ÇERKESLER NELERDEN KORKAR?

Kuban Paul Seauhmann
02.07.2005

Çocukluğunuzda belki sizde tanık olmuşsunuzdur.  Şimdi artık kanıksadığınız çok katı her bloğunda 20-30 dairenin olduğu siteler o dönemlerde yapıldığında, gericiler yerlerinden zıplayıp: ‘’Komünizm geliyor, bizi bu binaların içine sokacaklar’’ korkusu yaşamışlardı. Oysa o dönemlerde yalnız sosyalist ülkelerde değil kapitalist ülkelerde de site türü evler çoğunluktaydı.

Eskiden kente göç bu denli yoğun değildi. En fazlası insanlar kasabalara yerleşirdi. Dolayısıyla; arsa bol, ev boldu. Bir kasabada 2-3 katlı binaya çok sık rastlanmazdı. Bahçeli evden 10-15 katlı yüzlerce daireden oluşan sitede oturmak, insanlara inanılmaz geliyordu.

Kitleleri yönlendirenler; sosyalist ülkelerde ne görürlerse ‘’bunlar komünist işi, kesin zararlıdır’’ mantığıyla politikalarını oluşturdular.
En basiti; -neredeyse her bayrakta kullanılan- kırmızı renk bile ürkütücü oldu. Renklerden bile korkan bir yapı düşünebiliyor musunuz? Kırmızı; komünist, yeşil; İslam, mavi; Yunan.

Birlik olup kooperatif kurmak ‘’en azılı’’ suçtu. Şaka gibi. Köyde yaşayanlar korkudan, kooperatife ‘‘imece’’ dediler de kendilerini kurtardılar. Köy Enstitüleri o denli şanslı değildi.

Daha da komiği vardı. Bıyıklar dudakların üzerine dökülmüşse komünist, yok dökülmemiş çeneye doğru uzatılmışsa milliyetçi olurdu. Bir de badem bıyık vardı ki oda Müslümanlığın kanıtıydı. Hala da öyle.

Şimdilerde insanlar, artık korkmadan sitelerde oturuyorlar. Ancak; bu kez de karşı komşusunu tanımıyor. Siteler komünistlikten kurtuldu ama sorun bitmedi ki.

Toplumları yönetenlerin hem şanslısı, hem şanssızı var.

Kendinizi düşünün; bir toplum var elinizde. Diyorsunuz ki, ‘’kitap okumak komünist işi’’ okumayın. Anında kitapevleri iflas ediyor. Ne denli şanslı olduğunuzu artık siz hesaplayın. İstediğinizi yaptırın.

Bir de şanssız yönetici olun. Toplumun karşısına çıkıyorsunuz; ‘’ey toplum, ortak üretim yapmak komünistlerin işi, onun için yasak’’. İkinci gün; sizi evinizde oturtup emekliliğinizin tadını çıkartırlar. Ne denli şanssızsınız değil mi? Ne kötü; renklerle, binalarla, üretim yollarıyla insanları yönlendiremiyorsunuz.

Elbette kişisel olarak şanssız yöneticilerin olduğu sistemlerde olmak isterdik. Diğerleri kızıllıkla, yeşillikle, sakalla, bıyıkla, türbanla uğraşırken; bizler insanlarımızın işsiz kalmamasının, çalışanlarında ‘’yaşam standardını nasıl yükseltebiliriz’’in üzerine kafa yorardık.

Eğitimsiz insanlara belli simgeler koyuyorsunuz. Bunlar tehlikeli diyorsunuz. Onlar da korkup; ‘’aman tehlikeliyse oturayım yerimde, sesimi çıkarmayayım’’ diyor.

Örnek ister misiniz? Buyurun.

İçki kötüdür içme..

Neden?

Çünkü içinde alkol vardır, günah.

Eeee?

Toplum çöker.

Bu diyalogu duyan eğitimsiz insan ne yapar? İçki içmez.

Çözüm bu denli basit. Kolay. Pratik. Zahmetsiz.

Peki bu mantıkla yola çıkarsak, içki tüketimi olan ülkeler, neden içki tüketilmeyen ülkelerden her konuda daha ileriler?

Birinde içki içen ve eğitimli insan nerede duracağını bilir. Ona göre hareket eder. Çünkü, bilgisi ve eğitimiyle doğruyu, yanlışı ayırt eder. Diğerinde günahtır. Yanına yaklaşmaz. Çünkü ona ‘’günah’’ denmiştir, iş bitmiştir. Sorgulama, araştırma yapma gereği duymaz. Kötü denilen bir şeyin iyi yönlerini araştırma zahmetinde bulunmaz. Kötü, kötüdür: Yasak.

Bunları yaşamın her alanına yaydığınızda; biri geriye giderken, diğeri ileri gidiyor.

Şimdi, oturup bir değerlendirme yapın; Çerkesler nelerden korkar?

SonSöz
Çerkes, korkularının esiri değil efendisi olandır. (Kuban)