KUZEY KAFKASYA HALKLARININ ETNOLOJİK ANALİZİ

Hulusi Üstün

Şurası üzüntü vericidir ki Kuzey Kafkasyalıların insanlığın yeryüzündeki serüveninde oynadıkları rolle, onların haklarında bilinenler arasındaki oran çok dengesizdir.

Bu bölge ve bu bölgede yaşayan halklar hakkında bilinenler hala bir sürü açmaz ve çıkmazla gölgelenmiş durumdadır. Oysa hala Kuzey Kafkasya dünya gündeminin en önemli başlıkları arasındadır ve ileride de bu konumunu koruyacaktır.

Yalnız siyasal gelişmelerdeki rolü ve belirleyiciliğiyle değil, her yönüyle günümüzdeki durumunu sağlıklı değerlendirmek ve doğru sonuçlara ulaşmak için irdelenmesi gereken kültürel, dini, antropolojik ve linguistik bilimler bakımından da bu bölge dünya bilimsel birikimi açısından en önemli kaynak alanlarından birisidir. Yazık ki bölgenin içinde bulunduğu siyasal çalkantılar yerli halkların dünya kültürüne olan sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak bir yapı sergilemektedir.

Kafkas halkları sahip oldukları bakir değerleri anlatmak ve dünya bilimsel dökümünde hakkı olan yere ulaşmak yerine değerlerini korumak için savaşmak ya da başkalarının istediği savaşlarda taraf olmak zorunda bırakılmaktadırlar.

Kuzey Kafkasya’nın kültürel tarihini aydınlatmak, dünyanın kültür tarihini aydınlatmak noktasında çok etkili bir çalışma olacaktır. Çünkü uygarlık beşiği olan bölgelerin geçiş noktasında, tarih boyunca göç yolları üzerinde hiçbir zaman durağan olmamış bir konumda bulunan Kuzey Kafkasya insanlığın yaşam sürecinde ne noktadan bakılırsa bakılsın belirleyici olan bir bölgedir. Bu durum dün olduğu gibi bu gün de böyledir ve yarının, eski dünya kıtasının kaderi üzerinde çok büyük bir değişiklik yapmayacağı kesin gibidir.

Bu bölgenin değerlerine ilişkin yapılacak bir yığın çalışmanın antropoloji, etnoloji, arkeoloji ve linguistik bilimlerini temel alması gerekir. Bu coğrafya bugün bünyesinde barındırdığı bir çok etnik grubu, dili ve kültürü bir çok noktada kaynaştırmıştır. Yaşayan halkların bugün farklı kimlikleri korumuş olmaları da etnik yapıları ve sosyal antropolojileriyle bağlantılıdır.

Bu bölgeden gelip geçen halklar bir rüzgar gibi gelip geçmemiş, bir sel gibi gelmiş, bir şeyler bırakmış ve bir şeyler alıp götürmüştür. Bu demografik hareketlenmeler bölge etnolojisinin şekillenmesinde birinci belirleyici rolü oynamıştır. Her bölge farklı etnik grupların farklı etkileriyle karşılaşmış, karışmış ve şekillenmiştir. Bu durum dili olduğu kadar etnolojiyi ve sosyal kimliği de farklı oranlarda değiştirmiştir. Yoksa ilk çağdan beri bölgede bu kadar farklı etnik grubun ve dilin bulunduğunu kabul etmek bilimsellikten uzak bir yaklaşım olur. Bu bağlamda tarihsel süreç incelendiğinde bölge etnolojisini belirleyen unsurlar olarak şu başlıklarla karşılaşırız.

1) Yerli Etnisite

Dağların kuzey yamaçlarında daha özgün olarak göze çarpan ve antropolojik özgünlük sergileyen beyaz ırka ilişkin insan gruplarıdır. Bu etnisitenin dili tamamen bağımsızdır ve ilkçağlarda tüm Avrasya’da etkili olmuş bir ya da birkaç topluluktan oluşur. Anadolu’da Hititler, Avrupa’da Kelt, Bask, Alban ve Etruskler bu etnisitenin kalıntıları olabilir.

Kuzey Kafkasya mitolojisi ve dilleri bu döneme ilişkin verilere ulaşabileceğimiz yetersiz kaynaklardandır. Buna göre buzul çağı sonrası insanlığın en uzun ve en karanlık döneminde bu bölgede her şeyiyle özgün bir yapı oluşmuş ve sonrasında bu özgün yapı bölgede ortaya çıkan halkların da temel özünü oluşturmuştur.

Meot, Sind, Zikh, Pses, Kimmer ve benzeri halklar bu dönemin yerli halkları olmalı. Destanlar çağı olarak değerlendirebileceğimiz bu dönemde bölgede yaşayan halkları “Nartlar” olarak adlandırabiliriz. Bu halkın konuştuğu dil bu gün bölgede yaşayan çoğu halkın dilinin temelini oluşturan ve dilbilimciler tarafından farklı bir grupta değerlendirilen Kafkasya’ya özgü bir dildir.

Bugün bölgede konuşulan bütün yerel dillerde bu dilin kalıntılarını bulmak olasıdır ki; th, tl, phl, kh, gibi bölge insanının gırtlak yapısına özgü sesler, yardımcı fiillerin kullanımı, erillik dişillik özellikleri, fiil çekimlerindeki matriks yapılanmalar gibi gramer özellikleri, thamade, nıse, ssı, nase, geşh, gibi bütün dillerde ortak olan özgün sözcükler bu çağlarda bölgede konuşulan bu özgün dilin kalıntılarıdır.

Bu etnisite bugün Abhaz-Adige, Kartvel ve Nah dillerini konuşan halkların temelini oluştur.

2) İndogermen Etnisite

Avrupa halklarının antropolojik temelini oluşturan bu etnisite Hindistan’dan Britanya’ya kadar uzanan coğrafyada etkili olmuş bir ırk ve dil grubunu kapsar. Hintliler ve İranlılar kendilerini ırksal açıdan Arian olarak adlandırırlar. Bu terim daha sonra beyaz ırka ait Hint-Avrupa dil kullanan bütün halkların ortak adı oldu. Kuzey Kafkasya bu grubun iki yaşam alanının ortasında bulunduğu için Anadolu ile birlikte Arian halkların geçiş bölgesi olmuştur. İran’dan Avrupa’ya geçen Arian unsurlar bu bölgede kalıcı izler bırakmışlardır ki Osetler, Talişler, Tatlar bu hareketlenmenin kalıntılarıdır.

Özellikle tarih içinde Alanlar olarak adlandırılan Asetinlerin bölgedeki varlığı oldukça eskiye dayanmaktadır. Antik çağda tüm güney Rusya ve Kafkasya’yı kaplayan bölgede egemenliklerini gösteren Alanlar İskit-Sarmat diyalektlerinden birini konuşmaktaydılar ve Arian etnosuna aittiler. Kuzey Kafkasya’da bir siyasal birliğin bu halk eliyle oluşturulmuş olması yerli etnisiteye tümüyle kaynaşması sonucunu doğurmuştur. Bu etnisitenin varlığı Kuzey Kafkas dillerine Hint Avrupa sözcükler ve diğer kültür öğelerini sokmuştur. Bölgedeki bir çok coğrafi ad ve bazı mitolojik tanımlar onların yadigarıdır. Asya ve Avrupa’nın bütün eski halklarıyla akraba olan Alanlar iç Avrupa’ya yaptıkları akınlarla önemli göç dalgalarına neden olmuştur. Fransız dilbilimci Dumesil onlardan ” Yüce Roma’yı aydınlatan Kafkas halkı” olarak sözeder. Üstelik Nart destanlarının temel motiflerini ve tiplerini İndo-Germenik verilerle açıklamaya çalışır. Ona göre bu destanlarla Roma, İskandinav, Got söylenceleri arasındaki bağlar Alanların taşıdığı mitolojik öğelerden kaynaklanmaktaydı.

Avrupa’yı baştan başa kat eden üstelik Britanya’ya uzanan Alan halkının Kuzey Kafkasya’da kalanları yerli etnisite içinde erimiş, ancak önemli farklılıkları koruyarak Asetin halkını oluşturmuştur. Bu etnisite Kafkas ırkı üzerinde oldukça belirgin etki yapmış, bir çok ırki özellik bakımından yerli halkları komşuları olan Hint Avrupalı kavimlerden ayrılmaz duruma getirmiştir.

Kuzey Azerbaycan’daki Taliş halkının Kürtlerle birlikte dilde Arien özellikler taşıyan karma etnisiteler olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte Talişler komşu İran ve Ermeni halklarının baskın etkileri sonucunda yerli etnisite ile kaynaşamamış, daha çok Arien özelliklerini korumuştur.

3) Turani Etnisite

Bilindiği kadarıyla Kuzey Kafkasya M.Ö III.yüzyıldan beri akın akın gelen iç Asyalı kavimlerin geçiş bölgesi üzerindedir. Bu akınların çoğu Kafkas Dağları eteklerinde erimiş ve dağılmıştır. Bölgeye yer yer kalıcı olmak amacıyla yerleşen Asyalı kavimler zamanla yerli etnisite arasında çözülmüş ya da adacıklar halinde varlığını korumuştur. Bu dönemde yapılan Hun, Kuman, Peçenek, Kıpçak, Uz ve Tatar akınları sonucunda dilde, antropolojide ve sosyal yapıda farklılaşmalar meydana gelmiştir. Ural Altay dil grubundan sözcükler Kafkas dillerine girmiştir. Asya’ya has çekik gözler, siyah düz saçlar, çıkık elmacık kemikleri antropolojik kalıntılar olarak yerleşmiştir. Üretim, silah ve giyim kuşam öğeleri alınmıştır. Asya mitolojileri ve inanç sistemleri yerli halka ilişkin değerlere karışmıştır. Turani kavimlerden Kuzey Kafkasya’da tutunabilenler Karaçay, Balkar, Kumuk, Nogay gibi adlarla kabileler olarak varlığını sürdürmüştür ancak bu kavimlerin etnisiteleri yerli etnisite ile iç içe girerek dil dışında erimiştir. Bir Karaçay’ı komşusu olan Kabardeylerden ayırmak kolay değildir. Asyalı fizik özellikleri yerlilerden daha belirgin halde olmayan bu unsurlar kültür olarak da Kafkasya’nın diğer halklarından ayırt edilemez.

Bununla birlikte asıl etki Kuzey Kafkasya’da siyasi birlik oluşturan Türk ve Tatar grupları eliyle gelmiştir. Museviliği kabul eden Hazar Hanlığı döneminde bölge dönemin güçlü uygarlıklarıyla ilişki kurmuş, ticaret dili Türkçe olmuş ve Türk yönetim biçimi olan toprağın kral çocukları arasında paylaştırılması geleneği her prensin yönetimi altındaki topraklarda farklı yönetimler kurması, kabilelerin yer yer kesin çizgilerle birbirinden ayrılması sonucunu doğurmuştur.

Bugün yerli halklar arasında bir çok aile adı Turani adlardır ve farklı kabileler arasında aynı adlarla karşılaşılır. Hazarlar döneminde Terek kıyılarını yurt tutan Kabar adlı Hun Macar topluluğunun nereye gittiği belirsizdir ama bu gün orada Kabardey adlı bir halkın varlığı kesindir.

Kumukların Borağan ailesinin Kabardeyler de Brağun, Çeçenlerde Barağan olarak korunması, bir çok yerli kabilede Akbaş, Tokmak, Karaçay, Duman, Tatar gibi Türkçe aile adlarının olması bu etnisitenin kalıntılarının günümüze kalmış olduğunu gösterir. Türk literatüründe Hun olarak adlandırılan Gun topluluğunun bu gün bir Çeçen taypı olarak Gunoy adıyla anılışı bu topraklarda hangi soydan insanların ne şekilde kaynaştığı, tam anlamıyla eski dilde ifade edildiği üzere “neşvünüma” bulduğu gerçeğini gözler önüne serer.

4) Semitik Etnisite

Ortadoğu’daki Arap-İbrani halklarının ait olduğu bu grup diğerleri kadar etkin olmamakla birlikte Kafkas halklarının yapısında izlerini barındırmaktadır.

Bu etki daha çok dinen Museviliği benimsemiş ancak ırken İsrail oğlu olmayan Hazarlar döneminde yer etmiş olmalıdır. Bu çağlarda Orta Doğu’dan ve İspanya’dan Musevi ailelerin Kafkasya’ya gelmiş olduklarını tarihi belgelerden öğreniyoruz. Cumartesi gününe Şabat denmesi, Karaim, Kohen, Cutki gibi aile adlarının hala korunuyor olması onlardan kalmış bazı izlerdir.

Bugün Dağıstan’da yaşayan Tat halkının Hazar kalıntısı olma olasılığı yoktur çünkü konuşulan dil Turani değildir. Bununla birlikte söylenceye dayanan bir görüşe göre onların Asur kralı Nabukadnezar tarafından İsrail’den çıkarılıp dağlara sürülen İbraniler olduğu görüşü daha gerçekçi görünmektedir. İkinci Sami etkisi 7.yüzyılda başlayan Arap akınlarıyla Kafkasya’ya girmiştir. Din tebliğinin bölgedeki halklarca kabul görmesi ancak şiddetli Hazar direnişi Arap akıncıların bu bölgede zorlanması sonucunu doğurmuştur. Arap orduları bu dağların güney yamaçlarında erimiş ve daha yukarıdaki Slav ve Turani topluluklara dinin ulaşması çok sonraki dönemlere kalmıştır. Bu çağlardan geriye kalan Dağıstan ve Çeçenistan bölgelerinde varlığını koruyan Arap adları, Arap aileleridir.

Çerkesler arasında hala Kurayş adını taşıyan bir aile vardır. Evliya Çelebi, Çerkeslerin ve Arnavutların Moğol saldırılarından kaçmış Arapların torunları olduğunu yazar ve bazı aile adlarını delil gösterir. Ancak bu iddianın bilimsel olmadığı ortadadır.

Bütün geçiş bölgeleri gibi bünyesinde bir çok zıtlığı, bir çok farklılığı ve bir çok özgünlüğü korur Kafkasya. Bu bölgenin şansı etekleri arasına aldığı her halkı özümseyip benimseyen geçit vermez dağlara sırtını dayamış olmasıdır.

İskender’in ordularını da Moğol akınlarını da Tatar saldırılarını da bu dağlar durdurmuş vadileri arasında eritmiş, sonra onları kendisinden bir parça yapmıştır. Bu nedenle Çerkes kimliğinin bir tek etnisiteye mal edilmesi doğru olmaz belki bu konuda söylenecek en doğru söz Çerkes kimliğini oluşturan tüm unsurların kendi özelliklerini kaybedip diğerleriyle birleşmek şekliyle öncekilerden hiç birine tam olarak benzemeyen ama bu coğrafyaya özgü, bu dağları yaşam alanı olarak seçmiş yeni bir etnisite ve farklı bir halklar topluluğu olduğunu dile getirmek olsa gerek.