Bunlar bizi sahiden gerizekalı sanıyor ha! Yahu birazcık dürüst olun be!

18 Aralık 2014

Dünyanın en tuhaf ülkesinde yaşadığımız kesin. O kadar tuhaf ki, hırsıza hırsız demek resmen suç. RTE ve Fetullah’ın polisleri Gezi’de çoluk-çocuk, genç-yaşlı, yerli-turist demeden kimini öldürdü, kimini köretti, kimini de anasından emdiği sütü burnundan getirdi. Sonuç; Çarşı isimli taraftar gurubu darbe teşebbüsüyle yargılanıyor.

Nerenizle gülerseniz gülün ama durum gerçekten ciddi. 12 Eylül’e rahmet okuyacağımız güler yaklaşıyor.

Bu arada kuyruğuna basılmış kedi enciği gibi Dışişleri Bakanı’na mektup yazan Kaf-Fed’i de uyarayım. Bakmayın siz benim yazdıklarıma. Sizin saçmalamalarınıza alıştık artık. Amma dikkat edin yazıp çizdiklerinize! Faşizm bugüne kadar olmadık sertlikte geliyor. Evelden cemselerde dayak yerdik, şimdi kellelerinizi ”Tekbirrrrr” deyip keserler. O sebeple aklınızı başınıza alın artık Türkçülüğü bırakıp Osmanlıcılığa başlayın. Yılların sağcı gazetecisi Taha bile (Akyol) ”gidiş nereye?” diye soruyor. Demedi demeyin!

17 Aralık 2014

Sedat bey dünkü soruma cevap yazmış. Aynen aktarıyorum:

Sayın Hatko, Müslümanların İslamiyet’in Arap topraklarının dışına çıkması, sorunları da beraberinde getirdi. Çünkü İslamiyet evrensel bir yaşam biçimi değildi. Kuralları bildiğiniz Arap kültürünü dayatıyordu. Çevrenize bakarsanız İslamiyet’i içselleştirmemiş alelade Müslümanlar nerede yaşıyorlarsa oranın kültürüne devam eder. En güzel örneği de Türk insanı ve bizim Çerkeslerdir. Ancak İslamiyet’in öğretilerini kavrayınca iş değişmektedir. Saç, sakal, giyim, yeme-içme, aklınıza gelen tüm sosyal aktiviteler değişir ve Arap prototipine dönüşür. Bakınız dünyaca ünlü Cat Stevens adlı şarkıcı Müslüman oldu; tipi, giyimi değişti. Çünkü ”Sünnet” İslamiyet’in en önemli kavramlarından biridir. Hatta Helal-Haram ikilisinden sonra en önemli kavramıdır. Sünnet temel olarak yaşamı biçimlendirme, Arap gibi yaşama zorlamasıdır. Duaların ve ezanın Arapça okunmasındaki katılık bunun en güzel göstergelerinden biridir. Normal bir insan, Ezan’ın Türkçe ya da İngilizce okunmamasının mantığını anlayamaz. Ya da duaların. Çünkü yaradanın Arapça dışında dil bilmemesi gibi bir şey olabilir mi?

İşin sosyolojisi bu.

Psikolojisine gelirsek.

Müslümanların geneli inanılmaz bir aşağılık komleksine sahiptir. Çünkü dünyanın gelişmesine ayak uyduramayıp, çok geride kalmışlardır. Hem de her konuda… Bu nedenle zenginleşen Müslümana bakarsanız, kazandığı parayı bilime, teknolojiye, araştırmaya yatırmak yerine, saraylara, altın kaplamalı tuvaletlere, lüks otomobillere, ultra lüks uçaklara harcamaktadır. Çünkü aşağılık kompleksini bu şekilde bastırabilmektedir. Bu sadece Müslüman’ın yaşadığı bir durum da değildir. Bilimden, teknolojiden kopan, ilkel yaşamı seçen herkesin karşılaşacağı doğal sonuçtur. Yani, kişiyi uçağın icadı mutlu etmez, uçağa sahip olmak mutlu eder. Eğer sahip olmazsa, bu kez sahip olana düşmanlık beslemeye başlar. Büyük bunalımlar yaşar.

İşte gelişmiş ülkelerde yaşayan Müslümanların bilinçaltındaki problem budur. Yaşamak istediği prototip gözünün önündeyken, İslamiyet’in kuralları onu cendere içine alıyor ve baskı yapıyor. Bu baskı da bu şekilde dışa vuruyor. Zaten günde 5 vakit namaz bile normal bir insanı psikolojik baskı altına alır. Çünkü insanın doğal gereksinimi olan yemek ve yediklerini vücudundan atmak bile günde 5 kez yapılmamaktadır. Örneğin günde 5 kez uyuyan normal insan da göremezsiz. Ya da 5 kez uyanan bir insan da göremezsiniz. Görseniz de onların sağlık sorunları olduğu çok net ortadır. Kendinizden hesap edin, gece yatıp sabah kalktığınız gün mü verimli olursunuz, sahaba kadar 5 kez uyandığınızda mı?

Vücudun normal düzenini zorlayan her eylem kişinin psikolojisini zamanla bozar ve kişinin yapısına göre onu çıldırma konumuna kadar getirebilir. Ramazan aylarında oruç tutmayan insanlara saldıranların psiko-analizlerini yaparsanız nedenin bu olduğunu çok net şekilde görürsünüz.

Konuyu uzattım, bağışlayınız…

Sonuç olarak, insan doğasına aykırı yapılan her iş, eylem, yaptırım vb. o insanda psikolojik rahatsızlıklara neden olur, eğer bu yaptırım geniş çaplı bir şeyse o zaman toplumun dengesizliği başlar ki, günümüzde Müslümanlarının yaşadığı da budur.

Saygılarımla…

16 Aralık 2014

Müslüman ülkeler ve Müslümanlar bin yılın en büyük bunalımını yaşıyorlar. Öyle böyle bunalım değil. Sonu bir felaket olacak. Avustralya’da Müslüman bir namussuz, kafeyi basıp insanları rehin almış. Son haberlere göre kendi geberdiği gibi iki masum insanın da ölmesine sebep olmuş.

Benim anlamadığım bir konu da bu! Hristiyan ülkelerine gidip orada kendilerine hayat kuran Müslümanlar, düzelteyim çoğu Müslümanlar. Yahu kardeşim eğer o ülkenin hayat tarzı seni rahatsız ediyorsa, dön kendi ülkende yaşa. Oradaki masum insanları öldürecek veya rehin alacak kadar nefretin varsa, ne arıyorsun o ülkede? Sadece Avustralya değil tabi ki, Almancı bir çok akrabamızdan da duyarız bu yobazların şikayetlerini.

Müslümanlığı dibine kadar yaşayan Arabistan var, İran var, Irak var, Afganistan var, Pakistan var, var da var. Niye buralara gitmezsinizde taaaa Avustralya’ya gidersiniz? Bunun sosyolojık veya psikolojik sebeplerini bilenler bana da yazsın da ben de öğreneyim.

15 Aralık 2014

Fetullah’ın şakirtleri bu ülkede kurdukları tuzaklarla, tutuklattırdıkları solcu, demokrat gazeteciler lime lime doğranırken zil takıp göbek atıyorlardı. Bırakın tutuklanan gazetecileri savunmayı, verilen cezalar çok az buluyor, müebbet verin diyorlardı. Gün oldu devran döndü, şakirt gazetecilerin bileklerine kelepçe vurulunca bunları savunmak yine solculara, demokrat gazeticilere düştü!

Bu topraklarda tarihten ders çıkaramayan iki büyük kitle vardır. Birincisi solcular, ikincisi Adige diasporası. Onun içinde kafalarına sopa, iner durur! Gelecekte yine inecektir! Aha da buraya çiziyorum!

Türkiye sınırları dışına aslan gibi kükreyen Kaf-Fed, burada kuyruğuna basılmış kedi enciği gibi ses çıkarıyor. Tha aşkına, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na yazdıkları dilekçeyi bir okuyun. Bu kadar yumuşak davranmayın Kaf-Fed yönetimi, yoksa namınız başka türlü çıkacak. Sizden kimse zaten kahramanlık falan beklemiyor! Yumuşakçalar sizi!

Ahmet Hakan’ın yazısını kendi yazımı CC’ye gönderdikten sonra gördüm. Müsaadenizle ekliyorum:

”Ahmet Şık tutuklanırken…
Ekrem Dumanlı şöyle yazmıştı:
”Paniğe ve öfkeye gerek yok. Hukuki süreç işliyor.”

Dün Ekrem Dumanlı gözaltına alınırken…
Ahmet Şık şöyle yazdı:
”Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat’in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.”

Yaşa Ahmet Şık!
Erdemin ve faziletin nerede olduğunu gösterdiğin için.”

13 Aralık 2014

Her ulusun gündemini, geçmişte yetiştirdikleri insanlar ve ürettikleri yönlendirir.

Fransızlara bakarsanız: Napolyonlar’ı var, 80’in üzerinde klasik müzik bestecisi ve bunların binlerce eseri var, Monet’leri var, Eiffel Kuleleri var, Louis Pasteur’leri var, Pascal’ları var, Alain Delon, Jean Reno’ları var, kalitesi tüm dünyaca onaylanan şarapları var, Camus’ları, Viktor Hügoları var, Renault, Peugeot, Citroen’leri var, Carrefourları, Michelin lastikleri var, Henry, Tigana, Papin, Platini, Zinedine Zidane’leri var, Lacoste, Pierre Cardin, Yves Saint Laurentları var.

Dolayısıyla Fransızlar; ”Vay Almanlar bize soykırım yaptı, haydi büyükelçilik önüne” diye ağlaşıp, Alman büyükelçilikleri önüne koşturmazlar. Çünkü konuşacakları çooookkkkk konu ve yapacakları çooookkkkk işler vardır.

Bizimkilere bakarsanız: Napolyon’ları yok, 80’in üzerinde klasik müzik bestecisi ve bunların binlerce eserleri yok, Monet’leri yok, Eiffel Kuleleri yok, Louis Pasteur’leri yok, Pascal’ları yok, Alain Delon, Jean Reno’ları yok, kalitesi tüm dünyaca onaylanan şarapları yok, Camus’ları, Viktor Hügo’ları yok, Renault, Peugeot, Citroen’leri yok, Carrefourları, Michelin lastikleri yok, Henry, Tigana, Papin, Platini, Zinedine Zidane’leri yok, Lacoste, Pierre Cardin, Yves Saint Laurent’ları yok.

Dolayısıyla bizimkiler de; ”Vay Ruslar bize soykırım yaptı” diye ağlaşıp, Rus elçilikleri önünde pineklerler. Çünkü konuşacakları başka hiiiiiiiiç bir konuları ve başka hiiiiiiiiiiç bir işleri yoktur.

Sen geçmişte kimi yetiştirdin ve ne ürettin ki, gündemin aydınlık olsun!

12 Aralık 2014

”Gümrük Bakanlığı Erenköy Gümrüğünde biriken 1355 taklit saati, tanesi 2 lira 36 kuruş ortalama fiyatla satmış. 1355 saati birden ihaleyle alan koluna takmayacak herhalde. O da satacak. Satarken yakalayacaksın. Suç çünkü. Sonra tekrar ihaleye çıkarıp bir daha satacaksın. Satın alıp satanı gene basacaksın…

Komedi gibi değil, tam komedi…”

Yukarıdaki satırlar, ”Başbakan (şimdiki öteki cumhurun başı) beni telefonla aradı, projesini anlattı. Bu; değil yüz yılın, bin yılın projesi” diyen Hıncal’ın!

Hıncal; biliyorsunuz Türk asıllı Wubıh bir Türk aydını!

Gazeteci Ceren soruyor: ”“Siz Türkiye toplumunda baskı düzeni olduğunu kabul etmiyor musunuz?”

Peki Türk asıllı Türk Alev Alatlı cevaben ne yumurtluyor?

”Toplum dediğinizde ille de baskı olacaktır, Ceren Hanım. Birey bir biçimde ehlileştirilecektir ki, bir kutsal, bir idea, bir dünya görüşü etrafında toplanabilsin ki, bir ‘toplum’dan söz edebilesiniz. Türkiye özelinde toplumsal baskı var mıdır? Elbette, vardır. Dinsel hassasiyetler, nasslar, gelenekler, örfler, âdetler bireyi baskılar. Mahalle baskısı bir vakıadır. Sosyal medya dedikleri bile başlı başına bir baskı unsurudur.”

Kadın millete resmen hayvan diyor. Yahu en gerizekalı olan bile bilir ki; hayvan ehlileştirilir, birey sosyalleşir. En aydınının Türkçe’si bu, Alev’in bir de Osmanlıca konuştuğunu farzedin!

Hıncal haklı, tam komedi bir ülkede yaşıyoruz! Vesselam!

11 Aralık 2014

Birleşik Kafkasyacılar bir zamanlar şimdiki Kaf-Fed gibiydi. Yani boş atıp dolu tutmaya çalışırdı. Mesela kendi özlük hakları için iğne ucu kadar kımıldamaz, Kafkasya’ya kamyon dolusu hak isterdi… Yani kendilerine iyi bir propaganda malzemesi çıkarırdılar. Tabii olarak saçmaladıkları için hiçbir istedikleri olmaz, demokrasi havarisi kesilirlerdi başımıza. AKP’de aynı öyle. Daha ”Kalorifer”e, ”Karalüfer”; ”Blok”a, ”Bilok”; ”Daire”ye, ”Dayire” diyen ve konuştuğu gibi de yazan bir topluma Osmanlıca öğretecek.

Gaye belli… ”Biz istedik ama yaptırtmadılar” demek! Aynen Birleşikçiler gibi… Peki şimdi bu adamlar nerede? Tarihin lağım çukurunda! Eeee! Yalanla yola çıkanın düşeceği çukur tabi ki foseptik olacak! Dialektik böyle diyor, ben değil!

10 Aralık 2014

Bazı resim veya karikatürler vardır ki, sayfalarca yazdıklarınızı tek karede anlatır. Değerli karikatür sanatçısı Latif Demirci beyin bir karikatürü. Ellerine sağlık!
Bizim Abhaz Nilgün’ü şimdi anlıyorum… Biliyor işini…

09 Aralık 2014

Öbür yarının cumhuru Osmanlıca eğitimi, mezar taşlarını okuyup ilim irfan sahibi olmak için istiyormuş. Peki mezar taşında Osmanlıca ne yazıyor? Ruhuna Fatiha! Ya valla bunlar bizim bilmediğimiz bir şey içiyorlar!

08 Aralık 2014

Bir okuyucum diyor ki, ”Mülayim bey, bugün bir video izledim. Şu kamera şakaları denenlerden. Avrupa’da çekilmiş. Televizyon ekibinden 10 kişi organize olmuşlar, parkta yürürlerken sanki bir tele takılıyormuş gibi düşüyorlar. Numaradan haberi olmayan vatandaş o bölgeyi geçemiyor bir türlü. Olmayan tele takılacakmış gibi ya geri dönüyor veya yolu terkedip çimlerden gidiyor.

Bizi de galiba böyle kandırdılar yıllarca. Bize önderlik ettiğini düşündüğümüz kişiler, bu kamera şakası yapan ekibin elemanları gibi davrandılar. Olmayan şeyleri varmış gibi gösterip, çoğumuzu ya yolumudan dönderdiler veya başka yollara gitmemize neden oldular. Bunu yapanlara hakkımı hiçbir zaman helal etmeyeceğim.”

Osmanlıca dil dersi konusu bizim Kaf-Fed’in biberonlu Adigece-Abhazca dil eğitimine benziyor. Hem hükümet, hem Kaf-Fed milletle kafa buluyor. Sazanlarda ”yahu sahiden de dil öğreneceğiz” diye oltaya takılıyorlar. Tekrar edeyim. Sokakta kullanmadığınız bir dili, okullarda okuyarak öğrenemezsiniz. İngilizce’yi öğrenirsiniz, Fransızca’yı kısmen öğrenirsiniz fakat İtalyanca’yı mesela Flemenkçe’yi öğrenemezsiniz. İstasyona istasyon, televizyona televizyon dediğin için zaten Fransızca biliyorsun sayılırır. ”Bye”, ”Okey”, ”Facebook”, ”Twitter”, ”Windows” falan diyerek de zaten İngilizce’yi konuşuyorsun!

Eeee? Osmanlıca ve Adigece Facebook ne demek veya istasyon! Ya gidin işinize Tha aşkına! Milletle kafa bulmayın!

05 Aralık 2014

Ben bunları ittirmeye devam edeceğim. Adını Kafkas-Çerkes vesaire koyarak halkı aldatanlardan bahsediyorum. Bunların tümü cahil insanlar. Öyle böyle değil, zır cahiller. Bu sebeple de geleceğe dair gençliğe sunabildikleri, sadece kendi uydurdukları ”soykırım masalı”. Açın bakın bugüne kadar yaptıkları kayıt altına alınmış işlere, bir tane toplumu ileri taşıyacak bir proje var mı! Gerçi haklarını yemeyeyim, akıl kimden çıktı bilmiyorum fakat; işadamlarının bir araya geldikleri Dostluk Kulübü’nü ayrı tutuyorum. Zaten adını da görgüsüzce ”Kafkas” koymamışlar. Belli ki, bu projeyi meydana getiren kişi veya kişiler vizyon sahibiymiş.

Gelelim öbürlerine… Yahu kardeşim anladık kafanız basmıyor, bari dünyayı takip edin. Gelişmiş ülkeler nelerle uğraşırken, geri kalmış ülkeler neyle uğraşıyor! Bunu da mı göremiyorsunuz. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, ufkunuzu ben açayım: Bakın gelişmiş kafa ve ülkeler bilim ve teknoloji alanında akıllara ziyan işler yapıyorlar. Şaka değil yahu; bir araca, tamı tamına 6.5 milyar kilometre yolculuk yaptırdılar. (Bizim şebekleri daha anavatana gönderemiyoruz. Uzaktan kurtarıyorlar vatanı!) Mars’a insan göndermenin yollarını arıyorlar. Burada ne oluyor? İlkokulda çocukların kafasına türban takalım mı takmayalım mı! Sen ne yapıyorsun? 150 yıldır ağladın, hala ağlıyorsun. Ulan ne gözyaşıymış be! Gözyaşı damarlarınız kurusun da kör olun! Bu halk başka türlü sizden kurtulamayacak!

04 Aralık 2014

İnsan ilkesizse, istese de istemese de yalaka pozisyonuna düşer! Bu sebeple geri kalmış ülkelerde yalaka sayısı çok fazladır ve toplum, bu tür insanlara hem ilgi duyar, hem nefret kusar. Çelişki gibi gelmesin size. Mesela Kafkas derneği adı altındaki derneklerin Türk Devleti yalakalığı yapması, Adige-Abhaz toplumunu derneklerden uzak tutmaktadır. Şurdan sağlamasını daha iyi yapabilirsiniz; Birleşik Kafkasya, Şamil Vakfı, Kafkas Vakfı ve benzeri yapılanmalar, Kaf-Fed ve türevi derneklere kıyasla daha fazla Türk Devleti yalakasıdırlar. Yani kiloya vurduğunuzda biri 100 kilo gelirken diğeri 70 kilo çeker. Bunun yansıması olarak da Birleşik ve benzerlerinin üye sayısı Kaf-Fed ve benzerleri derneklerinden daha azdır. Yani yalaklık yaptığınızı toplum görmektedir. Bunu da diaspora nüfusunun 100 binde 1’i bile derneklere üye olmamasından anlayabilirsiniz.

Yavuz Bingöl olayı buradaki tüm dernek ve STK’lara iyi örnek olmalıdır. Milleti salak sanmasınlar. Rus düşmanlığını artık o kadar abarttılar ki, Müslüm Gürses fanatiklerinin kendilerini jiletlemeleri daha masum hale geldi.

Bir sokağa adı verilen Yavuz Bingöl’ün adı belediyenin meclis kararıyla değiştirilmiş ve Tabeladan adı indirilip, Berkin Elvan adı sokağa verilmiş. Bizim dernekçi ve STK’cıları da uyarayım; yalakalığın da bir sınırı var! Dikkat edin sizin de tabelalalrınızı indirirler…

03 Aralık 2014

Ben söyleyince bazıları iğne batmış gibi yerlerinden zıplıyor fakat gerçek gerçektir. İnsanın canını acıtır. Ama aşı gibidir işe yarar, sizi sıhhatli tutar. Diyorum ki, bu ülkede Kürtlere, Alevilere, Yahudilere, Rumlara, Çingenelere, Ermenilere, -hatta- Lazlara, Müslüman dini dışındaki tüm dinlere, köpek muamelesi yapılır. Tabii Adige-Abhazlara da! Herkes bir şekilde “hık mık” eder, amma bizim tayfa ”gık”ını çıkarmaz. Tam tersine Yavuz Bingölleri oynar!

Yavuz Bingöl kim? Milletin solcu sandığı bir türkücü… Adamın anası katıksız bir Alevi… Öteki yarının cumhuru Alevilere yapmadığı hakaret kalmamasına rağmen bu arkadaştan müthiş bir destek aldı. Tabii eğri çubuktan doğru merdane olur mu; ”Erdoğan’ın ölmüş anasına sövdüler, o da Berkin Elvan’ın anasını mitinglerde yuhalattı” dedi.

Bu lafları nereye koyarsanız koyun. Ama şunu bilin ki, bu topraklar; insan olana köpek muamelesi çekiyor. Anası katıksız Alevi bir adam bile bunu yapıyor!

02 Aralık 2014

Yüz versek, neredeyse evimizin salonuna bile cami açacak olan dinciler, iş Cemevi’ne gelince AİHM’sini bile takmıyorlar. Bizim derneklere de musallat olmuştu bu namussuzlar. Derneği sokağında cami olmasına rağmen, ille de derneğe de mescit açalım diye tutturmuşlardı. Benim gördüğüm şudur: Bu adamlara sakın ola elinizi uzatmayın. Yoksa kolunuzu bırakın insanlığınızı da alır götürürler! Zira hırsızlığın envai çeşidi bunlarda mevcut!

02 Aralık 2014

Yurt dışında okuyanlar için ”beyin göçü” tabiri kullanırlar ya… Çok gülüyorum. Sanırsın gidenler Aynştayn! Geçenlerde bir televizyonda gördüm, adam İngiltere’de okumuş, hatırasını anlatıyor: Türk arkadaşlarıyla bir gece ”parti” düzenlemişler. Parti olur da, çay olmadan olur mu! Bu kafadarların evde çay kalmamış. Yan komşunun kapısını çalmışlar. Türk adetidir ya; bir fincan çay istemişler. İngiliz kadın ”markete neden gitmiyorsunuz” diye cevap vermiş. Bizimkiler baya sinirlenmiş kadına küfretmişler. Bunun üzerine kadın, polisi aramış. Polisler gelmiş. Kavga gürültü. Bunları derdest edip götürmüş karakola. Parti yatmış tabii.

Türkiye’den beyin göçü olmuş Türk Aynştaynları bunlar işte!

01 Aralık 2014

Bu topraklar, meselenin özünün değil, neticesinin tartışıldığı bir yerdir. Mesela; yol açmak için ağaç kesimini dert eder ama meselenin özünün çarpık şehirleşme olduğunu atlar! Bizim diasporadaki GDO’luların de temel hatası budur. ”Soykırıldık” diye ağlaşır fakat soyunun kırıldığını iddia ettiği dönemlerde, kendini asil olarak gören bazı madrabazların esir aldıkları Adige kızlarını saraya niye sattıklarını düşünmez. Gene aynı dönemde -1864’ten bahsediyorum- İstanbul sokaklarında üstleri başları pırıl pırıl, gümüş kamalarını milletin gözüne soka soka caka satan Adigeler de kimin nesiydi? Halkını satan Adige Abhazlar mükafat olarak nasıl ”Paşa” oluyorlardı? Ayrıca kızlarını yüzleri kızarmadan padişahlara ve vezirlere nasıl peşkeş çekiyorlardı?

İşte bu diaspara Adigeleri, yol açmak için ağaç kesenlere ateş püsküren vatandaşlara benziyor. Sen çarpık şehirleşmeye bak Yalovalı kardeşim! Sen de 1864’de İstanbul sokaklarında caka satan ve kızını saraya peşkeş çeken Adige-Abhazlara bak diapora! O zaman meselenin özünü kavramış olarak geleceğine daha doğru yön vereceksin!

29 Kasım 2014

Yaşadığımız bu coğrafyada moralimizi bozacak o kadar çok şey oluyor ki, sokakta insanların suratına bakıyorum; ilaç niyetine bir gülümseyen insan göremiyorum. Amma bazan öyle olaylara şahit oluyorz ki, yeniden ”ya bu ülke adam olacak, ah şu yönetenler olmasa” diyor insan.

Türkiye’nin yüzakı şehri olan Eskişehir’de bir temizik işçisi kardeşim 7. kattan düşen 4 yaşındaki bir çocuğu tutarak ölümden kurtarmış. İlk etapta ”herkes yapar ne var bunda” denilebilir. Esasında o kadar da kolay değil. En ufak hata hem düşen çocuğun, hem tutmaya çalışan yetişkinin ölümüne sebep olabilirdi. Çünkü 4 yaşındaki bir çocuk ortalama 15-16 kilo gelir. Ve 7 kat yükseklikten düşerken aldığı hız kilosunun en az 10 katı güç üretmesine sebep olur. Şöyle yazarsam daha iyi anlaşılır: 2 adet balyozu birbirine bağlayıp, 7 kattan attıklarını ve sizin aşağıdan bu iki balyozu tutmaya çalıştığınızı düşünün. İşte böyle bir güç! Yani ölümcül bir olay. Temizlik işçisi kardeşimi bu fedarkarlığından dolayı tebrik ediyorum.

Burada siyaset nasıl yapılır merak ediyor musunuz? Yazayım: Parmak Başbakan, muhelefetin milliyetçi parti başkanına ”Tunceli’ye gidemezsin” der, o da giderek ”bak gördün mü nasıl gittim” der! Bu ülkede siyaset böyle yapılır. bu sebeple bizim GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) Adigeler burada huzur içinde hayatlarını idame ettirirler. Yoksa aydın, gelişmiş ileri ülkelerde barınabilirler mi!

28 Kasım 2014

Cebimdeki parayı çalan, bunu afiyetle yiyen ve yemeye devam eden zat-ı muhtermeler için devlet basına yasak koydu.

Ben de yasağa uyuyor, Tha belanızı versin, zehir zıkkım olsun diyorum; başka da bir şey demiyorum!

27 Kasım 2014

Ali İsmail Korkmaz, bu ülkenin aydınlık yüzlerinden biriydi. AKP ve Fetullah’ın polislerince sokak ortasında vahşice dövülerek katledildi. Zaten aydınlık insanlar bu topraklarda hiçbir zaman sevilmedi. Onbinlerce misal verilebilir. Fakat benim temas edeceğim konu başka!

Savcı, sanık polis Mevlüt Saldoğan hakkında “kasten adam öldürmek” suçlamasıyla müebbet hapis cezası istemiş. Bunun üzerine Saldoğan, ”Bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı ‘Gezi Parkı bir darbedir’ diyor. Eğer bu darbeyse ben darbenin bastırılmasında görev aldım” diye kendini savunurken avukatı da ”Eskişehir Emniyet Müdürü, Valisi, İçişleri Bakanı ve Başbakan da davaya dahil edilip, ifadeleri alınmalıdır” demiş.

Katil polis ve avukatına yüzde yüz katılıyorum. İsmail’in katledilmesinde Saldoğan’dan daha fazla Eskişehir Emniyet Müdürü, Eskişehir Valisi, İçişleri Bakanı ve Başbakan (RTE) suçludur! Çünkü yukarıdan aşağı emir komuta zinciri içinde o alçak polis Saldoğan son halkadır! Bu zincirdeki tüm sorumluların yargılanıp, müebbet hapis cezası alıp, kodese girdikleri günü eğer görebilirseniz, bilin ki; apaydınlık, tertemiz, insanların kardeşçe ve büyük mutlulukla yaşadığı ülkede olmuş olacaksınız…

26 Kasım 2014

Abhazya, Rusya Federasyonu’yla uzun nefesli antlaşmaya imzayı basınca bizim Adige diasporasından bazılarının tam manasıyla böbrek sancısı tuttu! Tabii olarak; ilkesiz, düşüncesiz, öngörüsüz, politikasız, kafama göre takılırım mantığıyla hareket edip bir de Türk Hükümeti’nin uşaklığını yapınca buna böbrek mi dayanır!

Yahu bu Adige diasporasından bir grup Abhazları kesmeye kalkan Gürcistan hükümetinin ayağına gitti! Dünyada hiçbir grup bu kadar aşağılık davranmaz, bu kadar kalleşçe kardeşini satmaz. Ama tarihe not düşsün diye altını çizerek yazıyorum: Türkiye Adige diasporasından bazıları kalleşlik yapıp, Abhaz kardeşilerini resmen-imzalayarak sattılar.

Bu namussuzlara sorsan derler ki, Gürcistan ile ”Soykırım” sebebiyle ortak hareket ettik. Bre dangalaklar o kucağına oturduğunuz Gürcistan değil miydi Abhaz kardeşlerinin soyunu kırmaya çalışan! Neyse daha ağır şeyler yazmadan bitireyim. Tha sizi bildiği gibi yapsın!

25 Kasım 2014

Okuyucum Selçuk bey diyor ki; ”Mülayim bey, o programda Sayın Sefer Berzeg ile diğer katılımcının (adını ben de anmak istemiyorum) aslında aynı perspektifte iki insan olduğunu düşünüyorum. Yani Çerkeslerin yanında görünüp Türkçülük yaparlar. (Bunu kötü amaçlı söylemiyorum) Yani Sefer beyi biz yıllardır biliriz, sıkı Osmanlıcı ve de Türkçü’dür. En azından şimdiye kadar durduğu pozisyon hep bunu göstermiştir. Bu nedenle yadırganacak bir şey de yoktur. Ethem’e ”işe yaramaz adam”, Şeyh’e, Şıh’a ”işe yarar adam” muamelesi yapması bile başlı başına durumunu göstermektedir.”

Selçuk bey sevdiğim ve değer verdiğim bir insan olduğu için CC’den rica ediyorum bu yazdıklarını kesmesinler. Şahsi bir eleştiri gibi görünsede değildir. Ki, Sefer’in durumunda ve pozisyonunda diasporada binlerce Adige-Abhaz vardır. Bu sözler onlar için de geçerlidir.

Yavuz Bingöl adlı türkücü arkadaş ”Alevi anne babanın çocuğu olmama rağmen ismim, bilerek aşağılanmaması için ‘Yavuz’ konuldu” demiş. Esasında bu topraklar yapılanları nasıl da ortaya çıkarıyor… Bu ülke, komünist, alevi, Kürt, Yahudi, Hristiyan, Rum vatandaşlarına tarih boyunca dirlik vermemiştir. Vermeyecektir de! İspatı mı? İşte Yavuz Bingöl!

24 Kasım 2014

Okuyucum Nart diyor ki; ”Mülayim abi, Televizyondaki Çerkeslerle ilgili programda Sefer Berzeg bey dedi ki, ”Oradaki cumhuriyetler, Oset’i, Çeçen’i, Dağıstan’ı, Adige’si bir araya gelmezse hiçbir şey yapamazlar. Yok olur giderler.” Abi, hala bizi ”siz halk olarak geri zekalısınız, sizden bir halt olmaz, ancak hepiniz bir araya gelirseniz eh işte bir şeyler yapabilirsiniz” demek, ne demek abi ya! Biz gerçekten bu kadar aşağılanmayı hakkettik de mi bu kişiler bizi aşağılıyor. Sefer Berzeg o yaşına ve deneyimine rağmen hala Birleşik Kafkasya oyununu bize oynuyor. Yazık!”

Nart kardeşim programı kopuk kopuk seyrettiğim için Sefer öyle bir laf etti mi takip edemedim. Ama yıllardır bu kafaların yüzünden eloğlu geliyor kızımızı alıyor, üstüne üstlük bir de bize parmağını sallayarak ders veriyor. Sefer öyle bir şey demişse halt etmiş. Sen her alanda kendini geliştir. Değil Rusya tüm dünya bir araya gelse senin kılına dokunamaz. Bunu diyorum diye kimse ”palavra atma” diyemez. Çok güzel bir örneği var karşımızda. Aha İsrail. Kimse posta koyabiliyor mu? Hatta Amerika bile kafa tutabiliyor mu, bırak Arapları!

Ayrıca benim fikrim Sefer’in tam aksi şeklinde. Adige-Abhazların yok olmasında en büyük tehlike Çeçenlerdir, Dağlılardır. Bunların içindeki dinci katiller az daha Kabardey’i kana bulamıyorlar mıydı! Tarihimize bakarsanız bunlar yüzünden (bir de Osmanlı) başımıza gelmeyen bela yok. Sana ne kardeşim elalemin Avar’ından, Çeçen’inden. Rus ne kadar yakınsa sana bu halklar da o kadar yakın sana. Bunu anlamak için ille de yok mu olman lazım!

Nart kardeşim, Sefer ve benzeri kafadakilerini boşverin. ”He he” deyin geçin. Sizin yapacağınız (CC’nin Kaf-Fed duyurusu gibi) ekonomide, bilimde, teknolojide, sağlıkta, eğitimde, sanatta, sporda en önde olmaya gayret edin. Öyle Sefer gibi sade bir avukat olarak kalırsanız; Çeçen’e de yapışsan, Avar’a da yağışsan, Çin’e de yapışsan bir halt olmaz! Nitekim 150 yılına bir bak! O zaman daha iyi anlarsın!

22 Kasım 2014

Televizyonlarda Adige-Abhazlar adına yapılan programlar, insanların ağzına bir parmak bal sürmeye benziyor. Bu akşam (dün) gene böyle bir program vardı. Bizi temsilende Sefer Berzeg ile şu meşhur Damat Ferit’i oturtmuşlar. Pardon damadın adını unuttum, o sebeple Ferit dedim. Zaten bir farkları da yok.

Kızlarımıza çok kızıyorum. Koca olarak bulduklarına bak yahu! Gidip bir odunla evlensen hiç olmazsa ”Ne yapayım kocam bir odun” dersin. Yani mazaretin olur. Böyle kocaya ne diyeceksin kardeşim! Adam tam bir soytarı. Soytarılığına bakmadan bir de küstahlık yapmıyor mu! Sefer Berzeg bir kaç kez densizin ağzına vurdu ama adam anlamıyor ki! Arsız!

Neyse bize zerre kadar faydası olmayan bir programı sırf Sefer Berzeg yüzünden seyrettirdiler! Ha Sefer’in doğru seçim olduğunu söylemiyorum. Fakat en azından Berzeg olduğunun farkında konuştu. Bu da iyi bir şey!

21 Kasım 2014

Yeraltında hayatlarını kaybeden işçilerden birinin babasının ayağındaki yırtık lastik ayakkabı baya gündem oldu. Ardından valilik duyarlı davranıp, yepisyeni lastik ayakkabı hediye etti acılı babaya! Tabii kıyamet koptu. Oysa bir başka fotograf daha vardı. Madende su içinde günlerce kalan işçilerin çamura-kömüre bulanmış cesetleri, pırıl pırıl, tertemiz ütülü Türk bayrağına sarılı tabutlardaydı. Ve yine pırıl pırıl ütülü Türk bayraklı tabutun önünde üstü-başı, ayakkabıları fakirlikten dökülen aileler.

Bayrak çok yararlı bir objedir. Her türlü kepazeliği, ahlaksızlığı, insanlık dışı muameleyi, işkenceyi çok güzel örter. Yeter ki, bayrağın olsun!

20 Kasım 2014

Adigeler, Büyük Britanya Krallığı’nın temellerini attılar. Adigey’de 700’lü yılların başında sülaler arası kargaşa vardı. Sülaleler birbirleriyle savaşıyordu. En büyük sülalelerden biri olan Ademeyler, tarihte ilk göç edenler oldu. Kazak denizi üzerinden, Polonya, Almanya, Fransa’yı aşarak İngiltere’ye ulaştılar. Oraya medeniyeti götürdüler. Bununla da kalmayıp ülkeyi yönetmeye talip oldular ve bunu da başardılar. İngiltere’nin ilk kralı Adigelerin Ademey sülalesinden Kral Adam’dı. (Yıl: 774-796) Meşhur Adam (İngilizler Edım diye okur. -çn) ismi Adigelerin İngilizlere kazandırdığı bir addır. Adam, İngiltere’nin resmi olarak birleşmesinden önce gelen kralların en güçlüsü oldu fakat bu güç ölümünden sonra devam etmedi. Ama sonradan gelen kral Egbert (Yıl: 829-839) onun bu ününü çekemediği için İngiliz tarihçileri toplayıp, tarihi yeniden yazdırdı; Adige Kralı olan ”Adam”ın adını ”Offa” diye değiştirtti. Çünkü Adam olarak tarihe geçseydi insanlar İngilizlerin ilk kralının bir Adige olduğunu anlayacaklardı. Dolayısla İngiltere’nin ilk kralı Ademey sülalesinden Adam’dı. Kral Adam, ”ok” kelimesini Adigece’den İngilizce’ye kazandırmıştır. Arrow Adigece ”uzağa atılan” demektir.
Kaynak: Paul Crueuse, Great Adyghe Empire, Cilt 7, Fasikül 23, Chapter 5, New York 1912, College Cost Book (1983)

Bu kitabı New York Devlet Kütüphanesi’nde mevcut 13 milyon 500 bin kitap arasından bulan ve toplumumuza kazandıran Adige biliminsanı MAMIRSA Muhammed Kelalaka’ya Adige milleti olarak teşekkür ediyorum. (HM)

Kifayetsiz insanların en büyük sorunu çaplarını, akıllarına böldüğünüzde IQ’larının çok küçük çıkmasıdır. Diaspora Adige-Abhaz örgütlerini yönetenlerde bunu çok rahat görürsünüz. Özellikle de Adige olanlarda.

Bu adamların en büyük özelliklerinden biri de kendi attıkları yalana kendileri inanır. Şaka değil ciddi ciddi inanır! Tarihi konularda, yalanını destekleyecek her türlü saçmalığı kaynak olarak önüne koyar.

Aha buraya çiziyorum. Yukarıda palavradan yazdığım tarihi 10 yıl sonra gerçek tarih diye size anlatmazlarsa insan değilim.

Eeeeee! Sadece Öteki Cumhurun Başı mı tarih yazacak azcık da biz yazalım!

19 Kasım 2014

Okuyucum diyor ki, ”Mülayim bey Türk insanı gibi Adige insanı da (diasporayı kastediyorum) ekabirdir. Burnundan kıl aldırmaz. Özrü hep karşısından bekler. Kendileri ne halt yerlerse yesinler pür-ü melektirler! Örneğin; sizin de sözünü ettiğiniz gibi Dersim katliamları hakında CHP özür dilemez. AKP bastırır özür dile diye, fakat kendisi de Sivas katliamı için özür dilemez, bırakın özrü bir de katilleri ödüllendirdiler. Kısacası yoktur birbirlerinden ve bizden farkları…”

Efsane FKÖ (Filistin Kurtuluş Ordusu) halt etti. Ortadoğu solu zaten (Türkiye solunu da içine katıyorum, ayrı sanmayın) son 40 yılda çok kötü imtahandan çaktı. Türk solu, İran solu ve Arap solu İslamcı katillerle kol kola girdi. Gerekçeleri de çok komik: Anti-emperyalist her unsurla işbirliği yaparız! Yahu İslamiyet’in kendisi emperyalist zaten. Hem de öyle böyle değil. Ellerine fırsat geçsin kemiklerinizdeki iliği emer. (Bakınız İran solcularına. Kırılmadık kemikleri kalmadı. Gerçi İran’da solcu da kalmadı kime bakacaksınız?)

İşte FKÖ, yani gençliğimizi idol solcularının örgütü, sen git Kudüs’te sinagog bas masum insanları katlet!

CC’de ”Ortadoğululardan Niçin Nefret Ediyorum” başlıklı bir yazı var. Okumanızı tavsiye ederim. Ve de eklerim; Türkiye ve Ortodoğulunun ne dinine, ne imanına, ne sağcısına ne solcusuna inanıp sırtınızı dönmeyin kardeşim! İşte o kadar!

18 Kasım 2014

Soykırıldık diye zırıl zırıl zırlayan diaspora soytarılarının ”Dersim katliamı” hakkında tek kelime dahi etmemesi size garip gelmiyor mu? Yahu bu kadar mı aşağılık yaratıklar oldunuz? Tamam korkaksınız! Tamam kahramanlığınız Türk polisi korumasında Rus elçiliği önünde geçiyor! Bre nağmertler, Dersim’de senin yaşadığının bin katı büyüklüklükte trajedi yaşandı! Neden tek kelime edemiyorsunuz? Senin damarlarından akan kan da onların ki pekmez mi!

Şebeksiniz, şebek!

Şeyini şey ettiğimin şeyine Kalpak takılan Arınç; ”Parlamentoda 6 bayan milletvekilimiz başındaki şeref örtüsüyle görev yapıyor” demiş. Diğer 73 şerefsiz bayan da aynı Meclis’te görev yapmaya devam ediyor. Bakalım şeyini şey ettiğimin şeyi’ne nasıl bir cevap verecekler.

Bu ülkede bu adamlarla aynı havayı-suyu paylaşmak, kendi topraklarımızdan kaçarak gelip burada onun bunun devşirmesi olduğumuz için Than’nın bize verdiği bir ceza olsa gerek!

17 Kasım 2014

Ortadoğu ve Çeçenya denen bataklığa pek meraklıydı bizim bazı Adige-Abhaz tayfası! Çeçenlikle uzaktan yakından alakası kalmamış katillerin peşlerinden olmadık propagandalara ortak oluyorlardı. IŞİD denen aşağılık yaratıklar ordusunun en önemli adamlarının bu Çeçen hayvanlar olduğu yazıyor gazetelerde. Öyle katliamlar yapıyorlar ki, artık insanlar gerçek Çeçenleri görünce yüzlerine tükürecek hale geldiler. Aman dikkat! Unutmamalıyız ki, her toplumun içinden böyle hayvanlar çıkar.

Bunun yanı sıra öyle Çeçenler var ki; yüz Adige’yi bir araya getirsen tartıda eksik kalır! Bu Çeçenlere sıkı sıkı sarılırken diğer hayvanları aranıza sokmayın.

Medeni ülkeler, 500 milyon km ötedeki bir kuyruklu yıldıza uzay aracı indirirken, ”Amerika’yı Müslümanlar keşfetti” diye kuyruklu yalan atmak, tek kelimeyle yobaz ülke insanlarının aşağılık kompleksinin dışa vurumudur!

15 Kasım 2014

Okuyunca, önce gözlerime inanamadım. İhtimal ki, haberi yapan salak yanlış yazmıştır. Devamında da aynı şey. Başka bir haberde yine aynı tanımlama:

DEVŞİRME SPORCULAR!

Evet Türkiye’nin 1 numaralı gazetesi Hürriyet, Türk Vatandaşı olmuş ve Türkiye’deki tüm halkların göğsünü kabartmış sporcular için ”DEVŞİRME” tanımını kullandı.

Uzun uzadıya yazmayacağım. Tha topunuzun belasını versin alçak, namussuz, ahlaksız, şeref yoksunu adamlar!

13 Kasım 2014

Dün yazdığım ”doz” konusuna da baya bir destek geldi. Eeeee… Aklın yolu bir kardeşim!

Bir okuyucum diyor ki; ”haddini aşma işi, sizin tespitlerinizden de öte Hatko Bey! Bilmiyor musunuz, Alfabe yazmaya, Adigece kelime üretmeye kalkan densizler var! Neden ”densizler” diyorum açıklayayım.

Adamlara soruyorum ”üniversitede ne okudun” diye ”muhasebe” okudum diyor. Dil ile ilgili bir okul okumamış yani. Bir diğeri üniversite bile okumamış. Adige dili üzerine, bırakın akademik deneyim ve birikimi, hiçbir eğitimi yok. Oturuyor Alfabe yazıyor. Bu kadar hadlerini aşıyorlar. Yani anavatanda dil üzerine eğitim almış akademisyen yok, bunlar kendi kendilerince çalıp-oynuyorlar!

Ki, bir dili iyi bilmek başka, dil konusunda akademik kariyerinin olması başka.

Hele hele kelime üretme işi. Adam Türkiye’de Adigece kelime üretecek, anavatandaki insanlar bu kelimeyi kullanacak. Tam bir ahmaklık. Birincisi; bu iş akademisyenlerin ve dil bilimcilerinin oluşturduğu kurullarca yapılır, ikincisi; öyle aklına eseni öneremezsin. Türk Dil Kurumu bile koskoca yapısıyla, bütçesiyle kelime üretme işinin altından kalkamadı. Çünkü kelime üretmekle iş bitmiyor, halkın da kullanması gerekiyor. Kullanılmayan üretilmiş yığınla Türkçe kelime vardır.

Halk ”acele” kelimesi yerine konulan ”ivedi” kelimesini kullanmadı mesela. Bunun yanı sıra ”mecburi” yerine konulan ”zorunlu” kelimesini benimsedi ve kullandı.

Bir de Kiril harflerini, Latin harflerine çevirme işi var ki, -sizin deyiminizle- tam ”dangalaklık”! İnsanı ahmak yerine koymak. Yani demek istiyorlar ki, diasporadaki insalarımız Kiril’i öğrenemecek kadar geri zekalılar. O nedenle biz akıllılar olarak Kiril için Latin harfleri yaratıyoruz. Yine -sizin deyiminizle- çüş!

Kısacası bunlar dil konusunu, alfabe yazmayı, Adigece kelime üretmeyi, çocuk oyuncağı sanıyorlar. Anlayacağınız iyice şaşırdılar. İşin kötüsü kendileri de ne halt yediklerinin farkında değiller.”

Okurumun yazdıklarına ben daha ne ekleyeyim ki?

12 Kasım 2014

Neyin dozunu kaçırırsanız, o şey sizin ve çevrenizin hem sıhhatini hem huzurunu bozar. Bu sebeple ”doz” önemli.

Peki dozu kim ayarlayacak?

Mesela başınız ağrıyor ilaç alacaksınız; dozunu doktora mı, bakkala mı soruyorsunuz?

Veya, tarlanızı ilaçlayacaksınız; dozunu veterinere mi, ziraat mühendisine mi soruyorsunuz?

Hepinizi aynı şeyi yaparsınız değil mi? Ne kadar doz olacağına uzmanının karar vermesini istemez misiniz?

Peki mübarekler, şu anavatan ile alakalı politikalarınızın dozunu niye kendi kafanıza göre yapıyorsunuz?

Haddini bilmek kadar büyük bir meziyet var mı? Bu kadarına aklınız ermiyor da dilini bilmediğiniz, yazısını okuyamadığınız, kültürünü anlayamadığınız (boşa sallamayın sizde Adigeliğin A’sı kalmadı) bir ülke hakkında ağzı dolusu konuşabiliyorsunuz? Utanma, arlanmanız mı kalmadı?

11 Kasım 2014

”İkisi aynı şey mi” lafı tartışmayı veya sohbeti bitirtir, daha sonra da kanlı bıçaklı olmaya sebep olur. Bunun en güzel örneği de yobaz Atatürkçülerle, yobaz Müslümanlar arasında yıllardır yaşanır ve yaşanacak.

Biri ötekine der ki; ”Ezana saygı duy, okunurken ne yapıyorsan bırak yapma!”

Diğeri de ötekine der ki; ”İstiklal Marşı okunurken ayağa kalk!”

Atatürkçü yobaz Müslüman yobaza ”Sen ezana saygı bekliyorsun da niye İstiklal Marşı’na saygı göstermiyorsun” dediğinde aldığı cevap nettir: İkisi aynı şey mi!

Müslüman yobaz Atatürkçü yobaza ”Sen İstiklal Marşı’na saygı bekliyorsun da niye ezana saygı göstermiyorsun” dediğinde aldığı cevap nettir: İkisi aynı şey mi!

İki yobaz da şunu iyi bilmelidir: ”Kardeşim sen istediğine inan ve ritüellerini yerine getir. Fakat kimseyi kendi ritüellerin ve inançların için zorlama! Zorlarsan, bu eşşekoğlueşşeklik olur!

10 Kasım 2014

Öteki Cumhurun Başı kendine kaçak saray yaptırdı. Ben bu durumu neye benzettim biliyor musunuz? Adamın, bir gofret alarak çocuğunu sevindirecek parası yokken, sağdan soldan topladığı borçla koluna 2000 Dolarlık saat takmasına!

Yahu kepazelik diz boyu bu ülkede…

Bizim Hıncal yine yumurtlamış… ””Cenaze” ile “Ceset” arasında dağlar kadar anlam farkı vardır. Cenaze, “Gömülmeye hazır ceset” demektir.” diyerek ne kadar editör varsa güzel bir haşlıyor. Fakat, biraz aşağı iniyorsunuz ”Dünyanın en ünlü bilim kurgu yazarlarından. Öldüğünün farkında değildi.” yazıyor. Yahu ölmüş adam ölmüş! Öldüğünün nasıl farkına varır? ”Öleceğinin farkında değildi” desen neyse!

Hıncal bu. Aşırı Türk bir Wubıh olmak kolay mı!

Öbür gazetecimiz Taha da katledilen zeytin ağaçlarını savunmuş. ”Bir iktidar, enerji uğruna bile bu kadar merhametsiz olmamalıdır!” yazmış. Kendisini alkışlıyorum…

08 Kasım 2014

Hacı Hamdi Polat adlı öğretmen, İlköğretim okulunda bir öğrenciye dayak atıyor. Mahkeme küt diye 2 yıl hapis cezası veriyor. Ve dayakçı öğretmeni tuttukları gibi kulağından, doğruca hapse tıkıyorlar…

Hepiniz şimdi ”hadi be dalga mı geçiyorsun! Niye yalan yazıyorsun? Burada değil dayak, öğrencinin derisini yüzse hapse girmez. Bizde öğretmenin vurduğu yerde gül biter” demişsinizdir.

Doğru!

İtirazım yok.

Fakat olay Türkiye’de değil, Türkmenistan’da geçiyor.

Bu maganda öğretmen için Öteki Cumhurun Başı devreye giriyor ve uçağıyla bu sefil yaratığı Türkiye’ye getiriyor.

Zannedersem şu denmek isteniyor, bu adama: Bre dangalak sen her yeri Türkiye mi sandın? Gel götürelim seni, orada istediğin kadar döv…

Haaa, evrensel hukuk normlarına sahip olmayan, demokratik kuralları özümseyememiş, demokrasiyi sandık ve seçim olarak gören gelişmemiş toplumlarda, bu gibi tutuklamalar ve serbest bırakmalar görülür, o da ayrı bir mesele!

07 Kasım 2014

Hayatta en sinir olduğum şey, bir halt yerken başkalarını misal verenlerdir. Ulen sen verdiğin misalin şartlarını yerine getiriyor musun da onu örnek gösteriyorsun? Bizim diasporanın en büyük hastalıklarından biridir bu. Esasında gelişmemiş kafanın özelliğidir.

Parmak Başbakan açıklamış. Artık büyük şehirlerde merkeze arabayla gideceksen para ödeyecekmişsin. Maksat insanları metroya yöneltmekmiş. Örnek olarak da Londra’yı vermiş. Google gir Londra metrosu yaz resmine bak, İstanbul metrosu yaz bir de ona bak. Az gelimiş ülkenin az gelişmiş yöneticileri işte böyle komik işler yaparlar. Linklere tıklayıp aradaki farkı görün!

İstanbul Metrosu Haritası >>>
Londra Metrosu Haritası >>>

06 Kasım 2014

Parmak Başbakanımız gürlemiş: ‘’İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya girmesi tam bir barbarlıktır.’’

Yani ne diyeceğimi şaşırıyorum. Bu arkadaş IŞİD namussuzlarının camileri, ibadet yerlerini bombalarla içindeki cemaatle havaya uçurduğunda bu kadar aslan kesilmiyordu. Gerçi söyleyeyim, bu dedikleri de numara. İsrail ”höt” desin kaçacak delik arar.

Öbür tarafta Çalışma Bakan olan arkadaş da maden kazalarıyla alakalı ‘Tek sorumlu biz miyiz?’ diye sitem etmiş. Adam haklı birader. Halbuki, tek sorumlu olan ”Fıtrat”!

Valla ciddi ciddi; Başbakanla Çalışma Bakanı gizli gizli bizim diasporadaki Adige-Abhaz yöneticilerinden kıvırma dersi mi alıyor! diye düşünmeye başladım.

Birbirlerine ne kadar benziyorlar değil mi! Atalar boşa konuşmaz: Üzüm üzüme bakarak kararır!

05 Kasım 2014

Bu ülkede siyasi parti isimleri ile partilerin kendileri tam ters orantılıdır. Fetullah ağanın partisinin adı belli olmuş. DGP! Demokratik Gelişim Partisi. Başlarında bir molla. Neymiş ”demokratik gelişim”.

Paralel ortağı AKP’nin A’sı bildiğiniz gibi Adalet. Ama bunların adalet anlayışını siz normal adalet olarak almayın. Şu ellerinde hayali saksı tutan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan yok mu, AKP’nin Afyon kampında eleştiride bulunan AKP milletvekillerine, “Bu eleştirileri kaydediyorum, ilerde değerlendiririz” demiş.

Yemin ediyorum artık kafa buluyorlar milletle.

04 Kasım 2014

Engin kardeşim yazmış, diyor ki; Mülayim ağabey sabah dernekte iki kişi aralarında konuşuyordu. Her Kabardey gibi bağıra bağıra konuştukları için rahatlıkla duyuyordum söylediklerini. Biri diğerine ”Şu CC’deki Hatko denen adam niye hep Türkiye hakkında yazıyor” dedi. Karşısındakinin cevabı aynen şu oldu. ”Sen Mozambik’te mi yaşıyorsun!” Çok güldüm! Ağabey baya taraftarınız var haberiniz olsun!

Sağolasın Engin…

Miletin dini imanı para olunca parmak Başbakan gürlemiş! ”Bir denetçinin gittiği yerde çay içmesi bile haramdır!” Ulen ne dinmiş bu be! Girmediği alan yok amma girdiği yeri kirletiyor. Din, iman deyip de ortalığı pisletmeyen bir tek adam var mı şu cihanda!

Bir de bunlar ne yapsa; ne günah oluyor ne haram. Parayı hamuduyla götürdüler iman bunlarda, hırsızlığın envai çeşidini yaptılar din bunlarda. Ha buna rağmen ağlamada da üzerlerine yok. Yahu ne diyeyim artık! Aman be! Tha topunuzun belasını versin!

03 Kasım 2014

Dünyanın en antika ülkesinde ömür tükettiğimize iyice kanaat getirdim arkadaş! Bu ülkenin başbakanı olacak çocuk (hani şu Obama’nın parmakla çağırdığı delikanlı) boyundan büyük laf etmeyi seviyor, fakat demagojinin Allah’ını yaptığının da biz farkına varıyoruz tabii olarak. Süriye’ye alakalı soru üzerine “Ne savaşa girer ne de oyunun dışında kalırız” demiş. Artık ne içtiyse!

Sırada bu ülkenin görüp göreceği en tuhaf adam var: Kadir İnanır diye bir adam. Eksantrik bir tip. Kimi zaman kabadayı, kimi zaman demokrat, kimi zaman dinci! Bu adam kadar oynak karakterli başka insan görmedim hayatım boyunca. Hakkını teslim edeyim, sadece filmlerde tek bir karakteri oynuyordu. Bu arkadaş da demiş ki; İstanbul’daki Kürtler boğazı bırakıp dağa çıkmazlar!

Bunlar ne içiyor samimiyetle bilmiyorum. Lakin ne içiyorlasa baya vuruyor bunları!

01 Kasım 2014

Ermeni diasporası, Amerika’da yaptığı bir toplantı sonucunda Türkiye’den Van, Bitlis, Erzurum, Trabzon, Kars, Ardahan illeri, Ararat (Ağrı) Dağı ve çevresindeki bölgelerin kendilerine iade edilmesini istemiş.

Bizim Adige diasporası da Rusya’dan benzer isteklerde bulunur 150 yıldır.

Bu sebeple Ermeni ve Adige diasporası benzeşir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Etiyopya’dan borç istemesi ne kadar akla uygunsa, bunların istekleri de o kadar akla uygundur!

Peki, bunu bile bile neden bu iki diaspora (Adige ve Ermeni) böyle saçmalar? Çünkü, tembeldirler, ikiyüzlüdürler, kaypaktırlar, öngörüsüzdürler, çapsızdırlar, vizyonsuzdurlar, güçlünün yanında aslan kesilirler! Bu örnekleri kendi içinde çoğaltabilirsiniz.

Meseleye şu pencereden bir bakın: Bu iki diapora kendi anavatanlarına maddi manevi ne katmaktadır? Hiç yorulmayın ben yazayım. Koskoca bir hiç. Adige cumhuriyetlerine, Adige diasporalarının bir kör Kuruş katkısı var mıdır? Yahu ne katkısı ”anavatan bize 5.000 (yazı ile beş bin) Dolar maaş bağlasın, bana ev versin, arazi versin, araba versin” diyen hokkabazlar topluluğudur Adige diasporası. (Ermeni diasporasının böyle istekleri var mı bilmem, günahlarını almayayım. Ama olma ihtimali çok yüksek!)

Onun için; toprak büyüyünce, refah artar sanan dangalaklar topluluğudur Adige ve Ermeni diaporası! Halbuki basit bir hesaplama yapsa; dünyanın en zengin ülkelerinden sayılan İsviçre ile Hollanda 41 bin, Belçika 30 bin km2 yüzölçümüne sahip. İsrail’in yüzölçümü daha da az 20 bin km2. Adige cumhuriyetleri toplam yüzölçümü 34 bin km2, Ermenistan’ın 30 bin km2.

Demek ki neymiş! Çok toprak ile zenginlik arasında doğru orantı yokmuş. Eeee, deseniz ki doğal kaynaklar ve saire de durum nasıl? Ermenistan’ın da Adige cumhuriyetlerinin de Avrupa ülkelerinden fazlaları var, eksikleri yok. Turizm desen ha keza! Onun Alpleri varken, senin dillere destan Kaf dağın var!

Geriye ne kalıyor?

İnsan zekası! İster kızın, ister darılın, ister küfredin ama gerçek şu ki, Adigelerde ve Ermenilerde bir Belçikalı zekası yok kardeşim. Siz anca 21 Mayıslarda (Adigeler), 24 Nisanlarda (Ermeniler) ağıt yakıp, diğer günlerde düğün düğün gezip, dansözlük yapın!

Nokta!

31 Ekim 2014

Mehmet Can bey demiş ki: ”Sayın Mülayim Türk Ordusu yapı olarak bozuldu. Siyasi olarak bozuldu. Görev alanını fazlaca genişletti ve siyasi erk sahibi oldu. Dünya tarihine baktığınızda Türk Ordusu kadar siyasetin içinde bir ordu göremezdiniz. Bunlar da onun sonunu hazırladı.”

Seher hanım da demiş ki: ”Peşmerge Ordusu yerine Türk Ordusu alkışlanabilirdi ama AKP Hükümeti büyük bir fırsatı tepti. Kürt kardeşlerimize bizim ordumuz el uzatmalıydı. Bir de; gerek polis içinde, gerek asker içinde gerçek anlamda Kürt düşmanı personel var. PKK düşmanı demiyorum, Kürt düşmanı diyorum. Bu personel ya polislikten-ordudan atılmalı veya doğuda görev verilmemelidir. Nasıl PKK Türkleri kışkırtıyorsa bu polis ve askerler de Kürtleri kışkırtıyor. Olan bu güzelim ülkemize oluyor…”

Nart kardeşim de şunları yazmış: Mülayim ağabey bizim düğünlerde oynadığımız danslar amatörce yaptığımız şeyler. Biraz da kaşenlerimize hava olsun diye abarttığımız doğru. Ama sonuç olarak dediğiniz doğru, kendimiz gibi danslarımız da asimile oluyor.

Yine maden faciası. Bu sefer yeraltı suları madeni bastı. Bu ülkede işçi ölümleri bitmedi, bitmeyecek…

30 Ekim 2014

Çocukluğumdan taa 80’li yıllara kadar Türk askeri benim için hep kahramandı. Sadece benim için değil, Doğu Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar herkes severdi askeri. Mehmetçik dedin mi akan su dururdu. Cemseler (Askeri kamyonlar-CC) sokaklardan geçerken hepimiz yolun kenarına dizilir alkış tutardık. Türk ordusu o kadar çok sevilirdi.

Sonra bir şeyler oldu ve o ordu gitti, yerine faşist bir ordu geldi. İnsanlara kan kusturan bir ordu! Biz solcular ne kadar ”Jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana” desek de, aynı jandarma kafamızda odun kırdı. ”Ulen bu jandarma bizim jandarma değilmiş” falan dedik amma kafamızın kırıldığıyla kaldık. Cemselerde yediğimiz dipçikler her yerimizi morartırdı. Şimdi yoldan bir askeri araç geçse tiksinerek bakarım. Türk halkının büyük kısmı da 80’lerden sonra orduya küsmüştür. Nitekim AKP ordunun çanına ot tıktı, halk ”tık” bile demedi. Evelden olacak millet sokağa dökülür, askerden önce darbe yapardı.

Gazetelerde Kürt Ordusu Peşmergeler hakkında fotograflar var. Doğu halkı bağrını açmış, alkışlıyor.

Nereden nereye! Demek ki neymiş; kötüysen, halk seni yerin dibine batırır, kendisine sevgi saygı duyanı alkışlar.

Peki Türk Ordusu için artık geç mi? Evet, yaklaşık 24 yıl kadar geç!

29 Ekim 2014

Diaspora Adige-Abhazları ve Türklerin ortak bir özelliği vardır. O da; düşün-planla-çalış-üret-ye skalasının sadece sonunu yaparlar. Yemek deyince sadece sofra gelmesin aklınıza. Hak, hukuktan, mirasa, telif haklarından insan haklarına kadar geniş bir yelpazede düşünün.

Mesela Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığınızda Osmanlı’dan sonra 5 kuruşsuz kalan ülke, kör topal da olsa medeniyete ve demokrasiye kavuştu. Sonra 12 Eylül geldi, o günden bu güne 1 çivi dahi üretmeyen iktidarlar ülkenin tüm kaynaklarını har vurup, harman savurdular. Son iktidar AKP ise son kalanları satıp-savıp el elde baş başta kaldık mı ortada.

Niye derneklerimiz halk dansları dışında hiçbir şey yapamıyor anladınız mı! Dansözleri bile geçtiler. Dansözleri aşağıladığımı sanmayın. Onların mesleği bu. Dans ederek üretiyor. Bizim dangalaklar? Zevkleri için dansözlük yapıyorlar. Üretime yönelik bir çaba olmadığı için de dünyanın imrenerek seyrettiği asil Adige-Abhaz dansları, soytarı danslarına döndü. Şahsen benim midem bulanıyor seyrederken. Kimse kusura bakmasın!

Anavatanda üretilen tüm ürünler diaspora da beleşe tüketilir. Nalmes görüntüleri ortalıkta dolaşır bir Kuruş telif ödenmez. Şarkılar, müzikleri hiç saymıyorum. O kadar eser Türkçe’ye çevirildi, kaç kişi telif ödedi? Bu kadar beleşçi bir toplum bir de bayrağı kapıp, kahramanlığa soyunmaz mı! Ulen, önce kullandığım malın ve hizmetin bedelini öde soytarı! Biz senin gibi kahramanı her zaman ve her yerde buluruz!

Biraz da siz üretin de anavatandakiler beleş yesin… Aloooo… Duyuyor musunuz? Biraz poponuzu kaldırın da siz de üretin… Alooooooooooo…

28 Ekim 2014

Okuyucum Semih bey diyor ki: Neden Türkiye diasporasında bir lider çıkıp tüm diasporayı yönetemiyor biliyor musunuz Mülayim bey? Çünkü o lideri ilk ispiyonlayan diaspora olur da ondan. Hepimiz biliyoruz ki, diasporada yaşayan Çerkesler kadar dünyanın hiçbir diasporası bu kadar kaypak değildir de ondan! İspiyoncu, kaypak toplumlardan da lider değil Osmanlı sarayına paşa ya da Ürdün Kral’ına koruma askeri çıkar. Bunu lütfen göz önünde tutunuz.

AKP Kadın Kolları İzmir İl Başkanı Özen Kızılırmak, yeni doğan bebeklerin kulağına ezanla isimlerinin fısıldanması ile yeni evli çiftlerin imam nikahı ve resmi nikah törenlerinin camide yapılması için Diyanet İşleri Başkanlığı’na proje sunacaklarını söylemiş. Sebep olarak da Hıristiyanları örnek göstermiş. Onlar da kilisede çocukları vaftiz edip, nikahları da Papaz kıyıyor, demiş.

Bunların erkeği de kadını da tuhaf kardeşim. Adamların kilisesine ve dini ritüellerine özeneceğine, bilimine, çağdaşlığına, kadına verdiği değere özensene… Tha sizi bildiği gibi yapsın ne diyeyim. Allah’ın dangalakları!

27 Ekim 2014

12 Eylül öncesini canlı canlı, sıcak sıcak, iliklerime kadar yaşadığım için gazetelerde yazılan çizilenlere hiç şaşırmıyorum. Halbuki o kadar açık bir provakosyon var ki! Yüksekova’da 3 askere yapılan suikast son derece karanlık bir olay. Ardından bir korucunun direğe baglanarak katledilmesi. Bunlar normal zekası olan ve bu topraklarda darbe öncelerini yaşamış her insanın ”hadi len biz yer miyiz bu numaraları” diyeceği olaylar. Fakat millet gene yedi. Demek ki bu işleri yapanlar bu halkı iyi tanıyor. Ne diyeyim süratle felakete gidiyoruz haberiniz olsun! Çünkü bu iktidarın gözü döndü artık.

Adana’da Tango Festivali yapmaya karar verilmiş. Bunun üzerine bir grup dinci grup internette örgütlenip ”Tango Zinadır” diye festivale karşı çıkmış. Daha önce de bir müftü ”Horon kızlı erkekli tepilirse haram” demişti. Bizim Adige-Abhazlar gibi aklı fikri dansta olan topluluklar için tehlike çanları çalıyor. Zira bu işler böyle Tango’dan başlar Kafe’de biter. Ne demek kardeşim kızla erkek dans eder mi! Beter olun!

24 Ekim 2014

Malumunuz, İstanbul’daki asansör kazasında işçiler bozuk asansörle yere çakılarak hayatlarını kaybettiler. Şirketin avukatı ölen işçilerden Cengiz’in babası Selim Tatoğlu’na ”diğer aileler 700.000 biner Lira aldı sizde alın, anlaşalım demiş. Selim bey tarihi bir cevap vermiş, demiş ki: Para değil adalet istiyorum. Suçlular ağır ceza alsın ki başka canlar yanmasın.

O kazada toplam 10 işçi can vermişti.

İşte bu topraklarda insanlığı ayakta tutan yuttaş oranı 10’da 1’dir!

Güldür güldür diye bir program var. Baya güzel… Zannedersem kaliteli yazarlar yazıyor. Fakat geçen programda baya canım sıkıldı. Bir oyuncu diyor ki, ”Annem bana bu kadar ilgi gösterse evlatlık mıyım diye şüphe ederim…”

Ben deyince çoğu kızıyor, fakat işte kardeşim mal ortada! En kaliteli programlardan birinde bu kadar öküzce bir laf nasıl yazılır? Hadi yazan eşşoğlueşşek farkına varmadı, oynayan oyuncu da mı farkına varmadı! Hadi o da olmadı, bunu yayınlayan kurum da mı uyanamadı? Yaşadığımız bu topraklarda evlatlık müessesesi zaten rezil durumdadır. Evlatlık almaya günah diyen öküzoğlu öküzler de vardır. Fakat iyi kötü televizyona çıkabilen seviyede bir kafadan bu beklenir mi? Beklenir! Burası Türkiye kardeşim!

23 Ekim 2014

Beşiktaş eze eze,
Beşiktaş taş oldu başlarına yağdı,
Kanırta kanırta,
Silindir gibi geçti,
Belgrad’ı fethettik,
Sinek gibi ezdik,
Hafif geldiler,
Tarih yazdık,
Beşiktaş sıradaki gelsin dedi

Yukardaki haberler, gazetelerin bir futbol müsabakasını okuyucularına duyuruş şekli…

Harvard Üniversitesi’nin kütüpanesinde 17 milyon cilt eser varmış. Küçük bir araştırma yaptım. TC Milli Kütüphane’sinde kitap sayısı 2 milyon. Ki, Milli kütüphane Türkiye sınırları içerisinde basılan her kitabın bir kopyasını barındırmak zorunda. Hesap edin aradaki farkı. Biri bir üniversite, diğeri 70 milyonluk bir ülkenin kütüphanesi.

Eeee, o zaman şaşırmamak lazım bir spor müsabakasının duyurusunu böyle yapan gazetelere…

22 Ekim 2014

Öteki cumhurun başı ile Türk halkının başı dertte. Güvenlik ve özgürlük paketini açıklarken verdiği misale bakın: “Katilin elinde bıçak, doktorun elinde neşter. Biz neşterden mi yanayız, yoksa katilin elindeki bıçaktan mı?”

Ya tamam kendi kitlen koyun! Ne desen ayet söylemişsin gibi peygamber muamelesi yapıyorlar sana! İyi de bizden ne istiyorsun be birader? Bizi niye salak yerine koyuyorsun! Ben bunu anlamıyorum! Bıçağı sadece katil mi kullanıyor? Kasap da kullanıyor! Ev hanımı da!

La havle vela kuvvvete illa billahil aliyyul aziym!

21 Ekim 2014

Televizyonda Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Köni’yi seyrettim. Enteresan şeyler söyledi. İddiası şu: ”IŞİD’in içerisinde Çeçenler, Endonezyalılar, Malezyalılar var. ABD de kendi içinden gelen bu aşırı güçleri Suriye’de eritiyor. Kaç ölü var? Bu ölenlerin aileleri neden ses çıkarmıyor? Aileleri reaksiyon göstermiyor. ABD bu aşırı güçlerin gelmelerine izin veriyor. Kendi içinde suçlu teröristi yakalayıp idam etmeye kalksa ceza hukuku açısından sorun. Halbuki burada savaş sırasında ölüyor. Bir sürü ceza hukukçusu patırtısına da gerek kalmıyor. Bu tespiti herkes konuşuyor, askeri çevreler dahil…”

Valla açıkçası bana da öyle geliyor. Hilafet diye bataklık kurdular, çok da güzel reklam yaptırttılar YouTube, Facebook gibi alanları sonuna kadar açtılar. Dünyada ne kadar süne zararlısı, haşare, hamam böceği varsa doluştular bataklığa. Zamanı gelince basacaklar Fenthion ilacını kökünü kurutacaklar namussuzların.

Türkiye’deki süne zaralıları için de Alman takımı Dortmund’un yöneticileri taraftarlarını uyarmış. Türkiye’ye gidiyorsunuz açık yerlerde içki içmeyin demişler. Hadi Amerikalılar içlerindeki pislikleri IŞID’e yollayıp kurtuluyor. Türk ve Ortadoğu halkları ne yapsın kardeşim! Kim istemez Türkiye ve Ortadoğu’daki bataklıklar kurusun yerine mis gibi yeşillik, mutluluk ve sağlık yayılsın etrafa… Kim istemez!

20 Ekim 2014

Okuyucularımdan gelen mesajları ben yayınlamak istiyorum fakat CC yönetimi ”Köşenizin forum sayfasına dönmesini istemiyoruz” uyarısıyla, el mahkum kısa notlar aktarabiliyorum. Bazı okuyucularım maşallah destan gibi yazıyor. Onları hele hiç yayınlama imkanı yok. Ama hepsi de farkında ki, düşüncelerini buradan aktarıyorum.

Bir okuyucum diyor ki, Türkiye Çerkes diaporası 1864’ten bu güne kadar hiçbir zaman politikaya giremedi ki şimdi girsin. Derneklerin yaptığı politika değil resmi uşaklıktır.

Bir başka okurum; bizim sesimiz son 10 yıldır çıkıyor. Erkekçe söylemek gerekirse Kürtler bedel ödüyor, biz nemalanıyoruz, diyor.

Diğer e-mailler de aşağı yukarı aynı durumda. Aklın yolu bir. Onun için dernek ve STK’la acınacak durumda.

Hayır işin komik yanı, adam iliklerine kadar Türkleşmiş, ama anavatana kurtuluş için akıl-fikir veriyor. Bu kötü bir şey mi? Türkleşmesi konusunda hayır! Türk olmak niye kötü olsun. Kötü olan; Türkleşip, Adige Abhaz cumhuriyetlerine akıl vermeye kalkışmak. Esasında kötü de değil dangalakça bir davranış! Bana gelen e-maillerin yüzde 90’ı bu doğrultuda fikir beyan ediyor…

19 Ekim 2014

Hayatım politikanın içinde geçti. Bilirim ki, bu topraklarda politika rezilliktir. Sağlıksızdır ve çoğu zamanda aşağılıktır. Politikayı eğer bilmeden yaparsanız, yani boyunuzdan büyük laflar ederseniz, nefes alamaz hale gelirsiniz. Mesela Türkiye’nin ilaç niyetine dünyada bir tek dostu kalmamıştır. Çünkü politikayı kalleşçe yapar. Bırakın dünyayı kendi içinde de durum böyledir. Gene misal verecek olursak; Türkiye, Türklük konusunda öyle politikalar üretmiş, kendisini öyle gaza getirmiştir ki, zamanla herkesi Türk zannetmeye başlamış, daha da kötüsü buna ciddi ciddi inanmıştır. (Bakınız: Türkiye’nin Kafkasya Politikaları makaleleri)

İç politikada, Kürt meselesinin çözülememesinin yegane sebebi işte bu gaza gelme durumudur. PKK’yı ve Abdullah Öcalan’ı yıllarca öyle lanse ettiler ki, şimdi dönüş yapmak istiyorlar, olmuyor! Dönemiyorlar. ”Dağda gezerken kara basınca Kart Kürt ediyor, Kürt lafı oradan gelme” dedikleri karlara bu sefer daha fazla batıyorlar. Türkiye sanki bağımsız bir ülkeymiş havasına girdiler. Daha da kötüsü demokratik sistemle yürütülen bir yer diye pompaladılar. Tabii olarak yemedi! Kürtler ”Demokrasi ile yönetiliyorsak, o zaman hakkımı ver arkadaş” deyince kızılca kıyamet koptu. Ak koyun kara koyun iyot gibi ortaya çıktı.

Türkiye’deki Türkler böyleyken, politikada biz nasıldık? Valla açıkça yazıyorum, 100 kat beter durumdaydık. Türkler hiç olmazsa dünya devi Amerika’nın uşağıydılar. Onların sevk ve idaresinde hayatlarını şekillendiriyorlardı. Biz uşağın uşağı olduk! Türkler kendi çıkarları için kalleşçe politikalar üretirken, biz Türkler için kendi vatanımıza ve insanımıza kalleşlik yaptık ve hala da yapıyoruz. Bu sebeple Kaf-Fed başkanı veya diğer dernek ve STK başkanları çıkıp konuştuklarında ne kadar zavallı olduklarını görüyor, üzülüyorsunuz. Hele hele sokaklara dökülüp ellerinde Adige bayraklarıyla kimliklerini arayanlar yok mu, onlar için daha da çok üzülüyorsuz. Yahu bu kadar mı akılsız, bu kadar mı ahmaksınız, bunu göremiyorsunuz?

Demem şu ki, eğer zavallı olmak istemiyorsanız iki yol var. Ya adam gibi politikadan uzak sade vatandaş olarak hayatını idame ettireceksin ya da Türkiye’nin 1000 yıldır uyguladığı politikaların tam tersini yapacaksın!

Yoksa, dün ”çocuk katili” dediğin adama bugün ”sayın” demek mecburiyetinde kalırsın. Kıvır kıvır kıvırmaya çalışırsın. Zira, politika çocuk oyuncağı değil!

18 Ekim 2014

Hukukçu değilim. Fakat çıkartılmak istenen kanunları her vatandaş gibi ben de iyi kötü anlıyorum. Gazeteci Yalçın Doğan’ın dediğine göre öyle bir kanun maddesi var ki, Hitler bunu duysaydı ”vay be ben niye akıl etmedim böyle bir kanunu” der hayıflanırdı rahmetli!

Olay kısaca şu: Ev mi aldın, araba mı sattın, noterde işlem yaptırıyorsun mecbururi olarak. Hah işte o bilgiler MİT’e verilecek. ”Çüüüüşşşş” demeyin. Devamı var. Sen diyelim ki iktidara karşısın. İktidarda böyle bir şüphe var, işte bu şüphe üzerine iktidar malına mülküne el koyabilecek. Şimdi istediğiniz uzunlukta ”Çüüüüüüüüüüüüüüşşşşşşşşşşşşş” diyebilirsiniz!

17 Ekim 2014

Anlamadığım şey şu: Bu ülkeyi yönetenler ceza kanunları çıkarırken hep niye Avrupa’yı örnek gösterirler de iş demokratik haklara gelince Kuran’a başvurular? Bilen biri açıklarsa iyi olur!

Mesala Hükümet yeni anayasayı ha çıkardı, ha çıkaracak! Hep bir ağızdan Avrupa’da da bu tür ceza maddeleri var” diye konuşuyorlar. Biri de çıkıp ”Ulan hangi Avrupa ülkesinde Meclis’te pankart açtılar diye gençlere mühebbet hapis cezası veriliyor, alçaklar!” demiyor. Misalleri çoğaltabilirsiniz.

Ses çıkmamasının sebebi; bu millet bol elbiseyi sever ama bol özgürlük kaşıntı yapar vücudunda. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en demokrat sayılabilecek anayasası 1961’de yapıldı. Aboooov, dedi halk. Sendika, grev-mrev bu komonist anayasa değiştirmek lazım! Ve halkın yüzde 99 oyuyla 1981 anayasası alkışlarla Türk vatansdaşının emri-amadesine sunuldu. Farkındaysanız millet ”ohhhh be işte bu! Bize böyle anayasa yakışır” diye bu günlere geldiler…

Sıkı durun şimdi gelen anayasa 12 Eylül darbe anayasasına rahmet okutacak kadar anti-demokratik bir yasa!

Peki ne olacak?

Ne olacak, alkış-tufan millet bol elbise giyip, dar yönetilmeye devam edilecek. Eeee sen koyunsan çoban ne yapsın kardeşim…

16 Ekim 2014

Yaşadığımız topraklarda en büyük dert beyin kirliliğidir. Bu ülkede beyinler temizlenemeyecek kadar kötü kirlendi. Din-imandan sorumlu olan koca koca adamlar 7 aylık bebeğe tecavüzü düşünerek örnek verecek kadar pislendi. Dünyaya gelmiş geçmiş en büyük hırsız-arsız olarak anılan politikacıyı ”çalıyor ama Türkiye gelişiyor” diyecek kadar dangalak gazetecilerin de beyinleri kirlendi.

Üzüm üzüme bakarak karardığı için Türkiye Adige-Abhaz diasporası da acayip kirlendi. İnsan, kendi anası dünyanın en rezil kadını bile olsa kötüler mi? İşte bu diaspora, dünya asili ana-vatanını bu kirli beyinlerle aşağıladı.

Elbisen kirlendiğinde, yıkarsın. Kiri çıkaramadın mı, profesyonel kurutemizlemeciye verirsin. Eeee, bre alçak senin kirlenmiş beynini hangi kuru temizlemeci temzilesin.

Eğer ”bir beyinin temiz mi, kirli mi olduğunu nasıl anlarız” diye soruyorsanız, çok basit.

Kirli beyinden şu fikirler çıkar:
– Kıralım,
– Yıkalım,
– Dökelim,
– Çalalım,
– Kötüleyelim,
– Hır çıkaralım, bayrağı gönderde tutalım,
– Rus Elçiliği önüne gönderebileceğimiz dangalaklar bulalım,
– Düşmanla yatıp, düşmanla kalkalım,
– Acıların çocuğu olalım, ağlayalım, sızlanalım,
– Avanta isteyelim,
– Çoğunluksak kararı biz verelim,
– Her konuda iyi kötü bilgimiz var, her konuda racon keselim,
– Elimiz taşın altında olmadığı müddetçe her türlü kavgaya girelim.
(Ve benzerlerini siz de üretebilirsiniz…)

Temiz beyinden şu fikirler çıkar:
– Kırmışları, yıkılmışları tamir edelim,
– Derleyip, toplayalım,
– Hırsızlığın önüne geçelim,
– Muhabbet edelim, anlayışla-sevgiyle konuşalım,
– Empati yapalım, bayrağı değil fikirleri gönderde tutalım,
– Rus Elçiliği ve diğer ülke elçiliklerinin özenerek misafir edecekleri bilim insanları, sanatçılar, sporcular yetiştirelim,
– Yeni yeni dostluklar kazanalım,
– Sevgi ve saygının çocuğu olalım,
– Ağlamayalım, sızlanmayalım,
– Avanta gibi iğrençlikleri toplumumuzdan uzak tutalım,
– Çoğunluğu değil çoğulculuğu savunalım,
– Uzman olmadığımız konularda ahkam kesmeyelim.
– Hiçbir zaman uyumayalım,
– Kavganın insanı salaklaştırdığını, kafasızlaştırdığını bilerek hiçbir kavgaya girmeyelim.
(Ve benzerlerini siz de üretebilirsiniz…)

Şimdi bu yazdıklarıma bakarak söyleyin bakalım; diaspora, temiz mi kirli mi beyinlere sahip?

15 Ekim 2014

Hayatımın büyük kısmını politik olarak geçirdim. Mühendislik ihtisasım olmasına rağmen felsefe ve klasik kitap hastasıydım. Çevrem iyi konuştuğumu söyler. Bugüne kadar benle tartışıp da madara olmamış bir adem baba yoktur. Yazı işine gelince tam aksine berbatımdır. Benim gönderdiğim yazıları düzeltip sayfaya koyan CC emekçilerinin haklarını asla ödeyemem. Bazı günler ”yahu bu benim gönderdiğim yazı mı” diye şaşkın şaşkın okuduğum oluyor. İçerik aynı olmasa ”bunlar beni iyice ihtiyar bellediler, sen yazdın diye kendileri yazıp koyuyorlar” diyeceğim. Şaka bir yana fikirlerimi yazıya dökmek konusunda tam bir mühendis kapasitesindeyim!

Efendim toparlayacak olursak; diaspora Adige-Abhazlarının kaderini şekillendirmeye çalışan yazar-çizer takımına bakıyorum, sonra da diyorum ki, ”böyle yazar-çizeri olan toplumun böyle zırvalaması kadar tabii bir şey olmaz. Diasporanın bir satır kitap yazamamasının, bilimadamı, sanatçı, sporcu yetiştirememesinin en önemli sebeplerinden biri de budur. Seni aydınlatacak, seni yönlendirecek, ufkunu açaçacak yazarın, çizerin yoksa istediğin kadar yırtın, geleceğin son nokta Rus Konsolosluğu önü olur! Yalan mı!

14 Ekim 2014

Sosyolog Adigeler mutlaka bir yerlerde değerlendirme yapıyorlardır. Türkiye son 10 yıldır adım adım şizofrenleşiyordu. Artık ben emin oldum ki, toplum artık şizofren! Öyle böyle değil baya, ciddi ciddi şizofren. Buyrun size bir haber: Kız kardeşini evlendiriyor Uzman Çavuş Süleyman. Damat gelinin telefonunda kızın eski erkek arkadaşının fotografını görüyor. Süleyman’a ”Bu kızı benimle evlendirdiniz ama eski sevgilisiyle görüşüyor” diyor. Süleyman beylik tabancasını kaptığı gibi gidiyor önce adamı bulup infaz ediyor ardından da eve gelip kız kardeşini katlediyor. Damat olacak eşşekoğlu eşşek de böylece namusunu temizlemiş oluyor!

Bu olayın olduğu saatlerde; daha önce ‘kadınlı erkekli horon haramdır’, ‘çocuğunuza Aleyna, Sanem gibi isimler koymayın’ şeklinde açıklama yapan Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk yeni şeyler yumutluyor ve diyor ki; “18 yaşındakinin zinasına karşı çıkamıyorsanız, 7 aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak timsahın gözyaşlarıdır”… diyerek dünyanın en geri zekalı doçenti unvanına aday oluyor!

İşte Hacı Hayrettin gibilerinin gazına gelen Hacı Süleymanlar, silahı kaptığı gibi sorgu sual etmeden iki gencecik insanı kara toprağa gömüveriyor.

Artık gördüğüm bir şey varsa bu topraklar kan kokuyor. Milleti cozutturdular.

Meğer ne kıymetli bir geleneğe sahipmişiz. Adigeliği büyük bir hoyratlıkla pisleten kim varsa hepsinin canı cehenneme! Sizi anca böyle bir Türkiye paklar! Beter olun soytarılar!

13 Ekim 2014

Farkındayım, baya uzun bir tatil oldu. Gerçi emekli adama her zaman tatil. Devlet ”tatil” deyince biz de çalışıyormuş gibi seviniyoruz. Fakat bu tatilde huzurum iyice kaçtı. Doğduğum topraklarda durum hiç iç açıcı değil. Anadolu’nun diğer bölgelerine göre daha bir stresli insanlar. Ve eğer kışkırtmalar devam ederse kimsenin altından kalkamayacağı şeyler olur. Bu sebeple hemşehrilerimi ikaz edeyim: Her türlü kışkırtmaya uzak durun! Gaza gelmeyin.

Okuyucu mailleri de acayip yığılmış. Çoğuna bugün cevap yazdım. Kalana da yarın devam edeceğim. Okuyucularımdan çoğu endişeli. Haklılar. Bu arada IŞİD denen çakallara karşı da tepki çok. Bir okuyucum şöyle yazmış: (Diaspora Adige ve Abhazlarına hatta Osetlerine ders olsun diye aktarıyorum.) ”Sayın Mülayim, IŞİD’in üst kadro komutanlarının ezici çoğunluğu Çeçen diye yazıyor gazeteler. Biz diapora olarak yıllarca bu şerefsizleri mi destekledik. Onlara verdiğim maddi ve manevi her şey haram-zıkkım olsun. Ne olur bunu köşenizde duyurun. Benim gibi düşünen onlarca tanıdığım var. Ailelerinin gözü önünde kadınların, kızların ırzına geçen, çoluk çocuk demeden kelle kesen bu rezil rüsvaların Allah bin türlü belasını versin. Bundan sonra biri bana gelip Çeçen derse çok kötü bozarım herkez bunu böyle bilsin.”

Değerli kardeşim baya içerlemiş. Tepkisini de anlayışla karşılıyorum fakat bir detayı gözünden kaçırmaması lazım. Bu aşşağılık yaratıklar yüzünden tüm Çeçen halkına düşman olmak doğru bir şey değil. Bu ahlaksızlar sadece Çeçenler içinden çıkmıyor. Adigesi de var, Kürt’ü de var, Laz’ı da var, Türk’ü de var! Yani bunların kanları bozuk. Kızarken tüm bir halkı hedef almak yanlış.

AKP ve cemaatin polisi göstericilere karşı ”Yaşasın IŞİD” diye bağırmış. Bu hiç iyiye işaret değil ve mesaj açık ve net olarak verildi topluma. Bizim cengaverler bu tıynetteki polisin eteğinin altına girip Rus elçiliği önünde protesto gösterileri yapıyorlar. Benden uyarması; bu polise çok güvenmeyin. Bir gün kellenizi kesmek için tepenizde dikiliyor olabilir!

03 Ekim 2014

Evelden resmi bayramlarda da dini bayramlarda da insanların yüzünde bir mutluluk, bir sevinç, bir huzur olurdu. Şimdi bakıyorum da bayramları bile dini gövde gösterilerine çevirdiler. Esasında iyi de oluyor. Bu sayede gerçek yüzlerini iyice gördük. Bunlara eğer güç ve yetki verirsen ne kadar alçak, ne kadar namussuz olabileceklerini bizzat dünya şahit oldu. Halk da farkına vardı ki, bu adamların içlerinde bir canavar saklı ve ortaya çıktı. Onun için dini bayramlarda eski güzelliğini kaybetti. Tha sizi bildiği gibi yapsın açgözlü yaratıklar!

02 Ekim 2014

Bazı dangalakların şunu net olarak anlaması lazım! Bu ülkede sizin ne dilinizi, ne hayat tarzınızı yaşatmazlar kardeşim. Hiç kıvırtmayın! Açık seçik olun. Bilimum Kafkas ve Çerkes adı altında dernek STK yöneticileri size söylüyorum; insanları kandırmayın, dürüst olun. İşte Kürt realitesi. Adamlara bu topraklarda insan dışkısı yedirtildi birader! Hala utanmadan üst perdeden konuşuyorlar. Ki, Kürtler Türklerden binlerce yıl önce orada yaşıyorlardı. Yani kendi topraklarında yapılmayan işkence kalmadı. Sen çıkacaksın Adigece okul dil eğitimiyle kendi insanına dil öğreteceksin! Naaaahhhh öğretirsin! Kandırmayın insanları. Kaf-Fed gibi açık açık biberon verin milletin ağzına!

01 Ekim 2014

Dün yaşadığımız toprakların cumhurundan yazdık ya, durmuyorlar kardeşim! Biz de devam edelim!

Ankara cumhurunun başı var ya Melih kardeşim, kendisine yumurta atan 2 kadını (Bizim Abaza Nilgün duymasın) mahkemeye vermiş. Bunun üzerine cumhurun cumhuriyet savcısı ”Mal’a zarar vermekten” 2 kadın için 10 yıl hapis cezası istemiş. Adam alenen Ankara cumhurunun başına mal muamelesi yapmış iyi mi!

Bitmedi…

Hani şu kendi cumhuruna ”Gavat” diyen antika bir vali vardı. Bu olay üzerine ”Adana’da bir gavat var” diye makale yazmış gazetecinin biri. Vay sen misin bunu yazan! Gazeteciye dava açmış arkadaş. Mahkeme devam ederken Adana valisi olan bu zat, sonra ödül olarak Adapazarı’na tayin ettirilmişti!

Cumhuriyetin hakimi 11 ay hapis cezasını dayayıvermiş gazeteciye… Adamcağız yaptığından bin pişman olduğunu açıklayarak söyle demiş: ”Sözümü geri alıyorum. Artık Adana’da bir gavat yoktur. Diğer illeri bilemem!”

Bu ülkede hala insanoğlu insan olması çok ama çok sevindirici!

30 Eylül 2014

Kabadayılık kendi çöplüğünde söker. Onun için nerede dayılandığına dikkat edeceksin ki, madara olmayasın. Bir kısmının Cumhur’u Amerika’da polise efelenince, Amerikalı polis Cumhur’u maskara etti. Yahu kardeşim eloğlu dinler mi senin padişah olduğunu! Herkese kural neyse, sana da o!

Bu sadece Cumhur’un duvara toslama olayı değildir. Bu bir kültür meselesidir. Adam İstanbul gibi trafiği işkence olan bir yerde, tüm yolları kapatıp evine gidiyor. Millet ne eziyet çekiyor umrunda mı? Amma işte orada olmuyor işte. Herkese ne hak varsa sana da aynısı; ne eksik ne fazla! Değil padişah, feriştah ol!

Dedik ya kültür meselesi bu. Bu topraklarda temel kültür şudur: Gücü gücüne yetene! Güçlüysen kralsın. Zayıfsan zavallı! Kurallar senin aleyhine işler. Rastlantı bu ya; Cumhur, ABD polisinden paparayı yerken, İstanbul sahil yolundaki bisiklet yoluna bazı abi ve ablalar kilim sermişler mangal yakmışlar. Bisiklet binicileri, bu abi ve ablaların üzerlerinden geçemeyecekleri için demişler ki ”buradan kalkın, burası bisiklet yolu!”. Abi’nin cevabı çok manidar. ”Biz burada piknik yapıyoz. Gidin bildiğiniz yere şikayet edin.” Adamdaki özgüvene bakar mısınız? Bisikletçi kadın ”polis çağıracağım o zaman” deyince; abi kontratak yapıyor, ”polise de ki, Tekel’in karşısındayız!”. İşte Cumhur’un cumhurlarının aralarındaki diyalog bu!

Cumhurunu cumhur ettiğimin cumhuru!

29 Eylül 2014

Hani elinde hayali bir saksı tutuyormuş gibi elleri havada fotograf çektirmeye bayılan bir danışman vardı, sonradan Başbakan Yardımcısı oldu, Yalçın Akdoğan adlı arkadaş. PKK için demiş ki; ”“Senin bir şey yapmaya gücün yetiyorsa, git IŞİD’e yap, Türkiye’ye ne meydan okuyorsun? Kandil’de yan gelip yatıyor, Kobani’dekilerle ilgili edebiyat yapıyor. Sen orada konuşacağına, git o zaman orada mücadele et”… Yemin ediyorum bunlar gizli gizli ya esrar içiyorlar, ya son zamanların modası bonzai. Ulen ne antika bir ülkede yaşıyoruz yahu!

28 Eylül 2014

Üniversite okurken Mineraloji hocamız derdi ki; ”bir ülkede siyasi yönetimi halk belirler. Eğer halk din devleti istiyorsa hiçbir güç buna engel olamaz, din devleti kurulur. Sosyalist bir devlet kurulacaksa yine aynı şekilde! Ve halk istemezse hangi siyasal yapı hangi şartlarda iktidarda olursa olsun halk tarafından indirilir!” Bu hocamız büyük ihtimalle hayatta değildir. Çünkü bu sözleri söylediğinde zaten 70 yaşını aşkındı.

Bizim zamanımızda üniversite hocaları birer dahiydi ve yiğit adamlardı. Şimdikiler gibi soytarı değillerdi.

Demem o ki, yine bazı hokkabazları öne çıkarıyor bizim Adige diasporası. Unvan da etkili: ”Çerkes aktivist!” Daha öncede piyasaya sürerlerdi böylelerini! Sonradan ne halt oldukları anlaşıldı da Adige toplumunun yakasından düştüler.

Sahneye sürülen Valeri Hatajukov adındaki yeni soytarı da ne halt olduğu ortaya çıkıncaya kadar ötecek, sonra öbürleri gibi tarihin lağım çukurundaki yerini alacak. Çünkü Mineraloji hocamızın dediği gibi Adige halkı bu sürpüntüleri istemiyor. Diasporadaki birkaç dangalak dışında bunları takan yok zaten. O sebeple bu kışkırtıcı zibidiyi gündeme getirip medet umanlara söylüyorum: Boşa zahmet etmeyin, sifon çekildiğinde, pislik misafir odasına gitmez, borulardan geçerek foseptiğe gider.

İşin bir de diaspora ayağı var. Bu Valeri denen balta gibi nedense Türkiye diasporasının dertlerini dert eden bir tane ”Çerkes Aktivist” çıkmıyor bizde. Bir tane şöyle numune olsun diye bile bir Valeri çıkaramadın ya diaspora tüüüü sana!

27 Eylül 2014

Gazetelerde şöyle yazıyor: ”ABD’nin Oklahoma eyaletinde bir adam işten kovulduğu gerekçesiyle kadın meslektaşlarından birini kafasını keserek öldürdü, diğerini yaraladı. FBI, son zamanlarda etrafındakilere İslamiyet’i kabul ettirmeye çalışan saldırganın geçmişini araştırıyor. Ancak polis, olayın alelade bir saldırı gibi göründüğünü söyledi. Emniyetten yapılan açıklamaya göre, 30 yaşındaki Alton Nolen isimli adam Vaughn Foods adlı gıda dağıtım şirketindeki işinden kovuldu. BBC Türkçe’de yer alan habere göre; Nolan kovulduğu kendisine bildirildikten sonra, park yerinden arabasını alıp işyerinin önündeki bir başka araca çarptı, daha sonra inerek içeriye girdi. Colleen Hufford isimli 54 yaşındaki kadınla karşılaşan saldırgan, Hufford’un başını kesti. Sonra ise 43 yaşındaki Traci Johnson adlı başka bir kadın çalışana saldıran Nolen, aynı zamanda gönüllü polis memuru olan, şirketin CEO’su Mark Vaughn tarafından vurularak durduruldu.” Söyleyecek tek laf var; bunlar ciddi ciddi kafayı sıyırmışlar.

Bir psikolog; ”Eğer bir insan yaşamı boyunca her gün aralıksız 5 vakit ibadet etme zorunluluğunu hissettirirseniz, zaman içinde o kişide çok büyük deprosyana sebep olursunuz” diyordu. Uzun uzun da açıklıyor. Gerçekten de bunların tümünde antikalık var. Taaa ABD’de de bile adamlar kafa kesiyor!

26 Eylül 2014

Deyince kızıyorlar! Kardeşim, bu topraklardan yiyip içen ve nefes alan; ister dinci olsun ister ateist, ister sağcı olsun ister solcu, ister Türk olsun ister Ermeni ister Laz ister Kürt ister Adige-Ahbaz demokrasiyi kendi için ister. Sağlığı kendi için ister. Mutluluğu ve ferahı kendi için ister. Onun için egoisttir bu toprakların insanları.

Sağlık Bakanı olacak zat-ı muhterem ”IŞİD de olsa bizim yaralıya bakmamız, insanlık görevidir” demiş. Bu hacı daha önce Gezi olaylarında yaralılara baktılar diye doktorlar hakkında kovuşturma açtıran badem. Ne diyeyim size Tha topunuzun müstehakını versin! Saçınız sakalınız ağarsın da o doktoralrın eline düşün emi!

25 Eylül 2014

IŞİD namussuzlarının Cezayir’deki kopyaları ülkelerine turist olarak gelmiş bir dağcıyı esir alıp kafasını keserek katletmişler. Turisti bile böyle katleden güruha söylenecek çok şey var da burası yeri değil.

CC okuyucularının tanıdığını zannettiğim bir dindar dostum var. Aynen şunu yazmış: ”Mülayim bey bir katkıda da ben bulunayım. Türkiye’de ne zaman üstü örtülecek bir kabahat işlense türban gündeme geliyor. Yani türbanı inançları gereği değil, kabahatlarini örtmek için siyasi bir örtü olarak kullanıyorlar. Çoğu insan da maalesef kanıyor bunlara. Yazık oluyor. Bilmenizi istedim.”

24 Eylül 2014

Görgüsüzlük bu topraklarda her adım başı karşılaşacağınız bir sosyal yaradır. Maalesef bizim Adigeler içinde de son zamanlarda baya çoğaldı.

Benim takıntım siyasilerla alakalı görgüsüzlükler. Mesela Milli Eğitim Bakanı bir ilçeyi ziyaret eder. Oradaki İlçe Eğitim Müdürü’nün odasında onun makamına oturur, adamı da tepesine, el-pençe divan durdurur. Veya Adalet Bakanı’dır, aynı şeyi savcılara yapar. Bu şekil davranmak görgüsüzlüğün master derecede olanıdır. Utanmaz herifler!

Bir de el öptürme var ki, o artık görgüsüzlüğün profesörlüğüdür. Haaa, bunları sadece bu iktidarın yöneticileri yapıyor zannetmeyin. Gücü gücüne yetene bu ülkede el öptürtmek adettendir.

23 Eylül 2014

Benim küfürcü dinci Adige ara sıra e-mail atar beni İslamiyet’e çağırır. Ben de ona; sen oradasın senin gibi bir adamın yanında benim ne işim olur, derim! Didişir gideriz. Sık sık da abuk subuk şeyler de yollar. Bunlardan biri de ”Coca Cola içeceğinin Yahudilerce satılması, Müslümanları yok etmek için üretilmesi, içinde ölmüş böcek aroması olması ve de en önemlisi Coca Cola’yı tersten okuyunca Muhammet’e hakaret yazıyor” olma konusu. Bu dinci Adige kardeşim ne içiyor bilmiyorum. Saat başı 35’lik devirse bir insan bu kadar saçmalayamaz. Yarısının Cumhuru’nun dediği gibi velev ki, bu dediklerin doğru, şunlara cevap ver bakayım.

1) Coca Cola 1886 yılında üretilmeye başlamış. Yani 128 sene önce. Bu 128 sene içinde sizin kökünüze kibrit suyu dökmek bir yana, pıtırak gibi çoğalmışsınız, bunu nasıl izah edeceksin?

2) İçinde böcek aroması dediğin ne bilmiyorum fakat, diyelim ki var. Senin peygamberin demiyor mu, çorbana sinek düşerse öbür kanadını da batır zehir gider, diye. Adamın içeceğine ne demeye laf ediyorsun?

3) Coca Cola’yı tersten okuduğunda eğer Muhammed’e hakaret varsa bunun kimseye ölümcül zararı yok. Yani seni incitir belki o kadar. IŞİD denen namussuzlar senin Muhammet’inin mührününün altında insanları kıtır kıtır doğruyorlar, kadınların ırzına geçip, geçemediklerini satıyorlar, çoluk çocuk diri diri toprağa gömüyorlar, bunlar seni incitmiyor da Coca Cola’nın tersten okunması mı seni incitiyor? Öküz!

22 Eylül 2014

CC’de görüp de iki satır yazmazsam ayıp olur! İskoçya, İngiltere’den ayrılmayınca Türkiye’deki bazı grup ve başta Kaf-Fed olmak üzere dernekler eşşekten düşmüşe döndüler. Anavatanı karalama kampanyasına baya hazırlanmışlardı. Fakat kör talih yine bunları tepe üstü dikti. CC çok güzel bir video espriyle de durumu özetlemiş. Hepsi zırıl zırıl zırıldadılar haberi alınca.

Tabii olarak durum şudur: Bunların eşşekten ilk düşüşleri değil. Bu mermer kafa onlarda olduğu müddetçe daha çok tepetaklak olacaklar. Yahu insan bu kadar mı cahilce bakar dünya siyasetine!

IŞİD denen namussuzların elindeki Türk rehineler sonunda sağ salim Türkiye’ye geldi. Benim anlamadığım şudur: Tüm dünya biliyor ki, IŞİD denen aşşağılık sürüye Türk Hükümeti maddi, manevi destekte bulundu. Hala da bulunuyor. Ki, adamlar İstanbul’un göbeğinde IŞİD formalarıyla caka satıyorlar. Tık diyen yok. Hastaneler bu katilleri tedavi etmekten kendi insanına hizmet vermiyor. Eeeeee? Bu nasıl iştir ki, Türkleri rehin aldılar? Ve ne oldu ki burunlarını bile kanatmadan teslim ettiler. Bilen biri cevaplarsa buradan yayınlarım.

19 Eylül 2014

Adige’nin de Türk’ün de Alman’ın da Arap’ın da kışkırtıcısı her zaman olmuştur. Haaa oran ne derseniz; utanan biz oluruz. Adige’nin kışkırtıcı hiç çaktırmadan yapar işini. Aha işte çevrenize bakın. Adam sokağa çıksa suratına bakmazsın, esiyor gürlüyor. Anavatanı kurtarıyor dangalak! Oysa derdi anavatan olanın burada ne işi var? Git oraya neyi düzeltiyorsan düzelt! Yok ama gaye kışkırtmak!

Devamlı okuyucularımdan biri şöyle yazmıştı bana: ”Abi bizim milletin haini boldur ve hiçbir hain bizim Çerkesler kadar hain olmaz. Tarihimize bakarsanız sayamayacağınız kadar kayda geçmiş hainimiz olduğunu göreceksiniz.”

Sözcü gazetesi de bunlar gibi. Bugünkü nüshasında PKK okuldaki oyuncakları da yakıyor diye bir haber yapmışlar başlık şu: Bu nasıl nefret?

İnsanda vicdan olsa böyle başlık atmaya utanır! Ulen siz bu Kürtlere insan dışkısı yedirttiniz be, insan dışkısı! Şive taklidi bahanesiyle adamların dilleriyle alay ettiniz. Kaşlarının kalınlığıyla, şalvarlarıyla dalga geçtiniz. Diyarbakır cezaevinde dünya tarihinin en uzun ve en pis işkencelerini yaptınız. Şimdi de utanmadan soruyorsunuz: Bu nasıl nefret?

İçinizde bir gram insanlık varsa söyleyin; Kürtlerin yerinde siz, sizin yerinizde Kürtler olsaydı, sizin nefretiniz nasıl bir nefret olurdu!

18 Eylül 2014

Anavatanda kendine gazeteci diyen, ne idüğü bellirsiz bazı adamlar sınırdışı edildi diye ortalığı ayağa kaldıran ahlaksızların, Suriye’de kafası kesilerek katledilen gazeteciler için tek kelime dahi etmemeleri neyin göztergesidir bilir misiniz: Bu ahlaksızların aynı zamanda şereflerinin de olmadığının! Vesselam!

İsteyenle, istediğine bahse girerim ki;

Bir: ”İsteyen gitmeyebilir” diye kanun çıksın, bir tane ama bir tane gönüllü askere giden Türk çıkmaz!

İki: Mahalle baskısı kalksın, ama sahiden kalksın, bir tane ama bir tane Türk öğrenci din dersine girmez!

Üç: Anavatan, ”size elinizdeki mal, mülk ve gelirin 10 katını vereceğiz, Rus düşmanlığından vazgeçin” desin, bir tane ama bir tane Rus düşmanı Adige ”biz prensip sahibiyiz kardeşim, istemeyiz” demez!

Dört: Türk devleti ”Hööötttt” desin, bir tane ama bir tane yiğit Adige Rus Elçiliği önüne gidemez.

Ne kadar benzemişiz birbirimize değil mi!

17 Eylül 2014

Okuyucum Selim bey baya dikkatli. Diyor ki, ”siz dalga geçmek için her ayın 21’inde Rus Elçiliği’ne gitsinler dediniz ya; -sizin deyimizle- bazı ‘dangalaklar’ gerçekten de gidiyorlar. Haberiniz olsun.”

Vallaha da, billaha da, tillaha da şaşırmadım. Türkiye toplumu içinde kimliğini bulamamış, Adige-Abhazlık kimliği hiç olmayan, fakat ona sığınan zavallılar güruhu bunlar. İçlerinde numune diye bir tane işe yarar adam bulamazsın. Zaman zaman -benim deyimimle- bu dangalakları sarsıyorum fakat, Nato kafa Nato mermer kardeşim. Bunlar da bizim AK-koyunlarımız deyip geçelim.

AK koyun deyince; bacak kadar Kuveyt Büyükelçisi, adamlarının eşek sudan gelinceye kadar dövdüğü binbaşı olayı için ”Adamlarımı sınır dışı ederseniz, yatırımlarımız sona erer” demiş. Peki Türk tarafının cevabı? Tısssssss!

Ne kadar benziyorlar bizimkilere değil mi! Evinde aslan, meydanda sivrisinek bile değil. Ulen bari bizim yurseverler gibi insan ”uyuyan aslanı uyandırmayın” filan der. Bunlar onu bile diyemedi ya!

16 Eylül 2014

İş adamı Uzak Doğu’ya gitmişti. Her zamanki madamını aradı ve hoş bir gece geçirmek istediğini söyledi. Gelen konuk otel odasının loş ışığında soyunup yatağa girmişti ki, bizimki kızın hayli genç olduğunu fark edip sordu. “Kaç yaşındasın sen?.” “13” deyince, genç kız, adam yataktan fırlayıp pantolonuna davrandı. “Hayrola” dedi genç kız..”Batıl itikatların mı var?.”

Yukardaki trajediyi, köşesinde fıkra diye anlattı Hıncal, iyi mi! Sonra da diyorlar ki, neden bu ülkede çok pedafoli vakası var! Yahu Hıncal bile trajediyi fıkralaştırırsa, cahil cühela ne yapsın, saldırıyor çocuklara. Tha müstehakını versin Hıncal. Saçın sakalın ağarsın!

CC Notu: Pedefoli; sübyancılık, yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları cinsel açıdan çekici bulması.

Gazetelerin hemen hepsi Amerikan gazetesinin haberini kullanmış. Diyor ki; IŞİD’e giden katillerin büyük çoğunluğu Türk. Valla bana şaşırdın mı derseniz, yok derim. Çünkü, yaşadığımzı topraklarda öyle caniliklere şahit olduk ki, bu canilerin çocuklarını anca IŞİD paklardı. Mesela Maraş katliamı, mesela Çorum katliamı, mesela Sivas katliamı. Ayrıca Türk Hizbullah’ı az katliam yapmadı, hem de kendi vatandaşına. ”Domuz bağı” neymiş, katlettiğin insanı oturduğun evin zeminine gömüp, üzerinde namaz nasıl kılınırmış bu namuzsuzlardan öğrenmedik mi!

Şimdi millet ağzı açık ayran budalası gibi ”aaa IŞİD’e en çok Türkler katılıyormuş” diye şaşırıyorlar. Valla ben de balıktan bile kötü hafızası olan bu millete şaşıyorum!

16 Eylül 2014

Halkımızın bir kısmının Cumhurbaşkan’ı ”Amerika basını asparagasta mahir” demiş. Hiçbir şey demiyorum. Sadece bilin istedim. Haa, korkumdan bir şey demiyor değilim. Bu kadar saçma sapan bir lafa diyecek laf bulamadığım için bir şey demiyorum. Yoksa bizim buradaki Deli Kadir ”aynaya bak” der!

Bu ülkenin valileri evvelden çok kasıntı, ukala tiplerdi. Halka tepeden bakar, utanmadan yaşlı başlı insanlara el öptürürlerdi. Tuhaftı!

Şimdiki valilere bakıyorum. Hepsi aynı tornadan çıkmış gibi. Hepsi badem bıyık. Vali olmuş ama ”yahu bu cahillikle nasıl vali olmuş” dedirten türden insanlar. Acayip emir kulular… Bunlar da tuhaf.

Bir ülkenin gelişmişliğine iki makama bakarak daha rahat anlarsınız. Birincisi valilerine, ikincisi belediye başkanlarına. Eğer bu iki arkadaş yerlerdeyse o toplum da yerlerdedir. Örnek mi istiyorsunuz çevrenize bakın!

15 Eylül 2014

Hayatımın büyük bir kısmı işçinin iktidar olması için gerekli politikayı çevreme yaymakla geçti. Bu sebeple hapse de düştüm. İşkence de gördüm. Türk işçisi dünyada hiçbir işçiye benzemez. Kadercidir. Hakkını arayanı ”anarşist”, ”sermaye düşmanı” olarak görür. ”Bugünde doyduk Elhamdülillah” der, yarını düşünmez, ”Allah kerim” kaderciliği vardır!

Asansörde ölen işçiler eminim ki, firmanın hatası yüzünden ölmüşlerdir. Türk işçisi asansörü veya kullandığı araç-gerecin güvenliğini sorgulamaz. Soma’da ölen yüzlerce işçinin gaz maskelerinin güvenliğini sorgulamaması gibi.

Türk işçisi, ”artis misin lan” diye baret veya emniyet kemeri takanla alay eder. Adam 15 katlı binanın çatı kiremitlerini döşer ama beline kemer takmaz, takanla da dalgasını geçer.

Gazetelerde gördüm, gene işçi ölümleri olmuş. Her kafadan bir ses çıkıyor. Boşa konuşuyorlar. Türk işçisi bu kardeşim! Baret de takmaz, emniyet kemeri de. Sen istediğin kadar söyle, mecbur bırak. Yanında takar, sen gidince çıkarır.

Bırakın işçiyi, şunu hesap edin; en akıllı, mantıklı yurdum insanına araba kullanırken emniyet kemeri takmak işkence gelmiyor mu! Yahu dünya bile hayret içinde kaldı. Sırf; kemeri takmayınca araba ikaz sesi veriyor diye fabrikasyon kemersiz toka yaptılar. Şaka değil.

Sonra da ”işçi niye 15 kat aşağı düşerek ölüyor, önlem alınmıyor” diyorlar. Alamazsın kardeşim. ”Bugünde doyduk elhamdülililah” diyen adama ne baret taktırabilirsin, ne emniyet kemeri! Adamın iş kazasında ölmek fıtratında var! Siz ne konuşuyorsunuz!

13 Eylül 2014

Bugün (dün) 12 Eylül. Bu tarih 80’den sonra doğmuşlar için pek bir şey ifade etmez ama bizim hayatımızın rotasını değiştiren bir zamandır. Zannedersem benim kuşağım ve bende 10 yaş küçük olanların işkence tezgahından geçmeyeni yoktur. Bu sebeple Türkiye, şu an ki zalim düzenin esiri olmuştur. Demokrasinin tek harfinin olmaması taaa o günlerin eseridir. Gençlere not olsun diye yazdım!

IŞİD konusu gene alevlendi. İslamcılar IŞİD’i Amerikalılar kurdu derken, Türkiye bu canilere karşı atılan ortak imzadan kaçtı. Kaçacak tabii. O kadar rehineyi sağ bırakırlar mı!

Benim kafamın attığı yer başka. Aklı başında diyebileceğiniz yazarlar hala İslam bu değil, İslam’da adam öldürmek falan yoktur, demiyorlar mı! Ulen senin kitabında alenen yazıyor. Açık açık. Nasıl yok! Şunu desen anlarım. Evet var ama, o donemin şartlarında öyleydi… Adamlar İslami bir düzen kurmak için dünya tarihinin en korkunç katliamlarını yaptılar, yapıyorlar (geçenlerde de canlı canlı birini gömdüler), hala nasıl İslam’da adam öldürmek yok diyorsunuz. Bu katledilenler sincap yavrusu mu alçaklar!

12 Eylül 2014

Bir dostum ”Kafkasyalılar niye güç sporlarında başarı oluyorda, akıl, yetenek, organizasyon sporlarında nal topluyor” diye sordu. ”Çünkü kafa yok” dedim. Kafa olsa Osmanlı ve dincilerin oyununa gelip, güzelim memleketlerini bırakıp buralara gelirler miydi! Kafa yok kafa!

Bizim Hıncal bu haberi görmesin, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Üzülmez Müessese Müdürü Recep Danacıoğlu’nu yerin dibine sokar çıkarır. Sebep? Bu arkadaş, işçiler yeraltına girince ocağa inen asansörlerin kapısını kitliyormuş. Vay, vay, vay! Fakat durun. Bunu niye yapıyormuş biliyor musunuz? Ocağa girmediği halde çıkış saatinde gelip kartını basarak o gün çalışmış gibi yevmiye almak isteyen işçiler yüzünden! Gelişmemiş ve kültürel erozyona uğramış toplumların temel meselesi.

11 Eylül 2014

CHP’de sorun olan dinci Prof. Mehmet Bekaroğlu röportajda şunu demiş: Müslüman’ın siyasette 3 hedefi vardır.

1) Toplumun tüm kesimlerinin güvenliğini sağlamak,

2) Kimsenin kimseye muhtaç olmadan yaşamasını sağlayacak bir sosyal yapı kurmak,

3) Herkesin özgür bir şekilde yaşamasını sağlamak için.

Yalanınız batsın sizin! İnsanlara bu kadar da mal muamelesi yapılmaz ki!

Doğup, büyüdüğüm bölgede bir laf vardır: Keyfim paşa keyfi, halim itlerde yok!, derler. Bizim diasporanın durumuna çok uygun. Kardeşim ekonomik durumun nasıl, diyorsun; keyfim yerinde diyor. Sağlık, eğitim, sosyal hayat ve saire nasıl, diyorsun, keyfim yerinde diyor. Adigelik-Abhazlık hallerini soruyosun, sokak itlerinden beterim diyor. İşte bu sebeple ne yardan ne serden vazgeçebiliyorlar.

Ateşli bir yurtsevere soruyorlar anavatan için ne yaparsın diye; canımı veririm diyor. Niye dönüp orada yaşamıyorsun deyince babamın, dedemin mezarı burada nasıl bırakıp döneyim diyor. Sanki büyük büyük babası ve büyük büyük dedesinin mezarı anavanta değil. Senin deden onları nasıl bıraktı da geldi buralara magara!

10 Eylül 2014

Dün Mehmet Aslantuğ’un yazdığı iddia edilen bir metin hakkında yazdıklarımla alakalı çok e-mail geldi. Ne kadar çok dertli varmış. Hemen hemen herkesin ortak görüşü, danslarımızın ve düğünlerimizin acayip derecede dejenere olduğu hakkında. Ayrıca birkaç okuyucum da ”bunlar gene iyi, çoğü yerde davul zurna ve salonlarda ortestrayla düğün yapıyorlar.

Eğri oturup, doğru konuşalım. Köylerden şehirler göç olduktan sonra kültürümüzde tepetaklak oldu. Dernekler falan yetmiyor. Onun için ağzımız kurudu söylemekten. Anavatana gidip artık orada üremedikçe yok olup gideceğiz. Ha bugün ha yarın!

09 Eylül 2014

Değerli film oyuncusu, beyefendi insan Mehmet Aslantuğ’un yazdığı iddia edilen bir metin geçti elime. Eğer o yazmışsa; saygım on kat daha arttı kendisine, peşinen söyleyeyim. Yazdıkları bizim kültürümüzün bel kemiği, iskeleti olan şeyler. Şimdi müsadenizle Aslantuğ kardeşim yazdıklarını tek tek inceleyelim ve günümüzde durum ne bir bakalım. Koyu harfler Mehmet beye ait.

“Düello geleneğimiz vardır mesela ve ilk hamle hakkı davet edilenindir!
Tabii günümüzde düello olmaz fakat onun türevlerini konuşabiliriz. Anavatanı bilmem ama diaspora düelloyu bırakıp pusu kurma kültürüne çoktaaannnnnn geçti. Mesela anavatana başka maksatlarla gidip, içeri alınmayınca veryansın edenlerin geçmişlerine bir bakın. Hepsi pusucu. Kalleş yani. Bu adamlardan bırakın ilk hamle vermesini, arkanızı bile dönemezsiniz. Anında saldırırlar.

Çok kadınla evlenme âdetimiz yoktur.
Gene anavatanı bilmiyorum, fakat burada bildiğim birkaç yobaz Adige var birkaç kadınla evli. Fakat sevindirici olan bu ahlaksızlar çevrelerinden kopmuş vaziyetteler. Yani yaygın bir durum değil.

Küfür yoktur!
Küfürün kralı var. Kimse kimseyi kandırmasın!

Kadın yürürken, erkek ata binmez!
Tamam şimdi at yok ama araba var. Köy hayatı da kalmadığı için buradaki Adigeler kadını yürütür mü bir şey diyemiyeceğim. Fakat genel olarak kadına saygılıyızdır.

Çerkes kızları evleninceye kadar bağımsız bir insan olarak herkesle görüşmekte, toplantılara katılmakta serbesttir. Delikanlılar ve kızlar grup halinde evlerde bir araya gelerek sohbet edebilirler.
Evet bu adet hiç değişmeden aynen devam ediyor.

Danslarımızda göbek atılmaz, kalça kıvrılmaz, gerdan kırılmaz ve ceketin düğmeleri çözülmez.
Aha burada yaram çok derin. YouTube’a girin mahalli düğünlere bakın. Utanırsınız. Ya zaman değişti biz değişemedik. Ya dans kültürü değişti biz kabullenemiyoruz. Göbek atan da var, kalça kıvıran da, gerdan kıran da. Hem de erkek olanları daha çok yapıyor. Kızlar da erkekler gibi dans etmeye başladı. Yanlış anlaşılmasın kendi danslarımızda, kolbastı, çiftetelli çalınca değil. Bir de deli gibi zıplayıp, hoplayanlar var ki, artık gözümüzü kapatıyoruz. Maskaraya çevirdiler danslarımızı.

Erkek ve kız, dans sırasında birbirlerine arkalarını dönmezler, konuşulmaz, şaka yapılmaz.
Kızlar değil ama erkekler bırakın sırtlarını dönmeyi, artislik yapacağım diye kızı bırakıp şov yapıyor. Ve bu çok yaygın. İyi bir erkek dansçı 1 saniye bile sırtını kıza dönmez ama burada her şey dejenere olduğu için danslar da değişti.

Kız-kıza, erkek-erkeğe dans edilmez!
En ayıp şeydi bizim zamanımızda. Şimdi kimse umursamıyor. Daha geçenlerde gördüm. Kocaeli Derneği’nin dansçıları erkek erkeğe dans ediyorlardı. Bir de ekip bunlar yani, gerisini siz hesap edin.

Binlerce yıllık geleneğin daha birçok özelliğini konuşabiliriz ve genetik ya da kültürel miras yoluyla etkisi mutlaka vardır.”
O kadar köklü bir xabze değerlerimiz var ki, bu kadar asimilasyona, bu kadar hoyratça ve zalimce dejenere edilmesine rağmen tamamen yok olmuyor.

08 Eylül 2014

Araya hafta sonu girince aldığım notlar birikti. Bu gün iki önemli kıvırtma ve bir önemli dangalaklığı yazacağım size.

Birinci kıvırtma; Bir turist kadını öldüren katile gazeteciler neden öldürdüğünü sormuşlar. ”Bana gay ilişkisi teklif etti” diye cevap vermiş. Kıvırtmanın da bir mantığı olur be adam!

İkinci kıvırtma; Bir aklıevvel hemşehrimiz ”1864’de çok büyük bir nüfus Kafkasya’dan sürüldü. İşte bu sürgün bir bakıma soykırımdır” diye yazmış. İşte insan kıvırtınca böyle kıvırtır. Nesrin Topkapı bu arkadaşın yanında Sulukuleli kalır! Soykırım diye ortaya çıkanların tümü bir gün elbet kıvırtacak! Yahu olmayan bir şeyi niye varmış gibi gösterip, sonra kıvırtıyorsunuz?

Önemli dangalaklık; Bir hemşehrimiz websitesi kurmuş, sitesini Rusya Federasyonu’nca haklendiğini duyurmuş. Gülmeyin valla aynen öyle diyor. Artık kendini ne kadar önemsiyorsa. Bu işten anlayana sordum, hepsi aynı şeyi söylüyor. Bu siteyi 200 kişi bile okumuyor.

Bununla birlikte başka bir hemşehri sitesinin okuyucusuda ”aman dikkat edin sizi de hacklamesinler, sonra anavatandan nasıl haber alırız” yazmış. Sanki manyetolu telefon çağındayız. Bir insan bu kadar da ahmak olmaz ki! Neyse, bu sitenin de okuyucu sayısı 100’ü geçmiyormuş.

Yani kendileri çalıp, kendileri oynuyor; Amerika’yla kafa kafaya tokuşan Rusya Federasyonu bunların sitesini hackleyecek! Yani kendini dev aynasında görmek de değil bu! Bu tam komedi!

Fakat siz gene gülmeyin, şimdi hırlaşmayalım diye yazıların linklerini vermiyorum. Ama artık iyice emin oldum ki, bunlar süzme salak!

Adigeliğin A’sını bile bilmeyen bu garibanların kendilerini bu kadar önemlileştirmesi esasında zavallılığın belirtisidir ve paranoyadır.

Bir tip vardı. ”Beni öldürmek isteyen Rus ajanları üzerime buruşturulmuş kağıt attılar” diye ortaya çıkmış, millet de ”aha bir akıl hastası daha” diye önemsemeyince ortalıktan kaybolmuştu. (Yanlış anlaşılmasın, ortalıktan yok olması bu konuda! Yoksa arkadaş başka paranoyalarına değişik sitelerde yazarak devam ediyor.) Bunlar da bu zavallı gibi…

Yahu nerede bir manyak varsa bizim milleti mi buluyor, yoksa diaspora politikaları adam gibi adam yetiştireceğine manyak mı üretiyor!

06 Eylül 2014

IŞID denen aşşağılık adamlar ordusunun gün geçmiyor ki, insanım diyenin tüylerini diken diken eden haberleri çıkmasın! Cumhuriyet gazetesinde yazıyordu, bu katiller bin 500 kadını kaçırıp pazarda satıyorlamış.

Daha önce de yazmıştım; tamam bunlar p……k. İyi de sattıkları kadınları alanlar kimler? Pazarda satılan kadını alacak kadar cibiliyetsiz olan bu namussuzlar kim? Bilen varsa bana yazsın da biz de bilelim.

05 Eylül 2014

Günlerdir bir Seda Sayan kavgasıdır gidiyor. Yahu kardeşim kadının eğitimi belli, kültürü belli, aklı belli, geldiği yer belli, hitap ettiği kitle belli. Ne istiyorsunuz? Kadının hakkında konuşulana bakınca sanırsınız fizik profesörü. Bu toprakların yüzde 70’i bu kafada ve kalitededir. Siz ne konuşuyorsunuz vır vır!

04 Eylül 2014

Cadı kazanı Ortadoğu’da ne olup bittiğini kestirmek zor. Bir şey dikkatinizi çekti mi bilmem! Solun tümüyle bittiği bölgelerde insanlık da bitiyor. Yahu koyun keser gibi insanları kıtır kıtır kesiyorlar. Ve de işin kötüsü kesilenlerin neredeyse tamamı masum, alelade vatandaş. Hadi adamlarda katillik ruhu var, kadınları satmak ne demek ya! Hadi bunlar p…k, gazeteler yazıyordu İran’da bazı kadınlar cihad için bu katillerin cinsel isteklerini karşılamak adına gönüllü Suriye’ye gidiyorlarmış. Benim aklım artık bundan sonrasına sahiden çalışmıyor. Bu olanları bir yere koymak mümkün değil. Bizimkilere kızıyorum falan ama bu kadar da zıvanadan çıkmadılar canım!

03 Eylül 2014

Kaf-Fed’in anadilde eğitim ile alakalı afişlerini gördünüz mü? (Afişi yapan grafik emekçisini ayrı tutuyorum.) Afiş tam Kaf-Fed’lik. Diyorum ya farkına varmadan bazan doğru işler yapıyorlar!

Afişte bir biberon resmi var. İçinde de harfler. Altında da slogan: ”Anadilimi öğrenmek istiyorum, Adigece’yi – Abazaca’yı seçiyorum.” yazıyor.

Tabii olarak biberonla beslenen bebek, ana sütüyle beslenen çocuktan daha sağlıksız olur. Mesela daha şişman olur, fakat beyni daha az gelişir. Aynı şekilde kemikleri de zayıf büyür. Yani iskelet ve beyin, ana sütü ile büyüyen çocuk gibi olmaz.

Bunu ben değil, tıp otoriteleri diyor!

Ben ne diyorum, kardeşim ana dilini ancak anavatanında yaşatabilirsin. Sokakta Adigece-Abhazca konuşmadığın, bakkaldan bir paket margarini Adigece-Abhazca istemediğin sürece biberonla istediğin kadar beslen! Beynin de omurganda zayıf kalacak! Hele hele biberonu da bir keserlerse yandın o zaman!

Kaf-Fed’in yöneticileri biberonla beslendiklerinden bunları kavrayıp algılayamıyorlar, tabii olarak da böyle bir afiş hazırlatıyorlar.

Ne diyeyim! Uyusunda büyüsün Kaf-Fed, tıpış tıpış yürüsün Kaf-Fed!

CC Notu: Sayın Hatko’nun sözünü ettiği afiş aşağıdadır.

02 Eylül 2014

Bazı arkadaşlarım, ‘’sinirlendiğinde soğukkanlılığını kaybetmiyorsun fakat kırıcı oluyorsun’’ diyor. Bugüne kadar buraya yazdıklarımı okuyorsunuz. Adam gibi adamlara kırıcı oluyor muyum? Nerde bir zibidi, dangalak var (buna kurumlar da dahil) onlara kırıcı oluyorum. Kırılmalarında da zaten fayda var. Böyle aymazların topluma zararları çok.

Mesela dün bir mail geldi. Diyor ki; ‘’Kayseri Derneği’nin yazdıklarında ne var? Niye bu kadar hakaretamiz şeyler yazıyorsunuz? Haksızlar mı Ukrayna ne güzel soykırımı kabul edecekti…’’ Bu maili atan arkadaş kinaye mi yapıyor yoksa sahiden böyle mi düşünüyor anlayamadım. Kinaye yapıyorsa haklıdır ve alnından öperim. Yok sahiden böyle düşünüyorsa ona tek soru sorarım. Ukrayna Hükümeti bu güne kadar kendi sınırları içindeki Kırım Tatarlarının özgürlükleri için ne yapmıştır? Krımlılara ”hadi özgürsünüz, kendi devletinizi kurun” deyip Kırım’ın sınırlarından çıkmış mıdır?

Arkadaşlar, Kayseri Derneği gibi kifayetsizlerin bir araya gelip, yönettikleri kurumlarda; böyle, önünü arkasını düşünmeden bildiri kaleme alan aklı evvel çok olur. Bu bildiriyi kaleme alanlarda azıcık kafa olsa ”yahu Ukrayna da Kırım Tatarlarının çanına ot tıkıyor, onları soykırımdan beter ediyor. Kendi halkının üzerine ateş açıyor. Biz nasıl olurda böyle faşist bir devletten destek bekleriz” der. Fakat o zeka ve IQ olmadığı için Gürcistan gibi Ukrayna gibi faşizmle yönetilen ülkelerden medet umuyorlar.

Durum sadece bundan ibaret de zannetmeyin. Sadece Kayseri Derneği değil, Türkiye’de yiğitçe çıkıp anavatanın çıkarlarını savunacak hiçbir kurum yoktur. Çünkü hepsi Türk devletinin denetimindedir. Bakmayın siz öyle kuru gürültü çıkardıklarına.

Şuna önemle dikkat edin:

Eğer bir dernek veya STK; Türkiye’deki bunca yolsuzluğa, hırsılığa, katliama, Ermeni Soykırımı’na, işkenceye, insan hakları ihlallerine, kayıplarına, tek kelime dahi itiraz edemeyip, çıkıp Kayseri Derneği gibi anavatan kurumlarının aleyhinde höykürüyorsa, o kurum veya STK Türk devletinin uşağıdır ve sesi ancak patronun izin verdiği ölçüde çıkar.
Göz göre göre kendi cebindeki parayı çalana ‘’ağam, paşam’’ deyip, başkasının cebinden çalınan paraya sızlanan tek millet de diaspora Adigeleridir. Bunu da hiç unutmayın!

01 Eylül 2014

Hazımsızlık bu toprakların yetiştirdiği insanlara öyle nüfuz etmiştir ki, her şeyden korkalar, her şeyden rahatsız olurlar ve her şeyden nem kaparlar. Türk’ün Türk’ten başka dostu yoksa bunun başka nasıl bir izahı olur!

Niye celallendim! Efendim, biliyorsunuz Türk milli takımları yurtdışına maçlara gittiğinde en ufak bir hata gördüklerinde kıyameti koparırlar. ”Bize hakaret edildi” diye ortalığı velveleye veririler. Fakat kendileri saygısızlık yaptı mı, bahanenin bini bir para! Yahu arkadaş, onu da yapma bunu da! Mahallenin delisi gibi niye vara yoğa celalleniyorsun!

Konu basket milli takımıyla ilgili. Yeni Zelanda ile maç yapacaklar. Onlar maç başlamadan şu meşhur Haka dansını yapıyorlar. Kültürlerinin ayrılmaz bir parçası. Dünyada da her yerde ilgiyle seyrediliyor. Yeni Zelandalılar için kutsal! Türk milli takımı ne yapıyor. Sırtlarını dönüp kenarda oturuyorlar. Yeni Zelandalılar açısından bu bir hakaret, aşağılama! Uzatmayayım maç bitiyor. Mikrofonlar Türk Milli Takımı Antrenörüne tutuluyor. Arkadaş ne dese beğenirsiniz! ”Yeni Zelanda için çok önemli olan Hakaya saygı gösteriyoruz. Onlar için önemli ama ben bizim için çok önemli olan bir maçta takımımın motivasyonunu yüksek tutmak istiyordum. Eğer tüm takımlar maçtan 2 dakika önce tarihsel bir figürlerimizi yaparsak maça motive olamayız.” Çüüüüşşşş!

Şimdi bu adamın söylediklerini bir daha okuyun, sonra yazımın başına gidip ilk paragrafı yeniden okuyun.

30 Ağustos 2014

Okuyucularım soruyor: Türkiye’de; ilkokuldan, üniversiteye kadar eğitim sisteminde bir gariplik yok mu?

Cevap veriyorum: Var!

Eğer ki, bu toplumun yüzde 70’i ilkokul düzeyinde olmasaydı o zaman bir terslik yok dersin. Yahu kardeşim en okumuşu Anayasa Profesörü Burhan Kuzu! Bir başka okumuşu Tıp Doktoru Cüneyt Arkın. Sadece bu ikisine bakarak bile Türkiye’de eğitim sisiteminde bir gariplik var diyebilirsiniz!

29 Ağustos 2014

Bu topraklardaki en büyük düşünce hastalığı, teşhis koyarken yaraya bakmaktır. Hiç kimse yaranın nasıl oluştuğuyla ilgilenmez. Sebep-sonuç ilişkisi kurmaz. Onun için de halk arasında ”salllandır bunları meydanda, bak bir daha namsussuzluk yapıyor mu” der çıkar işin içinden. Artık burada doğup nerdedeyse 3 nesildir burada büyüdüğümüz için, bizim Adige-Abhazlar da bu hastalığın pençesinde ölümü bekliyor.

Mesela ”diapora niye dilini konuşamıyor?” sorusuna cevap veren eğer dangalaksa ”soykırıma uğradık onun için” diyor, akıllısı ise okullarda Adigece-Abhazca dersi verilmiyor teşhisinde bulunuyor. Birincisini geçin zaten de ikinci cevap tam Türk işi. Halbuki ortalama zeka, dilin sokakta öğrenildiğini bilir. Sokakta hangi dil konuşuluyorsa senin deden de, baban da, sen de, oğlun da, torunun da o dili konuşacak. Bu iş bu kadar basit! Niye kıvırtıp duruyorsunuz. Türkiye’de yaşadğınız müddetçe bir gün gelecek kelaynaklar gibi kalacaksınız. Gerçi şimdiden kaldık. Genç nüfüsün yüzde yüzü dil bilmiyor. Bizim kuşak öteki tarafa gidince Türkiye’de dil konuşan kimse kalmayacak. Hadi biraz iyimser olalaım. Şimdiki gençlerin çocukları bizim yaşımıza gelince dil mil kalmayacak.

Bir de ”dil olmazsa kültür olmaz” lafı var. Kısmen doğru. Fakat diaspora bu konuda öyle berbat bir imtahan verdi ki, ”keşke dil bilmeseydi de kültürünü yaşasaydı dersiniz. Adam sular seller gibi Adigece konuşuyor fakat tam bir öküz! Dil nasıl kurtarsın bu dangalağı! Sayıları az sanmayın. Diasporada yığınla var. Anavatan da var mı derseniz, eminim vardır. Öküzlük ırsi değil çünkü!

28 Ağustos 2014

Okuyucum Murat bey demiş ki: ”Sayın Hatko Mülayim. Tamam Kaf-Fed’i anladık. Ancak neden sadece Kaf-Fed? Birleşikçi ve türevleri için neden bir şey yazmıyorsunuz?

Murat kardeşim eski yazılarıma bakarsa bu konuda yazdıklarımı görecektir. Fakat ben yine de ne düşündüğümü yazayım. Birleşikçiler ile Kaf-Fed’in mantık olarak farkları yok. Zira ikisi de Kafkascı! İkisi de Türk hükümetinin sevk ve idaresinde hareket ediyor! Sadece fark şu: Birleşikçiler; sarayın soytarısı, Kaf-Fedciler; sarayın ”Hık” deyicileri. Yani aralarında statü farkı var. Yoksa ikisi de aynı yerden su içiyor. (Kısa iki not: 1) Eski tüfek bir arkadaşım Birleşikçiler için, bunların adı Birleşikçi politikaları Ayrıştırıcıkçı” demişti. 2) ”Mikro milliyetçilik” gibi dangalakça bir kavramı da bunların hacı sakallı ağababaları çıkarmıştı!)

Nereden mi biliyorum! Çok basit yaptıkları politikadan. Bir kurumun veya insanın kendi vatanına bu kadar kötülük yapabilmesi için ya insanlıktan çıkmış veya satılmış olması lazım. Ha, şunu diyorlar; ”ne yani anavatan diye eleştirmeyecek miyiz”. Evet eleştirmeyeceksin! Haddini bileceksin! Sen kimsin be adam? Savaştan kaçan ve sonrada ”soykırıldık” yalanınına sığınan zavallılarsınız! Sizin haddinize mi anavatana laf söylemek! Hadi savaş kaçkınının torunlarısınız onu geçelim, en azından anavatanı eleştirebilmen için oranın ürettiğinin 10.000’de birini üreteceksin. Tembel tembel, aslaklık yaparak oturduğun yerden konuşamazsın. Konuşursan da ağzına böyle lafı tıkarlar. Bu iki Türkçü odak nedamet getirmedikçe ağızlarını kapatıp, kıçları üzerine oturtulacaktır! Kimler tarafından? Halk tarafından! Nitekim Birleşikçileri oturttular. Akıllanmazsa sıra Kaf-Fed’de. Bu kafada giderlerse onları da oturtma zamanı yakın! Abileri olarak uyarayım!

27 Ağustos 2014

Nihat Genç diye kendisi solcu zanneden bir arkadaş var. Bu da tipik Türk solcusu. Takılmamın sebebi bu değil. Solcusu, sağcısı, dincisi Kafkasya’daki halklarla çok alakalıdırlar. Zira hepsinin bilinç altında ya Turan vardır veya Osmanlı. Bu saçı uzun, sosyolojisi kısa vatandaş Hacı Murat denen tarihi soytarıyı yere göğe sığdıramamış. Tabi insan sormadan edemiyor. Sana ne ulen Haci Murat’tan teres! Ama öyle değil işte.
Hacı Murat kimin uşağı? Osmanlı’nın.
Bu saçı uzun kimin torunu? Osmanlı’nın.

Bu topraklarda oyun hiç bitmez!

26 Ağustos 2014

Okuyucularımdan bazıları soruyor: Mülayim bey hep diasporaya yükleniyorsunuz. Tamam diasporada eğri odun çok. Peki anavatan da hepsi mi düz? Orada hiç eğri yok mu?

Olmaz olur mu, tabi ki var! Kafasına kalpak geçirip, yabancı ajansların kameraları önüne kendini atan soytarılar orada da var. Geçenlerde biri dikkatimi çekti. Kuyeko Asfar’mış adı. Adam tam hokkabaz. Adige mi? Evet!

Beyzadem demeç vermiş ”Özgürlük Radyosu”na (Bu radyoyu da bilen bilir. Tam bir kepaze radyo); diyor ki, ”Suriyeli Adigeleri anayurtlarına geri getirmek için her yere başvuruda bulunduk ama bir yanıt alamadık. Zavallı Suriyeli Adige sığınmacılar barındıkları tesislerden çıkarılıyorlar, onlardan boşalan yerlere Ukraynalı sığınmacılar yerleştiriliyor. Kendi ulusal sorunları, kendi çıkarları söz konusu olduğunda Ruslar sıkı bir dayanışma içine giriyorlar. Biz de eşitlik olsun istiyoruz. Rusya büyük bir ülke, ama bu sığınmacılar Rusya’ya değil de Kafkasya’ya getiriliyorlar. Bunun anlamı, Rus etkinliğini daha da artırmak olabilir.”

Bunu diyen soytarı, Gürcü Hükümeti’yle işbirliği yapan işbirlikçi Adigelere kahraman diyor. Ulen sen amcaoğlunu sırtından vuruyorsun. Senin kadar kalleş daha var mı da ”Ruslar sıkı dayanışma içine giriyorlar” diye ağlıyorsun, rezil! Sen önce bırak Rus’u, Ukraynalı’yı… Sen önce kendi içindeki namussuzlara bak. Güya ”özgürlük” diye ülkeyi İslamcı teröristlere açmaya uğraşanlara bak.

Suriyeli Adigelere dair diyeceklerim de var ama kendimi tutuyorum. Çokça şikayet e-maili geliyor. Baya rezillikler olmuş. Şimdilik yazmıyorum. Fakat şunu bilin ki, Adige diye herkese güvenmeyin. Nicesi var ki, namussuzun önde gideni. Yaşadığımız topraklarda meşhur bir laf vardır, onu söyleyip yazımı bitireyim. ”Her hıyarım diyene tuzu alıp koşmayın!” Suriye’den gelen her Adige’yi de kültürünü özümsemiş, saf Adige sanmayın.

25 Ağustos 2014

Her zaman demişimdir. Adige ile Abhazları bir teraziye koyarsanız, Abhazlar daha ağır basar. Her bakımdan. Mesela bizim Adigeler Türkiye devletine yalakalanmak için ”Kafkas” adına sıkı sıkı sarılırken, onlar aslanlar gibi Abhaz adını şanla, şerefle tabelalarına yazarak derneklerini ve federasyonunu kurdular. Arı gibi çalışkanlar. İstanbul’da polisin baskısına rağmen yine aslanlar gibi Abhazya’daki seçim için sandık açıp, oy kullandılar. Bizimkiler gibi polisin himayesinde Rus elçiliği önüne gitmediler.

Bu sebeple Abhaz kardeşlerimizi candan kutluyorum. Umarım bizim akildaneler bundan ders alır. Bu arada Gürcü devletiyle ortak karar alan bazı işbirlikçi Adigelerin varlığını biliyorsunuz. Gerçi tarihe bile gerek kalmadı şimdiden lağım çukurunun dibini boyladılar. Abhazlar bu işbirlikçilere, İstanbul’un göbeğinde oy kullanarak okkalı bir tokat attı. Daha bitmedi ama! Bu işbirlikçi Adige tayfasının suratına tüküren çok insan olacak. Onlara tavsiyem başka ülkeye gidip ben Türk’üm, Laz’ım, Arnavut’um falan desinler!

23 Ağustos 2014

Kaf-Fed, ”soykırımı insanlık suçu olarak kabul ederiz” diyor ilkelerini yazdıkları sitelerinde. Güzel! Fakat, niye 200 gündür cevap veremiyorlar. Öyla ya ”insanlık suçu” lafı kallavi bir laf. Yaşadığımız topraklarda Ermenilere soykırım yapıldı mı yapılmadı mı? Kaf-Fed ağzıyla yazacak olursak Türkiye insanlık suçu işledi mi işlemedi mi? Boyunuzdan büyük laf edeceğinize halkı bilgilendirin! Milleti salak yerine koymayın!

22 Ağustos 2014

Bir videoda gördüm. İstanbul’da Rus elçiliği önüne gidecekler bir araya gelmişler, bir parti de bayrak açmış. Elinde Adige bayrakları olan bir kaç dangalak ”burası siyaset yeri değil, o parti bayraklarını indirin” diye çıkışıyor! Yani ne diyeceğimi bilemedim. Dangalak demek bile hafif kalıyor! Bre kafasız, sen zaten eline Adige bayrağı alıp, oraya gittiğin zaman siyasetin katmerlisini yapıyorsun andaval!

Bir Aziz Nesin değilim ama onun lafını bize uygulayabilirim. Diasporanın yüzse 60’ı süzme salak!

21 Ağustos 2014

Hürriyet gazetesindeki manşete baya güldüm bugün! Kahvede beni tanıyanlar ”yahu seni 60 yıldır biliriz, gülmeyi bırak tebessüm bile etmezsin, hayrola!” dediklerinde kendimi topladım.

Mesele, Türkiye’nin Amerika’ya verdiği ayar! Türk yetkili ””AA muhabirinin ABD’de maruz kaldığı muamele kabul edilebilir değil. ABD makamlarından daha duyarlı bir şekilde davranmalarını bekliyoruz” demiş. Breh, breh, breh…

Ulen sen burada yerli, yabancı ne kadar gazeteci varsa suratını Çarşamba Pazarı’na çeviriyorsun; işkence etmediğin, içeri tıkmadığın gazeteci kalmadı. Utanmaz adam!

Vallahi de tillahi de bunlar yüz kalmadığı gibi astar da kalmamış. Bu kadar pişkinlik sadece bizim yurtseverelerde olur sanırdım. Bunlar bizimkilere bile rahmet okutuyorlar.

Kayseri Derneği’nin DÇB ile alakalı yazdıkları bildiriyi okudum. Bu güne kadar bir baltaya sap olamamışların böyle büyük laflar etmesi beni şaşırtmaz. Ama bunlar gerçekten artık şaşırmışlar. Kayseri Derneği dediğiniz; bu güne kadar yaralı parmağa siğmemiş, gecelere Kafkas Ekibi yollamayı marifet sayan bir kurum. Ağır ol da molla desinler Kayseri!

Yahu nerede antikalık var bizimkiler çıkıyor ortaya!

20 Ağustos 2014

Adige-Abhaz diasporasının Türkiye ayağının en büyük handikabı nedir bilir misiniz? Kendilerini çok önemli yerde konumlandırmaları. Konuşan dangalaklara baktığınızda sanırsın adamlar Fransa Cumhurbaşkanı veya İtalya Başkonsolosu. Kendilerine onu yakıştırıyorlar. Yani o kadar donanımlı! Halbuki -özellikle Türkiye diasporası- tam bir boş kova! Tın tın! Bu neticeye nasıl mı vardım!

Bugün bilge bir arkadaşıma misafirdim. Konu konuyu açtı milliyetlere geldi. Kendisi tipik bir lazdır. Laptop’ını önüme koydu, Google’ı açtı sonra bana ”Çerkes yaz ve İmages’e bas” dedi. Dediğini yaptım. ”Ne görüyorsun” dedi. Valla gördüğüm sadece milli kıyafetli dansçılar ve protesto gösterileri…

Karga burun Laz döndü bana ”siz işte busunuz!” dedi.

Yahu hiç böyle bir şey aklıma gelmemişti. Baya moralim bozuldu. Çerkes deyince evelden iyi kötü ”Çerkes tavuğu”, ”Çerkes kızları güzeldir” falan denirdi. Şimdi elinde Adigey bayrakları tutuşturulmuş bazı magaralar ve ”Kazaska” oynayan delikanlılar var sadece.

İşte handikap bu!

Koskoca 6-7 milyonluk Türkiye diasporasının Google’a sokabildiği resimler bu!

Adam öyle bir yazıyor, öyle bir konuşuyor ki, zannedersin İngiliz Başbakanı!
Bir halt değilsin teres! Karga burun Laz arkadaşım bile bizim ne halt olduğumuzu şıp diye anlamış!

19 Ağustos 2014

Bir insanın dangalak olup olmadığını anlamak çok zor değildir.

Mesela; eğer biri yaptığı işkenceyi protesto edenlere, ”Avrupa’da da yapıyorlar, onları niye protesto etmiyorsunuz” diyorsa o süzme dangalaktır!

Mesela; eğer biri kendine yapılan tüm anti-demokratik uygulamara sesini çıkaramayıp, görece daha iyi olan başka bir ülkeye ”orada demokrasi yok” diyorsa o da süzme dangalaktır!

Mesela; eğer biri önü-arkası, sağı-solu hırsız kaynayan bir ülkede yaşayıp, ”Falanca ülkede bavulumu çaldılar”, diye başka ülkeyi karalıyorsa o da süzme dangalaktır!

Ve de -ne yazık ki- bu dangalalar içimizde bolca mevcuttur!

15 Ağustos 2014

Seba’nın bu kadar çok sevildiğini açıkçası tahmin etmiyordum. O kadar çok e-mail aldım ki! Bazı okuyucularım ”Abhazlığını ön plana çıkarmaması”nın önemli olmadığını belirtmişler. Tabi ki, kolaycılığa kaçmam. Hele hele yaşadığımız topraklarda ünlü olmak riskleri de beraberinde getirir. Bunun farkındayım! Mesela bu durumun Hıncal da farkında! Wubıh olmasına rağmen Türklüğü bir Türkten daha hiddetli savunur! Bilir ki, yeni bir 6-7 Eylül olayı olursa evi belli, işi belli. Büyük riziko. Bu sebeplerden dolayı ünlü olmuş insanların Adige-Abhazlıklarını saklamalarını ben normal karşılıyorum. Kim ne derse desin ırkçı, dinci, faşist bir ülkede yaşıyoruz!

Tuhaflıklar ülkesi Türkiye! Yahu; kendime, ”kapa çeneni, sana ne” diyorum ama kendimi tutamıyorum. Muhabirin biri Galatasaray tesislerinin oldukça ağır giriş kapısına kafasını sıkıştırıyor ve ölüyor. Savcı kapıyı açıp kapatan bekçiyi suçlu bulup, 6 ay ceza istiyor! Sivri zeka Hıncal sanki İsveç’te yaşıyormuş gibi, suç bekçide değil GS kulübünde diyor. Yani taraftarlar o kadar centilmenler ki, değil çelik kapı bebek kapısı yapsan tenezzül edip içeri girmezler, futbolcu dövmezler! GS yöneticileri sırf o kapıyı gazeteci öldürsün diye taktılar. Yahu azıcık sebep-sonuç ilişkisi kur be adam! Kaf-Fed yöneticileri bile o kadarını yapabiliyor. Gerçi tersten yapıyorlar ama olsun!

14 Ağustos 2014

Futbolla çok alakam olmadığı için Süleyman Seba’nın futbol sporuna katkısını gazetelerden okuyorum. Spor camiasında baya seviliyormuş. Abhaz olduğunu biliyorum, fakat Abhazlıkla ilgi derecesini bilmiyorum. Zannedersem pek bu yönünü öne çıkarmadı. Ailesine başsağlığı diliyorum…

13 Ağustos 2014

Gazete ve televizyonlarda takip ediyorsunuz ve sinirden yerinizde duramıyorsunuzdur. Hani; şu sokak hayvanlarına saldıran insan kılıklı yaratıklardan bahsediyorum. Ben sizin kadar hiddetlenmiyorum. Bu zavallılar iyi bir psikoloğun eline geçse, lime lime iç dünyaları ortaya çıkar. Yani demem o ki, yüzlerce korumasıyla birlikte bir gence saldıran başbakanla bu kedi, köpek katilleri arasında zerre kadar fark yoktur. Bunlar acınılacak ve kesinlikle psikolojik yardıma muhtaç insanlardır.

Bizim cenahtaki yardıma muhtaçları merak ediyorsanız, ikinci nefesinizi Rus Elçilikleri önünde alın. Orada onlarcasını bulacaksınız! Ellerinde yeşil yeşil Adige bayrakları göreceksiniz!

12 Ağustos 2014

Sadece yaşadığımız topraklar değil, dünya politikasıyla da kendimi bildim bileli ilgilenirim. Bu yaşımda geldiğim netice şudur: Dünyanın en kalleş politikaları Türkiye’de yapılır. Eski tüfek bazı solcuları kenara koyarsanız, en solundan en sağına tümü kirli politika yapar. Onun içinde lider diye nerede ipini koparmış varsa ortaya çıkar.

Eh dolayısıyla bu topraklarda yeşermiş Adige-Abhaz örgütlenmeleri de son 30 senede kültürden, gelenekten öyle koptular, öyle şahsiyetsizleştiler ki; yiğitçe ortaya çıkıp politikalarını ortaya koyamaz oldular. Yıllardır kalleşçe anavatana kara çalmalarının yegane sebebi budur!

11 Ağustos 2014

Öncelikle ”geçmiş olsun” mesajlarının bu kadar çok olması beni duygulandırdı. Aksiyimdir, böyle şeyler beni etkilemez zannederdim fakat ihtiyarlıyorum herhalde. Hepinize teşekkür ediyorum. Basit bir ameliyattı. Ama insan tek gözle zor katlanıyor bu dünyaya, iki gözü olmayan gerçekten büyük bir hayat mücadelesi veriyormuş, onu anladım.

Tabii gözümün açılmasıyla, gönül gözüm de açıldı. Ve gördüm ki, değerli ve de ulu diye nitelendirdiğim Tayyip kardeşim çok büyük ayıp etti. Hadi tamam para-mara işleri, onlar tamam, her gelen yapıyor. Ammmaaaa! Bir halkı anarken ”afedersiniz” demesi benim acayip canımı sıktı. Bundan sonra mertebesini düşürdüm. Artık değerli ve de ulu değil benim gözümde!

Gönül gözü açıldı ya Kaf-Fed lök diye yine karşıma çıktı. Bu arkadaşlar IŞİD hakkında tek kelime bildiri yayınlamadılar iyi mi! Neredeyde Çemişgezek Kamyoncular ve Münübüscüler Kooperatifi bile IŞİD’i lanetlerken koskaca Kaf-Fed’ten tık yok! Tha sizi bildiği gibi yapsın korkak tavuklar!

05 Ağustos 2014

Okuyucum Nart demiş ki, ”Mülayim bey siz İstiklal Marşi’nın tüm kıt’alarını ezbere bilen insanlardan oluşan bir toplumda mı, yaya geçidinde ışıklar olmasa bile durarak yayalara yol veren bir toplumda mı yaşamak isterseniz?”

Valla Nart kardeşim, rüya gibi olacak fakat yaya geçidinde durup yayalara yol veren toplumda yaşamak isterim. Varsın o toplum ”Daha dün annemizin” şarkısını bile ezbere bilmesin!

Evet, son günlerde İstiklal Marşı okuma yarışması var politikada. Herkes birbirini suçluyor ”bilmiyor” diye. Bana gelsinler tek harf yanlış olmadan ezbere okuyayım. İstiklal Marşı, 12 Eylül darbesinin bana en kötü hediyesidir, bir de Adige olduğu tescilli Müşerref Tezcan’ın ”Türkiye’m” şarkısı!

Ne diyeyim, Tha topunun köküne kibrit suyu döksün!

04 Ağustos 2014

Bizim Taha, Akyol Taha yine zekasının parlaklığını göstermiş. Tha herkese böyle akıl vermiyor! Bu torpilli! Demiş ki paşam: ”Tayyip Erdoğan Mars’tan gelmiş biri değil, toplumumuzdaki mezhep önyargılarını bilmiyor olabilir mi?”

Şaşırdınız değil mi? Taha acayip performans gösteriyor! Ben arkadaşa şunu diyeyim, tabii duyarsa; ”Taha, bunu yapma! Bilinmeyenleri söyle! Senin bu yazdıklarını mahalle bakkalımız Remzi de söylüyor. Senin bir farkın olsun. Mesela, bu toplum rüşvetten, hırsızlıktan ne zaman ve nasıl kurtulacak? Sen bunu yaz!

Taha, yaşın gereği o yaşta anca torunun olabilir. Senin gazetenin birinci sayfasında bir haber vardı. Ona bak. Babası, 4 yaşında vefat eden oğlunu ambulans ve cenaze arabası verilmediği için taksiyle 9 saat, çocuğunun tabutunu kucağında taşıyarak memleketine götürebilmiş.

Taha boşver sen mezhepi falan, bu ülke neden bu kadar nezhebi geniş davranıyor onu yaz! Tayyip’i bilmem ama sen Mars’tan gelmiş gibi yazıyorsun be birader!

02 Ağustos 2014

Okuyucularımdan dünkü yorumlarıma dair oldukça fazla e-mail geldi. Ortak görüş; ”Biz içeriğe değil, biçime önem veren bir toplumuz.” Demek ki, bir ben değilim böyle düşünen. Nitekim bilim, sanat ve sporda bırakın dünyayı Türkiye halkları içinde bile nal topluyoruz. Esasında acınılacak bir durumdayız da -arkadaşım Oktay’ın da dediği gibi ”kasıntı” olduğumuz için farkında değiliz…

Bu arada bu toplumsal çöküşümüzün mimarları ne yapıyor? İçin için kızıyorlar kendilerine; ”salak gibi 21 Mayıs diye tek güne indirgedik, halbuki, her ayın 21’i demeliydik ki Rus Elçiliği önünde havamızı atalım” diyorlar. Bence de salaksınız, hem de süzme salak! Gene sinirimi bozdular!

Farkındasınız değil mi! Suriye’ydi, Filistin’di derken bizimkiler açıkta kaldı!

01 Ağustos 2014

Bugün sabah kahvaltıda sohbet ederken konu konuyu açtı, ”Dünya Adige-Abhazları nasıl tanıyor” da tıkandı. Aile bireyleri arasında ortak bir fikir oluştu. Yahu, dedim kendi kendime, on-onbeş Adige-Abhaz olmayan arkadaşıma bir sorayım bakalım, nasıl bir değerlendirme yapacaklar? Sabahtan akşama kadar uğraştım ve çıkan sonuç şu:
1) Adige-Abhaz deyince 12 kişiden 12’si bilmiyor. Bu 12’nin 12’si de ”siz Çerkez değil misiniz veya Abaza değil misiniz?” diye şaşkın şaşkın bakıyorlar suratıma!
2) Bizim Kafkas danslarımızı çok beğeniyorlarmış. Özellikle de ”Kazaska”yı çok seviyorlarmış. Abartmıyorum; hemen hemen hepsi bir kolunu gögsüne kaldırıp, diğer kolunu yana açarak; ”ray na rana ray ray” diye oynamaya kalkıştı.
3) Hiçbiri yememiş ama ”Çerkez Tavuğu çok güzel” dediler.
4) Kızları güzel, erkekleri kasıntı olur, ortak zannına sahipler.
5) En vurucusu bu: 12 arkadaşımın son ortak görüşü, ”Çerkezler, acayip tembeldirler” oldu!

Diasporadaki şemal-i durumumuz bu. Esasında benim de dikkatimi çekmiyor değil. İnsanlar, ”Hadi bana kendini tarif et” deseler bizimkiler kostümleri giyip zıplıyorlar sahneye. Alımlı kostümler ve hızlı danslar da tabii olarak görenleri etkiliyor. Fakat yıllardır o kadar kifayetsiz kalmışız ki, bizi dünyaya tanıtacak bir tane adam yetiştirememişiz. Bak anavatana, aslanlar gibi dünya starları yetiştiriyor. Hem de nüfusuna burun kıvırdığınız anavatan!

Şimdi diaspaya desen ki; hadi bana kendini ifade et! Hemen akordeonu kapıp sahneye fırlayacaklar. Otur! Otur! Be arkadaş bir de başka alanlarda tanıt kendini yahu!

Ama gerçek şu ki, menbaa anavatan olduğu için burada ne yaparsan yap, ”Aaa siz şu kızları güzel olan Abazalarsınız değil mi? Hani Çerkez Tavuğu filan?” boyutunda kalıyorsun.

31 Temmuz 2014

Okuyucum Altan bey demiş ki; ”Bazan, Mülayim bey bu din konusuna çok fazla giriyor, diye düşünüyorum. Sonra farkediyorum ki, din içerikli konuşmalar, tartışmalar 24 saat boyunca zaten sürekli içimizde. Eskiden bu kadar çok konuşulmazdı. Dinin bir saygınlığı vardı. İnanan, inanmayan herkes din görevlilerine saygılı olurdu. Din görevlileri de hadlerini aşmaz her dakika fetva vermezlerdi. Ben şahsen din konusunun insanın kendi ile muhasebesinde sorun olmalıdır diye düşünüyorum. Bunun dışında yapılan her türlü dinsel atraksiyon, reaksiyona dönüşüyor. Din, tüpünden çıkan diş macunu gibi oldu. Tüpün içine geri sokamıyor insanlar. Ve için kötüsü ağzımızı, yüreğimizi temizleyeceğine her tarafı kirletti, batırdı.”

Sağolasın Altan bey kardeşim. Dediklerinize aynen katılıyorum. Bu sözlerinizi DÇB yöneticilerinin görmesini umuyorum. Belki akıllarını başlarına alıp, saçmalamayı keserler… Bu toplumun ikinci bir Kaf-Fed’i çekecek hali yok!

30 Temmuz 2014

Sonunda DÇB’nin sözü edilen videosunu seyrettim. Evet, maalesef tam olarak saçmalamışlar. DÇB gibi ağır bir kuruluşun bu kadar sığ, bu kadar abuk bir video hazırlamasında katkısı geçenlere yuh diyorum, başka da bir şey demiyorum! Dayanamadım, iki laf daha edeyim. DÇB, Kaf-Fed’in bile gerisine düşmüş, yazıklar olsun! Diaspora dincileri bayram ediyordur!

Neyse biz işimize dönelim.

İspanya’nın Katalonya Özerk Yönetimi’nde 23 yıl boyunca başkanlık yapan ve İspanya’da kurulan koalisyon hükümetlerinde kilit politikacı olarak adını duyuran Jordi Pujol, vergi kaçırdığını itiraf etmiş. Fotografını gördüm. Adam nedamet getirdiği yetmemiş, üzüntüsünden ağlamış. Vallaha da billaha da biz Cehennem’in taaaaa dibinde yaşıyormuşuz be birader! Yahu yaşadığımız topraklarda vergi kaçırmazsan adamı döverler!

29 Temmuz 2014

CC’de bugün (dün), DÇB (Dünya Çerkes Birliği) ile alakalı resmi görünce baya şaşırdım. DÇB Adige-Abhaz kurumları içinde en aklı başında, en demokrat ve en aydın örgütümüzdü. Zaten onun içinde Türkiye diasporasındaki ne kadar yobaz, Türkçü (buna Kaf-Fed’de dahil) örgütlenme varsa hepsi DÇB hakkında inanılmaz karalama kampanyaları yaptı. Fakaaaattt iş CC’ye gelince, açıkçası kafam karıştı. Çünkü bu site, ben bildim bileli hep doğruları yazdı. Hatta haklarında olmadık dedikodu ve karalama kampanyaları da yapıldı ama CC ne dediyse çıktı.

DÇB bu sözleri dedi mi demedi mi bilmiyorum. Dediyse tek kelimeyle salaklık yapmış derim. Ve DÇB’nin Adige-Abhazlar içinde en az Müslümanlar kadar inançsızların ve Hristiyanlarında olduğunun bilinciyle bir açıklama yaparak hatasını düzeltmelidir. Fakat, gene de umudum bir yanlış anlaşma olduğudur ve de gene umudum CC’nin bu kez yanılmasıdır. Çünkü elle tutulur tek kurumumuz olan DÇB de eğer yobazların eline geçtiyse, vay bu toplumun haline!

28 Temmuz 2014

AKP, Feto Cemaati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Feto Cemaati, AKP’ye diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Akitçiler, Adnan ve Kediciklerine diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Adnan ve Kedicikleri, Akitçilere diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Zamancılar, Yeni Şafakçılara diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Yeni Şafakçılar, Zamancılara diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Milli Görüşçüler, Zamazingo Cemati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Zamazingo Cemaati, Milli Görüşçülere diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Cüpbeli Cemaati, Maydonoz Cemaati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Maydonoz Cemaati, Cüpbeli Cemaati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Dış Kapı Mandalı Cemaati, Çatladı Kapı Cemaati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı
Çatladı Kapı Cemaati, Dış Kapı Mandalı Cemaati’ne diyor ki: Bunlar İsrail ajanı

Vay arkadaş! Türkiye’de ne kadar çok satılık adam varmış!

26 Temmuz 2014

Hani, çoluk çocuk demeden hedef gözetip ateş ederek; gaz kapsulleriyle, gerçek mermilerle insanları öldüren katil ruhlu Fetullahçı polisler vardı ya! Hani önüne geleni, yatak odasına kadar girerek dikizleyip, mahremiyetlerine saldıran Fetullah’ın polisleri, hani kendi hazırladıkları CD’leri -eskimiş polis numaralarıyla- hapse tıkmak istedikleri insanların mekanlarına koyan Fetullah polisleri, hani nezarette insanlara bırakın kuru ekmeği, suyu yasaklayan, tuvalete gitmeyi yasaklayan Fetullah polisleri! İşte bu beyzadeler nezatere düşünce, iftar ve sahur için dışardan yemek söylemişler. Değerli ve ulu Başbakan’ımızın polisleri de izin vermemiş. Verdiklerimizi zıkkımlanın, demişler. Fetullah’ın polisleri ”nerede insan hakları, nerede adalet” diye başlamışlar ağlaşmaya, bizim diaspora gibi.

Aklıma 12 Eylül’de yattığım nezarethaneler geldi. Yahu, vallaha da billaha da bu dinciler gerçekten acayip şımartılmışlar. Şımarmaktan öte arsızlaşmışlar. Ulen tutukluysan tutukluluğunu bil! Dışardan yemek söylemek de neyin nesi? Mağara! Sen tutukladıklarına su bile vermiyordun, onlar ağlaşıyorlar mıydı senin gibi soytarı!

Bildiğim bir şey varsa bu iki yüzlü toplumda yaşamayı bırakın, nefes almak bile işkence! Vesselam!

25 Temmuz 2014

Cumhurbaşkanlığı seçimi için yoğun bir trafik var. Bu trafikte bizim cenah yani Adige-Abhaz kahramanlar tayfası sessiz. Her zaman olduğu gibi kazananı bekliyorlar. Sonra gidip el-pençe karşılarında boyun bükecekler. Tabii olarak ben de bunların yalakalıklarını buradan gerçek Adige-Abhaz insanına aktaracağım ki, kimin ne nane yediğini insanlarımız görsün.

Nereden biliyorum bu sonucu? Şuradan: Adige-Abhaz toplumunun büyük bölümü (Arap ülkelerindeki diaspora zaten öyleydi, şimdi Türkiye diasporası da) xabzeyi terk edip arabeskleştiler. Mesela dans edenlere bakın, kızlar artık resmen erkek gibi dans ediyor. Erkekler de kızlar gibi. Sonra kız erkek münasebetlerine bakın. Şehire göç eden köy delikanlısı nasıl Müslümcü oluyarsa, Orhancı oluyorsa bizimkilerde ”Ağlatan Kafe”ci olmuş. Bir de kafasını türban denen sefertasıyla örterek, piste fırlayıp Şeşen oynayan, Apsuva oynayanlar var ki, arabeskin dibini buluyoruz.

Zannetmeyin ki, arabeskleşen, kıvrım kıvrım kıvırtan sadece bizimkiler! Laz’ı da, Kürt’ü de, Boşnak’ı da aynı durumda. Türkiye Türkiye olalı böyle yozlaşma olmamıştı. Kültürler birbirine girdi. Yahu Laz adam zurnayla horon tepiyor! Böyle dangalaklık olur mu?

Cumhurbaşkanı kesin olarak değerli ve ulu Başbakan’ımız Tayyip bey olacak. Çünkü bu kadar yozlaşmış, eğitimsiz, arabesk bir topluma Mevlana Celaleddin Rumi’yi mezarından kaldırıp getirseniz seçtiremezsiniz.

24 Temmuz 2014

Yaşadığımız topraklar dünyanın tarımsal ve hayvancılık açısından en verimli bölgesiydi. Sonra her şeyde olduğu gibi toprak da, hayvancılık da talan edilince el elde, baş başta kalınıldı. Ama garabetlik orada bitmedi, şimdi birileri çıkmış şunu diyor, kendince propaganda yapıyor: Meşhur Sam Amca resmine konuşma balonu yazmışlar. ”Zeytini yok edin ki, Türkler sabah Amerikan Mısır Gevreği yesin. Yemekte sağlıksız Amerikan Mısırözü Yağı kullansın!” Arkadaş, aklınca Amerika’yı aşağılıyor!

Bunu yazan kafa, birazcık araştırsa Amerika’da ortalama yaşam süresinin 78, Türkiye’de 69 olduğunu görür. Bu bir.

İkincisi, bu topraklarda içine paslı çivi atılarak karartılmamış bir gram zeytin bulabilirsen çok şanslısın demektir.

Üçüncüsü; dünyaya ithal ettiğin ve ”bunlar aşırı ilaçlı ve sağlığa zararlı” diye geri gönderilen meyve ve sebzeyi yedirirler ruhun duymaz.

Neymiş Amerikan Mısır Yağı sağlıksızmış… Bunlar insanı zorla Amerikancı yaparlar!

Yahu vallaha tuhaf bir memlekette yaşıyoruz!

Yiyecek içecek konusunda titiz olanlara tavsiyem, tası tarağı toplayıp anavatana yerleşmeleridir. Orada yaş ortalaması 90. Sonradan demedi demeyin!

22 Temmuz 2014

”Genç adamın annesi apartmanlara temizliğe gidiyordu. Babası tutucu bir adamdı. Cuma’dan Cuma’ya camiye gider, zamanının geri kalanını kahve köşelerinde geçirirdi. Eve geldiğinde karısının kazanıp bir kenara sakladığı parayı bulur, gider, yeniden kahvehanede pişpirik oynardı. Para bulamazsa karısını eşek sudan gelinceye kadar döver para bulmasını isterdi. Dayaktan sadece kadın nasibini almazdı. Genç adam ve iki kız kardeş de para bulamazlarsa felaket dayak yerlerdi. Kız kardeşlerden küçüğü babasının kendini taciz ettiğini ablasına söylerdi. Ama abla korkudan kimseye söyleyemezdi. Bir duyulursa mahalledeki durumları ne olurdu.

Bir gün İsrail Filistin’e bomba yağdırdı. Bu üç kardeş ve anne sokağa fırlayıp ellerinde Filistin bayrakları İsrail aleyhinde slogan attı!

Babanın kim olduğunu anlamışsınızdır!”

Yukardaki hikayeyi okuyucum Sefer bey yollamış. Anlayana çok güzel mesaj var!

22 Temmuz 2014

Ben hep ”Türk’ün dincisi de solcusu da aynıdır, faşist bir geçmişe sahiptir derim”, bu sözüm üzerine dinci okuyucum ana avrat küfreder, solcu okuyucum da derdini anlatmaya çalışır. Halbuki ben sosyal bir gerçeği ortaya koyuyorum. Örnekleri milyonlarca verebilirim. En basitinden dinci faşist başka ibadethanelere saldırır ve tahrip eder. Eminim siz de bunlara şahit olmuşsunuzdur. Ama bugün Türk Solu’nun önemli örgütlerinde birinin yaptığına değineceğim. DHKP-C’ye! Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde fuhuş pazarlığı yapan bir kadın Cepheliler tarafından halka teşhir edilip, dövülerek Taliban yöntemleriyle cezalandırılmış. Sonra dövdükleri kadının fotograflarını çekip, sosyal medyada propagandalarını yapmışlar.

Normal bir dünya solcusu bu olayı ”sosyal koşullar sağlanmadan suçluyu cezalandırmak tek kelimeyle faşistliktir. Öyle böyle değil, tam faşistliktir” diye değerlendirir.

Peki Türk solcusu? Onlar aynı şeriat düzeninin uşakları gibi değerlendirir ve zavallı bir kadını döverek sorunu çözebileceğini sanır! Soytarılar!

21 Temmuz 2014

Okurum Tlepş şöyle yazmış; Mülayim ağabey, İsrail ve Filistin hakkındaki görüşlerinize katılıyorum ve bir süre Filistin bölgesinde yaşadığım için bazı katkılarda bulunmak istiyorum. Nasıl Türkiye’de Ermeni halkı aşşağılanır, küfürlerde kullanılır; Filistin’de de İsrailliler aynı konumdadır. Dikkatlerden kaçtı ama önemli bir ayrıntı atlandı. Öldürülen üç Yahudi çocuğu için Müslüman dünyasından ses çıkmadı. Filistin’den zaten çıkmazdı. Oysa Filistin yetkilileri ortaya çıkıp, İsrail’e ”suçlu kimse birlikte araştırıp, bulalım ve de eğer bizden biri ya da birileri ise en ağız cezayı verelim” demediler. Aksine bu üç gencin ölümünü düğün dernek karşıladılar.

(Ağabey yazdıklarım uzun olacak ama mümkünse kısaltmadan yayınlayın çünkü buraları bilmeyen bazı hemşehrilerimiz neyin ne olduğunu bilsinler.)

Gözlemlerinizden en doğru olanı da Filistinlilerin ve Arapların kendi çocuklarını ve kadınlarını canlı kalkan yapmalarıdır. Onunla da yetinmez, Cennet ile kandırır çocuk bedenine bombaları bağlar, hedefe yollar. Sonra, çocuk ya da kadın ölünce, bunu İsrail anti-propagandasında ”Allah-u Ekber” sesleriyle hayvanca kullanır. Yani bu kadar kalleş, bu kadar alçaktırlar.

Mülayim ağabey çalıştığım sürece gördüm ki, burada bir çocuğun ve bir kadının değeri sokaktaki başı boş köpekler kadar bile değildir. Ben çocuğuna bu kadar kayıtsız dünyada başka bir millet olduğunu zannetmiyorum. Kadın zaten tam olarak bir mal, bir eşya. Bu nedenle o gazetelerde boy boy ağlaşan fotograflar var ya onların tümü propaganda! Gerçek Filistinli’yi gidin de orada görün. Mideniz kalkar. Bu kadar kalleş bir toplum yoktur.

Ağabey son olarak diyeceğim şudur: Hani bu sizin hep foyalarını ortaya koyduğunuz dinciler var ya; onların 3 çocuk az 5 yapın, 5 yetmez 10 yapın dediğini şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur. Bunlar çocuk yetiştirmiyor ağabey, bunlar kendilerine canlı kalkan yetiştiriyorlar. Fabrikaları da İmam Hatipler!

19 Temmuz 2014

İsrail Hamas’ın inine kadar girdi ya; aboooovvvv millet ayaklandı. İsrail’e laf demeyen kalmadı. Halbuki bu tipik bir Arap oyunu. Erkekçe mertçe savaşmasını bilmezler. En güzel örneğini de IŞİD katillerinde görürsünüz. Benim aklımın almadığı aklı başında, okumuş yazmış insanlar da bu gaza geliyor. Yahu biraz akıllı olun. Hamas adlı örgüt zaten çocuk katili. Kendini korumak için kadınları ve çocukları saklandıkları evlerin çatısına çıkarıp, sonra da İsrail’e füze sallayan bunlar. Siz kiminle dans ediyorsunuz? İsrail sonuna kadar doğru yapıyor. Erkekçe, mertçe savaşmayan Hamas! İsrail ile savaşacaksan çık karşısına, aslanlar gibi savaş, niye çocuğunu, karını kendi önüne siper ediyorsun alçak!

18 Temmuz 2014

Bu ülke zeytinyağı gibi su yüzüne çıkma şampiyonları ile doludur. En okumamış adamından 4 üniversite bitirmişine kadar milyonlarca insanla karşılaşabilirsiniz. Sebeplerini sosyologlara sormak lazım. Okuyucularım arasında varsa cevap verirse sevinirim. Ben politik yanına bakacağım.

Yalçın Akdoğan hazretleri adında bir danışman var! Cumhurbaşkanı adaylarından Selahattin Demirtaş’a hitaben diyor ki; ”Rakibini çalmakla suçlayan bir kişinin nazik, ılımlı, hakkaniyetli olduğu söylenebilir mi?”

Şimdi nefes alın! Siz bu vatandaşı rahmetli Bülent Ecevit’in danışmanı falan sandınız değil mi? Yok yahu bu, Ulu Başbakanı’mız Tayyip Erdoğan’ın hani her fotografında saksı tutuyormuş gibi poz veren danışmanı!

Tamam insan su üstüne çıkar da bu kadar da yüzsüz çıkılır mı be hacı? Danışmanlığını yaptığın Yüce Başbakanı’mızın bir anamıza küfretmediği kaldı. Ilımlılığı ve hakkaniyeti hakkında da lafı sana bırakıyorum Yalçın! Yeter ki toz ol. Hayali saksılarını da yanında götürmeyi unutma!

Adının yazılmasını istemeyen bir okuyucum aynen şunu demiş: 2014 yılında Süriye’den kaçan insanlar Türkiye’nin değişik kentlerine yerleştiler. Ve başlarına gelmeyen kötülük kalmadı. Dilencilik bile yapmaya başladılar. 1864’de Türkiye’ye gelen Çerkeslerin durumunu hayal bile edemiyorum. İnsanlarımızı yönetenler o kadar üst düzey yalakalık yapıyorlar ki, bunu dile getiren tek bir Çerkes yok!

17 Temmuz 2014

Okuyucum Altan bey demiş ki, ”bugün gördüm HATKHO Amir’i. Ve düşündüm. Anavatanla diaspora arasında asla kapanmayacak kalite farkı var. Nüfusunu küçümsediğimiz Adigey, Barselona’ya futbolcu transfer ederken, biz diaspora Bozüyükspor’a bile futbolcu veremiyoruz. Yazıklar olsun!”

Altan bey kardeşimin bu mesajın ardından daha ne yazayım be birader!

16 Temmuz 2014

Daha dün bu ülkedeki hukuksuzluktan bahsetmiştik ki, gazetelere bir haber düştü. Yobaz ötesi Yeni Akit gazetesi yazarı Faruk Köse, Türk vatandaşı Yahudileri alenen tehdit etti. Öyle kıvırtmadan, direk! Dünya üzerindeki normal hukuk devletlerinde olsa bu insanlık düşmanını alıp hemen hücreye tıkarlardı. Burada ne oldu! Hiçbir şey! Zaten bir şey olmasını beklemek abesle iştigal olur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sivas’ta insan yakanları, Maraş’ta ana karnını bıçakla deşip, içindeki bebeğin boğazını kesenleri, Çorum’da çoluk çocuk katliam yapanları cezalandırdı mı? Hayır!

Esasında Kaf-Fed’inden Birleşikçisine, Vakıfçısından Forumcusuna, Yurtseverinden Özgürlükçüsüne ”Türkiye Demokrasisi hakkında iki laf edin mübarekler” dediğinizde kıvır kıvır kıvırtmalarını şimdi daha iyi anlıyorum. Belli ki hedef olmak istemiyorlar. Uzaktan kahramanlık iyi bir yolmuş demek!

Tha topunuzun müstehakını versin emi!

15 Temmuz 2014

Yaşadığımız topraklarda hukuk olmadığını; öyle on-yirmi değil, yüz-iki yüz değil, milyonlarca örnekle ispatlayabilirsiniz. Hukuk olmayan yerde de bölgesel, yöresel, ailesel hukuk devreye girer. O devreye girdiği zaman da zaten iş bitmiştir. Nitekim eline silahı alan kendi hukukunu koyuyor ve kolluyor!

Maraş’tan sonra Adana’da da yöresel hukuk devreye girmiş; orada dükkan açmış Suriyelileri maskeli kişiler darp etmiştir.

Peki, devlet? O yok işte! Onun hukukla ilişkisi şöyle oluyor; Lice Belediye Başkanı Rezan Zuğurli yasadışı gösteriye katıldı diye 4 sene hapse çarptırıyor. Devlet bu tabii görevini yapacak. Ama bu Türk Devleti! Görevini yaparken saç baş yolduruyor. Nasıl mı? 4 yıl ceza verirken kanıt olarak ne gösterimişler biliyor musunuz? Mavi renkli kot pantolon giyen ve yüzü poşu ile kapalı kişinin fiziki olarak Rezan’a benzemesi. Vallaha da billaha da şaka yapmıyorum. Türkiye Devleti, yüzü poşuyla kapalı bir insanı birine benzediği için 4 yıl içeri tıkıyor. Sözün özü; kel başa, şimşir tarak!

Sonra da ”bu Kürtler çok şımardı canım, ha bire özgürlük istiyorlar” diye hayıflanıyorlar. Yahu adamlar daha ne yapsın? Seni, ”birine fiziğin çok benziyor” diye 4 sene içeri tıksınlar bakalım! Valla değil özgürlük istemeyi, dünyayı yıkmaya kalkarsın balta!

14 Temmuz 2014

Okuyucum Sevval hanım; ”Solcunun hırsızlık yaptığı ortaya çıkarsa, utancından başını öne eğer, bir daha ortalıkta görünmez. Dinci hırsızlık yaptığında, inanamayacağınız kadar belirgin bir arsızlıkla sırıtır ve çalmaya devam eder. İnanmazsanız son 5 yılın hırsızlarının gazetelerdeki fotograflarına bakın.”

Mert Abrek diyor ki; ”Mülayim abi, bize hem ne kadar kahraman bir ulus olduğumuzu söylüyorlar, hem soykırıldık, sürüldük diyorlar. Bu bir çelişki değil mi? Yani insan hem mağdur hem kahraman nasıl olur?”

Sedat bey yazmış; ”İsrail ile bizim tarihimiz birbirine çok benzer. Ama onlar şimdi dünyaya hükmediyor, dünya ise bize hükmediyor! İsrail vatandaşları bizim vatandaşlarımızdan daha mı akıllıydı, daha mı zekiydi? Galiba evet. Bir de çalışkanlıklarını ekleyin! Onlar ”ben İsrailliyim” dediğinde, dünya ”evet biliyoruz” diyor. Siz ”ben Çerkes’im” dediğinizde, dünya ”o da ne diyor”! Acıklı durumdayız vesselam!

Selin hanım kardeşim de; ”Mülayim bey, bu ülkede herkes bir maske takmış öyle yaşıyordu. Yani gerçek yüzlerini göremiyordunuz. O duvar aşıldı artık. Herkesin karakteri gün gibi çıktı ortaya çıkmaya da devam ediyor. Diktatörlükte Kenan Evren’e rahmet okutan Tayyip Erdoğan’ın Vizyon Belgesi toplantısına katılan Zerrin Özer adlı kadın şarkıcı kendisini eleştirenleren kişileri ”Aklınızı alırım küçük beyinli cahiller!” diye tehdit etmiş. Diktatör Tayyip’in sanatçısının 2014 Vizyonu işte böyle bir şey! Biz Adigeler şu günlerde geleneklerimize ve değerlerimize daha çok sahip çıkmalıyız. Yoksa bu bozulmadan büyük zarar göreceğiz.” demiş. Haklısın Selin kardeşim!

Mert kardeşim Maraş’tan yazmış; ”Hatko abi, burada Suriyelilere karşı bir linç girişimi oldu. Kanımız donarak seyrettik. Polis zor engel oldu. Az daha yeni bir Maraş katliamı yaşanacaktı. Artık buralarda yaşanmaz oldu. İnsan olarak dünyaya geldik ama hayvan muamelesi yapılıyor. Bunu hakedecek tek şey yaptık bence. O da kendi gül gibi vatanımızı bırakıp Türkiye’ye göç ettik. Atalarımız çok büyük hata yapmış abi. Ne işimiz varmış buralarda?”

Adını yazmayan okuyucum: ”Mülayim bey, Özal döneminde yalaka sanatçılar ile günümüzdeki yalaka sanatçıları mukayese ederseniz sayıca baya azaldığını görürsünüz. Bu da Türk sanatçılarının artık daha kaliteledi olduklarının göstergesidir. Ayrıca Çerkes sanatçıların olmaması da ayrı bir gurur kaynağı oldu bizim için.”

Mehmet Ali adlı okuyucum; ” Hatko abi, dün Sözcü gazetesinde Tayyip Erdoğan’ın uluslararası bir toplantıda resim çektirirken, diğer devlet başkanları dururken eğilerek yerdeki Türk bayrağını almasını gülerek seyrettim. Bu ülke kadar tribüne oynayan başka bir ülke devlet başkanı var mıdır acaba? Vizesiz Bulgaristan’a bile giremiyorsun yahu, Avrupa’da bırakın 2. sınıfı 15. sınıf insan muamelesi görüyorsun! Adam yerden bayrağı kaldırırarak ülke onurunu kurtarırdığını sanırken, vatandaşının onurunu yerler altına serip, çiğnetiyor. -Sizin deyiminizle- böyle dangalaklık olur mu? Yerden bayrağı kaldıracağına, vatandaşının onurunu yerden kaldır -gene sizin deyimizle- dingil!” diye önemli bir konuya parmak basmış.

Fatih bey diyor ki; ”Eğri oturup doğru konuşalım, Tükiye’de Çerkeslik artık psikolojik rahatlama nedeni. Onun dışında kimsenin umrunda değil.”

Şimdilik bu kadar. Diğer okuyucularımın gönderdiklerini de zaman içinde yayınlayacağım.

12 Temmuz 2014

Biz sahiden de inanılmaz güzel bir kültüre sahibiz. Bazı dangalaklar bunun farkına varmasa da hakikaten dehşetengiz toplum değerlerimiz var! Mesela bizde ”mağdurum” diyeceğine öl daha şerefli bir şey yapmış olursun. Mağduru oynamak Adige’nin yanından bile geçmeyeceği bir sığınma evidir. O kalpak kafadan o nedenle düşmez, anlayana! Türkiye Adige diasporasının son 20 yılda nasıl yerle bir olduğunun en güzel ispatı işte budur. Bizim diaspora hep mağdur! Mağdurlukta yüce ve ulu Başbakan’ımızı bile geride bıraktılar.

Mağduru, acz içinde olanlar oynar! Bunu yazın bir kenara! Sürüldük, soykırıldık diye ağlaşan soytarılara kanmayın. Adam adını, soyadını bile Adigece isim ve soyisimle değişteremeyecek kadar korkaktır. Çünkü iliklerine kadar tırsmaktadır, bakmayın siz kafasına kalpak geçirip, eline bayrak alarak sokağa fırlamasına. Bir tavuk bile bunlardan daha cesurdur. O hiç olmazsa gıdaklar ”mağdur”u oynamaz!

11 Temmuz 2014

Selçuk bey diyor ki; Mülayim kardeşim iyi yazıyorsun, hoş yazıyorsun ancak derinlemesine pek inmiyorsun. Bu ülkede (Türkiye) yaşayan insanların şiddete eğilimli olmasının nedeni, doğduğundan başlayarak dayakla eğitilmesidir. Dünyanın hiçbir yerinde Ortadoğu coğrafyası kadar dayağa meraklı bir kültür yoktur. Yasal cezalar bile dayakla verilir burada. Sayın Hatko, siz hiçbir kültürde ”öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, ”dayak Cennet’ten çıkmadır” gibi abuk atasözleri duydunuz mu? Dayağın sempatileştirildiği bir ortamda gücü yeten basıyor dayağı. Gücü yetmeyen de pusu kurup, basıyor kurşunu dövenin bedenine. Demokrasiymiş, insanca yaşammış, sevgiymiş, saygıymış… Geçiniz efendim, geçiniz… Başka kapıya!

Selçuk bey kardeşimin lafının üstüne ne yazayım ben şimdi? Yarın görüşürüz, diyeyim sadece!

10 Temmuz 2014

İsrail ile Filistin kapışmasında İsrail’in yanındayım. Gençliğimde de Filistinlilerin yanındaydım. Birlikte İsrail’e karşı savaşmak için -oraya gitmek için- baya gayret göstermiştim. Ama olmamıştı. O zamanlarda Filistinliler insandan yanaydı. Şimdiki Filistinliler gibi çoluk çocuğunu önüne siper edip, kendi saklanacak kadar aşşağılık yaratıklar değillerdi. Yiğit insanlardı. Şimdikiler halk ağzıyla tam kancık!

Gazetelerden siz de okumuşsunuzdur. İsrail diyor ki, falanca binalardaki Hamas liderlerini bombalayacağız. O namussuz Hamas liderleri de ne kadar çocuk-çocuk, kadın varsa binanın çatısına çıkarıyor İsrail bombalamasın diye. Böyle şerefsizlik olur mu? Sonra bombalamada ölen çocuk ve kadınları basın önüne çıkarıp ”Bakın İsrail çocuk ve kadınlara saldırıyor” diye propaganda yapıyor. Bunlar insan değiller. Hayvan diyemiyorum, çünkü hayvanlar bile daha haysiyetlidir bunlardan.

En önemli soru şudur: İnsanlık için savaşan o şanlı, mert Filistinliler nereye gitti ve bu aşşağılık, şerefsiz Filistinliler nereden geldi?

09 Temmuz 2014

Futboldan anlamam. Bu konuda -yaşım sebebiyle herhalde- biraz ketumum. Futbolun insanları uyuttuğunu, kısa sürelerde de olsa gerçek hayattan koparıp lümpenleştirdiğini düşünürüm. Zaten futboldan değil de; kültür ve gelişmişliğin, geri kafalıklık ve geri kalmışlıkla nasıl farklı olduğuna değineceğim. Gazetelerden görüyorum, ”Alman Milli Takımı’daki Türk futbolcu harikalar yarattı, İsviçre Milli Takımı’ndaki Türk gurur kaynağımız oldu”! falan-filan şeklinde yazılar yazıyorlar.

Bunları gördükten sonra şöyle bir araştırdım. Adam Tunuslu, Fransa Milli Takımı’nda harikalar yaratıyor fakat Tunus Milli Takımı yerlerde sürünüyor. Zinedine Zidane adlı meşhur futbolcu esasen Cezayirli ama adam Fransa Milli Takımı’nda adını duyurdu. Cezayir Milli Takımı yerlerde. Mesut Özdil Alman Milli Takımı’nın en önemli oyuncusu, öz be öz Türk çocuğu, gel gelelim Türk Milli Takımı yerlerde.

Demek istediğim şu: Niye geri kalmış ülkelerin takımları başarılı olamıyorlar. Çünkü, tembeller, riyakarlar, üçkağıtçılar, kaytarıcılar, prensipsizler, hazımsızlar, kindarlar. Dolayısıyla köylü kurnazlığıyla bir yere kadar ulaşabiliyor, sonra tıssss!

Bizim Adige-Abhaz gençliği de maalesef bunlar gibi. Üzülerek söylemeliyim ki, bu sebeple hiçbir alanda başarılı olamıyorlar.

08 Temmuz 2014

Bazı okuyucularımdan sitem dolu e-mailler alıyorum. Bizim yazdıklarımızı neden köşenize almıyorsunuz diye. Günde ortalama 15-20 mesaj geliyor. Gündemle direk alakalı ise yer vermeye çalışıyorum. Çoğu zamanda sizin söylediklerinizden yola çıkarak kendi fikirlerimi aktarıyorum. Zaten yazdıklarımdan da anlıyorsunuzdur.

Server bey yine yazmış: ”Engin Alan, zaten Türk ordusunun sizin belirttiğiniz kesiminden. Yani insanlara gözünü kırpmadan işkence yapanlardan. O nedenle özeleştiri yapmasını beklemek hayalcilik olur.”

Adige rumuzlu okurum ”Bize Fatih Terim yeter, ne yapacaksın Löw’ü, demişsiniz, Kuşum Aydın yetmiyor mu, ne yapacaksın Pavarotti’yi?” diyor. Valla Adige kardeşim bence fazla bile…

Bazı okuyucularım da ”din konusuna çok takıyorsunuz” diyor. Esasında din konusu en sevmediğim konudur, taa çocukluğumdan beri. Zaten evvelden hiç de konuşmazdım. Belki 3-5 yılda bir, düğün-dernekte saçmalayan olduğunda ağzının payını verirdim o kadar. Şimdi durum öyle değil. Sürekli dürtüyorlar. Kendi okuyucum dürtüyor, dış politika dürtüyor, iç politika dürtüyor. Eh, bize de konuşmak düşüyor. Bu zibidilere meydanı boş mu bırakacağız!

Daha bu satırları yeni yazarken televizyondaki haberde şunu gösteriyordu: Yeni Cumhurbaşkanı Ekmeleddin bey camiden çıkmış giderken bir soytarı yaklaşıyor ve ”Siz Cumhurbaşkanı seçilirseniz Kuran iptal olacak mı” diyor. Esasında bu dingile verilecek çok güzel bir cevap var, fakat; ne sorunun muhatabının, ne benim terbiyem buna müsait değil.

Sonra soruyorlar ”niye bu kadar dine takıyorsun”! Kardeşim adamlar bulaşıyor, takmazsanız rahatlayamıyorlar!

07 Temmuz 2014

Okuyucum Server bey ”MHP’li Engin Alan için düşüncelerinizi merakla beklemekteyim. Selamlar.” demiş. Daha önce yazmıştım cinim kadar sevmem bu adamı. Ancak hapisten çıkmasını adalet yerini bulması adına istiyordum. Geçenlerde televizyonda gördüm. Öcalan ile ilgili bir şey soruldu sarılma hareketi yaptı. Tabi aşağılamak adına.

Hep diyorum bunlar hasta kafalı insanlar. Halbuki olması gerken şudur (tabii adamsa). Televizyonlara çıkıp alenen; ”içimizde Türk askerinin şanına yakışmayacak bazı cibiliyetsizler, Kürt vatandaşlarımıza insan boku yedirdi, onlara Diyarbakır Cezaevi’nde dünyanın en kötü işkencelerini yaptı. Zavallı köylüleri jiplerinin arkasına bağlayıp dağ taş sürükleyerk öldürdü. Bu şerefsizlerle aynı orduda görev yapmaktan utanç duyuyorum” diyebilmeliydi. Sonra Kürt politkaları hakkında söylediklerine insan önem verir. Halbuki o ne yaptı? Şaklabanlık!

Dün müydü evvelsi gün müydü hatırlamıyorum. Yılmaz Özdil yazmıştı. Şöyle diyordu:
Alman köylüsü diye Löw’ü kovduk.
Yeniköy Kasabı diye Del Bosque’yi kovduk.
Futboldan anlamıyor diye Halilhodzic’i kovduk.
Bundan antrenör olmaz diye Susiç’i kovduk.
İşe yaramaz diye Parreira’yı kovduk.

Hepsi futbol dünya kupasında görev yaptı, diyor.

Ben de diyorum ki, Pavarotti’yi ”senden operacı olmaz” diye kovalayan bir ülkenin insanlarıyız. Bize karizmatik Fatih Terim yeter, ne yapacaksın Löw’ü!

05 Temmuz 2014

Bazı okuyucularım, hep dinden ve politikadan bahsettiğimi, Kafkasya üzerine az konuştuğum eleştirisi yapıyor. Birkaç sebepten dolayı kendilerini pek haklı bulmuyorum.

Birincisi; Kafkasya’nın tümü beni ilgilendirmiyor. Bir Asetinle bir Kazak arasında benim açımdan hiçbir fark yok. İki ülkenin halkına da derin sevgi besliyorum. Aynı şekilde bir Çeçen ile bir Rus arasında da benim açımdan zerre fark yok. (Bazı dangalaklar bir ara mikro-milliyetçilik diye bir şey çıkarmıştı. Hayatta duyduğum en salak kavramdı. Adamlar Adigeleri nasıl mikrop kadar küçük görüyorlarsa ”Adige” dedin mi, ”mikro-milliyetçilik yapma” diye höykürüyorlardı. Tha’ya şükürler olsun tarihin lağım çukuruna girdiler.) Fakat kendi ulusum için tabii olarak daha duyarlıyım. Özellikle de anavatandaki yurttaşlarım için. Diaspora için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü diaspora Adigelerinin Adigelikleri sadece adlarında kaldı. Hatta o bile kalmadı kendilerini ısrarla Çerkes olarak lanse ediyorlar.

İkincisi; din konusunu yazmamın en önemli sebebi, insanlığa özellikle de kültürümüze inanılmaz darbe vurduğu içindir. Ve daha da önemlisi özellikle İslam dininin dinden çok politik bir yapı olduğuna inandığım için. Hiç itiraz etmeyin. Hemen yazayım. Anadolu kadını, ben kendimi bildim bileli başını örterdi. Hatta öyle bir örtüş tekniği vardır ki, ağzını bile kapatırdı. Şehirli kadınlar da genel olarak eşarp dediğimiz örtüyle başlarını örterdi. Sonradan ne olduysa oldu, türban diye bir şey çıktı. Anadolu’daki kadının başındaki örtüyü attırıp bunu kafalarına geçirdiler. Keza şehirli kadınların da… Ortaya; altında donunun göründüğü kot pantolon, başında altında su kovası varmış hissi veren türban. Bu politika değil de nedir?

Üçüncüsü; din ve Türkiye politikaları diaspora Adige ve Abhazlarını zaten duman etti. Dünya diasporaları içinde en kötü durumda olan biziz. Ürdün diasporası bile bizden bin kat daha iyi durumda. Ben de; bari gençlerden birkaçını kurtarabilir miyim derdindeyim. Yoksa bizim dinci softaların deyip de hiç uygulamadıkları gibi senin dinin sana, benim dinsizliğim bana!

Dördüncüsü; Türkiye’deki tüm dernek ve sivil Adige-Abhaz örgütleri bir şekilde Türk Devleti’nin sevk ve idaresinde. Birbirimizi kandırmayalım. Bugüne kadar hep Birleşik Kafkasyacılar göze batıyordu. Kaf-Fed gibi daha ”demokrat” kurumlar paravandan görünmüyordu. Son senelerde artık ayan beyan bu kurum ve örgütlerin Türk Devleti’nin idaresinde olduğu görülüyor. Şimdi bazı soytarılar çıkıp itiraz edecekler, ispatla diyecekler.

İspat mı istiyorsunuz? Pekala: Ulen dünyanın en anti-demokratik ülkesinde yaşayıp, bu kadar insanın işkenceden geçirildiği, öksürsen ”vay niye öksürdün” diye polisin tomalarla üzerine saldırıp, çoluk çocuk demeden gaz bombasına boğduğu, hırsızlığın artık alenen yapıldığı ”hırsız var” dedin mi ”sana ne ulan deyip” dayak yediğin bir ülkede bir tek Adige-Abhaz dernek veya sivil örgütünün ”gık” dediğini duyuyor musunuz? Alın size ispat!

04 Temmuz 2014

Okuyucum Caner bey şöyle demiş: Taha ve Hıncal beylerin karizmatik lideri Tayyip Erdoğan’ın evlatları katliama yeni boyut getirdi. Artık insanları canlı canlı uçurumdan atarak infaz ediyorlar.

Okuyucun S.F. hanım da şöyle diyor: Dünyanın hiçbir yerinde magandalıkla karizmatiklik birbirine karıştırılmaz. Koruma ordusuyla birlikte markette sıkıştırdığı bir genci linç etmeye kalkan bir başbakan nasıl karizmatik lider olarak algılanır ki? Dediğiniz gibi Taha Akyol’da kemik de yokmuş.

Okuyucum Kabardey’de katılmış konuya: Abhazları bilmem ama Adigelerin içinde aydın niteliklerine sahip kimse yok. Zaten olmadığı için bu durumdayız. Televizyon zaten hayaldi, onu geçelim de; gazetemiz yok, dergimiz yok, ne tarih içerikli ne kültür içerikli ne de bilim içerikli tek kitap basılmıyor. Basılanlardan da kimsenin haberi olmuyor. Elbette sadece aydınımız olmadığından olmuyor bunlar. Bizim için öncelikli olanlar düğün dernektir. Geri kalanı fasa-fisodur.

Fehmi arkadaş yazmış: Soma’da -bana göre- öldürülen 301 madencinin arkasından ”bu işin fıtratında ölmek var” diyecek kadar aymaz, ”Van minüts” diyecek kadar cahil, ”bacımın üzerine işediler, camide içki içtiler” diyecek kadar iftiracı, Gezi olaylarında öldürülen bir çocuğun ailesini mitinglerde yuhalatacak kadar acımasız, Alevilere hakaret edecek kadar kendini bilmez, artık sayısını milletin sayamadığı kadar çok yalan ve sonuç: Tayyip Erdoğan kazrizmatik lider! Allah topunuzun belasını versin!

Ebru kızımız de demiş ki: Mülayim abi, ben daha 18 yaşımdayım ve bu ülkede yaşamaktan nefret ediyorum. İnsanlarından, politikacılarından, kadınlara yaptıkları katliamlardan, polislerinden. Öyle kötü bir ekonomik durumumuz var ki, artık babalarımız ve annelerimiz işlerinden bir gün olsun güler yüzle gelemiyorlar. Karimatik lider babamın, annemin yüzünü güldüren lidere denir. Hıncal beyin, Taha beyin, yüzünün gülmesi Türkiye’den daha da nefret etmeme neden oluyor. Saygılarımla…

Oktay kardeşim yazıyor: Sayın Mülayim. Ben Hollanda’da yaşıyorum. Size şunu söyleyeyim. Recep Tayyip burada olsaydı ve seçimlere katılsaydı bırakın Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı’nı size yemin ediyorum sandık kuruluna bile seçmezlerdi. Tayyip’in karizmatikliği Türkiye halkı gibi yüzde 60’ı ahmak olan yerlerde geçer. Onun için böyle halkın böyle yazarları, böyle yazarlarında böyle başbakanları olur. Vesselam.

Diğer okuyucularımdan özür dilerim. Yerim anca bu kadar.

03 Temmuz 2014

Dün Ertuğrul’a omurgasız deyince haksızlık ettiğimin farkına vardım. Oysa, Türk ve diaspora Adige-Abhaz aydınlarının yüzde 90’ı omurgasızdır. (Aziz Nesin ustaya özendim.) Mesela bizim Taha Akyol. Onun omurgayı bırakın, iskeleti bile yoktur.

Dün beyzadem döktürmüş; Değerli ve de ulu Tayyip beyi yağdanlıyor. (Halbuki bu işi sadece ben yapabilirim, sana ne oluyor Taha?) Neyse. Arkadaş diyor ki; ”Ekranlarda izledim, müthiş bir karizma. Salon son derece düzenli, herkesin oturacağı yer belli, en ufak bir kargaşa yok. Salonda tek müzik ve tek slogan var: Re-cep Tay-yip Er-do-ğan!”

Sadece Taha değil daha bir çok yağdanlık bu tür methiyelerle Tayyip beyin vurdum mu oturtan, karizmatik bir lider olduğunu yazıyor.

Mesela bizim Hıncal da aynı! Adam Obama’nın karizmasının sıfır, Erdoğan’ın yüz olduğunu söyler durur. Aynı şekilde Fatih Terim’in de! Yahu hani zorlamanın da bir adabı var be birader!

Asıl konuma döneyim. Bunlar neden omurgasızlardır bilir misiniz? Çünkü aynı şeyi Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping, Kuzey Kore Devletbaşkanı Kim Jong-un, Rus Başbakanı Putin yapınca ”Bak görüyor musunuz nasıl da anti demokratik liderler. Salondan sadece Şi Cin-ping veya Kim Jong-un veya Vladimir Putin sloganı atılılıyor, sadece onlar konuşuyor, bunlar lider değil diktatör… Böyle demokrasi mi olur” derler.

Ben de tüm omurgasız aydınlara şunu diyorum: Sizin aydın olduğunuz ülkede Başbakan da böyle olur. (Yahu durup duruken Yüce kardeşim Erdoğan’la da papaz olacağız! Ama yalakalığın da bir sınırı olur be birader!)

02 Temmuz 2014

Solculardan bahsedince okurumun rahat durmayacağı belliydi. Biri hemen ”Sayın Hatko solcular için iyi okur, çalışkandır, mesleğinde başarılı olur falan demişsiniz. Ertuğrul Özkök gibi mi” diye sokuşturmuş lafını. Valla bana sorarsan değerli kardeşim o da solcu değildi. Solcuda olması gerekli nüvelerin çoğunu taşıyordu ama en önemli özelliği kötüydü. Omurgasızdı. Fakat yine de Müslümanlardan daha akılcıdır. Bak bugün; “Ortadoğu baştan sona yanıyor. Müslüman olan bütün devletler kaybediyor. Ama biri var ki hep kazanıyor. Kürtler… (…) Çünkü din eksenli siyaset ve diplomasi yapmayan tek toplum Kürtler.” demiş köşesinde.

Bu değerlendirmeyi yapacak kapasite ancak sola bulaşmış adamda olur.

Ertuğrul yazınca bende de ışık yandı. Aslında Çeçenler de kazanabilirdi bana göre. Aynen Azeriler gibi, Gürcüler gibi, Ermeniler gibi hatta Abhazlar gibi… Fakat gittiler Vahabilerin kucağına oturdular. Sonuç: Çeçenya’da yapamadıklarını şimdi Iraklı Şii, Türkmen ve Hristiyan çoluk çocuğun, masum insanların kanını içerek yapıyorlar.

Ertuğrul omurgasız ama iyi tahlilde bulunmuş. Değil mi değerli okurum?

01 Temmuz 2014

Okuyucum Cevdet bey sormuş: ”Sayın Mülayim bey, yazdıklarınızı büyük bir ilgi ile okuyorum. Katıldığım görüşleriniz olduğu gibi katılmadığım görüşleriniz de var. Müsadenizle bir soru sormak ve cevabını almak istiyorum. Yazılarınızdan sol geçmişiniz olduğu sonucuna varıyorum. Sol gençlik niye Türkiye’de başarılı olamadı da dindar gençlik başarılı oldu? Bunu sadece 12 Eylül’le bağlamak ne kadar isabetli?”

Değerli Cevdet beyin sorusu son derece önemli. Çünkü cevabı ”bir toplumu nasıl sorunsuz yönetebilirsiniz”in de cevabıdır ve de Türkiye’yi çok iyi anlatır. Evet Türk sol gençliği başarılı olamadı çünkü lümpendi. Aynı şimdiki Adige-Abhaz gençliği gibi. Yani okumuyorlardı, araştırmıyorlardı. Bilimden alabildiğince uzaktılar. Sarkık bıyık, parka, sol yumruk havada, protesto gösterileri, ”devrimci” olmaya yetiyordu. Şimdi nasıl kalpağı giyip Adige bayrağını eline alan kendini ”Adige” sanıyorsa aynen öyle. Adam ”ben Adige’yim vatanımı esaretten kurtarmak için burdayım” diye höykürüyor, adın soyadın ne diyorsun ”Mücahit Türkoğlu” diyor. Ulen sen vatandan önce kendini kurtar soytarı. Git önce adını soyadını değiştir! İşte Türk solu da aynen böyledi. Kendini kurtaramadan Türkiye’yi kurtarıyordu!

Halbuki solcu olmak çok meşakkatli işti. Çok okuyacaksın, çok araştıracaksın, çok çalışacaksın, mesleğinde çok başarılı olacaksın vs. vs. Donanım sahibi olacaksın.

Cevdet kardeşim dindar dediğin gençliğin böyle bir meselesi yok. ”Elhamdülillah”, ”Allahu Ekber” dedimi adam oluyor sana Müslüman. Kuran’ın ”K”sinden bir haber, insanları yakıyor. Ramazan’da bira içti diye adam öldürüyor. Sahura kalkmadılar diye cam taşlıyor. Bunları başarabilmekte ne var! Öküzü de salarsan sokağa o da boynuzlarıyla insan öldürebilir. İkisinin arasında hiçbir fark yoktur. Yularını takip ederseniz mutlaka birilerinin elinde olduğunu görürsünüz. Çünkü cahil insanı sevk ve idare etmek, akıllı ve okumuş insanı sevk ve idare etmekten daha kolaydır. Okumuş adama ”git şu eve evdeki iki kadından birini şeriat adına kendine al” dediğinizde büyük ihtimalle burnunuza yumruğu yersiniz. Suçsuz günahsız kamyon şoförlerini yol ortasında infaz ettiremezsiniz.

Değerli Cevdet kardeşim, eğer siz bunu başarı olarak gürüyorsanız, aklınız ve şuurunuzla birlikte vicdanınızı da yitirmişsiniz demektir.