DİASPORADAKİ KAFKAS KÜLTÜR DERNEKLERİ ve SORUMLULUKLARI

Dr. MEŞFEŞŞÜ Necdet Hatam
DÇB Yönetim Kurulu Üyesi
Maykop, 20 Mart 2005

Bilindiği gibi dernekler, aynı amacı paylaşan gerçek kişilerin bir araya gelerek oluşturduğu örgütlerdir. Kuzey ve Batı Kafkasya diasporalarının kurduğu dernekler de ulusal kültürel değerlerini yaşatmak ve geliştirmek amacı ile kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıdır. Ancak, diasporada devlet örgütleri olmadığı için dernekler aynı zamanda diasporik halkların devleti, hükümetleridirler. Dolayısı ile de çağımız devletlerinin, hükümetlerinin gösterdiği sorumluluğu göstermeleri gerekmektedir.

Kardeş Kuzey ve Batı Kafkasya halklarının anavatan ve diasporadaki nüfus yoğunluklarının farklı oluşu, diasporaların önceliklerini ve Rusya Federasyonu ile ilişkilerinin niteliğini de farklılaştırmakta, ayrı örgütlenmeyi de zorunlu kılmaktadır.

Anavatana dönüşleri, anavatan kesimi için yaşamsal olmayan Çeçen, Dağıstan ve Asetin diasporalarının örgütleri için, anavatanlarının dışarıdaki sesi olmayı amaçlamak doğru bir hareket olabilecekken, anavatana dönüşleri hem kendileri hem de anavatan kesimi için yaşamsal önemde olan Adige ve Abaza diaspora örgütleri için anavatana dönüş örgütlerin varlık nedeni olmalıdır. Elbette ki, anavatan kesimlerinin Rusya Federasyonu ile ilişkileri, diasporaların Rusya Federasyonu ile ilişkilerini etkileyecektir. Çeçen diasporasının, Rusya Federasyonu’na bakış açısı, Çeçen halkının Rusya Federasyonu’ndan bağımsız olma mücadelesi veren kesimi ile paralellik göstermektedir, gösterebilir ve bunun haklı gerekçeleri de bulunabilir. Ancak bu “bağımsızlık destekçilerinin” diğer kardeş halklarımız diasporalarını da kendileri ile aynı; ancak anavatanları ile çelişir politika geliştirmeye zorlamalarını yanlış ve diğer kardeş halklara yapılan bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Üzücüdür ki, Adige ve Abaza halklarının Türkiye’deki örgütleri bu zorlamadan etkilenmekte, söylemlerinin anavatan kesimleri ile paralelliğini önemsememekte, çoğunluk halkın geleceğini, anavatana dönüşü, olumlu yönde etkileyecek sorumluluğu, basireti gösterememektedir.

Nalçik’te gerçekleştirilen VI. Genel Kurulunda, Dünya Çerkes (Adige-Abaza) Birliği’nin oybirliği ile kabul edilen bildirisi de Adige-Abaza diasporasının bu sorumluluğunun altını çizmektedir: Umudumuz kardeşlerimiz… Sizlerin de bildiği gibi geçmiş yüzyıllarda halkımızın yaşamak zorunda bırakıldığı trajedi halkımızı önce anavatan ve muhaceret olmak üzere iki kesime ayırdı. Anavatanın terk ettirilmesinde de azımsanmayacak payı olan Osmanlı İmparatorluğu halkımızı tane, tane dağıttı. İmparatorluk dağılıp çok sayıda ülkeye bölününce halkımız bir kez daha tehcir edildi. Ekmek parası peşinde kendi istekleri ile ülkelerini değiştirenlerimiz de oldu. Çarlık Rusya’sındaki politik değişiklikler de anavatan kesimini parçalara böldü.

Günümüzde halkımız çok sayıda ülkede, parçalanmış, dağıtılmış olarak yaşamaktadır. Ancak bir parçanın diğer parçalardan bağımsız olmadığı birbirlerine muhtaç parçalardır bunlar. Birindeki mutlu bir olay diğerlerini de mutlu etmekte; birinin üzüntüsü diğerlerini de üzmektedir. Onun içindir ki, halkımız yararına olacağını düşündüğümüz etkinlikleri gerçekleştirmeye başlamazdan önce bu etkinliklerin, diğer parçalardaki olası etkilerini düşünmek ulusal bilinç sahibi, vatanını seven her birimizin görevidir. Halkımızın her bireyinin, atacağı her adım öncesinde, söylemlerinde, yazılarında, özetle yapacağı her çalışma öncesinde bu çalışmaların diğer parçalarda nasıl algılanacağını düşünmek, diğer parçaları zora sokacak çalışmalardan kaçınmak sorumluluğu vardır. Her bir kesim bu çalışma yöntemini benimsediğimizde hatalı davranışlarımız azalacak, çok sayıda ülkede yaşayan tek yürek tek halk olmaya daha yakın olacağız… Ancak üzücüdür ki, nedeni bilinçsizlik de olsa, henüz buluşabilmişken bizleri ayırmak amacını da taşısa, son zamanlarda Kafkasya’nın izlemesi gereken politikalar, Rusya ile ilişkilerimizin nasıl olması gerektiği konularında ahkam kesenlerin sayıları artmaktadır.

İlginçtir ki, bu konularda ahkam kesenlerin çoğunluğu bugüne kadar anavatanı görmedikleri gibi, ne kadar yaşarsa yaşasın anavatana gelmeyi, anavatana dönmeyi, anavatanda yaşamayı hiç düşünmeyenlerdir. Ayrıca, uluslar arası ilişkilerde günümüzde gerçekleşen değişiklikler, özellikle Sovyetler Birliği’ndeki politik değişikliklerden sonra şunların daha belirgin olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz; Vatan kök, kök güçtür. Anavatana dönüş yapmayan Adigeler er ya da geç zor durumda kalacak, asimile olacaklardır. Zorda kalan kardeşlerimize cumhuriyetlerimiz ve cumhuriyetlerimizin üyesi olduğu Rusya Federasyonunu yardım edebilecektir. Rusya Federasyonu’nun desteği sağlanabildiğinde, Rusya Federasyonu ile bulunulan ülkeler arası ilişkiler iyileştiğinde güç sorunlar da çözümlenebilecektir. Anavatan dışındakilerin dönüşü için çalışan, halkı için çalışan yöneticilerimizin saygınlığı, halkımızın yaşadığı her ülkede artacaktır.

Umudumuz kardeşlerimiz! Sizlere sesleniyor, sizlerden diliyoruz; Halk olarak sayısız ülkede dağınık olarak yaşadığımızı unutmayalım. Ülkelerimiz yasalarının, geleneklerinin farklı olduğunu göz önünde tutalım. Daha düne kadar anavatan ve muhaceret kesimleri olarak birbirimize ulaşamadığımızı göz ardı etmeyelim. Yeryüzünde birbiri ile savaşmamış halklar, düşmanı olmamış halk olmamakla birlikte, ebedi düşmanlıkların ne kadar yanlış olduğunu, çağın yüzyıllar boyu birbiri ile savaşmış güçlü ülkelerin bile birleştiği, güçlerini arttırdıkları bir anlayışa ulaştığını kavrayalım. Henüz buluşmuşken yeniden kopmamıza neden olacak davranışlardan kaçınalım.

Ülkelerimizin barış içinde ekonomilerinin büyümesi, ilişkilerinin gelişmesi için çaba gösterelim. Allah’tan, mutlulukla kavuşmayı, acılarımızı unutturmayı dileyelim… Dünya Çerkes Birliği VI. Genel Kurul Delegeleri – Nalçik”

Bizce bu yanılgıların, yanlışların bir önemli nedeni, değerlendirmelerin gerçekçi olmayışı. politikaların gerçekler bazında değil sanılar bazında geliştirilmesi ise, bir diğeri de ekonomik politik çıkarları için Rusya Federasyonu’nu parçalamak isteyen dünya güçlerine hizmet edenlerin oyununa gelinmesidir.

Örneğin; diasporadan kimilerinin sandığı gibi tüm Kuzey ve Batı Kafkasya halklarını kapsayan ya da Abaza, Adige ve Wubıhları içeren bir Çerkes ulusu, dahası bir Adige ulusu günümüze kadar tarih sahnesine çıkmamışken, böyle bir birlik yokken, bu birliği varsayan politikalar geliştirilmektedir. Asetinlerin geçmişte de Rusya’ya yakın politika izlediği görmezden gelinmektedir.

İnguşların, savaşa beş kala ana-baba bir Çeçen kardeşlerinden ayrılıp, Federasyon yapısı içinde kaldıklarına gözler kapanmaktadır. Rusya-Kafkasya savaşı yıllarında tüm Kuzey ve Batı Kafkasyalılar Birliği bir yana sürekli bir Adige Birliği bile sağlanamadığı hatırlanmak istenmemektedir.

Sürgünde, Rusya’nın insansız bir Kafkasya, özellikle insansız bir Batı Kafkasya amacı, birincil etken olmakla birlikte, Osmanlı’nın Müslüman nüfusu ülkesine götürme amacının da azımsanmayacak etkisinin olduğu çoğunluk göz ardı edilmektedir.

Sürgünde din motifinin kullanıldığı, kimi pşılerin, konumlarını korumak için köleleri ile birlikte ve Rusya’dan yolluk alarak anavatanı terk ettikleri bilinmekle birlikte belirli çevreler bunları yok saymaktadır. Kendi kaderini halkının kaderinden ayırıp, savaştığı ülkeye teslim olan ve savaştığı ülkenin bağladığı maaş ile yaşamının geri kalan kısmını dostumsu bir ülkede geçiren Muhammet Emin gibileri hala kahraman sayılabilmektedir.

Gürcü-Abhaz savaşına kadar hiç bir yayınımız Türkiye’deki Çerkes sayısını 1,5 – 2 milyondan fazla göstermezken, -sayı arttırıldıkça Rusya Federasyonu’nun korkutulabileceği çocuksu sanısı ile olsa gerek- sayımızın 3, 5, 6, 7 milyon olduğu söylenir, yazılır olmuştur. En önemlisi, aktif üye sayıları toplamı bin kişiyi zor bulabilecek çok sayıdaki sivil toplum kuruluşunun, anavatandaki devlet yapılarını etkileyebileceğine, dahası bu etkilemenin anavatan kesiminin izleyemediği dergilerde, web sitelerinde, anlayamayacakları bir dilde yazılanlarla oluşturulabileceğine inanılmaktadır.

Tarihten hiç ders alınmamakta, tüm nüfusumuz anavatanda iken, birlik sağlayamadığımız görmezden gelinmekte, koruyamadığımız bağımsızlığımızı yeniden kazanabileceğimize inanılır gibi konuşulmakta, çağımızda bağımsız ülke kalmadığı gerçeğine gözler kapanmaktadır. Bağımsızlık mücadelesi veren Çeçenlerin, kendi kaderlerini tayin hakkı savunulmakta, Rusya Federasyonu ile kader birliğini seçen İnguşlar, Dağıstanlar, ve Asetinler hoş görülmekte, Adigelerin de kendi kaderini tayin etme hakkını yok sayan bir yaklaşım benimsenmektedir.

Dahası Adigeler, intiharları anlamına gelebilecek eylemlere zorlanmaktadır. Birleşik Kuzey Kafkasya’nın bağımsızlığını amaçladığını dile getiren kimi sivil toplum kuruluşları, bu kuruluşlar yakın çevreler, tüzüğünde, genel kurul bildirilerinde, her yayınında, Çerkeslerin yaşadığı bütün ülkelerin yasalarına uygun davranacağının altını çizen DÇB’yi kendi bakış açılarına göre yargılamaktadırlar.

Kafkas Dernekleri Federasyonu, üyesi bulunduğu DÇB’nin VI. Genel kurulunda, kendi delegelerinin de oylarını alarak kabul edilen bildiri ile çelişir politika geliştirebilmekte, eylemlerde bulunabilmektedir. Dahası üyesi bulunduğu DÇB’yi asılsız suçlamalara karşı savunmamaktadır. Bu kaotik diasporada, her cümlesi, her kelimesine yüzde yüz katılmasak da Avrupa Çerkes Kültür Dernekleri Federasyonu Bildirisi’ni özünde destekliyor, sadece sivil toplum örgütü değil diasporanın hükümeti de olduklarının bilincinde olduklarının göstergesi bu sorumlu davranışlarının diğer diaspora örgütlerine de örnek olmasını diliyorum. Dernek yöneticilerimizin, Rusya Federasyonu’nun destabilizasyonunun halklarımızın yararına olmadığı bilinci ile ekonomik-politik çıkarları için Rusya Federasyonu’nu parçalamak isteyen dünya güçlerinin etkisinden kurtulacağına inanıyorum.

Ekonomik sorunlarını çözmüş, demokrasiyi özümsemiş, federatif yapısını güçlendirmiş, Çerkeslerin yaşadığı ülkelerle ilişkilerini geliştirmiş, bir Rusya Federasyonunun halklarımızın çıkarlarına olduğunun bilincinde olanlarını, meydanı azınlıktan kurtaracak çabalara destek vermeye, birlikte sesimizi yükseltmeye çağırıyorum.