YOKSA “YANKI ODASI” NDA MIYIZ?

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Yorgunuz,
Telaşlıyız,Alabildiğine asabiyiz.
Bir o kadar da gerginiz.
Zihnimiz ve kalbimiz bin bir parça
Konuşuyoruz ama anlaşamıyoruz.
Bağırıyoruz fakat sesimizi duyuramıyoruz.

KUTUPLAŞTIK!
Kutuplaştık.
Ortak dili kaybettik.
Birbirimizden uzaklaştık.
“O, karşı taraftan!” dedik.
Onu duymadık, dinlemedik.
Bizim gibi düşünmeyenlerle alay ettik.
Bizim tayfayı hepten melek bildik.

Bu benlik, bu bölünmüşlük, bu tarafgirlik, hayatımızın her alanına yansıyor, dünyamızı karartıyor.
Bu önyargılarla, bu demir parmaklıklarla nereye kadar?

Kutuplaşma bununla da kalmıyor.
Dağ gibi sorunlarımızı, kendi dinamiklerimiz, kendi aktörlerimiz, kendi unsurlarımızla çözmek yerine, başkalarının aklıyla hareket edip derme çatma metotlar, ezberler ve karmakarışık ruh hali içinde çözüm arıyoruz.

Haydi, siz söyleyin, bu kalın duvarlar, bu kocaman demir parmaklıklar içindeki bu zihni ve ruhi kısıtlar üzerinden toplumsal, kültürel sorunları çözme imkânımız var mı?

Giderek sağırlaştık.
Çünkü öbür tarafı dinlemiyoruz.
Giderek dilsizleştik.
Çünkü muhaliflere sözümüz yok!

Peki, bu ruh haliyle, bu savrulmuşlukla,
Doğrularla buluşmanın,
Doğru işler yapmanın,
Sosyokültürel sorunları aşmanın,
Kültürle ve kimlikle barışık yaşamanın imkânı olur mu?

YANKI ODASI
Zihnimizin, kalbimizin bu bin bir parçaya ayrılmış hali karşısında insan, “Yoksa toplum olarak bir yankı odasında mıyız?” diyesi geliyor!

Peki, nedir bu yankı odası?
“Kapalı grupların, sadece kendi aralarında konuştuklarını genel norm sanarak daha fazla konuşması, konuşulduğunu duydukça kendi söylediklerine daha da güvenmesi ve daha çok konuşması, konuşmanın daha çok konuşma yaratması ve sadece konuşmalardan oluşan, gerçekten uzak bir portrenin gerçek sanılması.

Bir başka ifadeyle:
“Yankı odası etkisi; aynı düşünce etrafında birleşen insanlara sunulan bilginin o düşüncenin etrafında bulunan sınırlı alanda kalması, aynı görüşteki düşüncenin pekiştirilerek hiç sorgulanmadan benimsenmesi ve gerçeğin kendisinin inanılmaz bir haline dönüşmesidir.”

“Böyle bir etkinin varlığında, karşıt düşünceler baskılanır, susturulur ya da kendilerine bir forum bulamazlar.”

“Giderek kutuplaşan dünyamızda kendi görüşlerimize uyan bir bilgiyi/haberi öğrendiğimizde bu bilgiyi anlatacağımız kişilerin de daha çok kendi görüşlerimize yakın kişilerden olacağı pek muhtemeldir.”

“Aynı şekilde sosyal medya üzerinde de daha çok bu görüşlere yakın olan paylaşımları yapmamız da şaşırtıcı olmayacaktır.”

“Bizden bu bilgiyi alan/paylaşımlarımızı gören kişinin ise verdiğimiz bilginin doğruluğunu araştırması, sorgulaması ise pek görülmüş bir durum değildir.”

“İşte sosyal yaşamın doğal bir işleyişi olan bu kulaktan kulağa oyununun adı ‘yankı odası etkisi’ dir.”

ÇERKES YANKI ODALARINDA, “KULAKTAN KULAĞA” OYUNU
Acaba diyorum, kültürel duyarlılık içinde olan kesim dâhil toplumumuz,  sosyal medyada, özellikle de WhatsApp gruplarında kendi yankı odalarımızı mı oluşturuyoruz?

Biz de mi duyduklarımızı, okuduklarımızı sorgulamadan bu yankı odalarında “kulaktan kulağa” oynuyoruz?

Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, biz; yankı odalarına kıstırdığımız, orada gürültüye getirdiğimiz gerçeklerle yüzleşmek zorundayız!