YAŞAMIN İÇİNDE KALAN ESERLER ve TLEVUSTEN YUSIF

Prof. Dr. MAMIY Ruslan
Filoloji Bilimdalın
Adige Mak Gazetesi, Nisan 2013
Çeviri AÇUMIJ Hilmi

TLEVUSTEN Yusıf, 70 yıl süren sanat yaşamında Adige edebiyatı ve kültüründe kaybolmayacak bir yol açtı. Eserlerine değer verenler de bu yapıtlarından dolayı pek çok iyi sıfatı ona layık görenler de çok sayıdalar. Bütün bunlar üzerinede az sayılmayacak derecede konuştuk-yazdık. Bu gün üzerinde duracağımız husus ise bu övgüleri kazanmasına vesile olan edebi eserleri.

Bu konuda ilk en büyük adımını ‘Aminet‘ isimli ayrı bir kitap olarak 1936 yılında basılan hikayesi ile atmıştır. Bu öykü genç yazarın kavrama yetisinin, düşüncelerinin sağlam zemine oturmasının, yaşamın getirdiği olayları-olguları yorumlamasının ve bütün bunları uygun estetik normlara sokabilmesinin bir kanıtıdır. 1938 yılında Rusça’ya çevrilerek Rostov-na-Donu kentinde basılması, ‘Ogonek’ dergisinde yayınlanması da bununla ilintilidir. Böylece genç yazarın ilk düzyazı eseri bütün Sovyetler Birliği okuyucularına ulaştı.

Bu eseri 1938 yılında yayınlanan ‘Yol Açık -Ğogur Uhığ‘ isimli uzun öykü takip etti. Edebiyatçılar bu yapıtı İkinci Dünya Savaşı öncesi Adige edebiyatında öne çıkan eserler arasında sayıyorlar. Yapıtta, insanın dünyası iki parçaya ayrılmış durumda, yeni ve eskinin birbiri ile tezatlaşarak çarpıştıkları pek çok olay, savaşların-çatışmaların olduğu 1917 yılı merkezde yer alıyor. Bunları göstermek için seçtiği şey ise Adige köyünün sosyal, ahlaki yaşamı, farklı insanları ve bunlar arasında yer alan genç delikanlı PŞIVUÇ Aslan (çn. Beyöldüren  Aslan), onun yaşam yolu, nasibi… Bu uzun öykü yazarın tecrübesinin artmaya başladığının, kullandığı sanatsal imkanların genişlediğinin kanıtıydı.

1939 yılında folklörü köküne yerleştirdiği çalışmalarından derleme ‘Adige Novellaları (öyküleri)’ isimli eseri basılır.


TLEVUSTEN Yusıf

1940 yılında kaleme aldığı ‘Nalmes’ isimli dramasında da Adige Novelalarında yer alan düşünceler geniş yer tutar. Bu tür yapıtların genel özelliklerinden olduğu gibi bakış açıları, yaklaşımlar, hal-tavırlar daha belirgin ve birbirleri ile çarpışır niteliklerdeler. Eserin kahramanlarından genç bir kız olan Nalmes ile dedesi Tl’ıhur ilgi çekici ve derinliğe sahip işlenmiş, insancıllık, hak özgürlük sevdalısı, adaletin dirayetli mücadelecileri Hapaç’e ve Ahmet karakterleri kendilerine insanı çekiyorlar.

TLEVUSTEN Yusıf İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından sonuna kadar savaşa katıldı. Savaştan sonra ise Adige Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nde, söylence-destanların toplanması derlenmesi basılması konusunda bazen diğer araştırmacılarla bazen de yalnız başına çalışmalar ortaya koydu. Otonom bölge gazetesinde de uzun yıllar çalıştı. Oblast Yazarlar Birliği başkanlığı da yaptı. Bütün bu çalışmalarının yanında edebiyatla olan bağını çalışmalarını sekteye uğratmadı. Herkesce bilinen tanınan ‘Dağ Aydınlanıyor‘ adlı romanını 1949 yılında yayınladı. Bu eser ikinci dünya savaşına yönelik ilk büyük yapıttı. Bu eseri kaleme almasının ardından geçen kırk yıl sonrasında ikinci dünya savaşına yönelik ikinci romanı olan ‘Nasıp Nal‘ yayınlandı.

Dağ aydınlanıyor romanının ardından öykü, röportaj, tiyatro türünde pek çok eser yazdı.  Tüm bu çalışmalarının neticesinde, onlardan edindiği tecrübe ile epik bir öze sahip olan büyük romanı ‘Vojubanıkolar‘ (1962) ortaya çıktı. O dönem tüm SSCB’de yaygın  ve geniş bir alanı kaplayan ‘kolhoz romanı’ türünün tüm özelliklerini bu eserinde görüyoruz. Adige köyünün tarihte karşılaştığı şeyleri, çifçi ailesinin yaşamınıda çifçiliği de bilen bir aile içerisinde yetişmiş olan yazar köy sakinlerini, sahilinde oturdukları akarsuyu, ovalarını, sokaklarını çok sıcak kalplilikle dile getiriyor. Eserde insanların görünüşleri, karakterleri, davranış şekilleri büyük yer tutuyor. Yazarın en belirgin özelliği halini almış olan adaletperverlik, insani niteliklerin muhafazası, insanların topluma karşı olan sorumluluklarını eda edişleri gibi konuları diğer eserlerinde olduğu gibi bu romanında da ele aldığını görüyoruz. Bütün bu özellikler romanın kahramanları olan Vojubanıko ailesinin fertlerinde özellikle ailenin resisi Osman ve oğlu Ashad’da iyi işlenmiştir.

Bu romanın ardından gelen dönemde başka çalışmalarla yoğundur. Kitaplarının Rusca’ya çevrilmesi ile de meşgul olur. Gazete dergi vb. yayınlarda röportajları, çalışmaları yayınlanır. Tüm bu zaman içerisinde ise ‘Yol Açık‘ adlı eserinin canlandırdığı sanatsal düşünceler üzerine yoğunlaşmıştır. Nitekim bunun neticesinde ‘Kızların Şafağı‘ (1970) isimli romanını kaleme alır. Bu yoğun dönemin süzgeci ardından temaya geri dönüp ele aldığında üzerine en çok eğildiği husus daha önceleri eğitim öğretim olanağına sahip olmayan Adigelerin bunu elde etmeleri, okulların açılış süreci, öğretmenlerin yetiştirilme evresi ve tüm bunların merkezinde Adige genç kızını, bayanını ele alarak Adige aydın sınıfının doğuş süreci ve kültüre dair yapılan yeni çalışmaları eserinde anlatır. Tüm bunlar aynı zamanda aile içerisindeki ilişkiler, gelenek-görenekler, kadın-erkek ilişkileri ilede örülmüştür. Eserde büyük yer kaplayan konulardan birisi de Tanrı inancı ve insanın dünyaya bakış açısını, düşüncesini, fikirlerini şekillendiren diğer inançlardır.  Yazar her zaman yaptığı gibi bunları bir Adige köyünü canlandırarak ortaya koyar. İlk romanları ile ‘Kızların Şafağı‘ kıyaslandığında bu eserinde yazarın sosyal yaşamın derinliklerine daha vakıf olaran çözümlemeler yaptığına, dilinin daha akıcılaştığına, derinleştiğine şahit oluyoruz. Bu eser içerisinde en çok BERÇET Kaytmes ile eşi Hacet arasındaki ilişki, onların yaşantısı, Köye öğretmen olarak gönderilen MAMRIKO Davut, genç kız kahramanlar Kulizar, Kunats, Susan’da görüyoruz. İmam olmak üzere eğitim almaya başlayıp yarım bırkamış olan Adşes’in daha sonra öğretmen olmaya uzanan yolu ilgimizi çok çekiyor.

TLEVUSTEN Yusıf’ın romanlarıda dahil olmak üzere tüm yapıtlarında, bütün yazdıklarında en belirgin özelliği, yer alan konuların kişilerin gerçek yaşamdan kök bulması gerçekten yaşamış insanları canlandırarak ele almasıdır. Eserlerinde zaman zaman görülen gazete yazım stilinin, röportajvari pasajların buna bağlı olmadığını söylemekte zor. Romanlarında gerçekten yaşamış insanların yaşamını canlandırarak sanatsal yazınını şekillendirmesi yanısıra diğer yazı türlerinde örneğin oçerklerde ele aldığı gerçek kişileri sanatsal nüvelerle kaleme almasıda ilgi çekicidir. Bu konuda Sosyalist Emek Kahramanı olan ÇUAMIKO Aslançeri ve YANEKO İshak hakkında kaleme aldığı uzun öyküde dikkat çekicidir. Bir başka eseri olan ‘İyiliğe yol açanlar’ isimli yapıtında yer alan oçerkelerde yaşama etkisi olmuş farklı insanları çok güzel dile getirdi. Köyün çalışkan sakinini sevdiren, tembel insanlardan yüreğimizin soğumasına vesile olan, onları komik görmemizi sağlayan yazın ortaya koymuştur. Zaten köyle alakalı yazılan eserlerin çoğunda da ele alınmak istenen şey buydu.

Doğuşu Böyleydi‘ (1979) isimli anılarının bakış açılarının yer aldığı eserde de aynı şeyleri görüyoruz. Bu eserde yazarın kendi yaşamından pek çok kesit yer alıyor. Çocukluk, gençlik, okul yılları edebiyata atılması, savaşa katılması, savaş ardından yazarlar birliğinin kurulması çalışmalarına iştiraki, Otonom bölge gazetesinde gördükleri, destan-öykülerin derlemesi çalışmalarına katılması vs. pek çok şey görüyoruz. Bunlar içerisinde en çok dikkat çekici olanları ise ilk Adige edebiyatçılarına dair olanları, ilk edebiyat eserlerinin nasıl basıldığı, ÇERAŞE Tembot, HATKO Ahmed, TSEY İbrahim’le alakalı anılarıdır. Yazarın doğduğu küçük Adige köyü Şıhançerihable hakkında yazdıkları da atlanılası değil. ‘Benim doğduğum ancak seksen hane kadar olan küşük Şıhaneçerihable köyü Psekups nehrinin sahilinde uzanıyordu’ diye başlayıp köyün bulunduğu tabiatı tasvir eden satırlar…

Bu kadar yürekten sevdiği, sıtma,veba, savaş kıtlık görmüş ama yıkılmamış diğer Bjeduğ köyleri gibi yapılan baraj gölünün altında kalıp dünya üzerinden silinmesinin verdiği yürek sızısını yansıtıyor. TLEVUSTEN Yusıf daha sonraki yıllarda da köyünün eskiden bulunduğu yere sık sık gidiyordu. Suni gölün altında kalan barajın getirdiği çamurlara bulanmış, artık bataklık halini almış yerleri gördükçe üzülüp yüreği sıkılıp geri döndüğünde oturup aklında kalan hatıralarında yer etmiş, hiç unutmadığı yerleri yazıyor tasvir ediyordu.

Bu son kitabı olan ‘Şevoças’ın Havadisleri‘ isimli eserinde ön plana çıkmıştır. Eseri bir bütün olarak ele aldığımızda TLEVUSTEN’in sanatsal kişiliğinin yeteneğinin yansımalarını görürüz. Bu yapıt ne roman ne de öykü, gerçekten yaşanmış şeylerin yer aldığı, novellalar, hikayeler eşliğinde kaleme alınmış destan, eski tarihlere dair anlatıları içeren bir eser. Bunların arasında yazarın kendisine ait düşünceleride büyük yer tutuyor.

Kitap dünün durumunu da bugünün halinide düşünmemize vesile oluyor, iyilik, güzellik gibi eskimeyen insancıl nüvelere yöneltiyor, özendiriyor.

TLEVUSTEN Yusıf son yıllarında tamamlayamadığı ‘can verilip onur satın alınır – псэр аты, напэр ащэфы’ artasözünü başlık olarak verdiği romanı yazmaktaydı. Bu bitirmediği romanıda dahil olmak üzere tüm eserlerine güç veren şey insanları anlayan ve onlara büyük düşünceler açan yazarın adeta yankılanan tezahürüdür. İnsan isen insan onurunu yüceltmelisin, ulusunun dününü ve bu gününü öğrenmeli yarınlarına yönelmelisin, asırlar boyunca elde edilmiş zenginliğimize katkıda bulunarak daha da arttırarak gelecek nesillere aktarmalısın, TLEVUSTENin eserlerinin özünde yatan budur.