ETNİK KÖKENİN ÖTESİNDE DİASPORAYI DEĞERLENDİRME

Prof. Floya Anthias
Greenwich Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm Başkanı
Çeviri: Mustafa Köse

Diaspora uluslarötesi hareketliliği ifade eder ve Gilroy’a göre diaspora değerli bir fikirdir çünkü birliğin içine kodlanan ırk, millet ve bağlı kültürün metafiziğine alternatiftir. Kimlik kavramını içerir ancak günümüzde diaspora anlayışı topa tutuluyor. Bunun sebebi hem etnik kimlik ve ırk paradigmalarının öngörülen başarısızlığı hem de Stuart Hall ve Paul Gilroy gibi diasporik siyah yazarların bu konuya sıklıkla değinmesidir. Birçok devlet diasporayı homojenleştirmeyi hedefler ancak bu çok zordur çünkü diaspora farklı cinsiyetlerden ve sınıflardan oluşur. Diaspora ortaklıkları belirli bir kaynaktan gelen farklı ulus devletlerinde bulunan grupların arasındaki bağlantıdan bahseder. Gereken heterojenlik ve çeşitliliğin tanınmasıyla birlikte yaşayan ve gören bir kimlik olabilir. Gilroy ve Hall diasporayı incelerken genelde erkek egemen bir diaspora düşünmüşlerdir ve bu da bazı yanlış çıkarımlara yol açmıştır. Diasporanın incelenmesinde farklı sınıflar, cinsiyetler, nesiller ve siyasi düşünceler göz önüne alınmalıdır.

Diasporayı ilk kullanan Robin Cohen’e göre, diasporayı oluşturan insanlar birçok sebepten bölgeler arası dolaşırlar, esas bir anavatandan yayılırlar ve kendilerini anavatanlarıyla özdeşleştirirler. Kendilerini devletle tanımlamaktan çok ulusla veya etnik grupla tanımlarlar. Diasporanın oluşması için bazı sebepler vardır: dağılma ve saçılma, ortak travma, sorunlu ilişkiler, kültürel gelişme.

Diasporik topluluklar tedirginlik ve farklılık hissi içinde olurlar. Diğer ülkelerde bulunan ortak etnik kökene sahip insanlara yönelirler. Diaspora ortaklı ve dayanışmadan oluştuğu kadar farklılık ve ayrımdan da ulşur çünkü farklı tarihi dönemlerde, farklı yerlere, farklı yerlerden, farklı hedeflerle gelmiş farklı sosyal koşullarda yaşayan insanlardan oluşur. Genellikle kültürel simgeler etrafında organize olurlar çünkü her birinin siyasi düşüncesi farklıdır. Anavatana bağlılık ve uzaktan milliyetçilik de diğer ortak özellikleridir. Devletler diasporayı etnik bir kaynak olarak görür ve fayda sağlamaya çalışır. Cohen’e göre diasporalar sembolik bir anavatana yönelim ruhu içindedirler, semboliktir çünkü anavatanları onların beklentilerine uygun olmayabilir. Clifford’a göre diasporalar etnik kimliği tehlikeye sokar çünkü diasporalılık etnik kimliğin yerine karma durumunda olmayı getirir. Sonuç olarak diaspora önemli bir kavramdır ve farklılıklar göz önünde bulundurularak yaşanılan ülke açısından ve anavatan açısından doğru değerlendirilmelidir.

Bu makale; uluslarötesi göç ve etnik ilişkileri inceleme konusunda ‘ırk’ ve ‘etnik kimlik’ e dayalı yöntemlere bir alternatif olarak diaspora kavramının kullanımını değerlendirmektedir. Bu makale; diaspora kavramının buluşsal potansiyelini hem betimsel tipolojik bir araç, hem de sosyal bir durum ve toplumsal bir süreç olarak inceler. Her iki yaklaşım da tanımlanmış ve içlerindeki en önemli unsurlar değerlendirilmiştir. Önem bakımından aynı olmamalarına ve farklı güçlü ve zayıf yönleri içermelerine karşın; her iki yaklaşımın da, ‘anavatan’larıyla eski bağlarını sürdüren, yerlerinden edilmiş etnik köken görüşüne bağlı olmalarından dolayı bu yaklaşımların bir sorun haline getirildiği iddia edilmektedir. Ayrıca her iki yaklaşımında, ’kesişimsellik’i yani sınıf, cinsiyet ve trans-etnik bağlılık konularını tamamıyla ele alamadıkları öne sürülmektedir. Nüfus hareketliliğinin ve yerleşiminin uluslarötesi açılarıyla ilgili meydana gelebilecek sorunları daha geniş çaplı olarak ele almayı sağlamasına rağmen ‘diaspora’ kavramının, şu ana kadar açıkça belirtildiği üzere, ‘etnik köken’ sorunsalıyla iliştirilen bazı problemlere tamamıyla çare bulamamış olduğu sonucuna varılmıştır.

Evrensel dönüşüm döneminde etnik ve ‘ırk’ sınırlarının düzenlenmesi hakkında son zamanlarda yapılan tartışmalar, akademik dikkatleri tekrar ‘diaspora’ kavramı üzerinde toplamıştır. ‘Diaspora’ uluslarötesi hareketliliği belirtir ve günümüzdeki küreselleşme ve ulusal olmayan dayanışmaların gelişmesi hakkındaki görüşlere uymaktadır (Robertson 1992, Appaurai 1990). Küreselleşme tartışmaları, uluslarötesi kültürel oluşumların gelişimi kadar (Featherstone 1990,Robertson 1995), ulusal sınırların ekonomik ve siyasal olarak parçalanmasını da belirlemiştir (Featherstone 1990,Robertson 1995). Diaspora kimlikleri ve yaşantıları hakkında(örneğin, Hall 1990,Gilroy 1993, Bhabha 1990, Cohen1993,1997, Clifford 1994,Brah 1996) yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Ayrıca daha az önemli ama daha tarihsel ve analitik olan sözcüklerin, bölgeye egemen olan ‘ ırk ve etnik ilişkiler’ hakkındaki geleneksel sorunların içine dâhil edilmeleri ve bu sözcüklerin desteklenmesine ilişkin daha büyük bir eğilim vardır. (Miles 1989,Anthias 1990,Anthias ve Yuval Davis 1992,Hall 1990, Gilroy 1993,Maon 1994, Brah 1996). Eleştirel bir bakış açısıyla incelenmesi gereken ’diaspora’ kavramı hakkında iddialarda bulunulmuştur. Bu kavram şimdi daha geniş bir uluslarötesi göç hareketi kapsamıyla ilişkili olan yerleşim ve uyum sürecini ifade etmekte kullanılan, bir çeşit mantradan oluşmaktadır(Vertovec 1996,Baumann 1995, Nandy 1990, Parekh 1994, Safran 1991, Sheffer 1986,Smart 1987). Halbuki bunun aşırı kullanılan ama yeterince kuramsallaştırılamamış bir kavram olduğu tartışılabilir(Vertovec 1996).

Bu makalede, kavramın buluşsal potansiyelini değerlendireceğim. Örneğin Gilroy’ a göre(1997):’Diaspora değerli bir fikirdir çünkü (o)…birliğin içine kodlanan ‘ırk’ , millet ve bağlı kültürün metafiziğine bir alternatiftir ’(syf.328), ve ‘durumsallıkların, belirsizliklerin ve anlaşmazlıkların üzerinde durur’(syf.334). Bu önemli bir iddiadır ve diasporanın etnik ve kültürel kimlik tartışmalarının çoğunun özünden kaçınan bir kimlik kavramı içerdiği görüşüyle aynı doğrultudadır(Hall 1990). Bunun nedeni, bu iddianın diasporanın farklılıkları ve çeşitlilikleri kabul eden etnik ortaklığa ilişkin uluslarötesi ve dinamik süreçlere dikkatini tekrar vermesidir. Bu makalede, ‘diaspora’ kavramının ne yapmayı belirttiği ve aslında neyi yapamadığı arasındaki ayrıma dikkat çekiyorum. Benim görüşüm esasen şudur; diaspora kavramı uluslarötesi süreç ve ortaklıklara odaklanmanın yanısıra, kimlik ve dayanışma oluşturmada ‘köken’ noktasını ayrıcalıklı kılan etnik köken görüşünü de yaymaktadır. Bu süreçte trans etnik ortaklıkların ve ilişkilerin incelenmesinde de başarısız olmakta ve cinsiyet ve sınıf ayrımına yeteri kadar ilgi göstermemektedir. Bu başarısızlık ‘diaspora’ kavramının, uluslarötesi hareketliliğin ve yerleşmenin çok çeşitli biçimlerini ve ayrılmışlığını kavramamızı sağlayan bir araç olarak kullanımını ciddi bir şekilde engellemektedir. Cinsiyet konusu; sosyal ilişkilerdeki cinsiyet, etnik köken ve sınıf kesişmesinin giderek farkına varıldığı göz önüne alındığında özellikle önemlidir.

Etnik Kökenin Ötesinde ‘Irk’ Paradigmaları

Diaspora anlayışının bu kadar yaygın bir şekilde topa tutulmasının nedenlerinden bir kısmı, etnik kimlik ve ‘ırk’ paradigmalarının öngörülen başarısızlığıyla ilgilidir. Ayrıca Stuart Hall ve Paul Gilroy gibi diasporik siyah yazarların etkileyici yazılarının bulunduğu postmodern diaspora versiyonlarının etkisiyle de ilgilidir.

Etnik köken paradigması, tıpkı bütünleştiği ‘ırk’ paradigması gibi, uluslarötesi düzeyden ziyade ulus devlet süreçlerine odaklanma eğilimindedir. Karma ve sinkretik kültürlere son zamanlardaki büyük ilgiye rağmen, alanla ilgili kaynakların çoğu asimilasyon, bütünleşme ve uyum ya da etnik anlaşmazlık ve dışlanma süreçleriyle farklı zamanlarda yakından ilgilenmiştir. Bu, dışlanmanın baskın bir konu olduğu yerlerde, ‘ırk’ kavramı içinde yer alan ‘etnik azınlıklar’la sınırlı kalma eğilimindedir. Gerçekte, akademik ve politika söylemlerindeki ilginin büyüklüğü bu sonraki gruplar tarafından oluşturulmuştur. Aslında, ‘etnik azınlık’ kavramının kullanımı, devletteki baskın grubun etnik kimliğe sahip olmadığını varsaymaktadır.

Etnik paradigmalar, buluşsal araçlar gibi hem sınır oluşum(barth 1969,Wallman1979) ,sosyal kimlik(Watson 1977), kültürel grup içerikleriyle (Ballard 1994) hem de dezavantaj ve dışlanma süreçleriyle(Rex 1973) ilgilenmeyi mümkün kılar. Ancak etnik grupları homojenleştirme eğilimi , gruplardaki sınıf ve cinsiyet farklılıklarını gösteren deneysel çalışmalarla (Modood et al., 1997 ve diğerlerindeki gibi) bir arada yürütülmek zorunda kalmaktadır. Yine de böyle gruplardaki farklılıklar konusunda yürütülen çalışmaların çoğu, kültürel kimlik ve etnik kökenin özcü kavramlarını eleştirenler tarafından yapılmaktadır. Bunlar sınıf ve cinsiyet ayrımına, göç ve yerleşmenin ayırt edici yollarına, güç, durum veya iddialar iç farklılıklarına dikkat eder.

‘Irk’ paradigmasıyla ilgili olarak, çoğu akademik tartışma, hem ırkçılığın ‘ırk’ sız var olamayacağını hem de bu kavramın ideolojik olması ve onun kullanılmaması gerektiğini öne sürerek ‘ırk’ kavramının yetersiz olduğunu iddia eder. ’Irk’ paradigması, toplumsal grupların ve onların yapısal dezavantajlarının negatif olarak sınıflandırılmasına dair endişeleri gözler önüne serer. Ancak bu grupların sosyal konumları, genellikle kendi göç ve yerleşme biçimleriyle ilgili değildir. ’Kendi menşe ülkelerindeki (sınıf konuları gibi)konum ve kuruluşlar ciddi bir şekilde belirlenememiştir. Etnik köken’ ve ‘ırk’ kavramları analitik bakışları belirli bölge sınırları içindeki gruplar arası ilişkilerin süreçlerine çevirdi; tek istisna ‘göçmen işgücü’ ne ilişkin siyasal, ekonomik yaklaşımdır(Castles ve Kosack 1973,Castells 1975)Bu kavramlar göçmenler, ülke( ya da anavatan) kökeni ve yerleşilen ülke arasında simbiyotik bağlara odaklanma sağlayamadılar.

Hiç şüphe yok ki, kavramın çağdaş bir şekilde yeniden ortaya çıkmasının nedeni Stuart Hall (1990) ve Paul Gilroy (1993,1997) gibi siyah ‘diasporik’ yazarların girişimleridir ve bu makale onların katkılarının merkezinden yola çıkarak ilerlemektedir. Ardından, ’diaspora’ yı betimsel tipolojik bir araç olarak kullanan daha geleneksel bir sosyolojik yaklaşım açısından göz önüne almaktadır. Daha sonra, diasporaya sosyal bir durum ve toplumsal bir süreç olarak bakan etkili bir yaklaşım incelenmektedir. Siyasal ekonomik süreçler(Segal 1995) ve ‘sürgün’ hali(Said 1979) üzerinde duran diğer yaklaşımlar olsa da, bu ikisi belli başlı yaklaşımlardandır. Bu görüşlerin detaylarına dikkat çekmek ve bu iki yaklaşımın parametrelerini betimlemek amacıyla, diasporayı ilk olarak kullanan Robin Cohen’ın (1993,1997)ve ikinci olarak kullanan James Clifford’un (1994) çalışmalarına odaklanacağım. Stuart Hall (1990) ve Paul Gilroy’un (1993) çalışmaları özellikle önemli olsa da, bu iki yaklaşım içinde onların en gelişmiş analizleri sunduklarına inanıyorum.

Diaspora Kavramı: Stuart Hall ve Paul Gilroy

‘Diaspora’ ,ortaklıkları belirli bir kaynaktan gelen farklı ulus devletlerinde bulunan grupların arasındaki bağlantıdan bahseder, ama anavatan’ı bunun dışında da tutabilir; böylece ulusal sınırların ötesine geçen dünya çapında yeni bir kimlik oluşturulur. Bu kavram genellikle ‘ şiddetli ve zorla ihraç etme’ süreci(Yahudiler için kullanıldığı üzere) ile karşılaşmış toplumun sınıflandırılmasıyla sınırlandırılsa da, postmodernlik ve küreselleşmeyle uyumlu olan dikkate değer bir ‘bilinçlilik’ biçimini gerektiren sosyal bir durumu da belirtebilir. Bazıları, bu kavramın ulusöteciliğin küreselleşme ilkesini düzenleyeceğini kabul ederler (Waters 1995).
Stuart Hall ‘diaspora’ kavramının son zamanlarda gündemde olmasında etkili bir rol oynamıştır. Hall, yıllar geçtikçe hem kültürel kimliği, hem de özcülüğün ve indirgemeciliğin gizli tehlikelerinin önüne geçen ‘ırk’ kavramını yeniden düzenleyecek bir yaklaşıma ilgi duymaya başlamıştır. Diaspora kavramı siyah kültürel kimlik konusunun yeniden gözden geçirilmesi ve temel siyah konu anlayışından bağımsız bir şekilde temsil edilmesi için için ortaya çıkmıştır(Hall 1990). Hall , ‘geçmiş’ in gerçek, maddesel ve sembolik etkileri olduğu için’, yerleştirmeye odaklanmak istiyor(1990:226).

Burada bahsettiğim üzere diaspora, temel ya da saflık açısından değil, gereken heterojenliğin ve çeşitliliğin tanınmasıyla, nefret veya farklılıkla değil birlikte yaşayan ve gören bir ‘ kimlik’ anlayışıyla tanımlanmıştır. Diaspora kimlikleri dönüşüm ve farklılık yoluyla sürekli üreten ve kendilerini baştan yenileyenlere aittir(Hall 1990:235).

Hall’un çalışmaları etnik ve kültürel kimliği tarihselleştirmek bakımından yararlıdır, ancak gövdesi farklı sosyal etkilerle kaydedilen tarihsel olarak düzenlenen siyah bir konuyu tekrar ele alma sürecinde yararlı değildir: buradaki monotonluk Hall ‘un açık bir şekilde bildirdiği farklılığa üstünlük sağlamaktadır ve bu çoğunlukla ırklaştırma merkeziyetinden kaynaklanmaktadır. Bu, bir bakıma, özünden uzaklaştırılmış bir kültürel kimlik anlayışını zayıflatır ve etnik gruplararası, sınıf ve cinsiyet farklılıklarının önemiyle yeterince ilgilenmez. Ancak bu durumun sağlamlığı, kültürel kimliklerin ve siyah öznelliklerin merkezinde yatan bağlılığın (ve dayanıklılığın) yapısal ve dizgesel biçimlerini tarihselleştirmenin ve farklılaştırmanın karşılıklı etkileşimlerinin analizinde yatar.

Gilroy’un Siyah Atlantik (1993) adlı eseri, muhtemelen diaspora kavramını kuramsal olarak en uzun süreli savunan kitaptır, ve yazarları uluslarötesi göç ve yerleşme hakkında diaspora kavramını buluşsal bir araç olarak kullanmaları için teşvik etmede büyük etkisi olmuştur(Vertovec 1996). Gilroy, kültür ve tarih hakkında ‘anlaşmazlığı olan’ ‘bağlantı bölgeleri’nde yaşayan Du Bois ve Richard Wright gibi siyah aydınların eserleriyle Batı ‘nın tarihini yeniden yapılandırmayı istiyor. Arada kalmış diaspora gibi kavramlar modern Avrupa-Amerikan kültürel düşüncesini niteleyen ‘farklı ulusal dinamikler hakkındaki dogmatik odak noktasını ortadan kaldırmakta ve ‘kültürlerarası konumsallık’ın görevini yeniden kurmaktadır(Gilroy 1993:6). Hall gibi, Gilroy da özcü siyah özne anlayışına ve siyah kültürün birleştirici dinamiğine karşı çıkar. Bunun yerine, farklı ulusal siyah grupların bağlayıcı kültürlerinin farklılıkları ve benzerlikleri üzerine yoğunlaşan bir buluşsal araç olarak diaspora kavramına bel bağlar. Bunları birbirine bağlayan nokta bir yandan ırkların özgürleştirilmesi söylemine ve cinsiyetin çelişkili bir biçimde belirtilmesine diğer yandan da ‘hem aynı hem farklı olan’ veya Leroi Jones’un terimini kullanmak gerekirse, ‘aynı olanı değiştiren’ toplulukları meydana getirmeyi bağlamaktadır (1967). Tartışmasının çoğunda müzik ve performansın karışık fakat ayırt edici yönlerine dayanan Gilroy, oldukça özel bir bilgi alanında diaspora bilincini (veya Du Bois’in ünlü söyleyişini kullanırsak çifte bilinci) araştırmaktadır. ‘Aynı olanı değiştirme’ de cinsiyetin belirtilmesi ve cinsiyetin merkez alınmasını belirterek Gilroy siyah diaspora içinde kadınlara yer verme konusunda başarısız olmuş ve daha çok erkeklere yönelmiştir (ayrıca bakınız Helmreich 1992).

Gilroy’un Siyah Atlantik’i konusundaki kavrayışlı incelemesi, oldukça erkek egemen bir inceleme olsa da, ırka bağlılık alanında siyah kültürel alanın devam ve devamsızlıkları konusunda özgün ve tarihselleştirilmiş bir önem taşımaktadır. Bu, terimin farklı kavramsal kullanımlarını teşvik etmek amacıyla kullanılmıştır. Bu terim teorik çalışmanın gerçek incelemede yer alması amacıyla oluşturulmuştur. Siyah diasporaların kendi özgüllüğünde meydana gelebilecek olan şey, kuramsal bir araca dönüştürülemeyebilir. Bunu, diaspora kavramı üzerinde gitgide artan deneysel ve kuramsal literatüre yapılmış iki büyük katkıdan bahsederek göstereceğim.

Tipoloji olarak Diaspora ve Küreselleşme ile ‘Uyum’

Robin Cohen’in küresel diasporalar konusunda en son ve (kendisinin de belirttiği gibi) iddialı projesi; etnik oluşumun yeni yapıları ve nüfus hareketleri konusunu tekrar düşünme konusunda ilginç ve iddialı bazı fikirler öne sürmektedir. Bu tarz bir vurgu, belirlenmiş bölgesel ve siyasi sınırlar çerçevesinde bu yaklaşımları inceleyen etnik ve ulusal sınırlara karşı yaklaşımlar konusunda önemli bir düzeltici görevi görmektedir. Bu, aynı zamanda göç, yerleşme ve etnik dayanışmanın yeniden yapılandırma yollarına da odaklanmaktadır. Gösterilen deneysel durum çalışmaları bu tarz nüfus ve kültür hareketlerinin kuramsal olarak anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Benim buradaki görevim Cohen’in çalışmasının bu önemli odak noktasının temelini oluşturan kavramsal şemayı incelemektir

‘Diaspora’ adı verilen gruplar birçok neden sebebiyle bölgeler arası dolaşırlar: buradaki temel unsur esas bir anavatandan yayılmaktır ve diasporalar bu kökene ilişkin olarak betimleyici bir şekilde tanımlanırlar. Diasporalar kendilerini asıl vatanlarıyla (ya da bölgesel bir vatan olmadığı takdirde daha geniş bir etnik grupla) özdeşleştirmeyi sürdürecekler. Cohen’in bahsettiği anavatan bölgesel olmaktan ziyade mecazidir ve grup bir ulus devletle tanımlanmaktan çok, kendisi genellikle ulus ya da etnik grup olan bir topluluk oluşturmalıdır.

Cohen’e göre, diaspora’nın arkasındaki ana düşünce Deuteronomy kitabında da belirtildiği üzere insanların zor kullanılarak dağıtılmasında gizlidir. Sonraki tanımlar Yahudilerin ‘Babil’e dağılmalarıyla ilgilidir. Bu kavram Afrika diasporası tarafından da kullanılmaktadır. Ermeniler ve Rumlar, Afrikalılar ve Yahudilerle birlikte, geleneksel ya da klasik diasporaları oluştururlar. Cohen , ‘topluluğun kitle halinde hareketi ve ulus devletin yavaş yavaş azalmasıyla’ ortaya çıkan çağdaş ve küresel açılara açıklık getirirken, klasik diaspora anlayışındaki nesnelci tanımı da sürdürmeye çalışıyor(Cohen 1993:14).

Bunu yapmak için, diaspora kavramının bir grup tarafından veya bir grup için kullanılmasına olanak tanıyan yedi kriter sıralıyor. Bunlar şöyledir: dağılma ve saçılma; ortak travma; kültürel gelişme; çoğunlukla olan sorunlu ilişkiler; ulusal sınırları aşan topluluk anlayışı; bir dönüş hareketi organize etme. Cohen; eski, geçici olarak ikamet etme diasporik eyleminin yeni küresel ekonominin bir özelliği haline geldiğini ileri sürüyor (1993:22). Bunun yanında, göç teorisinin değişmez kavramlarının yola çıkma ve geri dönme süreçleri üzerindeki öneminin eskisi kadar olmadığını belirtiyor.

Cohen’in tipolojisi diasporik topluluğun beş farklı biçimini oluşturur: mağdur; iş gücü; ticaret; imparatorluk ve kültürel. Cohen bunların iki ya da çok çeşitli biçimler alabildiğini ve özelliklerini zamanla değiştirdiklerini doğrular. Cohen ‘in örnekleri proto-tipik olarak Yahudiler’in, mağdur olarak Afrikalılar ve Ermeniler’in, iş gücü açısından Hindular’ın, imparatorluk olarak İngilizler’in, ticaret bakımından Çin ve Lübnanlılar’ın, ve kültürel olarak Karayipler’in yaşantılarından alınmıştır(Cohen 1997). Bir çok ilginç materyal kullanılmıştır ve Cohen kültürel diaspora bakımından Hall ve Gilroy’un Karayipliler hakkındaki iç görülerini düzenlemiştir. Fakat, zaman zaman diasporik başarılardan dolayı övgüler ve aşırı şenlikler görülmektedir( Cohen 1997). Dahası, Cohen ‘in çalışması, sorunların ortaya çıkmalarıyla olduğu kadar önlenmeleriyle de nitelendirilir. Böyle sorular özellikle farklılık ve çeşitlilik konularıyla, etnik gruplararası süreçleri incelemekteki başarısızlıkla ve sınıf ve cinsiyet kesişmelerine olan ilgisizlikle ilgilidir. Bu problemlere kavramı genel olarak değerlendirirken döneceğim. Şimdi Cohen’in kavramsal şeması üzerinde, öznelci kriter kullanımına ve birleştirici bölümlerin yapımına dair özellikle tipoloji konusunda, duracağım

(a) Tipoloji: Öznelci Kriter

Tipolojiler buluşsal araçlar olarak faaliyette bulunabilirler ve Weber’in ideal örneği özellikle karşılaştırma bakımından birçok analitik kullanıma sahiptir. Ancak, Cohen’in tipolojisi betimleyici ve indüktivisttir: bu biçimlere göre bir grubu ayırırken gerekli olan ve en başta gelen şey dağılmanın kökeninin ve amaçlılığının esas alınmasıdır. Bazı durumlarda bir ‘tür’ ü(iş gücü, ticaret) ayırmayı belirleyen etken mevcut mesleğe ait bir biçimlendirme olurken, bazen de zorla ve şiddet kullanarak( mağdur) yerinden edilme ya da topraklarına girmeye (imparatorluk) ‘maruz kalma’ , bazen ise kültürel unsurların(kültürel) özel bir sentezinin geliştirilmesi şeklindedir. Böyle bir tipoloji kıyaslaması yapılanmayan kıyaslamalı bir şema sağlar. Birbiriyle ilişkili olan farklı boyutları kavramayı sağlayacak bir araç yoktur.

Diğer durumun problemi ise dağılmanın çıkış noktasına veya amaçlılığına bağlı olan tipolojik aracın üstü kapalı açıklayıcı potansiyeliyle ilgilidir. Bir örnek bu problemi gözler önüne serecektir: bir grubu hareket etmeye güdüleyen etmenler; ister iş gücü, isterse de zorla ihraç edilme olsun, ne yerleşmelerini ve oraya uyum sağlama biçimlerini ne de kimlik biçimlerini inceleme amacıyla grupları sınıflandırmaya yeterli yöntemler oluşturmaz. Bunlar sadece bu güdülenmenin gerekli sosyal etkileri olduğu gözlenirse yeterli olur. Güç ve şiddetin grubun anavatana olan bağlılığını nostaljik ve efsaneye benzer düş olarak yeniden oluşturması mümkündür. İş gücü göçü, göçün ekonomistik amaçlarını ilerletmek ve ülkeyi terketme isteğini haklı göstermek amacıyla ekonomik mükâfat arayışına neden olabilir. Ancak bunlar varsayımdan çok araştırılması gereken konularıdır. Uluslarötesi hareket biçimlerinin herhangi bir gerekli sosyal etkisi yoktur ve bununla ilgili biçimler bağımsız araştırmalarla ortaya çıkarılmalıdır. Tipolojinin önemi karşılaştırma amacı için buluşsal bir araç olması ve bu süreçleri ve diğerlerini ele almaya yardımcı olmasıdır.

Birleştirici Kategoriler ve ‘Topluluk’ Varsayımı

Diasporik grupların diğerlerinden farklı olduğunu doğrulamak için Cohen, diasporayı (çiçek veya tohumların alt gruplandırılmasında olduğı gibi) farklı türlere ayrılan birleştirici soyolojik bir olgu olarak belirtmelidir. Kitabının sonunda alaylı bir şekilde kendi kendine bahçıvanlıkla ilgili benzeşimler kurmaktadır.

Diaspora, toplumu uluslarötesi bir topluluk olarak belirtir. Buradaki varsayım bazı siyasi hedeflere kendini adamış, herhangi bir ayrım veya farkı olmayan insanların oluşturduğu doğal ve sorunsuz bir ‘organik’ topluluktur. Cohen diasporik grup üyelerinin karşılaştığı tedirginlik ve farklılık hissinin diğer ülkelerdeki ortak etnik kökene sahip kişilerle kendilerini özdeşleştirmelerine neden olduğunu öne sürmektedir. ‘Tedirginliğin’ neden trans-etnik dayanışmaya değil de etnik dayanışmaya neden olduğu henüz araştırılmamış olsa da bu durumun gerçek olduğu gösterilebilir. Başlangıçtan beri var olan bağlılık kavramı diaspora kavramının merkezinde yatmaktadır. Cohen, diasporik hareketlere yol açan nedenlerin farklı gruplara göre değişeceğini belirtmektedir. Bu gruplar arasında farklı zaman ve yerlerde zorla/ isteyerek faktörleri olabilir. İltica, zorla yerinden etme/ sürgün, ticaret/işgücü göçü, beyin göçü kendi içinde farklı kategoriler barındırabilir; örneğin Rum diasporası. Cohen, bu açıdan farklı diasporaları ayıran bir tipoloji oluşturmaktadır. Ancak bu tarz farklılıkların ve diğerlerinin temelinde onun tipolojisinin belirli disporalar arasındaki farklılıklara sanki aralarındaymış gibi uygulanabilir olduğu öne sürülebilir.

Diaspora düşüncesi uluslararası düzeyde bahsedilen toplumu homojenleştirme eğilimindedir. Ancak nüfus hareketleri farklı tarihi dönemlerde, farklı nedenlerden dolayı meydana gelebildiklerinden ve farklı hedef ülkeler farklı sosyal koşullar, fırsatlar ve sonuçlara neden olduklarından bu tarz toplumlar homojen değillerdir. Rum diasporasının tanımlanmasını örnek olarak alalım. Rum diasporası 1922’de ön Asyadan atılanlar ve şuan Türkiye ve Arnavutluk’da yaşayan Rumlar kadar daha yakın geçmişteki gurbetçileri de kapsar. Gurbetçi olarak gezinen Almanya’daki Rumlar ve zorla vatanlarından uzaklaştırılmış İzmir’deki Rumların ortak noktaları nelerdir? Çoğunluğu öğrenci, uzman veya gemi sahibi olan Londra’daki Rumlarla ortak özellikleri nelerdir? Çoğu kendilerini Rum devletinin bir parçası olarak görse de kendileri Rum ulus devletinin hiçbir zaman bir parçası olmadıklarından Kıbrıslı Rumlar Rum diasporasının bir parçası mıdır? Kıbrıslıların Britanya’ya göç etme ve yerleşme biçimleri Almanya ve İsveçteki Rum göçmen işçilerden veya İzmir’den ayrılmaya zorlanan Rumlardan ziyade diğer yeni İngiliz Milliyetçi grupların göçlerinde olduğu gibidir. Yine de Yunanistan ve Kıbrıs’tan Amerika ve Avustralya’ya göç birbirine daha çok benziyordu ve bu nedenle söz konusu ülkelerdeki toplumsal konumları birbiriyle aynı doğrultudaydı. Etnik getolarda çalışan ve ikamet ettikleri ülkenin dilini( anadili gibi) konuşamayan göçmen kadınların (ilk ve tek dili ingilizce olan) bizlerle ortak özellikleri nelerdir? Şapkaya veya yaka kartına uyum sağlamam gerekiyor mu? Bu yaka kartı nedir? Kim beni sınıflandırabilir? Bu tarz sorular benim için herhangi bir analizin merkezini oluşturur: Diaspora ortaklık ve dayanışmadan olduğu kadar farklılık ve ayrımdan da oluşur.
Diasporalar diğer bir manada homojen değildir: yerel şartlar içinde bulunan bir grubun farklı ortak oluşumlarından meydana gelmiş olabilirler. Buna ek olarak, kültürel simgeler etrafında organize olmaları, etnik kültürel örgütler oluşturmaları ve kendi etnik kimlikerini geliştirmeleri açılarından çeşitli şekilde olabilir. Genel kategori içindeki farklı grupların farklı siyasi hedefleri olacaktır; bu cinsiyet, sınıf, siyasi ortaklık ve nesil ayrılıklarını içerebilir. Birçok durumda ulusal duygular bakımından anavatanlarına bağlı olabilirler ve kendi anavatanlarının çıkarlarını sürdürmeyi amaç edinebilirler. Ancak (Anderson’un 1995’te uzaktan milliyetçilik diye adlandırdığı) anavatan politikaları ‘orada bulunanlar’ ın siyasetleriyle önemli farklılıklar gösterebilir. Bu ağır bir suçluluk ve fazlasıyla karşılama duygusu, (grupları bir çeşit zaman sıçramasında bırakan) eski etnik unsurları elinde tutma çabasında görülen ritualistik ve sembolik bir heves ortaya çıkarabilir. Diasporanın (eğer varsa) anavatana ne kadar yakın ya da uzak olmasına bağlı olarak farklılıklar oluşabilir: Örneğin Avustralya ve Amerika’daki Rumların anavatanarındaki etnik kültürü sürdürmekte Britanya ve Fransa’daki Rum ve Kıbrıslılardan daha az ilgili olduklarıyla alakalı bazı bulgular vardır.

Ancak anavatana bu tarz sürdürülen bağlılıklar, bu gruplaşmalar tek bir kavramsal sınıflandırmaya ait olma gibi bir yönelmeyle ele almak için yeterli bir neden değildir. Aslında onların çoğunu birbirine bağlayan şey aynı kökene dayanmalarıdır. Eğer böyleyse araştıracağını belirtmiş olduğu şeyi zaten kabul etmiş olur. Açıklayan açıklanana dönüşür. Toplum sınıflandırmasının atfedilmiş köken (diğer ya da kendinin ki) tarafından belirlenebilmesi bunun geçerli bir sosyolojik sınıflandırma olarak görülmesine yeterli zemin oluşturmaz. Bu kategori içindeki farklılıklar kategoriler arasındaki farklılıklardan çok olabilir. Bu yalnızca kuramsal bir durum değildir; gruplar içindeki güç hiyerarşilerinden bahsedilemez. Hem gruplar içindeki hem de gruplar arasındaki ve daha geniş bir toplumsal yerleşme içindeki toplumsal ilişkilerde yer alan farklı konumlardan da bahsedilemez. Cinsiyet ve sınıf oluşumu konusu özellikle önemlidir. Cinsiyet aslında Cohen’in diasporik oluşumlar konusundaki çalışmasında eksik bir terimdir. Bu konuya makalenin sonuna doğru kavramın genel bir değerlendirmesini yaptığımda geri döneceğim.

Bir durum Olarak Diaspora: İstikrarsızlaştırılmış Ulus

Diaspora’nın postmodern biçimleri bir grubun tanımlayıcısı olmaktan çok bir durum belirtir (Hall 1990, Gilroy 1993, Clifford 1994, Brah 1996). Durum yalnızca hareketin yönü doğrultusunda yapılandırılmış değildir, aynı zamanda modern (ya da postmodern) durumunun kendi yapısının içine sızandır. Bu durum bir yere ait olma ya da bir yerde bulunma durumu arasında gidip gelmeyi ortaya koyar ve bu yerleşilen yere karşı hissedilen duygularla oluşurken anavatana doğru özel bir hassasiyetle özdeşleştirilir. Bu alan farklılık yoluyla ve farklılık içinde kurulduğu yerdir ve aynı zamanda kültürel uyum veya kümelenmenin farklı biçimlerini ortaya koyandır: bazı biçimlerde karma şeklindedir. Diaspora’ yı bir durum olarak ele almak bölgesel süreç ve kültür değişimlerle ilgili olan özgüllükler açısından soruyu ele almaktır. Burada dönüşümlerinin etkilerinin ve bireylerin kültürel belirliliklerinin faaliyetini istikrarsızlaştıran konular belirlenebilir ve ontolojik ve epistemolojik etkileri araştırılabilir.

Diasporanın bu biçimi bütünsel düzeyde bir süreç belirtebilir ve bunu sadece grup ve grup içindeki ilişkiler açısından yapmaz; diaspora süreci doğal olarak küreselleştirme ve kültürel karışımla (ya da kümelenme/ karma şeklinde) ilgilidir. Değişimler sadece diaspora grubunda değil tüm sosyal kesimlerde ortaya çıkar. Bu süreçler uluslarötesi ve trans-etnik karışımları içermektedir. Diasporik bir alan etnik ve ulusalcılık sınırlarını ihlal edildiği takdirde oluşur(Brah’ ın çalışmaları 1996). Bu formulasyonun kullanımındaki sorun, küreselleştirmedekiyle aynı olmasa da ona benzerdir. Diasporik süreçler ulus etrafındaki sosyal birliklerin istikrarsızlaştırıldığı bir süreçtir. Bu yaklaşım en çok James Clifford ‘ un çalışmalarında açıklanmaktadır(1994).

Clifford’un etkili görüşüne göre, ulus devlet başka bir yere bağlı olmayı kurgulayan diasporik bağlanmalar tarafından çökertilmeye çalışılır. Dahası diaspora kategorisi bölgeye olan doğal bağlantının sürekliliğini vurgulayan ‘grup’un kendi içinde gelişen iddialarını reddetmektedir. Diaspora bir yere ait olma durumunun asıl bölgeye yerleşmeye hak talebinde bulunmaktan kaynaklanmadığını ileri sürmektedir çünkü onların kendi yapılı ve dolaylı anavatanlarından farklı bir bölgeye yerleşme hakkına ihtiyaçları vardır. Bu; diasporanın, kendiliğinden oluşan tüm hak talep etme iddialarının temel sorunlarının farkına varmasını sağlar: peki bu hakların iddia edilebilmesi için bir grubun bir bölgede ne kadar süre ikamet etmesi gerekmektedir?
Kimlik daha sinkretik olmaktadır: Britanya doğumlu Kıbrıslılar, Avustralyalı Rumlar, Siyah, Müslüman ve Asyalı Britanyalılar, Yahudi Almanlar, Ruslar ve Ermeniler, İtalyalı Amerikalılar ve buna benzer diğerleri. Clifford bundan seçici yerleşme olarak bahsediyor: yerleşme ve farklı olma arzusu. Bu; ulus devlet biçiminin belirlenmiş ulusal bir grupta toplanmasına karşı çıkar ve bunu trans-etnik ve uluslarötesi olarak oluşturur. Diaspora’nın küresel dünya görüşü ve bu nedenle yıkıcı ve suç teşkil eden gizli gücü fikrini ve bu yaklaşımın temel dayanağını oluşturduğunu düşündüğüm bu düşüncenin ulus devlete olan radikalleştirici ilişkisini gözden geçireceğim.

Etnik Köken Ötesinde Evrensel Düşünme ve Yerel Yaşam Tarzı

Clifford diasporaların evrensel bir şekilde düşündüklerini ancak yerel bir yaşam tarzı sürdüklerini ileri sürmektedir. Böyle bir tasvir son zamanlardaki küreselleşme teorisinin merkezinde yatmaktadır( örneğin Featherstone, Lash ve Robertson 1995). Göçebelerin (Bradiotti 1994) ve melezlerin(Bhabha 1994,Pieterse 1995) modern ve postmodern durumları bünyesinde barındırdıkları öne sürülmektedir. Böyle yaklaşımlar etnik bağların ve sınırların değişmezliğinin öteleme ve değişken kimlikler tarafından yerlerinin değiştirildiğini iddia etmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar bu görüşü desteklemektedir( Back 1996, Bhavnani ve Phoenix 1994, Modood 1997,Anthias yakında çıkacak olan). Böyle değişiklikler etnik durumu temelde değiştirmiştir. Yine de bunu; bir dizi kimlik ve kültürel anlatımın, etnik mecburiyetlerin kaldırılması ve ‘diasporik alan’ın yeni etkenlerini ele almak için etnik politikaların dayanağındaki yatırımlarının geçerli sayılmaması olarak yorumlanması çok kolaydır. Bir taraftan bireylerin ve grupların kültürel ve kimlik seçimlerinin göç ve uluslarötesi hareket yoluyla daha açık bir hale geldiğini gösteren belirtiler varken, diğer taraftan da etnik köktenciliğin büyümesini de gözler önüne seren bulgular bulunmaktadır (Assad 1993, Chhachhi 1991). Daha önce sözü geçen Cohen’in çalışmalarından bazılarında belirtildiği gibi, uluslarötesi göç hareketleri çerçevesinde organize edilmiş bir dizi toplumsal grubun anavatanda duygusal ekonomik ve kültürel olarak ‘ etnik’ dayanışmaların ve ulusa ait olma ve yatırıma devam etme sembollerine bağlılıklarının devam ettiği görülmektedir (Lemelle ve Kelly 1994).

Eğer durum böyleyse, diasporaların daha önceden dünyaya bakmak için kullanılan ‘etnik gözlükleri’ kıran taraf olarak algılanması; devam eden bir etnik fikre ve böylece partikülarist bağların yeni yapılandırılmış bir etnik mutlakiyetçilik biçimine bağlılığınının değerini oldukça küçük gösterebilir. Örneğin uluslarötesi bir kategori oluşturuken genelde yapıldığı gibi küresel anlamda düşünürken Siyah Müslümanlardan veya ulusçu Rumlardan ne ölçüde bahsedebiliriz? Onların meşru kılınması ve gücü küresel ilişkilerle kazanılabilir. Meşru kılınma iddiaları uluslararası daha küresel bir bağlamda aranabilir. Yine de gerekli olarak yerel ve partikülarist etnik bir mutlakiyetçiliği yeniden oluşturuyor olabilirler.

Diasporanın suç teşkil etme potansiyeli üzerinde durulması kesinlikle araştırmaya değerdir: Sorun bunun genelde ileri sürülmesidir. Örneğin Clifford diasporik durumun yerlilerin iddialarının ilgili olduğunun tanınmasına neden olduğunu öne sürmektedir. Eğer durum böyle olsaydı diaspora gruplarının bölgesel ve diğer siyasi haklar konusunda hala kendi anavatanında kalanlara veya ulus devlette doğanlara oranla daha az özcü ulusalcı olduğu söylenirdi.

Clifford’ un fikirlerinin burada gösterilmesi burada sözü geçen Kıbrıs Türk veya Rum diasporalarının görüşlerinde bulunabilir: Kıbrıs’a yerleşen Türkler Türkiye’ den 1974 yılından sonra eğer bir çözüm varsa vatanlarından çıkarılmak için mi gelmişlerdi? Kıbrıslı Türkler Kıbrıs’ a 15.yy. da geldiler. Bu onlara toprak talep etmede devredilmez haklar vermek için yeterince uzun bir zaman değil midir ?(Clifford’un da sorduğu gibi ) Kayıtlı tarihten önce bir yere yerleşenlerin iddiaları, gemi tren veya hava yoluyla gelenlerden farklı mıdır? Aslında kanıtlar gösteriyor ki diasporik Kıbrıslıların, Rumların ve Türklerin hala Kıbrıs’ta yaşayanlarda olduğu gibi ulus devlet içinde kendi söz konusu siyasi temsil edilmeleri konusundaki siyasi çıkarlarıyla ilgili ulusalcı ve şovenist iddialarda bulunmaları olasıdır (Anthias 1992, Anthias ,yeni çıkacak olan). Ayrıca Kıbrıs devletinin kendi diasporalarını Kıbrıs’ın etnik hedefini sürdürmek için kaynak olarak kullandığına dair sıkı bir çaba vardır ve Rum devletinin Rum diasporasını etnik bir kaynak olarak gördüğüne dair kanıtlar vardır. Kıbrıslı Rumlar konusunda diasporayı Kıbrıs sorununa bir çözüm olarak kullanma isteği bulunmaktadır ve bazen bu çoğunlukçu Kıbrıs devletini yeniden kurma isteğini de içine alır. Kıbrıslı Türkler’in durumunda diaspora, zayıf bir federal yapı içinde de olsa etkili bir ayrımı ileri götürmek istemektedir.

Aynı şekilde sinkretik kültürel etkenlerin değişmesi farklı kültürlere karşı tolerans gösterme şeklinde ortaya çıkabilir ve karşılıklı dialoğu içerebilir. Diğer bir yandan süreç baskın grubun içinde de gettolaştırmaya, etnikleştirmeye, veya etnik ve diğer her türlü köktencilik biçimlerine yol açabilir. Özellikle etnik yerelciliğin ve köktenciliğin artmasıyla sinkretizme verilen anlamın çok değişken olabileceğini gösteren çelişkili kanıtlar vardır; o yüzden hangisinin doğru olduğundan emin olmadan önce karar verilmemelidir.

Üstelik diasporanın postmodern kategorisi genellikle göç, yerleşme ve uyum sağlama süreci için sınıf ve cinsiyet analizi yapamaz( istisna için Brah 1996 bakınız). Bu; feministlerin, özellikle siyah ve ırkçı karşıtı olanların, genel anlamda göç ve ‘ırk’ konularındaki araştırmalara karşı öne sürdükleri süre gelen bir eleştiri olmuştur. (Hooks 1981, Carby 1982, Anthias ve Yuval davis 1992). Bu eleştiri aynı zamanda diasporanın cinsiyet gözardı edilmiş kavramı için de geçerlidir. Sınıf ve cinsiyet konusuna (ve kesişmesine) bir sonraki bölümde tekrar döneceğim.

Diasporanın Değerlendirilmesi

Cohen ve Clifford’un yaklaşımlarında ortak özellikler olsa da, aynı zamanda önemli farklılıklar da vardır. Cohen uluslarötesi bir hareketin bir diaspora oluşturup oluşturmayacağı konusunda objektif bir tipoloji ortaya çıkarmaktadır. Sembolik bir anavatana doğru yönelim, kategoriyi belirlemede anahtar bir faktördür. Bu anavatanda veya etnik grupta yapılan yatırımı ve seyahati içeren süregelen etkileyici bağlar ve dönüş yaptığı yer ile belirtilmiştir. Diasporik oluşumlar küresel alanda ortaya çıkar ve bu karşılığında diasporanın toplumsal bir oluşum biçimi olarak özel güçlerini ortaya çıkarır. Clifford, aksine nerdeyse tamamen karşıt denilebilecek bir görüşe sahiptir. Diasporalar etnik kimliği ve etnik mutlakiyetçiliği tehlikeye sokar. Etnik kimliğin yerine karma olma durumu yer alır, kesinliğin yerini ise eleştiri alır. Kültürel ve bölgesel hareket aynı zamanda dünya görüşünde bir değişiklik içerir: diaspora küresel olarak düşünür.
Vurgulanan bu önemli farklılıklara rağmen inanıyorum ki Cohen ve Clifford iki merkezi zorluk konusunda hem fikirdir. Bunları, şöyle belirteceğim (a) anavatana bağlılığın öneminin sağlanmasında ilkçilik sorunu ve (b) sınıf, cinsiyet, trans-etnik ortaklıklar ve güç ilişkileriyle ilgili olarak kesişme sorunu.

İlkçilik Sorunu: Bir arada Tutan Bağlar ve Yurdundan Edilmiş Etnik Köken

Diaspora genellikle sahip olunan etnik ve ulusal aidiyetle ve kökenlerle ilişkilerini sürdürme ve farklılıkları hoş görme görevini üstlenir. (postmodern versiyonuna göre önemli olanın ‘ yollar’ olduğunu kabul etmemeye rağmen). Bu kimlik ve ortak deneyimle oluşturulan bağlardan çok yurdundan uzaklaştırılmaları sonucu oluşan bağlarla ilgili olan etnik kimlik yönlerini gözden kaçırmaktadır. Bu deneyim farklı yerlerde farklı olacağından durum/ denyimden çok ‘ kökenin’ oluşturduğu bağlar olmalıdır. Bu yer değiştirme olguculuğu yine de eğer bu kategorinin anahtarı olsaydı bir çeşit anavatan kavramını veya Brah’ın terimini kullanacak olursak ‘ öz güdüm’ kavramını her zaman oluşturmazdı. Bunu yapıp yapmadığı yerel ve özel seviyede deneysel bir araştırma konusu olurdu. Böyle bir çalışma henüz tam olarak üstlenilmedi ve herhangi bir karara varılmadı. (Cohen daha feminen bir versiyon fikrini yarı ciddi bir biçimde düşündüğünü kabul etse de) Diaspora genellikle gerekli bir ebeveyn – dölleri dağılmış bir baba kavramını gerektirir. Orijinal anavatan diaspora kavramı için bir referanstır: bu Clifford’un çalışmasında olduğu gibi ne kadar çok yalınlaştırılmış ve yeniden yapılandırılmış olursa olsun ilkçiliğe giren referans noktasıdır. Efsanevi anavatan figürü diğer ülkelerdeki kardeşlerle bağları kabul etmekten önce gelir: bu aynı zamanda cinsiyet ayrımı yapan bir benzeşmedir( Baba’nın dölleri veya tohumları belki de… daha gereksiz bir konu ama… (Gilroy’un diasporayı The Black Atlantic ‘de cinsiyetten uzak ve potansiyel olarak cinsiyet ayrımı yapan kullanımına bir eleştiri olarak bknz. Helmreich 1997). Doğal ve kendinin farkında olan ortak bir köken yoluyla farkedilen topluluklar postmodern versiyonda küresel bir bakış ortaya çıkarmaktadır. Diaspora vatanlarından edilmiş etnik kökenden daha fazlası mıdır?

Eğer diasporada bir etnik köken varsa (ki açıkca vardır) o zaman tıpkı diğer etnik kökenler gibi ilişkisel ve bağlamsal alanda kendini geliştirir; belirli siyasi hedefleri gerçekleştirmek için kimlik ve kültür konusunda farklı açıklamalar ortaya çıkar. Bu nedenle diaspora grupları içindeki farklı etkenlerin siyasi bağlılığı konusunda hiçbir zaman sorun ortaya çıkmaz. Kısmen kendilerinin tanımlandığı uluslar içindeki etnik hedeflere dikkat edilmelidir: orijinal anavatan ve bulunulan ülke. İlkiyle ilişkili olarak bazı uluslar kendi göçmenlerini tanımlama konusunda diaspora terimini kullanmak istemiyorlar çünkü bu, ulus oluşturma hedefi veya mücadelesi bağlamında yıkıcı bir anlam teşkil ediyor. Günümüzdeki Kıbrıs’ta örneğin devlet, bunun kimlik kaybı ve geri dönmeme olasılığı konusunda çağrıştırdığı anlam nedeniyle dışarıda yaşayan Kıbrıslıları diaspora olarak tanımlanmaya karşıdır. Kıbrıs devleti bu nedenle dışarıdaki Kıbrıslılar için, hatta ikinci ve üçüncü nesilden gelenler için bile ‘ göçmen’ terimini kullanmak istiyor. Çünkü bu grubu kaybetmek istemiyor. Bu; 1974 yılında Türkiye’nin adaya yaptığı çıkartmanın ve bunun Kıbrıs içinde ve Türkiye’den Kıbrıs’a Türklerin elinde bulunan adanın kuzeyine yapılan nüfus hareketlerinin demografik bir sonucudur. Yine de Kıbrıs bir biçimde veya diğer bir biçimde devam eden bir referans noktası olmasına rağmen ‘ Kıbrıslı olmaya’ verilen anlamlar ikinci ve üçüncü nesillere göre değişkenlik göstermektedir(Anthias yakında çıkacak olan).

Cohen iki bağlılık arasındaki rekabetten söz etmektedir: anavatana bağlılık (ve ortak etnik kökene sahip olanlara) ve yerleşilen ülkeye bağlılık. Aynı zamanda Cohen diaspora deneyiminin grubu ‘ulus’un temsilci ve ideolojik zincirlerinden kurtardığını belirtmektedir. Ulusalcılığın muhafazası ( Anderson 1995) ve ulus devletin diasporalara eklediği kullanımlar tamamen incelenememiştir. Diasporalar ulusal mücadeleleri ve projeleri finanse edebilir. Örneğin, Amerikadaki Yahudiler İsrail Devletini destekleyebilir ve Amerikadaki İrlandalılar İrlanda Cumhuriyeti Ordusu‘ na destek verebilir, yurt dışındaki Kıbrıslılar Kıbrıs sorununun belirli bir çözümünü, Türk veya Rum olmalarına bağlı olarak, destekleyebilirler. Göçmenlerin çocukları ülke yerleşiminden dışlanmaları konularına daha odaklanmış olsalar da(Anthias 1992a) ya da direniş biçimleri olarak etnik özcü projeler düzenleseler de (Afshar 1994, Saghal ve Yuval Davis 1994) göçmenlerin politik faaliyetleri anavatanlarındaki mücadele tarafından yönlendirilebilir. (bu birçok etnik göçmen dernekleri için geçerlidir- Rex 1991). Ayrıca ulus devlet kendi diasporasından yardım isteyebilir ve bağların ve kimliklerin devamlılığına yatırım yaparak ve uzun bir aradan sonra yurduna dönen kimselere ayrıcalıklı davranarak onu bir dayanak olarak görür.

Sonuç olarak ‘bağlar’ hetorejen ve çok yönlüdür. Ait olma durumunun kimlik ve kültürel açıklamaları, bölgesel ve sosyal yerleşme bakımından birbirine merkezi olarak bağlanan ‘etnik’ biçimleri ele alır. Diaspora kavramı ‘anavatanla’ ilgili bazı devam eden bağlılıklara dikkat çektiği üzere ilkçilikten kaçınan bir kavramsal etnik köken anlayışı oluşturur. Aslında bu tartışmadan çıkarılacak sonuç diasporanın ‘etnik köken’e bir alternatif olması değildir aksine ikinicisini dile getirmenin daha açık bir şekilde nitelendirmesini gerektirir. Sınıf, Cinsiyet, Trans-Etnik Bağlılıklar ve Güç Bağlantılarının Kesişme Sorunu

Önceden belirttiğim üzere; farklılıklara dikkat edilmediği ve materyaller bu farklılıkların çeşitli ortaklıklarca ve belirli durumlarda aşıldığını göstermek için sunulmadığı sürece; Yahudilerin, Rumların veya diğerlerinin oluşturduğu topluluk fikri ‘hayali topluluk’lar olarak bile sürdürülemez.

Cohen ve Clifford’un görüşlerinden bahsederken, diaspora sorunundaki sınıf ve cinsiyet taraflarının ele alınmasının genel bir başarısızlık olarak gözüktüğünü belirtmiştim. Bhabha’daki (1990) diasporik birey imgesi kozmopolit yurtsuzluğun değil gönderilmiş fikirlerindir. Bu sınıf farklılıkları sorununu ortaya çıkarır: Oxford ve Cambridge üniversitelerinde öğrenim görmüş Kuzey Hintli üst sınıf bir öğretim üyesiyle Pakistanlı garson veya bakkal arasındaki ortak özellikler nelerdir? Onlardan Asyalı diasporayı daha küresel olarak bırakıp sadece Britanya’daki Asyalı diasporanın bir parçası gibi bahsetmek ne kadar anlamlıdır?

Cohen’ e göre diasporalar, özellikle sosyal organizasyonların uyarlanabilir biçimleridir ve küresel dönemde belirgin bir şekilde avantajlı durumdadırlar: ‘Ev sahibi toplumun üyeleriyle karşılaştırıldığında, diasporaya ait olanların karakteristik olarak avantajlı bir mesleki profilleri vardır… iş gücü piyasasındaki olumsuz değişimlere daha az maruz kalırlar’ (1997:172).Cohen bunu gösteren yeterli kanıt sunamasa da bunun doğru olma ihtimali vardır, ancak ne tüm diasporalar için ne de belirli bir diaspora üyeleri için geçerli değildir. Bunun yanında, temelde doğru olsa bile, belirli bölgesel kökenlerin üyelerinin kendi yanlarında getirebileceği ekonomik ve kültürel sermayeyi, bulunulan yerin fırsatlarını veya ordan dışlanmayı, ve etnik topluluk ve cinsiyet stratejileri gibi olumsuzluklarla başa çıkmada kullanılan stratejilerin başarısını yansıtsa da diaspora olmanın avantajları hakkında kendi başına herhangi bir bilgi vermez (Anthias 1992a ). Irkçılık ve sosyal konumu belirleyen diğer ortaklık tohumların dağıtılması kavramlarından oluşturulan ortaklıktan farklıdır. Ayrılmış etnik köken ve kültürel sinkretizm ve uluslar arası göçmenlerin farklı sınıf kategorileriyle ortaya konulan farklı kullanımları araştırılmalıdır.

Diasporayı Cinsiyetlere Ayırma

Cinsiyet bakımından uyum sağlama ve senkretizm sürecinde kadın ve erkeğin rolü farklı olabilir. Kadınlar etnik ve ulusal ideolojileri yeniden oluşturan ve bunları taşıyanlardır ve kültürel kuralların taşınmasının merkezindedirler( Anthia ve Yuval Davis 1989). Aynı zamanda ulusal ve etnik gruba karşı farklı ilişkileri olabilir çünkü bu grup tarafından temsil edilmezler ve genelde sınıflandırılan hegemonyacı erkeklerle üstünlük kurma ilişkisi içerisindedirler (Kandiyoti 1991, Walby 1994, Anthias 1992). Kadınlar ev adetlerine bağlı kalarak güçlendirilebilirler ama artık hayatta kalma stratejileri olmadığında bu adetleri kolayca terk edebilirler( Anthias 1992, Bhachu 1988) . Açık olan şey kadınlar iki tip cinsiyet ilişkisi veya baba erkil ilişkileri tecrübe ederler, yani kendi sınıflandırılmış ve cinsiyete ayrılmış gruplarıyla ve devlette temsil edilen temel etnik grupla.

Bir yandan bütün toplumsal sınıflardaki ve gruplardaki kadınlar ne ölçüde küresel düşünmeye ulaşırlar; diğer yandan cinsiyeti belirlenmiş toplumsal ilişkiler küresel cesaret fikrini algılama konusunda diğeri üzerinde ne derece daha cesaretlendirici olur? Kadınlar diaspora gruplarının etnik hedeflerinin ne kadar merkezindedirler? Cinsiyet etrafındaki kültürel etmenlerin, özellikle kadınların rolleri ve seksüaliteyle ilgili olanların diasporaların içinde ve dışında etnik hedefler için merkezi konular olduğuna dair birçok kanıt vardır. (Anthias ve Yuval Davis 1989, Anthias 1992, Brah 1996). Uluslarötesi ve trans-etnik kadın toplulukları burada daha henüz tamamen üstlenilmemiş bir incelemenin ana noktalarıdır. Yine de bu tarz bir faaliyette ana nokta diaspora gruplarının cinsiyete ayrılmış doğasını incelemek için cinsiyet, etnik köken ve ulus arasındaki ilişkileri anlamanın geliştirilmesidir: benim burada ileri sürdüğüm diasporanın ulus devletlerin içindeki değil de ulus devletler arasındaki sınırları aşan etnik bir kategori biçimi oluşturmasıdır. Eğer diaspora kavramının cinsiyeti belirlenen bir kapasite olduğu söylense bunu merkezinde yatan etnik boyutu açıklayarak yapmalıdır.

Diasporayı cinsiyetleştirmek konusu iki farklı düzeyde anlaşılabilir. Analizin ilk aşamasında, diasporadaki erkek ve kadınların kendi belirledikleri ‘diaspora topluluklarının’ ve ulusal sınırları aşan uluslarötesi diaspora ağının içindeki ülke yerleşiminin sosyal bağlarına sokulma yollarının göz önüne alınması gerekmektedir. Örneğin çalışmakta olan kadın göçmenlerin ve onların soyundan gelenlerin ulusal iş piyasası üzerine yapılan bazı çalışmalar böyle bir kaygının bir yönünü oluşturur(Phizacklea 1983, Antias 1992a, Westwood ve Bhachu 1984). Böyle çalışmalar erkeklerinkiyle ilgili olarak ‘diasporik’ kadınların iş gücü piyasasında karşılaştıkları farklılıkları belirtir ve örneğin iş gücü piyasasındaki cinsiyet, etnik köken ve ırklaştırma etkileşimlerini araştırabilmiştir. Bu aynı zamanda kültürel ve yapısal değişikliklerin böyle kadınların daha özgürleştirici ve özgürlükçü konular üretmesinde ne derecede etkili olduklarını gösterebilir ve değişmeyen cinsiyeti üstün kılma düzenine karşı mücadele etmelerine yardım eder. Ancak, diasporik kadınların farklı yaşantıları üzerindeki odak analizin sadece bir düzeyidir.

Diaspora kavramını cinsiyetleştirmeye ilişkin analizin diğer aşamaları, cinsiyetlere ayrılmış ilişkilerin, nasıl sınıfa ve grup içerisindeki diğer farklılıklara ve farklı konum ve yollara önem veren grupların durumlarının belirleyicisi olduğunu içermektedir. Böyle bir analiz; cinsiyet ilişkilerinin bir gruba örneğin belirli ekonomik mevki elde etmeyi veya içinde bulunduğu kültürel, sembolik ve materyal ilişkileri dinamik olarak seçici bir biçimde yeniden oluşturmasını sağlayan yolları göz önünde bulundurur. Burada cinsiyet sosyal düzenin merkezinde yer almaktadır.

Diasporayı cinsiyetleştirmek için burada bir konular listesi sıralayacağım:

İlk olarak bir takım şeylere odaklanılması; cinsiyet farkı, cinsiyet rolleri, seksüalite ve cinsiyet ayrımı yoluyla etnik kültürlerin ne derecede seyahat ve sinkretik kültürler olarak oluşturulduğunu inceleyebilir. Ailenin ve diğer kurumların ve kültürün merkezi yönlerinin üretim ve dinamik dönüşümünün düzensiz oluşumlarını içerir. Bundan başka, cinsiyet ilişkilerinin bir veya diğer grup arasındaki sınırları belirttiği yolların belirli analizlerini de içerir. Örneğin gerçek bir Kıbrıslı cinsiyetle ilgili olarak uygun davranışlarla alakalı spesifik cinsi kurallara uyum sağlayandır. (Anthias 1989).

İkinci olarak, diasporik ve ırklaştırılmış grupların iki cinsiyet ilişkisine ne derece maruz kalabileceği konusunun araştırılması için gerçekten temeli olan çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır: egemen toplum ve bu gruba dâhil olanlar. Örneğin, cinsiyetle ilgili kurallar kadınları ülke içinde asıl sorumlu olan kısım olarak ortaya koyabilir ve diaspora içinde ve yerleştikleri ülkelerdeki baskın araştırmalar ve faaliyetler için belli bir ‘feminenlik’ yükünü onlara yükleyebilir. Ancak kendi etnik gruplarında veya anavatanlarında farklı biçimlerde cinsiyetlere ayrılabilirler. Bu, hem grubun cinsiyet ilişkilerini hem de kültürel süreçlerin; cinsiyet ilişkileriyle ilgili kurallardan etkileneceğini öne sürmektedir. Bu aynı zamanda diaspora içinde kadın ve erkeğin ekonomik ve sosyal konumunun nasıl olduğunu incelemenin kısmen hem farklı grupların etnik bakımından özel kültürler içinde, hem de daha geniş toplumlar içinde cinsiyet ilişkilerinin nasıl birbirini etkilediğiyle belirlendiğini gösterir. Bu etkileşim bu ülkelerdeki kadın ve erkeklerin hem grubun tamamı için hem de daha genel olarak toplumsal ilişkiler için konumlarının belirlenmesini içine alır. Bu cinsiyet ilişkileri iş piyasası süreçleri ve ırklaştırma ile bağlantılı olarak farklı göçmen ve azınlık grupları için özel bir sınıf yapılaştırmasını ortaya çıkartabilir.

Üçüncü olarak diaspora grupları durumunda kadınların iş piyasasına katılımları ve kendi etnik gruplarında ucuz veya aileden oluşan iş gücünü kullanmaları, ırklaştırılmış iş piyasalarının olumsuz etkileriyle karşılaşmalarına sebep olabilir( Anthias 1983, 1992b). Güçlü aile bağlarına dayanan kadınların bu kullanımı belirli ekonomik faaliyet ve uyum biçimlerine neden olabilir (serbest meslek, küçük ölçekli aile şirketleri ve benzeri gibi). Bu; etnik ekonomilerin, küçük ölçekli yatırımların ve küçük burjuva sınıfı oluşumunun gelişmesinde görülür. Ancak kendine tahsis etme biçimleri kültürel olarak özeldir ve yerel piyasalarla etkileşim içinde çalışır (Anthias 1983). Göçmen grubun kendisi içinde sınıf yapılaştırma biçimlerine yol açabilir. Bu tarz konuları daha detaylı bir biçimde araştırmak diaspora içindeki kadın ve erkeklerin farklı biçimdeki katılımlarını ve azınlık etnik gruplar arasındaki farklılıkları daha iyi anlamaya yardımcı olabilir.

Dördüncü olarak, bir takım şeylere daha da odaklanılması devlet ve ulus konularıyla ilgilidir. Bazı incelemeler kadınların küreselleşme süreçleriyle olduğu kadar ulus ve ulusçu hedeflede farklı ilişkilerinin olabileceğini öne sürmektedir. Örneğin kendi çalışmamda kadınların ulusun hedefiyle farklı yönlerden ilişkilerinin olabileceğini öne sürdüm: vatanseverlerin anneleri olarak, sınırların sembolü olarak, kültürleri aktaranlar olarak (inceleme için Anthias ve Yuval Davis 1989). Kadınlar genellikle ulusu simgelemek için kullanılır; bunu, ülkeyi, birini kaybettiğinde yas tutan bir kadın gibi betimleyerek yapar. Buna bir örnek olarak Kıbrıs örneğini verebiliriz (Anthias 1989). 1974 darbesinden ve Türklerin adayı işgalinden sonra siyah giyinmiş ağlayan bir kadının resimleri her yerdeydi; resimlerde cesurca yukarı kaldırılmış bir yumruk da vardı ve aşağısındaki sloganda ‘ Kıbrıs bizim şehit edilmiş anavatanımızdır’ yazılıydı. Diasporanın konumu bu süreçleri nasıl etkiler?

Bir takım şeylere odaklanılmasının daha ileriki bir boyutu cinsiyet ve ulusun çok yönlü ilişkilerini incelemektir. Bir yandan kadınlar toplulukların kurumların veya sınıfların üyeleri olarak ulus tarafından tanımlanabilirler. Erkeklerin yanında herhangi bir özel tarihi durumda ulusun söz konusu siyasi hedeflerini belirleyen toplumsal güçlerde katılımcı olarak ve daha geniş toplumsal güçler içinde bütün bir kategori olarak görünebilirler(Anthias ve Yuval Davis 1989). Diğer yandan özel alana sürülebilirler ve ulus sorunlarının özel noktası haline gelebilirler. Bu, nüfusun çoğalmasında kadınların rollerini belirleyen özel kurallarca, ideolojik ve düzensiz konumlanmanın özel biçimlerince ve özel ekonomik katılım biçimlerince örnek olarak gösterilebilir. Üstelik diasporik kadınlar ulusun uygun dış sınırları olarak gösterilebilirler ve ırklaştırma yoluyla toplumsal ilişkilerde vatandaş haklarından tam yararlanamama gibi özellikle dezavantajlı konumlarda bulunabilirler(Anthias ve Yuval Davis 1989).

Yukarda bahsedilen diasporayı cinsiyete ayırma konusunda bir takım şeylere odaklanma biçimleri bir yandan cinsiyetin merkeziyetçiliğine ve diğer yandan kesişmesine dikkat çeken bir çerçeveye olan ihtiyacı gözler önüne serer. İlk olarak etnik kökeni, cinsiyeti ve sınıfı; özellikle hiyerarşileştirme, kaynakların dengesiz dağılmı ve aşağılaştırma ilişkileri ve süreçleri bakımından, egemenlik ve bağlılık sistemlerini kesen ve karşılıklı olarak güçlendiren olarak görmek mümkündür (Anthias 1996, 1998). Irklaştırılmış veya diasporik işçi sınıfı kadınları sosyal ekonomik ve siyasi durumlarda bir takım uyumlu bağlılık faaliyetlerine neden olan toplumsal bölünmelerin açık bir şekilde ifade edilmesiyle özellikle boyun eğmiş durumda olabilir. İkinci olarak etnik köken ve cinsiyet ve sınıf kesişmeleri birçok, eşit olmayan ve çelişkili, toplumsal egemenlik ve bağlılık biçimlerini ortaya çıkarabilir: kişiler bu toplumsal bölünmeler içinde farklı biçimlerde konumlandırılabilir. Örneğin beyaz işçi sınıfı erkekler ırklaştırılmış gruplar ve kadınlar üzerinde baskınlık kurmayla bağlantılı olarak görülebilirler fakat kendileri sınıf açısından bağlılıkla ilgili olabilirler. Bu konumlandırılma ve kimlik konusunda oldukça çelişkili süreçlere yol açar. Bölümlenmelerin güçlendirici yönlerinin ve onların çelişkili olarak açık bir biçimde ifade edilmelerinin incelenmesi aynı zamanda önemli siyasi sorunlara neden olur. Diğer bir deyişle toplumsal bölünmeleri biraraya getirme tartışması tamamen kuramsal değildir. Eşitsizliklerin kimliklerin ve siyasi stratejilerin nasıl kavramsallaştırıldığı ve değerlendirildiği konusuyla doğrudan ilişkilidir.

Trans Etnik Köken

Diasporanın uluslarötesi bir göndergesi vardır: bu açıktır. Fakat hem baskın kategori içinde kesişen gruplarla veya hem de uzaktan diğer gruplarla sıkı bağlar oluşturma konusunda diasporanın transetnik olma kapasitesi daha zor sağlanır. Gerçek transetnik dayanışma dialog gerektirdiği için etnik kökenciliğin tüm biçimlerine karşı çıkar. Cohen’e göre diasporik gruplar özellikle yeni küresel dönem’e ‘uygun olan’ ve ulus devletten önce var olan ve sonra var olacak olan sosyal organizasyonun eski biçimleriyse, o zaman belli başlı olan; yerinden edilmiş etnik kökenin eski dayanışmacı bağlardır: transetnik köken gündemde değildir. Clifford ve postmodern yapı içindeki diğerleri içinse Ali Rattansi’nin çalışmalarından (Rattnasi 1994) alıntı yapmak gerekirse, diasporik durum, ulus ve yerli insanların yapısının bozulmasına neden olur, peki bu yaklaşımda ev ve evedönüm temaları neden bu kadar güçlü bir metafordur?

(Gilroy’un çalışmalarında bulunan 1993) Bölgeleri aşan siyah diaspora ortaklığının topa tutulması ne derece belirli bir ulus devlet ve ulus devletlerin sınırlarını aşan yerlerdeki sosyal ve ekonomik durumu paylaşan Karayipli ve diğer gruplar arasındaki etnik gruplararası bağların biçimlendirilmesine neden olur. Asyalılar ve Afro Karayipliler farklı şekillerde de olsa ırklaştırılmışlardır. Afrika diasporası için uluslarötesi bağlar olduğunu iddia etmek bölgesel ya da ulusal çekişme veya mücadele ortamında bulunan diğer gruplarla olan transetnik bağları siyasal olarak zayıflatmaya neden olabilir. Ardından ulus devletler içindeki ırklaştırılmış, ikincil ya da baskı gören grupların siyasal seferberliğine yol açma hakkındaki diaspora iddiasının kudreti hakkında sorun ortaya çıkar. Eğer bunlar ekonomik ve diğer maddi kaynaklar için gösterilen mücadelelerden önce gelebilecek etnik özellik konusundaki iddialarla yönlendirilirlerse bu aynı zamanda uluslararası bir bağlamda siyasi hareket biçimleri sorusunu da ortaya çıkarır.

Trans-etnik kökeni melezleme olarak algılamaya ilişkin başka bir yerde karşıma çıkan birçok farklılık vardır, özellikle de içindeki ‘kültür’ kavramına ilişkin. Diasporik olmayan etnik kültür kendi kendine karma olmamıştır ve nitelik olarak oluşturulmuştur. Temel problemler, diasporik olmayan etnik kültürün kendisinin karma olmadığı ve bir temel olarak oluşturulduğu varsayımıyla; kültürel etkenlerin, bireylerin iradeci faaliyetleri yoluyla serbest bir biçimde karışabileceğiyle; bütün kültürel etkinliklerin uyumlu olduğu ve bu yüzden etkenlerin seçilmesi ve karışmasının mümkün olduğuyla; kültürel karışım bileşenlerinin güç bakımından denk olduğuyla ve bütün kişilerin kültürel bileşenlerin tümüne eşit derecede erişme hakkı olduğuyla ilgilidir. Bundan sonra bir bir dizi soru ortaya çıkmıştır:

1) Hangi koşullar altında kültürel unsurların sentezi mümkündür?
2) Kültürün hangi unsurları istikrarsızlaştırılmıştır?
3) Kültüre maruz kalma tehditi karşısında gruplar ne ölçüde var olan kimliklerini tasvip etme arayışındadırlar?
4) Hangi sosyal gruplar kendi kültürel kurallarını müzakere etmede en gönülsüzdür ve kültürün hangi taraflarını korumayı isterler?
5) Kültürün kaynaşması daha zor olan tarafları var mıdır?
6) Özellikle seksüalite etrafındaki aile ve hısımlık kurumları, kadının, dinin ve ahlaki değerlerin durumları bunun için ne kadar önemlidir?
7) ‘Tercüme’ bakımından karşılaşılan sorunlar nelerdir?
8) Bu ‘ durum’ ne ölçüde siyasi açıdan gerçekten radikalleştirici bir potansiyele sahiptir ve bu durumun kapsadığı farklı biçimler nelerdir?

Sonuç

Uluslarötesi göç ve yerleşme konularını araştırmada belirgin olan bazı kavramların incelenmesiyle, konunun bağlarını ve etrafındaki sosyal ilişkileri belirtmede bizim kullandığımız kategorilerin çıkarımları vardır.

Eski ‘diaspora’ kavramının yeniden ortaya çıkmasına bir ölçüde; ‘ırksal ve etnik azınlıklar’ kavramlarının gruplararası süreçlere ve bunların değişmez kültür ve farklılık kavramlarına odaklanmayla oluşturdukları güç durum neden olmuştur. Diaspora itici gücünün bir kısmını, özellikle son derece farklılaşmış uluslarötesi toplum hareketlerini ve sentetik veya ‘karma’ kimlik biçimlerini kabul etmeyle ilgili olan mevcut etnik ve ‘ırk’ paradigmalarıyla özdeşleşen farklılıklardan almaktadır.

Yine de diaspora etnik kökenle ilgili bir bağlantıyı hiçbir şekilde değiştirmemiştir ve değiştiremez. Aslında, benim görüşüm diasporanın; etnik bağların dinamikten ziyade merkezi sosyal organizasyon unsurları olarak algılanmasına dayandığı yönündedir. Bunun merkezinde yatan ‘etnik köken’ kavramını etraflıca düşünmek için daha fazla kuramsal çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca akademik konunun tanımlamaları ve etnik kavramlardaki siyasal konular devam eder. Etnik köken paradigmalarının eksiklikleri( örneğin Omi ve Winant 1986, Gilroy 1987) ve ‘etnik azınlıklar’ kavramı hakkında eleştirel görüşmeler olmasına rağmen, Siyasal Çalışmalar Enstitüsü tarafından yapılan en son araştırma ‘Britanya’daki Etnik Azınlıklar: Çeşitlilik ve Dezavantaj’ olarak adlandırılmıştır (Modood 1997). Bu, Yeni İngiliz Uluslar Topluluğu göçmenleri ve onların çocukları için bir steno olan, Britanya’da ‘etnik azınlık’ (ve aslında etnik çoğunluk) kavramının ne derece gerçek ve iyi olduğunu göstermektedir.

‘Irk’ paradigması artık on yıl önce olduğu gibi egemen değildir. Farklılığın biyolojik bir işareti olarak ‘ırk’ ın genetik dayanağı olmadığı genel olarak kabul edilmiştir. ‘Irk’, ırkçı makalelerde grupların taksonomisini oluşturur ama (1986 Omi ve Winant)ın ileri sürdüğü gibi önyargı, ayrımcılık ve diğer ırk biçimlerine maruz kalan toplum gruplarının tanımlanması bireysel, dizgesel ve kurumsal düzeyde şiddeti ve üstünlük kurmayı meydana getirir. ‘Irk’ kimliğin önemli bir bileşeni de olabilir( Gilroy 1987). Böylece ‘ırk’ ne bilimsel ya da epistemik kategori olarak var olur ne de ‘gerçek’in temsilidir, sadece gerçek etkileri olan düzensiz bir kategoridir( Anthias ve Yuval Davis 1992, Goldberg 1993).

Ayrıca ‘ırk bilinci’ politikasının düzeltmek istedikleri kategorilerin somutlaştırılmasında ve üretilmesinde istenmeden yapılan sakıncalı etkileri olacağı ileri sürülmektedir(Anthias 1994, Appiah 1992).Gruplardaki bireyleri belirlerler ve aynı ya da farklı bir ‘ırk’ta yer aldıklarını farzederler (Britanya’daki ‘ırk’ ve ırkçılığa olan son zamanlardaki yaklaşımlara dair yararlı açıklamalar için Solomos ve Back 1996, Solomos 1993).

Ancak, diaspora kavramı, ırksallaştırılmış sosyal ilişkilere olan ilginin yerini alamaz. Aslında, diasporanın analitik bakışlarının, güçlü hiyerarşilerin ve cinsiyet ve sınıf ilişkilerinin ortak ilgilerinin belirlediği trans-etnik ilişkilerin boyutlarından uzaklaştırdığını ileri sürüyorum. Dışlanmanın biçimleri arasındaki ilişkiler ve gerçekten farklılaşmış dâhil edilme, ve diasporik dayanışmanın ortaya çıkması ve politik kimlik tasarıları bir yandan; diyalog(karmalaştırma da olduğu gibi) diğer yandan araştırmalar için önemli bir odak noktasıdır. Bu karmalaştırma güçlendirici olduğu kadar rahatsızlık verici, özgürleştirici olduğu kadar da yabancılaştırıcıdır. Bunların dış hatları daha fazla araştırma gerektirmektedir. Bu araştırma sadece ‘kültürel bağdaştırmacılık’ bakımından değil aynı zamanda hem bağlılık hem de ’etnik’ ,’ırk’ , sınıf ve cinsiyet süreçlerini bünyesinde barındıran dışlanma ilişkileri açısından da ele alınmalıdır.

‘Diaspora’ bakışlarını ulusaldan ziyade küresel düzeyde siyaseti, ekonomiyi ve kültürü kapsayan daha kapsamlı sosyal ilişkilere çevirmiştir. Etnik bağların dinamik doğasına seçmeli ve bağlamsal kültürel tercüme ve müzakere olasılıkları önem gösterir. Ancak cinsiyet, sınıf ve nesil konuları ve diğer gruplar arası ve grup içi ayrılmalara verilen ilgi eksikliği en önemli eksikliklerden biridir. İkinci olarak, diaspora araştırmaları içinde etnik bağların eleştirisi yoktur ve diasporanın ‘köken’ ve ‘gerçekten ait olma’ mutlakçı kavramlarını güçlendirme eğilimi olduğu biçimler konusunda herhangi bir açıklama yoktur. Son olarak tıpkı ırkçılığa, sınıfa, cinsiyete sosyal hareketlere verilmediği gibi trans-etnik dayanışmalara da verilmeyen önem, çok kültürlülüğün gelişmesi ve aitlik kavramının daha kapsamlı olması perspektifinden oldukça endişe verici gözükmektedir. Trans-etnik bir özelliğin (uluslarötesinin zıttına) sosyal seferberliği ve ırkçı karşıtlığı durumu , ‘anavatan’ ve ‘köken’ e olan bağlılığını elinde tutan diaspora kavramında kolayca yer alamaz ama yeniden şekillendirilebilir. Dikkatlice kullanılmadığı takdir de ulus devlet içerisindeki etnik gruplararası bağlılığı, hem ulusal sınırlar içindeki hem de dışındaki ırkçılık biçimlerinin düzenli bir şekilde ön değerlendirmesini ve ırkçılık karşıtı stratejilerin sorunlarını sorgulama boşluğunu doldurabilir. Etnik kökleşme ve sahip olma konusunda radikal bir eleştiri oluşturamaz. Aynı zamanda etnik köken, cinsiyet ve sınıf kesişmelerinin sistematik olarak kuramsallaştıramaz.

Diaspora kavramına eleştirel bir biçimde göz atıldığında, ancak önceki etnik köken kavramlarında bulunan sorunların üstesinden gelinebilirse, ‘diaspora’ kavramının sadece buluşsal bir ilerlemede bulunduğu görülür. Diaspora kavramının bu yüzden, ortak olan dayanışmacı bağlarla gelişen ve çok yönlü olarak ele alınabilen ve bu süreçlerin politik dinamiklerini kabul edebilen ‘sosyal ayrılıklar ve kimlikler’in paradigmaları içinde kesin ve açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım cinsiyet ve sınıf gibi diğer ontolojik alanların içine giren ‘etnik’ birlik bağların yerleşimini ve bu güç konularının pürdikkat incelenmesini gerektirir. Kullandığımız bu kavramların yalınlaştırılması ve üzerlerinde acil olarak tekrar durulması gerekir, şimdiye kadar gördüğümüz üzere belirlenmiş olayın karmaşıklığı kolay bir görev değildir. Böyle bir girişim için alanı temizlemek sadece bir başlangıçtır.

Referanslar
ANDERSON, B.
1995. ‘Ice Empire and Ice Hockey: Two Fin de Siecle Dreams’, New Left Review 214:146–50.
AFSHAR, H. 1994. Women and the Politics of Fundamentalism in Iran’. WAF Journal No. 5:15–20.
ANTHIAS, F. 1983. ‘Sexual Divisions and Ethnic Adaptation’: Greek Cypriot Women in Britain’, in A. Phizacklea (ed.), One Way Ticket. London: Routledge & Kegan Paul.
ANTHIAS, F. 1989. ‘Women and Nationalism in Cyprus’, in N. Yuwal-Davis and F. Anthias (eds.), Women, Nation, State. Basingstoke: Routledge.
ANTHIAS, F. 1990. ‘Race and Class Revisited: Conceptualising Race and Racisms’, Sociological Review 38:19–42.
ANTHIAS, F. 1992a. Ethnicity, Class, Gender and Migration. Aldershot: Avebury.
ANTHIAS, F. 1992b. ‘Connecting ‘‘Race’’ and Ethnic Phenomena’. Sociology 26:421–38.
ANTHIAS, F. 1994. ‘Race Conscious Policies in Britain’. Innovation 7:249–58.
ANTHIAS, F. 1996. Rethinking Social Divisions’. Inaugural lecture series, Greenwich University Press.
ANTHIAS F. 1997. ‘Globalisation, Hybridity and Diaspora: Debates on Culture’. Paper given to Conference on ‘Globalisation and Ethnicity: Challenges to the Nation State?’
ASEN, LSE.
ANTHIAS, F. 1998. ‘Rethinking Social Divisions: Some Notes Towards a Theoretical Framework’, Sociological Review 46(2):August.
ANTHIAS, F. (forthcoming). ‘New British Cypriot Identities’. Unpublished paper.
ANTHIAS, F. and YUVAL DAVIS, N. 1989. ‘Introduction’, in N. Yuval Davis and F. Anthias (eds.), Woman, Nation State. Basingstoke: Macmillan.
ANTHIAS, F. and YUVAL DAVIS, N. 1992. Racialised Boundaries: Race, Nation, Gender, Class and the Anti-racist Struggle. London: Routledge.
APPADURAI A. 1990. ‘Disjuncture and Difference in the Global Cultural Economy’, in M. Featherstone (ed.), Global Culture. London: Sage, pp. 295–310.
APPIAH, K. A. 1992. In My Father’s House. Cambridge, Mass.: Harvard University Press.
ASSAD, T. 1993. Genealogies of Religion. Baltimore, Md: Johns Hopkins University Press.
BACK, L. 1996. New Ethnicities and Urban Culture. London: UCL Press.
BALIBAR, E. 1991. ‘Racism and Nationalism’, in E. Balibar and L. Wallerstein (eds.), Race, Class, Nation: Ambiguous Identities. London: Verso.
BALLARD, R. (ed.) Desh Pardesh: The South Asian Presence in Britain. London: Hurst.
BARTH, F. 1969. Ethnic Groups and Boundaries. London: Allen & Unwin.
578 FLOYA ANTHIAS
BAUMANN, M. 1995. ‘Conceptualising Diaspora: The Preservation of Religious Identity in Foreign Parts, Exemplified by Hindu Communities outside India’. Temenos 31:19–35.
BHABHA, H. 1990. Nation and Narration. London: Routledge.
BHABHA, H. 1994. The Location of Culture. London: Routledge.
BHACHU, P. 1988. ‘Apni Marzi Kardhi: Home and Work: Sikh Women in Britain’, in S. Westwood and P. Bhachu (eds.) Enterprising Women. London: Routledge.
BHAVNANI, K. and PHOENIX, A. (eds.) 1994. Shifting Identities, Shifting Racisms. London: Sage.
BRADIOTTI, R. 1994. Nomadic Subjects. New York: Columbia University Press.
BRAH, A. 1996. Cartographies of the Diaspora. London: Routledge.
CARBY, H. 1982. ‘White Women Listen! Black Feminism and the Boundaries of Sisterhood’, in CCCS, The Empire Strikes Back. London: Hutchinson.
CASTELLS, M. 1975. ‘Immigrant Workers and Class Struggle in Advanced Capitalism’, in Politics and Society, Vol. 4, no. 1.
CASTLES, S. and KOSACK, G. 1973. Immigrant Workers in the Class Structure in Western Europe. Oxford: Oxford University Press.
CHHACHHI, A. 1991. ‘Forced Identities: The State, Communalism, Fundamentalism and Women in India’, in D. Kandiyoti (ed.), Women, Islam and the State. Basingstoke: Macmillan.
CLIFFORD, J. 1994. ‘Diasporas’. Cultural Anthropology 9:302–38.
COHEN, R. 1993. ‘Notions of Diaspora: Classical, Modern and Global’. Paper presented to International Seminar organised by UNESCO-CRER on ‘Emerging Trends and Major Issues in Migration and Ethnic Relations in Western and Eastern Europe’, University of Warwick.
COHEN, R. 1997. Global Diasporas: An Introduction. London: UCL Press.
FEATHERSTONE, M. (ed.) 1990. Global Culture. London: Sage.
FEATHERSTONE, M., LASH, S. and ROBERTSON, R. (eds.) 1995. Global Modernities. London: Sage.
GILROY, P. 1987. There Ain’t No Black in the Union Jack’. London: Hutchinson.
GILROY, P. 1993. The Black Atlantic. London: Verso.
GILROY, P. 1997. ‘Diaspora and the Detours of Identity’, in K. Woodward (ed.), Identity and Difference. London: Sage.
GOLDBERG, D. 1993. Racist Culture. Oxford: Blackwell.
HALL, S. 1990. ‘Cultural Identity and Diaspora’ in J. Rutherford (ed.), Identity: Community, Culture, Difference. London: Lawrence and Wishart.
HELMRICH, S. 1992. ‘Kinship, Nation and Paul Gilroy’s Concept of Diaspora;. Diaspora 2:2.
HOOKS, B. 1981, A’int I a Woman. Boston, Mass.: South End Press.
JONES, L. 1967. Black Music. Santa Barbara, Calif.: Quill.
KANDIYOTI, D. (ed) 1991. Women, Islam and the State. Basingstoke: Macmillan.
KONTOS, M. 1995. ‘The Greeks Abroad Policy of the Greek State since 1974’. Paper given to International Conference on ‘Nation and Migration in Southern Europe, University of Greenwich.
LEMELLE, S. and KELLY, R. (eds.) 1994. Imagining Home: Class, Culture and Nation in the African Diaspora. London: Verso.
MASON, D. 1994. ‘On the Dangers of Disconnecting Race and Racism’. Sociology 28:845–59.
MILES, R. 1989. Racism. London: Routledge.
MILES, R. 1993. Racism after ‘Race’ Relations. London: Routledge.
MODOOD, T., BERTHOUD, T., LAKEY, J., NAZROO, J., SMITH, P., VIRDEE, S., and BEISHON, S. 1997. Ethnic Minorities in Britain: Diversity and Disadvantage. London: Policy Studies Institute.
EVALUATING ‘DIASPORA’ 579
NANDY, A. 1990. ‘Dialogue and the Diaspora’. Third Text 11:99–108.
OMI, M. and WINANT, H. 1986. Racial Formation in the United States. London: Routledge.
PAREKH, B. 1994. ‘Some Reflections on the Hindu Diaspora’. New Community 20: 603–20.
PHIZACKLEA, A. 1983. One Way Ticket. London: Routledge & Kegan Paul.
PIETERSE, J. N. 1995. ‘Globalisation as Hybridisation’, in M. Featherstone et al. (eds.), Global Modernities. London: Sage.
RATTANSI, A. 1994. ‘Modern Racisms, Racialised Identities’, in A. Rattansi and S. Westwood (eds.), Racism, Modernity and Identity. Cambridge: Polity.
REX, J. 1973. Race, Colonialism and the City. London: Weidenfeld and Nicolson.
REX, J. 1991. ‘Ethnic Identity and Political Mobilisation in Britain’, Monograph No. 5,
CRER, University of Warwick.
ROBERTSON, R. 1992. Globalisation. London: Sage.
ROBERTSON, R. 1995. ‘Globalisation: Time–Space and Homogeneity–Heterogeneity’, in M. Featherstone et al. (eds.), Global Modernities. London: Sage.
SAID, E. 1979. Orientalism. London: Routledge.
SAFRAN, W. 1991. ‘Diasporas in Modern Societies: Myths of Homeland and Return’. Diaspora 1:83–99.
SAGHAL, G. and YUVAL DAVIS, N. 1994. Refusing Holy Orders. London: Virago.
SEGAL, R. 1995. The Black Diaspora. London: Faber and Faber.
SHEFFER, G. 1986. ‘A New Field of Study: Modern Diasporas in International Politics’, in G. Sheffer (ed.), Modern Diasporas in International Politics. London: Croom Helm, pp. 1–5.
SMART, N. 1987. ‘The Importance of Diasporas’, in S. Shaked, D., Shulman and G. G. Stroumsa (eds.), Gilgul: Essays on Transformation Revolution and Permanence in the History of Religions. Leiden: E. J. Brill, pp. 288–97.
SOLOMOS, J. 1993. Race and Racism in Britain. Basingstoke: Macmillan.
SOLOMOS, J. and BACK, L. 1996. Racism and Society. Basingstoke: Macmillan.
VERTOVEC, S. 1996. ‘Comparative Issues in, and Multiple Meanings of, the South Asian Religious Diaspora’. Paper given to Conference on ‘The Comparative Study of the South Asian Diaspora: Religious Experience in Britain, Canada and USA’. School of Oriental and African Studies, London.
WALBY, S. 1994. ‘Is Citizenship Gendered?’, Sociology 28: 379–95.
WALLMAN, S. 1979. Ethnicity at Work. London: Macmillan.
Waters, M. 1995. Globalisation. London: Routledge.
WATSON, J. 1977. Between Two Cultures. Oxford: Blackwell.
WEBER, M. 1947/1975. Theory of Social and Economic Organisation. New York: Free Press.
WESTWOOD, S. and BHACHU, P. (eds.) 1988. Enterprising Women. London: Routledge.