KÖR BİZE YOL TARİF EDERSE

BABUG Ergun Yıldız
13. 04. 2010

Çerkes halkının son dönem içerisine düştüğü durum ne yazık ki içler acısıdır.

Sürekli edebiyatı yapılan vatan, sürekli sakız gibi çiğnenen laftan ibaret bir milliyetçilik, sürekli akıldan yoksun duygusal hamlelerle birilerine bir yerlere payanda olma hevesi.

Ne yazık ki, mevcut durumumuz budur.

Soğuk savaş döneminin düşmanlığa dayalı politikaları bitti.

Tarih önümüze bir fırsat sundu.

Çerkes halkının yeniden birbirini bulması, bir yürek olması.

Çerkes halkının birbirinden haberdar, birbirine destek olarak yeniden sahnedeki yerini alması.

Çerkes halkının yeniden kendi toprakları üzerinde söz sahibi, yeterli nüfus sahibi halk olması.

Çerkes halkının ulus olmaya doğru gereken adımları atıp gereken yapılanmaları kurması.

Bütün bunlar önümüzde yapılacak işler olarak duruyor.

Peki biz ne yapıyoruz bunun için.

Koskocaman bir hiç!

Elimizde somut hiçbir şey yok. Onun yerine bol palavra, hamaset ve kirli siyaset var.

Boynumuzda lanet bir madalyon var sanki, hangi yüzünü çevirsen diğerinden beter.

Madalyonun bir yüzünde yarı Türkleşmiş bir kesim şuursuz ve onların uzaklardan vatanseverlik oyunu var.

Yıkıyorlar, yeniden kuruyorlar, işlerine gelenle ittifak yapıyorlar, işlerine geleni düşman ilan ediyorlar.

Gerçekle uzak yakın alakaları yok, realite dediğin onlara küfür gibi geliyor.

İnternet üzerinde oturup şehirler kurma, savaşlar kazanma, köyler çiftlikler kurma çağı bu çağ, orasını biliyoruz. Ancak Çerkes meselesi sizin oynadığınız sanal oyunlardan biraz farklı.

Çerkes toprağı burada.

Çerkes halkı burada.

Türk’e payandalık yapacağına, Amerikalıya, Gürcüye payandalık yapacağına yönünü kendi halkına dön, ayağını kendi toprağına bas önce sen, havasını solu, suyunu iç, ekmeğini ye.

Adam çıkmış çağrı yapıyor.

Diyor ki; haydi dostlar seneye vatana gidecek 500 yurtsever arıyoruz.

Tık yok!

Ancak boş lafa geldi mi boş gürültüye geldi mi kimseye bırakmıyoruz meydanı.

Çerkesya’yı kuracakmış, vatanı kurtaracakmış arkadaş.

Nereden?
Türkiye’den. Amerika’dan. Avrupa’dan…

Nasılsa uzaklardan maval okumak kolay.

Gel de burada kur Çerkesya’yı, gel buradaki durumu gör gözlerinle ondan sonra yap o kabadayılığı.

Kusura bakmayın ama siz ezik ruhunuzu tamir edeceksiniz diye, siz evinizin sıcak köşesinde çayınızı yudumlayarak ahkam keseceksiniz diye, siz efendinize yaranmak için horozlanacaksınız diye Çerkes halkı yeni bir ateşe gözünü kapatıp atlayamaz.

Çerkesya’nın kurulmasına kadar yürünecek daha çok yol var önümüzde bizim.

İçiniz karardı biliyorum ama bu madalyonun bir yüzü sadece ve diğer yüzü de bundan pek temiz değil.

Biraz da ona bakalım.

Her meselede aman Moskova’dan ne derler, aman merkez buna izin verir mi, aman komşu halklar nasıl düşünür kompleksinden artık çıkıp kendi menfaatini kendisi savunabilir duruma gelmesi gereken bir halk var.

Her fırsatta uzaklarda birilerinin gözüne girmek için bin bir türlü şaklabanlık yapmaktan vazgeçip, sırtını kendi halkına yaslaması, gücünü kendi halkından alması gereken bir elit var.

Dünya yansa umurunda olmayan, bir eski kuşak ve yeni yeni kendi gerçeğinin farkına varmaya başlamış ama henüz olgunlaşmamış bir yeni kuşak var.

Önce bu hakikatlerimizin farkına varalım ve çözüm yolları arayalım.
Kendi kendimize yeter hale gelelim, kendi gücümüze güvenir hale gelelim, kendi menfaatimizin farkına varabilir hale gelelim.

En önemlisi diaspora ile anayurt insanı arasındaki uçurumu ortadan kaldıralım.

Ortak düşünebilen, hedefleri olan ve ortak hareket edebilen bir halk haline gelebilmeliyiz her şeyden önce.

Ortada bir yanlış varsa çıkıp söyleyebilmeli, hakkımız alınacaksa kendi gücümüzle almalıyız.

Bunun için de Ruslara dayanan, Türklere dayanan, Gürcülere ve Amerika’ya dayanan payanda siyasetinden vazgeçip kendi ulusal menfaatlerimizin farkında olarak, kendi gücümüze güvenerek kendi birliğimize güvenerek hareket etmeliyiz.

Peki zor soruya gelelim şimdi.

Kendi milli menfaatlerimizin farkında olacak, ona sahip çıkacak bilinç bilgi ve birliktelik oluşturduk mu?

Hayır.

Kendi gücümüze güvenecek ortak yapılanmalara, ortak örgütlülüğe, ortak altyapıya sahip miyiz?

Hayır.

Sorunlarla birlikte mücadele edecek ortak anlayışa, disipline iradeye ve hedeflere sahip miyiz?

Hayır.

Peki sormazlar mı adama; kardeşim sen neyine güveniyorsun da kuru gürültüden ibaret nutuklar atıyorsun.

Sen neyine güveniyorsun da altı boş arkası desteksiz tehditlere meydan okumalara yelteniyorsun diye.

Sorarlar ama duyan kim.

Sen es, gürle uzaklardan, nasılsa zarar gören olmayacaksın, Çerkeslik de umurunda değil aslında, sadece günü kurtar yeter sana.

Aklınızı başınıza alın beyler.

Bu millet daha o noktada değil, o güçte değil, o örgütlülükte değil, o bilinçte değil.

Üç tane yarı Türkleşmiş adam Ruslara nefretini kusarak mutlu olacak diye, önünü arkasını hesap etmeden insanları gaza getiriyorlar.

Sen daha dünya yüzünde bir televizyon kuracak güce sahip değilsin be adam.

Utanacağına işi arsızlıkla örtmeye çalışıyorsun.

Halkımız meseleyi tüm yönleri ile düşünüp değerlendirdiğinde realiteyi görecek, birkaç tane körün önümüze düşmüş bize yol göstermeye çalıştığını fark edecektir eminim.

Gücün varsa kendin yapacaksın.

Gücün yoksa hiç olmazsa durumunu doğru tahlil edip güç kazanmaya çalışarak pozisyonunu koruyacaksın.

Uşak ruhlu adamların bu milleti birilerine oyuncak etme sevdasından artık gına geldi.

Dün de böyleydik biz, birimiz gider Türk’le Tatar’la, diğerimiz gider Rus’la işbirliği yapardı ama birbirimizle işbirliği yapmak nedense hiç kısmet olmadı bize.

Birbirimize güvenmek, birbirimize dayanmak, birbirimizin varlığından dirliğinden mutlu olmak güven duymak hiç kısmet olmadı.

Böyle giderse olmayacak da.