EŞİT VE EŞDEĞER VATANDAŞ OLAMAMAK

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Aynı vatanda; dil, din ve kültür farklılıkları olan insanların, eşit ve eşdeğer vatandaş olarak birlikte uyum içinde yaşaması çok mu zor?
Mesela, Osmanlı bu konuda başarılı mıydı?
Peki, günümüz Türkiye’sinde durum ne?
Bugün Türkiye’de yaşayan farklı din, farklı kültürel değerlere sahip halklar eşit ve eşdeğer vatandaş mı?
Mesela, Türkiye Cumhuriyeti, ana dilleri Kürtçe olan milyonlarca insana eşit ve eşdeğer vatandaşlık hakkı tanıyor mu?
Peki, bir buçuk asrı geçkin süredir bu topraklarda yaşayan milyonlarca Çerkesin temel hak ve özgürlükler noktasında sıkıntısı var mı?
Rejim, Çerkeslerin ve Çerkesçe diye bir dilin varlığından ne kadar haberdar?
Yani Çerkesler, özgür, eşit ve eşdeğer vatandaş mı?

OTORİTERLEŞME
Peki, farklı halklara eşit vatandaşlık hakkı tanınmazsa, özgürlükler kısıtlanırsa, otoriterleşme artarak devam ederse halkların durumu ne olur?
Bu konuda milletvekili Ayhan Bilgen’in son günlerde seslendirdiği “Osmanlının son dönemlerinde yapılan hatalar aynen tekrarlanıyor. Otoriterleşmenin ortaya çıkardığı durum dağılmadır.” Sözü ne anlama gelmekte?
Yakın tarihteki bir söyleşisinde tarihçi Prof. Dr. Taner Akçam, konuyla ilgili bakın neler söylüyor:
Osmanlı, (son dönemde) bünyesindeki Müslüman’lar ile Hıristiyan’ların eşitliğini sağlayamadı, onları eşit vatandaş yapamadı.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti de Kürtleri eşit vatandaş yapamıyor.
Osmanlıda bu konudaki ana problem, Hıristiyan’ların, Arap’ların… eşit vatandaşlık talepleriydi.
Bu halkların, birtakım sosyal, siyasi, eşitlik, özgürlük gibi talepleri vardı.
Bu talepleri karşılamanın iki yolu olmalıydı.
Birinci yol; bu hakları hak sahiplerine vermekti.
Bu da o gün için merkezin biraz zayıflaması, yerel yapıların biraz olsun güçlenmesi demekti.
İkinci yol, “Ben gücü dağıtırsam parçalanırım!” refleksiyle hareket etmekti.
İkinci yol benimsendiğinde tüm demokratik, sosyal ve kültürel taleplerin bir tehdit gibi algılanması kaçınılmazdı.
Hatta o zaman, daha fazla sıkarak ülkeyi bir arada tutma inancı hâkimdi.
Ama ne yazık ki bu düşünce ve uygulama bölünmeyi, dağılmayı getirmiştir.
Sırp ayaklanması, Ermeniler ve Araplar örneği gibi.

ANA DİLDE EĞİTİM HAKKI, DİL VE KÜLTÜREL ÖZERKLİKLER
Aslında bu dönemde Araplar hiçbir zaman merkezden ayrılmak, ayrı devlet kurmak istemediler.
Onlar, merkeziyetçiliğin biraz gevşetilmesi, ana dilde eğitim hakkının verilmesi, dil ve kültürel özerkliğin tanınması gibi taleplerde bulundular.
Mısır’da, Lübnan’da, Suriye’de kurulan ilk derneklerinin adları da talepleri de hep bu yöndeydi.
Araplar bu dernekler vasıtasıyla taleplerini dillendiriyordu: Çocuklarımız okullarımızda Arapça okusun!
Osmanlı, aslında uzun süre yerel yönetimlere müdahaleci davranmadı.
Bu müdahaleci durum ve baskılar II. Mahmut’la başlamış oldu.
Başlangıçta Ermenilerin talepleri de çok basit taleplerdi.
Mesela kendilerinin de askere alınma talebi gibi.
Bu konuda birtakım reformlar da yapıldı.
Ama bu askere alınma talebini kültürel olarak karşılamak mümkün değildi.
“Allah Allah!” diye savaşan bir Müslüman askerin yanına bir Hıristiyan’ı almak o dönemin İslam anlayışı ve kültür anlayışı içinde neredeyse imkânsızdı.
Bu konuda bazı kesimlerin ırkçı, milliyetçi söylemleri de işin cabası.
Sonuç olarak dönemin Osmanlısında eşit haklar sağlanamadı ve bölünmeler başladı.
Yukarıda temas edildiği gibi aslında bu taleplerin büyük çoğunluğu çok masum taleplerdi. Kendi ana dillerinde eğitim gibi…
Bu masum talepler karşılanmadı hatta baskılar olabildiğince arttı.
O zaman da radikal güçler güç kazandı.
Osmanlı da bu direnişleri baskıyla sonlandırdı.
Bu baskılar da ayrı devlet kurmayla sonuçlandı. 

DEJAVU YAŞANMASIN
Bugün Kürt meselesinde de benzer süreç yaşıyoruz.
Osmanlının bu yanlışlarından ders almayan Türkiye Cumhuriyeti bugün de “Eyvah bunlar eşitlik ve özgürlük istiyor, bu işin sonu ayrı devlet kurmaya gider!”  Düşüncesiyle talep sahiplerine karşı önleyici tedbirler alıyor.
Rejim, dil ve kültür taleplerini samimi bulmuyor, bunları bir aldatmaca olarak algılıyor.“O halde bu talep sahiplerini zor kullanarak bastırayım!” diyor.
19 y.y. Osmanlı imparatorluğunda çöküş travmasına yol açan ana mantık, ana zihniyet esas olarak değişmedi.
Yakın tarihte kısa bir dönem yaşanan olumlu gelişmeler yerini tekrar baskıcı metotlara devretmiştir.
Umarım bir dejavu yaşamayız!