İSRAİL ÇERKESLERİ

Semyon Çertok
Kudüs
Çeviri: Murat Papşu

İsrail’in kuzeyinde, Halil’deki Çerkes köyü Kfar-Kama’ya tanıdıklarımın oğlunun düğününe geldim. Komşulardan ve iş arkadaşlarından, Yahudilerden, Araplardan, Dürzilerden ve Ürdünlü akrabalardan oluşan çok sayıda konuk için köy meydanında uzun ahşap masalar dizilmişti. Damat koyu kumral, boylu boslu, geniş omuzlu, açık yüzlü bir gençti; gururlu bir edayla dikiliyordu. Gelin şalvar, geniş yenli uzun bir gömlek ve ipek beşmet giymişti. Lermontov’un “siyah ipek beşmetiyle yatakta oturan” Bela’sını anımsatıyordu. Damat, geçen yüzyılda Rusça “çerkeska” diye adlandırılan, Kuban ve Terek Kazaklarının da benimsediği giysiyi giymişti: Dizlerin altına kadar inen, ince bir kemerle belinden bağlanmış, göğsünün her iki tarafında fişekler için deri kılıflı “hazırlar” bulunan, tek taraflı yakasız kaftan. Gelin Bela’yı anımsatırken, damat da L.Tolstoy’un Hacı Murat’ını anımsatıyordu.

Geleneksel “halze” (ince hamur içinde tuzlu peynir) ve “bastrahazra”dan (pirinç, un, tavuk ve baharattan yapılan bir yemek) oluşan akşam yemeğinden sonra zurna eşliğinde eski, monoton melodiler dinledik. Daha sonra bunun yerini Lezginkaya benzeyen hareketli bir oyun aldı. Halil vadisi birden, İsrailli Çerkeslerin atalarının sürgün edildiği Kafkasya’yı anımsattı.

Çerkesler Kafkasya’da en eski zamanlarda ortaya çıktılar ve Kuban nehri boyunca ve onun güneyinde Karadeniz sahilinde, Anapa’dan Tuapse’ye kadar Kafkas Sıradağları’nın kuzey yamaçlarında yaşadılar.

Gerçekten de Çerkes coğrafi adlarına Güney Rusya steplerinde ve Azak Denizi’nin bütün sahilinde rastlanıyor. Rus yazılı kaynaklarında Çerkesler ilk olarak 13.yüzyılda anılıyorlar, Rus edebiyatında ise “Çerkes” sözcüğü Kafkasya Dağlılarının genel adı olarak kullanılıyordu. Dil ve kültür bakımından akraba olan çok sayıdaki kavimler üç büyük grupta toplanıyor: Abhazlar, Kabardeyler ve Çerkesler ya da kendilerini adlandırdıkları biçimiyle Adigeler. İsrail Çerkesleri de kendilerini böyle adlandırıyor.

Toprakları Kafkas savaşları sonucunda Rusya’ya geçti, Dağlıların topraklarına komşuları Kazaklar yerleşti ve bu topraklar Kuban Oblastı’nın bir bölümü oldu. Savaş, 1829 Edirne (Andrianopol) Antlaşması’na göre Kafkasya’daki Türk topraklarının Rusya’ya geçmesiyle başladı. Dağlılar Beyaz Çar’ın egemenliğine girmeyi reddettiler, cesaretle direndiler ve ancak 1846 yılında kesin olarak boyun eğdiler. Yerli Kazaklar o zamana kadar Dağlılarla barış içinde yaşıyor, onlarla evleniyorlardı; giysilerini ve birçok geleneklerini de benimsemişlerdi. Ancak onlarca yıl süren işgal savaşı onları düşman yaptı ve Rusya toplumunda Dağlılara karşı olumsuz duygular yarattı.

Yaşanan yıkımların, zulmün, yağmaların, cinayetlerin anısını Rus edebiyatı korudu: Lermontov’un “Zamanımızın Kahramanı”, L.Tolstoy’un “Kazaklar”, “Orman Kesimi” ve diğer yapıtları, Y.Tınyanov’un “Vezir Muhtar’ın Ölümü”… Dedelerinin dedeleri “barışı sağlamanın” kurbanları olan İsrail Çerkesleri de bunun anısını koruyorlar. “Barışı sağlamak” bugün transfer olarak adlandırılabilir: Dağlıları yaşadıkları yerleri terk etmeye ve düzlüklere inmeye zorladılar. Burada da, isteyenlerin Rus uyruğu almak koşulu ile kalıp yaşayabileceklerini ilan ettiler. Diğerlerine de Türkiye’ye yerleşmek için iki buçuk ay süre verdiler, sürgünler de bunu istekle kabul ettiler.

Kalanlar azınlıktaydı. Çoğunluk sürgünü seçti. İnsanlar ev eşyalarıyla birlikte, büyük güçlüklerle Türk gemilerinin onları beklediği Karadeniz kıyısına indiler. Abhazlar ve Osetler de dahil, o zaman giden bütün Dağlılar 400 bin kişiydi. Türk hükümeti onları imparatorluğunun kenar bölgelerine adacıklar halinde dağıttı ve onların kale-köyleri Balkanlarda ve Küçük Asya’da Türk ileri karakolları oldu (Şimdiki Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak ve İsrail’de).

Birkaç Çerkes köyü de Filistin’e geldi. Yaşam koşulları ağırdı, birçok göçmen hastalıktan ve açlıktan öldü. Köylerden biri (Keysariya yakınındaki Raba) dağıldı. İki köy kaldı. Yaklaşık üç bin kişinin yaşadığı Kfar-Kama ve Rahaniya (bin kişi). 1920’de Büyük Britanya yeni bir Arap devleti (Ürdün’ü) kurduğunda Çerkeslerin bir bölümü Emir’in egemenliği altına girdiler, Halil’deki iki köy ise mandayla yönetilen Filistin’de kaldı ve 1948’de İsrail’e dahil oldular.

Çerkeslerin her zaman, hem Araplarla hem Yahudilerle iyi ilişkileri vardı. Ancak bağımsızlık savaşı başladığında hemen Yahudilerin tarafında yer aldılar, İsrail Savunma Ordusu’na girdiler ve Halil’de Ürdün lejyonuyla çarpıştılar. O zamandan beri Yahudi devletine fedakarca hizmet ediyorlar ve bütün savaşlara katıldılar. Aslında Çerkesler, Rusyalı ilk Yahudi yerleşimcilerden bile önce buraya gelmiş olan ilk sakinler. İsrail, onların desteğinden ve iki halk arasındaki tarihi ittifaka bağlılıklarından emin.

Bağlılık Çerkeslerin bir niteliğidir. Türk sultanına da aynı şekilde fedakarca hizmet ettiler. Ürdün’de yaşayanlar da krala aynı şekilde bağlılar. Bedevilerle birlikte kralın kişisel koruma birliğini oluşturuyorlar ve Ürdün’de etkili bir gruplar. Aslen Çerkes olan General Şordom ordu istihbaratının başında bulunuyor. Kardeşi İshak hava kuvvetlerinin komutanı.

Parlamentoda iki koltuk Çerkeslere, bir koltuk da Çeçenlere ayrılmış; onu diyanet bakanı ve uluslararası Çeçen birliğinin başkanı Abdul Baki Camma işgal ediyor.

İsrail’de askerlik Çerkes erkekleri için temel meslek olmuş. Kfar-Kama’da, gereksinim olduğu durumlarda köyün komutanı ve subaylarıyla birlikte bir alay çıkartabileceği söyleniyor. İsrail ordusunda albay rütbesinde birkaç Çerkes bulunuyor. Kafkasya’da Çerkesler binicilikleri ve nişancılıklarıyla ünlüydüler. İsrail’de de muharip birlikleri, güvenlik hizmetini ve polisliği tercih ediyorlar ve sık sık da komutanlık makamlarına geliyorlar.

Dağlı gruplarından her biri kendi özelliğini ve adını korumasına, değişik dilleri ve lehçeleri olmasına karşın ırk, tarih, kültür ve gelenekler bakımından tek bir etnik topluluğu oluşturuyorlar. Kafkas Savaşı sırasında da önderleri tekti: “Dağıstan ve Çeçenistan İmamı” Şamil. Rusya’nın Çeçenistan’a karşı bugünkü savaşı, dışarıdaki Dağlılarda Kafkasya’daki kardeşleriyle dayanışma duygusu yaratmış. Onlar için para toplamışlar, yardım yollamışlar, Tel Aviv’deki Rusya elçiliğinin önünde protesto gösterileri yapmışlar.

Bugün dünyada kaç Çerkes yaşıyor? İsrail’de 4 binden fazla, Suriye’de 30-40 bin, Ürdün’de 70 bin, Türkiye’de 3 ile 4 milyon. Bolşevik devriminden sonra Kafkasya’daki Dağlılarla bağları onlarca yıl kopmuş, bugünlerde yeniden kuruluyor. İsrail Çerkesleri atalarının yaşadıkları yerleri kendi gözleriyle görmek için turist olarak en sık Kafkasya’ya gidiyorlar. Ve halklarının geleneklerini ve kültürünü asıl kendilerinin, göçmenlerin torunlarının koruduğuna inanıyorlar.

Kosova’daki çatışmalar, bir bölümü Sırp ordusunda görev yapan oradaki Çerkes-Adıgelerin 321 ailesini parçaladı. Bu durumdan kurtuluşu Çerkesler Kuzey Kafkasya’ya dönüşte görüyorlar ve ilgili dilekçeyle Rusya makamlarına başvurdular.

Diğer ülkelerin, özellikle Almanya’nın Çerkes diasporası onların kararını destekliyor. Kfar-Kama’ya geldiğimde Cuma günüydü ve köyün üzerinde, inananları namaza çağıran müezzinin sesi yükseliyordu. Yaşlılar eğri, dar sokaklardan camiye gidiyordu. Girişin önünde ayakkabılarını çıkardılar; dizlerinin üzerinde oturuşları, alınlarını yere değdirip doğruluşları açık kapıdan görülüyordu. Çocuklar bisikletleriyle köyün kenarındaki futbol sahasına gidiyordu. Dürzi köyünden ve komşu Kibutstan (Yahudi yerleşimi) takımlarla iki maç yapılacaktı.

Namaz ve maç bittiğinde sokaklar kalabalıklaştı. Çoğu Avrupalılar gibi giyinmişti, bazıları geleneksel kıyafetliydi, bazıları da Arapların yere kadar inen beyaz entarisini taşıyordu. Birçok erkek de ordu üniformalıydı (Müslümanların ve Yahudilerin tatil günleri olan Cuma ve Cumartesi için izin almış olanlar). Hepsi aralarında Çerkesce konuşuyordu, yabancılarla ise İbrani’ce, Arapça ya da İngilizce. Halil’deki bir köyde Kiril harfleriyle yazılmış, küçük harflerle İbrani’ce ve Arapça çevirisi de olan tabelalar görmek özellikle ilginçti: Okul, kütüphane, kulüp anlamlarına gelen, çok sayıda ünsüzden oluşan uzun kelimeler.

Kafkas Dağlılarının dillerinde yazı 1920’li yılların ortasında, önce, Kafkas dillerinin zor ses bileşimleri için daha uygun olan Arap alfabesi temelinde ortaya çıktı, sonra Latin harfleriyle, 30’lu yıllarda da Rus harfleriyle değiştirildi. Bu harfleri İsrail Çerkesleri de kullanıyorlar. Ancak Kafkasya’da Ruslaştırma yıllarında kirlenen dilleri yoksullaşıyor ve pratikte yok oluyor. Çerkesce İsrail’de eski arılığını korumuş ve köy okulunda zorunlu olarak öğretiliyor. Çerkesler çağdaş eğitim alıyorlar ve geleneklerini koruyorlar: Birçok kişi düğüne, kamalarla ya da kılıçlarla süslenmiş geleneksel giysileriyle gelmişti.

Kfar-Kama, Kafkas aulunun, Arap köyünün ve Yahudi kasabasının karışımı (sembiyoz) bir yerleşim yeri. Evler temiz ve bakımlı, dışarıdan saklyayı (Kafkasya’ya özgü ev) andırıyor: Alçak, iki eğimli çatıları olan evler. İçeriden ise her türlü konforuyla çağdaş bir İsrail dairesi. Çağdaş mimari yapıtı yapılar da var (kreş, kulüp, poliklinik). Çerkesler, yerel doğal özelliğin ve çevrenin korunmasına katkıdan dolayı köyün İsrail Devlet Ödülü aldığını gururla anlatıyorlar.

İsrail Çerkesleri Ürdün’deki akrabalarıyla serbestçe iletişim kurma imkanı kazanalı yalnız birkaç yıl olmuş; bağları 1948’de kopmuş ama Suriye’deki soydaşlarıyla bağları hala kopuk. Kültürel özgünlüklerini korudukları, yüksek yaşam düzeyine sahip demokratik bir ülkenin vatandaşları oldukları için memnunlar. Çerkesler bütün İsraillilerin sahip olduğu aynı haklara sahipler: Seçimlere katılıyorlar, vergi ödüyorlar, orduda hizmet ediyorlar. Yahudilerin yaptığı gibi memurları ve hükümetin politikasını eleştiriyorlar. Çerkesler burada doğdular, büyüdüler ve burası onların tek evleri. Komşularıyla ilişkileri dostça: Birbirlerinin düğünlerine gidiyorlar, spor karşılaşmalarına katılıyorlar. Çerkeslerin sorunu sayılarının az olması; bu kadar küçük bir etnik grubun kendini koruması zor.

Bu yöndeki gayretleri Çerkesleri içe kapanmak, tutucu olmak zorunda bırakmamış. Ülkenin yaşamına herkesle eşit ölçüde katılıyorlar ve yardımlaşma, konukseverlik, kunaklık gibi en güzel geleneklerini koruyorlar. Ancak başka inançtan olanlara karşı nefreti, kan davasını, kadınların eşitsizliğini reddetmişler. Zarif ve şık Çerkes kadınları köyde erkeklerle aynı mevkileri işgal ediyorlar. Çağdaş açık toplumun ayıpları olan uyuşturucu, alkolizm, hırsızlık burada bilinmiyor. Düğün gelenekleri geçmişin ve bugünün sentezi. Başlık kalmış, ancak bir yük değil sembol olarak. Yeni evlilerin bankadaki ev ipoteğini her iki taraf da ödüyor.

Ayrılmadan önce, gece geç vakitte köyde son kez dolaştım. Çerkesler televizyonların başında oturuyorlardı. Açık pencerelerden İbrani’ce son haberler, Arap müziği ve Amerikan filmlerinin diyalogları duyuluyordu. Köy sabah erkenden dağılıyordu: Üniversite öğrencileri büyük şehirlere, işçiler komşu Tsfat ve Afula’ya, askerler ve subaylar birliklerine. Herkes kendi mekanına doğru yollanıyordu, bu erken saatte her İsraillinin yaptığı gibi…

“Russkaya Mısl”, No 4264 Paris, 8 Nisan 1999