“DİNSİZİN HAKKINDAN İMANSIZ GELİR”MİŞ!

Volkan Düzenli

Ergenekon Operasyonu, her daim iktidarların koltuk değneği olan sol gibi görünen liberal solcuları ve dindar gibi görünen liberal dincileri memnun ediyor olsa da, operasyonun neden ve sonuçlarının görünenden çok daha karmaşık olduğu yavaş yavaş belirginleşiyor. Bu operasyon; foyası çıkmış, etkinlik alanları daralmış, vatanı herkesten çok sevdiğini düşünen eski tetikçilerin tasfiye edilmesi ya da ilerleyen süreçte kliklerin muhtemel bir uzlaşması ile aklanması gibi hedefler taşıyor olabilir mi?

“Çeteci” denilerek suçu hafifletilenlerin emekliye havale edilmesi işi; önce deşifre edip, yerine tazelerini yetiştirip, sonra da böyle mi oluyor hep?

Bir süredir Türkiye toplumuna tercih olarak dayatılan “ya şeriat ya darbe” kurgusunun bir devamı olabilir mi bunlar? Bu kurgu üzerinden topluma kaygı ve tedirginlik yayanların bir sonraki adımı tasfiye hareketi midir? Darbenin de olmayacağını, şeriatında gelmeyeceğini bilmiyor muyduk?

Operasyonu yaptıranların ve yakalananların içinden kimler Amerika’da uzunca süre yaşayarak güvenlik kurumlarından eğitim almıştır? Bu tesadüf müdür?

Peki, kurnazca son soru; devletin tümünü töhmet altına almamak için uydurulan “derin devlet” argümanı pekiştirilerek, özel mülkiyetçi sistemin kendisi ve koruyucuları topyekun aklanma peşinde midir?

Bu tür operasyonlar, aşağıdan yukarıya bir toplumsal baskı nedeniyle değil, başka bir kliğin önünü açmak için yapılıyor. Bu nedenle toplumsal faydası beklenenden az oluyor ve zaman içerisinde çözülüyor. Tıpkı Susurluk gibi!

Bu operasyonla yakalananlar ve operasyonun sonuçlarından nemalananları da dikkatle izlediğimizde herhangi bir kliğin ekmeğine yağ sürmekten de uzaklaşmış oluruz. Bu nedenle yakalananları, operasyonun düğmesine basanları kısaca irdeleyelim:

Yakalananlar gibi yakalanması için düğmeye basanların da sicili bellidir. Yakalananların her türden kirli ilişkiyi nasıl da kendileri kadar kirli operasyonlara yönelttiği herkesçe malumdur. Emekli paşasından, öğretim üyesine, mafya artıklarından işadamına kadar bir ahtapot gibi her alana kollarını uzatmışlardır. Herkese bu ülkeyi kendileri gibi sevmelerini öğretmekle meşguller!

Aslında bu daha örgütlenme yeteneği bile olmayan başıbozuk olan kesimi. Gerisi yok mu?

‘Ergenekon’ örgütünün varlığından kamuoyunu haberdar etme onuruna sahip Can Dündar ile Celal Kazdağlı 11 yıl önce yazmıştı “Ergenekon”u…

“Soğuk Savaş döneminde Amerikalılar, komünizmin yayılmasını önlemek için çeşitli Avrupa ülkelerinde, NATO bünyesinde, CIA desteğiyle paramiliter örgütler kurmuşlardı. “Gladio” adı taşıyan bu örgütlenmenin kadroları, savaş sonrası işsiz kalan faşistlerle mafyaya bulaşmış güvenlikçilerden kurulmuştu.

“Artakalanlar” denilen bu Nazi artıkları, şimdi solculara karşı tetikçilik yapacak, faili meçhul cinayetler, bombalı sabotajlar düzenleyerek halkın komünizme düşman olmasını, rejime bağlanmasını sağlayacaklar. Bu faaliyet, Avrupa’da komünizmin en güçlü olduğu İtalya’da başladı ve 40 yıl sonra yine İtalya’da ortaya çıkarıldı. Nasıl? Cesur bir savcının, jandarmaların ölümüne yol açan patlayıcıları, İtalyan Gizli Servisi’nin depolarında bulmasıyla… Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Avrupa, “Gladio”yu ortaya çıkarıp temizledi.

Bir tek Türkiye dışında…”(Can DÜNDAR)

Can Dündar gerçekten ABD’nin BOP eşbaşkanı olan hükümetin, ABD’nin kurduğu gladyo örgütünü tutukladığına inanıyor mu(!)? Biraz karmaşık değil mi?

On yıllar önce Erzurum’da “Komünizmle Mücadele” dernekleri adı altında kurulan yapının aktif üyesi (Truva atı) kimdi tahmin etmek pek güç olmasa gerek!

Bir bakalım…

Yakalayanlara gelince; Kendisinin Fethullah’ın emniyet içindeki en sadık kadrocularından olduğu dilden dile söylenen R.A. bile tek başına bir kanıt niteliğindedir. On yıllardır diğer tüm kurumlar gibi ama daha da özenle ve özellikle polis teşkilatı içinde Fethullahçılardan oluşan bir yığınak çalışmasının meyveleri mi toplanmaktadır? Fethullah hareketi bu gücüne bugünler için mi ulaştırılmıştır? Paravan kanallar olarak oluşturulan Fethullah okullarında kırmızı ve yeşil pasaportlu Amerikan vatandaşı “İngilizce öğretmenleri” anlaşılan epeyce yorulmuşlar!

Bunları düşünürken, 35 yıldır Fethullah hoca ile omuz omuza yürüyen ama yolları ayrıldıktan sonra her şeyi ayrıntısıyla anlatan (günah çıkartan) Nurettin VEREN’in yazdığı KUŞATMA kitabı geldi aklıma. Okullar ve mali işler alanında hareketin tek adamı görülen VEREN, kendilerinin ABD’nin BOP projesi kapsamında yedeklendiklerini, finanse edildiklerini ve
Truva atı
olarak kullanıldıklarını itiraf etti. Ayrıldıktan sonra çamur attı diyenlerde olacaktır ama anlatılanlar birebir gözlemlerle tutmakta! İşte o kitap da bugünlerde yapılan operasyonların nerelerden beslendiğini bulabilirsiniz. Benzer işleri yapan eğitim/yayın/medya kurumları ile karşılaştırarak, gözlemlerinizi bu kitapla sınamanızı öneririm.

İşte tam da burada bir soru sormalı ve ısrarla aramalı cevabını:

Bugüne kadar sürekli “şeriatın ülkemizi ele geçirme riskine” karşı zinde olduğunu söyleyen güçler, neden bir kez olsun bu malum hareketi ağızlarına almamışlardır, diğer riskli yapılara göre bu serbestlik nedendir?

Bu operasyonlarda dahil projenin bütününün (önceki adı Yeşil Kuşak) ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol altında tutma amaçlı yol haritası olduğunu yüzlerce kez söyledik. Kontrgerilla dedik, inanılmadı, Susurluk’ta bir kaza oldu, 45 senedir anlatılanlara inanmayanlar 45 saniyede gerçekleri gördü. Dincilerin ülkeleri gibi en çok zararlarının Müslümanlara olduğunu, Müslüman ülkelerde yükselen Amerikan karşıtlığını azaltmak için kullanıldıklarını ve onların ABD’nin ırkçılar kadar en sadık uşakları olduğunu söyledik, üzerimize püskürdü maşalar. Tarikat-ticaret-siyaset ilişkileri deşifre olunca, Tayyip’in ABD sadakati vıcık vıcık ekranlara yansıyınca herkes anladı anti-Amerikancı hikayelerinin ne derece doğru olduğunu.

Şimdi bu konuda da yine söylüyoruz; bu operasyon ABD karşıtlığını temel alan ve salt kendilerini vatansever gören ulusalcı cepheye karşı Amerikancı Ilımlı İslamcı Cephesi’nin öncülüğünde tasfiye hareketidir. Her geçen gün ekonomik ve siyasi yönden palazlanan bu güç odakları Türkiye’yi paylaşamıyorlar, hepsi “vatansever(!)” ama aslında hepsi gün geçtikçe yoksullaşan ve sersemleştirilen halka ihanet içinde… Biri cinayetlerle, vurgunlarla halka acılar yaşatırken, diğeri bu acıları kemirerek yol alıyor. Ve gerektiğinde yer değişiyorlar!

İşte sistemin belkemiğine yapışan her eğilimi kızdıracak bir soru daha: Elleri kirli olanlar diğer elleri kirli olanları nasıl temizleyebilecek? Kirli değiller mi?

Bu operasyonun sevindiğim en önemli belki de tek yanı ise; hangi nedenle olursa olsun sonuç itibariyle kirli kliklerin şeflerine dokunulmuş, sıranın sahiplerine gelebileceğinin sinyalleri verilerek, bunun zemini yaratılmıştır. Önümüzdeki günlerde birbirlerinin kirli çamaşırlarını deşifre etme yarışına girerlerse sevineceğim ikinci bir yan olabilecektir.

FİLLER TEPİŞİR ÇİMENLER EZİLİR..

Bu kirli ilişkilerin/tarafların ekmeğine yağ sürecek tek bir kelime etmemek düşer bizlere.

Çerkesler deyince, “derin devletin belkemiği, Çerkes mafyası” v.b. yakıştırmalarla bir toplumu topyekun töhmet altında bırakanların, bu gelişmeler sonucunda özeleştiri vermelerini umut ediyorum. Taraflar bellidir; her türden resmi argümanı arkalayarak “dokunulmaz” olduğunu düşünen ulusalcı cephe ve her türden uluslar arası egemenlik ilişkilerini arkalayan Amerikan Ilımlı-İslamcı klik.

Uzunca yıllar, kimisi iyi niyetle kimisi de hedef şaşırtarak kendi kirliliklerini gözden kaçırmaya çalışanların toplumumuzu zan altında bırakan hallerini anımsatmak isterim. Habertürk’te Erol MÜTERCİMLER’in  şoven programına yönelik JİNEPS’in 1 ay önce duyurulan kınama metninde şu cümle geçmekteydi: “(…) Ethem Bey’i hain ilan ettikten sonra “Çerkes Ethem” ismi verilerek Çerkes toplumuna hain damgası vurulması ve her fırsatta mafyöz ve derin ilişkilenmelerden sorumlu tutularak gerçek sorumluların gizlenme çabası uzunca süredir yürütülen bir çalışmanın ürünüdür….” 

Yine aynı yazının 2. paragrafında; “Bu tür provakatif çıkışları, bir süredir Türkiye toplumuna tercih olarak dayatılan “ya şeriat ya darbe” kurgusunun bir devamı olarak algılıyoruz. Suni olarak yaratılan ve sahipleri aynı olan bu iki kesim, saldırdıkça güçlenebileceğini sanmaktadır…”

Yaklaşık 1 buçuk, 2 yıl önce, ABD’nin Kafkasya operasyonlarını değerlendiren arkadaşlarımızın “ABD ALTIN POSTUN PEŞİNDE” manşetiyle yaptıkları çalışma gibi yukarıdaki uyarılı cümleleri de hayatın pratiğinde bir kez daha sınanmıştır.

Bunca kirli ilişkinin ortasında buradan bir önerim var; Çerkes büyüklerinin düğünlerde silah atılmaması kararı ve halkın %99’unun karara disiplinli uyumuna yüzümüzü dönelim ve temiz toplum arayışlarına örnek gösterelim. Onlar işini yapıyor, bizim işimiz de bu olsun… Filler bataklıklarında tepişirken biz olabildiğince temiz kalalım.

Bu “çete” operasyonundan hareketle; elleri, yüzleri, yürekleri, beyinleri ve sözleri kirli olanlarla,  temiz olanların net olarak ayırdına varılmalı ve o yönde saf tutulmalıdır. Bu tutulan saf; sahipleri kadar kirli kliklerden birinden birini seçmekle değil, halklar arasında dostluğun örüldüğü demokratik, eşit ve onurlu bir yaşamın savunulduğu yoldan geçmektedir.