ABAZA OLMAMAK İÇİN DİRENEN HALK: APSUWALAR

AJİBA Zafer Süren

32 yıldır üyesi bulunduğum, gençlik kolunda, yönetim kurullarında görev yaptığım, İstanbul Kafkas-Abhazya Kültür Derneği’nden, 30 Aralık 2009 tarihi itibari ile istifa ederek ayrılmış bulunuyorum.

Üzgünüm!

Duygularımı ve düşüncelerimi aşağıdaki satırlarla Çerkes halkı ile paylaşacağım.

Geçen yıl, Kaf-Fed sitesinde bir bilgilendirme yazısı yayınlanmıştı. Yazı, Abhazya milletvekili sayın GOGUA Soner tarafından kaleme alınmıştı. Abhazya’nın ekonomik olanaklarını tanıtıyordu.

Bu yazının hemen giriş bölümümde, Abhazya’nın başkentinin Sohum olduğu yazıyor ve parantez içinde M.Ö. 6. yüzyılda Yunanlılar tarafından kurulduğunu belirtiyordu. Bunun üzerine, tarihsel kaynaklarını vererek, Sohum’un M.Ö. 1800 yıllarından beri var olduğunu, Abaza olarak bunu hazmedemeyeceğimi içeren bir yazı yazarak Kaf-Fed’e gönderdim.
Kaf-Fed bu yazıyı sitesinde yayınladı. KADK (Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi) üyesi sayın Bülent Özbelli, hem Kaf-Fed’e hem şahsıma eleştiri yazarak, yazının Kaf-Fed sitesinden kaldırılmasını sağladı. Bende, tüm yazışmaların birer suretini, Abhazya Temsilcisi sayın AYÜZBA Vladimir, KADK Başkanı sayın İrfan Argun ve sayın CHKOTUA Oktay aracılığı ile Abhazya Üniversitesi, Tarih Fakültesi Dekanı’na birer ön yazı ile ulaştırdım. Bugüne kadar, sayın GOGUA Soner hariç, hiç birinden bir yanıt gelmedi.

Yinede iyi bir sonucu oldu. Abhazya tanıtım kitapçığı yeniden basıldı ve yanlış düzeltildi.

Geçen ay, internet sitelerinde Abhazya da yayın yapacağı söylenen “Özgürlük Radyosu” konusunda KADK Başkanı sayın İrfan Argun ile Abhazya milletvekili sayın GOGUA Soner’in farklı yaklaşımlarını gördük.

Bir yılı aşkın zamandır KADK tarafından sayın GOGUA Soner’in Türkiye’deki çalışma metodu eleştirilmekte. Onun, Kaf-Fed ve Abhazya’nın Dostları ile yakınlaşması KADK’ı rahatsız etmektedir.

1977’de Abhaz Derneği, Şamil Vakfı’nın altındaki hanın ufak odalarından birindeydi. Sayın KUTALİYA Erol Kılıç ile tanışıyorduk. Bana nereli olduğumu, sülalemi sordu. Bende kendisine Çerkes, Abaza olduğumu ve Ajiba sülalesinden olduğumu söyledim. Şiddetle itiraz ederek “hayır, sen Apsuwa’sın“ dedi. Aradan onca zaman geçti, nerede rastlarsak rastlayalım hala, yanındaki kişilere döner, sanki büyük bir suç işlemişim gibi “bu bana Çerkes olduğunu söylemişti” der.

Evet, ben Çerkes’im!

Atam, ninem, babam, annem bana öyle öğretti.

Köyüm, yörem ve yöremim tüm civarında öyle bilinir, yüzlerce yıllık geçmişimizden gelen bir olgudur.

Bu ayırıcı bir şey değil, birleştiricidir.

Çerkesler bizim yöremizde karşılaştıklarında, Abaza olanlar: Vu Adigiuma? Adige olanlar: Vı Adige ba, derler.

Yani ”Çerkes misin”, diye aynı aidiyet duygusu ile sorarlar. Sonrada Abaza mısın, Wubıh mısın, Abzegh misin, Shapsugh mısın, Kabardey misin diye ayrıntıyı öğrenirlerdi.

Mesela büyüklerimiz Çerkeslik/”adet“ bilmeyen hemşerilerimiz için Abazaca şu deyimi söylerler: Adiğera giyılam! (Onda Adigelik -Çerkeslik- yok!)

Diğer bir deyimle, Adigelik Çerkeslikle, yani; Abaza, Wubıh, Adige vd. birlikteliği ile özdeşleşmiştir.

Sinop, Samsun, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Kahramanmaraş, Adana, Hatay hattı ile Eskişehir, Çorum, Yozgat hattında yaşayan tüm Abaza halkı, kendini öncelikle Aşkaruwa, Aşuwa diye tanıtmaz Abaza’yım diye tanıtır ve aynı zamanda özbe öz Çerkes hisseder. Kendisini Çerkes’den ayırmadığı gibi, Adige’yi de kendinden ayrı tutmaz.

Bu yörelerde Abaza ve Adige bir ağaç gövdesi gibi bir bütünlük oluşturur.

Mesela köyüm Abazaların Aşkaruwa kolundan olduğu halde bu köyde bilinmez ve telaffuz dahi edilmez. Kimsede söylemez. Herkes kendini Çerkes ve Abaza olarak niteler.

Oysa Adapazarı-Bolu hattı kendini Abaza olarak nitelemez, kendilerine ”Apsuwa” der. Onlara Abaza diyenler diğerleridir. Onların tercihi Abazalık değil Apsuwalıktır.

Hala toplantı ve görüşmelerde, Abaza halkını oluşturan üç unsurdan biri [Apsuwa (Su halkı), Aşkaruwa (Yayla halkı), Aşuwa (Dağ halkı)] oldukları halde tümünü kapsarcasına, Abaza terimi yerine Apsuwa terimini kullanmayı tercih ederler. Bir türlü Abaza ortak terimini kullanmazlar, sevmezler. Bu hoş bir yaklaşım olmadığı gibi, ayrıştırıcı bir tutumdur.

Kaf-Fed, Türkiye’deki tüm Kafkas derneklerinin ortak iradesi ile kuruldu. Buna İstanbul Kafkas-Abhazya Kültür Derneği de dahildir. İstanbul ve Ankara, Düzce, İnegöl, Kafkas-Abhazya Kültür Dernekleri hariç, Türkiye’deki diğer bütün Kafkas derneklerinde Abaza ve Adigeler bir arada ve beraberdirler.

Ortak bir irade gösterirler. Doğru bir duruştur.

Bir yıldan bu yana, KADK ve İstanbul, Kafkas-Abhazya Kültür Derneği çerçevesinde alttan alta ayrı bir federasyon çalışmaları sürüp gidiyordu. Bu gelişim/girişim meyvelerini vermeye başladı.

Türkiye’de dernek oluşumları ilk kuruluş aşamalarında ayrı ayrı örgütlenip, ayrı ayrı federasyon kurup sonra onun bir üst örgütü kurulsa idi iyi olurdu. Ancak tarihsel gelişim öyle olmadı. Başlangıçta ortak dernekler kuruldu. İlk önce ayrılan İstanbul Abhaz Derneği’dir. O da İstanbul Kafkas Derneği’nden ayrılan Apsuwaların kurduğu dernektir.

Peki şimdi kurulamaz mı?

Kurulur!

Kurumlarımız, aralarındaki sorunlarını görüşüp, konuşup, xabze geleneklerine göre çözmeleri gerekirken, kurumları bırakıp, teke tek şahıslar ve şahısların şahsi fikirleri üzerinden hareket ederek ayrışmaya gidilirse olmaz!

Tarihte, Kafkasya’ya en büyük maddi ve manevi zararları M.S. 600 ila M.S.1600 yılları arasında Asya kökenli halklar vermişlerdir. Bunların izleri hikâye, destan ve ağıtlarımızda açıkça görülür.

Kafkasya da, etkili ve kalıcı zararı, Osmanlı İmparatorluğu ve Rus Çarlığı vermiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, temelinde zaten var olan oymak, oba, aşiret, yurtluk, ocaklık ve ağalık, beylik, babalık, şeyhlik kurumları üzerine kurulduğundan, merkezi otoritesini güçlendirmek içinde sürekli olarak bu birimleri güçsüz kılmak için, tekrar tekrar kendi içinde bölerek ve ayrıştırıp gerekli gördüğü alanlara taşıyıp, yerleştirip, köksüzleştirmiştir. Merkezi otoritesi bu sayede daha da güçlenmiştir. Bu uygulamayı, imparatorluğun yayıldığı bütün topraklarda da uygulaya gelmiştir.

İşte bunun sonucu, Kafkasya da, Ah/Pşı= Köy ve idari birim yöneticileri, Osmanlılar tarafından hilat, berat, maaş ve hediyelerle, kulluk sistemi çerçevesinde, atanan valiler aracılığı ile merkezi otoriteye bağlanmıştır. Daha önceleri meşruiyetlerini xaseden (Kutsal Meclis) alan bu yerel yöneticilerin otoriteleri halk nazarında sarsılmıştır. Xasenin işlevsiz kalması xabzeyi de (Kutsal söz= Anayasa) zaafa uğratmıştır. Binlerce yıllık “Kafkas Demokrasisi” çerçevesinde oluşmuş olan “Demokratik Yerinden Yönetim” olarak özetlenebilecek, uzun zamandan beri de sarsılmakta olan devlet yapısının, son ve iyice bozulmuş şekli olan gevşek  “konfederasyon” çökmüştür. Osmanlılar, Kafkas halklarının devlet yapılanmasının son kalıntılarını da yok etmiştir.

Rus Çarlığı, Kafkasya’ya geldiğinde devlet yapısı çökmüş, parçalanmış bir yapıyla karşılaştı. Buna rağmen, özgürlük sevdalısı Kafkasyalılar, bölge bölge, köy köy yurtlarını savundular. Devlet yapısı çökmüş, parçalanmış Kafkasyalıların yenilgisi kaçınılmazdı ve Rusya Çarlığı, Kafkas halklarının % 98’ini yurtlarından koparıp attı.

İşte, bu iki olay; geleneksel devlet sistemlerinin çökmüş olması ve sürgün, Kafkasyalılar da onarılmaz yaralar oluşturdu.

Parçalanmış, bölünmüş bir Kafkasya, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de Rus Çarlığı’nın çıkarına idi. Onlarda bundan olabildiğince yararlandılar.

Bütün dünya yeniden yapılanırken, Rusya’da Ekim Devrimi oldu. Ekim Devrimi, anayurtta kalan az sayıdaki Kafkasyalılar için her bakımdan, tartışmasız kazanımdır. Sovyet yönetimi, Rus Çarlığından miras kalan bu parçalanmayı, biraz daha sistematikleştirerek, bölge, dil, lehçe farklılıklarını gözeterek, siyasallaştırdı, özerk yönetimler oluştu. Bu bölgelerde halklar, kendi dillerinde okuma-yazma, kendi yöneticilerini seçme olanakları kazandılar.

Günümüzde, Rusya Federasyonu demokratik bir yapılanmayı seçti. Bunun sonucu özerk bölgeler cumhuriyet statüsü kazandılar. Rusya Federasyonu, dünyanın içinde bulunduğu koşullarında katkısıyla her geçen gün, demokrasi yolunda biraz daha ilerlemektedir. Bu, hem Rus halkının, hem de Rusya Federasyonu içinde varlıklarını sürdüren halklar açısından son derece olumlu gelişmedir.

Rusya Federasyonu merkezinde ve Kafkasya’da mevcut cumhuriyetlerde, günümüzde, aynı halkların, yan yana ayrı siyasi birimler içinde olması, çeşitli açılardan sorgulanmaktadır. İşte, Rusya Federasyonu’nun demokratik gelişmesi, tüm Rusya’da olduğu üzere burada, Kafkasya’da da olumlu yönde gelişecektir. Bu gelişmelere, hem Rus halkının, hem de Kafkas halklarının kendi özgür, demokratik iradeleri karar verecektir.

Kafkas diasporası da üzerine düşeni yapacak, Kafkasya’daki cumhuriyetlere sahip çıkacak, gelişmesine, siyasi varlıklarının pekişmesine, demokratik çerçeve içerisinde, elinden gelen desteği verecektir.

İşte tam da bu zamanda, Rusya Federasyonu’nun da bugün sorgulanmakta olan parçalanmış yapıyı, birileri Kafkas diasporasına taşımak istemektedirler.

Sunum basit, tam da halk adamının anlayacağı bir söylem içeriyor: Bütün halklar, kendi örgütlenmelerini yapmalıdır!

Diaspora, özellikle çoğunluğun olduğu Türkiye’de, Çerkes bütünlüğü içerisinde şu üç örgütte toplanmışlardır;

a) Genelde, demokratların ve dönüşçülerin ağırlıklı olarak toplandıkları, Kafkas Dernekleri Federasyonu (Kaf-Fed),

b) “Karadeniz’den Hazar’a, Birleşik Kafkasya” söyleminde toplanılan Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu (Bir-Kaf-Fed),

c)
İslami söylemde birleşenlerin oluşturduğu Kafkas Vakfı (KV).

Şimdi, kurumsallaşmış olan bu üç temel yapı, kökünden sarsılmak istenmektedir.

Söylenen şu; ortak irade gösterip aynı dernekte birlikte hareket eden Kafkas halkları, halk bazında ayrışmalı, ayrı dernekler kurmalı, halklar bazında kurulan bu derneklerde ayrı ayrı federasyonlarda toplanmalı. Federasyonlarda anlaşabilirlerse konfederasyon kurmalıdır.

Türkiye’deki Kafkas diasporası,150 yıllık uzun uğraşılar sonunda varabildiği, bu üç ayrı görüş üzerinden oluşturduğu örgütlenmesini, bütün kazanımlarını, onca edindiği deneyimlerini atacak ve 400 yıl öncesinden başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nun oluşumuna katkı verdiği ve bugün Rusya Federasyonu’nun da vücut bulmuş, onunda sorgulamaya başladığı, kabileler yapılanmasına yeniden dönecek!

Aralarındaki görüş ayrılıkları bariz olan bu üçlü yapı, zaman zaman uyuşmasa da genelde -her şeye rağmen- birlikte hareket etme becerisini gösterebilmektedir.

Yapılmak istenen, bu birlikte hareket etme becerisinin ortadan kaldırılmasıdır.

Türkiye’de mevcut, herhangi bir federasyona bağlı olmayan Kafkas dernekleri, hiç tereddüt etmeden, bu üçlü yapılanmadan kendilerine yakın hissettikleri merkezi örgütlenmeye katılmalı, onları güçlendirmelidirler.

Kaf-Fed, Bir-Kaf-Fed, KV, özeleştirilerini açıklıkla yapmalı, kendilerini sorgulamaları, derneklerin ve o dernekleri oluşturan tabanın istek ve beklentilerini iyi değerlendirmeli, olumsuzluklarını süratle ortadan kaldırmalıdırlar. Bu kurumlarımız, birlik içinde, birliğe zarar vermeden, halkların, kendini temsil etme isteklerine çözüm bulmak zorundadırlar.

KADK’ in varlığı, Türkiye Cumhuriyeti Abhazya Cumhuriyeti’ni resmen tanıyıncaya kadar devam etmek zorundadır. Yapısı güçlendirilmelidir. Kaf-Fed, Bir-Kaf-Fed ve KV’ da elinden gelen desteği vermeli, onu güçlendirmelidirler.

KADK ile Kaf-Fed, Bir-Kaf-Fed, KV’ın ve diğer Kafkas örgütlenmelerinin varlıkları, önemi, görev ve sorumluluklarının sınırları, ayrıştıkları yerler ve birleştikleri alanlar tüm Çerkesler tarafından doğru okunmak zorunluluğundadır. Her kurumun varlığı Kafkasya da ki cumhuriyetlerimize güç vermektedir. Bu gücü yıkmaya kimsenin hakkı yoktur.

Abhazya Cumhuriyeti dört ülke tarafından tanındı. Önümüzdeki günlerde daha çok ülke tarafından da tanınacaktır.

Bugün, tüm kurum ve kuruluşlarımıza düşen asli görev, Abhazya Cumhuriyeti’nin yanında olmak ve koşulsuz ona her türlü desteği vermektir. Bu, Türkiye’deki Çerkesler için tarihsel bir görevdir.

Bu görevden hiçbir Çerkes kaçmaz, kaçamaz!

Bugün, tarihin içinden süzülüp gelinen bu aşamada, ayrı bir federasyonun kurulması, ordusunun komutanını beğenmeyen başkanın, komutanını değiştireceği yerde yeni bir ordu kurmaya kalkmasına benzer ki, bunun sonucu Çerkes halkı için üzüntü, hüsran yaratır.

Bunun sonuçlarına katlanacak herkes bu aşamada ayrışabilir ve tarih önünde de hesabını verir.

Federasyonu kuracaklar, bir de şu sorunun cevabını açıklıkla vermek zorundadırlar; 1992 -1993 yıllarında, Abhazya’nın en ihtiyacı olan dönemde kurulmadı da, bağımsızlığının tanındığı yılın sonrası gündeme getirildi?

Neden Abaza ve Adigelerin %98’i dünyanın dört bir yanına savrulmuştur? Çeşitli nedenlerinin içinde en başat olanı şüphesiz ki kendilerini temsil edecek ortak kurumun yok olması idi.

Geçmiş tarihimizi iyi okumak ve ondan dersler çıkarmalıyız.

Abaza -Adige birlikteliği olmazsa, Çerkes içi boş bir kavram olarak kalır.

Ayrılık değil, birlik zafer getirir!

Bugünkü durum itibarı ile bir kısım Apsuwa, ayrı bir federasyon kurmak için karar aldılar. Kuzeyli Abaza kardeşlerine de Adigelerden ayrılın, gelin bizimle olun diye çağrı yapacaklar. Abazaların tercihi hiç şüphesiz ki, Abaza-Adige ve diğer Kafkas halklarının birlikteliğinin devam etmesinden yanadır.

Federasyon kurulursa ne olur? Birileri bir yerlerden pis pis sırıtır, yine başardık, yine başardık der, el ovuştururlar.

Bunun sonuçları da hiçbir bakımdan Abaza-Adige-Kafkas halkları/Çerkes halkı için hoş olmaz.

Yeni bir federasyon kurma kararı alan bir kısım Apsuwa kardeşlerimize bu kararlarını hemen gözden geçirmelerini ve durdurmaları gerektiğini söylüyoruz. 2-3 yıllık bir çalışma takvimi oluşturulur. Tüm Türkiye’deki Abaza, Adige ve diğer Kafkas halkları ile tartışılır. Kaf-Fed ve Bir-Kaf-Fed ve diğer Kafkas kuruluşları ile görüşülür, konu masaya yatırılır. Çıkacak sonuca göre karar alınır. Bu karar herkesin ortak kararı olur ve herkes saygı duyar.

Durdurulmazsa, bu girişim bir kısım Apsuwa’nın kararı olarak tarihteki yerini alır.