TÜRKİYE’DEKİ ETNİK DAĞILIMLAR

P. A. Andrews

Merkezi Amerika’da olan Ethnologue data from: Languages of the World kuruluşunun P.A. Andrews tarafından hazırlanan raporu kaynak alınmıştır.  CC

Türkiye’de Etnik Dağılımlar…

Kürt kökenli nüfusun %8 olarak kabul edilmesi, Kürtlerin 15-20 milyon olduklarını savunan çevrelerin tepkisine yol açabilir.
.

 Türk  % 86.21

60.347.000 kişi  

 Diğer  % 13.79

9.653.000 kişi  

 Kürtler  % 8.36 5.852.000 kişi  
 Zazalar  % 0.53 371.000 kişi  
 Çerkesler  % 2.14 1.520.000 kişi  
 Araplar  % 1.63  1.141.000 kişi  
 Lazlar  % 0.02 14.000 kişi  
 Diğer  % 1  700.000 kişi  
 Toplam  % 13.79


Ancak şunu belirtmek gerekir ki, yerli yabancı hiç bir ciddi araştırmacı ya da kurum Kürt nüfusu böylesine abartılı rakamlarla ifade etmemektedir. Ayrıca çok sayıda ciddi veri % 8’lik oranı doğrulamaktadır…

Türkiye’deki Kürt nüfusu gerçek dışı göstermenin maksat dışında hiç bir anlamı yoktur.

Türkiye’deki Kürt kökenli nüfusun 6-7 milyon olması hiç bir şekilde Kürt kimliğini inkar için bir gerekçe teşkil etmediği gibi, Kürtlüğe en ufak bir saygısızlık göstergesi olarak da algılanamaz…

1985 nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve Güney-doğudaki halkın (9 milyon 903 bin kişi) sadece 2 milyon 766 bini Anadil olarak Kürtçe’yi bildirmiştir. Kalan % 72lik bölümün anadili Türkçe’dir.

Örneğin,

a) Konda A.Ş.’nin İstanbul araştırmasında ana-baba tarafından Kürdüm diyenlerin oranı % 7.6 dır. Akraba ilişkileri dahil edildiğinde bu oran % 13.1 olmaktadır. Ancak bunların sadece %4′ lük bir bölümü hissen-kalben Kürdüm demektedirler.

b) 1993 de TÜSES’in yaptığı araştırmada Kürt olarak belirlediği gurubun genel seçmen sayısı içindeki oranı %9.8 dir

c) Tarafgir verilerin etkisinde olduğu bilinen M.M.Van Bruinessen’e göre dünyadaki Kürt sayısı 15-16 milyon Türkiye’deki Kürtlerin sayısı 7-8 milyondur.

d) Javed Ensari’ye göre dünyadaki Kürtlerin nüfusu 15 milyon civarındadır ve bunların % 25’i, 3 milyon 375 bini Türkiye’dedir.

e) Doktora çalışmasında Kürtlerle ilgili nüfus tahminlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmiş olan M. Fany’nin 1930 yılı için Türkiye’de belirlediği Kürt sayısı 1 milyondur. Bu sayısının o günkü Türkiye nüfusu içindeki payı %6.6 dır

f) Almanya’da yayınlanan uluslararası nitelikli “Der Fisher Weltalmanach 95” adlı eserde dünyadaki Kürt nüfusu yaklaşık 16 milyon olarak verilmiş, Türkiye’de ki Kürt sayısı 6.2 milyon olarak gösterilmiştir.

g) 1985 nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve Güney-doğudaki halkın (9.903.000 kişi) sadece 2.766.000’ı Anadil olarak Kürtçe’yi bildirmiştir. Kalan %72’lik bölümün anadili Türkçe’dir.

Ağaç işinin toplumsal bir meslek olarak yaygın olduğu Tahtacılar, aşiret organizasyonu itibariyle farklı bir toplumsal yapıya ve özgün bir yaşam tarzına sahip Yörükler Türklerin alt gurupları olarak tasnif edilebilirler.

Güney Doğu ve Doğu Anadolu’da bir çok yörede aşiret mensubiyeti, Türk, Kürt ya da Arap olmaktan önce gelir.

Ülkemizde Çerkes olarak tanımlanan gurubu oluşturan unsurları bu üst kimlikte birleştiren etken, çarlık Rusya’sınca 1864te topluca sürgün edilmiş olmalarının yarattığı büyük acı ve dayanışma duygusudur.

Türkiye deki Çerkesler esasen dilleri ve soyları tamamen farklı çok sayıda Kuzey Kafkas topluluklarıdır. Bu yüzden 64 farklı Kafkas derneği vardır.

Çerkesistan esasen küçük bir bölgeyi kapsamasına karşın Türk hükümeti gelen herkesi Çerkes kabul etmiştir.

İSTANBUL

1993 yılında Konda özel araştırma şirketinin İstanbul’da 15 bin 500 kişi üzerinde yaptığı araştırma. Soru ” “siz kendinizi ne hissediyorsunuz?”

İstanbul nüfusunun % 61.4’nün kendisini Türk, % 18.44’ünün ise “farklı” kökenden kabul etmiştir.% 21.11’lık gurup ise “karışık” kökenlidir. Bu gurubun akrabalık ilişkileri büyük çoğunlukla Türklerledir.

% 61.40 Türk
% 13.30 Kürt
%  6.81 Balkan Kökenli
%  5.75 Kafkas kökenli
%  8.77 Laz
%  1.39 Hıristiyan Azınlıklar
%  2.57 Arap

Etik Bakış

Etik bakış, dışındaki bir gurubun, bir başka gurubu tanımlamasıdır.
Örneğin:Türkiye’de büyük çoğunluk bütün Karadenizlileri Laz, ( KOCAMAN BİR YANLIŞ )

Doğuluların büyük bölümünü Kürt olarak tanımlar. (KOCAMAN BİR YANLIŞ)

Bu etik bakıştır.

Etik bakış, bilimsel temelden uzak, genelleme şeklinde kaba bir görüştür. Bu nedenle, emik bakış gibi geçerli ölçülere dayanmaz. Ülkenin etnik yapısının değerlendirilmesinde fazlaca bir önem taşımaz.

Etik bakış, genellikle çoğunluk egemen unsurun önemsemediği azınlık gurupların kimliklerine ilişkin görüşüdür. Etik bakış, ülkenin etnik yapısının değerlendirilme- sinde önem taşımasa da, çoğunluğun bakışı olarak etnik guruplar arası ilişkilerde etkindir.

Özellikle, devlet politikalarının belirlenmesinde etkin olabilen etik bakış, ayrıca gurupların kimlik değişiminde de rol oynayabilir.

Etik bakış ve Lazlar

Aşağıdaki iki örnek emik ve etik bakış farklılığını ve de etik bakışın gurup kimliği değişimindeki rolünü açıklayıcıdır.

Bugün, ülkenin bir çok yöresinde Laz olarak tanımlanan insanlar mevcuttur.

Ancak yerli kavramı içinde Laz sadece Rize’nin Pazar, Arhavi ve Hopa üçgeni içinde küçük bir guruptur. Oysa toplum her Karadenizliyi Laz olarak görür.

Toplumun Laz olarak tanımladığı halkın büyük çoğunluğu Laz yakıştırmasını reddeder. Konunun uzmanı yabancı bilim adamları da yaptıkları kapsamlı araştırmalar sonucunda Karadeniz bölgesi halkının Pazar, Arhavi, Hopa yöresi dışında Lazlığı kabul etmediklerini ve Laz olmadıklarını ortaya koymuşlardır.

Bennighaus, Meeker Zonguldak Ereğli’sinden başlayarak, Rize’nin Pazar ilçesine gelinceye kadar her yörenin kendisinin bir doğusundaki yöreyi işaretle, kendilerinin Laz olmadıklarım belirttiklerini tespit etmişlerdir.

Dolayısıyla etik bakışla kalabalık bir gurup olarak görülen Lazlar, gurubun kendi tanımıyla küçük bir etnik guruptur.

Etik bakış ve Zazalar

Zazaların durumu daha ilginçtir. Zazalar tarih boyunca kendi kimliklerinde onurla direnmiş, ne Türklüğü ne de Kürtlüğü benimsememiş bir topluluktur.

Zazaları inceleyen ciddi bütün bilim adamlarının ortak görüşü; Zazaların Kürt ve Zazaca’nın Kürtçe’nin bir lehçesi OLMADIĞI yolundadır. Bu görüşü paylaşanlar arasında Kürdolojinin babası kabul edilen V.Minorsky, O.Mann, David Mc Kenzie, Sasuni, Haddank, Prof.Goichie Kojima gibi otoriteler de mevcuttur.

Ancak Zazaların önemli bir bölümü bugün Kürt üst kimliğini benimsemektedirler. Dillerinin Kürtçe’den farklı olmasına ve kökenlerinin Kürt olmadığı bilim adamlarınca ortaya konmasına ve daha önemlisi tarihte Kürtlüğe karşı kimliklerini duyarlı bir şekilde savunmuş olmalarına rağmen;  Zazaları Kürt kimliğine iten, kendilerini kuşatan toplulukların etik bakışı ve devletin bu bakış doğrultusundaki tavrı olmuştur.

Osmanlıdan bu yana Devlet ve toplum Zazaları Kürt olarak tanımlamıştır.

Toplumsal ilişkiler sürekli olarak Zazalara Kürtlüğü empoze etmiştir.

Osmanlı’dan günümüze devletin padişahı, tımar beyi, paşası, kadısı, kaymakamı, jandarması, tahsildarı, öğretmeni,hakimi, savcısı Zazaları Kürt olarak görmüştür. Sonuç olarak daha 50 yıl öncesine kadar Kürtlüğü reddeden Zazaların büyük bir bölümü bugün üst kimlik olara Kürtlüğü benimsemişlerdir.

Ancak Zazalıklarını Kürtlükle eşdeğer bir kimlik olarak sürdürmektedirler.

Etnik Kimliğin  Değişkenliği:

Etnik kimlik pek çok nedene bağlı olarak süreç içinde değişkendir. Tarih içinde, kendi dönemlerine damgasını vurmuş sayısız etnik gurup bugün “kimlik” olarak silinmiştir. Hunlar, Hititler, Sümerler, İskitler, bugün hiç bir etnik gurubu tanımlayan kimlikler değildir. Bu isimlerle anılmış olan topluluklar elbette toptan yok olmadılar. Başka topluluklara karışmış olarak ırki nitelikleri bugünkü toplumlar içinde devam etmekte ise de etnik gurup nitelikleri kaybolmuştur.

Günümüz Türkiye’sinde bile, yakın bir geçmişe dayanan etnik kimlik değişiminin pek çok örneği mevcuttur. Araştırmalarla kanıtlanmıştır ki, bir çok öz be öz Türk unsur Kürtleşmiştir.

24 Oğuz boyundan biri olan Avşarların bir bölümünün yanı sıra, Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer Kürtleşmişlerdir.

Bunların içinde Urfa Karakeçilileri, bugün Batı Anadolu’daki akrabalarının da çabalarıyla Türk kimliklerini yeniden keşfetmekte ve Türklüğe dönmektedirler. İbrahim Paşa’nın zorla Milli Aşiretine bağlayarak Kürtleştirdiği Türkanlar da kimlik değişimine bir başka örnektir.

Kürtleşen Zazalar kimlik değişiminin bir başka günümüz örneğidir. Svanberg’in belirttiği gibi “bir etnik gurubun NE OLDUĞUNDAN çok, NE ZAMAN, yani NE GİBİ  KOŞULLAR ALTINDA var olduğu” önemlidir.

ÜST KİMLİK

Üst kimlik çoğu kez yanlış tanımlanmakta ve kavram kargaşasına yol açmaktadır. Doğru tanımın iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki örneklerin iyi değerlendirilmesi gerekir.

Kendi kökenine, geleneklerine bağlı, etnik kimliğiyle onur duyan bir Çerkes çağdaş vatandaşlık bilincinin ve toplumla bütünleşme ihtiyacının gereği olarak kendisini Türk olarak tanımlamakta hiç bir sakınca görmeyebilir.

Egemen unsurun kimliğinin temsili önemini benimser. Bu durumda Türklük bu Çerkes için bir “üst” kimliktir. Bir başka Çerkes köken bilincine ve onuruna sahip olmakla birlikte, kuşaklardır bu topraklarda yetişmenin, egemen kültürle yoğrulmanın sonucu olarak kendini Türk olarak duyumsayabilir ve Türk kimliğini üstün tutabilir.

Bu anlamda Türklük bu Çerkes için artık “üst” kimlik değildir. Üst kimliği tartışanların sık sık düştükleri yanlış üst kimliğin değişik “algılanma” düzeylerini, ve kişilerin kendi tercihlerini göz ardı ederek, insanlara kendi ölçüleriyle kimlik biçme yanılgılarıdır.

Bazı köşe yazarları ise bu yanlışa ek olarak bir de “yerli”, “sonradan gelme” yani otoktonluk gibi bilim dışı ölçüler ekleyerek kendi kafalarına göre “üst” kimlikler yaratmaktadırlar.

Üst kimliğin, ne “azlık”, “çoklukla” ve ne de “yerli” “göçmen” olmakla ilgisi yoktur. Üst kimlik tamamıyla gurubun kendine bakışı, egemen unsuru algılayışıyla ilgili bir tanımlamadır.

Üst kimlik, en kısa tanımıyla “rıza ile kabul edilen ortak temsili” kimliktir.

Çerkesler

1965 Genel Nüfus Sayımında anadili Çerkes dillerinden olanların oranı % 0.19, ikinci dili Çerkes dili olanların oranı % 0.15’dir. Bu sayım esas alındığında Çerkes kökenli nüfusun genel nüfus içindeki payı % 0.34 olarak görülmektedir.

Aynı oran bugünkü nüfusa uygulanırsa Çerkeslerin nüfusu yaklaşık 200 bin olmaktadır.

Ancak değişik kaynaklardaki verilerle birleştirildiğinde Çerkes kökenli nüfusu 1milyonun üzerinde kabul etmek gerekir.

Çerkes kökenli nüfusa ilişkin olarak ÖZBEK’in tespiti 1984 yılı için
1 milyon 100 bindir.

Bu arada tarihi veriler incelendiğinde Türkiye’deki Çerkes kökenli nüfusu 1.5 milyon civarında kabul etmek mümkün olmaktadır. Kuzey Kafkas ülkelerinin Çarlık Rusya’sına karşı verdikleri destansı bağımsızlık savaşı 1864’te büyük bir kırıma dönüşen yenilgiyle sonuçlanmış ve Ruslar Çerkesleri sürmüşlerdir. O günkü verilere göre sürülen nüfus farklı kaynaklara göre 600 bin ile 1 milyon 500 bin arasında değişmektedir. Ancak büyük sefalet içinde gerçekleşen göç sonucu Osmanlı topraklarına ayak basabilenler 400 bin civarında gösterilmektedir. Osmanlı topraklarına gelen Çerkesler; Balkanlar, Suriye , Mısır, Filistin, ve Anadolu da iskan edilmişlerdir. Anadolu’ya iskan edilen nüfus 150-200 bin olarak tahmin edilmektedir.

Bunların büyük çoğunluğu Adigeler sonra Abhazlar ve 20 bin civarında Wubıhla, 3 bin aile Çeçen-İnguş, Türk asıllı Balkar ve Karaçaylardır. Asetinler ve Dağıstanlılar da diğer küçük guruplardır.

Çerkesler, kendi soylarından oluşan köyler kurmuşlar ve doğal asimilasyona uzun süre direnmişlerdir. Ancak Müslüman olmaları ve kentleşmenin hızlanması sonucu büyük ölçüde dillerini unutmuşlar ve Türk toplumuyla bütünleşmişlerdir.

Yapılan araştırmaların hemen hemen tamamı göstermektedir ki Çerkes kökenli unsurlar için Türk kimliği köken kimliklerinden önde gelmektedir. 1993 yılında İstanbul’da yapılan araştırmada ana ve baba tarafından Kafkas kökenliyim diyenlerin oranı %2.19’dur. Ancak bunların sadece %0.46 si kimlik olarak Çerkesliğe bağlı olduklarını belirtmişlerdir.

Etnik mozaik kavramı ve Fransa Örneği

Uluslararası bir örnek olarak Fransa’ya bakmak yeterlidir. 1978 istatistiklerine göre Fransa’da 17 etnik gurup mevcuttur. Üstelik bu sayı Andrews’ün yaklaşımıyla 80’ni aşmaktadır.

Söz konusu 17 gurubun genel nüfus içindeki oranı %19’dur ve bu guruplardan 16’sının nüfusu 100binin üzerindedir. (Türkiye’de etnik gurupların toplam nüfus oranı % 11.87 ve nüfusları 100 bin üzerindeki gurup sayısı sadece 5’tir.) Böyle bir tabloya rağmen Fransa’da ne mozaik sözü edilir, ne de Fransa için “mozaik” nitelemesi yapılır.

Fransa haklı olarak mozaik nitelemesini reddettiği gibi, milli azınlık kavramını da benimsememektedir. Fransa 1992 yılında anayasasının 2nci maddesini “Fransızca Cumhuriyetin anadilidir.” şeklinde değiştirmiştir.

Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan ve 11 üye ülkenin imzaladığı “Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı”na taraf olmamıştır. Fransa Anayasa Kurulu 1991 deki kararında Fransa halkının unsuru Korsika halkı ifadesini anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Üniter bir devlet olarak milli bütünlüğünü 100 yıla aşkın bir süre önce pekiştirmiş olan Fransa’nın etnik guruplara bakışı hiç değişmemiştir.

1925 yılında devrin Milli Eğitim Bakanı A de Monzie bu bakışı şu sözleriyle özetlemiştir.

“Fransa’nın tarihsel birliği için, Brötanca’nın ortadan kalkması gerekmektedir.”

Bu yapıda bir Fransa etnik bir mozaik olarak tanımlanmaz, bu zihniyette bir Fransa eleştirilmezken, Türkiye’yi mozaik olarak nitelemek sadece bilimi inkar değil, insafsızlıktır.