TLEPŞ İLE JIG (ÇIGH) GUAŞE (*)

T’ALİB Kodzoko
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız

Nartların tüm siparişlerini tamamlayıp bitiren, yapacak bir işi de kalmayan Tlepş, sıkılmaya başlamış,  bunalıma düşmüştü; sonunda, Seteney guaşeye gidip ona danışmaya karar verdi.

– Seteney guaşe, dedi. Sıkılıyorum, yapacak bir işim de kalmadı. Anlayacağın bir boşluk içindeyim. Bütün işlerimi bitirdim, bir iş olsun sipariş getiren de yok. Bilgelerin bilgesi, ne yapmalıyım, bul bana bir çare!
– Nasıl bir çare bulayım ki sana, diye telaşlandı Seteney guaşe. Nartlara silah, Nartlara orak yaptın. Her kim ne istediyse yaptın verdin. Durum dediğin gibiyse, düş yola, dolaş dünyayı, gör başka yerlerde ne olup bittiğini, getir Nartlara gördüğün her güzel şeyi. Tha’nın (**)  ilenci üstünde değilse, bulabilirsin bir şeyler .
– Dolaşayım dünyayı, peki neden?
– Bir nedeni olmayabilir ama sen yine bir çift ayakkabı yap kendine ve düş yola. Çift sürenin, hayvan güdenin dostusun, aç bırakmazlar seni hiçbir yerde.

Tlepş çelikten bir çift ayakkabı yaptı ve yola koyuldu. Aylık yolu günde, yıllık yolu da ayda alırdı, o denli hızlı yürürdü; karşısına bir dağ çıksa sıçrar aşar, ırmak çıksa atlar geçerdi. Gide gide, yedi ırmağı aşıp sonunda,  bir koca denize ulaştı. Yüzlerce ağacı söküp budadı ve birbirine bağladı, bunu köprü yapıp üzerinden yürüyerek denizi geçti. Karşı kıyıda, aralarında eğlenip duran, her biri birbirinden güzel bir grup kız gördü. Tlepş şaşırıp kalmıştı bu görünüm karşısında ama hiçbirine bir türlü dokunamıyordu, tutmak istedikçe her biri elinden kayıp sıyrılıyorlardı,  o denli kaygandılar. Kovalamakla olacak gibi değildi. Sonunda:
– Ne olur, kim olduğunuzu söyleyin bana. Bu yaşıma değin sizin gibisini görmedim.  Bugüne değin de kimse kırmadı ricamı benim, ne olur, söyleyin bana kim olduğunuzu, dedi kızlara.

-Bizler Jığ guaşenin (***) perileriyiz, dediler kızlar. Tanrıçamıza konuk olursan, sevindirirsin onu, ağırlar seni.
– Peki, gidelim öyleyse, dedi Tlepş ve kızların peşine düştü. Sonunda ağaç mı desem, insan mı desem, ne olduğu tam belli olmayan bir ağaçla karşılaştı. Tırnağı yerin derinliklerinde, saçları göğün bulutları arasında,  elleri insan eli, yüzü altın ve gümüş gibi parıldayan güzeller güzeli Jıg guaşe ile karşılaştı. Jıg guaşe, Tlepş’i güler yüzle karşıladı, yedirdi içirdi ve yatmasını sağladı. Gece yarısı Tlepş yatağından kalktı, doğruca Jıg guaşenin yanına gidip “beraber olalım” dedi.
– Nasıl olur, diyerek karşı çıktı Jıg guaşe. Ben bir tanrıçayım, şimdiye değin erkek eli değmedi bana.
– Olsun, ben de “Tha” (tanrı) soyundan gelmiş biriyim, diye yürüdü üstüne guaşe’nin Tlepş  ve  sonunda karı koca  oldular.

Guaşe bu birliktelikten  memnun kalmış olmalı ki,  “Kal burada” diye yalvardı Tlepş’e.
– Hayır, kalamam. Dünyanın en son ucuna  değin gidip  yeryüzündeki bilgileri Nartlara götürmeliyim, diye geri çevirdi Tlepş, Jıg guaşenin ricasını..
– Yapma Tlepş, bilim ve bilgi istiyorsan hepsi bende, veririm sana, ayaklarım yerin derinliklerinde, yerin altında olan her şeyi bilirim, başım göklerde, gökyüzündeki her şeyi de bilirim. Dünyanın ucu diye bir yer yok, dediyse de Jıg guaşe, Tlepş’i döndüremedi yolundan.
– Yeryüzünün ucu dediğin yerde hiç bir şey yok, gitme Tlepş. Ben sana gökyüzündeki yıldızları getirir, yer altındaki her şeyi de avuçlarının içine koyarım, dedi Jıg guaşe yeniden Tlepş’e.

Ancak Tlepş, Jıg guaşe’yi yine dinlemedi ve yoluna devam etti. Çelikten ayakkabıları parmak uçlarına, bastonu avuç içine, şapkası aşınıp kulaklarına inene dek dolaşıp durdu yeryüzünde. Ama dünyanın ucuna ulaşamadı bir türlü. Sonunda  çaresiz Jıg guaşenin yanına  döndü.
– Ulaşabildin mi  dünyanın en son ucuna, diye sordu Jıg guaşe.
– Hayır, ulaşamadım.
– Peki ne buldun?
– Hiçbir şey.
– Peki ne öğrendin?
– Dünyanın ucu diye bir yer olmadığını öğrendim.
– Daha başka?
– İnsan vücudunun çelikten daha pek, daha dayanıklı olduğunu öğrendim.
– Daha başka?
– Bir başına yolculuktan daha kötüsünün olamayacağını da öğrendim.
– Hepsi de doğru bu söylediklerinin, dedi Jıg guaşe. Peki Nartlar için ne getirdin?
– Hiçbir şey.
– Bu kadarı için bütün bir dünyayı dolaşman gerekmezdi. Dinleseydin beni, yaşam boyu Nartlara yetecek kadar bilgi ve beceri sunardım sana. İnatçısınız, kibirlisiniz siz Nartlar. İşte, bu inadınızın kurbanı olacaksınız sonunda. Al, çok bile bu sana, diyerek elinde tuttuğu güneş gibi parıldayan ışıktan bir bebeği uzattı Tlepş’in eline. Bu senin oğlun, götür yanında bunu da. Bendeki bilgi ve yetenekler onda da var. Büyüdüğünde görürsün onların ne olduğunu.

Tlepş bebeği  alıp evine döndü. Bebek ilk konuşmasında:
– Gökyüzündeki şu Samanyolu’nu görüyor musunuz, diye sordu Nartlara.
– Görüyoruz.
– Öyleyse, onu iyi belleyiniz, sefere çıktığınızda ya da dönüşlerinizde yolunuzu ışıldatan o olursa, yolunuzu şaşırmazsınız, dedi.

Olağanüstü bir çocuk bu, ileride bize önder olabilecek birine benziyor, onu çok özenerek büyütmeliyiz, diyerek Nartlar, yedi kadını çocuğun bakımı için görevlendirdiler.

Ancak bir gün, çocuk oynayıp dururken sessizce bakıcılarının gözünün önünden uzaklaşıp kayboluverdi. Kadınlar telaşla her yerde aradılar onu ama bir türlü bulamadılar.

Nartlar da hemen at  binip aradılar çocuğu dört bir yanda ama ne gören, ne de duyan  birine ulaşamadılar.
– Annesinin yanına gitmiştir, diyerek Tlepş’i Jıg guaşenin yanına gönderdiler ama oraya da gitmemişti.
– Ne yapmalıyım, nedir çaresi bunun, diye sordu Tlepş, Jıg guaşeye.
– Çaresi yok bunun, Tlepş. Zamanı gelince kendi döner. Ne zaman döneceğini de Tanrı (Tha) bilir. Umarım siz sağken döner, yoksa felaket, sonunuz geldi demektir, dedi Jıg guaşe.

Tlepş çaresiz, boynu bükük geri döndü.

(*) Bu Kabartay tekstini T’alib Kodzoko’dan yazıya aktaran Zavır Nalo, Nalçik’te yayınlanan ”Adıghe orıvuatexer/Адыгэ 1оры1уатэхэр”, s. 72-73, adlı yapıttan aktaran da Asker Hadeğal). Çev: Hapi Cevdet Yıldız
(**) Tha-Adige mitolojisinden en büyük tanrı. -ç.n.
(***) Jıg (Jıgh) guaşe-Adige mitolojisinde yer alan Ağaç Tanrıçası -ç.n.