REFERANDUMA VİCDANİ RET…

Sezai Babakuş
10.09.2010

Anayasa değişikliği referandumu öğle bir ayrışma yarattı ki, kırk yıllık yol arkadaşlıkları ve dostluklar ‘evet’ ya da ‘hayır’ın baskısı altında paspas oluverdi. Saflaşma toplumun tüm kesimlerini olduğu gibi yakın çevremi de etkisi altına aldı. Kimi arkadaşlarım ‘evet’in, kimileri de ‘hayır’ın girdabında. Ne yapmalı?…

Aklım erdiğince referanduma konu maddeleri anlamaya, bu maddelerin bugünkü toplumsal ihtiyaçlarla ne kadar örtüştüğünü kavramaya çabaladım. Kalın kafamın ermediği noktalarda her iki tarafın savunucularınca yapılan yorumlardan sonuç çıkarmaya çalıştım. Bazı maddeler için ‘iyi olur’ diyerek ‘evet’ciler safına düştüm, bazı maddeler içinse ‘iyi olmaz’ diyerek ‘hayır’cılar safına. Ne paketin tamamı ne de tek tek maddeleri üzerinden giderek bir sonuca varamadım. Bunun üzerine savunuculara bakarak karar vermeye çabaladım.

“Evet” cephesinde dinci-muhafazakar sağ partiler ve yandaşları, ‘hayır’ cephesini ise milliyetçi-muhafazakar sağ partiler ve yandaşları yer alıyor. Yani, her iki tarafta da muhafazakar sağ belirleyici güç. Birinin referansı sünni dincilik diğerinin ise Türk milliyetçiliği. Biri cumhuriyetin kuruluşundan beri varolan milliyetçi statükoyu temsil ediyor, diğerinin derdi ise 12 Eylül askeri darbesinin besleyip büyüttüğü dinci statükoyu mutlaklaştırmak. Al birini vur öbürüne!..

Peki sol nerede?..

Uzunyayla’da, seçeneklerin kıt olduğu durumlarda kullanılan bir söz var: Seç, keçiyi al…

Sol da seçip keçiyi almış gözüküyor. Büyük ölçüde her iki tarafın yandaşlar yelpazesine serpişmiş durumda. Göbeği yağ bağlayınca ‘liberal’ katına terfi eden eski solcular kendilerini zaten daha önceden dinci-muhafazakar sağa ciro etmişlerdi, şimdi doğal olarak ‘evet’in yandaşı oldular. Anti-emperyalist duruşu milliyetçilikle özdeşleştirip kendilerini ‘ulusalcı’ heyülasına kaptıran solcular ise şimdi doğal olarak ‘hayır’ın yandaşı oldular. Ne yazık ki epey zamandır omurgasını yitirmiş olan sol, bu referandumda da trajik bir kafa karışıklığına saplanıp kalmış durumda.

Son yıllarda saygı duyduğum sayılı aydının ne dediğine kulak verdim. Ahmet İnsel ‘…rağmen evet’, Nuray Mert ‘…rağmen hayır’ diyor. Yıldırım Türker ise ‘boykot’ modunda. Çoğunluk keçi derdine düşünce ‘boykot’ diyenlerin sesi duyulamayacak kadar cılız kaldı. Bir de, “Türk millliyetçiliğine ya da sünni dinciliğe kapılmayalım derken Kürk milliyetçiliğinin kuyruğuna mı takılacağız” sorgusu ‘boykot’çuların elini iyiçe güçsüzleştirdi. Keşke sol, Kürt partisinden önce davranıp ‘boykot’ sesini yükseltmiş olsaydı!..

Velhasıl savunuculara bakarak pozisyon belirlemek de pek mümkün görünmüyor.

Geriye, tüm bunları harmanlayıp kendi kendime karar vermek kalıyor. Demokrasi de bu değil mi zaten!.. Düşün, taşın, harmanla.

12 Eylül’deki referandumda vicdani ret hakkımı kullanacağım. ‘Evet’cilere de, ‘hayır’cılara da, ‘boykot’çulara da nanik yapacağım.

“Bitaraf olan bertaraf olur” buyurulmuş. Nicedir zaten bertarafız. Bir kez daha reddediyorum, keçiniz sizin olsun!…