DÜNDEN BUGÜNE YAPILAN HATALAR

Dr. YEDİC Batıray Özbek
21.05.2009

Halkımızın bazı kesimlerinde yabancı hayranlığı olduğunu izleyebiliyoruz. Kızını ya da oğlunu başka milletten biriyle evlendirenler, hemen kendini haklı çıkarmak için “Adige vimioshtme Adige fedekabz“ (Adige demeyeceksen Adige gibi birisi) der. Kafkasya’dan tutunda dünyanın neresine giderseniz gidin Çerkeslerde bu hayat felsefesini görürüz.

Geçmiş yüzyılın gezginleri, Çerkesler için ”Kırım’a, Bahçesaray’a gidip gelen kişiyi, çok iyi, çok şey biliyor” diye nitelendirtirdi. İngiltere’den gelip Natihuac köylerine bir bir gezerek ”Ruslarla barış antlaşması imzalamayacağız” yeminin yaptırırken kimse bu kişinin amacı nedir, ta İngiltere’den gelerek bu denli ilgilenmenin arkasında ne yatıyor diye sormamıştır. Hatta; ”açık arazide Ruslara karşı direnemeyeceksiniz, onun için toprakları boşaltıp dağlara çekilin, diğer kabilelere katılın” tavsiyesine uyarak Çarlık ordusuna topraklarımızı terk ettiren bu kişiye karşı teslimiyetçilik nasıl açıklanabilir acaba?

Diğer taraftan kedimizden olan Shapsugh lideri Kalevibetako’nun söylediklerine ise kimse kulak açmadı, hatta hainlikle suçlandı. ”İngilizler çok uzaktalar. Yardım etmeyecekler etmekte istemiyorlar. Bizleri kandırıyorlar. Türklerde yardım etmek isteseler de güçleri kalmadığından yardım etmeyecekler. Adige atasözümüzü hatırlatıyorum: “Uzaklardaki dostundan, kapı komşun düşmanın olsa da o sana daha yakındır“ sözleriyle barış yolunu tercih eden ileri görüşlü komutan ise hainlikle suçlanıyordu.

Zaman kimi haklı çıkardı?

Kabardey Balkarya’da bir tiyatro oyunu seyretmiştim. Çocuk sahibi olan babaya arkadaşı soruyor.
– Oğlun olduğunu duydum.
– Evet.
– Kutluyorum. Adını ne koydun?
– Vovo.
– Ne Vovo mu?
– Evet.
– Nereden buldun bu ismi?
– En iyi Asker arkadaşımın adıydı?
– İyi arkadaşındı muhakkak?
– En iyi arkadaşımdı.
– Güzel. O da evlendi mi?
– Evet evlendi.
– Çocuğu oldu mu?
– Oldu.
– Peki oda senin adını verdi mi çocuğuna?
– Nasıl? Nasıl?
– En iyi asker arkadaşın senin adını, yani Sultan adını oğluna taktı mı?

Genç adam sessizce ”hayır” dedi.
– E bu nasıl çok iyi bir arkadaşlık?

Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Federasyon kurma aşamasında görevini yerine getirmeye çalışan Harun Bidaniko’yu ele alın. Yıllarca Avrupa’daki derneklerde üye olan ve çalışmalar yürüten, federasyonu tüm engellemelere karşın 1,5 yılda kuran kişiye, kimsenin bilmediği tanımadığı Hüseyin’i tercih etmişlerdir. Ne acı değil mi? Çerkeslik adına acı. Harun’un kişiliği değil, Çerkeslerin kişiliği yara almıştır. Yalnız Harun mu?  Yıllarca bu derneklere gece ve gündüzlerini maddi ve manevi emek ve zamanlarını harcayanların kim olduğu bilinmeyen bir kişiye…

Cem Özdemir’i herkesten önce tanıyan ve toplumumuza  kazandıran kim acaba? Yanındakilere değil kendisine sorun ve cevabını verecektir. Şimdi peşinden koşanların çoğu o zaman Cem’i Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni eleştirdiği için hainlikle suçlamışlardı. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklardı. Amcası Hürriyet Gazetesi’nde Cem için  yazılar yazarken acaba bir cevap verdiler mi Hürriyet Gazetesi’ne?

Cem, (Çetin Öner’in etkisinde kalarak) bu gurubu seçmekle büyük bir hata yapmıştır. Eğer ben anında araya girseydim belki de durum değişebilirdi. Bu mevkiye gelen bir kimseye sorulmadan müdahale etmeyi kendime yakıştırmadım. Yaptığı hatayı da ileride anlayacaktır. Umarım o zaman her şey kendisi için çok geç olmaz.

Almanya’da bir kuruluşun başına gökten zembille inerek gelinmez. Cem Özdemir’in parti başkanlığına gelinceye kadar merdivenleri en aşağıdan en yukarıya kadar basamak basmak birer birer tırmanmıştır. Küçüklüğünden beri Yeşiller Partisi’nde üye olarak bizzat aktif olarak çalışmıştır. Çevre kirliliğine karşı bizzat şişeleri, kağıtları toplayarak katılmış ve organizelerini yapmıştır. Bu aktif çalışmalarını, gerek parti, gerek seçmenler değerlendirerek, kademe kademe tecrübe sahibi olarak bugünkü konumuna gelmiştir. Her parıldayan altın değildi. Ancak çalışmaları ile parıldayarak parti içindeki bugünkü yerini almıştır.

İşte benim okuyuculara anlatmak istediğim budur. Derneklerimizin ve DÇB’nin başına gelecek kimsenin de bu tür deneyimlerden geçen kişilerden oluşması başarıya götürecektir. Yoksa parası, güzel konuşması, kariyeri nedeniyle seçilenlerin başarıya gitmeleri tesadüfi olur..