İRAN’DAN KAFKASYA’YA KADAR BÜTÜN BÖLGENİN KONTROL EDİLMESİ

Abdullah Muradoğlu

Teşkilat-ı Mahsusa, sömürge altındaki bölgelerde İslami-milli ayaklanmaların zeminini hazırladı. Plana göre uygun ortam gelip, ihtilal kıvılcımları çakılınca, Osmanlı birlikleri bölgelere girerek yerel güçlerle birleşecekti.

Harbiye Nazırı Enver Paşa, Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay’ı, küçük bir Alman askeri misyonuyla Afgan Emiri Habibullah’la özel bir görüşme yapmakla görevlendirdi. Yolculuk, Teşkilat-ı Mahsusa’nın sorumluluğunda idi. Heyet, İran içinden Kabil’e ulaşacaktı. 1914 sonlarıydı. Amaç, İngilizlere karşı Afgan Emirini Osmanlı-Alman tarafına çekmekti. Heyetin kurmay başkanı Binbaşı Ömer Fevzi (Mardin)Bey’di. Rauf Bey’in adı saklı tutuluyordu. Prof. Mustafa Balcıoğlu “Teşkilat-ı Mahsusa’dan Cumhuriyete” isimli çalışmasında bu yolculuğu anlatırken Ömer Fevzi’den Umur-ı Şarkiye Müdürü (Teşkilatı Mahsusa) olarak sözeder. Hazırlıkları yapan da Fevzi Bey’di. Sahte pasaportla iki ajanını önceden hazırlık yapmak üzere Hindistan’a göndermişti. İngilizler iki ajanı gemiden indikten sonra tutukladılar. Prof. Balcıoğlu’na göre, Fevzi Bey’in iki ajanı uğurlarken göğsünde altın madalyası ve Umur-ı Şarkiye Müdürü sıfatıyla iskelede görünmesi dikkat çekmişti.

Alman subaylar rahatsız

Heyet, İran’a üç parça halinde Halep üzerinden İran’ın Loristan eyaletine girmişti. Heyette Almanların yanı sıra bazı Hintli ve İranlı ihtilalciler vardı. Heyet İran içlerindeyken Osmanlı Hükümeti savaşa girdiğini ilan etti. Yolculuğu uzatan Rauf Bey, bölgedeki büyük Kürt aşireti Bahtiyarileri yanına çekmek suretiyle Güney İran’da kontrolü ele almak niyetindeydi. Kabil’e gitmek üzere yola çıkan Teşkilat-ı Mahsusa heyeti, İran içinde teşkilat yapıyordu.

Kürt aşiretleri içinde faaliyet gösteren Rauf Bey’in müfrezesinin Kasr-ı Şirin’i işgal edip, ardından Kirmanşah’a girmeye hazırlanması Alman subayların uykusunu kaçırdı. Almanlar Rauf Orbay’ı Enver Paşa’ya şikayet ederken, İran Hükümeti ve basını Tahran’daki Osmanlı Sefiri’ni tazyik altına aldı. İngilizler ve Ruslar tarafından kıskaç altına alınan İran Şahı tarafsızlık siyaseti izliyordu. Enver Paşa, Rauf Bey’den Kirmanşah’a cebren girmemesini, Güney’deki aşiretler üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi.


Hintli muhafızlar firar etti

Almanlar, Teşkilat-ı Mahsusa’nın İran’daki çalışmalarından rahatsızdılar. Rauf ve Ömer Fevzi beyler de Almanların İran’da kendi adlarına yaptıkları faaliyetlerden kuşkuluydular. Almanlar Orbay’ı, Orbay da Almanları Enver Paşa’ya şikayet ediyordu. Irak cephesinde bedevi gönüllüleri örgütleyerek cepheye sevkeden Süleyman Askeri de ortak misyonun sona erdirilmesini, heyetin elindeki silah ve techizatın kendisine gönderilmesini istiyordu.

İngilizler Basra’yı işgal etmişti. Irak cephesi öncelikliydi. Askeri’ye göre İran’da Almanlardan ayrı hareket edilmeliydi. Enver Paşa, ortak misyonun Almanları üzmeden sona erdirilmesine izin verdi. Silahlara el konulmayacak, Almanlar Kabil’e ayrı gidecekler, yanlarında refakatçi olarak Yüzbaşı Kazım bulunacaktı. Cihad-ı Mukaddes ilan edilmişti. Kirmanşah’taki İngiliz Konsolosluğu’nu koruyan Hintli muhafızların komutanı ve adamları Rauf Bey’e iltihak etti. Van cephesinden Çerkez Ethem, Cihangiroğlu İbrahim Bey de İran’a geldi.


Şii ve Sünnileri birleştirecekti

Bu arada Ömer Fevzi Bey, Tahran Sefareti’ne ateşemiliter olarak tayin edildi. Görevi Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlediği Kafkasya’daki İslam İhtilal Komiteleri ile İstanbul arasındaki koordinasyonu sağlamaktı. Ömer Fevzi Efendi, İran’daki İngiliz ve Rus nüfuzunu kırmaya çalıştı. Şii ve Sünniler arasındaki uzlaşmazlıkları çözümlemek istiyordu. Şii din adamlarıyla görüşüyordu. Şiilerin Hac konusundaki isteklerini İstanbul’a ileterek olumlu adımlar atılmasını sağladı. Faaliyetleri İngilizlerin dikkatini çeken Ömer Fevzi Bey, bir suikast girişiminden son anda kurtuldu. Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri İran içlerinde Rus kolordosunu bozguna uğratıp Kirmanşah ve Hemedan’a girmişti. Kirmanşah’ta eski nazırlarından Nizam-üs-Saltana Hüseyin geçici hükümet kuruyordu. Teşkilat’tan Ömer Naci, Ruşeni Barkın, Cihangiroğlu İbrahim ve kardeşi Hasan Bey, Meşrutiyet’ten önce Güney İran’da Nizam üs-Saltana ile Meşrutiyet için çetecilik yapmıştı. Ömer Fevzi Bey’in ön ayak olmasıyla kurulan Kirmanşah Defa-i İslam Cemiyeti , İttihad-ı İslam’ı savunuyordu.

”Milisleri örgütleyelim”

Ömer Fevzi Mardin, Kafkas işleriyle yakından ilgileniyordu. Dr. Vahdet Keleşyılmaz’ın verdiği bilgilere göre Teşkilat-ı Mahsusa’dan Ali Murteza Bey, Tahran’daki Ömer Fevzi Bey’e bir rapor gönderiyor: “Yeterli silah ve cephane sağlandığı takdirde Kafkaslarda ihtilal çıkarmak, köprüleri uçurmak, Bakü petrollerini yakmak mümkündü.” Ömer Fevzi Mardin’le ilişki kuranlar arasında Azerbaycan Musavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade de vardı. Resulzade, Tahran Sefareti’ne gönderdiği raporda Ömer Fevzi Bey’den silah ve cephane yardımı istiyordu.

Ömer Fevzi Efendi’nin mütareke sırasında da Katar civarlarında olduğu biliniyor. Bu sırada Enver Paşa’ya yazdığı mektupta, “Anlaşma üzerine askerlerimizi çekiyoruz; ama halkın durumu müsait. Libya’daki gibi milisleri organize ederek mi çıkalım?” dediği belirtiliyor. Ömer Fevzi Bey’in, kısa bir süre Harp Okulu’nda öğretmenlik yaptığı da kaydediliyor.

Bektaşi şeyhi Ubeydullah’in tuhaf yolculuğu

Enver Paşa belki İngilizleri şaşırtmak, belki Almanlardan ayrı olarak Emir’le ittifak sağlamak amacıyla bir başka heyeti, Ubeydullah Efendi başkanlığında yola çıkarmıştı. Ubeydullah Efendi de Rauf Bey gibi Kabil sefiri olarak gönderiliyordu. İki heyetin birbirinden haberi yoktu. Aydın Mebusu ve Merdivenköy Bektaşi Tekkesi şeyhi olan Efendi’nin İran-Afganistan yolculuğu çok renkliydi. Efendi’nin kurmay başkanı Teşkilat-ı Mahsusa’dan eski Basra Valisi Süleyman Şefik Paşa, heyetin askeri doktoru ise Fahri Kutlar’dı. Dr. Kutlar, Teşkilat-ı Mahsusa’dandı. Ubeydullah Efendi’nin anılarını yayına hazırlayan Ömer Hakan Gökalp’in verdiği bilgilere göre Kutlar, Ubeydullah Efendi’nin hücresinde çalışıyordu. Kutlar, daha sonra İran’da çalışırken İngilizlere tutsak düşüyordu.

Sultan muamelesi

8 Nisan1915’de başlayan Afganistan yolculuğu Ubeydullah Efendi’nin 24 Ağustos 1918’de İngilizler tarafından Tahran’da tutuklanmasıyla sonlandı. Ubeydullah Efendi Kabil’e ulaşamamıştı. İstanbul’a götürülerek hapsedilen Ubeydullah Efendi, 1919’da serbest bırakıldı. 1920’de yeniden tutuklanarak Malta’ya gönderildi.

Ubeydullah Efendi, İran’da halkın büyük sevgisi ile karşılanıyordu. Buna Kum kenti dahildi. Onun Hamedan’a girişi sırasında binlerce İranlı, bir seyyid gibi giyinmiş olan Osmanlı Sefirini sultanlar gibi ağırlıyordu. Ubeydullah Efendi, Sultanabat kentinde halkın ilgisini şöyle anlatıyordu: “Bu tarifi kabil olmayan bir temaşa idi: Bir hükümdardan başka hiç kimse için bu yolda bir karşılama olamazdı. Şehrin bir saat mesafesinde demokratlar(İran fırkalarından biri) tarafından şerefime bir zafer takı kurulmuştu. Zafer takı geçildikten sonra, dinlenmem için büyük bir çadır kurmuşlar, burada çaylar bisküviler hazırlamışlardı. Zafer takının önünde cemaat reisleri ve konsoloslar karşılamaya gelmişlerdi. O günü çarşılarla beraber bütün mektepler de kapanmıştı. Mektep çocukları heyetleri ile resmen, kadın kız çoluk çocuk herkes yollara dökülmüştü. Karşılamada 30 bin kişi vardı. Biz sağa sola tebessüm ederek, selamlar vererek yolumuza devam ediyorduk. Zafer takının yanındaki çadırda bir müddet istirahat ettik. Kasideler okundu. Nutuklar söylendi. Yola devam edildi.”

Milli-İslami ayaklanmalar

Prof. M. Kemal Öke, “Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar” adlı kitabında İttihad-ı İslam’ın başarılı olması için Teşkilat-ı Mahsusa’nın büyük bir mesai harcadığını belirterek, “Teşkilat-ı Mahsusa ekipler çıkararak propaganda faaliyetlerine başlayarak, düşman sömürgelerinde islami-milli ayaklanmaların zeminini hazırlayacaktır. Uygun ortam oluşturulup ihtilal kıvılcımları çakılmaya başlanınca, zaten harekete geçmiş olan düzenli Osmanlı birlikleri mezkur bölgelere girerek yerel milliyetçilerle birleşecekti” diyor. Prof. Öke Teşkilat-ı Mahsusa’nın diğer çalışmalarından şöyle söz ediyor: “Bahattin Şakir’in, Rıza Bey’lerin Kafkas hududuna gönderilerek çeteler teşkil etmeleri ve Acara ahalisini ayaklandırmak için Rus hududunu geçmeleri, Enver Paşa’nın yaveri Binbaşı Mümtaz beyin Eşref ile Mısır hududunda mücahit toplayarak tecavüz hareketlerine girişmeleri, Ubeydullah Efendi Grubunun Binbaşı Rauf Beyin ekibinin eşliğinde, İran’a, oradan da Afganistana sızmaları sağlanır. Öte yandan İttihatçıların girişimleriyle cihadın akisleri Güney Asya’da da şiddetle hissedilmiştir.”
Ömer Naci İranlı devrimcilerin piriydi.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın İran-Kafkas bölgesindeki önemli eylemcilerden biri Ömer Naci’ydi. İkinci Meşrutiyet ilan edilmeden önce İran’a meşruti bir rejim için çalıştı, çetecilik yaptı, tutuklandı. Güney İran’da, Anayasacılığı savunan devrimci grupların Ömer Naci’yle sıkı ilişkileri vardı. Bu ilişkiler İttihat-Terakki Hükümeti döneminde de sürdü. İran’da ipten dönen Ömer Naci, Cihan harbinde, İran Azerbaycan’ını ayaklandırmaya çalıştı.

Emrindeki birlikler Türk ve Kürtlerden oluşuyordu. Komutasındaki birlikler Ocak 1915’de Tebriz’e girdi. İran’da Hüveyze ve Ahraz’a girerek petrol borularını havaya uçurdu. 1916’da Musul’a geçen Naci’nin gönüllü birlikleri Urmiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi. İran’daki Bahtiyari aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalışan Ömer Naci, tifüse yakalanarak Kerkük’te vefat etti. Naşit Hakkı Uluğ, 1969’da Yeni Gazete’de “Kutsal Cihat” başlıklı tefrikasında şöyle diyordu: “İslam Birliği adlı İran derneği, İttihat ve Terakki’den teşvik görüyordu, Türk ileri gelenleri Sünnilik ve Şiilik gibi mezhep farklarına önem vermeyerek, Türkiye, İran ve Afganistan’ın büyük bir maksat uğrunda birleşmelerini mümkün görüyorlardı. Bu sebeple Meşrutiyetin ilanından sonra idealist bir subay ve şair olan Ömer Naci, yanına verilen birkaç komitacı ile birlikte İran’a dalmıştı. İttihatçılar için İran’daki ırkdaş ve dindaşlara yaklaşmak dayanılmaz bir arzu olmuştur. Göçebe oymaklar Irak sahrası ile İran yaylası arasında gidip geliyordu.” Uluğ’un sözünü ettiği İslam Birliği Derneği, Ömer Fevzi Bey’in kurulmasına ön ayak olduğu Defa-i İslam’dı.

Tarkan’ın dedesi Kafkas cephesinde Ömer Naci hakkında kitap yazan Dr. Fethi Tevetoğlu’nun babası Ali Dursun Kaptan, Teşkilat-ı Mahsusacı Ömer Naci ile birlikte Kafkas-Doğu cephesinde 5 yıl çalıştı. Ali Dursun Kaptan, Kurtuluş savaşının da tescilli denizçi kahramanlarından. Ali Dursun Kaptan, pop star Tarkan’ın da dedesi oluyor. Dr. Fethi Tevetoğlu (Tarkan’ın büyük amcası), MHP lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 1944’deki Türkçülük-Turancılık Davası’nda yargılandı. Türkeş ile birlikte Tabutluk denilen hücrelerde yatan bir üsteğmendi. Eski Samsun senatörü Tevetoğlu’nun pek çok kitabı var. Babası’ndan Ömer Naci’nin menkıbelerini dinleyen Dr. Tevetoğlu, “Ömer Naci bu bölgede bir avuç fedai müfrezesi ile öyle korkunç baskınlar, öyle tesirli hücumlar yapmış ve başarmıştır ki, adının duyulması darda olan Türklere ferahlık, düşmana ise büyük korku getirirmiş” diyordu. Ömer Naci’nin ölümü, Milli Ajans’ın Kerkük mahreçli haberinde şöyle yer alıyordu: “Hürriyet ve Meşrutiyetin teessüsü gayesine hayatını, ruhunu feda ile bu yoldaki mücadeleleriyle inkılap tarihimizde pek yüce bir ad ve yer kazanmış olan Türk vatanseveri Hatib-i Şehir Ömer Naci Bey, İran’daki Ruslara galebe çalan Türk bayrağı altında mücadelesine devam ettiği bir sırada tifüs hastalığına yakalanarak tedavi edilmek için naklolunduğu Kerkük şehrinde şehitler katına uçmuştur.”