TANRILARIN İÇKİSİ SANE

Der Blanke Schild – Kabardinische Heldensvcrlag kültür und Fortschritt
BERLİN 1958 SANE-dcr Göttertrank
Almanca’dan çeviri: Kundeyt Surdum
Not: Yayına Adigece sözcükleri düzelterek yayına tekrar hazırlayan YEDİC Batıray Özbek

(Y.N) Yeni Kafkasya 1961, 26 ve 27. sayılarında yayınlanmıştı.

Yılda bir kez Tanrılar, Mutluluk Dağı’nda yaşama tanrısı Psatha‘nın yanında buluşurlardı. Orman ve Av Tanrısı Mezitha, hayvanlar tanrısı Amış, bereket tanrısı Thağelec, Yuva Mutluluğu Tanrısı Sosreş ve demirciler tanrısı Tlepş gelirler, toplanır ”Sane” içerlerdi. Ruhu kanatlandıran, cesareti artıran, gücü de, tadı da için de saklayan o güzelim içkiyi. Bu toplantının adı sane içki şöleniydi.

Tanrılar, her yıl bu şölene, yeryüzü insanlardan en cesur ve kuvvetlisini çağırıyorlardı. Bu tanrısal içkinin güzelliğini, gücünü tatsın da insan kardeşlerine bildirsin, diye konuk ederlerdi. Nart ülkesinde böyle bir insan mutlulardan sayılırdı.

Bu böylece yüzyıllarca sürdü gitti.

Yine bir kez Mutluluk Dağı’nda yüce şölen kurulmuştu. Yaşama Tanrısı
Psatha şölenin Thamadesiydi. (1)  Bir ara ayağa kalkıp sordu. ”Bu yıl
yeryüzü insanlarından kime Sane ‘den tattıracağız? En yiğit, en kuvvetli
kim şimdi?” Yuva Mutluluğu Tanrısı Sosreş ”uzun sakallı Nasren” dedi.
”Nartların en büyük şölenlerinin thamadesi, insanların en yiğidi en
kuvvetlisidir”.

Orman ve Av Tanrısı MezithaKanş‘ın oğlu, cesur avcı Nart Şevay‘e bu
tanrısal içkiden içmeye her keşten çok layıktır” dedi.

Hayvanlar Tanrısı Amış: ”Nartların domuz çorbası benzersiz Gorgonıj olmalı konuğumuz!” diye ileri sürdü. Bereket Tanrısı Thağelec ise ”Hepsinden daha çok, bir boynuz dolusu Sane içmeye Xımış layıktır” dedi. O zaman Tlepş ayağa kalktı ”dünyaya bir insan geldi” dedi. ”Öyle işler başarmıştır ki, bir yerde adı geçti mi demin saydığınız yiğitlerin hepsi ayağa kalkarlar. Tanrılar, işte böyle. NART ülkesinde tam bir yiğit geldi dünyaya, ta yedi kat yerin dibine varan örsümü çekti, çıkardı dışarı, üstelik bir de dokuz
kat yerin dibine soktu tekrar. Hem genç daha. İnsan insan olalı beri Nart
ülkesi ondan güçlü bir yiğit görmedi.” Tanrılar iyice meraka düştüler. ”Nasıl bir insan bu?” diye sordular. ”Sosruko’dur adı” diye cevap verdi

Tlepş, ‘’Tanrısal Sane’den içmeğe gerçekten layıktır.” Psetha buyurdu;
’’Öyleyse getir bize o in san oğlunu!’’

Demirciler Tanrısı gitti, Sosruko’yu buldu Mutluluk Dağı’na içki başındaki dertsiz tanrı oların katına çıkardı. Thamade Sosruko’ya dönüp; ’’Sen, küçük insan’’ dedi. ‘’Tat bakalım bizin Sane’den. Çünkü senmişsin, Nart ülkesinin en yiğidi, en güçlüsü. Siz insanlar Sane nasıl yapılır bilmezsiniz. Bu görülmedik, bu güç veren, bu tadım doyulmaz içki, yalnız biz tanrılarda vardır.’’ Sosruko’ya, ağzına dek Sane dolu bir içki boynuzu uzattı. Sosruko dikti ağzına boynuzu, bir yudumda boşalttı, içini bir sıcaklık sardı, dünya, çok çok güzel göründü gözüne. ”Eh artık” dedi Mezitha ”Dünyaya dön de insanlara bizim Sane’yi anlat!  ‘’Evet’’ diye ekledi Thağelec ‘’Tam gerçeği anlat onlara!’’ Fakat Sosruko sanki bağlanmış gibi kala kaldı orada. Sarhoş edici içki, içinde yeni bir kuvvet uyandırmıştı. Dünyayı tozpembe görüyordu. ‘’Bağışlayın da’’ dedi ‘’siz ey Tanrılar bir boynuz daha verin. Ne güzel içkiymiş sizin bu Sano!””Bu imkansız” diye karşılık verdi Thamade. ”Geleneğimiz bozulamaz. Bizim şölende, bir insanın payı ancak bir boynuz doluşudur.” Sosruko’yu pek seven Tlepş güldü, dedi ki ”Bir boynuz dolusu daha verelim, içsin! Bir ikincisini hak etmiştir. Hem böylece o, bizim Tanrısal içkiyi, insanlara, öteki konuklardan daha doğru, daha güzel över.”

Bereket tanrısı seslendi ”Bırakalım, içsin bir tane daha!” Yaşama Tanrısı ”Peki” dedi ”nasıl isterseniz öyle olsun. Ama bilin ki böylece pek eski bir geleneği bozuyoruz. Tanrılar Tanrısı Tha, bağışlar mı bizi acaba?” Bütün tanrılar ”Bağışlamaz diye haykırdılar. Ormanların ve avcılığın neşeli tanrısı Mezıtha içki boynuzunu aldı. Sane dolu küçük fıçının yanına gitti. Doldurmak için eğildiğin de. Sosruko geldi yanına, sordu. ”Ne fıçısı bu böyle?” ”Tanrılar tanrısı Tha’nın fıçısıdır bu. Sane vardır içinde” diye Mezıtha karşılık verdi.

”Demek olağan üstü fıçı bu!” diye bağırdı Sosruko. Konuşmayı dinlemiş olan Bereket Tanrısı ”Küçük insan, olağan üstü olan bu küçük fıçı değil” dedi ”olağan üstü olan içindeki Sane meyvesidir. Sane bitkisini büyüten gücümdedir mucize.” Sosruko bunu duyunca sanki meraklanmış gibi küçük fıçıya iyice yaklaştı. Gözden geçirdi ve birdenbire kuvvetli kollarıyla fıçıyı kavradı, yukarı kaldırdı. Mutluluk Dağı’ndan aşağı dünyaya fırlattı. ”Sadece  tek bir insan değil” dedi ”Bu Tanrısal içkiden bütün insanlar tatmalı”.

Küçük fıçı yeryüzüne düştü; parçalandı. Sevinç kaynağı, kuvvet verici Sane
bütün Nart ülkesine bir nehir gibi yayıldı. Fıçıdaki tohumlar toprağa değer değmez koskocaman asmalar yetişti. Dallarında sımsıkı, tatlı meyvesi, salkım salkım sarkıyordu. ”Nerden çıktı bu meyveler? Ne yapacağız
bunları şimdi?” diye Nart ülkesi halkı şaşkın şaşkın birbirlerine sordular. Sonra bu olağan üstü meyveleri bile Sataney’e götürdüler. Sosruko’da işine dönmüştü. Mutluydu. Sarhoş edici içki içinde yeni kuvvetler uyandırmıştı Nartlara ”Bu asmanın meyvesinden Tanrılar Sane’yi hazırlarlar. Daha bugün Mutluluk Dağı’mda içtim” dedi. Akıllıydı, Sataney.

Salkımları bir fıçıya köye! fıçının üstünü Abrago (2) ile örttü.Daha bir yıl geçmemişti ki, köpüren Sane’nin kapağını da taşı da yukarı fırlattı.

Bütün Nartlar Sane’den içtiler. Dünya daha bir güzel göründü, neşeli, hoş sohbet oldular. İşte Sosruko Tanrısal Sane’yi hazırlamakta Nartlara böyle yardım etti. Bu güzel içkiden sadece seçkin tanrılar değil bütün Nart halkı içer oldu.

Her yıl yeryüzünde bir Sane İçme Günü yaptılar. Bundan sonra Tanrıların
konuk etme ihtiyaçları kalmadı.

Bir gün, ince kaşlı Sataney dere kıyısında çamaşır yıkıyordu. Hep gelirdi
buraya; gelir de yiğitlerin savaş zırhlarını temizlerdi. O gün, Nart köyünün çobanı derenin öbür kıyısında inekleri yaymış otlatıyordu. Çoban, Sataney’i gördü, donmuş gibi kalakaldı. Kendine gelince dere boyuna koştu.

Sataney yeni doğmuş ay kadar güzeldi. Beyazdı yüzü, yay kaşları incecikti.
Çoban ”Ey güzeller güzeli Sataney. Kaldır gözlerini de bir bak bana” diye
seslendi. Ona büyük bir sevda ile tutulmuştu. Sevginin ateşi ile, kıyıdaki bir taşın üzerine çöküveren ince kaşlı Sataney’i de kara sevda almıştı.

Eli ayağı dolaşarak, çabucak ıslak çamaşırları toparladı, eve gitmek için
ayağa kalktı. O vakit Nart köyünün çobanı ”Ey güzeller güzeli Sataney,
senin kadın aklın, erkeklerin bilgeliğinden yücedir de niye bırakırsın bu taşı kıyıda? Al, onu da götür! ” Sataney onun bu öğüdünü tuttu. Sevdadan sarsılarak oturduğu o taşı aldı, evine götürdü. Kepek dolu bir sandığın
içine koydu.

Zaman geçti, Sataney bir gün evinde bir gürültü duydu. Nereden gelebilir
bu ses, diye düşündü, köşeye, bucağa baktı. Tuhaf şey; taşın olduğu yere
yaklaşınca gürültü artıyor, uzaklaşınca azalıyordu. ”Hayret” dedi Sataney,
kulağını taşa koydu. Taşın içi uğul uğuldu. Demek, ses buradan geliyordu.
Sesi boğsun diye taşın üzerine yün iplik sardı, yumak yaptı. Üç gün geçince bir de baksın ne görsün, iplikler kopu kopuvermişlerdi. Tekrar, tekrar sardı taşı, her defasında da aynı şey oldu. ”Hey, Yaşama Tanrısı Psatha, mutlu kılıyorsun sen beni! Taş büyüyüp duruyor boyuna”, diye Sataney sevinçle bağırdı, aldı taşı, sıcak ocağa koydu.

Taş, dokuz ay, dokuz gün ocakta kaldı, günden güne büyüdü, sıcaklaştı.
Sonunda kıpkızıl kesildi. Alevler saçar oldu. O vakit Sataney, Demirciler
Tanrısı Tlepş’e koştu. Ona, ”Bir sırrım var, açabilir miyim sana, Tanrım?”
diye sordu. ”Sanatımla, insanlara yardım ederim ben, fakat onlar da bana
güvenmeli, şu benim balyozum, kıskaçlarım insanlara mutluluk vereyim diye değil mi? Balyozumun vuruşu, yaşamanın anlamı değil mi? İyilere yardım etmem mi ben?”

Tlepş de böyle sordu; güçlü sesinde alındığı seziliyordu. Sataney şüphesinden utandı, usulca ”Bir zorum var, saklamayı uygun bulmadım,
insanlara anlatsam kimse inanmayacaktı. Ne edeyim ben şimdi” dedi.
Demirciler Tanrısı ”Çıkarını düşünmeden biri öğüt verirse, korkulacak bir
şey yoktur. Aç bana, derdin neyse söyle” diye karşılık verdi ”Söylemem, utanırım. Gel benimle, bir mucize göstereceğim sana”. ”Adam verdiği sözü tutar” diye. Tlepş, gök gürültüsü gibi sesiyle konuştu ”İşi, sözü birdir er kişinin. Gel benimle, dedin. Haydi hazırım ben”.

Araçlarını topladı, demirhaneden çıktı. Sataney onu eve götürdü. Demirciler Tanrısı, kor gibi yanan taşı görünce şaşırıp kaldı. ”Aman Göklerin Tanrısı Uaşha. Ne acayip şey bu böyle? Çok şey gördüm ömrümde, çok şey işittim, böylesini hiç görmedim” dedi. Alev saçan taşı demirhanesine götürdü. Yüreciği çarparak Sataney’de gelmişti peşinden. Güçlü Tlepş hemen şevkle, taşa balyozla vurmaya başladı. Yedi gün, yedi gece durmadan çalıştı. Sataney, balyozun her inişini sanki yüreğinde duyuyor, ağrılar içinde kıvranıyordu.

Sonunda taş parçalandı, parçaları dört bir yana dağıldı. İçinden bir küçük oğlan çocuğu çıktı. Yavrucuğun kızgın vücudundan kıvılcımlar sıçrıyor, duman yükseliyordu. Sataney her ananın yaptığı gibi yeni doğmuş çocuğu göğsüne bastırmak istedi. Bir çığlık attı birden bire, eli yanmıştı. Çocuk kucağına kaydı, eteğini yakarak bir delik açıp oradan yere düştü. Tlepş koca bir kıskaçla çocuğu boş böğründen tuttu, suya daldırdı, su cızıldadı, buharlar yükseldi. Demirciler Tanrısı, yedi kez suya daldırdı kızgın çocuğu, su yedisinde de fokurdadı durdu. Böylece Tlepş, çocuğa, vücudu çelikleşinceye kadar su verdi. Sadece kıskaçla tuttuğu boş böğürler sertleşmeden kaldı. Demirciler Tanrısı, mutlu Sataney’e ”al bakalım, çelik çocuğunu” dedi gülerek.

Küçük çocuk, o günden sonra Sataney’in evinde, bir gün içinde öteki
çocukların bir ayda büyüyemeyecekleri kadar çabucak gelişiyordu. Bir mucizeydi bu. Bilinen şey mucizeler rivayetlerin kaynağıdır. Nart köyünde çok kötü dedikodular dolaşmaya haşladı. Haber yaşlı Barimbuch’ya da ulaştı. Çok kızdı yaşlı kadın, öyle kızdı ki, hemen eteklerini toplayıp Sataney ‘e yollandı. Evine girince ocakta oturan, korlarla oynayan çocuğu gördü. Çocuk yanan kömür parçalarını ağzına atıyor, sonra sönmüş olarak tükürüyordu. Barimbuch, Sataney’e açtı ağzını, yumdu gözünü ”kötü kadınsın sen, kocan yok da nasıl oldu bu çocuğun? İlk önüne çıkanla ha?” diye tehdit etti. ”Senin böyle bir çocuğun olsa sövmezdin” diye sakin sakin cevap verdi Sataney. ”Evlatlığım o benim”. ”Evlatlığınsa, anası kim, peki” diye bağırdı kocamış Barimbuch Sataney ‘in sükuneti onu çıldırtıyordu.  ”Öteki çocuklar gibi doğmadı o” diye karşılık verdi Sataney ”Bir taştan doğdu. Adı bu yüzden Sosruko’dur yani yanan taşın oğlu”. O vakit Barimbuch öfkeden titreyerek ”Şeytan doğurdu onu, bütün Nart soyunun kökünü kurutacak. Mavi Göğün Tanrısı, Waşho‘nun adına yemin ederim ki, onun hayatının başlangıcı, bir çok hayatın sonu olacak (*) kocakarı, Sataney ‘in evinden çıkarken hala mırıldanıyordu. ”Cehennem dölü, keşke doğmasaydın! Madem doğdun, bari hiç büyümesen.”

Halkın dediğine göre Taşın Oğlu Sosruko adlı çocuk, işte böyle gelmiş
Sataney ‘in evine.

(*) ”Wie SOSRUKO auf dic wek kam” Der Blanke SCHILD – Kabardinische Heldensagen verlag kultıır und Fortschritt. Berlin. 1959.

(1) Thamade: Akıl, mevki, bilgi ve yaşça üstün.
(2) Abrago : Büyük taş.
(3) Sataney : Sosruko’nun annesi

(Der Blanke Schild – Kabardinische    Heldensvcrlag kültür und Fortschritt BERLİN 1958 SANE-dcr Göttertrank)