KAPİTALİST TOPLUMDA SANATTA BİREYLEŞME

Faruk Cimok
Yamçı Dergisi, Mayıs 1977-Şubat 1978,
s. 307

Öncelikle kapitalist düzende zorunlu olarak var olan sınıfların oluşumunun, tarih süreci içindeki gelişmesine baktığımızda bu süreç içinde toplumsal sınıfların meydana gelmesini bireyleşmenin takip ettiği görülür. Farklı anlayış, farklı yönetim şekillerinin bireyler üzerindeki etkisi sanatın ilkel toplumdan günümüze kadar değişik şekillere girmesine neden olur.

Sanatın ilkel toplumdaki biçiminden bu günkü duruma gelişi, toplum ve toplumu meydana getiren bireylerin tarihi değişim ve gelişim sürecinden ayrı düşünülemez. İlkel insanın kolektif çaba sonucu meydana getirdiği işler doğayı yenme savaşında en büyük araç idi. Bunun yanında kolektif kullanma araçlarının ayırt edilmesi için bunlara ilk adı verenler büyük sanatçı olmuştur.

Yapılan çalışmalar kolektif olduğundan bu dönemde sanat bireysel değil, toplumsal bir çaba, toplumsal bir üretim idi. Üretimdeki artış ve iş bölümünün ortaya çıkışı (bu arada sermayenin oluştuğunu belirtelim) ile birlikte bireyleşmenin de önem kazandığı görülür. Bireyleşmenin sanata geçmesiyle sanatçı yaşamını sürdürebilmesi için yaratıcı gücünü, emeğini piyasaya sürmek zorunluluğunda olan; okuyucusunu, dinleyicisini, alıcısını bulmak zorunluluğunda olan bir emekçiydi artık.

Bireyleşme ile sanatta kurulu düzeni yücelten haklı gösteren, sınıflı toplumun getirdiği kötülüklere karşı çıkmama anlayışının hakim olması vermekte olduğumuz mücadeleyi başarısız kılacaktır. Şu halde sınıflı toplumun getirdiği bireyci sanatın, bireyin karanlığını öne sürmekten, okuru, seyirciyi ve dinleyiciyi dünya dışı yaşantı anlayışına itmekten başka bir görevi yoktur. Sanatçının görevi birlikte yaşadığı insanlara olayların gerçek anlamını açıklamak. Toplumsal ve tarihsel gelişimin gerekliliğini ve kurallarını anlatmak, yaşadığı şehrin, sınıfın, ulusun insanlarına bir kişilik ve yaşama bilinci aşılamak, toplu yaşayış düzeninin güvenliğinden çıkıp iş bölümü ve sınıf çatışmasına dayanan bir dünyanın insanlarını belirsiz ve bölünmüş bireyselliğin kaygılarından, güvensiz bir yaşama düzeninin korkularından kurtarmak olmalıdır.