İKİ PSETLIHU (*)

Pşımaf Koşbay
Çeviri: Kheseykho E.
Yamçı Dergisi, Mayıs 1977-Şubat 1978,
s. 237

Denef’in sayılamayacak kadar çok psetlıhu(**)su vardı. Hayret doğrusu, köyde güzel bir kız yetişince (sen söyle artık nereden de biliyorlar) hiç adı-sanı duyulmayan köylerden delikanlılar koşar adım geliverirler. Her ağzını açan Denef’e iltifat yağdırmaya başlar. Kızcağızın başı döner. İçlerinden hangisini seçeceğini bilemez, şaşırır kalır ya hiç olmayacak birini seçer ya da ortada kalakalırdı. Denef’in de böyle bir durumla karşılaşabileceğini aklından geçirenler pek çoktu. Bir gurup delikanlı oturup Denef’le ilgili konuşurlarken bir dinlesen, sanki Denef’in yanında psetlıhu yapanlar onlar değil dersin. Fakat o, oldukça düzgün fiziğiyle, ayna gibi parlayan yüzüyle yola çıkınca tüm delikanlılar içlerindeki duyguları, düşünceleri bir türlü yenemezlerdi. Çalıştığı hastaneye varıncaya dek ancak bakışlarıyla takip ederlerdi. Denef de bunun farkında olduğundan hiç istifini bozmaz, başını daima dik tutarak, hiç de acele etmeden aheste aheste yürür giderdi.

Delikanlıların bunca tasası, çabası boşunaydı aslında. Denef akıllı kızdı. Ağzın laf etmeye pek yatkın olmasa bile önemi yoktu, Denef gece boyunca hiç sıkmazdı konuklarını, bazen de düşündürücü bir kaç laf ederdi. Ne kadar da üstüne varsalar, delikanlılardan herhangi birine daha yakın ilgi duyduğunu, umutlandırdığını kimse söyleyemezdi doğrusu ama bizim delikanlıların kendilerine göre bir umutlan vardı elbet. Ya Denef? Denef de içlerinden birini bellemeliydi değil mi? Bir gece değil, üç gece değil tam üç yıldır delikanlılar evine gelip giderler.

Kız kararını verdi: Tanımadığın biriyle evlenmekten yeğdir tanıdığın birini seçmek. İyi ama kim acaba bu şanslı delikanlı? O iş tamam canım, olsa olsa Barıç veya Cemal’dir. Hangisi üstün gelirse o olur. Peki Denef hangisiyle evlenmeli acaba? Enine boyuna incelemeden, kim önce teklif ederse onunla evlenirim diyenlerden mi dersin Denef? Yok o kadarını da yapmaz. Doğrusu Cemal tümüyle fethetti kızın kalbini ama Denef, Barıç’ın da varlığını hissetmiyor değil. Durum böyle olunca gel çık işin içinden, birini seçsen diğeri kalıyor. Bu kez kalana acıyorsun.

İşin ilginç tarafı Denef’i bu denli güç duruma düşüren her iki delikanlının da yakın arkadaş olmaları. Enstitüyü üçü birlikte bitirdiler. Okuldan çıkınca eve dek Barıç’la Cemal getirirlerdi onu, Fakat hiç evlenmekten filan söz etmediler bu arada. Şimdi okulu bitirip çalışmaya başlayınca iyice tutulmuşlardı kıza. Hayret doğrusu, işte nasıl tutuyorlar? İki köyün arasında mekik dokuyor adeta. Sanırım o siyah motosikletin pek yararı oluyor, çok da hızlı kullanıyor. Çalıştığı gibi gözden kayboluyor. Ayrıca motosikletin bakımı filan yok, ot vermezsin, su vermezsin. Kızın yanında ne kadar çok kalsa aracı hiç rahatsız etmeyecek Cemal’i.

Arkadaşlarını psetlıhua götürmek istemiyor Cemal. Yapayalnız gelip bir saat kadar bir şeyler konuşup hemen dönüyor işine.

Barıç’ın Denef’in yanına gelişi daha değişik oluyor. Arkadaşlarıyla beraber pek de neşeli geliyorlar. Denef şakayı pek sever, gülümseyerek karşılar Barıç ve arkadaşlarını.

– Barıç, arkadaşlarını da hep kendin gibi seçmişsin.

Katılarak güler Denef.

– Ne o Denef, bugün mü dünyaya geldin, hani derler ya, ”tencere yuvarlanmış, kapağını…” gerisini söylemeye gerek yok, söylersem tamam biz birbirimize benziyoruz der tutturursun. Ben öyle olmasını hiç istemem. Eğer ben bana tıpa tıp benzeyen biriyle evleneceksem, ömür boyu hiç evlenmem daha iyi.

– Doğrusunu istersen bu düşünceni hiç beğenmedim Barıç, ben aynaya baktıkça seni anımsıyorum, gözlerimizi, saçlarımızı benzetiyorum birbirine ve seviniyorum tabi.

– Hele bakın şunun dediğine, duyuyor musunuz? Gözlerimin senin gözlerine benzediğine inansam, çıkarır atarım o gözleri!

Barıç’ın arkadaşları pek sevindiler bu espriye ”vallahi bu Barıç gibi hazırcevap çocuk güç bulunur. Ne güzel sözler de buluyor hemen!” diyorlar. Denef pek aldırmıyor delikanlıların bu sözüne. Hemen yanıtlıyor sorularını.

En son akşam fazlaca oturmadılar. Söze şimdi başlarlar derken, hep beraber ayaklanıp gittiler. Denef odayı havalandırmak için pencereyi açınca, sokağın ortasına doğru yürüyen konuklarından, bazı konuşmalar duyuyordu.

– Ne o Barıç, kendine ayak bağı yapmaya karar mı verdin? Bu benim gördüğüm kız, gidelim der demez hazır gibime geldi dedi arkadaşı.

– Şimdi bir deneyeceğim. Tüm yeteneklerimi kullanacağım. Olumsuz tavır da alabilir. Önemli de değil. Eh… Fena kız da sayılmaz.

Sesler yavaş yavaş kayboldu. Duyduğu sözler Denef’i epey etkilemişti. Sinirlendi. Eve geldiklerinde, ters ters konuşup evden kovmayı planladı.

– Demek şu Barıç denen delikanlı beni kandıracak ha? Beklersin biraz. Sen giderken biz geçiyorduk o yollardan.

Hem kendi kendine mırıldanıyor, hem de evi süpürüyordu Denef.

Süpürdüğü tozlan dışarı atıp, eve döndü genç kız. Pencereleri kapatıp yatağını serdi, uzandı. Tavana doğru bakıp düşünüyor, Barıç gelince söyleyeceklerini planlıyordu. Barıç’ın kalbini kıracak ağır sözler arıyordu. Fakat bunun yanı sıra başka şeyler aklına geliyordu. Sempatik haliyle Barıç karşısına dikiliyor, iyice düşünemiyordu Denef. Barıç’ın üzerinde bıraktığı olumlu izlenimleri bir türlü atamıyordu.

Kendi kendisiyle mücadele ediyor, onu hiç görmek istemiyordu. Fakat sanki evde ikisi yalnız kalmış gibi karşısında dikiliyor, uyutmuyor, üstelik düşündürmüyordu. Ayrıca psetlıhula arasında onun benzeri de hiç yoktu. Yiğitçe davranışları, sert, istiyor-istemiyormuş gibi tavırları; hep üstten konuşmaları olmasa, şöyle birazcık yakınlık duyduğunu Denef bir hissetmiş olsaydı, gösterirdi gününü Barıç’a. Bu gece arkadaşına söylediği sözleri kız olarak duymak büyük üzüntü doğrusu. O her gün yaptığı şakaların bir benzeri miydi acaba akşamki konuşmaları? Yapar da doğrusu. Beraber oldukları sürece çoğu kez aynı oyunları oynardı. Hayret doğrusu, tüm kızlar Barıç’ı beğenir, aralarında iyice kaptıranlar da olurdu. Denef bu konuda temkinli davranıyordu. Arkadaşlarından Barıç’a karşı ilgi duyanlara, küçümseyerek şöyle derdi.

– Kafanız pek az çalışıyor sizin. Barıç’ın diğerlerinden ayrıcalığı ne ki? Doğru, diğerlerinden farklı. Uzun boylu, yakışıklı, sempatik bir delikanlı. Fakat unutmayın ki, bu tipler daha tehlikeli.

Böyle söylerken. Cemal aklına geliyordu Denef’in. Barıç’la onun arkadaşlığına anlam veremiyordu bir türlü. Ağır başlı, oturmuş bir kişiliği var Cemal’in. Gereksiz yere laf etmez. Kimsenin kalbini kırdığı görülmedi bugüne dek. Sakin görünümlü, sürekli gülümseyen, yavaş, yavaş, yere bakarak yürüyen, arada hiç beklenmeyen espriyle arkadaşları arasında sevilen biriydi Cemal.

En son gelişinde Barıç’ın gevezeliği üzerinde idi yine. Arkadaşları da bazı iğneli laflar ediyorlar, insanı güç durumda bırakıyorlardı. Barıç birden değişti. Arkadaşları da bir anlam veremediler. Şakayı espriyi bir tarafa bırakarak oldukça ciddi bir tavırla kıza sordu.

– Denef, yeter diyorum, çocuk değiliz artık. Seninle evlenmeye karar verdim. Şehir iyi gelir sana. O kafanı büyük ölçüde yoran işinden de, çiğnediğin çamurlardan da kurtulursun. İyi olur sanırım, pek yorulmadan gider gelirsin işine. Sinemaya, tiyatroya da gideriz. Birbirimize saygı duyarak beraberce yaşamımızı sürdürürüz. Anlatılanlara göre Adem ile Havva’nın Cennet’te böyle bizim gibi güzel yaşamış olacaklarını pek sanmıyorum. Ayrıca gözlerimizin de birbirine çok benzediğini söylemiştin…

– Ha! Şimdi arılayabildin birbirimize benzediğimizi öyle mi? İçten gelerek güldü Denef ve ekledi: Vallahi Barıç, çok güzel bir gelecek vaat ettin bana, özenmeye başladım doğrusu.

– Denef, şu şakayı bir bırak artık lütfen… Hele bir düşün kendini. Köyden bir delikanlıyla evlensen, bir gün kazara yemek hazır olmasa masayı yumruklamaya başlar, giyecekleri temiz değilse…

– Dur, dur, dur hele.. Ne o sen havayla mı yaşayacaksın? Yemek yemeyecek misin? Ya elbiseler?

– Sanıyorum, bugüne dek okudukların hiçbir şey vermemiş sana. Beni onlara nasıl benzetebilirsin? Her şey bir yana şu arkadaşlarıma bir baksana…

Denef göz ucuyla arkadaşlarını süzdü. Doğru, arkadaşlarının tümü civciv makinesinden çıkmış gibi. Yüzleri benzemiyor sadece. Beyaz gömleklerine siyah kravat takılı. Kahverengi takım elbiseleri de pek yakışmış. Kız başını eğdi, düşünmeye başladı. Hafifçe de kızardı. Denef’in bu durumundan yararlanmak istermişçesine, Barıç acele ederek sordu.

– Bugün hemen karar vermeyebilirsin Denef…

– Yok yok. Bugün de değil, yarın da… Ben sonra yazarım sana.

Barıç arkadaşlarıyla birlikte şehre döndü.

Birkaç gün geçmeden beklediği mektup geldi. Günlerden Perşembe’ydi. ”Merhaba Barıç!” diye başlıyordu mektup. ”Verdiğin sözde duruyorsan gelecek Cumartesi günü gel. Kararımın ve bu ilk adımımın ikimiz içinde hayırlı olacağı inancındayım. Denef.”

Ne oluyor hemen? Ne kadar da acele etti. Onun küçücük kalbini hoplatırım biraz ben. Beni gözlerken zavallının gözleri erir, homurdanarak mektubu bir kez daha okudu ve cebine koydu. Cumartesi’yi çok yakın buldu.

Arkadaşları gülerek, yarışırcasına içeri daldılar. Barıç kalkar gibi yaptı, elini cebine atarak mektubu çıkardı, birine uzattı, ilk alan seslice okudu.

– Ya, ya arkadaş, anladığım kadarıyla o kız peşini bırakmayacak, dedi mektubu elinde tutan.

– Sanıyorum yanılıyorsunuz. O kız iyice tutkunsa ne den doğru dürüst bir cümle yok mektupta? ”İlk adımın hayırlı olması”, ”geldi-gitti” gibi entipüften şeyler yazmış. Gerçekten tutkunsa neden ”seni seviyorum, evlenmeye hazırım” filan demiyor, dedi arkadaki.

– Hay zavallı arkadaşım, seni kaç kez elinden tutup götürdüm kızın yanına, bu kadar mı anlayabildin? Utanıyor da ondan. Benimle evlen deyince yüzünün kızardığını, o anki tavrını görmedin mi sen?

– Eh, öyle olsun. Kız sana tutkun. Peki Sinemyis ne olacak? Onu daha çok beğendiğini söylememiş miydin?

– Sinemyis mi? O kestirip attı. Buna olanak olmadığını söyledi. ”Bir daha yanıma geldiğini görmeyeyim,” dedi.

– Şimdi Denef’le evleneceksin öyle mi?

– Peki ben ömrüm boyunca ”yalnız adam” mı kalacağım? Evleneceğim elbette.

– Cumartesi günü mü gideceğiz?

– Çok safsın doğrusu. Onun dediği gün gidersem delikanlılığımdan kuşku duyarım. Kendileri de az çektirmiyorlar bize. İyiyse baksınlar, bir sonraki Cumartesi gideceğiz.

Denef’in belirttiği Cumartesi geçti. Sonraki Cumartesiye hazırlandı delikanlılar.

Akşam arkadaşlarını evde beklerken, bir telgraf geldi. Şöyle diyordu: ”Arkadaşım Barıç! Ben verdiğim sözü yerine getirdim. Evlendim. Her ne zaman gelsen en kıymetli konuğumuz olacaksın. Cemal.”

”Bak sen uslu uslu koyun gibi ortalıkta dolaşırken, önüme geçti yine. Eğer benim Denef gibi birisiyle evlenmişse kafamı kestiririm. Kendisi gibi birini bulmuştur mutlaka.” Divana uzanmış kendi kendine söyleniyordu. Telgraf kağıdıyla oynarken arkadaşları iki arabayı evin önüne sürdüler.  Barıç’ı kaparcasına arabaya aldılar. Tam  hareket edecekleri sırada arkadaşlarına şöyle dedi.

– İsterseniz önce Cemal’e bir uğrayalım. Sonra Denef’e gideriz. O zamana dek hava da bir hayli kararır. Biliyorsunuz Cemal evlendi. Uğramazsak gücenir.

– Oldukça yerinde bir teklif, diyerek daha da neşeli yola düştüler.

Köye çok az kala, Barıç’ın bulunduğu araba durdu. Hemen arkasındaki de durdu. Bak artık sen, iş kötü, lastik patladı. Şoför yedek lastik de almamış yanına. Ne yaparsın? Tekeri çıkarıp yamadılar. Tekrar takıyoruz filan derken güneş battı. Tam akşam vakti… Biraz geride olsalardı dönerlerdi. Fakat köye de yaklaştılar iyice.

Dış kapıya yanaştıklarında Cemal sanki onları bekliyormuşçasına hemen karşıladı. Köy delikanlıları da koşup kollarına girip eve aldılar. Sofra bir hayli zengin. İçki şişeleri hemen fırlamaya hazır roketler gibi masanın üzerine dizilmişler. İçkiler kadehlere dolduruldu. Fakat kadehi kaldırmadan töre gereği Barıç, Cemal’in annesine ve babasına gelinlerinin hayırlı olmasını dilemek için dışarı çıktı. İhtiyarları görüp odaya dönünce şöyle dedi Barıç:

– Evet sevgili dostum, gelinimizi görelim bakalım. Kim bilir gizlice ormanlar tanrısıyla evlenmişsindir sen.

– Göstermez olur muyum Barıç? Sana göstermesek kime göstereceğiz bunu? Fakat maalesef şu anda evde değil. Bizim akrabalara davetli. Hele bir şeyler yiyelim, birlikte gideriz.

Gurup epey oturdu orada. Yediler, içtiler. Aradaki bir sessizlikten yararlanıp Barıç saate bakınca rengi attı birden. Gelini filan görmeyi unutup, hemen arkadaşlarıyla yola çıktılar.

Arabaları yarıştırarak Denef’in köyüne geldiler. Sokakta kalmayıp dış kapıyı sonuna dek açarak avluya arabalarla girdiler. Onları ilk kez Denef’in annesi karşıladı.

– Kimi arıyorsunuz çocuklar, dedi kadın. Geldiklerinden pek memnun değildi.

– Denef’i görmek istemiştik anne. Şu ortadaki odayı yakmasını söyleyiver.

– Nerelerde bulayım da söyleyeyim a yavrum ben onu? Bugün tam bir hafta oluyor gelin gideli.

– Ne diyorsun anne, diye telaşla, heyecanla sordu Barıç.

– Evet oğlum, Cemal diye okul arkadaşı bir delikanlıyla evlendi. Ben anlamıştım zaten, onun her gün motosikletle gelip gitmesinde bir şeyler vardı. Siz kimlerdensiniz yavrum?

– Bunun ne anlamı var, olan oldu artık bir kez, diyerek söylendi içlerinden biri.

– Denef bir mektup bırakmıştı da yavrum onun için sordum. Kim bilir belki de size vermemi söylemişti.

Kadıncağız içeri girip, mektubu getirdi. Daha uzatmasına fırsat olmadan Barıç elinden kaptı. Şöyle diyordu Denef mektubunda: ”Umduğum gibi çıkmadın Barıç, gelmedin. Evimden ayrılacağım gün, bir ağabey gibi gelip milletin başında bulunmanı beklerdim. Hiç değilse bir kol saati filan ayırırlardı sana ama kim bilir ne engeller çıkmıştır? Önemli değil, böyle niceleri gelebilir her erkeğin başına. Arkadaşın Denef.”

Barıç mektubu elinde iyice karıştırdı, aniden döndü. Hemen arabalarına atladılar. Girişlerinden daha hızlı çıktılar ve ”gelin alayı” şehre doğru hızla yollandı.


(*)
KOŞBAY Pşımaf’ın Kafkasya’da Krasnodar basımevinde 1966 yılında basılan ”SETENAY” adlı hikaye kitabının 96. sayfasından çevrilmiştir.
(**)
PSETLIHU: Evlenmek  amacıyla biriyle ilişki kuran kimse anla­mında bir deyimdir.