YİNE GELDİ 21 ŞUBAT / XOLO KOMOXTU 21 K̆UNDURA

Ali İhsan Aksamaz

Evet; bugün 21 Şubat, UNESCO’nun ilan ettiği “Uluslararası Anadili Günü”. Amacım; bu “uluslararası anadili günü”nün kaynağı ve kaç yıldan beri Türkiye’de de kutlandığına ilişkin kronolojik bilgi vermek değil. Türkiye anadilleri açısından oldukça zengin bir ülke. Ne yazık ki, yıllardan beri bu anadillerimizin kurumsal olarak gelişmeleri engellendiği, bu anadillerimizde yayın yapılmadığı, okullarda anadili dersleri bulunmadığı ve hatta bazı dönemlerde de anadillerimizin konuşulmaları bile yasaklandığı için Türkiye’de ölme noktasına gelindi. Vubıhça’yı, bu dili konuşan son Vubıh (rahmetli) Tevfik Esenç’i hatırlayalım. Türkiye’de geçmiş yıllarda anadillerimize karşı bir kültürel soykırım uygulanmıştır. Köylerimizin adı değiştirilmiştir. Bütün bu zalimane uygulamaların mimarları, bütün bu gayri insani ve onur kırıcı uygulamaları sözüm ona Türklük ve Türkçe için uygulamaya koydular. Ancak onlar; yalnızca Ubıhça, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Gürcüce, Pontusça, Hemşince, Süryanice, Zazaca, Kürtçe gibi anadillerimize ve bu anadilleri konuşan farklı kökenlerde insanlarımızı “Türk” burjuvazisinin resmi ideolojisi ve resmi tarih tezleriyle yok etmeye ve eritmeye çalışarak büyük zararlar vermekle kalmadılar, özgün Anadolu Türklüğü ve Anadolu Türkçesi’ne de ağır baskılar uyguladılar; deforme ettiler. Sonuç olarak da; Anadolu’da bugün içinden çıkılamayan kargaşanın da sebebi oldular. Başta bütün bunlar bilinmelidir. Bugün bunlarla yüzleşilmelidir.

Öncelikle; anadillerimize karşı insanlık suçunu işleyen “Türk” burjuvazisi resmi ideolojisi ve resmi tarih tezleriyle Türkiye’nin diğer anadillerini yoketme noktasında epey yol aldı, gel gör ki Türkçeyi de İngilizce ve diğer Batı dilleri karşısında koruyamadı. Kendi ülkesinin diğer anadillerine karşı böylesi suçlar işleyen “Türk” burjuvazisinden, İngilizce ve diğer Batı dilleri karşısında Türkçeyi savunması beklenemezdi. Öyle de oldu. Artık kimse İngilizce veya diğer Batı dillerindeki dükkan tabelalarından şikayetçi olmuyor. Bu “Türk” burjuvazisinin kendisine çizilen yol haritasıydı; aynen uygunladı. Ubıhça, Zazaca, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Gürcüce, Pontusça, Hemşince, Süryanice, Kürtçe ve diğer anadillerimize karşı aslan kesilenlerin; İngilizce ve diğer Batı dilleri karşısında Türkçeyi savunamamaları hiç de şaşırtıcı değil

Eğer bugün, hem kendi anadilini (Ubıhça, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Zazaca, Gürcüce, Pontusça veya Hemşince, Süryanice, Kürtçeyi) ve hem de Türkçeyi iyi konuşamayan, kendisini ifade edemeyen insanlar türediyse, bütün bunların sorumlusu emperyalistlerle işbirliği içindeki “Türk” burjuvazisinin resmi ideoloji ve tarih tezleridir. Oysa hem kendi anadilini ve hem de Türkçeyi çok iyi bilen, üreten, adilce paylaşan nesiller yetiştirilebilirdi.

Bugünden bakıldığında “Türk” Burjuva resmi ideoloji ve tarih tezlerinin nasıl başarısız olduğu daha iyi görülmektedir. Tarım ve hayvancılık ülkesi Türkiyede Tarım ve hayvancılık artık ölmek üzeredir. Meyve ve sebzesiyle ve diğer kaynaklarıyla zengin olan Türkiyede işsizlik artmaktadır; refah düzeyi sürekli düşmektedir. Türkiyenin kültür hayatı “Nobeller”e endekslidir! Kültürel varlıklarıyla eski ve çok zengin olan Türkiyede anadillerimiz ölmektedir. Türkçe bir kültür dili olmaktan çıkmıştır. İnsanlar, “Tarzanca” konuşur hale gelmiştir. Tahsilli insanlar bile dilekçe yazamayacak durumdadır. Bu yönüyle de “Türk” burjuvazisinin eğitim politikası başarısızdır.

“Türk” Burjuvazisinin eğitim politikasının başarısız olmasının sebebi; yalnızca eğitimin üretime yönelik olmamasından ve bölgesel ihtiyaçlara göre planlama yapılmamasından değil, Türkiyenin diğer anadillerine karşı zalime uygulamaları ve Türkçeyi de deforme etmesindedir. Çünkü çocuk anadiliyle öğrenir. Eğitimde çocuğun anadili (Ubıhça, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Zazaca, Gürcüce, Pontusça, Hemşince, Süryanice, Kürtçe) ile ortak anlaşma dilimiz Türkçe arasında anlamlı bir denge oluşturulamadığı, bilimsel, üretime yönelik bir eğitim sistemi uygulanmadığı için her alanda bugünkü “arabesk” yapı ortaya çıkmıştır. Eğitimdeki yanlış politika ve uygulamalar karşımıza bugünkü insan manzarası ve ilişkileri ortaya çıkarmıştır. Sorumlu da “Türk” burjuvazisidir.

Öncelikle bütün bu ekonomik, sosyal ve kültürel yanlışlıkların, haksızlıkların ve uygulamaların sorumlusunun “Türk” burjuvazisi olduğunu bilmeliyiz. Eğer bunu bilmezsek, onun arkasındaki emperyalist- kapitalist sistemi de göremeyiz. Böylece de, anadillerimize karşı suç işleyen “Türk” burjuvazisinin taa başından beri emperyalist- kapitalist sistemden beslendiğini göremeyiz. İşte bu noktada karşımıza Cemiyet-i Akvam (“Milletler Cemiyeti”) ve ardından da Birleşmiş Milletler (“BM”) çıkar. Bunlar, emperyalist- kapitalist sistemin menfaati için oluşturulmuş kurumlardır. “Türk” bujuvazisinin taa başından beri bu kurumların denetiminde olduğunu bilenler için, UNESCO’nun da anlamı açıktır: UNESCO, Birleşmiş Milletlerin şeker yüzüdür.

Şimdi, şu UNESCO’nun ilan ettiği “Uluslararası anadili günü”ne gelelim. Uluslararası emperyalist- kapitalist sistem; “Türk” burjuvazisine anadillerimiz Ubıhça, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Gürcüce, Pontusça, Hemşince, Zazacayı, Süryanice,Kürtçeyi yoketmesi için alan açtı, destek oldu. Şimdi biz aynı uluslararası emperyalist- kapitalist sistemin kurumu BM’nin UNESCO’sunun ilan ettiği “Uluslararası Anadili Günü”nü hiç bunları sorgulamadan kutluyoruz. Bu ne yaman çelişki?! Uluslararası emperyalist- kapitalist sistem, BM ve UNESCO mu yanlışlık yapıyor? Yoksa biz mi? Uluslararası emperyalist- kapitalist sistemin ikiyüzlü olduğuna şüphe yok. O “sopa-havuç politikası” güdüyor. Ya yeri geldiğinde dillerinden emperyalizmi düşürmeyip, anti- emperyalizm şampiyonluğu yapıp da, her 21 Şubat’ta zil-zurna “UNESCOcu” kesilenlere ne demeli?! Hele hele de refarans olarak UNESCO’yu gösterenlere ne diyeceğiz?!

Bir farkındalığımız var: Anadillerimizin bugünkü durumundan birinci derecede uluslararası emperyalist- kapitalist sistem ve onlarla işbirliği yapmış olan “Türk” burjuvazisi sorumludur. Bu noktadan haraketle “Uluslararası Anadili Günü”nü anmak ve kutlamak, konunun bu özünü gözlerden kaçırmak; bilmiyorsak, kendi oturduğumuz dalı kesmektir; biliyor da umursamızyorsak, uluslararası emperyalist- kapitalist sistemin fedayiliğine soyunmaya hazırlandığımız anlamına gelir. Ki bu hiç de dürüst bir tavır olmaz.

Burada dikkatleri bir noktaya çekmek istiyorum: Uluslararası emperyalist- kapitalist sistem doksan yıl önce anadillerimizi (Ubıhça, Lazca, Abazaca, Çerkesçe, Zazaza, Gürcüce, Pontusça, Hemşince,Kürtçe, Süryanice) yok etmesi için destek oldu, şimdi ise UNESCO’su aracılığıyla dillerimize “sahip çıkıyor”! Sizce bu üzerinde düşünülmeye değer bir nokta değil mi?!

Bizim UNESCO’ya ihtiyacımız yok. Çünkü UNESCO, arkasındaki Uluslararası emperyalist- kapitalist sistem gibi iki yüzlüdür. Canhıraş bir şekilde UNESCO’yu referans olarak alanlara sesleniyorum: Siz hiç UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun internetteki sitesini gördünüz mü? Referans olarak aldığınız UNESCO, bu 21 Şubat “Uluslararası Anadili Günü “ için neler söylüyor?!

Uluslararası emperyalist- kapitalist sistemin ve uygulamalarının farkındayız. Bu farkındalıkla, UNESCO’nun “Uluslararası Anadili Günü”nü değil, kendi anadillerimizi yaşatmaya ve kurumsallaştırmaya yönelik bilinçli program, plan, projerimizin olması gerçekliğini de bilerek kendi Anadili Günümüzü yine de kutluyoruz.