HANGİSİ DAHA ZOR: SAVAŞMAK MI, BİRLİKTE HAREKET EDEBİLMEK Mİ?

YEMUZ Nevzat Tarakçı
13.09.2008

Duyguların kabardığı bir anda, soğukkanlı olabilmek, dengeli hareket edebilmek savaşmaktan daha mı kolay sanki?

Saç saça baş başa tartıştığımız şu gündemlere bakın, yakışıyor mu bize?

Öfkemizi frenleyememek zarar veriyor bize.

Önüne geçemediğiniz duygular mahvediyor bizi.

Hani Kafkas kardeşliği, hani gerçek sevgi, hani hakiki dostluk?

Bu kadar olmamalıydı dayanışma şuurumuz.

Abahazlık, Osetlik, Çeçenlik, Kabartaylık… İnsanlığın önüne geçmemeli bu güzellikler.

Bu konuda Kafkaslılık ortak paydası yetmeli bize.

Mensubiyet duygusuyla kimlikler kılıç olup çekilmemeli.  

Ne yazık ki milliyetçiliği doğru anlayamayanlar, mensubiyet duygusunu abartanlar, kimliklerini gereğinden fazla ön plana çıkarıp, kişiliklerini kaybederler.  

Bireyler, ırkı, milliyetçiliği doğru anlamazsa kimliklerinin içerisinde kişiliksizleşirler.

İşte o zaman kimlikler kılıç olup çekilir. 

Bu olmamalı dostluğun, kardeşliğin gereği?

Tam da tek yürek olunması gereken yer ve zamanda, suni kavgalarla, haddini aşan beyanlarla bu acemice davranışlara, bu anlamsız telaşlara da ne demeli?

Yoksa birlikten, uyumdan rahatsız olup bu güzel toplumun içine cehennem inşa etme telaşında olanlar, yeni krizlerden medet umanlar mı var?

Bu sevimsiz, sevgisiz, hoşgörüsüz insanlar için bilmiyorum ne söylenebilir.

Bu insanlar güzel toplumuma ne katabilir ki?

TOPLUMCA BÜYÜK SINAVIN EŞİĞİNDEYİZ.

Son günlerde, Kafkas toplumu olarak büyük bir sınavın içindeyiz.

Bizim dışımızda gelişen olaylar, kendi irademizle şekillenen hadiseler…

“Sen”, ”ben”, “öteki” söylemleri.

Adige, Abhaz, Çeçen muhabbetleri.

Tam zamanı işte sülalelere kadar indirelim Kafkaslılık şablonunu.

Küçülttükçe küçültelim ufkumuzu.

Ne kadar da çok sevinir bazıları. 

Ne olur yapmayalım, açı daraldıkça daralıyor yüreğimiz de!

Ne olur sanki kollarımızla birlikte yüreğimizi de açsak açabildiğimizce!

Ne olur sevsek birbirimizi olabildiğince!

Hem kalp, sevmekten yorulmaz ki!

Ayrılık sebebi olmasın küçücük meseleler.

Birliği yudumlasın gönüller.

Sen, ben deme zamanı değil ki zaman.

Zaman, kucaklaşma zamanı.

Zaman, birlik potasında erime zamanı.

Zaman, büyük düşünme zamanı.

Bugünlerde, duygularıyla hareket eden, mikro düşünenler veriyor en büyük zararı.

Sakın ha sakın!

BUNLARI AŞABİLMELİYİZ!

Umarım bu asil millet, küçücük şeylere takılmadan bu sıkıntıları da aşar, zor günlerde kenetlenmeyi de başarır, elleri tutuşturur, gönülleri birleştirir tek yürek, tek bilek olur.

Bunu umuyor, buna inanıyorum.

Her şeye rağmen “Arkadaş, ben Abhaz’ım, ben Oset’im, ben Çeçen’im anlamam gayrisini!” söylemleriyle ukalalık yapan birkaç kişi çıkarsa (yönetici de olsa)  onlar da bu asil toplumdan gerekli cevabı alır, bunda da hiç şüphe yok.

Unutmayalım, çözüm “ötekinin” hatalarını arayıp bulmakta değil, kendi hatalarımız için yanıp tutuşmaktan geçiyor.

Bize yakışmıyor “sevinç sarhoşluğu” veya “şaşkınlık çığlıkları!”

Yakışmıyor bize dostlukları unutmak, vefasızlık, duygusuzluk…

DOSTLUĞUN VE KARDEŞLİĞİN GEREĞİ…

Umuda el salladık, ufuk yanarken
Diyemedik birbirimize
Dememiz gerekeni

Diyor şair.

Diğer bir şair de:

Dost, acılarda, çilelerde gerekli
Dost, zor günlerde gerekli
Yakınlığı, sevgisi yürekte gerekli
Kötü günlerde olmamışsa eğer
İyi günde de olmasın, ne gerekli  

Sevmek gerekli, sevilmek gerekli
Dostla dost kalmak gerekli
Dost hüzünlüyse bu gün
Varıp yaren olmak gerekli

Dostumun yokluğuna alışmam için
Yaşamam değil ölmem gerekli
Dost çıkmışsa dost yüreğinden
Yelkovanı, akrebi durdurmak gerekli…

Diyor.

İnsani değerleri unutup çok yoruyoruz birbirimizi.

İnanın lüzumsuz şeylerle uğraşmaktan tükeniyoruz.

Hakkımız yok böyle bir şeye.

Dur bakalım “yar olan o güzel diyarlar” için bize daha çok enerji lazım!

Bahtımız, bilincimiz ve yolumuz açık olsun!

Daha gidilecek çok yol, yapacak çok iş var.