KALEM -22 (Тхыпкъэ)

Ali Çurey
16.03.2018

Sevgili büyüklerim, kardeşlerim ve can dostlarım…

Ben, bildiklerimi ve bildiğimi sandığım ve bilinmesini istediğim neyim varsa, onu duyurmak ve paylaşmak istiyorum. Ne kimseye akıl vermek, ne de bilmişlik peşinde değilim. Bilmediklerimi de öğrenmek istiyorum. Bu nedenle, varoluş nedenimi tesadüfe bağlamıyorum. Başlangıçta, kazandığım “varoluş” yarışını sürdürmek ve onu kendimce daha ileriye taşımak için görevlerimin olduğuna inanıyorum. Bu düşünce ve inanç için de, en iyi bildiğimi sandığım Çerkesce’nin bir “insan dili” ve bu dilinde insanlığa yararı olmuş ve olabilecek bilgi ve belgeler içerdiğini sunma gayreti ve uğraşı içindeyim. Bu yolculukta “Önemli olan insan olmaktır!” tümcesi ile sık sık muhatap oluyorum. Ve de çok üzülüyorum. Sanki “Çerkeslerden” söz etmek insan dışı bir varlıktan söz etmekmiş gibi, bir intibaa? Arkadaş, Çerkesler insan değil mi, neden gocunuyorsun? Ve hatta, bazı Çerkesler de aynı mantık içinde. İyi insan olmak için aidiyet dışı bir yaratık mı olmak gerekiyor?

Sevgili dostlarım, doğanın ve doğa canlılarının çeşitliliği, birinin diğerinden üstün veya aşağılığı değildir. Güzelliğidir. ”İnsan” genellemesi ile tanımlanan, canlı türünün de coğrafi, tarihi ve kültürel varlığı ile biribirlerinden farklı doku ve renklere sahiptir. Bir Eskimo, bir Çukça, bir Afrika insanı kendi doğasında ve kendi dünyasında “Varsa”, bunu tanzim eden ben miyim? Elbette ki onlarda insan. Ama Ben “Eskimo” değilim, dersem, insana hakaret mi oluyor?

Bir başka şey de;

İnsan olanın “ben insanım” demesi, beni çok şaşırtan bir tanımlama. Ben “akıl hastası değilim” savunması ile eş değerdedir.

İnsan olup olmadığının ispatı ne ola ki? Ve kime kanıtlamak zorundadır? İnsan olan yani “insan aklı” ve ”insan dili” sahibi zaten seni tanımlar. Ayrıca, her konuşan ve sureten insan gibi görünen her varlığı da “insan” sınıfına sokarsak “insan” ve ”insanlık” güme gider. Kolay mı “insan” olmak?

ЦIыхур цIыху зыщIыр,
ИцIыхуыгъэщи
ЦIыхуыгъэ зыхэлъыр
Адыгъагъэращ…

Sevgili dostlarım, doğduğum ve okumaya başladığım günden bu yana, ”On Emir” adıyla sıralanan ve sunulan umdeler benim rehberim olmuştur. İster görsel ve ister göksel ve hatta isterse geleneksel kabullerde, bu “On Emir”in dışında insanlığın ortak paydası olan ve olabilen bir buluş varsa ona da eyvallah! Kim bu “On Emir”e uyar ve öyle yaşarsa, ırkı, dili, inancı, rengi ve coğrafi yeri ne olursa olsun “insan” odur. Biliyor ve duyuyor gibi oluyorum. Bu düşünceme “Hımmmmm!” sesi çıkaranları.

Sevgili dostlarım, ben Çerkes terbiyesi ile mayalandım. Askeri disiplinle oluştum. Bilimle yoldaş oldum. İnsan aklı ve insan diliyle yaşamaya çalışıyorum. Doyduğum ve bulunduğum Türkiye Cumhuriyeti’nde ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımladığı bir yurttaş olarak, onurlu ve geleceğe onun hedeflediği, uygar dünyanın bir parçası ve hatta onun üstüne çıkma, ideali ile yaşıyorum. Birileri bu tanımlamaya da elbette ki kızacak. ”Hani Çerkes’tin, nerde Kafkasya?” diye.  Evet Kafkasya; yani anavatanımız, orasıdır. Onu unutarak, yurtsever olunmaz.

Orası için;
Kim ne yapabiliyorsa,
Kim oraya gidebiliyorsa ve gidebilenlere saygı duyuyorsa,
Kim onların aleyhine konuşmuyorsa ve orasının iç işlerine karışmıyorsa,
Kim onlara dil birliği nasihatın da bulunmuyorsa,
Çerkesliğe hizmet ediyorsun demektir.

Bazı konuları eleştirmeyecek miyiz ? Evet, eleştirmeyeceksin. Çünkü eleştirebilmen için oraya maddi ve manevi katkı sağlamış olman gerekiyor. Aidiyetine saygısı olmayanın ve aidiyetini herhangi bir nedenle reddeden bir insanın bir başka aidiyete yararı olabileceğine de inanmıyorum.

Sevgili dostlarım, lütfen söylediklerimi ve yazdıklarımı bir yerlere çekmeyin ve niyet okumayın. Ne yazıyorsam, içten ve samimiyetle yazıyorum. Ama öğrenmek istediklerimi ve öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Zira paylaşımın her türlüsü güzeldir. Ve böyle inanıyorum.

Şimdi söyleyeceklerim şudur: İslam dünyası ve İslam ülkeleri arası yaşam ve anlayış farklılıklarının ve hatta aykırılıklarının sebebi nedir? Tek Tanrı, tek kitap ve tek peygamber, ortak paydamızın dışında gelişen ve hepimizi yürekten üzen olumsuzlukların temelinde ne vardır? İşte ben kendimce diyorum ki “cahalet!” Peki neden cahalet? Yanıtım “okumuyoruz” ve maalesef okuduğumuzu da anlamıyoruz. İnsan, ya okur, ya dinler veya yapar öğrenir. Peki, ” cahalet” nedir? Cehalet, bilmediğini biliyorum iddiasında bulunmaktır. Peki, aydın olmak ve çağdaşlık nedir? Bilmediğini ”bilen ve öğrenmek isteyen kimsedir”. Bana lütfen “yarı cahil, cahilden daha tehlikelidir’’, klişesini kullanmayın. Eğer bu iddia da olanlar varsa, örneklemesini istirham ediyorum.

Sevgili dostlarım, şimdi Kuran’da bulunan yüz on dört surenin isimlerini yazıyorum. İstirham ediyorum; bu sure isimlerinin, Türkçe ve Çerkesce manalarını ilgili insanlardan ve görevlilerden yazmalarını bekliyorum.

1-Fatiha, 2-Bakara, 3-Al-i İmran, 4-Nisa, 5-Maide, 6-En’am, 7-A’raf, 8-Enfal, 9-Tevbe, 10-Yunus, 11-Hud, 12-Yusuf, 13-Ra’d, 14-İbrahim, 15-Hicr, 16-Nahl, 17-İsra, 18-Kehf, 19-Meryem, 20-Taha, 21-Enbiya, 22-Hac, 23-Mü’minun, 24-Nur, 25-Furkan, 26-Şuara, 27-Neml, 28-Kasas, 29-Ankebut, 30-Rum, 31-Lokman, 32-Secde, 33-Ahzab, 34-Sebe, 35-Fatır, 36-Yasin, 37-Saffat, 38-Sad, 39-Zümer, 40-Mü’min, 41-Fussilet, 42-Şura, 43-Zühruf, 44-Duhan, 45-Casiye, 46-Ahkaf, 47-Muhammed, 48-Fetih, 49-Hucurat, 50-Kaf, 51-Zariyat, 52-Tur, 53-Necm, 54-Kamer, 55-Rahman, 56-Vakıa, 57-Hadid, 58-Mücadele, 59-Haşr, 60-Mümtehine, 61-Saf, 62-Cuma, 63-Münafikun, 64-Teğabün, 65-Talak, 66-Tahrim, 67-Mülk, 68-Kalem, 69-Hakka, 70-Mearic, 71-Nuh, 72-Cin, 73-Müzemmil, 74-Müddessir, 75-Kıyamet, 76-İnsan, 77-Mürselat, 78-Nebe, 79-Naziat, 80-Abese, 81-Tekvir, 82-İnfitar, 83-Mutaffifin, 84-İnşikak, 85-Büruc, 86-Tarık, 87-A’la, 88-Gaşiye, 89-Fecr, 90-Beled, 91-Şems, 92-Leyl, 93-Duha, 94-İnşirah, 95-Tin, 96-Alak, 97-Kadr, 98-Beyyine, 99-Zilzal, 100-Adiyat, 101-Karia, 102-Takasür, 103-Asr, 104-Hümeze, 105-Fil, 106-Kureyş, 107-Maun, 108-Kevser, 109-Kafirun, 110-Nasr, 111-Tebbet, 112-İhlas, 113-Felak, 114-Nas.

NOTLAR:

1) Bir sözcük için “Çerkesce” dediğimde bazılarının cinleri tepesine çıkıyor. Ama hiç de alakası ve ilgisi olmadığı halde “Arapça, Farsça, Eski Yunanca” v.s. denildiğinde, kimsenin gıkı çıkmıyor. Demek ki, ”Çerkesce olmasında, hangi dilden olursa olsun!” virüsü akıllara egemen olmuş.

2) Japonlar, neden bu kadar çağdaş ve uygar insanlardır? İnançlarından mı, bilime verdikleri değerden mi veya gerçekten akıllı oluşlarından mı? Ya İsviçre ve Baltık ülkeleri?

3) Bizim bilim ve ilim sahibi insanlarımız, herhangi bir konuyu müzakere eder ve tartışırken bilgi ve belgeyi değil de, kişisel görüşleri ile birbirlerini mat etme içinde olurlar? Oysa; akıl, bilim, bilgi ve belge, öncelikli olması gerekmez mi? Emin olunuz, televizyon açmaya korkar oldum. Acaba gene kavga mı edecekler diye?