‘PARAZİTER GÜDÜMLÜ MİLLİYETÇİLİK’…

Sezai Babakuş
23.11.2010

Son dönemlerde Çerkes tanımı üzerinden tuhaf bir Adige milliyetçiliği türedi, tıpkı daha önce sahne alan tuhaf Abhaz milliyetçiliği gibi. Tuhaf diyorum çünkü, sözcük oyunlarının sığlığında fırtına yaratmaktan ibaret bir milliyetçilik. Hırçın ve saldırgan. Bu kelime milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapanların çoğu, gerilim filmlerinin kötü karakterleri gibi hep gölgede duruyorlar. Gölgeden tehdit ediyorlar, ateş açıyorlar ve bıçak sallıyorlar. İhtiraslı ve iştahlılar. Ya yıkıcı bir travmanın kurbanı psikopat seri katili oynuyorlar ya da her şeyi kazanmak isteyen şişko patrona çalışan kiralık katili…

Milliyetçilik meselesini, Şıx Şamil’in referansıyla iki uzmana sordum. Biri farmakolog, “milliyetçilik ilaç gibidir; makul doz tedavi eder, yüksek doz ise öldürür” dedi. Diğeri gastroenterolog, “milliyetçilik yemek gibidir; usulünce ve kararınca yenmezse gaz yapar, şişirir” dedi.

Her ikisi de aynı kapıya çıkmakla birlikte, bizim tuhaf milliyetçilerimiz bakımından ikinci tanım daha uygun gözüküyor. Kendilerini öyle kaptırdılar ki, şiştikçe şiştiler. Kendi gazlarının etkisiyle kendilerinden geçip sayıklamaya başladılar. Neredeyse, dünya ateşten bir top iken onlar gelip her şeyi bugüne erdirdiler. Gerçekliğimizi ihsan eylediler ve hatta düşlerimizin efendisi oldular.

Kafkas halkları bu hazımsız milliyetçilerden (ve dincilerden) çok çekti. Bu yüzden yenilgi ve hüsranla doludur tarihimiz. Yüzyıllardır ilk kez Abhazya’da (ve de G. Osetya’da) elbirliğiyle bir şeyler başarmışken, ne hikmettir ki bir anda ortalığa bu hazımsız milliyetçiler çıkıverdiler. Onyıllardır sürdürülen mücadelenin hiçbir safhasında ve safında yoktular. Şimdi arz-ı endam eylediler. Tam da Amerikan-Gürcü ekseninin stratejisine uygun bir yüklenicilikle…

Siz bakmayın Çerkes tanımı üzerine laf yarıştırmalara. İşin faslı o. Aslı ise bal gibi ortada. Kala kala Adige-Abaza birlikteliği kalmıştı ya, şimdi de onu da tarümar etmektir gayeleri. Bugün kimi Adige ve kimi Abhaz kulaklara fısıldanan milliyetçilik, aynı merkezden yayın yapan aynı radyonun parazitleri. Bunun adı güdümlü milliyetçiliktir, paraziter güdümlü milliyetçilik…

Bu paraziter güdümlü milliyetçiliğin sesi, Ağustos 2008’de Rusya’nın, Amerikan destekli Gürcistan milliyetçiliğinin Güney Osetya ve Abhazya’ya yönelik saldırısını durdurup her iki ülkenin bağımsızlığını tanımasıyla başladı. Ve bu parazit, Ağustos 2008’in hemen akabinde Gürcistan’ın, ‘derin” Amerikalı danışmanlarının akıl hocalığında geliştirdiği yeni siyasetini, yani ‘Abhazlarla Adigelerin arasını açarak Abhazya’yı yalnızlaştırma’ stratejisini oluşturmasıyla arttı.

Amerikan ‘sivil teşkilatı’ The Jamestown Foundation’ın öncülüğünde iki yıldır canla başla çalışıyorlar. Tiflis-Washington toplantıları, ‘Gürcistan Çerkes soykırımını tanıyacak’ palavrası, Soçi Olimpiyatları’na rezerv havucu vs. hepsi Adige-Abaza bloğunu çözmek üzerine ince hesaplar.

Gürcistan Parlamentosu kısa süre önce Kuzey Kafkasya’da daha kalıcı ve köklü ilişkiler geliştirmek üzere bir adım daha atarak, ‘Kuzey Kafkasya Parlamentoları ile Dostluk ve İşbirliği Grubu’ adıyla özel bir siyasi yapı oluşturdu. Ayrıca bölgedeki devlet dışı aktörlerle (yani sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleriyle) ilişkileri geliştirmek üzere çalışmalara hız verdiler. Hepsi, Abhazya’ya karşı Adigeleri kazanma oyunu. Ya da, Rusya’ya karşı pazarlık gücü oluşturma çabası. Nitekim Gürcistan Parlamentosu’nun geçen hafta yapılan oturumunda, ‘Rusya’nın Abhazya ve G. Osetya’dan çekilmemesi halinde Soçi Olimpiyatları’nın engellenmesi ve Çerkes soykırımının tanınması için çalışmalara başlanması’ üzerine yüksek fikir teatileri yapıldı.

Gürcistan Parlamentosu sözcüsü Levan Vepkhadze’nin, ‘tarihsel tecrübelerimize dayanarak yakın gelecekte Kuzey Kafkasya’da ayrılıkçı bir hareketin patlayacağını bekliyoruz’ sözleriyle manidarlaşan bu yeni oyun alanı Gürcistan’a, Abhazya ve G. Osetya’yı geri kazanma umudu vaadediyor. Vepkhadze’nin sözleri hiç kuşkusuz beklentisini yansıtmaktadır. Ellerini ovuşturacak kadar…

Amerikan destekli Gürcistan’ın bu ince hesaplarına ne yazık ki hem Adigeler hem Abhazlar arasından kolayca angaje olanlar oldu, oluyor. Bunu da milliyetçilik adına yapıyorlar. Sayıları az, tuhaflıkları bol bir ittifak. Ateşli Adige ve Abhaz milliyetçileri diyasporada ayrı bir federasyon kurulması için el ele çalışmışlardı. O zaman Adige milliyetçileri, Adige düşmanlığı üzerine geliştirilen Abhaz milliyetçiliğine destek olmuşlardı. Şimdi Adige milliyetçileri, kendi milliyetçiliklerini Abhaz düşmanlığı üzerine inşaa etmeye çalışıyor. Dedik ya, tuhaflıkları bol…

Elbette Gürcistan Parlamentosu sözcüsünün, ‘Kuzey Kafkasya’da ayrılıkçı bir hareketin patlayacağını bekliyoruz’ temennisi boşa çıkacak. Artık akıllandık. Zaten güdümlü radikal İslamcılığın ‘cihat’ tahtası yapmak istediği bölgenin, bir de güdümlü milliyetçiliğin ‘cenk’ alanına dönmesine izin vermeyeceğiz. Kendimizi feda edecek yeni maceralara, yeni kahramanlıklara lüksümüz olmadığını gayet iyi anlamış durumdayız. Bu kez olmaz, bu kez milliyetçiliğin ya da radikal dinciliğin gazına gelip taşeronluk yapmayacağız..

Nüfusu çok halkların şoven milliyetçiliği nüfusu az olan çevre halkların başına bela olur. Nüfusu az olan halkların şoven milliyetçiliği ise kendi başlarına bela açar. Her iki halin de kaybedeni nüfusu az halklardır. O yüzden, bizim için milliyetçiliğin sınırı baştan bellidir: Bizi yakmayacak bir milliyetçilik. Milliyetçilik bir ateş ve biz de pervane isek, yanmayacak mesafede dans edeceğiz.

Velhasıl,

Gölgede olanlar ne kadar iyi oyun çıkarırlarsa çıkarsınlar, asla başrol oyuncusu olamayacaklar. İhtirasları, hırçınlıkları, saldırganlıkları boşunadır. Gizlendikler gölgede sıkışıp, şişinip, kabarıp kalacaklar…