KASOGYA PRENSİ REDED

MEŞBEŞ’E İshak
Adige Mak 26.09.2007
“REDED” isimli tarihi romanından bölümler
Çeviri : Jade Wumar

Tan ağrımaya başlarken, düşman hatlarına ilerlemek için hazırlık yapan süvari birlikleri gruplar halinde meydanda bir araya geldiler ve ağacın üstündeki gözcü aşağı doğru seslendi:

– Ordu geliyor! Muhtemelen Ruslar!
– Khodan! Üç atlı gönder ve gelen ordu hakkında gerekli araştırmayı yapsınlar! diyen Reded; “Şüphesiz Ruslardır, onlardan başka kim bu ordunun karşısına çıkabilir ki. Onları durdurmamız yada geri döndürmemiz için bir yol yada söylem olmaması mümkün mü? Bir çıkış yolu olmayışı ne kadar güç, kalbe ağır bir hüzün veriyor. … Hayır, bu korkaklık değil, kalbe düşen bir çekince değil, ancak yaşam isteği ölüme karşı duruyor. Bu endişe ve düşünceler her bir asker ve komutana istemsiz bir şekilde hakim oluyor. “ diye kendi kendine söylendi.

Büyük Prens Reded küçük bir tepeye tırmandı ve düşman ordusuna doğru baktı. Çekirge sürüsü gibi ilerleyen ordu, ona adeta bir biri ardına savrularak ufukta kaybolan dalgalar hissi veriyordu:” Sanırım her bir Adige yüz Rus süvarisine karşı koyacak” dedi kendi kendine Reded.

– Büyük Prens Mistislav önlerinde. Peki onun ardındaki atlılarda kim? Khodan’a sordu Reded. Aslında bu soruyu gayri ihtiyari olarak söyledi, Adige olduklarını anlamıştı. Peşi sıra kısık bir sesle:
– Neden bir şey söylemiyorsun? diye ekledi.
– Pşımaf’ın dediği gibi bu sonsuz bir savaş olacak… diye sözünü tamamladı.

Her geçen an, gelen Rus süvari ordusunu Reded’e doğru biraz daha yaklaştırıyordu.

Reded atlı birli

– Şuraya bir bakın, düşman ordusunun  ilk safları Adigelerden oluşuyor. Ne yapacağız?

Hafifçe esen rüzgarın sesinden başka cevap duyulmadı.Reded:

– Neden bir şey söyleyemiyorsunuz? diye sorusunu tekrarladı.
– Kardeşlerimizle savaşmak uygun değil, diye zoraki bir yanıt verdi içlerinden biri.
– Kendi kanımızla Tanrılarımız bizi cezalandıracaklar, soylu beyimiz.

Reded sert bir şekilde:

– O zaman topraklarımızı, evlerimizi yağmalasınlar, kadınlarımızı, çocuklarımızı esir alsınlar, öylemi? diyerek atını şaha kaldırdı.

Aynı anda  Reded’in ordusu birden hareketlendi ve orduda bir dalgalanma oldu, atlar adeta savaşın getireceği yıkımı hissetmişçesine acı acı kişnediler.

– Onlara bunu yaptırmayız!
– Toprağımızı, vatanımızı korumaya geldik!
– Yok olacaksak ta asla geri adım atmayacağız. Sesleri aniden ordudan yükselmeye başladı.

Reded şahlanan atını sakinleştirdi. Güçlü bedeni yıldırım çarpmışçasına içten içe titredi, damarlarında aniden delice akmaya başlayan kanı, fedakarlığa hazır rahatlık duygusuna büründü. Elini herkesin göreceği şekilde kaldırarak:

– Savaş olmayacak, savaşmayacağız! Rus komutan Mistislav’a meydan okuyup, onu bire bir güreşmeye davet edeceğim. Mevcut duruma Mistislav ve ben er meydanında yapacağımız güreşle son vereceğiz. Sonucu bu güreş belirleyecek, dedi.

Bunun üzerine Adige ordusunda bir dalgalanma daha yaşanaydı. Bu öneriyi kabul etmeyenlerde çıktı. Reded’in sözlerinden dolayı tartışmalardan kaynaklanan sesler, adeta bir fırtına gibi meydanı ve orduyu aşarak uzaklara kadar yayıldı.

Reded kılıcını başının üzerine kaldırdığında, komutanlar yönettikleri ordu birliklerine sükunet çağrısı yaptılar. Akabinde tartışma başladığı gibi aniden sona erdi.

Reded atından inerek silahlarını birer birer bir kenara koydu. Kendinden emin bir şekilde Rus ordusuna doğru yürümeye başladı. Mistislav kendilerine doğru gelen Reded’in niyetini anladı. Oda Reded gibi silahlarını bir kenara bırakarak, onu karşıladı. Uçsuz bucaksız gök yüzünün maviliğinde güneş ışıl ışıl parıldıyordu. Kısa aralıklarla kendini gösteren rüzgarın estiği yönde ağaçların tepeleri hafifçe dalgalanıyordu. Güneşin sıcak ışınları altın rengini almış yaprakların üzerinde dans edercesine tatlı bir oynaş içersindeydiler.Yaklaşmakta olan felakete dünyanın tabii güzellikleri kendi dillerinde bir karşı duruş ortaya koyuyor gibiydiler.

Reded:

– Büyük komutan Mistislav, ordularımız burada bir savaşa tutuşurlarsa, bu bölgenin hiç bir şekilde yağmura ihtiyacı kalmayacak. Zira senin ve benim savaşçılarım bu toprakları kanlarıyla sulayacaklar. Böyle bir sonucu Tanrılarda insanlarda ebediyen affetmeyecek. Bunun sorumlusu biz olacağız. Onun için bu ihtilafı sen ve ben silahsız bir mücadele ile çözüme kavuşturalım. Eğer beni yenersen; topraklarımda,evimde,ailemde senin olsun.Ben kazanırsam sana ait her şeyi de bana vereceksin, dedi.

Mistislav Reded’i şöyle bir süzerek göğe doğru baktı.Tanrıya kalben yalvararak;

– Öyle olsun!
– Mücadelemize silah karışmayacak, — diyen Reded’e, Mistislav:
– Silah karışmayacak, yanıtını verdi.

İki komutanın karşı karşıya geldiği meydana iki ordu usulca yaklaşarak, olacakları beklemeye başladılar.

Güreşecek iki komutan karşı karşıya gelerek, birbirlerinin ellerine hamle yaptılar. Mistislav, göğüs göğse yapılan mücadelede Reded’i üzerinden aşırıp yere sermek için hamle yaptı. Ancak Adige Prensi kolaylıkla bu hamleden kurtuldu. Rus beyinin düşmesine az kalmıştı. Ellerini yeni bir hamle için yana açarak karşı bir güç denemesi için hazırlandı.

Mistislav güreşi severdi. Güreşi de iyi bilirdi. Tum-Tekhaşş’ta ve başka yerlerde güreşte ona karşı durabilecek kimse çıkmıyordu. Bundan dolayı Reded’in güreşme teklifine düşünmeden razı olmuştu. Ancak ilk hamlelerde güreşin kolay olmayacağını anlamıştı. Mistislav Reded’in Rum ülkesinde esaret altında iken çok güçlü güreşçileri mağlup ederek, özgürlüğüne kavuştuğunu hatırladı.

Şimdi iki güreşçi karşılıklı hamleler ile bir birlerini alt etmek için uğraş veriyorlardı. İki kez Mistislav tam galibiyeti elde edeceğini sandığı anda Reded ani bir şekilde elinden kurtuluyordu. Son hamlesinde Reded ansızın bir çelme darbesiyle Mistislav’ı yere serdi. İri cüssesi ile onun üzerine abanarak onu yere yapıştırdı. Mistislav Reded’in ağırlığı altında eziliyor, hırlayarak zorla nefes alıyor, her nefeste aldığı hava yetersiz kalıyordu. Ecelinin geldiğini anlamıştı.

Mistislav kalan gücünü toparlayarak çizmesinde sakladığı bıçağı uzanarak yerinden çıkardı…

Reded ansızın gücünü kaybetmeye başladı.Ağırlaşan başı birden öne doğru düştü ve ağzından güçlükle şu sözler döküldü:

– Sen erkek değilsin, sen pis bir katilsin!
– Yendim onu, diye nara atan Mistislav hızla ayağa kalkarak elini havaya kaldırdı. Duraksamadan askerlerine doğru seğirtmeye başladı. Er meydanını aceleyle terk eden Mistislav, daha çok mücadeleden kaçan bir korkağa benziyordu.

Birlik komutanlarından Khodan hızla güreşin yapıldığı alana dalarak, Reded’in üzerine kapanıp sesi duyulacak bir şekilde ağlamaya başladı. Khodan Reded’i güçlükle doğrulttu.Reded:

– Sakin ol, zayıf anını bunlara gösterme, dedi.

Adige savaşçıları dağların önündeki düzlükte olup bitenin farkına vardıklarında, meydana gelen galeyan bölge birlikleri komutanlarınca zorlukla zapt edildi.

Mızraklardan bir sedye yapılarak Reded’in naaşı güreş alanından alındı. Gün boyu ve akşamın sisli alaca karanlığında naaş taşın maya devam edildi. Gece yolculuk meşaleler eşliğinde devam etti. Bu zaman dilimi göz yaşları ve matem gecesi olarak Adige topraklarında seyrini sürdürdü.

Khodan Temrıkho’ya:

– İhtiyar Pşımaf’ın sözünü ettiği uzun savaş bu acılarla yoğrulmuş, gece olmalı, dedi.

Kostas:

– Reded çok Tanrılı bir inanç sahibiydiyse de, ruhunun huzura kavuşması için yüce Tanrı’ya yalvarıyorum. Kendi canını feda ederek, masum ve suçsuz askerleri ölümden korudu.Bununla büyük bir yiğitlik ve cesaret sergiledi, dedi.

Reded’in verdiği söz onun komutanlarınca ve askerlerince aynen uygulandı: Yönetim, topraklar, altın, gümüş, demir ve bakır madenleri Mistislav’a verildi. Kraliçe Ayner, iki oğlu Dzepş ve Zefes’i beraberinde götürmesi için Mistislav’a izin verildi. Onlarla beraber Şıwupaş ve Aghban Tum-Tekhaşşe’ye gittiler. Meşıkhu, Çeçan,Khodan, Temrıkhu Kasogya’da kaldılar. Üzücü hadise Ayner’i yedi bitirdi. Gittiği yaban ellerde ancak birkaç ay daha yaşayabildi.

Bir kıyı keşif koruma akıncı atlı birliği, Meot beyi Khayit, Hakuç ordusu komutanı Demir Mistislav emrinde hizmete girdi. Ona Adige atları ve ordusunda yer alacak seçilmiş savaşçılar yetiştirtiyor, onları savaşçı olarak hazırlıyorlardı. Ancak o zamanlarda işgalcilere karşı bellenen hiçte iyi olmayan fakat gizlenen düşüncelerin asırlar geçtiğinde Adige topraklarında yeni bir savaş olarak yeniden alevleneceğinden şüphelenenler vardı. Bu durum aradan asırlar geçtiğinde söz konusu olabilirdi. Zira o zamanlar Adigeler Mistislav’a zoraki hizmet ediyorlardı.

Artık Temrıkho’nun boynunda bir haç vardı. Evinin duvarlarında onun için Bizans’tan getirilmiş  İsa Peygamber ve annesinin tanrısal nitelikli simgeleri asılı duruyordu. Pek çok Adige Hıristiyan dinini kabul etmişti. Onlar kutsal günlerde tanrıya dua için Temrıkho’nun evine geliyorlardı.

Net’aye şimdi de din lideri olmak istemişti. Ancak artık ordu yoktu. Hangi dine gireceğini  -Mecusi, Hıristiyan, İslam- bilmiyordu. Eşi Dexeps’e olan sonsuz aşkı da artık alevini yitiriyordu. Bir zamanlar pırıl pırıl parlayan dikkat çeken gözleri artık solgunlaşmış renksiz, amaçsız bir hal almıştı.

Mistislav yeminine sadık kalarak 1022 yılında kutsal Tanrıça Meryem adına Tum-Tekhaşşe’de bir kilise inşa ettirmişti. Bu mabette Reded’in oğulları vaftiz edilerek Hıristiyan yapılmışlardı. Hıristiyan olduktan sonra Dzepş’e Yure, Zefes’e ise Roman adı verildi. Roman Mistislav’ı kızıyla evlenip ona damat olmuştu. Yıllar yılları kovalıyordu. Reded’in kanı yavaş yavaş Rus soylularına karışıyordu.

Savaş için yetiştirilmiş Adige süvarileri iyi teçhiz edilmiş bir şekilde Mistislav’ın ordusunda önemli bir yer tutuyorlardı. Mistislav Adige birlikleri yanında olduğu halde kardeşi Yaroslav’ın bölgesini (mirasını) elinden aldı. 1023’te Kiev’e ulaşıp orayı zapt etti. Çernigov’da müstahkem bir şehir kurdu. Sonraki yıllarda Adige-Rus süvarilerinden oluşan ordu Listven’de Yoroslav’ın ordusunu darmadağın etti. 1026’da Gorodtse’de Mistislav ve Yaroslav barış antlaşması yaptılar. Bu antlaşmaya göre, Dinyep’in sol tarafında kalan topraklar Mistislav’ın eline geçti. Başkent olarak Çernigov’u seçerek ailesi ve ordusunu oraya taşıdı.

1035’te Mistislav ölünce bütün toprakların hakimiyeti Yaroslav’a geçti. Mistislav’ın oğulları ve torunlarını nasıl bir gelecek bekliyordu. Onların anne soyu Ryurikoviçler’den geldiği için onların soyluluk unvanı sahibi olmaları mümkün değildi. Ancak büyük ve önemli yönetsel görevler üstlene biliyorlardı. Reded’in soyundan devam eden nesillerin akıbeti hususunda 400 yıllık arşivler de herhangi bir belge ve bilgi yok. Ancak Karamiz’in yazdığı “Rus Devlet Tarihi” adlı eserde, Moskovalı 4 ailenin kendilerini büyük bey Reded’in soyundan geliyor saydıklarını yazıyor. Bunlar: Dobrinskeler, Belewtovlar, Sorokowmov-Glebovlar, Lopuhin aileleri olup, Reded’in soyu olarak kabul edilerek böyle çağrıldılar.

Bu duruma göre 16. yüzyıl dolaylarında Reded’in soyundan gelen bazı aileler Moskova prensliğine dahil Volokolamske, Dmitriyevske, Zvenigorodske, Suzdalske, Tverskoy bölgelerinde hüküm sürdüler. Zengin ve meşhurdular. Söz ve eylemlerinin büyük önemi vardı. Çarla yakın münasebetteydiler. Bölgesel ufak beylikler bir çatı altında toplanıp büyük devlet yapısı oluştuğunda da Rusya’da önemli mevkilerde görev aldılar. Odinets Andrey, Dmitri Donskoy ile iş yaptığı, onun oğlu Aleksandır Beleyt’in Çar I. Vasil’e yakın olduğu açıkça bilinmektedir. Obrazets Vasil ordu komutanı olmuştu. Vilayet yöneticisiydi. Çok zengin olduğu rivayet ediliyor. Reded soyundan gelen Nikita  Romanov’da İvan Grozni’nin yakın adamlarından biriydi.

Rusya’da yönetimi 300 yıl elinde bulunduran Romanov hanedanının ilk tahta geçen üyesi olan Fedor oğlu Mihail yönetime gelmesinde Reded soyundan gelenlerin büyük yararı oldu.

Geçen zaman içersinde Reded soyundan gelen aileler çoğalıyor ve alt dallara ayrılıyorlardı. Kan ve soylarıyla Rus ırkına karışıp yayılıyorlardı. Ona kök ve güç oluyorlardı. Onlardan büyük din alimleri de çıktı. Rusya’nın başpiskoposlarından Filaret ilk Çar Mihail Romanov’un babasıydı.

Yaşadıkları zorluklardan ötürü Reded soyundan gelen Lopuhinler’in geçirdiği süreç hayret vericiydi. 1689 yılında Fedor Lopuhin’in kızı Evdokiye, I. Petro ile evlenerek Rusya kraliçesi oldu. 1698 yılında I. Petro onu boşayarak bir manastıra hapsettirmişti. Elizabet’in Çarlığı döneminde ise Lopuhinler Çarlık yönetiminden uzaklaştırıldılar. Yardımcı Amiral Stepan Lopuhin Sibirya’ya sürülmüştü.

Çar III. Petro Lopuhinler’in bir kısmına iadeyi itibarda bulunup onlara görev vermişti. II. Katerina zamanında Petre Lopuhin vali olarak atanmıştı ve soyluluk unvanı da tekrar verilmişti. I. Aleksandır ona Bakan ve meclis başkanlığı görevlerini vermişti. Onun oğlu  Pavel 1812’de Oteçestvenne savaşında kahramanca savaşarak, General-Teğmen rütbesine yükselmişti. İvan Lopuhin’in kızı Varvare,  St. Petersburg’un en güzel kızları arasında gösteriliyordu. Lermontov ona büyük bir aşk besliyordu ve Varvare’ye Rus klasik şiirleri arasında yer alan pek çok şiir yazmıştı.

İki ciddi güç bir araya geldiğinde; iki taşın bir birine çarptığında ortaya çıkan kıvılcım misali, çok daha güçlü 3. bir gücün oluşmasına vesile olurlar. Reded’in oğlunun torunu Amiral Fedor Wuşakov’da böyle bir durumun en güzel örneğidir. Daha da ilginç olanı ise 19. yüzyıl sonlarında Rus deniz savaş filosu için imal edilen ilk geminin adının “Reded –Kasogya Prensi” olarak konmasıydı.

Wuşakov 1745 yılında zengin olmayan ancak soylu bir aile ferdi olarak dünyaya geldi. Yaroslavske yönetsel bölgesine dahil Romanovske mıntıkasına bağlı Burnakove köyündendi. 16 yaşında denizcilik eğitimi veren harp okuluna girdi. Okulu bitirdikten sonra birer yıl arayla onbaşı, çavuş ve sonunda Rus deniz kuvvetlerinde teğmen rütbesi aldı. 20 yıl sonra tuğamiral rütbesine yükseldi ve 10 yıl sonra da filo amirali oldu.

1780 yılında Çarın desteği ile Wuşakov Çar özel filosunun liderliğine getirildi. Ancak Çarın yakın mahiyetinde bulunmayıp denizciliği kendine meslek seçti. 1788’deki Osmanlı-Rus savaşı başladığında Fidanos adası yakınlarında sayıca daha üstün Osmanlı donanması yenilgiye uğratılırken en öndeki savaş gemisinin komutanı olarak görev yaptı. Gösterdiği başarıdan dolayı 2. derece öneme sahip Aziz Vladimir madalyası ile ödüllendirildi. 1790 yılından itibaren Karadeniz filosu komutanı olarak, Kerç Boğazı yakınlarındaki Tende adası ve Kaliakra’de deniz filosunu üstün bir şekilde idare ederek, Osmanlı deniz kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Burada gösterdiği başarıdan ötürü 2. derece öneme sahip Aziz Georgi madalyası ile Aziz Aleksandır Nevske madalyalarına layık görüldü.

1798’de Akdeniz’e yönelerek, 7 adayı ihata eden Yunan devleti kurulması çalışmaları sırasında donanmayı büyük maharetle idare ederek üstün başarısı ile ön plana çıktı. Burada zorlu kış şartlarında İyonya adalarını almasından dolayı Wuşakov’a Aleksandır Nevske madalyası ile beraber değerli taşlarla süslü bir mühür verildi. Aziz Hans İyerusalimske madalyası ile de kahramanlığı ve yiğitliği tescillendi.

Yaptığı deniz seferleri, galibiyetler, aldığı madalyalar ve ödüller, kazandığı şöhret Rusya ile sınırlı kalmadı. Wuşakov bir çok ülkede tanınan biri oldu.

Yıllar yılları kovaladı. Onlarca yıl göz açıp kapayıncaya kadar yaşandı bitti. Çocukluk çağı çok gerilerde kaldı ve yaş kemale erdi. Wuşakov hayatın anlamı, tarih kökleri nereden gelmiş olduğu gibi ardı arkası kesilmez sorularla meşgul olmaya başladı. Başarılarla dolu hayatının anlamını gidişatını sorgulamaya başladı. Bu sorgulama hiçte basit ve salt sorulardan ibaret değildi. Tarihi kökenini, ulusunu bilmek kendini hissetmek ardından gelecek nesillere söylenecek bir geçmiş ve gelecek için bunlar çok önemliydi.

III. Petro soylu ailelere mükafat olarak 20 yıl ayrıcalıklar tanıyan bir karar aldı. Sonrasında I. Pavel devlet görevinde bulunup bunda üstün başarı gösterenlere mensup oldukları aileleri belli eden birer belge verilmesini kabul etti. Bundan kaynaklanarak Amiral Wuşakov Rus Çarına bir istek mektubu yollayarak, büyük Adige Prensİ Reded’in soyundan olduğunun devlet resmi belgesiyle delillendirilmesini arz etti.

Gelen yanıtta ne olduğu V. Ovchinikov’un kitabı “Fedor Oğlu Fedor Wuşakov” da yazmaktaydı.

Yanıt, “Büyük Prens Vladimir oğlu Mistislav Prens Reded’i öldürdü. Onun oğullarını Hıristiyan yaparak, ilk oğluna Yura diğerine de Roman adını verdi. Mistislav kızını Roman ile evlendirdi. Roman oğlu Vasil, Reded’in torunudur. Vasil oğlu Yur…Grigoriy’in çocukları; Wuşak, Lapot, Krapotka, İlya, Aleksey büyün İvan,Lev, küçük İvan…” şeklindeydi.

Bu yanıt Amiral Fedor Wuşakov’un Reded soyundan geldiğini ispat ediyor.

1804 yılı yazında Amiral Wuşakov Çara bir yazı yazarak Rusya’nın soylu ve zengin ailelerinin armalarının yer aldığı kitaba kendi aile armasının da dahil edilmesini arz ediyor. Amiralin parmak iziyle imzaladığı istek mektubu şöyle diyor:

“Soyumuzun Kasogya Prensi Reded’den geldiğinin ayrıntılı bir şekilde ortaya konarak, bizimde aile arması kullanmaya layık olduğumuzun kabulünü gönderdiğim istek mektubuyla , siz saygıdeğer büyük Rus Çarından, soyumuz Wuşakovlar’ın, aile armalarının kayıt edildiği kitaba kaydını acizane diliyorum.”

1807’de Amiral Wuşakov’un bu isteği yerine getirildi. Reded soyundan geldiği, aile adı kaydedilmiş armaların yer aldığı kitapta aile arması yerini almıştı. İşlemin sonucu olarak ta amirale bir belge ve mühür takdim edilmiştir.

Reded soyundan gelenlere dair birkaç cümle daha sarf edelim.

20. Yüzyıl.

Aleksandır Lopuhin Rus polis teşkilatının şefiydi. Esmekte olan devrim rüzgarlarına karşı direnmekte, önlem alma gayretindeydi. Ancak mevcut dengeler arasında yok olup, hapse atıldı.

Dmitri Lopuhin, Genel Kurmay zabitiydi. I. Dünya Savaşında hayatını kaybetti. Mihail Lopuhin anarşistti. Turbeçkov Prensleri  ile beraber II. Nikola’yı özgürlüğüne kavuşturmak için uğraştı.

Bugün kitabın yazımını bitirdiğim 2000 yılı Mart ayında duyulan bir yankı değil, geçmiş asırların tarihsel sesidir.

Moskova televizyon programlarının birinde: “Şimdi sözü Vladimir Lopuhin’in kızı Prenses Natalya’ya veriyoruz” ifadesi yer aldı. Kadın, “Evet ben Büyük Kasog Prensi Reded’in soyundanım” diyerek bunu onayladı.

Reded soyundan gelenlerden biri de, Fedor oğlu Kokoşkin Fedor’dur. Meşhur bir hukukçu, profesör ve Duma milletvekiliydi. Kurucu birliğine nasıl bir seçim yapıldığını tespit eden parti önderleri aralarındaydı. 1917 devriminin ardından Petropavlovske kalesine hapsedildi ve tayfalar tarafından öldürüldü.

Bundan sonra ifade edeceğim kısa haberler de tarihten birer vaka olup bin yıl kadar öncesinden Pepaw dağı eteklerindeki bölgeden başlayan tarihi bir yoldur. O Karadeniz ve Akdeniz arasındaki topraklarda kök salan büyük bir güç. Ardından Tatar-Moğollar söz konusu Pepaw bölgesine saldırılar yapmış ardından gelen yüzyıllarda pek çok zorlukları beraberinde getirmişti.

16. yüzyılda Adigeler ilk olarak Rusya’ya ayak bastılar. Daha doğrusu kendi kendilerine gitmediler. Asırlar öncesinden gelen bilinçaltı bir çağrı ile ataları onları söz konusu eyleme sevk etti.

1540 yılında Jane Prensi ŞŞebekhu  Rusya’ya yöneldi. Hıristiyan oldu. Yanında oğulları Aleksandır ve Vasil olduğu halde Rusya’da yönetim görevi üstlendiler ve Livon savaşına katıldılar. Aynı dönemlerde Adige Prensi Şşebekhu, Meşukh, Temrukh, Rusya’ya açılan yolları buldular.

İdar Temrıkho ölümü hiçe sayan büyük bir savaşçı olarak bilinirdi. Abası döşeği, yamçısı yorganı, eğeri yastığı olan her türlü gıdasını temin eden büyük bir savaşçıydı. Düşmana ani baskınlar yapmaz, haber verir, yalanı hileyi kabul etmez ve adilce savaşmayı isterdi. İndil, Tene( Don Nehri) kıyılarında Kırım hanlarıyla pek çok kez savaşmıştı.

Temrıkho’nun 4 oğlu vardı- Demınekhu, Mamsırıkhu, Beghlayrıkhu ve Sultan. Kızlarının adları- Altınçaç, Melxhurıb ve Goşewnay’dı. Kızı Altınçaç’ı Astrahan veliahtı Bekbulat ile evlendirmişti. Diğer ortanca kızı Melxhurıb’ı Büyük Altın Orda hanının oğlu Tinehmat’a vermişti. Bu vesileyle Astrahan ve Büyük Altın Orda devletleri ile akrabalık kurmuştu.

Astrahan Hanlığı Rusya’ya katılınca, İvan Grozni Olga nehri önündeki toprakları Bekbulat ve Altınçaç’a vermişti. 1556 yılında da İvan Grozni Tinehmat Prensine elçiler göndermiş ve Melxhurıb Çerkasske’ye değerli hediyeler verdirtmişti. Onlar daha sonra Moskova’ya yerleştiler. Onların nesli asil Wrusovlar olarak devam etti. İvan Grozni akrabalık bağları ile Rusya’nın düşmanlarına karşı durmayı daha kolay bir hale getiriyor. Bu politika birinci eşi Anastasya’nın ölümü ile sona erdi. Ardından Temrıkho’nun kızı Goşewnay ile evlendi.

Temrıkholar’ın en küçük kızı Rus Çarına eş olarak götürülürken ona bin beş yüz Kazak ve Adige atlısı Moskova’ya kadar eşlik etti. Süvarilerin komutanı Buturlin’di. Yanlarında elçilik görevi üstlenen Myakinin ile Vokşenin vardı. 1561 yılı yazının son ayının 21’inde Makariy Metropolitinde Rus Çarı İvan Grozni ile Adige kızı Prenses Goşewnay Wupenske kilisesinde nikahları kıyıldı.

Böyle bir birlikteliği Adigeler sevinçle karşıladılar. 1558’de Adige elçileri Moskova’ya gidiyorlar. Onların liderliğini Temrıkho’nun iki oğlu Beghlayrıkhu ve Sultan yapmaktadır. Kendilerine saldıran dış güçlerden korunmak için Rus Çarından yardım istiyorlar. İvan Grozni’nin hakimiyet alanı Kafkasya’ya ulaştığı için elçileri hoş karşıladı ve onlara yardım etti. Sultan Moskova’da kaldı. Hıristiyan olarak Mihail Çerkasske adını aldı.

Bu esnada Osmanlı-Rus savaşı başladı. Osmanlı-Kırım ittifak orduları Astrahan’a yöneldiler. Rusya ve İran’a karşı durabilmek için İndil nehri aşağısında ve güney doğudaki Adige toprakları Osmanlı’ya lazımdı. Osmanlı-Kırım ordusu Rus ordusu tarafından geri püskürtüldüğünde, Temrıkho ordusuyla onlara baskın düzenleyip onları bozguna uğrattı. Pek çok ganimet ve esir aldı.

Bu arada Kuzey-Batı Adige topraklarında ciddiye alınacak hazır bir ordu olmamasından istifade eden Kırım Hanının oğlu Adil Geriy bölgeye saldırdı. Temrıkho oğullarına yardım etmek amacıyla bölgeye hareket etti. Ancak Kırım kuvvetleri karşısında tutunamadı ve yenildi. Mamsırıkhu ve Beghlayrıkhu esir düştü. Aldığı savaş yaralarının etkisiyle de Temrıkho öldü.