SEVGİLİ GENÇ, ÖZÜR DİLERİZ SENDEN!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
25.11.2006

Sevgili genç; eğer biz, kültürümüzü yaşadıkça güzelleşseydik, dilimizi konuştukça neşelenseydik, incelseydik sen de imrenirdin bize, sen de sokulurdun yanımıza.

Hesaba katmadık tecrübesizliğini, ciddiye almadık tereddütlerini. Sorduğun sorulara ya tepkisiz kaldık ya gereksiz tepkiler verdik. Özür dileriz senden!

Kılı kırk yardık! İnce eleyip sık dokuduk!  Mükemmeliyetçi bir imaj çizdik. Kültürümüzü, akıl ve gönül potasında eritip sunamadık sana. Seni endişelerinle baş başa bıraktık, yorduk, kırdık, usandırdık.

Özür dileriz!

Tanımadığın, sevmediğin şeyleri arzulayamayacağını bilemedik. Susamadan su içilmeyeceğini, acıkmadan yemek yenilmeyeceğini sonradan anladık.

Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun seni, istikbalini düşünemedik. Hep başkalarıyla kıyasladık seni. Olduğun gibi kabul edemedik. En iyisi sen olmalısın diye ısrar ettik.

“Hani senin kültürün, nerde dilin” dedik.

Küçücük hatalarda bile “Bu sana yakıştı mı, yazıklar olsun sana!” dedik.

“Günah!” dedik.

“Ayıp!” dedik.

“Yap!” dedik.

“Yapma!” dedik.

Sevgiyle, hoşgörüyle yaklaşamadık. Bir gün de “Bravo, yapabildin, yapabiliyorsun!” diyemedik. Biz hiç genç olmamışız gibi ufak hatalarına bile tahammül gösteremedik. Hep yargıladık, seni kırdık, döktük.

Meğerse öyle hemen oluvermezmiş birtakım şeyler! İstemekle bitmezmiş!

Özür dileriz, sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız, hata yapmamışız gibi seni “ful çekme”ye zorladık.

“Zamanla gelişir, değişir, evreleri vardır bu işin!” diyemedik. Körelttik seni, yazık ettik!

Hesaba katmadık tecrübesizliğini, ciddiye almadık tereddütlerini. Sorduğun sorulara ya tepkisiz kaldık, ya gereksiz tepkiler verdik.

Özür dileriz!  

Çok şey istedik, çocukken gencecikken senden; bizim yapmak istediğimiz ama yapamadığımız şeylerden. 

Mecbur tuttuk seni “ Başka yolu yok!” dedik. Yazık ettik! Zorla güzellik olmazmış, bilemedik.

İnsanlığı, inancı, kültürü, soğuk ve resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük önüne. “İstesen de istemesen de iyi bir insan, mükemmel bir Çerkes olacaksın!” dedik. Şekille uğraştık, inatlaştık, didiştik, yazık ettik!

Özür dileriz!

Hiç görmedin ki yüzümüzde kültürün, inancın tatlı yansımasını!

Hiç hissetmedin ki yüreğimizde, ilgi, sevgi ve heyecanı!

Gün geçtikçe uzaklaştın, kendinden, kültüründen, kimliğinden.

“Elbette ki sabırsızdır insan… Hele de gençler… Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik. Durulduk, sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın. Hırçın tarafındasın yaşamın. Kıpır kıpırsın, gürül gürülsün. Duygu kasırgalarında savruluyor saçların.“

Sana varlığın müziğini, kültürün güzelliğini, hayatın felsefesini aktaramadık. Biz öğündüğümüz kültürü yaşamaya çalıştık kulaktan duyma, yarım yamalak, ağır aksak. Kültürümüzün yansıması tebessüm olarak tanıklık etmedi hiç yüzümüzde.

Sana akıl verirken, nasihatler yağdırırken harikaydık! Sonrasında estetiği, zarafeti, örnek olmayı bir kenara attık, onları yok saydık, üzerini kapattık.

Yoksa sen, sana model olmamızı mı bekliyordun bizden? Kültürümüzün, inancımızın her halimize yansımasını mı istiyordun?

Yoksa sen, Büyüklerin, anne ve babaların, bağırıp çağırmadan, seni yargılamadan, dosdoğru yaşamalarını, doğruları kulağına fısıldamalarını mı bekledin?

Eğer biz, kültürü yaşadıkça güzelleşseydik, dilimizi konuştukça, neşelenseydik, incelseydik sen de imrenirdin bize, sen de sokulurdun yanımıza. Ama hep uzaklaştın bizden.

Gerekli gereksiz, kılı kırk yardık! İnce eleyip sık dokuduk!  Mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni bilinmezlere saldık, yorduk, kırdık, usandırdık, özür dileriz.

Güler yüzlü neşeli ortam arıyordun; bizden sana neşe taşmadı ki…

Huzur istiyordun; bizden sana huzur bulaşmadı ki…

Özür dileriz!