EMPERYAL BİR BAŞSAĞLIĞI ZİYARETİ

Tolga Kaya

Takıldık evdekinin peşine düştük yollara. İstanbul’da bir yerden bir yere gitmek ciddi uzmanlık isteyen bir konudur bilenler bilir. Tramvay ardından vapur ardından otobüs ve on beş dakikalık bir yürüyüşten sonra hedefimize ulaştık. Kolay değil bir uçtan bir uca sayılır. Evdekinin gelinlerinin babası öldüğü için başsağlığı vermek amacımız. Niyetimiz halis yani. Haremlik selamlık oturulur böyle toplantılarda bizde yerimizi aldık tabi.

Cenaze evinde bir süre havada kalıyorum kimse bakmıyor bana, sonra bir yer seçiyorum kendime kapıya yakın oturuyorum. Ev sahibi halimi soruyor nihayet

– Nerelisun hemşerum?
– Kayserili´yim abi…

İstanbul’da en değişmez soru…

Nerelisin?

Bu şehirde herkes hemşehrilerini arıyor tabi. Ben biraz da Lazlara benzediğim için soruyorlar belki de. Rahmetli Rizeliydi tanımazdım ama ihtimal iyi insandı ve ölüler her zaman iyi olur. Onları iyi olarak anmak öyle olmasalar bile, bir centilmenlik gereğidir. Bizim kayınbirader geliyor yanıma bir tanıdık görmek rahatlatıyor beni. Baş sağlığı diliyorum nede olsa buraya geliş amacımız o.

Yemeğe alıyorlar bizi, başımızda bir sürü kadın bekliyorlar, yemeğimiz boşalsın da tabakları dolduralım diye.

Osmanlı İmparatorluğu, Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul, çok sesliliğin ve çok kültürlülüğün yaşadığı yaşatıldığı yerler. Burada birçok kültürden birçok şehirden insan bir arada yaşıyor. Rizeli bir adamın cenazesinde Kayserili, Malatyalı, Trabzonlu bir arada olabiliyor.

Cenaze sahibi Rizeli olunca cenazede de olsanız bütün tipler sanki Karadenizli fıkralarından fırlamış gibiler. Bir tek bana yer gösteren ev sahibi bana normal göründü.

– Söyle pakayuum bağa, pabam öldükten sonra niye bana ev yapmam içun arazi vermedunuz.
– Ula Niyazi, ev yapmak için bağa geldun mu ki? Penu suçliyusun daa.

Pinpon oynayanları seyreder gibi keyifle konuşmalarını takip ediyorum. Bütün insanların kardeş olduğunu ve çeşitliliğin hayatımızı tekdüzelikten kurtarıp bize hayatı daha renkli kıldığını düşünüyorum. Ölen amcanın ruhunda bizde ruhlarımızı birleştiriyoruz.

– Karadenuzlularun içunde Çarşambalular kadar tehliçelisu yoktur uşağum. Nerden bileysun, diye sorma ben onlardan birinu 35 yıldır taniyirum. Onlardan biru ile evliyum, dedi amca bize dönüp, sofrada gülüşmeler oldu.

Benim kayın birader bana dönüp ‘’bizim Aziz´de Çarşambalıydı demi ama o bir şeydi, neydi yav’’ diye bana sordu. Ben de hala öğrenmemiş olmasına şaşırmakla birlikte bunu unutmasını onun etnik kökeniyle fazla ilgilenmemesine yordum. Sanırım bu o kadarda kötü bir şey değildi, eh etnik ayrımcılığın iyi bir şey olduğunu kimse söyleyemez.

– Enişteleri Çerkes abi dedim. Birazda gururlanarak.

Haaaaaaa, dedi yaşlı amca ‘’o zaman başka, Çerkeslerin kendi kuralları vardır onun dışına çıkmazlar”. Benim deduklarım Çarşambanın yerluları içundur dedi.

O andan itibaren benim seyrim değişti. İçimi bir sevinç aldı. Çerkesler hakkında bu amcanın iyi şeyler düşünmesi ve bunu bu şekilde kendince yaptığı bir gözlemle, bu kadar yalın ve net bir biçimde ifade etmesi adeta başımı döndürdü.

Kafamın içinde hep bu söz yankılandı ”Çerkeslerin kendi kuralları vardır onun dışına çıkmazlar”…

Büyük bir imparatorluğun varisleri olan bizler bunun bilincinde olarak birbirimizle kardeşçesine yaşamalıyız. Bu ülkeyi hep birlikte kurduk ve yaşatıyoruz. Çerkes, Laz, Kürt, Boşnak, Kayserili, Rizeli, Çarşambalı… Hepimiz kardeşiz. Bunu o gün o cenaze evinde daha iyi anladım.