HAYDİN, BU YAZ, ŞENLİK MEVSİMİNİ İYİ DEĞERLENDİRELİM!

YEMUZ Nevzat Tarakçı
02.06.2007

Gelin, “Yandık, bittik, göçtük, sürüldük, öldük!” edebiyatına bir ara vererek, “ İşte biz, işte bizim güzelliklerimiz, işte bizim farklılığımız, işte biz bu kadar zarif güzel insanlarız, bu kadar yürekli, bu kadar sevimliyiz!” diyelim, bunu dedirtelim. 

Dostluğun, kardeşliğin yürekleri sardığı, sevgi ve samimiyetin dalga dalda yayıldığı şenliklerimizin tarihi çok yakın.

Yurdun dört bir yanını şenlik heyecanı saracak.

Kucaklaşmalar, doya doya hasret gidermeler, ikramlar, çevreyi kaplayan sevgi ve samimiyet atmosferi, görülmeye değer doğrusu. 

Bu şenliklerle, asalet, zarafet vücut buluyor adeta.

Halka halka yayılıyor sıcacık gönüllerin güzelliği.

Çoluk, çocuk, yaşlı, genç, yudumluyor doyasıya sevgiyi, dostluğu, kardeşliği. 

Bakalım etrafımıza, bu kadar insanı bir araya getirip kavgasız gürültüsüz, polissiz, jandarmasız gece yarılarına kadar güle oynaya güzellikleri paylaşabilen kaç toplum var.

Veya dünyada benzeri var mı? 

Kırmayan, kırılmayan, seven, sevilen, kolları açık, kucaklamaktan yorulmayan bir toplum bu.  

İşte gençlerimiz için, çocuklarımız için gerçek bir okul. 

Uyumun, birlikteliğin, paylaşmanın uygulandığı, dolu dolu yaşandığı, harika ortamlar, güzel mekânlar.

İşte yaşayan dilimiz, yaşatılması gereken şivemiz!

İşte mahalli düğünler, muhteşem figürler!

İşte yöresel kıyafetler, cıvıl cıvıl minikler!

İşte kaynaşma, sevgi, saygı, samimiyet, hoşgörü!

İşte gençlik! 

Çocuğumuzun elinden tutup, yeğenleri de alıp ailece güle oynaya saatler öncesinden koşarak gitmemiz gerekmez mi? 

Eleştirmek, eksik bulmak için değil, asla değil, bu güzelliğe güzellik katabilmek için.

Katkı sağlayabilmek için, bu güzel gönüllere katılabilmek için.

Bu kokuyu duyabilmek, bu sevgiyi yudumlayabilmek için. 

Kültürümüzün ayrıntılarını çocuklarımıza, eşimize dostumuza bu laboratuarda uygulayarak göstermek gerekmez mi? 

Çocuğumuz bu güzellikleri heyecanla, coşkuyla seyretmez mi?

Daha da önemlisi, bu güzelliklerle kültürüyle tanışmaz mı, kültürünü benimsemez mi, kültürünü sevmez mi? 

Şehir merkezindeki derneklerimizin tempolarının kısmen düştüğü, kırsal kesimlerin coştuğu bu yaz dönemlerinde binlerce insanımızı bir araya getiren bu şenliklerin programını da bu mantıkla, bu hassasiyetle yapmak gerekmez mi?  

Gençlerin, çocukların bam telini titretecek etkinlikler…

Sahnedeki o güzelim oyunların da ötesine geçerek, dilin önemini, kültürün değerini, mensubiyet duygusunu, ölçüsüyle, üslubuyla verebilen etkinlikler…

Öğretici, eğitici, eğlendirici kısa kısa dramalar, temsiller, çocuk oyunları, çocuk şarkıları, tekerlemeler, heyecan verici yarışmalar…

Kitap, dergi, gazete ve süs eşyalarının, yöresel yemeklerin sergilendiği, paylaşıldığı rengârenk bir panayır. 

Yaşlısı, genci, kadını, erkeği binlerce insanı bir araya getiren, adeta koca bir toplumu tek yürek, tek bilek yapan bu ortamları ne kadar ciddiye alsak azdır.

Değil mi ki bu programlar hayalini kurduğumuz uygulamalı eğitim ortamlarıdır.  

Ne olur, “Yandık, bittik, göçtük, sürüldük, öldük!” edebiyatına bir ara vererek, “İşte biz, işte bizim güzelliklerimiz, işte bizim farklılığımız, işte biz bu kadar zarif, insanlarız, bu kadar yürekli, bu kadar sevimliyiz!” diyelim, bunu dedirtelim. 

Ta ki gençler kompleks ve kapristen uzak kalsınlar. “ Biz bir hiçiz, bizler hiçbir şey olamayız, biz, bir araya gelemeyiz, idealleri paylaşamayız, ferdiyetçiyiz!” söylemleriyle oluşan kompleksin yerini “Biz ne kadar asil ve uyumluyuz, işte bir aradayız, aynı halkadayız, güçlüyüz!” özgüveni alsın.  

Vatansız, dilsiz, kültürsüz, olduğunu veya olacağını sananlar varsa vaz geçsin bu diriliş, bu uyanış karşısında.  

Ümitle dolsun, sevgiyle coşsun yürekler.

İyiye, güzele koşsun; moralle yelken açsın geleceğe! 

Sadece yöneticiler değil, hepimiz ama hepimiz bu etkinlikleri daha da güzelleştirebilmek, programın içini daha anlamlı şeylerle doldurabilmek, coşkuyu arttırabilmek, bu ruhu canlandırabilmek için bir şeyler yapabilmeliyiz.

Yapılanları beğenmeyen, daima olağanüstü şeyler bekleyen tavırlar içinde asla olmamalıyız.  

Bardağın dolu tarafını dolu dolu yaşamalı, bu güzellikleri yaşatmalıyız.

Bu, “yaz okullarımızın” kıymetini bilmeliyiz. 

Ne güzel bir toplum bu.

O kadar kalabalığa rağmen kimsenin, kimsenin ayağına basmadığı, yüksek sesle kimsenin kimseyi rahatsız etmediği bir güzel program, bir güzel toplum! 

Piknik sepetinden çıkarttıklarını, bir fazla kişiyle nasıl paylaşabilirim, bir kişiyle daha nasıl kucaklaşabilirim çabasında bir toplum.

Eşini dostunu kucaklamaktan yemeği, içmeyi unutan bir toplum. 

Halka halka oluşan mahalli düğünlerde belki ilk defa tanışan binlerce zarif, güzel bayanın, yakışıklı delikanlının bu güzel ortamlarını seyretmeye doymayan bir toplum. 

Ne olur sahip çıkalım değerlerimize!

Sahip çıkalım gençlerimize, çocuklarımıza! 

Şimdiden, bu yaz, çocuklarımızı kaç güzel insanla tanıştırabileceğimizin programını yapalım.  

Yapalım da bu kez eskisinden daha güçlü tutuşsun ellerimiz, birleşsin yüreklerimiz!  

Çünkü gücümüz kültürümüz, kültürümüzse gücümüzdür!  

Bu gücü iyi kullanalım!