JOKEY KADİR ALTINÖZ

Tolgay Kaya

Sevgili Kadir ağabey kendinizden bahseder misiniz? Jokeyliğe nasıl başladınız? İlk kazandığınız safkan hangisiydi? Sonrasında neler oldu?

– 1948 Yılında Kayseri ilinin Pınarbaşı ilçesinde doğdum. Köken olarak Çerkes bir aileden geliyorum. Atlarla dostluğum 12 yaşlarında başlamıştır. Saygıyla andığım Mustafa Dinkçioğlu beni yanına aldı. Kendisinin bana büyük destekleri olmuştur. Adana’da başlayan dostluğumuz 13 yaşında aldığım Apranti lisansı sonrasında da devam etti. 14 yaşındayken ilk yarışımı kazanmak nasip oldu. Ankara’da koşulan koşulardan birindeydik. Bir Arap safkanı olan Tokuçlu ile kazandıktan hemen sonra hayatımdaki en önemli şahsiyetlerden biri olan sayın Zekeriya Adın ile tanıştım. Kendisinden yine önemli destekler gördüm. Sağ olsun var olsun 1966 yılında Eliyeşil Ekürisinden Firstlady isimli İngiliz kısrağı ile Jokey olmaya hak kazandım. O zamanlar Jokey olmak için 45 yarış kazanmak gerekiyordu. Ben bu sayıya hayli kısa bir zamanda ulaştım. Daha sonra büyüklerimin bana çizdiği yoldan devam ettim. Yaşamım boyunca profesyonel bir biçimde yaşamaya devam ettim.

– Eski atçılarımız arasında sizin yarış içerisinde en iyi yer tutan ve yarışı en iyi okuyabilen bir jokey olduğunuzdan söz ediliyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz

– Yarış içerisinde iyi yer tutmak yada bulmak buna bağlı olarak da yarışı iyi analiz edebilmek zaman içinde gelişen bir yetenek diyelim. Çok çalışmak ve özel yaşama çok dikkat etmek, sonradan başarı hep kendiliğinden gelmiştir. Benim içinde bu böyle olmuştur.

– Önce Vidar hemen ardından da Levano Gazi koşularında tarih yazdınız. Hissettiğiniz duyguları bizimle paylaşır mısınız?

– Gazi koşularında ki başarıların birde görülmeyen yüzü vardır. Bu mesleğin içinde kazanmakta vardır kaybetmekte. 1969 yılında saygı ile ve rahmetle andığım ülkemizin en büyük atçılarından olan Özdemir Atman‘ın Martini adlı atıyla yarışı kaybedip ikinci kaldığımda müthiş üzülmüştüm. 1977 yılında ise Vidar isimli safkanla kazandığımda çok ama çok mutlu olmuştum. Atçılık ve Jokeylik böylesine bilinmez bir denklem işte. 1980 yılında da kazanmak yine bana nasip oldu. Levano ile potaya süzüldüğüm yarışı haftalar önce tasarlamış rakiplerimi tek tek analiz etmiştim. Kazanmak güzel bir şey. Bir dönem Birleşik Arap Emirlikleri’nde de at bindim. Küçümsenmeyecek başarılar elde ettim. Hani bana yakıştırılan Hacı lakabı işte o günlerden kalmadır.

– Yarışlarla ilgili unutamadığınız anılarınızı bizimle paylaşır mısınız?

– Benim için önemli atlar olmuştur. Yine sevgi ve rahmetle anacağım Sayın S. S. Turhan’ın şampiyon Arap atı Albatur ile olan bir anımı anlatmak istiyorum. Yarış İstanbul 1600 metre çim pistte koşulacak. İstanbul’a yeni bahar gelmiş havada bir garip, ben de mevsimsel bir uykulu ve yorgunluk hali var bahar yorgunluğu yani. Padok’ta taktik verildi, taktiğe göre özellikle son düzlükte atağa kalkmam söylenmişti. Yarış başlamış bende bana verilen taktik icabı gurubun en sonunda atı beklemeye almıştım. Öndeki atlar çok yavaş bir tempoda koşuyorlardı ve bende gurubun en sonunda beklemedeydim. Bir anda rüya alemi ile gerçek alem arasında buldum kendimi. Yemin ediyorum içim uyumuştu,  bir ara birinin kolumdan çektiğini hatırlıyorum. Pekte aldırış etmeden aynı durumda devam ettim. Yine ama bu kez daha sert ve güçlü bir biçimde kolumdan çekildiğini hatırlıyorum. Kendime geldiğimde son 400 metre tabelasını gördüm. Atın üzerinde uyumuştum ve Albatur beni uyandırmıştı. Son 300 metre de onu dışarı aldım ve koşuyu kazandım ama bu yarışı ben değil Albatur kazanmıştı. Başka bir at daha var ki onun adı da Tünkut‘dur. Onunla kazandığımız yarışlar dışında bana olan düşkünlüğü her zaman aklımdadır. Sesimi duyduğunda seyisinin yanından ayrılıp benim yanıma gelir o iri cüssesiyle ellerimi yüzümü yalardı. Bir sabah at sahibine “Ben bu atı Kantarmasız çalıştırırım ” dediğimde gerek at sahibi gerekse aynındakiler çok şaşırmıştı. Tünkut ile her idmanımız bir macera gibiydi. Piste her çıktığımızda yarım saatten erken gelemiyorduk. Onunla hep konuşurdum ve o şampiyon safkan benim bütün komutlarımı dinlerdi. Önal isimli safkan da benim için ayrı bir öneme sahiptir. İzmir’de altı yarış koşmuş ve hepsini de çok rahat kazanmıştık. Sonra bir şeyler oldu ve beni Önal‘dan ayırdılar. Bir sabah baktım idman pistinde ama çalıştıran kimse yok aradan biraz zaman geçti baktım yine çalıştıran kimse yok onu. Bende at sahibinin de duyacağı bir şekilde “Alın bunu buradan ya çalıştırın ya da ahıra götürün”  diye bağırdım. Beni atına bindirmekten vaz geçmiş olan at sahibi de “Madem öyle al sen çalıştır yahu” diye gürledi. Bende atın seyisine “Getir benim aslanımı” diye seslenir seslenmez Önal seyisinden kurtulup bir hızla benim yanıma gelip başını göğsüme dayayıp yüzümü yalamaya başladı. At sahibi de bu inanılmaz manzara karşısında duygulanıp nemlenen gözlerle “Sen ve atım bana büyük bir insanlık dersi verdiniz” dedi.

– Çok samimi bu açıklamalarla kapınızı bizlere  açtığınız için teşekkür ederiz.

– Ben teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim.