BEDİRHAN GÖKÇE ve AĞLATAN KÂFE

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Ünlü sanatçı Bedirhan Gökçe’yi tanırsınız.
Gökçe; şiir albümleri, seslendirdiği belgeseller, radyo programları, yazıları, kitaplarıyla çok kişinin gönlüne taht kurmuş, sıkı hayranları olan bir sanatçı.
Çoktur bu popüler sanatçıyı tanıyanımız ancak onun Çerkes olduğunu bilenimiz azdır.
“Yok canım, Bedirhan Gökçe Çerkes olsa bugüne kadar bir çeşit duyardık, tanır, tanışırdık!” Diyeniniz mutlaka olacaktır.
Hatta “Ya hu bu zat Çerkes olsa mutlaka bir sohbette, bir albümde bir Çerkes kültür öğesi kullanır, bugüne kadar yapılan herhangi bir kültürel programa katılır, ben de Çerkes’im ama ne yazık ki kültürümden, dilimden uzak büyüdüm…derdi.” diyecek olanınız da vardır.

BEDİRHAN GÖKÇE ÇERKES MİDİR?
Gökçe’nin Çerkes olup olmaması çok mu önemli?
O, kültürel kimliğini değil sanatçı kişiliğini ön plana çıkarmış.
Peki kültürel kimliğini gizlemiş mi?
Söz konusu olan bu videoda “Ben Çerkes’im, bizim Çerkesler!” diyor.
https://www.youtube.com/watch?v=t7MEzi2fI6I
Bu, yeterli değil mi?
Gökçe, Çerkes’im diyorsa Çerkes’tir.
Çerkes’tir fakat Çerkes olduğunun bilinmesini istememiştir.
Belki Çerkes bir anne babadan olduğunu yeni öğrenmiştir.
Olur ya benliğindeki kültürel kimliğini önemsememiştir.
Ya da etnik kimliğini şartların gereği olarak saklamayı uygun görmüştür.
Her şeye rağmen merak konusudur, bir insan etnik kimliğini, kültürel renklerini niçin bu kadar itinayla saklar?
Bu kadar popüler bir sanatçının bugüne kadar Çerkes kültürünün icra edildiği hiçbir uluslararası programa, hiçbir etkinliğe bu kimlikle katılmaması çok da normal değil gibi.
Haksızlık yapmayalım belki Çerkes olduğunu gururla söylemiş, vurgulamıştır da biz duymamışızdır.

TOPLUM, AĞLATAN KÂFE GERÇEĞİNİ GÖKÇE’DEN ÖĞRENİYOR(!)
Yakın tarihte You Tube videosunda Gökçe, “Ağlatan Kâfe” nin hikâyesini coşkuyla anlatıyor.
İzleyenlere, “Doğru bildiğiniz bir yanlışı düzeltmek istiyorum!” diyerek “Ağlatan Kâfe” konusunda toplumu bilgilendiriyor. (Cümleler, telaffuz hatalarıyla, kırık dökük ifadelerle dolu olsa da)

KEŞKE!
Keşke Sevgili Gökçe, her halinden bilmediği, tanımadığı anlaşılan bir kültürle ilgili bir konuda takipçilerinin karşısına çıkarken en azından bir bilene danışsaydı.
Kâfe taklidi yapmasaydı ya da bu oyunun nasıl oynandığını bir videodan bir dakika izleseydi!
Diksiyon ustası olan, diksiyon dersleri veren Sayın Gökçe keşke “Kâfe” telaffuzunu doğru yapsaydı!
Ama her şeye rağmen Sayın Bedirhan Gökçe’ye bu videosunda, bu harika müziğe, bu zengin kültüre yer verdiği için içtenlikle teşekkür ediyorum.
Yüreğine sağlık büyük “Çerkes sanatçısı!”

“AĞLATAN KAFE’NİN EN GERÇEK HİKAYESİ”
Bedirhan Gökçe “Ağlatan Kâfe’nin müziğiyle başlayan videosuna şu ifadelerle giriyor:
“Muhteşem bir müzik, içinde biraz Çerkes damarı olan ya da ne bilim Kafkaslar olan, bu müzikten etkilenmemesi mümkün değil. Ağlatan Kafe, bildiğimiz Kafe değil o. Kafe, yani Çerkes kültüründe iki kişinin karşılıklı ağır aksak oynadığı, kadının zarafeti, erkeğin asaletini gösterdiği ağır ağır oynanan bir oyundur.”
“İnternette o kadar çok bunun hikayesi var ki o hikayelerde de: “İşte Ağlatan Kafe’nin hikayesi!” bir başkası da diyor ki “Ağlatan Kafe’nin gerçek hikayesi!” O zaman ben de şöyle demeliyim, “Ağlatan Kafe’nin en gerçek hikayesi!” Burada duyduklarınız, bundan önce duyduklarınızı silip atmalıdır.
Ve başlıyor Şamil ile Janset’in bilindik hikayesi…
“Dedim ki bu hikâyede hatalar var…”
“Bu mitolojik hikâye böyle değil! demek çok doğru değil ama Bedirhan Gökçe olduğunuz zaman tarihe, bu tür şeyleri alıp galat-ı meşhur adında doğru bilinen yanlışları olarak düzeltmek adına kullandığınız zaman bu hikâyenin böyle olmadığını anlarsınız.”
“Ben bir Çerkesim, bundan dolayı da Çerkes müziğine, Çerkes’in kültürlerine hani üç aşağı beş yukarı bilirim.”
“Hikâyeyi dinlediğim zaman hikâye bana farklı geldi. Çünkü telefonlar yeni çıktığında benim de bir telefonum vardı telefonumun ilk müziği buydu.”
“Balıkesir Havran’a gitmiştim. Havran’a Çerkes Kaymakamında telefonda bu çalınca ben hemen derlenip toparlanıp bir hâl almaya başlayınca dedim ki “Kaymakam Bey, Çerkes misiniz?” Dedi ki “Her halde sen de Çerkes’sin!” Bu müzik Çerkes müziği. “Evet!” dedi.                                   O günden sonra o telefonumu hâlâ saklarım. “Kfar” adıyla kayıtlıydı bende…”
Videonun devamında Faruk Kanşat’ rahmetle anılırken söyleşi, Rahmetli Kanşat’ın şu ifadeleriyle sona eriyor.
“Bazı güzel hikâyelerin eseri olur, bazı muhteşem eserlerin de hikâyesi kendiliğinden, halkımız tarafından meydana getirilir.”

Ruhun şad olsun Faruk Kanşat!
Seni unutmayacağız!