HATEGKATI KOSTA (1859-1906)

Cantiatı Anatoliy
Çeviri: Cehılti Y.A.
Nart Dergisi Sayı 5 

Hategkatı Levan’ın oğlu Kosta, 1859 yılında Lermantov’un ölümünden 18 yıl sonra, Surçenkov’un ölümünden iki yıl önce dünyaya geldi.

Kosta, Nadson’un, Vrubel’in, Senov’un akranı idi. Gerçan, Tolstoy, Nekrasov, Çernişevk, Repin ve Çaykovski ile aynı devirde yaşamıştı. V.V.Vecesayini ve V.İ.Smirnov’la da dost idi. Kosta’yı bu saydığımız ünlü isimlerin düzeyinde saymamız mümkündür. Doğduğu memleket ve insanları uğruna canlarını da fedaya hazır olan bu kişilerin düzeyine… Kosta’nın bize miras olarak bıraktığı eserler çok yönlü ve çok çeşitlidir. Şöyle yazıyordu: “Ben ressam ve halk şairiyim”. Gerçekten de o şairdi, projeciydi, dramaturgtu, halkçıydı, ressam ve etnograftı. Kosta’nın yurtta ve dünyada akisler uyandıran armonisi, düşleri ve hikayeleri halkın yaratıcılığı ve sevgisi üzerine inşa edilmişti.

Darbımeseller, şarkılar ve daha başka hayret uyandıracak yazılar yazıyordu. Eserlerinin hepsinde kendi yarattığı temaları işliyordu “Yüksek Kaygıları” gibi. Tek eseri olan “İron Fendır (İron Armoni)” adlı kitabı bu tema üzerine meydana getirilmiştir.

Kosta’nın yazıları her zaman aydın fikirler içeriyordu. Bu fikirlerin her satırı ve her sözü insanın hafızasına çivi gibi işliyor ve derin düşünceye dalmasına sebep oluyordu.

Doğduğu ülkede yaşayan fakir ve ezilmiş halkının kederinden şairin yüreği derinden sızlıyor ve patlamağa ulaşıyordu: “Ben yazılarımı para karşılığında satmayı hiç bir zaman düşünmedim, bir tek satırı için bile hiç bir kimseden bir tek kuruş almadım, yaralı kalbimden dışarı fırlamak isteyen fikirlerden başka hiç bir şey yapmadım” demekte idi. Bu sözleri onun hayata ve yaratıcılığa bakış açısının hiç değişmediğini açıkça göstermektedir.

“İron Fendır-İron Armoni” de yer alan şiirleri 1899 yılında yayımlanmadan çok önce iron halkı tarafından bilinmekteydi. O şiirlerinin halk tarafından el yazısıyla birbirilerine aktarılmasından ve okunmasından sonsuz haz duymaktaydı. Onlardan şarkılar düzenliyorlardı. “Kuliddi”, “Dodey-Dövünme”, “Yetim Annesi-Şıcergeş” gibi. Bunlar iron (Oset) folklorünün parlak ve ölümsüz elmas ve yakutlarıdır. Bunlar şairin dostluğunu, sevgi dolu yüreğini, temiz düşüncelerini ifade etmektedir.

Kosta, yoksulların ve zulüm altında ezilenlerin baş savunucusudur. Halkın özlemlerini dile getirmektedir. Eserlerindeki derin kökler, doğduğu yurt ve halkıyla derin kan bağlarıyla bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Onun içindir ki bazen anne eli gibi yumuşak, okşayıcı, bazen karanlık gece gibi hüzün ve keder verici, bazen “Meşıgışeray-Gözetleme Kulesinden” savaşa çağıran haykırış kadar aksi sedalı idi. İron (Oset) halkı O’nu sonsuz bir sevgiyle sevmektedirler.

60 kadar şiirden oluşan “İron Fendır-İron Armoni” bugün bile halkın temel yapısını göstermektedir. Bu eserin yaratıcısı Kosta, halkının yüz akı olarak kalmıştır.

Hayret edilecek şey; Kosta, karanlık bir dağın kuytu bir köşesinde doğduğu halde, Rusça’yı da kendi anadili gibi öğrenebilmiştir. Rusça dili ile “Fatime”, “Ağlayan Kayalık”, “Dünya”, “Cebidırcuyan-Dağkeçisi Avcısı” gibi bir çok önemli yazılar yazmıştır.

Halkı ve dünyayı sevmek yazarın en önemli ve öncelikli ölçütü olmuştur. O nedenle Kosta’nın şiirlerinde ve yazılarında halkların kardeşliği ve birliği ile enternasyonalizm hakim olmuştur. Kosta halkının aydın düşünürü, halkının gerçek evladı, Kafkasya’nın yüksek dağlarından yer yuvarlağına ve bütün dünya ülkelerine ulaşmayı başarabilmiştir.

Yaptığı resimler ve tabloları da, kendi yaşamının paralelinde oluşmaktadır. Gerçekçilik üzerine resim yapmayı Petersburk-Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim gördüğü sırada, öğretmeni P.Çistakov öğretmiştir. Bu nedenle yaratmış olduğu her türlü resimde, portrede ve peyzajda gerçekçilikten hiç ayrılmamıştır. Eserlerinin hepsi de gerçekçi, özellikli, ruha hitap eden herkesin tereddütsüz anlayabileceği açıklıkta ve düşünceye sevk edici yapıtlardır. “Doncav-Sucu”, gibi “Rakı Yapıcıları” gibi eserlerinde böyle güzel mevzuyu nasıl seçebildi ve açıklıkla nasıl işleyebildi?… Dağlı kadınların ağır yaşam şartlarını ne güzel ifade etmiştir. Yahut “Taşkırıcı Çocuklar” adlı yapıtındaki çocuklar nasıl canlı olarak karşımızda durmaktadır ve alınyazılarının ne kadar acımasız , zahmetlerle dolu olduğu ne güzel işlenmiştir. Bu yapıt için boşuna dememişler boyalarla “Dodov-Dövünme” diye. Böyle eşsiz yapıtların temalarını seçmek ve yaratmak ancak yoksul ve çilekeş halkının acısını yüreğinin derinliklerinde hissedebilen ressamlara nasip olabilir. Portre yapmayı çok seven ressam , yapıtlarında insanların iç dünyasını ve üzüntüsünü yansıtmaya gayret göstermiştir. Küçük yaşta annesini kaybeden, kendisi de ağır hasta olan “Koşerhan” ın portresinin ne kadar üzüntülü, yumuşak ve insanın ruhunda derin bir acıma hissi uyandırabilen bir yapıt olduğu görülmektedir.

Bundan daha da şaşılacak olan kendi portresi “Abtoportre-Avtoportre” dir. İnsan ilk önce her şeyi görebilen gözleriyle karşı karşıya kalmaktadır.

47 yıl bile tam olarak yaşayamayan şair 1 Nisan 1906 günü saat 17.00’de “Labe’de” hayata gözlerini yummuştur. Aynı yerdeki kilise bahçesinde babasının mezarının yanına defnedilmişse de halkın kararlı isteklerine uyulmak suretiyle Viladikafkas’a nakledilmiş ve “İrikev” Köyü’nde kilisenin bahçesine defnedilmiştir. Defin merasimine gelenler O’nun tabutunu istasyondan kilise bahçesine kadar kendisine duyulan derin sevgi ve saygının bir ifadesi olmak üzere omuzlarda taşımışlardır.

Kosta’nın tabutunun arkasından harp kahramanlarına yapılan son saygı misali, siyah yamçı ile örtülü bir at yedekte götürülüyordu. Kosta’dan sonra kendisini öksüz kalmış addeden halk O’na layık olduğu kadar gözyaşı dökmek suretiyle sevgili evlatlarını ebedi istirahatgahına tevdi etmişlerdir. Bugün bile Kosta’dan daha değerli bir evlat yetişmemiştir İrişton’da (Osetya’da). Bu da açıkça göstermektedir ki, Kosta sözleriyle, düşünceleriyle, özlemleriyle halkımızın arasında yaşamaktadır ve O ebediyen ölmeyecektir.