YA UMUTLARI BOĞARSA YEİS!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
04.04.2011

Bugünlerde polemik ve tahriklerle toplumumuzu ziyadesiyle rahatsız eden bir dizi gariplik yaşıyoruz.

Sanki birileri düğmeye basmış gibi peşi sıra gelişiyor olaylar.

Ayrı baş çekmek, sokaklarda yürümek moda.

Erken kalkan, yürüyüş planlıyor.

Tarihler, mekânlar, söylemler karma karışık.

Bu karmaşaya bir de sosyal paylaşım sitelerindeki düşünce kirliliği eklenince iş iyiden iyiye zıvanadan çıkıyor.

Bu fevrilikten, en çok da gençler etkileniyor.

Gençler hırçınlaşıyor, gençler bocalıyor hatta savruluyor.

Öyle ya, kim, kime karşı?

Kim, kimin yanında?

Nedir bu toz duman, ne oluyoruz?

Bu noktada gençler, kimi dinlesin, kimi örnek alsın, doğruyu nasıl bulsun?

Hani model olması gereken yöneticilerin tavrı?

Hani sanatçıların duruşu, nerede yazar ve çizerlerin ışığı?

Meğer toplumun pusulası olan yöneticilerin, sanatçıların, yazar- çizer ve düşünürlerin sorumluluğu ne ağırmış!

ENERJİMİZİ KAVGAYA HARCIYORUZ 

Toplumumuz için hayati önem taşıyan yeni anayasa çalışmaları öncesinde beyin fırtınası oluşturup ortak aklı kullanmamız gerekirken,

D gibi kültürel ve sosyal sorunlar çözülmeyi beklerken şu yaşanan komediye bir bakın.

Bir bakın, yapay gündeme, bir bakın enerjimizi nereye harcadığımıza.

Üç kişi bir araya geliyor, ”Biz toplumun temsilcisiyiz, ey soylu toplum, haydi şu tarihte şurada birlikte yürüyelim! Bize katılın, diğerleri  ‘tu kaka’ zaten!” diyor.

Peki, toplum ne yapıyor?

Sessiz çoğunluk suskun, sabrediyor, olan biteni ibretle, hayretle seyrediyor.

ÇÖZÜM NE OLMALI?

Biz mutlaka güncelin kelepçesinden, aktüalitenin dar menfezinden geniş ufuklara açılmak zorundayız.

Sorumluluk bilinciyle, hoşgörü ve samimiyetle bunu başarabiliriz.

O halde:

Herkes, tutulması gereken bir el uzatmalı.

Herkes, “Eksiğimi söyleyenin elini öperim!” demeli.

Herkes, varsa kendi usul yanlışlarını, üslup hatalarını görmeye, onları düzeltmeye çalışmalı.

Herkes, biraz da kendisiyle yüzleşmeli, kendisini sorgulamalı.

Herkes, böylesi günlerde kelimeleri iyi seçerek, manayı derinden düşünerek vakıf olduğu konularda konuşmalı.

Herkes, kavgacılara ve kavgacı üsluba tepki göstermeli.

Bununla birlikte kimse, olan biteni ibretle seyreden bu asil toplumun gözünü boyayabileceği yanılgısına düşmemeli.

Kimse, kurumların yıpratılmasından, karmaşadan, belirsizlikten, benlik ve enaniyetten medet ummamalı.

Umuyorsa kendisini sorgulamalı, bu durumda samimiyetten asla bahsetmemeli.

RENGİ SOLANLAR, KİMYASI BOZULANLAR

Ne yazık ki kurumların alerjisiyle yaşayanlar, vicdanıyla hissiyatın arasına sıkışanlar, gün ışığından kaçarak karanlıkta fısıldaşanlar var.

Hayatını düşmanlık ve haset üzerine kurgulayanlar var.

Siyasi seçimlere sayılı günler kalmışken, yeni anayasa düşüncesi sıcaklığını korurken, bu iki husus geleceğimizi ilgilendirirken biz enerjimizi nerelerde harcıyoruz?

Bu kabul edilir bir durum mu?

Birlikte geleceği planlamak varken, yapılan her güzel çalışmayı sorgulamanın, her icraatı eleştirmenin, bugüne kadar yapıla her şeyi bir kalemde silmenin mantığı nedir?

Objektif görünme kaygısıyla, yapılan her güzel çalışmanın aleyhinde konuşmanın kime ne yararı var?

Nefrete dayalı, tahakküm amaçlı çıkışlar bunlar.

Sessiz çoğunluk, hayret ve ibretle izliyor olan biteni.

Toplumumuz, bu güne kadar “kavga” ve “kaos” tan medet umanlara asla prim vermedi, bundan sonra verir mi dersiniz?

TAHRİKLER, POLEMİKLER

Ağır tahriklere, yıpratıcı polemiklere rağmen hizmet esaslı üsluplarını bozmayan kurumlarımızın temsilcilerini yürekten kutluyorum.

Fakat üzgünüm, endişeliyim.

Zira bir kaşık suda fırtına koparılıyor.

Ya bu sis ve fırtınada umutları boğarsa yeis!

Görünen o ki kamu vicdanı, yüreği benlik ve haset ekseninde negatif enerji üreten, kamplaşmayı, çatışmayı körükleyenlerle değil, samimiyet ve hoşgörüyle bu kültür için gayret sarf edenlerle birliktedir.