DİNÎ KAVRAMLAR ve KÜLTÜREL DEĞERLER

YEMUZ Nevzat Tarakçı
21.08.2012

Geriye dönüp bakıyorum da toplum olarak zihniyet boyutunda ne çok mesafe kat etmişiz meğer.

Dün gibi hatırlıyorum:

Ankara’da dernek başkanları toplantılarında ne kadar karşı çıktık “aşure”ye, ne çok eleştirdik 21 Mayıs’ta “mevlit” okuttuk, diyen başkanları.

Kültürel duyarlılığı kadar dinî hassasiyeti de olan dernek başkanlarımızın yanında, dinî kavramlardan korkan, dini basite alan başkanlarımızın sayısı da az değildi.

Öyle ya, din başka kültür başkaydı.
Dernek başkanları dindar olmamalıydı, olamazdı.
Dindarlık ve kültürel duyarlılık asla bir arada bulunamazdı.
Din, sadece Allah’la kul arasında kalmalıydı.
Din, sosyal hayata karışmamalıydı.
Kültür, dinsiz yaşamalıydı.
Vay ki vay!

Güya tek derdimiz kültürdü, kültürel olmayan her şey “tu kaka”ydı.
“Kültür dinsiz yaşar mı?” konusunu tartışamadık bile.
Kültürel duyarlılığın yanında dinî duyarlılığa sahip başkanlar, hoyratça konuşmalar karşısında daima mahzun, suskun ve kırgındı.

KÜLTÜREL BAĞNAZLIK

Öyle ya, dine ne gerek vardı.
Dinden soyutlanmış kültür neyimize yetmiyordu.
“Xabze”
yi dinin yerine koyabilirdik, “xabze” yle yetinebilirdik.

Ne garip, tabanın inanç değerlerinden bihaber, dinî kavramlarla dalga geçmek, dindarları hafife almak, heyecan ve telâşla kültürel bağnazlık yapmak pirim yapıyordu demek ki bir zamanlar.

Bu toplum ne çok çekti bu tür başkanlardan, ne kadar muzdarip oldu bu hastalıklı anlayıştan.

Zihniyet biraz olsun değişti değil mi?

Öyle ya, aylardır toplum olarak  “fitre” diyoruz, “zekât” diyoruz.
Toplumun dini duyarlılığını kamçılamak için yoğun çaba sarf ediyoruz.

Demek ki din, sosyal boyutu olan önemli bir kurummuş.
Demek ki dinî duyarlılık işe yarıyormuş.

Ne yazık ki bir zamanlar Müslüman mahallesinde salyangoz sattık.
Yerleşik değerlere karşı çıktık.
Toplumun hatırı sayılır bir kısmını incittik.
Çerkesliği tekelimizde bildik.
Yanıldık, aldandık.

Yerleşik değerleri hafife almak, en basitinden ilgisiz görünmek büyük bir gafletti.

Toplumun kayda değer bir kesimi, geniş düşünemeyen, ideolojik davranan, söylemleri sivri, üslubu yanlış dernek başkanlarına, üst kurul temsilcilerine mesafeli davrandı.

Halk, bu yöneticileri ideolojik buldu, bu yöneticilere ısınamadı.
Hatta tepkisel söylem ve eylemler geliştirdi.
Ve arzulanan iletişim, beklenen kaynaşma bir başka bahara kaldı.

Hata toplumda mıydı?
Yoksa toplumunun inanç değerlerinden habersiz hatta değerlere tepkili yöneticilerde miydi?

Ne yazık ki toplumumuz bu hataların bedelini çok ağır ödedi.

Bugünlerde toplumumuzun Suriyeli kardeşlerimize katkı sağlamak amacıyla yürüttüğü fitre ve zekât duyarlılığı – yeterli bulmasak da- sevindirmedi mi hepimizi?

“Yardıma koşarsanız, yardımsız kalmazsınız. El uzatırsanız, hiç umulmadık yerden size el uzanır.” Hakikati daha da iyi anlaşıldıysa bu yaklaşım mutlu etmez mi hepimizi?

Yoksa yeteri kadar tartışamadık mı bu ahlâkî ve dinî kavramları?
Tartışamadıysak gelin tartışalım:

İlâhi hiçbir kitapla bağlantısı olmayan gençlik ne derece kültürüne sahip çıkabilir?

Kültürler, dini iyi anlayan, onu hayatında uygulayan nesillerin sevgi, barış ve hoşgörü ikliminde daha iyi serpilip gelişmez mi?

Dinî duyarlılıktan, dinin insan üzerindeki pozitif etkisinden yoksun bir gençliğe kültürü anlatmak çok zor değil mi?

Kültürel bağnazlık, dinî bağnazlık kadar tehlikeli değil mi?

Not: Sevgili dostların bayramını tebrik ediyor, sağlık ve mutluluklar diliyorum.