...................
...................
TUFAN ÖNCESİ KAFKAS KISTAĞI KAYITLARI  -2
(THE DELUGED CIVILIZATION OF THE CAUCASUS ISTHMUS)

Reginald Aubrey Fessenden
Çeviri: Işıtan Gündüz

                         
 
...................
 
 

MİTLERİN ANAYURDU OLARAK TANIMLANAN TOPRAKLARIN ASLINDA KAFKAS KISTAĞI OLDUĞU NASIL KEŞFEDİLDİ?

(Bu makale ilk olarak 8 Mart 1926 tarihinde Christian Science Monitor dergisinde yayınlanmıştır.)

Yunanların, Mısırlıların, Fenikelilerin, Samilerin, Babillilerin, Asurluların ve Çinlilerin mitlerinin anayurdu olduğu varsayılan toprakların aslında aynı coğrafi bölgede, yani Kafkas Kıstağında, olduğunun keşfi aşağıdakilere dayanır:
a. Mitler coğrafyasında, Sicilya ve Atlantik Okyanusu kıyıları arasındaki  kuşku uyandırıcı boşluğun incelenmesi.
b. Eski mit yaratıcılarının bugünkü Atlantik Okyanusunun varlığından haberdar olmadığı ve Fenikelilerin Herkül Sütunlarını keşfetmek için dört deniz seferi düzenledikleri ve araştırmalarının sonucunda Cebelitarık Boğazının gerçek Herkül Sütünları olmadığını rapor ettikleri gerçeklerinden hareket.
c. Coğrafyacıların eski Orta-Asya Akdenizi olarak tanımladığı Kafkaslardan Moğolistan’a kadar uzanan, ancak belirli bölümleri  dışında tamamen kuruyan su kütlesinin (Hazar, Aral ve Balkaş Denizleri. İ.S.250 tarihine kadar mallar Konstantinapolis’ten, Kiber Geçidi vadisi Chitral’a uzaklığı 100 mili aşmayan Faysabad’a deniz yolu ile doğrudan nakledilebiliyordu) aslında Atlantik Okyanusu olduğunun ya da Balkaş Gölünün yanındaki uzak doğu kalıntısı için Stielers Atlas’daki, 1905, adıyla “Dschalanaschtsch Denizi”nin keşfi. Ve Karadeniz ile iki geçit -yani şu anda Sovyet Hükümetince yeniden açılmakta olan Mantuşa Gölleri rotası ve bugün kapalı bulunan bir güney rotası-  vasıtasıyla su yolu bağlantısının bulunduğunun saptanması.

Dahası, Herkül Sütunları, Kemennu, bu iki su yolunun ayrıldığı yerin girişindeydi. Bunlar Bo-Az Sütunlarıdır; Jakin ya da Aberiar Sütunlarının yeri daha sonra belirlenmiştir.
d.
Rusya’nın Kafkasları işgalinden önce bütün bölgeyi ajanlarına gizlice incelettirdiği ve 1848 tarihinde, eski yer adlarını son derece ayrıntılı biçimde sunan geniş ölçekli bir harita bastığı gerçeği. Bunun bir kopyası, Britanya Savunma Bakanlığının inceliği sayesinde elime geçti. Bu haritada, mitlerde geçen eski adların neredeyse tümü bulunmaktadır; Mısırlıların Het Seker tepeleri, Neb-er-tschaş Kapısı, Nephthys, Bakü, Ta-manu vs; Yunanlıların Cronus’u, Japhetus’u, Elysion’u, Tartarus’u, Gadiri’si vs; Fenikelilerin Kemmenu’su, Gori’si vs; Babillilerin ve Asurluların Erech’i, Aralu’su, Arakanna’sı, Maru’su, Karassachal’ı vs; Samilerin Uri’si, Metsara’sı, Adshinour’u, Chaldan’ı vs. Neredeyse tüm örneklerde, adlar hiçbir değişime uğramamıştı.
e. İncelenen çeşitli yazınlarda bulunması mümkün olan tüm göndermelerin toplanması ve dökümünün çıkarılması. Şu anda bunların sayısı 200 bini aşmaktadır ve bölgenin coğrafyasının, bir kaç öğenin tam sınırlarının belirlenmesinde ek çalışmalara gerek duyulsa da, oldukça iyi bir biçimde doldurulmasına olanak sağlamıştır.


Öneriler

Yazar söz konusu dilleri, kimi sınırlı bağlamlar dışında, tümüyle bilmediği için, en arzulanabilir şey bu dillerin uzmanlarının,  tüm mit göndermelerini toplanıp listelerinin yapılıp ve araştırmacılar için ulaşılabilir kılınacakları bir merkeze yollamaları olacaktır. Akla Büyük Britanya’daki The Royal Geographical Society gelmektedir. Bu öneriyi kabul ettikleri takdirde kendilerine en az 500 bin Dolar tutarında bir fon verilmelidir. The Royal Geographical Society adının önerilmemin nedeni, bağlantı kurduğum kurumlar arasında açık farkla en etkin, dikkatli, özenli ve ilgili kurum olmasıdır. Ancak hiç şüphesiz bu işe yetkin diğer kurumlar da bulunmaktadır.

Bu arada, herhangi bir araştırmacı benim kendi veri koleksiyonumdan yalnızca kendi adına doldurulmuş bir posta kartı göndererek ve sorularını numaralandırarak yararlanabilir. Örneğin:
1.
Symplegades’i Feni Kale’de İphigenia
tapınağının karşısında ve mavi olarak tanımlayan referans hangisidir?
2. Toros’u Ros kabilesinin dağı olarak tanımlayan referans hangisidir?

Bunlara yanıt olarak posta kartında şu bilgiler bulunacaktır:
1. Euripides, İphigenia in Tauris 242, 262 ve 420. satırlar (ve diğerleri);
2. Bochart p. Josephus Ben Gorion, p. Abercromby, Trip Thourgh Eastern Caucasus (Doğu Kafkasya’da Yolculuk), sayfa 28.

Salt meraktan sorulan soruların yanıtlanması olanaksızdır, yalnızca bu alanda çalışan araştırmacıların soruları yanıtlanacaktır.



Proto-Kafkas Dilinin Kökleri

Olası önyargılardan kaçınmak için, dilin kökleri, örneğin Clay’in Amuraic kişi adlarıyla yaptığı gibi, önce yer adları incelenerek yapılandırılmış ve sonra bilinen dillerle karşılaştırma yoluyla doğrulanmış ve genişletilmiştir. Bu dilin bitişken ve bir dereceye dek yansımalı olduğu ve görece az sayıda sesten oluştuğu bulunmuştur:
1. Kısa ünlü, tüm diğer kısa ünlüler gibiydi. Bir anlam taşıdığı zaman, bu “şey”dir.
2. “Ea” örneğinde görüldüğü gibi kısa bir ünlünün takip ettiği uzun “E sesi, bir mağaranın içindeki karanlığa, geceye, toprağın ya da denizin derinliklerine benzer bir boşluğu ifade eden “siyahlık” anlamı taşır.
3. “U” ya da “Oo” sesi “su” ya da devinim eğilimi barındıran bir şey anlamındadır.
4. Dudaksıl  “B,F,P, Ph” sesleri, Mısır dilindeki “F” ya da Yunanca’daki “Digemma” gibi iyelik anlamı verir.
5. Daha sonradan “S” veya “Sh” ile yer değiştiren dişsel “D, T, Th” sesleri “yer” anlamına gelir. Bu nedenle, Aet “ Ea’nın yeri” anlamındadır.
6. Gırtlaktan gelen “G, K,Ch sesleri “gibi” demektir. Bu nedenle “Gi” ya da “Ki” “toprak” anlamına gelir. “Ach” “kabile” ya da “halk” demektir. Bu ses sonradan “S” ile yer değiştirebilir.
7. “L” sesi “fırtına” ve daha sonra “g” ya da “Tanrı” anlamını almıştır.
8. “M” ve “N” sesleri “hakimiyet” ya da “g” anlamına gelir. “M” genelde eriller, “N” ise dişiller için kullanılmaktadır. “An” hükümdarın ya da Tanrının yerini gösteren “direk”  ya da “Sütun” anlamına gelir.
9. “R” sesi “Ateş” demektir. Alev ise “Ur” dur. “Sam-ur” “Kutsal Ateş anlamına gelir. Cimmerians bazen “Gimri” adı verilen Kutsal Ateş’e tapan bir halktı.
10. “S”, “Sh” ve “Z” sesleri benzer anlamlar taşır. “S” bir anlamda “gitmek demektir. “Su” “ırmak” anlamına gelir. “Sh” “yukarı çıkmak” anlamı taşıdığı için “Ash” “yükselmek” demektir. “Z” “aşağı inmek” ya da “uzaklaşmak” anlamına geldiği için “Az” “Batı” ya da “Karanlık” demektir.

Yer adları bunların bileşimidir. Örneğin, “Pir”, “ateşe ait olan” ya da “ocak” ve “ ev” anlamı taşır. “Perival” “rüzgarın evi” ya da “ dağ geçidi demektir. “Kemennu” üzerlerinde ateş bulunan ve bir tanesi Ur diğeri Al ya da El için dikilen iki “Kutsal Sütun” anlamına gelir. Dolayısıyla, bunlara “Kur-al” ya da “Herkül” sütunları deniyordu.  Cocytus ya da Acheten Su (ya da Ope ya da Oche) Aeten ya da Eden “-den gelenırmak demekti. Pyriphlegethon ya da  Perival Achaeten Aeten (ya da Eden)’den geçen Irmak” demekti.

Dağlık bölgelerde, genizden gelen sesler, uzak mesafelerden duyulabilmesi için çoklukla bir önek almaktadır. Xenophon bu şekilde 12 kilometreyi aşan mesafeler boyunca iletişim kurulduğundan söz eder. Bu inanılmaz görünmektedir ama bana dağlık bölgelerde bunun mümkün olduğu söylenmiştir. Bu tür bir seslenmenin civardaki bir dinleyici üzerindeki etkisi “Shala Tepeleri”nde tarif edilmektedir. Bununla bağıntılı olarak, dağlık bölgeleri tanımlayan daha eski haritalarda Eden ve Acheten’e rastlarken Stieler’in atlasında Kacheten’e rastlarız.  Genizden gelen ya da dişsel olarak gruplanan ve önek almış seslere yalnızca daha geç dönem yer adlarında rastlandığı için, bu ses Mısır Dilindeki “Ta” gibi bir tanımlayıcı ses ya da “yurt” anlamına gelen “Ki sesinin kısaltılmış biçimi olabilir.


Bazı durumlarda, Yunanca adların yerli Proto-Kafkas adlar ile pek benzerlik taşımadığı fark edilecektir. Bu Strabo 11;11;5’te açıklanmıştır. Yunanlar, bilmedikleri bir ad ile karşılaştıklarında mümkün olduğu kadar aynı anlamı koruyabilmek amacıyla sesi hafifçe değiştiriyorlardı. Strabo buna çeşitli örnekler vermektedir. Örneğin Acheten Irmağını alabiliriz. Bunun adı Terek ya da Ur oche yani “Ateş Irmağı” anlamına gelir ünkü ırmak Bakü petrol Havzasında yer alır. Yunanlar bu ırmağa Pyri Phlegethon ya da “Ateş Saçan Irmak” adını verdiler. Benzer biçimde, Kachaeten’e Cocytus dediler. Diğer kachaeten ırmaklarını, örneğin Pirikets kachaeten, Kafr Aeten, Fi Acheten’ı bilmiyorlardı. Ama Ar Aeten’i Eridan ya da Eridanus’a çevirdiler. Bu ırmakların tümü Eden Dağı ya da Edena Geçidinden akmaktadır.

Bir Yunan terimi olan “hekaton cheira” aslında “yüz eli bulunan” anlamına değil “acheten cheiran” yani “Eden Dağı kabilesinden” demektir.

Burada bir Yunanca terim özellikle belirtilmelidir ünkü çok fazla karışıklığa yol açmıştır. “Nesos” sözcüğü hala “ada” biçiminde çevrilmektedir ama belki de geç dönem Yunanca dışında, bu anlama gelmez. Peloponnesus bir yarımadadır. Arabistan “nesos” biçiminde tanımlanıyordu, Mezopotamya da öyle. Bu sözcük, “an”, “aea” ve “s’s” köklerinden gelmektedir ve “toprak filizi”  anlamını taşır. Her sözcüğün aslında kük bir şiir olduğu ve olmak zorunda olduğu unutulmamalıdır ve bunların pek çoğu son derece ilgi çekicidir. Örneğin “şarap” sözcüğü “Karanlık Suların Kraliçesi” biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, “nesos” topraktan bir sürgün ya da meyve gibi filiz vermiş bir şey, bazı durumlarda dağlık burun, diğerlerinde ise bir ada anlamına geliyordu. Asıl anlamı büyük ölüde su, ırmaklar  ya da deniz ile bitişik bölgeydi ve az rastlanan örnekler dışında ada anlamında kullanılmamıştı. Bu nedenle, İngilizce sözlüklerimiz için şu tanımı öneriyorum: “Nesus. Büyük ölüde tatlı ya da tuzlu suya bitişik bir bölge.” Örneğin, Circe’nin nesos’u, ileride göreceğimiz gibi, Pelopenneus’a benzer biçimde, çok dar bir kıstağı bulunan dağlık bir burundu.



Harita Üzerindeki Bölgeler ve Yerler


Kafkas Bölgesi
. Bu bölgeye ait kaliteli fotoğraflar, George Kennan’ın Ekim 1913 tarihli National Geographic Dergisinde yayınlanan makalesinde bulunabilir. Kennan bu bölgeyi “Sayısız kuşaklar boyunca insanoğlunun ikiden fazla kullanılabilir geçit bulamadığı – Dariel Geçidi (Georg of Dariel) ve Demir Derbent Kapısı (Iron Gate of Derbent) - 700 mil uzunluğunda ve ortalama 10.000 feet yüksekliğinde devasa bir doğal bariyer” olarak tarif etmektedir. Aslında yalnızca bir geçit vardır ünkü  Demir Derbent Kapısı dağ sırasında yer almaz; dağ sırasının sonu ile Hazar Denizi arasında yer alan ince bir açıklıktır. Kennan, bölgenin kuzey ve güneyinde iklim farklılıklarından da söz eder.

 “Sıradağların kuzey tarafında Nogai Tatarlarının çıplak toprakları yer alır – yazları, yüzlerce mil boyunca yalnızca sıcaktan kavrulmuş stepler ve kışları orada burada gçebe Moğolların sürüleri ve Kara çadırlarıyla bezeli bir kar okyanusundan başka bir şey görmediğimiz uçsuz bucaksız çorak topraklar.

Ama kuzeyden güneye doğru geçtiğinizde doğanın çehresi tümüyle değişmektedir. Sonsuz stepler birdenbire çiçeklerle bezenmiş, asmalarla dolu ormanlarla yemyeşil, Fransa’nın güneyi gibi güneşli ve sıcak  bir dizi derin olmayan bereketli vadiye açılır.

“Kuzeyin soğuk rüzgarlarından bir dağ siperiyle korunan bu bölgede bitki örtüsü neredeyse tropik bir çeşitlilik gösterir. Dağ eriği, incir, zeytin, portakal ve nar hiçbir bakım istemeden, açık havada yetişir. Görkemli karaağaç, meşe, akçaağaç, aynalı kavak, ve çiçeğe durmuş asmalarla bezeli ceviz ağacı ormanları her yeri kaplamıştır; ve sonbaharda, Gürcistan’ın, Kachaetia’nın ve Mingrelia’nın güneşli tepeleri asmalarda olgunlaşan üzümlerle mor bir renk alır.”

Ayrıca bakınız: “Kafkas Kıstağının Batık Uygarlığı” ve Britannica Ansiklopedisi.

Güney bölgesinde, Hypiberea’da, buğday ve diğer tahıllar yabani ortamlarda bile yetişir. Oysa kuzey steplerinde (Mısırlıların Anaaruf’u) önceleri tahıl bulunmadığı için, Tatar bölgesinin sakinleri hayatlarını büyük baş hayvan yetiştirerek ve avcılıkla sürdürüyordu. Ateşi bilmiyorlardı ama daha sonra kuzey yamaçlarındaki petrol havzalarında yaşayan kabilelerden ateşi edindiler. Pir Mithras büyük baş hayvanların ihtiyaç duydukları yakıt için kullanılabileceğini gösterene kadar  bu bölgedeki petrol kaçakçılığı sürekli sürtüşmelere neden oluyordu. (Herodot, 4; 61). Büyük olasılıkla Promete’nin çektiği cezanın ve insanlara ateşi dağıtmasının nedeni buydu. Ağaç yalnızca ahşaptan yapılmış Yunan tapınaklarının da içinde yer aldığı Amalthea’s Horn bölgesinde bulunuyordu. (Herodot, 4;108).

Kıstağın jeolojik özelliklerini en iyi tanımlayan harita bu konuda uzmanlaşmış bir kişi olan İngiltere’de, Notthingham, Veraset Defterdarı Felix Oswald’a aittir.

Kafkas dağ sırası Himalayalardan çok daha yaşlıdır ve buradaki tepelerin bir çoğu Mt.Blanc’dan yaklaşık yarım mil daha yüksektir.  Elbrus Dağı’nı 200 milden daha uzak bir mesafeden görebilirsiniz. Sıradağların ortasında yer alan Dariel Geçidi, Terek Irmağının yanıbaşında çok dar, ancak seyyahların geçebileceği bir aralıktır ve uçurumlarının   yüksekliği 5000 feet’i bulur. Burası demir kapılarla kapatılmıştı ve Yunanlarca Erebus, Babilliler, Asurlular ve Samilerce Erib olarak biliniyordu.  Güneyden kuzeye gıda ve kuzeyden güneye petrol geçişi için son derece uygun bir yoldu. Bir tek yerde yarılan kanyon, tepesi düz yamaçları dik ve kayalık   bir dağın doğal sınırlarını belirlemektedir.  Bunun bir yanında Pir Mithra’nın içinde hapsedildiğine inanılan mağara ve yukarısında da bölgenin hükümdarının hisar ya da kalesi yer alıyordu. Geçidin kuzey ayağında petrol öyle boldur ki ilk imtiyaz sahipleri tarlaların gördüğü hasar yüzünden mahvolmuştur. Kacheten ya da Cocytus’un ve Perivlegaten ya da Pyriphlegethon’un içine aktığı büyük, yağlı Acheron Bataklığı da burada yer alıyordu. Styx Pınarı ya da Ast-ach-su daha yukarıda yer almaktadır ve Kacheten’e akar ya da akan ırmakların kaynağıdır. Harita, kaynak yakınlarında gümüş madeni göstermemektedir ama kaynağın batısına doğru bir kaç maden bulunur. Baküs Nesus’u da burada, Ardon üzerindeki Tamish ve Nacha yakınında yer almaktaydı.


Sıradağlar Bölgesinin Farklı Bölümlerinin Adları

Kıstağın Hazar Denizine açıldığı en doğu ucu, Mısırlıların “Gündoğumu Dağı” adını verdiği Bakü Dağıydı. Serachi ve Kalachany ya da Telachny de burada yer almaktadır. Sıradağın en batı ucu Mısırlıların “Gün batımı Dağı” adını verdiği Tamen Yarımadası, Ta Manu, idi. Burası, Mısırlıların Maatis Havuzu olarak adlandırdığı Maeotis Gölüne ve Fenikelilerin “Batı Su Kapısı” olarak adlandırdığı ve onların Batı limanı olan Az-ov Denizine açılır. Mısırlılar sıradağın tümüne “Beyaz Duvar diyorlardı. Babilliler Orta ve Doğu bölümlere, Langdon sözcüğün doğru okunuşunu verene dek Mar-tu olarak bilinen Maru Dağı adını vermişlerdi. Maru ya da Meru Yunanlar ve Mısırlılar için “uyluk” anlamına geliyordu. Bunun aşağısında Nysia ya da Nucha yer alıyordu (bu adda iki yer vardır, biri asma diğeri buğday ile ilintili görünmektedir).

Bakü yakınlarındaki doğu uç, Babillilerin Apsu’suydu. Bu sözcüğün deniz anlamına geldiği kabuledilir ama Clay’in gösterdiği gibi aslında “son” anlamına gelmektedir. Nudimmud’un meskeninin, yani Ea ya da Seb’in ( yani Seb-En-Gi) Apsu’nun karşısında konumlandığı söylendiğinde bu anlatılmak istenmektedir. Eski tapınakların tümünde taş duvarından su fışkıran yuvarlak bir göl bulunuyordu. “Apsu” aslında bu taş duvardı ama sonradan sözcük bütün göl için kullanılmaya başlandı. Azarakanna ve Perek-Eshkul da burada yer almaktadır. Bölgenin büyük dağları ise Kingu (Elbus Dağı), Lachamu, An, An Schar, Gaga (Arebus ve Astari Barzun yakınlarında) ve aşağıda, güney bölgesinde, Karassachal, Adshinar ve Chaldan idi.

Ana ırmaklar,
bugün Kuban olarak bilinen Oceanus ya da Auschet ya da Atei Ope ya da Aradanu idi. Eski zamanlarda bunun kuzeyinde kalan bölge tümüyle bataklıktı. Buradaki tepeciklerde  yani Urmanu ya da Arimu’da pek az kişi yaşıyordu. Irmak en başta Trithonis bataklığının yanıbaşından akıyor, kanallar sayesinde Alontas ırmağına bağlanıyordu. Ancak, bataklığın ırmağın içine kaymasıyla bölge tümüyle sel altında kaldı ve bu geçit kapandı ama Mantuşa Gölü geçidi varlığını olduğu gibi sürdürdü. Irmağın derin kısmının sonu, bu heyelandan sonra, Kemmenobrodsk ya da güneydoğuya Dariel Geçidine ulaşmak isteyenlerin bildiği adıyla Kemmenu-Aboruri’ydi. Kuzeybatıya Graikus ve Achelous Irmaklarına ve Amalthea Boynuzu’na ulaşmak ya da Cerberus-Jakin delta ağızlarından – Mısırlılar  ile Fenikeliler bu deltalara  Shari-sharadon ve Shar Shuppi adını vermişlerdi- Olonchuduk’ta Selenchuk Denizine - eski ve asıl Atlantik Okyanusu- ulaşmak isteyenlerse aynı yeri Kemmenu Jakin ya da Eachon olarak biliyordu.

Acheolus, şimdiki adıyla Kalaus, Graikus Irmağı ile Achelous’un kesiştiği yer de Graia-ach’ların –yani Yunan halkının- asıl anayurduydu. Buranın bitişiğindeki ırmak,  Aegi Irmağı, aslında Acheolus deltasına ait bir geçitti ama Herakles (adı Herkül ya da Kur-Kal olan Fenike tanrısı değil Yunan maceraperest Herakles) Kaledonların (Caledonians) ya da Kildanilerin (Chaldeans)  ricası üzerine buraya bir baraj kurdu ve ırmağın taşan bölümünü tümüyle bereketli topraklara dönüştürdü. Am-Althea’nın anlamı “Aletheia ya da Alytta ovası” dır.

Achelous’un doğusunda Arimi’ler ve batısında Arim-Az-Fi ya da Batı Arimi’ler bulunuyordu. Graiae’lerin (sözcük “yaşlı kadınlar” anlamına gelmektedir; büyük olasılıkla, bunun nedeni Graiae’lerin kadın erkek ayrımı yapmaksızın uzun, siyah elbiseler giymesidir) tek gözlü olduğu söylentisi bundan kaynaklanmaktadır ünkü Herodot’un da belirttiği gibi (4;26), “Arima spu İskit dilinde “tek gözl” anlamına gelmektedir.  Bu örnek, Yunan tapınaklarını inşa eden ve Yunan göreneklerine göre yaşayıp Yunan dilini konuşan Yunanların, geç dönem kolonicileri değil asıl Yunanlar olduğunu kanıtlar ünkü onlar Tammuz’a tapanların (Yunanlıların Amazonlar olarak bildiği, Elbrus Dağının yanındaki Thammuzeria Dağından gelen Tammuzonlar) şehvet düşkünü yaşayışlarına karşı açtığı savaş yüzünden Kırım’dan ayrılan ve Amazonları fethettikten sonra Pers ulusunu kuran Perseus’tan önce de bu bölgedeydiler.

Amazonların Elbrus Dağının eteklerindeki ulusları (bunlar Tufan geleneklerinde El Bari’ler ya da Huburi’ler olarak geçer) yenilgiye uğrattıktan sonraki  fetihlerinde Thammuzeria Dağının ya da Tammuz Sachar’ın eteklerinde akmakta olan Aram-Udon nehri kıyısını izleyerek aşağı indiler ve bu nehrin Tammuz-Alontas ile kesiştiği yerde Chersonese kentini kurdular.

Bir diğer ünlü ırmak da, doğu vadisi (ve olasılıkla tüm doğu bölgesi) Metsera ya da  İbrahim ve Cyrus Metsarası olarak bilinen Kur Irmağıydı. Jora’nın eski adının, Kur ve Alizon ile birleşmeden önce yukarı kesimlerde Kem-bu-su (Kutsal Irmak; İskitlerde Champsis) ve aşağı kesimlerde ise Abaran olduğu belirtilmelidir. Kur ve Alizon birleştikleri yer Ad Shinour ve Chaldan ovaları yakınındaydı ve Pirata, Koissu ya da “Calling” ırmaklardan gelen Urie’lerin kışlık yurduydu. Burası aynı zamanda Babillerin ‘Kissu’ bölgesiydi ve ilk Mısır hanedanı, Kazikimik Koissular, buradan geliyordu. Avar Koissu ve Ach-Su  kabileleri olasılıkla büyük Cabiri sütünlarından birinin yer aldığı Sar-Veden’de Psiddach (Sutech ya da Typhon) kentine sahipti. Sütünlardan diğeri ve belge odaları geçidin güney tarafındaki Achmeti’deydi. Başka yazılarımda da gösterdiğim gibi, Alizon’u Yunanlılar ve Makarialar Elysion, Babilliler Kur-Dilumn olarak biliyorlardı. Buranın sakinlerine Alaeti ya Kelti deniyor ve daha batıda yaşayanlar İberi olarak anılıyordu.


Tamen Yarımadası

Olasılıkla Tamen yarımadası dışında, haritanın geri kalanı biraz açıklama gerektirmektedir. Tamen ya da Ta manu “tanrının ülkesi” anlamına geliyordu. Bu Yunanların temenos’u ile karşılaştırılabilir. Tanrıların batıda yer alışlarının tarihi uzun bir öyküdür. Yunanlıların Doğuda Uranüsü (Urie), Batıda Kronos’u ve Amalthea Boynuzu yakınlarında Zeus’u anlatan gizem gelenekleri tarihte gerçekten yaşanmış gerçekleri -kıstaktaki savaşları ve yerleşmeleri- temsil ediyor görünmektedir. Kük negrito ırkı batıl inançlara son derece bağlı, mağaralarda yaşayan bir ırktı ve çok tanrılıydı ama geniş İskit (Thini) ırkı, metal işçileri ve ustalarıydı ve dağların tepelerindeki rahiplere, Taautiler,  ya  da yöneticilere, Theoi, tapınıyordu. Aralarındaki ilişki bir şekilde, Afrika’nın doğu sahilinde Araplar ve Negrolar arasında daha önce var olan ilişkiyi andırıyordu. Anapa yarımadası Circe’nin nesusuydu ve o bölgenin Circetae’leri (Gılgamış Destanındaki Akrep Halkı) Tamen’in okçularıydı. Kabardi, başın sol yanında uzun bir saç lülesiydi. Asiller, bunu kullanarak taçlarını, yani geyik ve kurt başlarını vs, başlarına tuttururlardı. Bu, Sindi, Hindi ya da bu günk Hindistan’da tanrıların simgesidir ve Mısır’dan gelen bir gelenektir. Circe, Kirke ya da büyücü ile hayvanlarının öyküsü bu deneyimden geliyordu. Colchis, Kalkacha Aea, önceden Tamen Yarımadasındaydı. Ölüler, “meschet” denilen al öküz derilerine, doğuda ya da Bakü Serach’da ipek kefenlere sarılır ve Susa’da öküz postuna benzeyen toprak kavanozlarda saklanırdı. Phoinix (Anka) sözcüğü ve efsanesi buradan gelir. Athena ve Zeus dışındaki tüm tanrıların neden kıstaktan sürüldüğü, Mesen’li Osiris savaşlarının,  Kafkasya’da aynalı teleskopun kullanımının, Doğu Kafkasyanın Adalet Tanrısı Ramman-Anthu’nun, Feni-Kale’nin ve Anayalius’un, Aşil’in beyaz topraklarının, Gılgamış, İsrail ve Medea’nın güneş aslanlarının tarihi ve yüzlerce diğer konu başka bir zamana bırakılmalıdır.

Daha önceki makalelerde de belirtildiği gibi, tapınaklar dahil tüm kamu binalarının aslında yer altında bulunduğu ve pek çoğunun yerinin belirlenebilme olasılığı arkeologlara cesaret verecektir.

Ben, tüm önemli sivil ve dini toplantıların (Yunan Areopagosunun bile) binlerce yıl boyunca yer altında tutulduğunu buldum ve yıllardır arkeolojik çalışmalarda elektrikli matkapların kullanılması gerektiğini düşünmekteyim. Bu salt, İskender’in hazinesinin büyük olasılıkla eski Achmeti kayıtları arasında gizlendiği Kafkasya için değil Yunanistan, Mısır, Filistin, İtalya ve İspanya için de geçerlidir. Eski kayıtlar sonsuza dek yitik değil, yalnızca eski yer altı odalarında gizlidir.


Mitarkeoloji

Bu, mitlerdeki göndermelerin ve yer adlarının dökümü yoluyla yürütülen yeni bir araştırma yöntemidir. Yer adları ve göndermeler tarihsel fosiller gibi ele alındığı için jeoloji ile belirli benzerliği vardır. Jeoloji biliminin fosillerin incelenmesi üzerine temellenmesi gibi biz de bu fosilleşmiş gelenek ve adlar üzerine “mitarkeoloji” biçiminde adlandırılabilecek yeni bir bilim inşa ediyoruz. Bu çalışmalar kesinlikle verimli sonuçlar doğurmuştur ve Kafkas Kıstağının yüzyıllar boyunca arkeologlarca yoğun biçimde inceleneceğini umuyoruz.


Kıstaktaki Irklar

Araştırma sırasında ilginç bir nokta ortaya çıkmış ve gelişmiştir: görünüşe bakılırsa, en başta yalnızca tek bir ırk vardı. Bu ufak tefek, koyu renk derili bir ırktı ve mağara koşulları altında, kıstağın batısında, Negro ırkına dönüştü; kıstağın kuzeyinde, bataklıklardaki yaşam koşulları altında ise  geniş bir beyaz ırk oluşturdu. Bu tezi kesinlikle beyan etmek için yeterli kanıtlar henüz toplanmamıştır ama tez olası görünmektedir. Bu arada, Osiris’in mavi maskı onun aslında bir Negro tanrı olduğunu göstermektedir.


Teşekkür

Yazar, elbette, yüzlerce araştırmacıya, özellikle arkeolojinin Petrie, Sayce, Clay, Chiera, Budge, Breasted, Olmstead, Jansen, Peters, Rawlinson gibi büyük ustalarına borçludur. Ayrıca, Sir Robert Harts’ın adamlarından biri olan Brookline’dan E. Gilchrist’a Çin kayıtları ile ilgili sorunlar sırasındaki desteği ve Boston’dan Bay R.E. Briggs’e Negrito ve diğer konulardaki yardımları için minnetlerimi sunarım.



 


[1] Eski Kabartay-Balkar Özerk Sosyalist Cumhuriyeti’nde kuzey ve kuzey batıda yer alan Kabartay Ovası’nı boydan boya geçerek Hazar Denizine dökülen ırmak. Terek Irmağı Çerek, Çegem, Baksan ve Malka ırmaklarının birleşmesiyle oluşmuştur.  

 

[2]  Yunanca yazdığı Mısır tarihi ile tanınan Mısırlı rahip. I.Patolemaios için yazdığı tarihin ancak bazı parçaları günümüze ulaşmıştır. Bunlar Josephos’un Pros Apiona adlı incelemesindeki an-latı parçaları ile sülaleler, Firavunlar ve saltanat dönemlerine ait çizelgelerdir. Günümüze ulaşan bu parçalar Manethon’un yapıtının sağlam yerel kaynaklara dayandığını göstermektedir. 

 

[3]  Romalı tarihçi (330-395). 

 

[4] Flavios İosephos, Latince Flavius Josephus, İbranice Mattitiyahu Ben Yasef  Hakohen, Yasef ben Mattias   adlarıyla bilinen Yahudi din adamı, bilgin, tarihçi ve asker. (doğumu 37/38 Kudüs – ölümü 100 Roma). En önemli yapıtı 93 yılında tamamladığı 20 ciltlik İoudaike Aarkhaiologia’da  (Yahudilerin Tarihi) yaradılışdan başlayarak  66-70 arasındaki ayaklanmanın hemen öncesine  değin Yahudi tarihini anlatır. Yapıtın Latince adı Antiquitates Judaicae’dir.
 

[5] Pentateukhos , (Yunanca’da beş kitap), Tevratı’n Hz.Musa’ya vahyedildiğine inanılan Tekvin, Çıkış, Llevililer, Ssayılar ve Tesniyet başlıklı ilk beş kitapdan oluşan bölümü.

 

[6] Alta-hasis  çok bilge” İnsanlık durumunu ele alan bir Mezopotamya mitinin kahramanı. Tanrılar kendilerine besin sağlaması için yarattıkları insanlığı, dönem dönem kıtlık, salgın hastalık ve tufan gibi afetlerle yok ederler. Alta-hasis her seferinde tanrı Enki tarafından kurtarılır.

 

[7] Sarmatya  26-27 milyon yıl önce oluşan kaya katmanlarının başlıca bölümü. Pontiyen katın altında ve Tortoniyen katın üzerinde yer alan Sarmatiyen kat adını eski Sarmat kabilelerinin ülkesi olan Sarmatia’dan alır (bugün Rusya’nın güneyinde). Bu dönemde pek çok alan okyanusun altından yavaş yavaş yükselerek ortaya çıkmaya başlamıştı. Yüzeye çıkan kara parçalarının arasındaki birbirinden kopuk iç denizler ve buralara akan ırmaklar vardı. (ç.n.)
 

[8] Pheathon (“Parlayan” “ışık saçan”) Yunan mitolojisinde Güneş Tanrısı Helios’un Kleymene adında bir kadın ya da nypha’dan doğma oğlu. Babası belli olmadığı için kendisiyle alay edilince annesinden babası olduğunu öğrendiği Helios’ gider. Bunu doğrulayan Helios zözünü kanıtlamak için istediği her şeyi verebileceğini söyler ve güneşin arabası ile bir gün boyunca göklerde dolaşmasına izin verir. Ama Pheton arabanın atlarını dizginleyemez ve araba dünyaya fazla yaklaşarak onu savunmaya başlar. Bunun üzerinhe Zeus bir yıldırım göndererek Pheton’u dünyaya Eridanos ırmağının ağzına düşürür.
 

[9] Bitumen Yolların kaplanmasında kullanılan (katran, asfalt) gibi bir madde.
 

[10] pylon – Bir  köprü ya da caddenin baş taraflarına inşa olmuş dört köşe taş ayak biçiminde süs bölümleri
 

[11] Berossus, Berossos ya da  Bel-Asur biçiminde de yazılır. Babil uygarlığının kökenine ilişkin bilgileri Eski Yunanlılara aktaran Kaldeli Bel rahibi. Babil uygarlığının tarihi ve kültürü hakkında ç ciltlik Yunanca bir yapıt yazmıştır. Asur Kırallığı’nın   tarih ve kronolojisini kapsayan ikinci ve üncü ciltler “Tufandan önceki on kral” la başlar. Daha sonra sırasıyla tufan olayını, krallığın yeniden kuruluşunu, “tufandan sonra” gelen kralları vb. anlatır. Akad dilinde yazılmış çiviyazısı metinler Berossus öyküsünü önemli ölüde doğrulamaktadır.

 
1. Bölüm          2. Bölüm          3. Bölüm