TOPLUMSAL ÖTENAZİ

ELBEG Murat Duman
22.04.2006

Saat sabaha karşı 3 suları. Abartmanın park yerindeki arabanın alarmı acı acı çalmaya başladı. Uykunun en tatlı olduğu saatler. Ancak bu seste uyuyabilmek ne mümkün. Kendime gelmeye çalışıp pencereden neler oluyor diye bakmaya gidene kadar alarm sustu. Ben yinede şöyle bir göz gezdirdim dışarıya. Ortalıkta kimsecikler gözükmüyor.

Muhtemelen ya bir kedi atlamıştı arabanın üzerine ya da bir hırsızdı alarmın çalışmasına neden olan. Uykuya kaldığım yerden geri devam etmek için yatağa girdiğim an tekrar çalmaya başladı alarm. Bu sefer hiç aldırış etmedim.

Nasıl olsa birazdan arabanın sahibi çıkar, sustururdu alarmı. Ancak yanılmışım. Alarm bu sefer sanki ilkinden daha uzun çaldı. Deli olmamak içten değil.

Alarm uzun uzun çaldıktan sonra susuyor, bir müddet sonra tekrar çalmaya başlıyordu. Arabanın sahibi hala ortalarda yok. Yahu be adam bu nasıl bir uyku. Madem uyanmayacaksın arabana neden alarm taktırdın.

Ses öyle bıktırdı ki beni bir an alarmı çalan arabanın benim arabam olup olmadığını bile düşündüm. Belkide benim bir arabam vardı ve onun alarmı çalıyordu… Neler söylüyorum ben. Benim arabam yok ki.

Yukarıdaki gerçek olayda araba sahibinin belli kaygıları olduğu kesin. Arabası ya soyulabilir ya da tamamen çalınabilir. Bu nedenle kendince önlem almış ve arabasına alarm taktırmış. Ancak uykudan uyanma kısmını sanırım hesaba katmamış.

Bu arabanın sahibi ile aramamızda ne kadar da çok benzerlik var. Bizde biliyoruz ki bizim de tıpkı alarmı çalan araba gibi soyulması ya da tamamen elden gitmesi muhtemel bir kültürümüz var.

Bizimde bu konuda belli kaygılarımız, serzenişlerimiz var. Aslında bu kültürü taşıyan herkeste arabada olduğu gibi bir alarm var. Üstelik bu alarm daha da acı çalmakta. Ancak uykunun o dayanılmaz cazibesi kaygılarımızı unutturuyor bizlere.

Öyle bir uyku halindeyiz ki biz;

Tıpkı akvaryumda balık besler gibi besledik bu kültürü. Cam fanusa hapsederek.

Kimi tozlu raflarının arasına birkaç Kafkasya konulu kitap yerleştirdi en eskimişinden. Bu bana yeter dedi.

Kimi gümüş kamasını salonun en gözde duvarına astı. Gururla göstermek için.

Kimi arabasına bir çıkartma, kimi cebine bir anahtarlık taktı. Kafkas figürlü.

Kimi akşamları sanal alemin nimetlerinden kendince yararlandı. Chat odalarında hoş sohbetler! yaptı. İçini rahatlattı, tatlı bir uykuya daldı.

Mis gibi kokan bir Çerkes Tavuğu,

Teypte de acıklı bir kafe,

Duvarda aslı bir tablo;

Güzeller güzeli Çerkes kızı,

Al sana Çerkesliğin sonu…

Bu ne eski ne de yeni,

Hem bilinçsiz hem bilinçli,

Farkında değiliz bunun belki

Bunun Adı Toplumsal Ötenazi…