NE KADAR ZOR BİR DURUM

Semra Ademey Gürel
25.02.2006

Bir çok çalışan anneden defalarca duyduğum ama pek önemsemediğim bir cümle bu günlerde çok fazla kafama takıldı. Biz bayanlar bir şeyler yapıyoruz derken yıkıyor muyuz acaba?

Evet çalışan anneler genelde “işten o kadar yorgun dönüyorum ki, inan çocuğumla ilgilenecek vakit bulamıyorum” der. Bir kısmı da “ benim çocuğum artık beni istemiyor (dadısı yada büyükannesi her kim bakıyor ise) onu istiyor” der.

Sanırım bunları bir çoğunuz duydu yada yaşıyor. Ne kadar üzüntü verici bir şey çocuğun bakıcısını tercih etmesi.

Ama anne! Sen onun ateşi çıktığında, karnı acıktığında, hatta her geçen gün yeni yeni şeyler öğrendiğinde yanında değilsin ki. O küçük beyni ile bebek tabi ki doğuranı değil doyuranı tercih edecek. O zaman senin üzülmen birazda haksızlık değil mi?

İşten eve yorgun geldiğinde senden sevgi bekleyen minicik bir varlığa onu veremediğinde onun tercihi tabi ki bakıcısı olacak. Fakat bir gerçekte var ki, ne olursa olsun hiç kimse bir annenin şefkatini tam anlamı ile veremez. Biraz başımız ağırsa, canımız sıkılsa bizi en içten ve herhangi bir karşılık beklemeden dinleyen tek varlık. En kutsal varlık ANNE… Fakat bunları çocuk idrak edene kadar geçip giden günler kayıp değil midir? İşin kötüsü ya idrak edemez de “sen anne olarak bana ne verdin ki” derse…

Çalışan anneler, çalışan bayanlar bizler neden çalışıyoruz. Ekonomik olarak daha iyi bir noktada olabilmek için. İçimizde çok azdır zevk için çalışan. Genelde birinci sebep ekonomik rahatlık. Evin babasına daha bir yardımcı olmak. Temel amaç bu ise, peki neden boşanmalar, şiddetli geçimsizlikler her geçen gün daha da fazlalaşıyor. Demek ki amaç o değil. Sonuçtan bu çıkmıyor mu?

Kadın kendi ayaklarının üzerinde durmasını bilmeli. Kötü güne karşın kimseye muhtaç olmadan  yaşamasını bilmeli. Kadın eğitimli, meslek sahibi ve kültürlü olmalı… Amaçlardan biride budur. İyide ülkemizde en çok dayak yiyen kadınlar eğitimli, kültürlü kadınlar. En rahat ve en kestirme yoldan boşananlar yine meslek sahibi olanlar. O zaman garip bir tezat olmuyor mu?

Kadın iş hayatının içine girdi maalesef aile denen o kutsal varlık her geçen gün bozulmaya başladı. Kadın “ben artık sana muhtaç değilim” düşüncesini istemese de kafasının bir köşesine yazdı. Yaşanan en ufak tartışmalar içinden çıkılamaz noktalara geldi. Dikkat ederseniz bir çok evlilik sevgisiz ama çocuk hatırına çekilir oldu. Değer mi peki değer mi?

Bence değmez. Madem ki amaç daha rahat etmek, daha sağlıklı bir aile yaratmak o zaman kadın sevgisini ve emeğini evine vermeli. Şayet işin evini, çocuğunu senden alıyorsa değmez.

Ben bir dershane sahibi olsam, öğrenci başına ne kadar ücret istemem gerekir diye hesap etsem hemen anne ve babanın meslek sahibi olup olmadığına bakarım. Çoğunluk çalışan eşlerdir. O halde ortalama eve gelen paranın ne kadarına göz dikeceğimi de anında hesaplarım. Kısaca ne kadar gelir o kadarda gider. İşin özü bu.

Hiçbir şey aileden daha değerli değildir. Her zaman söylerim bir eve 300 lirada girse, 1000 lirada girse sıkıntı aynı sıkıntıdır. Eve gelen ile mutlu olmayı bilmek lazım.

Son günlerde TV’larda izlenen saçma sapan programlar yüzünden ailelerin yaşadığı felaketleri  görünce çalışmak şöyle dursun insanın evden çıkası gelmiyor.

Bu yazdıklarıma bayanlar kızacak ama kızmadan önce şöyle bir etraflarına dikkatlice bakarak gelişmeleri gözlemlesinler…Okuldan eve geldiğimizde sıcacık yemekleri yapmış, halgoneleri yapmış, bize günümüzün nasıl geçtiğini soran, konuşan  o tatlı anneler gitti yerine yorgun ve stres dolu anneler geldi. Buna karşılık da her taraf “amannn ne konuşacam senle odama çekilir bilgisayarımla ya da derslerimle uğraşırım” diyen gencecik asiler  ile dolu. Aman dikkat…

Burada belki anlatmak istediğimi tam olarak anlatamadım. Ama gerçekten “yumurtamı tavuktan tavuk mu yumurtadan” meselesi gibi bir şey. Ne olursa olsun üzerinde düşünmekte fayda var. Öncelikler ve insanı asıl mutlu edecek şeyler iyi analiz edilmeli. Zaman oldukça hızlı akıp gidiyor.