Tanrı’nın Kutsal Ruh’u ve İşi:
Öncelikle Kutsal Ruh kimdir sorusunu cevaplayarak başlayalım:
Bunun
ismindeki ilk söz ‘Kutsal’dır. Kutsal Yazılara baktığımızda bu
kelimenin anlamını ‘ayrılmış,bir kenara bırakılmış’ anlamına
geldiğini görüyoruz.
1.
Petrus 1:15-16: “Sizi çağıran Tanrı Kutsal olduğuna göre, siz de
her davranışınızda kutsal olun. Nitekim şöyle yazılmıştır: “Kutsal
olun, çünkü ben kutsalım.”K
Dikkat
edin! Petrus burada Tanrı hakkında anlatım yaparken; Levililer
kitabından alıntı yapıyor ve bizlere Tanrı’nın ne kadar kutsal
olduğunu hatırlatıyor. Tanrı ayrıdır. Ama neden Tanrı’nın ayrı
oluşuna dikkat edelim! Cevabını 14. ayette bulabiliriz.
1.
Petrus 1:14: “Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz
geçmiş zamandaki tutkularınıza uymayın.”
Dünya
günah içersine düşmüştür. Tüm erkek ve kadınların davranışları
günahlılıkla lekelenmiştir. Ve işte bu yüzden Tanrı dünyadan
ayrılmıştır. Tanrı Kutsal olduğundan; günahtan ayrıdır. İşte bu
yüzden Tanrı Petrus aracılığıyla diyor ki: “Ben dünyadan ayrı
olduğum için; siz de dünyadan ayrı olun.”
Tanrı
Kutsal olduğu için, dünyadan ayrıdır. Aynı zamanda Tanrı’nın Ruh’u
da Kutsaldır ve O da günahtan ve dünyadan ayrılmıştır.
İşaya
6:1-6: “Kral Uzziya’nın öldüğü yıl, Rabbi yüce ve yüksek bir taht
üzerinde oturmakta gördüm; ve etekleri mabedi dolduruyordu.
Kendisinden yukarıda Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı
vardı; İkisiyle yüzünü örtüyor, ve ikisiyle ayaklarını örtüyordu;
ve ikisiyle uçuyordu. Ve biri o birine çağırıp diyordu: Orduların
RABBİ Kuddus’tür, Kuddus’tür, Kuddus’tür; bütün dünya onun
izzetile dolu. Ve çağıranın sesinden eşiklerin temelleri sarsıldı,
ve ev dumanla doldu. Ve ben dedim: Vay başıma! Çünkü helak oldum;
çünkü ben dudakları murdar bir adamım, ve dudakları murdar bir
kavmın içinde oturmaktayım; çünkü gözlerim kralı, orduların
RABBİNİ gördü. Ve Seraflardan biri bana doğru uçtu, ve elinde bir
kor vardı; maşa ile onu mezbahın üzerinden almıştı;”
Yine bu
bölümde Kutsallık kavramının nasıl kullanıldığına dikkat edin!
Tanrı o kadar Yüce ki; O sadece Kutsal değil, “Kuddus, Kuddus,
Kuddus’tür” diye söz ediliyor. Tanrı günahlı olan şeyden ayrıdır.
Bu
bölümde iki kişi görüyoruz. Tanrı ve İşaya. Tanrı Kutsal
olduğundan; yükseltilmiş ve yüceltilmiş durumda. Tanrı saf ve
görkemli. Buna mukabil İşaya kendi günahlılığını anlıyor. Ve
Rabbin karşısında alçaltılıyor. Kendi günahkarlılığını ve
kirliliğini fark ediyor. Bu yüzden “Vay başıma! Çünkü helak oldum”
diyor.K
Tanrı’nın Kutsallığı, karşımıza insanın günahlılığı
olarak çıkıyor.
Üçlü
Birliğin üçüncü kişisi olan Kutsal Ruh ile işte bu noktada
karşılaşıyoruz. Ayrı ve görkemli olan Kişi…
Üçlü
Birliğin ikinci kelimesi ‘Ruh’. Ruh kelimesinin temel anlamı
‘rüzgar’ ya da ‘nefes’tir.Ku
Eyüb
1:19 “Ve işte, çölün ötesinden büyük bir yel geldi, ve evin dört
köşesine çarptı, ve gençlerin üzerine yıkıldı., onlar da öldüler;
ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum.”
Burada
yazar ‘çok kuvvetli bir rüzgar’dan bahsediyor. Burada sözü edilen
‘yel, rüzgar’ kelimesi, Tanrı’nın Ruh’u ile aynı kelimedir. Bu
rüzgarın, nasıl bir rüzgar olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu rüzgar,
bir meltem ya da hafif serinlik veren bir rüzgar değildir. Büyük
bir rüzgar, büyük bir yel…Yani güç patlaması şeklinde gelen bir
rüzgar. Bu yel o kadar güçlü ki; bütün bir evi yok ediyor. Bu yel
ve rüzgar, Tanrı’nın Ruh’unun gücünü tanımlayan bir rüzgardır.
Eyub 4:9
“Allahın soluğu ile yok oluyorlar,
Ve öfkesinin yeli ile telef oluyorlar”
Burada
yine görebildiğimiz şey, Tanrı’nın soluğunun, yelinin gücüdür.
Tanrı’nın soluğu o kadar güçlü ki; O’nun önünde yok oluyorlar.
Yine bahsedilen şey; güçlü bir rüzgardır.
Mika 3:8
“Fakat ben Yakuba günahını ve İsraile suçunu bildirmek için RABBİN
Ruhu ile, kuvvet ve hak ve cesaretle doluyum.”
Burada
konuşan Mika peygamberdir. Kuvvetle dolu olduğunu söylüyor. Çünkü
Rabbin Ruh’u ile dolu. Kendi peygamberlik görevini yerine
getirmesini sağlayan Rabbin Ruh’unun verdiği güçtür.
Yine
Tanrı’nın Ruh’unun gücünden bahseden son bir bölüme bakalım:
Yuhanna
3:5-8 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir
kimse sudan ve Ruh’tan doğmadıkca Tanrı’nın Egemenliğine giremez.
Bedenden doğan bedendir, Ruh’tan doğan ruhtur. Sana, ‘yeniden
doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini
işitirsin, ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan
doğan her adam da böyledir.”Ku
Burada
İsa Nikodim’e yeniden doğmak hakkında birşeylerden bahsediyor.
Karşımıza çıkan şey Ruh’un iki özelliğidir: Tanrı’nın Ruh’u yine
bir rüzgara benzetiliyor. 8. ayette karşımıza çıkan yine bu yelin
çok güçlü oluşuna dair olan özelliğidir. Tanrı’nın Ruh’u bizlerin
kontrol altına alabileceği bir güç değildir. O, Kadir bir Ruh’tur.
O, Kendi istediği yerde çalışır; bizim istediğimiz yerde değil.
İsa Mesih’in de burada vurguladığı; Tanrı’nın gücünün insanlar
tarafından kontrol edilemeyecek tarzda bir güç olduğudur.
Kutsal
Ruh’un hizmeti de oldukca gizemlidir. 8. ayetin son kısmına
bakalım:Kut
Yuhanna’nın sözlerinden anladığımız şey; Tanrı’nın Ruh’unun
kuşatan vahşi bir güç olduğudur. Tanrı’nın Ruh’u dokunduğu herşeyi
değiştiren rüzgardır. Ku
Bir
hortum’un oluştuğu ve geçtiği andan sonra o şehrin durumuna ilişik
bir resimi ya da şehrin halini hiç gördüğünüz oldu mu? Gerçekten
de hortumun geçtiği herşey, yerle bir olur. Rüzgarı görememiş
olsanız da; o şehirde bıraktığı etkileri görebilmek mümkündür.
Yani rüzgarın işleyişi, gizemli ve güçlüdür. O fırtına da bir
şehirden gelip geçtiğinde; herşeyi değiştirebiliyor.
Kt
Açıkcası
Kutsal Ruh da bizim hayatlarımızda da bu şekilde çalışmaktadır.
Kutsal Ruh bizim hayatlarımıza girip; bizi değiştirmeye başladığı
veya güçle hayatımıza girdiği zaman, sanki hortumun geçişine
benzer bir alt-üst olmuş intibası belirir. Tüm varlığımızı
değiştirir. Tüm düzen kavramımızı, duygularımızı değiştirir. Tüm
varlığımızla bize ait hissettiğimiz, değer verdiğimiz herşeyi
alt-üst eder. Rüzgarı nasıl kontrol altına alıp dizginleyemezsek;
Kutsal Ruh’u da dizginleyemeyiz.
Tevrat’da geçen Samson’un hikayesini hatırlamakta yarar var. Çok
güçlü bir aslan, Samson’a saldırmak üzereydi. Hakimler 14. bölümde
görebildiğimiz, Tanrı’nın Ruh’u, Samson’un üzerine gelişidir. Ve
Samson Tanrı’nın gücü ile dolar. Bu güçle aslanı ikiye ayırır.
Aynı
hikayede başka bir örneğe bakalım:
Rabbin
Ruh’u yine Samson’un üzerine tüm güç ve kudreti ile gelir. Samson
Filistinliler tarafından hapsedilmiştir. Bütün bağlarını Rabbin
gücü ile çözer ve 1000 kadar Filistinliyi öldürür.
Ya da
İsa’nın çöle gidip denenmeden önceki gücünü anlatan hikayeyi bir
düşünün! Tanrı’nın Ruh’u ile İsa, çöle doğru yönlendirilir Ve
kötü olanla savaşarak; sonunda kazanır.
Elçi
Pavlus’un, Kutsal Ruh hayatına geldiğinde; neler olduğunu
hatırlayalım:
Kiliseye
zulüm eden bir kişiyken; hizmet eden bir şahıs haline geldi. İşte
bu da Kutsal Ruh’un doğasının gücünü bizlere açıklar. Tanrı’nın
yeli, Pavlus’un hayatına girdive herşeyi alt-üst etti.
Kutsal
Ruh’un, bizleri bir başkasını bağışlayabilmemiz için nasıl
güçlendirdiği konusunda biraz düşünelim. Ya da bizlere eziyet eden
kişilere dua edebilme gücünü veren Kutsal Ruh’u şöyle bir düşünün!
Bencil olan kişilerin hayatlarına Kutsal Ruh girdikten sonra; tüm
insanları sevip, onlara hizmet edebilecek kadar değişen insanları
hatırlayın!..
Bu
nedenle hayatlarımızı Rabbin Ruh’una açmak, hem harika hem de
güçlü bir olaydır. Çünkü bizler hayatlarımızı Rabbe açtığımızda; O
bizleri hiç beklemediğimiz şeyleri yapmaya, Krallığına
girebilmemiz için bazı riskler almaya yönlendire bilir.
Hayatımızın gidişini değiştirecektir. Yeni bir cesaret verecek.
Hayat değişti ren Kendi gücü ile bizim hayatlarımızı dolduracak.
Kutsal Ruh’un kim olduğunu iyi bildiğimizden; tüm bunların
oluşumunu beklemeliyiz.
Hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden Tanrı’nın gücü
hakkında biraz daha derin düşünelim:
Kutsal Ruh Kimdir?
Tekvin
1:1-2 “BAŞLANGIÇTA Allah gökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve
boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhu
suların yüzü üzerinde hareket ediyordu”
Yaradılışın en başında Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun çok aktif
olduğunu görüyoruz. Kuts
Mezmur
33:6 “Gökler RABBİN sözü ile,
Ve onların bütün orduları ağzının
nefesi ile yaratıldı.”
Burada
Tanrı’nın nefesi ile evrenin yaradılışı arasındaki ilşkiyi
anlamamız gerekir. Bizler için neredeyse Tanrı’nın nefesinin
gücünü kavrayabilmek imkansız.
Bir
akşam dışarı çıktığınızda, gökyüzüne bakın..Tanrı’nın yarattığı
dünyanın mükemmeliğini görün. Tanrı o kadar yüce ve güçlüdür ki;
yapması gereken tek şey, yaratmak için bir söz söylemesi
yeterlidir. Ve tüm yaradılış bu Söz aracılığı ile yaratılmıştı.
Tanrı’nın nefesi ile tüm evren var edildi. Bu nefes Tanrı’nın
Ruh’udur.
Kutsal
Ruh’un hayatlarımızı bu denli güçlü bir şekilde kontrolüne alıp,
değiştir mesini şimdi daha iyi anlıyabiliyor muyuz?
Evrenin
yaradılışının en başında suların üzerinde gezinen ve tüm evreni
yaratan O Ruh, artık bizim hayatımızdadır. Hayatlarımızı
değiştirmektedir.
İsa
Mesih aracılığı ile Kutsal Ruh bizim içimize geldiğinde, o en
baştaki aynı güç bizim içimizde yaşamaya başlıyor. Evreni yaratan
aynı Kutsal Ruh, peygamberler aracılığı ile konuşan aynı Ruh’tur.
2.
Samuel 23:1-2 “Ve Davudun son sözleri şunlardır:
Yessenin oğlu Davud diyor,
Ve yükseğe çıkarılan adam,
Yakubun Allahının Mesihi,
Ve İsrailin tatlı mezmur şairi
diyor:
RABBİN Ruhu benim vasıtamla
söyledi,
Ve onun sözü benim dilim üzerinde
idi.”
Burada
Davudun ne dediğine dikkatinizi çekmek istiyorum.
“RABBİN
Ruhu benim vasıtamla söyledi”. Kutsal Kitap’ta peygamberlerin
yazılı dökümanlarına baktığımızda, onlar aracılığı ile konuşan,
esinleme veren Kutsal Ruh’tu.
1.
Petrus 1:10-11 “Size bağışlanacak lütuftan söz etmiş olan
peygamberler, bu kurtuluşla ilgili dikkatli incelemeler ve
araştırmalar yaptılar. İçlerinde olan Mesih’in Ruhu, Mesih’in
çekeceği acılara ve bu acıların ardından gelecek yüceliklere
tanıklık ettiğinde, Ruh’un hangi zamanı ya da nasıl bir dönemi
belirttiğini araştırdılar.”
İşte
burada da görüldüğü gibi, peygamberler aracılığı ile konuşan
Kutsal Ruh’tu. Yani bu dünyayı ve hayatlarımızı değiştiren Sözü
bizlere veren Kişi, bizim içimizde olan Kutsal Ruh’tu.
O gün
peygamberler vasıtası ile konuşan Ruh’la; bugün vaizler
aracılığıyle konuşan Ruh aynı Ruh’tur.
Dikkat
etmemiz gereken bir başka şey de, Tanrı Sözünün vaaz edildiğini
duyduğumuzda; Kutsal Ruh’un çalışmasına tanıklık etmiş oluruz. Ör:
Pazar günleri önderiniz çıkıp Tanrı Sözünü sizlere bildirdiğinde
onda işleyen Kutsal Ruh ile; eski zamanlarda peygamberler
aracılığıyle konuşan Kutsal Ruh, aynı olandır. Ancak Kutsal Ruh’un
hizmetini ve gücünü kilise duvarları arasına sıkıştırıp;
kısıtlayamayız. Ve burada farkına varmamız gereken şey, bizler
işyerimizde, okullarımızda ya da yaşadığımız çevrede insanlara
Müjde’yi duyurup paylaşırken; bizde çalışan, Kutsal Ruh’un ta
kendisidir.
Kutsal Ruh’un işleyişi konusunda birçok farklı
görüşler ve iddialar var.
Benim
sizlere anlatmaya çalıştığım, yaratılışın en başında herşeyi
yaratan Kutsal Ruh, bizim içimizde; Müjde’yi paylaşırken de
işleyen aynı Kutsal Ruh’tur. İşte bu yüzden arkadaşlarımıza ve
komşularımıza Müjde’yi duyururken bizde işleyen, kurtuluşa götüren
Kutsal Ruh’tun ta Kendisidir.
Eğer
Kutsal Ruh’un işleyişini görmek istiyorsak, yapmamız gereken tek
şey; Tanrı Söz’ünü vaaz eden ve duyuran inanlıları aramaktır.
Topluluklarına Tanrı Söz’ünü duyuran sadık çobanlara, önderlere,
ya da evlerinin sessizliğinde Tanrı Söz’ünü çalışan inanlıların
varlığına bakmamız gereklidir. Bu durumlarda Tanrı’nın Kutsal ve
Güçlü Ruh’unun hayatları değiştirmek üzere çalıştığından emin
oluruz. Bugün hayatlarımızı kontrolü altında tutan Kutsal Ruh,
yaradılışta aktifti. Peygamberler aracılığı ile konuştu.
Bir sonraki şey ise Söz’ü esinledi.
2.
Petrus 5:21 “Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insanın isteğinden
kaynaklanmadı. İnsanlar Kutsal Ruh tarafından yöneltilerek
Tanrı’nın sözlerini ilettiler”.
Burada Petrus’un vurguladığı, Tanrı’nın Sözü peygamberlerin kendi
istemiyle değil; ama peygamberleri kullanarak Kutsal Ruh
aracılığıyla esinlenmiştir.
2.Timoteyus
3:16 “Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir ve öğretmek, azarlamak,
yola getirmek ve doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır”.
Tüm
esinleme Tanrı tarafından başlatıldığı, gönderildiği ve Tanrı’nın
gücüyle verildiği için; Kutsal Yazıların tümü de Kutsal Ruh’un
esinidir. Bu nedenle Tanrı, Kutsal Ruh’u aracılığı ile, nefesiyle
tüm Sözü bize verdiğinde; bu Söz bizim her iyi şeyi yapabilmemiz
için bizleri donatacaktır.K
Mesih
İsa işte bu nedenle “insan sadece ekmekle yaşamaz ama Tanrı’nın
ağzından çıkan her sözle yaşar” diyor.
Yine
Tanrı’nın Sözü ile nefesi ve Ruh’u arasındaki ilişkiyi görebiliyor
musunuz?
İşaya
59:21 “Ben ise, RAB diyor, onlarla ahdim şudur: Senin üzerinde
olan Ruhum, ve ağzına koyduğum sözlerim, şimdiden ta ebede kadar
senin ağzından, ve zürriyetinin ağzından, ve zürriyetinin
zürriyeti ağzından ayrılmayacak, RAB diyor.”
Daha
önceden Yeremya peygambere Tanrı tarafından şöyle denilmişti:
“Senin ağzına Ben, Kendi Sözlerimi koydum.”
Tanrı
elçilerin ve peygamberlerin ağzına Kendi Sözünü nasıl koyuyor?
Aslında
daha da önemlisi bizlerin ağzına Tanrı Kendi Sözlerini nasıl
koyuyor?
Öyle ki
bizler O’nun elçileri oluyoruz. İşte 21. ayette Tanrı bunu açıkca
söylüyor.
Burada
dikkat edin! Tanrı halkıyla bir antlaşma yaparak, Kutsal Ruh’u
aracılığıyla Sözlerini ağızlarımıza koyuyor. Ve daha sonra Yeni
Antlaşma’da da görüyoruz ki; bu Sözler yanlızca ağızlarımıza
konulmakla kalmayıp, yüreklerimi ze de yazılacak. Ve işte Tanrı,
Kutsal Ruh’u aracılığıyla, Kutsal Yazıları esinleyen Kişidir.
Bu
Kutsal Yazılar, Güç ve Kudretle gelen; hayatlarımızı değiştiren
yazılardır.
Kutsal
Ruh ile ilgili gözlem yapabileceğimiz bir başka bölüme bakalım:
Luka 4.
bölüm: Tüm bu dört İncil’i okuduğumuzda, İsa’nın hizmetlerini
gördüğümüzde, Kutsal Ruh’un gücünün ne kadar harika birşey
olduğunu anlayabiliyoruz. Ama eğer Kutsal Ruh’un görevini ve
rolünü anlamazsak; ne kadar güçlü olduğunu tam olarak
kavrayamayız. Bizim hayatlarımızı güçle ve kudretle istila eden ve
yönetimi altına alan Kutsal Ruh’la, İsa Mesih’i mesheden ve
güçlendiren aynı Ruh’tur. Kutsal Ruh İsa’nın bizim günahlarımız
için yaşayıp ölmesini tamamlayarak O’na güç vermiş, ve aynı güçle
O’nu meshetmiştir.
Yeşaya
peygamberin kitabından alınan bir bölüm İsa Mesih’e veriliyor. Ve
İsa Mesih hizmetinin ilk gününde Nasıra’da ayağa kalkıp bu yazıyı
okumaya başlıyor:
Luka
4:18-19 “Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir.
Çünkü O beni, müjde’yi yoksullara
iletmek için meshetti.
Tutsaklara serbest bırakılacaklarını,
körlere gözlerinin açılacağını duyurmak
için,
ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak
ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için
beni gönderdi.”
Sinagog’taki herkesin dikkati, o anda İsa’nın üzerinde
yoğunlaşmıştı. Ve İsa vaazına şu sözlerle başladı: “Dinlediğiniz
bu Yazı bugün yerine gelmiştir.”
İsa’nın
burada okuduğu parça, İşaya peygamberin kitabından Rabbin
hizmetkarını, kulunu Ruh’u aracılığıyla meshedişinden
bahsediyordu. İsa şöyle diyor: “Meshedilen o kişi BEN’im. Rabbin
Ruh’u Ben’im üzerime geldi.”
Dikkat
ederseniz, Kutsal Ruh burda İsa’yı öngörülen hizmeti yerine
getirmesi için meshediyor. Yoksullara, tutsaklara Müjde’yi ilan
etmesi, tutsakların serbest kal maları ve körlerin gözlerinin
açılması için meshediyor. Kutsal Ruh’un meshedişi ve gücü
aracılığıyla tüm ezilenler özgürlüğe kavuşturuluyor. Böylece
Rabbin lütuf yılı ilan ediliyor.
Tüm bu
anlatılanların doğrultusunda bir sonuç çıkarmamız gerekirse;
yaradılışta aracı olarak kullanılan kişi, yani peygamberler
aracılığıyla konuşan ve Tanrı Söz’ünü esinleyen, gücünün tümüyle
İsa’yı mesheden ve işgal eden; Tanrı’nın kendi gücünden başka
hiçbirşey değildir. Bazen kişiler şöyle diyor: “Kutsal Kitaptaki
Kutsal Ruh’a ait ayetler sadece alıntılardır.”
Her
zaman hatırlamamız gereken şey, Tanrı’nın Ruh’u, Üçlü Birliğin
üçüncü kişisidir. Babayla aynı güce ve aynı derecede yüceliğe
sahiptir. Bunu anlamamıza yardımcı olacak birkaç ayete bakalım:
İbraniler 9:14 “Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz
olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk
edebilmeniz için vicdanınızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar
daha kesindir.!”
Burada
İsa’nın kendisini lekesiz bir sunu olarak Tanrı’ya sunmasında,
O’nu güçlendiren şeyin Tanrı’nın ebedi Ruhu olduğunu söylüyor. Bu
bölümde anlatılan şey; Tanrı’nın Ruh’unun Tanrı’nın özelliklerine
sahip olduğu gerçeğidir. Tanrı’nın Ruh’u, sonsuz olarak tasvir
ediliyor. Ve yanlızca Tanrı ebedidir, sonsuzdur. Bir başka örneğe
bakalım:
1.
Korintliler 2:9-11 “Yazılmış olduğu gibi,
“Tanrı’nın, kendisini sevenler için
hazırladıklarını
hiçbir göz görmemiş,
hiçbir kulak işitmemiş,
hiçbir insan yüreği kavramamıştır.”
Oysa
Tanrı bunları bize Ruh aracılığı ile açıkladı. Ruh herşeyi,
Tanrı’nın derin düşüncelerini bile araştırır. İnsanın
düşüncelerini, insanın içinde olan kendi ruhundan başka kim
bilebilir?Bunun gibi, Tanrı’nın düşüncelerini de Tanrı’nın
Ruhundan başkası bilemez.”
Bu
örnekte de Kutsal Ruh’un, yanlızca Tanrı’da var olabilecek
özelliği taşıdığını görebiliyor muyuz?
Sadece
Tanrı’nın bilebileceği şeyleri, Kutsal Ruh’un da bilebildiği
söyleniyor. Yeni Antlaşma’ya baktığımızda Kutsal Ruh’un, tanrısal
özelliklere sahip; açıkcası Tanrı olduğunun açıklanışını
görüyoruz. Yunus peygamber kurtuluşun Rab’den geldiğini söyler.
Kurtuluş Tanrı’dan gelir. Yeni Antlaşmaya geldiğimizde karşımıza
çıkan ilginç şey şudur: Kurtuluş, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a
atfedilmiştir.
Bununla
ilgili iki örneğe bakalım:
2.
Korintliler 1:21-22 “Bizi sizinle birlikte Mesih’te pekiştiren ve
bizi meshetmiş olan Tanrı’dır. O bizi mühürledi ve güvence olarak
yüreklerimize Kutsal Ruh’u yerleştirdi.”
Pavlus
kurtuluşumuzu tanımlarken; Mesih’i, Kutsal Ruh’u ve Baba’yı ‘Bir’
ve aynı derecede etkin oluşuna dikkat çekiyor. Burada bahsedilen
bu Üçlü’nün, hiçbirinin diğerine oranla daha fazla güçlü olduğunu
söylemiyor.
Bununula
ilgili ikinci örneğe bakalım:
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil,
kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle
peygamlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı Mesih
İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir tapınak
olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh aracılığıyla,
Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te bina
ediliyorsunuz.”
Bu
örnekte de fark edebildiğimiz şey Baba, Oğul ve Kutsal Ruh bizi
Tanrı ile barıştırmak ve birbirimizle sevgi ilişkisi içine girip;
Tanrı’nın yüceliğine yönelik bina olmamıza çalışmasldlr. İşte Ruh;
hem yaratan, hem kurtarandır. Tarihin en başında ve en sonunda
işleyen güç, aynı güçtür. Ve O da kişisel olmayan bir güç
değildir. O güç, Kutsal Yazıların kurtaran kişisel ve yaratan
gücü, Ruh’udur. Üçlü Birliğin, üçüncü kişisidir. Kutsal Ruh’un
hayatımıza girişiyle oluşan harika şeylere neden şaşırmamamız
gerektiğini anlayabiliyormuyuz? Hem dünyaya hem de bize kurtuluşu
veren bu güç; şu an bizlerin içinde yaşayandır.
Bu
nedenle her birimizin karşı karşıya kalabileceğimiz soru şudur:
Rabbin Ruh’unun karşısında alçakgönüllülükle diz çöküp
çökemeyeceğimiz. Ya da Kendi gücüyle bizim hayatlarımızda yapmak
istediği şeyi (hayatlarımızı değiştirmek gibi) kabul edip
etmeyeceğimizdir.
*Soru: Tevkin’in başlangıcında dünyanın, Tanrı’nın “Ol”
sözüyle yaratıldığını biliyoruz. Bu anlatılanlar ışığında Üçlü
Birliğin tümü birbirine eşit derecede etkin ve güçlü ise; İsa
Mesih’in “Tanrı Sözü” olduğunu Yeni Antlaşmadan biliyoruz. Bu
durumda Kutsal Ruh için de “dünyayı yarattı” diyebilirmiyiz?
*Yanıt: Aslında Üçlü Birliğin her üç kişiliği de yaradılışta
aktiftir. Genelde Tanrı’nın yaptığı işleri haklı olarak farklı
kişilikerle özdeşleştiririz. Örneğin: Yaradılışı Baba ile,
kurtuluşumuzu İsa Mesih ile ve kutsallaştırılma işlemini de haklı
olarak Kutsal Ruh ile özdeşleştiririz. Ama dikkat etmeniz gereken
konu şudur: Üçlü Birliğin her kişiliği, kendilerine has bazı
işleri yaparken; her üçü de aynı amaçla hareketle aktiviteleri
devam etmektedir. Bu yüzden her ne kadar yaradılışı Baba ile
özdeşleştirsek bile; Kutsal Yazıların bazı kısımları Üçlü Birliğin
geri kalan diğer kişiliklerinin yaradılıştaki etkisini ve rolünü
açıklar.
Ör: 1.
Yuhanna ve 1. Koloseliler İsa’yı “yaradılışın başlatanı ve
yaradılıştaki her şeyin Kendisi için yaratıldığı Kişi” olarak
tanımlıyor. Daha önceden baktığımız Tekvin 1. bölümde, Tanrı’nın
Ruh’unun yaradılışın tam ortasında olduğunu görüyoruz.
Başka
bir örnek teşkil etmesi açısından ‘Kurtuluş’ işini ele alalım:
İsa
Mesih’i düşünelim: O, hayatı uğruna bizi sevmişti. “Ben koyunlarım
için hayatımı vermeye hazırım” demişti. Ancak Kutsal Yazıların bir
diğer bölümüne baktığımızda şöyle der: “İsa, Baba Tanrı’nın isteği
ve arzusuyla bizim günahlarımız için bir kurban olarak
sunulmuştur”.
İbraniler 9. bölümde de rastladığınız gibi, Isa Mesih Kutsal Ruh
tarafından sunuluyor. Bu yüzden her ne kadar Üçlü Birliğin her
birini farklı rollerde önder olarak görsek de; Baba bir plan
yapmışsa da, Oğul’u ve Kutsal Ruh’u da aynı planı uygulamada
aktifdirler.
*Soru: Yuhanna 14. bölüm 28. ayette “Çünkü Baba benden
üstündür” diyor. Yukardaki anlatılanlara bakarak, Üçlü Birliğin
her üç kişiliğinin de birbirine eşit olduğunu kabul edersek,
burada anlatılmak istenen şey nedir?
*Yanıt: Burada İsa Mesih’in kasttetiği şey; Kendisinin
Baba’dan daha az değerli oluşu değildir. O, bizim kurtuluşumuzun
başarıya ulaştırılmasındaki ya da elde edilmesindeki rolünden
bahsediyor. Bu soruya büyük bir ışık tutabilecek bölüm,
Filipeliler 2:6 ayet olurdu. “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu
halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı.”
Mesih
tüm doğası ile Tanrı’ydı ve aynı zamanda Tanrı’ya ait tüm görkem
ve yücelik Mesihin’dir de. Ayetin ikinci bölümüne bakarsak İsa
Mesih’in eşitliği, hak saymadığını görürüz. Bu yüzden 7. ayete
bakmakta yarar görüyorum: “Ama yüceliğinden soyunarak kul özünü
aldı ve insan benzeyişinde doğdu.” 8. ayet “İnsan biçimine
bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip
kendini alçalttı.”
İşte
Müjde’nin, İyi Haber’in tam kalbi budur:Tüm görkem ve yüceliğine
rağmen; bunları bir kenara bırakarak, bizim günahlarımızın
bedelini ödeyerek kurtuluşumuz için, beden alıp dünyamıza geldi.
Ve bizlerin yararı için ‘kul’ özünü aldı. Ve işte bu nedenle İsa
Mesih “Benim yiyeceğim, Baba’mın arzusunu yerine getirmektir.”
diyor. Güç ve görkem anlamında O, Baba’dan daha az ya da daha
küçük değildir. Eşitliğine sımsıkı sarılmayan ve bunu hak saymayan
durumda da İsa Mesih, Baba’dan daha az değerli bir varlık olarak
algılanamaz. Alçaltılmış bir kul benzeyişinde doğarak bize
gözüktüğü için; Baba’dan daha az değerli olduğunu söylüyor. Yine
İbraniler 9. bölümde şöyle bir ayete rastlıyoruz: “Tüm
günahkarların günahlarını, karşı koyuşlarını ve suçlarını üzerinde
taşıdı.”
Bu kadar
görkemli olan Tanrı’nın, tüm insanları kurtarışına eriştirmek
için, beden alıp her tür hakarete katlanarak dayanmasının, yüzüne
tükürülmesine bile tahammül göstermesinin harika derinliğini
kavrayabiliyormuyuz?
İsa
Mesih’in burada “Baba’nın Kendisinden daha üstün olduğunu”
söylemesinin sebebi; O’nun arzusuna ve isteğine boyun eğişinden,
itaatindendir.
Daha
önce de anlattığımız gibi şimdi vereceğimiz örnek ayetler de Üçlü
Birliğin her kişiliğinin eşitliğini kanıtlayan ayetlerdendir.
2.
Korintliler 13:14 “Rab İsa Mesih’in lütfu, Tanrı’nın sevgisi ve
Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte olsun.”
Amerika’da önderler ibadeti, kilise topluluğuna bu ayetleri
söyleyerek, ayini sona erdirirler. Türkiye’de de böyle mi
bilemiyorum? Bu ayet şu açıdan çok önemlidir: Çünkü Tanrı halkı
üzerinde, üç kişiliğin bir olan tek Tanrı’daki etkinliğini ve
Rab’bin bereketini onlara sunuşunu kanıtlar. Pavlus’un, Üçlü
Birliğin üç kişiliğinden de tam bir eşitlikle bahsedişinin derin
manasını kavramamız çok önemlidir. Eğer İsa Mesih ve Kutsal Ruh,
eşit ve Tanrı değillerse; bu ayet Tanrı’ya karşı kullanılan bir
küfürden ya da hakaretten ibaret sayılabilirdi.
Şayet
eşit değillerse; Pavlus’un Tanrı’nın ismini kullanarak, insanları
Baba-Oğul ve Kutsal Ruh adıyla bereketlemesi, Tanrı’nın
Kutsallığına yapılan çok büyük bir hakaret sayılırdı. Ama Pavlus
burada insanları Tanrı’nın ve bir insanın ve kişisel olmayan bir
gücün adında değil; üç kişilikte Bir olan Tanrı’nın isminde
bereketli yor.
Matta
28:18-20 “İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: gidin,
bütün ulusları öğrenciklerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul
ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum herşeye
uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an
sizinle birlikteyim.”
Tanrı’nın Üçlü Birlik olarak var olan doğası burada da karşımıza
çıkıyor. Tüm ulusları O’nun öğrencileri olarak yetiştirirken,
onları Bir isim altında vaftiz etmeye de çağırıldık. Ama bu ismin
kim ve ne olduğuna bakmadan önce, biraz Eski Antlaşma’ya dönmemiz
gerekiyor.
Çıkış
20:7 “Allahın RABBİN ismini boş yere ağza almayacaksın; çünkü Rab
kendi ismini boş yere ağza alanı suçsuz tutmayacaktır.”
Tanrı’nın emri üzerine, O’nun ismini boş yere kullanmamamız
gerektiği vurgulanıyor. Çünkü Tanrı’nın ismi, O’nu bize belirten,
açıklayan ifadedir. Bu yüzden boş yere ağza alan suçlanacaktır.
Matta 28’e tekrar dönersek; görüyoruz ki belirli ve özel bir
isimle vaftiz etmemiz gerekiyor. Yani Tanrı’nın
isminde..Yargılanmak istemiyorsak; bu ismi boş yere ağzımıza alıp,
kullanmamalıyız. Ayrıca dikkate değer bir başka şey de; tekil
olarak kullanılan isim üç kişilikten oluşmaktadır.
Baba-Oğul-Kutsal Ruh. Tanrı’nın ismi budur. Tanrı’nın
Bir’liğindeki Üç’lüğe dikkat edin.
Yehova
Şahitlerinin gittikce arttığı ülkenizde, bu ayetlerin oldukca
büyük önem taşıdığı kanısındayım. Onlar da Tanrı’yı doğru isimle
çağırmanın önemini öğretiler. Onlar, İsa Mesih’in sadece Tanrı
tarafından yaratılmış bir kul olduğunu söyleyeceklerdir. Böyle bir
durumla karşılaştığınızda; Tanrı’nın isminin ne olduğunu göstermek
için bu ayetleri kullanabilirsiniz.
İSA MESİH VE KUTSAL RUH
İsa
Mesih’le Kutsal Ruh arasındaki ilişkiyi anlayabilmek çok büyük
önem taşır.
İncil’in
hangi bölümüne bakarsak bakalım; İsa Mesih’in yaşamında ve
hizmetinde, Kutsal Ruh’un gücünü ve hizmetini görmemek
imkansızdır. Aslında aralarındaki bu ilişkiyi İsa Mesih doğmadan
kavramak mümkündür.
Luka
1:35 “Melek ona şöyle cevap verdi: ‘Kutsal Ruh senin üzerine
gelecek, en yüce Olan’ın gücü senin üstüne gölge salacak. Bunun
için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.”
Luka’nın
Meryem’e ne söylediğini anlamak çok önemlidir. İsa Mesih henüz
Meryem’in rahminde iken Kutsal Ruh’un gücünü görebiliyormuyuz?
Luka
2:39-40 “Yusufla Meryem, Rab’bin Yasasında öngörülen herşeyi
yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri olan Nasıra’ya
döndüler. Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu.
Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.”
Luka İsa
Mesih’in çocukluk yıllarını anlatırken, O’nun, büyüyen, güçlenen
ve bilgelikle yetkinleşen bir çocuk olduğunu vurguluyor.
Peki
böylesi bir tasvirin sebebi sizce ne olabilir?
Cevap
açıktır: İşaya bölümünde okuduğumuz gibi ‘Rab’bin Ruh’unun O’nun
üzerinde olmas’ idi. İşaya bu kişiyi, bu hizmetkarı Tanrı’nın ve
Rab’bin seçilmiş Kişisiolarak tanımlıyor. Ve RAB, seçtiği Kişi
üzerine de Ruh’unu koyacaktır. Bu sebeple İsa Mesih daha çocuk
yaşta olmasına rağmen bilgeliğinin görülebilmesi, Tanrı’nın lütfu
aracılığıylaydı. Bunlar da Kutsal Ruh’un işleyişinin sonucunda
oldu.
Şimdi de
biraz daha ilerleyerek, O’nun vaftizine bakalım:
Luka
3:21-22 “Bütün halk vaftiz olduktan sonra İsa da vaftiz oldu. İsa
dua ederken gök açıldı ve Kutsal Ruh, bedensel bir görünüm alarak
güvercin biçiminde O’nun üzerine indi. Gökten gelen bir ses de
‘Sen benim sevgili Oğlumsun, senden hoşnudum’ dedi.”
İsa
Mesih’in hayatında, bu noktada Kutsal Ruh’un O’nun hayatına giriş
sebebini, özelliğini anlamak çok önemlidir. Burada İsa Mesih
hizmetine başlamadan önce, Kutsal Ruh tarafından meshediliyor. İsa
Mesih artık herkesin önünde açıkca peygamberlik olarak görevini
sürdürebilecek ve Tanrı’nın Krallığı’nın İyi Haberini ulaştırmak
için dolaşıp; konuşacak. Bir sonraki bölüme baktığımızda İsa
Mesih’in vaaz verişine şaşırmamak gerekir. Artık açıkca bir kahin
olarak görev üstlendiğinden; Kutsal Ruh tarafından meshediliyor.
Kefaret gününde kurban sunacak olan kahinler kendilerini yıkayarak
ve meshederek temizliyorlardı. Hizmetinin bu erken safhasında bile
İsa Mesih,Kudüs’e giderek kendisini bir kurban olarak sunmaya
hazırlanıyordu. Bu noktada bir Kral olarak da görevine başlıyordu.
Bu bölümde ilginç olan şey; gökten gelen sestir. O’ndan hoşnut
olduğunu söyleyen Baba, O’na ‘Oğlum’ diye sesleniyor. Bu bölümde
duyduğumuz şey adeta 2. Mezmur’un yankılarıdır.
2. Mezmur şöyle diyor:
“Oğul
hükmedecek ve tüm uluslar da O’nun mirası olacak”. İsa Mesih, bu
durumda Kutsal Ruh’un meshedişiyle bizim kurtarıcımız olmak üzere
hizmetine başlıyor.
Eski
Ahit’te Davut ve Golyat’ın hikayesini hatırlayın: Davud’un kendi
halkı uğruna nasıl savaştığını düşünün. Güçlü Golyatı öldürmek
için Tanrı’nın Ruh’unun onu nasıl güçlendirdiğini anımsıyormusunuz?
Aslında işin özünde İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh ile
güçlendirilip; bizim adımıza seçilmiş Kişi olarak savaşa
hazırlanıyor.ve meshediliyor. İşte O’nun insanlığı Kutsal Ruh’un
dökülmesiyle; bizim uğrumuza yapacağı iş için daha da
güçlendiriliyor. Vaftizden hemen sonra da İsa Mesih’in soy ağacı
ve O’nun tüm soyu Adem’e kadar geri alınıyor.
Luka
4:1-13’ü lütfen okuyunuz…Burada gösterilen şey, sadece Tanrı’ya
olan sadakatten çok daha fazla birşeydir. İlk ayette gördüğünüz
gibi, İsa çölde dolaştırılırken; Kutsal Ruh ile dolu olarak
gidiyor. Sadece Kutsal Ruh ile dolu değildi. Ama Kutsal Ruh
tarafından bu sınanmayla karşı karşıya olmak üzere
yönlendirilmişti.
Bu
hikayeden çıkarılacak şey, ‘bizlerin de sadık olması’ gerektiği
konusundan çok daha fazla anlam taşır.
3.
bölümün sonuna dönerek bir soru yöneltmek istiyorum: Adem
sınanmayı geçip, başarılı oldu mu? Tabi ki hayır. Savaş alanına
girmiş ve yenilmişti. Kötü olan dedi ki: “Yediğin gün sen de Tanrı
gibi olacaksın”.Ve o da bu ayatmaya kanarak yedi…Bu yüzden Adem
aracılığı ile tüm insanlık günaha yenik düştü. 3. bölüm başarısız
olan ilk adamın ismiyle bitiyor.
Peki 4. bölümde ihtiyacımız olan şey nedir?
Yani
ikinci Adem olan İsa. Yeni insan. Yani yeni bir ırkın başı olan
yeni bir insan. Kendi halkı uğruna savaş alanına giren Kişi ve
Kutsal Ruh ile dolu olarak; yönlendirilerek sınanıyor ve
kazanıyor. 13. ayete baktığımızda, şeytan yaralı bir hayvan gibi
O’nun yanından ayrılıyor. Elinden gelen tüm güçleriyle O’nu
sınamaya çalıştıysa da; kaybeden kendisi oldu. Çünkü ikinci Adem,
hepimiz için bu savaşı kazandı. 14. ayete dikkatle baktığımızda;
İsa Mesih Celileye Ruh’un gücüyle donatılmış olarak dönüyor.
Burada
içindeki Kutsal Ruh’un doluluğundan kaynaklanan şeyin ne olduğuna
dikkat edin.
Luka
4:31-32’ye bir bakalım:
“Sonra
İsa Celile’nin Kefernahum kentine gitti. Sept günü halka ders
veriyordu. Yetkiyle konuştuğu için O’nun öğretişine şaşıp
kaldılar.”
Kefernahum’a gidip orada insanlara ders vermeye başladı. İnsanlar
İsa’nın öğretisine şaşıp kaldılar. Çünkü O’nun öğretişinde yetki
vardı.
Luka
4:33-37 ayetler arasına bakalım: Cinleri çıkarararak; Şeytanın
krallığı üzerindeki yetki ve gücünü gösteriyor.
“Havrada
cine tutsak, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek
sesle, “Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?” diye
bağırdı. “Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum,
Tanrı’nın Kutsalısın sen!”
İsa,
“Sus, çık o adamdan!” diyerek cini azarladı. Cin, herkesin önünde
adamı yere yıktıktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı.
Herkes
şaşkına dönmüştü. Birbirlerine, “bu nasıl söz? Güç ve yetkiyle
kötü ruhlara çıkmalarını buyuruyor, onlar da çıkıyorlar!”
diyorlardı. Ve İsa’yla ilgili haber o bölgenin her yanında
yankılandı.”
Hasta
kişiler İsa’ya getiriliyor; ve İsa ellerini onların üzerlerine
koyuyor, iyileştiriyordu. İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un aracılığı ile
Mesih’in çağının başlangıcını görüyoruz. Kutsal Ruh’un gücünün
tümüyle gösterileceği, iyileştireceği bir çağ bu.
İSA MESİH’İN KİŞİLİĞİ:
2000 yıl
boyunca insanlar İsa Mesih’in kimliğine ilişkin yazıyı
sıkılmaksızın okudular. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’da İsa
Mesih’in hayatını okuyoruz. Nazik ve hassas, Kutsal, sabırlı,
sadık ve sınırsız seven bir kişi ile karşılaşıyoruz. Bunların
ötesinde binlerce karakter özelliğine rastlamak mümkündür. Bütün
bu Müjde’leri okuduğumuzda; İsa Mesih’in tam, gerçek, mükemmel
özelliklerde bir ‘insan’ olduğunu görüyoruz. İsa’nın insanlığında
bizler, ne amaçla yaratıldığımızı görebiliyoruz. Çünkü bizim
bilebildiğimiz tek şey; günah tarafından düşmüş ve bozulmuş insan
doğasıdır. Ama burada karşımıza çıkan şey; hayal bile
edemiyeceğimiz konumda bir insan doğasıdır.
Peki İsa
nasıl böyle günahsız bir doğaya sahip olabilir?
Örnek
olarak İşaya bölümüne bakalım:
İşaya
61:1 “RAB Yehovanın Ruhu üzerimdedir; çünkü hakirlere müjdeyi
vazetmek için RAB beni meshetti; yüreği kırık olanları sarmak
için, sürgünlere hürriyeti, mahpus olanlara zindanın açıldığını
ilan için,”
Burada
söylediği şey açıkca Rabbin Ruh’unun üzerinde olduğudur.
İşaya
42:1 “İŞTE, kendisine destek olduğum kulum;canımın kendisinden
razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler
için hakkı meydana çıkaracaktır.”
Biz İsa
Mesih’in insanlığını gördüğümüzde; Tanrı’nın Kutsal Ruh’uyla tam
olarak dolu bir insan olmanın ne demek olduğunu anlayabiliyoruz.
Bununla ilgili düşünebileceğimiz iki uygulama vardır.
Kutsal Ruh İle Yürümek Ne Demektir?
Pavlus
bize bu soruyu sormamızı söylüyor.
Bunu
bilmek için İsa’nın hayatına bakmamız gerekir. 1. Korintliler 13.
bölüm’de Pavlus’un sevgiyi tarif edişini hatırlıyorsunuz. Tamamen
İsa Mesih gibi. Galatyalılar’da Pavlus’un Ruh’un meyveleri
hakkında neler söylediğini mutlaka okudunuz. Kendi kendinize
Ruh’un meyvelerine nasıl sahip olabileceğinizi sorabilirsiniz.
Diyeceğim tek şey; İsa’ya bakın. Çünkü İsa Mesih Kutsal Ruh’un
yaşantısını bizlere kanı-canlı gösteriyor bir örnek olarak.
Dip not:
Belki bu Müslüman kültürde arkadaşlarınızla,
insanlarla paylaşırken; Müjde’nin gerçeğini göstermek için, İsa
Mesih’in hayatını ve Kutsal Ruh’un gücünü onlara
gösterebilirsiniz. Bazı Müslüman arkadaşlarım Kuran-ı Kerim’i
okuyup bana “Muhammed gibi olmak”, onun gibi yaşamak istediklerini
söylemişlerdi. Muhammed’te belli başlı özelliklerin var olduğu ve
bunların güzel şeyler olduğu konusunda ben de arkadaşlarımla
hemfikirim. Ama Muhammed de Allah karşısında düşmüş, günahkar bir
insandı ve O da Tanrı’nın görkemi ve yüceliğinden ayrıydı. Bu
nedenle Müslüman arkadaşlarımız iyi bir insan olabilmenin
yollarını Kuran’a ve hadislere bakarak bulmaya çalışıyorlar. Bu
durumda bazı şeyleri araştıran arkadaşlarınızı İsa Mesih’in
hayatına bakmaya yönlendirmeniz, o kişiler için faydalı olacaktır.
Diğer bir uygulama şu olabilir
İsa
Mesih’in hayatında olan başka olayları anlatmaya devam edelim.
O’nun ölümü hakkında biraz düşünelim! Yine burada Mesih ve Kutsal
Ruh arasındaki ilişkiyi görüyoruz. İbraniler 9:14. bölüme daha
önce bakmış ve şunu görmüştük: İsa Kendini ebedi Kutsal Ruh
aracılığı ile sunuyordu. O’nu çarmıha giderken güçlendiren şey;
Tanrı’nın Kutsal Ruh’uydu. Kutsal Ruh’un rolünü İsa Mesih’in
dirilişinde de görebiliyoruz.
1.
Petrus 3:18 “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla
doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlar için kurban
olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürülmüş, ama ruhça
diriltilmiştir.”
Burada
İsa Mesih’in dirilişinde Kutsal Ruh’un rolünü anlamamız gerekir. O
bedence öldürülmüş; ama ruhça diriltilmişti.
Kutsal Ruh ve İsa Mesih arasındaki bu ilişki neden
bizler için bu kadar önemlidir?
İsa
Mesih vaftizinde Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak alıyor. Ölümünde ve
dirilişinde de Kutsal Ruh’un tümünü sahiplenmiş oluyor. O’nun göğe
alınışı da aynı derecede önem taşıyor. Tanrı Oğlu tüm yaradılışa
hakim olmak üzere Baba’nın Krallığında tahta oturtuluyor. Ve İsa
Mesih Baba’nın sağında oturtulurken; armağan olarak Ruh’un tüm
doluluğunu da alıyor. Işte burada bizim için ne denli önemli
olduğu da ortaya çıkıyor. İsa Mesih Kutsal Ruh’u ölçüsüz olarak
aldığından; Pentekost gününde de kilisesini bu güçle donatıyor.
Sizce İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u Kendinde
bulunduruşu ne kadar büyük bir şeydir?
Bu
sorunun cevabını bize iki bölüm verebilir.
1.
Korintliler 15:45 “Nitekim şöyle yazılmıştır: ‘İlk insan Adem,
yaşayan bir can oldu.’Son Adem ise yaşam veren bir ruh oldu.”
Burada
İsa Mesih ve Kutsal Ruh ile olan ilişki ve bütünlük o kadar yüksek
bir safhaya çıkıyor ki; İsa Mesih’in Kendisi dirilişiyle yaşam
veren bir kayak olmaya başlıyor.
2.
Korintliler 3:17 “Rab Ruh’tur ve Rab’bin Ruhu neredeyse orada
özgürlük vardır.”
Burada
Pavlus’un ne dediğine dikkat edin!
Yaptığı
şey; Üçlü Birliği kenara atmak ya da hepsini birbirine karıştırmak
değildir. Anlatılmak istenen şudur:
İsa
Mesih Kutsal Ruhu o kadar büyük bir derecede alıyor ki; artık İsa
yani Rab, Ruh olmaya başlıyor. Bu dolulukta ve bu birleşimde o
kadar büyük bir aşamaya ulaşıyor ki; sanki Ruh başka bir Mesih
gibi gözüküyor. İşte bu nedenledir ki İsa Mesih Yuhanna 14.
bölümde öğrencilerinin içini hüzün kaplamışken “Ben gidiyorum ama
size başka bir yardımcı gelecek.” diyor. Ama esas dikkate alınması
gereken kelimenin altını çizmekte fayda vardır. Gelecek olan aynı
türde güçlü bir yardımcı olduğudur.
Bunu
uygulamanın da iki yolu vardır:
Bizim
için anlamlı olan şey; artık Kutsal Ruh bize Mesih’e ait Ruh
olarak gelmektedir. Bu nedenledir ki bizler için olan Kutsal
Ruh’un ilk görevi; her birimizi daha fazla Mesih’e benzer
yapmaktır.
Son
günlerde Kutsal Ruh’un armağanları konusunda birçok tartışmalar
ortaya çıkmaktadır. Bu tartışmalar bana göre Kutsal Ruh’un görevi
konusunda düşünmekten bizleri alıkoymaktadır.
Kutsal
Ruh’un ilk görevi; bizleri Mesih’in benzerliğine dönüştürmek.
Romalılar 8:29 “Tanrı, önceden bildiği kişileri, Oğlu’nun
benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. Öyle ki, Oğul
birçok kardeşler arasında ilk doğan olsun.”
Tüm
bölümü anlayabilmek için; kendinden önce gelen 28 ayeti de
okumamız ve anlamamız gerekir. Tüm bu ayetlerde Kutsal Ruh’ta olan
yaşama ait alıntıları görmek mümkündür. Kutsal Ruh ile yaşamak,
denetlenmiş olmak, Rabbin Ruh’unun içimizde yaşaması, Rabbin Ruh’u
ile yöneltilmek, Oğulluk Ruh’unu almak. 29. ayette Kutsal Ruh’un
işleyişinin sonucunu görüyoruz. Hepimizin içinde var olan Kutsal
Ruh, Tanrı’nın önceden belirlediği işleri sonuca ulaştırmaya
çalışıyor.
Yukarıdaki ayete göre Tanrı’nın önceden belirlediği
amaç nedir?
Oğlu’nun
benzerliğine dönüştürülmemiz.
Kutsal
Ruh ve bizim O’ndaki yaşantımız hakkında.daha başka birçok ayetler
vardır.
Romalılar 8:9-10 “Ne var ki, Tanrı’nın Ruhu içinizde yaşıyorsa,
siz benliğin değil, Ruh’un denetimindesiniz. Ama bir kişide
Mesih’in Ruhu yoksa, o kişi Mesih’in değildir. Eğer Mesih içinizde
ise, bedeniniz günahtan ötürü ölü olmakla beraber, aklanmış
olduğunuz için ruhunuz diridir.”
Bakmamız
gereken konu şudur:
KUTSAL RUH’UN VAFTİZİ:
Daha
önce de bahsettiğimiz gibi, İsa Mesih Kutsal Ruh’u limitsiz olarak
içinde bulundurur. Kutsal Ruh’un doluluğu Mesih’in üzerinde
öylesine bulunuyor ki; Pavlus “Rab Ruh’tur” diyor.
Kutsal Kitab’ın öğretişinde bundan çıkaracağımız sonuç
şudur:
İsa
Mesih’i kabul etmekle, Kutsal Ruh’u kabul etmeyi birbirinden
ayıramayız. İsa Mesih’i kabul etmek; Kutsal Ruh’u kabul etmektir.
Kutsal Ruh’tan mahrum olmak; İsa Mesih’ten mahrum olmaktır.
9.ayetin sonunda Pavlus’un ne dediğine dikkat edin! “Ama bir
kişide Mesih’in Ruh’u yoksa, o kişi Mesih’in değildir.”
İşte bu
nedenle İsa Mesih ve Kutsal Ruh hayatlarımızda birlikte vardırlar.
Bu yüzden bizler İsa Mesih’l kabul ettikten sonra; hayatlarımıza
Kutsal Ruh’un gelişini beklemiyoruz. Her ikisi de tek bir olay
olarak, aynı anda hayatlarımızda gerçekleşiyor.
*Soru: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u aynı olarak kabul ediyorsak;
bu sıralamayı yapmak gerekli midir?
*Yanıt: 2. Korintliler 13:14 “Rab isa Mesih’in lütfu,
Tanrı’nın sevgisi ve Kutsal Ruh’un paydaşlığı hepinizle birlikte
olsun.”
Daha
önce de gördüğümüz gibi; bu Üçlü Birliğe ait yapılan bereketleme,
Üçlü Birliğin normal sırasını yansıtmıyor. O, Baba-Oğul-Kutsal Ruh
değil; Oğul-Baba- Kutsal Ruh olarak yansıyor.
*Soru: İsa Mesih’in denenmesinde şeytan nasıl O’nu alıp
yönlendirebiliyor?
*Yanıt: Tam cevabını net olarak veremesek de; şöyle
olabilir: İsa Mesih bizim uğrumuza savaşıyordu. Bu nedenle oraya
şeytanın değil; kendi iradesiyle meydan okurmuşcasına gitti.
*Soru: Luka 12:10. ayete göre, İnsanoğluna kötü söz söyleyenin
bağışlanabileceğini; ama Kutsal Ruh’a küfredenin
bağışlanmayacağını söylüyor. Ölümünden sonra Kutsal Ruh’u bize
gönderen İsa Mesih’tir. Bu sözü biraz açmak mümkün mü?
*Yanıt: Açıklaması oldukca zor bir ve bütünüyle aynı
fikirde olunamayan bir bölümdür bu .Kutsal Ruh’a küfür edilmesi,
özellikle belirlenmiş bir günah olarak karşımıza çıkıyor. Herhangi
bir kişiye Müjde vaaz edildiğinde açıkca onu reddeden bir kimse,
sanki kendini ölüme sürüklenmiş gibi oluyor.
İbraniler 4:4-6 “Çünkü bir yerde yedinci günle ilgili şunu
demiştir:
“Tanrı yedinci gün bütün işlerinden
dinlendi.”
Bu konuda yine diyor ki,
“Onlar huzur diyarıma asla
girmeyecekler.”
Demek
ki, bazılarının huzur diyarına gireceği kesindir. Daha önce iyi
haberi almış olanlar söz dinlemedikleri için o diyara
giremediler.”
Yazar
burada aydınlatılan, göksel armağanı tatmış, Kutsal Ruh’u almış,
Tanrı Söz’ünün iyiliğini ve gelecek çağın güçlerini tatmış olan
kişilerden bahsediyor. Ama bu kişiler düşerlerse; onları tekrar
tövbeye getirmek imkansız olacaktır. Buna en iyi örnek sanırım
Yahuda ve kral Saul olurdu. Bu kişilerin hayatlarında Tanrı’nın
Kutsal Ruh’u çok iyi çalışmıştı. Yahuda 3 yıl boyunca Tanrı ile
yürümüş ve daha sonra para uğruna O’nu satmıştı. İşte Kutsal Ruh’a
karşı küfretmek…
*Soru: Kutsal Ruh’un hayatlarımızdaki etkisinden başka,
melekler de böyle bir etkiye sahip midirler?
*Yanıt: İncil’de şöyle der: “Melekler Tanrı için hizmet
veren ruhlardır.” Bizim bilmediğimiz herhangi bir yolla, melekler
Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek üzere dünyada etkindirler.
Ama nasıl ve hangi yollarla bunu bilmek çok zor.
*Soru: Elç. İşl. 1. bölümde görüyoruz ki İsa Mesih, Baba’ya
gideceğini ve daha sonra Kutsal Ruh’un bizlere gönderileceğini
“Kutsal Ruh’la vaftiz oluncaya kadar bekleyin” diyor. Daha sonra
Pentekost’ un gelişini görüyoruz. Pentekost görüşe göre; Kutsal
Ruh’un verilişinin belirtisi armağanlardır. İkinci vaftiz
gerektiğine inanırlar. Bir diğer görüşe göre; Kutsal Ruh vaftiz
edildikten sonra kişiye armağan olarak verilir. Biz
Presbiteryenlere göre, Kutsal Ruh vaftizi nedir?
*Yanıt: Kutsal Ruh’u alıp almadığımız konusunda emin
olmanın sadece bir yolu var. Bu da İsa Mesih’e imandır. Çünkü
farklı grupların da önerdiği gibi bazı armağanların bizde olduğunu
gösteren işaretleri Kutsal Kitapta göremiyoruz. Ör: Diller
armağanını ele alalım. Bazıları şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un bize
verilişinin belirtisi, her zaman dillerle konuşmak şeklinde
görülür.” Ama İsa Mesih, vaftizinde Kutsal Ruh’u aldığında yabancı
dillerde konuşmamıştı. Aynı şekilde
Pavlus’a
da böyle olmadı. Filipeli hapishane gardiyanı da Kutsal Ruh’u
aldığında, o da dillerde konuşmadı.
Eğer
Ruh’un bizde oluşunu gösteren işaret her zaman dillerde konuşmak
ise; o halde çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız demektir.
Bu durumda ne İsa Mesih, ne de Pavlus Kutsal Ruh’un doluluğunu
almamıştır anlamını çıkarabiliriz.
Bu prensibi diğer armağanlara da uygulayalım:
1.
Korintliler 12:11 “Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı
Ruh’tur. Ruh bunları dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”
Eğer bir
insan “Kutsal Ruh’un alınmasıyla beraber her zaman şu ya da bu
armağan var olmalıdır” diyorsa; o zaman bunu söyleyen kişi
yukardaki ayetle tam bir çelişki yaşıyor demektir. Çünkü bu ayet
Kutsal Ruh’un, armağanlarını istediği gibi dağıtabileceğini
söylüyor. Ve Kutsal Yazılarda hiçbir armağan her insanda var diye
tek bırakılmamıştır.
Aynı
bölümde 13. ayete Kutsal Ruh hakkında Kutsal Kitaba en uygun şeyi
belirtiyor:
1.
Korintliler 12:13 “İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür
olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’ta vaftiz olduk ve
hepimizin aynı Ruh’tan içmesi sağlandı.”
Korint
kilisesinin gerçekten de biraz düzeltilmeye ihtiyacı vardı.
İçlerinde öğretiye ilişkin problemler yaşanıyordu. Kilise içinde
problemler mevcuttu. Tüm bunlara rağmen Pavlus şunu söylüyor:
“İstisnasız herkes bir Ruh’ta ve bir bedende vaftiz oldular.”
Kutsal
Kitap, bize hiçbir zaman iki farklı insan grubundan bahsetmez.
Yani “Kutsal Ruh’la vaftiz olanlar” ya da “Kutal Ruh’la vaftiz
olmayanlar.” Tüm inanlılar, Kutsal Ruh’ta bir bedene vaftiz
olmuşlardır.
*Soru: İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alması ile; inanlıların
Kutsal Ruh’u alması aynı mı? Farklı mı?
*Yanıt: Tabi ki çok farklılık olacaktır bu konuda.
Yukardaki örneği sadece Kutsal Ruh’un İsa Mesih üzerine nasıl
büyük bir güçle geldiğini vurgulamak için kullandım. Bunun
oluşuyla birlikte, diller armağanının gözükmemesini ayırt etmek
amacıyla bu örneği verdim. Ama hiçbir zaman Pavlus’un Kutsal Ruh’u
alışıyla; İsa Mesih’in Kutsal Ruh’u alışını aynı kefeye koyamayız.
Bu örnekten İsa Mesih’i ayırsak bile; yine de diller armağanının
oluşmadığını hem Pavlus; hem de gardiyandan anlamamız mümkündür.
*Soru: İbraniler 8. bölüm 11. ayette “Hiç kimse kendi
yurttaşına, kendi kardeşine, Rab’bi tanıyın diye akıl
öğretmeyecek. Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar, onların hepsi beni
tanıyacak.” diyor. O halde bizler neden kendi aramızda da Tanrı’yı
tanıtmak gereği duyuyoruz?
*Yanıt: Kutsal Ruh insanları kullanır. Ve bizler Kutsal
Ruh’un araçları olarak işlev görürüz. Bu yüzden pastörlerin,
öğretmenlerin ya da öğrenci yetiştirmenin var oluşu, Kutsal Ruh’un
öğretişini bir kenara atmak demek değildir. Ama burada bunlardan
daha önemli bir şeyin oluşuna dikkatinizi çekmek isterim: Burada
kastedilen “Tanrı’yı bilmek”; sistematik teolojiyi bilmek
anlamında değildir. Kastedilen şey; Tanrı’yla yakın bir ilişki
içersine girmiş olmaktır.
Karşımızda yerin ve göğün yüce Kralı var. Ve en küçük, en genç, en
eğitimsiz inanlı bile Tanrı hakkında, dünyadaki en eğitimli
insandan bile daha fazla bilgi sahibidir. Çünkü almış olduğu
Oğul’luk Ruh’u içinde yaşamaktadır. Bu yüzden Tanrı’yı sevgili
Babamız diye tanırız. O bizim en yakın arkadaşımızdır.
*Soru: Kutsal Kitap’ta İsa Mesih’e iman etmekle; Kutsal Ruh’u
almanın aynı şey olduğunu görüyoruz. Kutsal Ruh imanlıda öyle bir
çalışmalı ki; İsa Mesih’in adı yücelmeli. Kutsal Ruh geri
plandadır ve İsa Mesih’i yansıtır.
*Yanıt: Hatırlamamız gereken en önemli şey şudur: Kutsal
Ruh, Mesih’in Ruh’udur. Çoğu kilise kutsal Ruh’u Mesih’ten ayrı
olarak aramaya çalışıyorlar. Bu tip şeyler elbette çok sakıncalı
durumlar yaratabilir.
İbraniler 8:13 “Tanrı, ‘yeni bir antlaşma’ demekle ilkini eskimiş
saymıştır. Eskiyen ve köhneleşen, çok geçmeden yok olur.”
*Sorulardan biri şuydu: “Eğer Eski Antlaşma
gerçekten Tanrı’nın Sözüyse; nasıl köhneleşir ve yok olur?”
*Yanıt: Eski Antlaşma için yok oluştan bahsetmesi, onun kötü
olduğu anlamını taşımaz. Bunun artık eskimiş sayılmasının başlıca
sebebi, onun Tanrı tarafından belli bir amaç için gönderildiğini
ve bu amacı yerine getirdiğini söylemesidir.
Galatyalılar 3:23-25 “Bu iman gelmeden önce, biz Yasa altında
hapsedilmiştik, gelecek iman açıklanıncaya dek Yasa’nın
tutuklusuyduk. Yani, Yasa imanla aklanalım diye Mesih’in gelişine
dek eğiticimiz oldu. Ama iman gelmiş olduğundan, artık Yasa’nın
eğiticiliği altında değiliz.”
Bu
bölümde birkaç kere Pavlus “iman” sözcüğünü kullanmaktadır. Ya da
buna eşdeğer bir kelime kullanılır. (25. ayette İngilizce
çevirilerde “iman” kelimesi yerine eş anlamlı başka bir kelime
kullanılmaktadır. Türkçe çevirilerde aynı kelime kullanılmıştır.)
Bu bölümün arka planındaki tarihsel duruma bakalım: Pavlus,
tarihteki bu dönüm noktasından bahsediyor. Ve İsa Mesih tarihin bu
tam merkez noktasındadır. Tüm tarihi biz iki noktaya ayırabiliriz.
İsa Mesih’ten önce ve İsa Mesih’ten sonra. Bu yüzden 23. ayette
diyor ki “bu iman gelmeden önce.” Kullandığı “bu iman” kelimesi
İsa Mesih’e ilişkin. Yani İsa Mesih gelmeden önce Tanrı halkı Yasa
altındaydı. Burada Pavlus’un üzerinde yoğunlaştığı, teke tek
şahıslar değildir. Bu nedenle diyor ki “iman gelmeden önce Tanrı
halkı Yasa altındaydı.” 24. ayete tekrar bakalım: Yasa’nın belli
bir amacı vardır. Pavlus, Mesih’ten önce yaşayan Tanrı halkının
yaşamını çocukluk dönemine benzetiyor. Tanrı halkı (çocuklar)
olarak bizle ilgilenen, bizi eğiten birine ihtiyacımız vardı. Daha
doğru kelimelerle ifade etmek gerekirse; Eski Antlaşma altında
bulunan Tanrı halkının, kendilerini eğitecek ve yetiştirecek
birine ihtiyaçları vardı. Bu yüzden de Yasa, Tanrı halkını İsa
Mesih’e getirmek üzere yönlendirdi, eğitti. Ör: Eski tarihte
yaşayan bir İsrailli olduğunuzu düşünelim: Ve Yasa altında
olduğunuza göre de, sünnet oluyorsunuz. Kahin halkısınız. Aynı
şekilde Yasa altında olduğunuz için kurban sunmanız da
gerekmektedir. Nesiller boyunca bunu yapmanız şarttır. Çocukluk
döneminde olan Tanrı halkının üzerinde tüm bunların etkisi ne
olmalı?
Tanrı
halkının tümünü İsa Mesih’in geleceği güne yönlendirmek. Böylece
tapınakta her seferinde bir kuzu kesilip; kan akıtıldığında
insanlara hatırlatılan şey Kurtuluşun Rab’den olduğuydu.
Sundukları her sunu ve kurban, onları Mesih’e yönlendirdi.
Yeni
Antlaşma’ya geldiğimizde; Zekeriya ve Simon gibi insanlara
rastladığımızda şaşırmamamız gerekir. Bunların hepsi İsrailin
kurtuluşu için bekliyorlar. Tapınaktaki Simon’un ne dediğini
hatırlıyor musunuz? “Rab’bin sağladığı Kurtuluşu görmeden
ölmeyeceğim.”demişti. Yani Kutsal Yasa onu İsa Mesih’i aramaya
yönlendirdi.
Ama
çocuklar büyüdüğünde artık eğiticiye ihtiyaçları yoktur. Artık
şimdi son çağda, yetişkinlik devresine erişmiş sayılmaktadır. Bu
nedenle elimizden tutup; bizi İsa Mesih’e götüren Yasa’ya
ihtiyacımız yoktur. Pavlus’un Efeslilerde öğrettiği gibi bizde
artık ışık olduğunda, gölgeye ihtiyaç yoktur. Bu anlamda Eski
Antlaşma eskimiştir.
Bununla
şunu kastetmiyoruz:
Eski
Antlaşma’yı okuyup, hiçbirşey alamayız. Pavlus’un da söylediği
gibi, yazılan tüm bu şeyler, bizlerin eğitilmesi içindir.
Dolayısıyla tüm bu kutsal yazıların hepsi Tanrı tarafından
esinlenmiştir ve bizi iyi işler için yetkin kılarlar.
*Soru: Kutsal Ruh’un armağanlarından çok, Kutsal Ruh’un
kendisinin önemli oluşunu bizim bakış açımıza göre açıklar
mısınız?
*Yanıt: Tabi ki ilk öncelik, armağandan ziyade, onu veren
üzerine yoğunlaşmaktır. Küçük çocukları olanlar bilirler. Onları
sevdiğiniz için bir armağan verdiğinizi varsayalım. Sizden ziyade,
verdiğiniz hediyeyi daha çok sevmiş olmaları, kalbinizi kırabilir.
Çünkü sizin bu armağanı vermenizdeki asıl sebep; aranızdaki
ilişkiyi derinleştirmekti. Ne yazık ki çoğu zaman insanlar daha
ziyade armağanlara yönelirler. Böylece armağanların kendisi,
armağanları veren kişiye yönelik olması gereken sevgimizi
engelleyebilirler. Çünkü inanlılar olarak yaşam amacımız; Tanrı’yı
tanımak ve O’nu sevmektir.
Başka
bir uygulaması da olabilir.
Romalılar ve Korintliler bölümlerinde yazarların Ruh’un
armağanları üzerinde yoğunlaşması, belki insanlar üzerinde biraz
yanlış bir etki yaratmış olabilir. Sanki Kutsal Ruh’un çalışmaları
bir paket içersine sınırlandırılarak, gerçek olmayan bir şeyi
akıllarımızla yaratmış intibasını verebilir. Romalılar 12. bölüm,
1. Korintliler 12. bölüm ve Efesliler 4. bölümde belirtilen bu
ruhsal armağanlar sadece bu kadarla kısıtlı değildir. Verilmek
istenenler bu listeyle sınırlandırılmış değildi. Dikkatinizi
çekmek istediğim şey; bu listelerin iki kategoriye
ayrılabileceğidir.
Söz ve Eylem armağanları:
Bu
nedenle yukarıda belirtilen bölümlerdeki ruhsal armağanlara
yönelik ayetleri okurken; iki kategoriyi göz önünde tutmalıyız.
Pavlus’un sıraladığı şeyler, hem söz hem de eylem armağanlarını
kapsamaktadır.
Ruhsal
armağanlar konusunda sorulması gereken esas soru ne olmalıdır?
Verilen
bu listelere bakarak, kişi kendinde olan armağanları keşfedemez.
Kişinin kendisine sorması gereken esas soru, Mesih’in bedenine ve
komşularına bakarak şöyle olmalıdır: “İsa Mesih’in bedeninde,
topluluğumda ve kendi çevremde; hem sözde ve hem de eylemde bu
insanlara nasıl hizmet edebilirim?”
Bu
sorudan sonra Kutsal Ruh’tan sizi, hem sözde hem de eylemde
güçlendirmesini istemelisiniz.
Kutsal
Ruh’un armağanları aşırıya kaçıp, abartmaya başlarsak; o zaman
burçları da Hristiyanlığın öğretileri içine alabiliriz gibi bir
fikrin oluşmasına meydan vermiş olabiliriz. “O aslan burcu, ben
terazi burcuyum. Benim yöneticilik armağanım, senin dillerle
konuşma armağanın var.”
Kutsal
Ruh beden içinde böyle çalışmaz. Bizler kendimizi belirli
kalıplarda bazı armağanlarla kısıtlarsak; Kutsal Ruh özgürce bizim
içimizde çalışamaz. Kutsal Ruh bizleri belirli bir yönde eğitmek
isterken; bizler durup; “hayır!..Ben bu yönde gitmek istemiyorum.
Çünkü benim yardım etme armağanım var.”diyoruz.
Kutsal
Ruh’a, hangi armağanlara sahip olduğumuzu söylemek yerine;
kendimizi O’na bırakıp, O’nun bizleri yönlendirişiyle yürümeye
çalışmamız daha doğru olur.
*Soru: Bazı imanlılar ruhsal armağanları, Kutsal Ruh’tan
ayırıyor. Bu durumda Kutsal Ruh’un bize müdahalesi nedir?
*Yanıt: Hiçbir zaman ruhsal armağanları Kutsal Ruh’tan ayrı
tutamazsınız, ayıramazsınız. Yapmak istediğimiz herkesin belirli
bir dengede durmaya çalışmasıdır. Örnek verdiğim şeyler daha
ziyade Amerikan kiliseleri çevresindeki şeylerdir. Orada kişiler
ruhsal armağanlar üzerinde daha fazla dururlar.
Yeni
Antlaşma’ya baktığımızda sanki ruhsal armağanlar üzerinde pek
fazla durmuyor gibi gözüküyor. Ör: İncil Ruhun armağanlarından
ziyade, insanın Kutsal Ruh tarafından kutsalıkta değişmesine daha
fazla önem veriyor.
Çoğu
zaman ruhsal armağanlar üzerinde yapılan birçok tartışma ve
konuşma, Kutsal Ruh’un Kendisine verilmesi gereken önemi vermiyor.
Başka
bir örnek verelim:
Yeni
Antlaşma’daki Kutsal Ruh’u tanımlayan bir başka şey de; Kutsal
Ruh’un tanık olarak işlev görmesidir. O, Kendisi bir görev
ruhudur. Kilise üzerine dökülmüştür. Öyle ki kilise dünya üzerine
yayılsın. Kutsal Ruh’un armağanları üzerine yapılan bu kadar
konuşma ve tek yönlü dikkat, daha yüce olan görev ruhuna verilmesi
gereken ilgi ve önemi engeller. Bu sebeple de kendi bedenimizi
geliştirmek, bine etmek yerine; sürekli olarak ruhun armağanlarını
nasıl kullanabileceğimiz konusuna takılıp kalırız. Ama Yeni
Antlaşma’da İsa Mesih’in bedeni her zaman dışa açılması için bina
edilir. Sadece verilen armağanların tadını çıkarmak için değildir.
Kısacası
Yeni Antlaşma’da gördüğümüz gibi, bu konuda da bir dengenin
sağlanmas gerektiği açıkca belirtilmiştir.
KUTSAL RUH’UN ARMAĞANLARI VE PENTEKOST’UN ANLAMI:
Pentekost günüyle ilgili farkına varmamız gereken ilk şey; bu
günün tarihte bir dönüm noktası olduğudur.
Hatırladığınız gibi İsa Mesih, Elçilerin İşleri 1. bölümde
Kudüs’te öğrencilerine şöyle diyordu: “Ben size Kutsal Ruh’u
gönderinceye ve O’nun armağanlarını alıncaya kadar, burada
bekleyin.”
Elçilerin İşleri 1:4-5 “Kendileriyle birlikteyken onlara şu
buyruğu vermişti: ‘Kudüs’ten ayrılmayın, Baba’nın vermiş olduğu ve
benden duyduğunuz sözün gerçekleşmesini bekleyin. Şöyle ki, Yahya
suyla vaftiz etti, ama sizler birkaç güne kadar Kutsal Ruh’la
vaftiz edileceksiniz.”
Ve
öğrenciler İsa Mesih’in dediği gibi bekliyorlar ve Pentekost günü
geliyor.
Elçilerin İşleri 2:1-13’ü lütfen okuyunuz.
Burada
da dikkat ederseniz, Kutsal Ruh güçlü bir yel gibi yeniden
geliyor. Ve Kutsal Ruh elçilerin üzerine gelmeye başlayınca;
bahsedilen harika olay gerçekleşiyor. 12. ayette görüldüğü gibi,
bu olaya tanıklık eden birçok insan, hayret ve şaşkınlıkla
seyrediyorlar. Bazılarıysa elçilerin sarhoş olduğunu düşünüyorlar.
14. ayetten itibaren Petrus, vaaz etmeye ve Kutsal Yazılar’dan
buna ilişkin gördüklerini açıklamaya başlıyor. Ve Yoel
peygamberden alıntı yapıyor. “Gördüğünüz gibi bu adamlar sarhoş
değillerdir. Ama Yoel peyamber aracılığıyla daha önceden
bildirilen şeylerin yerine gelmesidir.”diyor. Yoel peygamber,
Tanrı’nın Kutsal Ruh’unu kendi halkı üzerine dökeceğini
söylemişti. Ama bizim üzerinde duracağımız ayet, 17. ayetteki “son
günlerde” kelimesidir. Yoel peygamber geleceğe bakarak; özlemle
Kutsal Ruh’un dünyaya gönderildiği günün, tarihin bir dönüm
noktası olduğunun ve “sonun başlangıcının geldiğini işaret
edeceğini” söylüyor. Petrus şöyle söylüyor: “Yoel peygamberin daha
önceden söyledikleri bugün sizin gözünüzün önünde
gerçekleşmiştir.”
Bugün,
“Son günlerin” “Başlangıcını” belirtiyor. Ve Pentekost günüyle
beraber dünya, kendi tarihinin son aşamasına girmiş oluyor.
Değişik
bir bölüme bakarak; söylenenleri pekiştirelim:
İbraniler 1:1-2 “Tanrı eski zamanlardan peygamberler aracılığıyla
birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda
da herşeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni
yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir.”
Bu
bölümdeki karşılaştırmaya dikkat edin!…Eski zamanlarda Tanrı,
kedisini çeşitli yollarla belirtmişti. Ama son çağda (son
günlerde) kendi Oğlu aracılığıyla konuştu. Tanrı’ını Kendi
Oğlu’nda bize kendini açıklaması, yine dönüm noktasını belirliyor.
Başka
bir bölüme daha bakalım:
Galatyalılar 4:4 “Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları
özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz
Oğlunu gönderdi.”
Zaman
dolunca, yani tarih belirli bir aşamaya gelince Tanrı, Oğlunu
dünyaya gönderiyor ve artık başka bir “Son çağ” başlıyor.
Son bir
bölüme daha bakalım:
1.
Korintliler 10:11 “Bu olaylar, başkalarına ders olsun diye onların
başına geldi ve çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için
yazıya geçirildi.”
Pavlus’un ne söylediğine dikkat edin!..Tanrı Eski Ahit’te bulunan
hikayeleri ve olayları bizim öğrenebilmemiz için yazıya geçirtti.
Bu ayetin bizim hakkımızda ne anlatmak istediğine dikkat
edelim!..Bizler bu çağların “doluluğa ulaştığı” zamanlarda yaşayan
insanlarız. Elç. İşl. 2. bölümde Petrus’un sözlerinde bahsedilen
“Pentekost gününde, Kutsal Ruh’un verilişiyle” beraber, artık
“sonun başlangıcı” 2000 yıl önce başlamış oldu. Bu yüzden
Pentekost günü, Kutsal Ruh’un verilişi; Kutsal Kitap’ta ve dünyada
Mesihle beraber, Eski Ahit çağından artık Yeni Antlaşma çağına
geçişi simgeliyor. Pentekost günüyle beraber biz peygamberler
tarafından belirtilen “Yeni Çağın” başlangıcına tanık oluyoruz.
Yoel peygamber, bu çağın başlangıcını daha önceden belirterek;
“Bu, Kutsal Ruh’un Tanrı halkı üzerine dökülmesiyle açıkca
görülecektir.” diyor.
Hezekiyel 36:25-27 “Ve üzerinize temiz su serpeceğim, ve tahir
olacaksınız; bütün murdarlığınızdan, ve bütün putlarınızdan sizi
temizleyeceğim. Ve size yeni yürek vereceğim, ve içinize yeni ruh
koyacağım; ve taş yüreği bedeninizden çıkaracağım, ve size et
yürek vereceğim. Ve Ruhumu içinize koyacağım, ve sizi kanunlarımda
yürüteceğim, ve hükümlerimi tutacaksınız, ve yapacaksınız.”
Kutsal
Ruh’un verileceği güne değindiğine dikkat edin!..
Hezekiyel Yeni Antlaşma çağına bakarken; çok merkezi bir temaya
değiniyor. Tanrı şöyle diyor: “Ruh’umu içinize koyacağım.”
Petrus
da diyor ki: “Bu Yeni Antlaşma vaadinin bugün yerine geldiğini
görüyoruz.” Çağların sonu gelmiştir. İsa Mesih’in sinagog’ta
dediği gibi, Rab’bin Lütuf yılı gelmiştir. Pavlus’un da dediği
gibi “işte şimdi Rab’bin lütuf zamanıdır. Şimdi Kurtuluş günüdür.”
Pentekost gününü önemli yapan şey; Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun,
kendi halkına İsa Mesih tarafından bir armağan olarak
verilmesidir.
Petrus’un verdiği vaaza bakmaya devam edelim:
Elçilerin İşleri 2:29-32 “Kardeşler size açıkca söyleyebilirim ki,
büyük atamız Davut öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanı
başımızda duruyor. Davut bir peygamberdi ve soyundan gelen birini
tahtına oturtacağına dair Tanrı’nın kendisine ant içerek söz
verdiğini biliyordu. Geleceği görerek Mesih’in ölümden dirilişine
ilişkin şunları söyledi: ‘O, ölüler diyarına terk edilmedi, bedeni
çürümedi.’ Tanrı, bu İsa’yı ölümden diriltti ve biz hepimiz bunun
tanıklarıyız.”
Yine
burada gördüğümüz yola dikkat edelim:
İsa
Mesih, Baba’ya yükseliyor. Rab olarak tahta oturuyor ve Tanrı
Oğlu’na Kraliyet armağanı olarak, Kendi Ruh’unu veriyor. Ve
Baba’sından almış olduğu bu Ruh’u, kilisesinin üzerine döküyor.
İsa Mesih’in almış olduğu Kutsal Ruh, bize verdiği Kutsal Ruh ile
aynı olandır. Bu yüzden de Yeni Antlaşma’nın merkezi noktası;
Kutsal Ruh’un armağan olarak verilişinde yatar.
Tanrı’nın Hezekiyel aracılığıyla dediği gibi; Tanrı, “Ruh’unu
insanların içine koyacak.” Yeni Anlaşma’nın vaadinin yerine
gelişinin başlanıcını, Pentekost gününde görüyoruz.
İbraniler 8:10-11 “ ‘O günlerden sonra’ diyor Rab,
‘İsrail halkıyla yapacağım antlaşma
şudur:
yasalarımı onların zihnine
işleyeceğim,
yüreklerine yazacağım.
Ben onların Tanrısı olacağım,
Onlar da benim halkım olacaklar.
Hiç kimse kendi yurttaşına,
kendi kardeşine,
Rab’bi tanıyın diye akıl
öğretmeyecek.
Çünkü küçüğünden büyüğüne kadar,
onların hepsi beni tanıyacak.”
Burada
yazar Yeremya’nın, Yeni Antlaşma’ya ilişkin sözlerinden alıntı
yapıyor.
Yeni Antlaşma ile bize vaad edilenlere dikkat
edelim!
Tanrı
yasasını zihinlerimize koyacak; onları yüreklerimize yazacak! Ve
bizler Rab’bi o kadar iyi tanıyacağız ki; hiç kimsenin bize Rab’bi
tanıtmasına gerek kalmayacak. Çünkü Tanrı diyor ki; “en
küçüğünden, en büyüğüne hepsi beni tanıyacaklar.”
Peki
Tanrı Yeni Antlaşma vaadini bizlerin içersinde nasıl
gerçekleştiriyor?
Bizlere
verdiği Kutsal Ruh’u aracılığıyla….
Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal
Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan
benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan
benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre
değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”
Yasa’nın
bizleri değiştirmeye gücü olmayışına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yasa’nın yerine getiremediğini Tanrı, Oğlunu göndererek yaptı. Ve
İsa Mesih hepimiz için yapmak istediklerini, Kutsal Ruh aracılığı
ile başarıyor. Çünkü pentekost günü nedeniyle bizler, Ruh’a göre
yaşıyoruz.
Elçilerin İşleri 2 bölüme bakarak; Rab hakkında bilgimizin ne
kadar zenginleşeceğine dikkat edelim. O’nun Yasasıyla ilgili
kalbimizde olan bilgiler ne kadar daha derinleşecek. Bunların
cevabı 17. ve 18. ayetlerde görülüyor.
Yoel
burada Kutsal Ruh’un verilmesi olayı üzerine yoğunlaşıyor. Ruh’un
verilişinin sonuçlarından bir tanesi de; “kızlarınız ve
erkekleriniz peygamberlik edecekler” diyor. Erkekler ve kadınlar.
Tanrı’nın tüm hizmetkarları.
Sayılar
11. bölümde Musa, Tanrı halkının her birinin peygamberler olacağı
güne özlemle bakıyor. Ve Yoel diyor ki; “bugün, (o gün) Tanrı
insanların üstüne döktüğü gün gelecek. O gün de Tanrı Ruh’u
aracılığıyla; Tanrı halkının hepsi peygamberlik edecek.” Ve Petrus
diyor ki; “işte artık bu vaad, gerçek olmuştur.” Çünkü artık
Kutsal Ruh’u aracılığıyla Tanrı, kendine ait bilgileri kalbimize
yazacak. Kutsal Ruh’un içimizde oluşuyla anlayabildiğimiz Yeni
Antlaşma vasıtasıyla, bir zamanlar sadece peygamberlerin sahip
olduğu bilgilere, artık Tanrı’nın tüm halkı sahip olabilecek.
Peygamberler, kahinler ve krallar aracılığı ile iletilen Tanrı
hakkındaki bilgiler artık, tüm halkının gözleri önündedir. Eski
Antlaşma’da birkaç kişinin sahip olduğu bu bilgilere, artık bizler
kişisel olarak ilk Kişi’den sahibiz. Tanrı hakkındaki en derin
bilgiler, artık herkes tarafından paylaşılmaktadır. Biz Pentekost
aracılığıyla, Mesih’in Ruh’unu paylaşıyoruz. Ve yine bu Ruh
aracılığıyla; artık sadece bu Ruh’un verebileceği, Tanrı
hakkındaki bilgilere sahibiz.
Örnek
olarak: 1. Yuhanna 2:20,27 “Sizler ise kutsal Olan tarafından
meshedildiniz; hepiniz bilgilisiniz.” “Size gelince, O’ndan
aldığınız Ruh sizde kalır ve kimsenin size birşey öğretmesine
gerek yoktur. O’nun size herşeyi öğreten Ruhu gerçektir, sahte
değildir. Size öğrettiği gibi, Mesih’te yaşayın.”
Artık
biz meshedildik. Ve bu meshediliş, bize herşey hakkında öğretiyor.
Ve bu gerçek bir meshediliştir. Peki nedir bu meshediliş? Kutsal
Ruh’un Kendisidir. Bu yüzden hiç kimsenin bize “Tanrı’yı tanı”
demesine ihtiyacımız yoktur. Çünkü Tanrı halkının en küçüğünden;
en büyüğüne herkes Rab’bi tanımaktadır.
Bu
söylediklerimizin tümünden bir sonuç çıkarmamız gerekirse; ilk
ders şu olurdu:
Pentekost’un odak noktası, Kutsal Ruh’un verilişidir. Kutsal Ruh,
İsa Mesih’in kilisesine verdiği armağanıdır. Kutsal Ruh, Mesih’in
kilisesinden tutun, her inanlıya bir armağan olarak verilmiştir.
Ve bu armağan aracılığıyla; Kutsal Ruh’ta paydaşlık buluyoruz.
Bizler, Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun yaşadığı tapınaklarız. Birey ve
toplu olarak, Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.
Buna
örnek teşkil eden birkaç ayete bakalım:
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil,
kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle
peygamberlerden oluşan temel üzerine bina edildiniz. Köşe taşı
Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir
tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh
aracılığıyla, Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te
bina ediliyorsunuz.”
Hezekiyel kitabının sonuna doğru baktığınızda, son zamanlarda
yapılacak tapınağı anlatmaktadır. Hezekiyel bu tapınaktan
bahsederken; fiziksel oluşundan ve dokunulabilirliğinden
bahsediyor. Bu tanım kafanızı karıştırmasın, zira onun bahsettiği
tapınak, bizleriz. Her birimiz yaşayan taşlarız. Mesih İsa’da biz
diriltildik. Her birimize Kutsal Ruh armağan olarak verildi.
Tanrı’nın kendisi, içimizde yaşamak için; tüm bu taşları alarak
her birimizi yaşayan tapınaklar yapıyor. 12. ayette bunu diyor
Tanrı.
İki
yerde daha aynı temayı görebiliriz:
1.
Korintliler 3:16 “Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhunun
sizde yaşadığını bilmez misiniz?”
Mesih
İsa’daki kimliğimizin harika gerçeği; Tanrı’nın Kutsal Ruhunun
içimizde yaşadığı gerçeğidir. Bu nedenledir ki Pavlus, Korint’teki
inanlıların arasındaki ayrılıkları çok trajik buluyor. Çünkü
bölünme olduğu zaman paydaşlığın ipleri kırılıyor ve Tanrı’nın
tapınağı yavaş yavaş zarar görmeye başlıyor.
1.
Korintliler 6:18-20 “cinsel ahlaksızlıktan kaçın. İnsanın işlediği
tüm diğer günahlar bedenin dışındadır, ama cinsel ahlaksızlıkta
bulunan, kendi bedenine karşı günah işler. Bedeninizin, Tanrı’dan
aldığınız ve içinizde olan Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu
bilmiyor musunuz? Siz kendinize ait değilsiniz. Bir bedel
karşılığı satın alındınız; bunun için Tanrı’yı bedeninizde
yüceltin.”
Pavlus’un bizlerin, Kutsal Ruh’un tapınağı olmamızın ne anlama
geldiği konusunda yaptığı pratik uygulamanın ne olduğuna
dikkatinizi çekmek isterim. Pavlus, cinsel ahlaksızlıkta bulunarak
işlenen günahın; kendi bedenimize karşı işlenen bir günah olduğunu
vurguluyor. Ama bedenlerimizi sadece fiziksel açıdan yorumlamak;
çok büyük bir hata olur. Çünkü İsa Mesih aracılığıyla bizler,
Kutsal Ruh’un tapınaklarıyız.
Bunun
anlamı şudur:
Yeni
Antlaşma’nın kalbinde, Kutsal Ruh’un verilişi yatar. Kutsal Ruh’un
armağanlarının verilişi değil.
Son
günlerde Kutsal Ruh tarafından verilen armağanlara o kadar çok
yoğunlaştık ki; Kutsal Ruh’un kendisini unutmaya başladık.
Pavlus’un yazdığı mektuplara bakmaya devam edersek; neden Kutsal
Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre ikinci derecede olduğunu
açıklıyor.
1.
Korintliler 12:4 “Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh
birdir.”
12:11
“Bunların hepsini etkin kılan bir ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları
herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır.”
Pavlus’un ne dediğine dikkatinizi çekmek isterim: Ruh’un
armağanlarının çok çeşitli olduğunu; buna mukabil Ruh’un bir tek
olduğunu vurguluyor. Her birimizin farklı farklı armağanları
olabilir. Kutsal Ruh’un vereceği armağanlarının tamamına
hiçbirimiz sahip olamayız. Bazı insanların çok, bazılarınınsa daha
az armağana sahipmiş gibi bir görüntü ile karşılaşabiliriz.
Kimilerinin ruhsal armağanları hiç kimse tarafından farkedilemeyen,
alçakgönüllü armağanlar, kimilerininki ise herkes tarafından
alenen görülebilen ruhsal armağanlar olabilir. Ama sayısı ve türü
ne olursa olsun; her birimizde aynı Ruh bulunmaktadır.
Pavlus
bunun altını 11. ayette çiziyor. Kutsal Ruh bunları herkese
dilediği gibi dağıtır. Ama bunu nasıl yaparsa yapsın; hepsi tek
bir Ruh’un işleyişinin ürünüdür.
Pavlus’un bu bölümde, Ruh’un armağanları konusunu işleyişinde şunu
görüyoruz: Kutsal Ruh’un Kendisi, verdiği armağanlardan çok daha
önemlidir!
Pavlus
13. bölümde de, Kutsal Ruh’un armağanlarının, Kutsal Ruh’a göre
ikinci derecede önemli oluşuna yönelik sebeplerinden bir başkasına
değiniyor.
1.
Korintliler 13:8-12 “Sevgi asla son bulmaz. Ama peygamberlikler
ortadan kalkacak, diller sona erecek, bilgi ortadan kalkacaktır.
Çünkü bilgimiz sınırlıdır, peygamberliğimiz de sınırlıdır. Ama
mükemmel olan gelince, sınırlı olan ortadan kalkacaktır. Çocukken,
çocuk gibi konuşur, çocuk gibi anlar, çocuk gibi düşünürdüm.
Yetişkin bir adam olunca çocukca davranışları bıraktım. Şimdi
herşeyi aynada silik bir görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman,
bilindiğim gibi tam bileceğim.”
Pavlus
burada armağanlar hakkında üç ayrı örnek veriyor.
Peygamberlikten, dillerden ve bilgelikten söz ediyor. Bu
armağanların hepsinin geçip gideceğini söylüyor. Bunların geçici
armağanlar olduğunu vurguluyor. Ama Kutsal Ruh, sonsuza kadar
bizim olacaktır. Armağanları geçicidir. Bu nedenle ruhsal
armağanlara verdiğimiz değere dikkat etmeliyiz.
Örneğin:
İyileştirici mucizelere bakalım:
Müjde’yi
okuduğumuzda; İsa Mesih ve öğrencilerinin, hastalar için Tanrı
gücünü nasıl kullandıklarını görebiliyoruz. 1. Korintliler 12.
bölüm’de gördüğümüz gibi, hastalıkları iyileştirebilmek, Ruh’un
armağanlarından yanlızca bir tanesidir. Bu da, Tanrı Krallığı’nın
gücünün bizlere bir şekilde gösterilişinin bir şeklidir. Ama bu
tür mucizelerin hiçbirisi, Tanrı Krallığı’nın aramızda var
olduğunun gerçeğini görebilmemiz için gerekli değildir. Bunlar,
Tanrı Krallığını bize gösterirler. Ama bu Krallığın var olması
için şart değillerdir.
Buna bir
örnek vererek açıklayalım:
Yuhanna
11. bölüm’de İsa Mesih, Lazar’ı ölümden diriltiyordu. Bu tabi ki
muhteşem bir iyileştirme gücü! Lazar üç gündür mezardaydı ve
bedeni çürümeye başlamıştı. O gün orada bulunmanın nasıl birşey
olabileceğini düşünmenizi öneriyorum! Bedenin o çürümüş kokusunu
duyumsamaya çalışın! Ve İsa Mesih, mezarın önünde durarak; yüksek
bir sesle “Lazar çık oradan” diyor. Lazar, ölümden dirilmiş olarak
mezardan çıkıyor.
Bu mucizeden bizler ne öğreniyoruz?
Bu
mucize, Diriliş ve Yaşam olan İsa Mesih’i, yani kurtuluşumuzun
doğasını bizlere açıklıyor. Tanrı’nın kurtarıcı gücünün, sadece
ruh ve canlarımızı değil; bedenlerimizi de kurtardığını
kanıtlıyor. O gün yapılan mucize, tüm inanlıların dirilişine bir
işaretti. Ama bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum: Lazar’ın
mezardan çıkışı; yüceltilmiş bir bedenle gelişini göstermiyor. O
son günü bekliyor. İsa Mesih, Tanrı Krallığı’nın gücünü gösteren
bu mucizeyi yaptığında ve Lazar’ı dirilttiğinde; bir gün tekrar
ölecek bir bedenle diriltiyor.
Elçilerin İşleri Kitabın’da da (20. bölüm) aynı şey oluyor.
Elçilerin yaptığı mucizeyle, bu kez Tabita ölümden diriltiliyor.
Pavlus’un vasıtası ile de Eftikus‘u ölümden diriltiyor. Ama bu
insanlar dirilmiş olmalarına rağmen; yüceltilmiş bir bedene sahip
değildiler. Elçiler, tüm bu mucizeleri Kutsal Ruh aracılığı ile
yapmalarına rağmen; aslında bu mucizelerin tümü, daha ilerde
olacak çok daha görkemli bir şeye işaret ediyordu.
Günümüzde de bizler, Kutsal Ruh’un armağanlarını en önemli
şeylermiş gibi algılıyoruz. Ama Kutsal Ruh’un armağanlarının
hepsi, kendilerinden daha yüce bir şeye işaret eden kısıtlı ve
geçici şeylerdir. Krallığın tüm doluluğuyla geleceği güne işaret
ederler. Bütün bunların hepsi, son günde Kutsal Ruh aracılığı ile
alacağımız mirasın tüm doluluğuna işarettirler.
*Soru: Tanrı ile geçirilen zamanın azlığı ya da çokluğunun,
daha fazla kutsallaşabilmek ya da daha fazla “Kutsal Ruh’la
dolmak”la bağlantısı var mıdır?
*Yanıt: Kesinlikle bir ilişkisi var tabi ki. Baktığımız şey
gibi olduğumuz gerçektir. Dua ve Tanrı Söz’ünün aracılığıyla
Rab’bin güzelliğine ve Kutsallığına bakarak; O’nun benzerliğine
dönüştürülerek, O’nun gibi oluyoruz. Biz İsa Mesih’i iman
aracılığıyla kabul ettiğimizde; yaşamlarımıza Ruh da geliyor. Ve
içimizde yaşamaya başlıyor. Pavlus’un “Ruh’ta vaftiz” olarak
tanımladığı şey, inanlının hayatında gerçekleşmiş oluyor.
Efesliler 5. bölümde Pavlus bizlere sürekli “Ruh’ta dolu” olmamız
gerektiğini söylüyor. Bununla neyi mi kastediyor?
Bu
bölümdeki benzetmede, Ruh ile dolu olmakla-şarap içmek arasında
bir paralellik kuruyor. Fazla şarap içmemek gerektiğini, aksi
takdirde onun hayatlarımızı kontrolü altına alacağından
bahsediyor. Bunun yerine Ruh’un kontrolünde dolu olarak yaşanması
gerektiğini hatırlatıyor. Biz inanlılar, Rab’bin Söz’ünü
çalıştığımızda ve O’na dua ettiğimizde; O’nun yönlendirişi ve
yönetiminde oluruz.
Ama
aklımızda tutmamız gereken birşey de şudur: Ruh’la dolu
olabilmenin yolu, asla belirli işleri yapmış olmanın getirdiği bir
mükafat değildir. O’nunla geçireceğiniz zamanın çokluğu oranında
mükafatlandırılmak gibi algılanması oldukca yanlış olur.
Ama olan
şey şudur:
Biz
Kutsal Yazılara baktığımızda Tanrı’yı görürüz ve O’nunla duada
karşılaşırız. O; o kadar sadık ve güvenilirdir ki, her gün O’nun
önüne gelip yaşamımızı imanla O’na sunabiliriz.
Peki nedir iman?
İman,
boş ve açık ellerle Baba’ya yaklaşıp bir armağan aramaktır. Ve
Baba’nızla her buluşmanızda, O’ndan Kutsal Ruh’unu ve yeni bir
armağan istiyorsunuz. Böylece Kutsal Ruh her sabah Mesih’e iman
aracılığıyla tazelenir. Verilen armağanın Kendisi limitsizdir.
Tanrı’nın bize İsa Mesih’te verdiği armağanı hiç kimse ölçemez.
Ama her sabah istediğiniz ve artan ölçülerde aldığınız
armağanlarınız değil; armağanınızı veren kişiye olan
benzerliğinizdir.
İmanın
bir diğer ikizi tövbedir. Verilen armağanı almak üzere elimizin
uzatmamızın sebebi; eksik ve ihtiyaçta olduğumuzu fark etmemizdir.
İmanla elimizi uzatmamızın temelinde gönlümüzde olan kırıklık ve
ihtiyacımıza olan bilinçlilik yatar.
Bununla
birlikte düşünmemiz gereken bir başka şey de; Kutsal Ruh’u
kederlendirmektir. Bizler günah işlediğimizde; Tanrı ile olan
ilişkimizi zedelemiş ve Kutsal Ruh’u kederlendirmiş oluruz. O
bizden gitmiş olmaz.
Kutsal
Ruh’la dolu olup olmadığımızı anlayabilmemizin en iyi yolu, o
kişinin hayatındaki ruhsal meyvalara bakmamız yeterlidir.
Galatyalılar bölümüne bakarsak; bunların sevgi, sevinç, sabır,
esenlik, şefkat, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetim olduğunu
görebiliriz. Kutsal Ruh’la doluluğun işareti ruhsal meyvelerdir.
Ruhsal armağanlar değildir. Ağaç bir günde meyve vermez. Ağacın
meyve verebilmesi için aradan birkaç mevsim geçmesi gerekir.
Tanrı’yla uzun bir beraberlikten sonra, bu meyveler oluşur.
Fakat
ruhsal armağanlar için böylesi bir sürece ihtiyaç yoktur. Zira bu
bir hediyedir. Tüm bu armağanların kökeninde sevgi yatar.
KUTSAL RUH’UN HİZMETLERİ:
Ruh’un
yaptığı hizmetlerden ilki, bize kurtuluşumuz hakkında verdiği
güvencedir. O, güvence Ruh’udur. O, kendisi evlatlık Ruh’udur.
İşte bu nedenle Romalılar bölümünde şöyle der: “Ruh, içimizdeki
ruhla beraber Tanrı’nın çocukları olduğumuza tanıklık eder.” Bu
nedenle İsa Mesih aracılığıyla Ruh’a imanla baktığımızda; O
bizlere her gün Tanrı’nın ailesine ait olduğumuz güvencesini
verir.
Bir
başka hizmeti de bize verdiği özgürlük ruhudur. Ör: Pavlus
Galatyalılar 5. bölüm’de Mesih’in bizi özgürlük için özgür
kıldığını söyler. Bu özgürlüğün anlamının ne olduğuna bakacak
olursak:
Bizler
Ruh aracılığıyla, Tanrı önünde Yasa’yı tutmak anlamında tüm iyi
işleri yapma ihtiyacından, kısacası Yasa’dan özgür kılındık. Bu
anlamda yine Ruh aracılığıyle Yasa’yı tutarak, Tanrı önünde O’nun
lütfuna layık olduğumuzu kanıtlamak ihtiyacından ve Tanrı’nın
önünde kendimizi aklamaktan da özgür kılındık. Böylece Yasa’dan
özgür kılındığımızda; Yasa’nın lanetinden de özgür kılınmış olduk.
Çünkü gerçek şu ki; hiç kimse Yasa’nın önünde aklanamaz. Zira
Yasa’nın belirlediği standartlara erişmek mümkün değildir. Yasa,
mükemmeliyeti gerektirdiğinden, bizler bu mükemmeliyete asla
erişemeyiz.
İsa
Mesih, bizim yerimize Yasa’nın bütün gerekliliklerini yerine
getirdiğinden; bizler bu yükümlülükleri yerine getirme eyleminden
özgürüz.
Peki bu
istediğimiz herşeyi yapabiliriz anlamını mı taşır?
Lutfa
eriştik diye, günahın varlığına izin mi vermeliyiz?
Elbette
ki yanıtı “Hayır” olmalıdır. Çünkü içimizde yaşayan bu Ruh kudret
ve güç ruhudur.
Yani
üçüncü hizmeti kudret ve güç’tür.
Romalılar 8:3-4 “Doğal insan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal
Yasa’nın yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlunu günahlı insan
benzerliğinde günah için kurban olarak gönderip günahı insan
benliğinde yargıladı. Öyle ki, Yasa’nın gereği, doğal benliğe göre
değil, Ruh’a göre yaşayan bizlerde yerine gelsin.”
Pavlus’un tam olarak ne dediğine bakalım: “Yasa tam olarak bizi
Tanrı’nın önünde aklamak için güçsüzdü.” Ama 4. ayete dikkat
edersek, söylediği şeyi anlayabiliriz. “Biz Ruh’ta yaşadıkca,
Yasa’nın gereği bizlerde yerine gelir.”
Buradan
da çıkaracağımız şey şudur:
Bizlerde
İsa Mesih’ten ayrıyken iki şeyin eksik olduğunu fark ediyoruz:
a)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirmek isteği ve
arzusu,
b)Tanrı’nın Yasa’sını yerine getirebilme gücü.
Ama
Tanrı’nın isteklerini yapma ve O’nu hoşnut etme arzusunu içimizde
oluşturan, etkin olan yine Tanrı’nın Kendisi’dir. Bu yüzden
tanrısal yaşam için bizlerde etkin olan şey, Yasa değil; Kutsal
Ruh’un Kendisi’dir.
Kutsal
Ruh’un dördüncü hizmeti Mesih’e benzeme ruhudur.
Yani
Pavlus’un tüm Galatyalılar 5. bölümde bahsettiği Hristiyan
hayatının çok harika özellikleri. Bunlar; sevgi, esenlik, sabır,
yumuşak huyluluk gibi özelliklerdir. Pavlus bunlara “Ruh’un
meyveleri” adını veriyor.
İşte
Kutsal Ruh içimizde çalıştıkca; Kendi meyvelerini veriyor. Ve
Kutsal Ruh içimizde meyveler verdikce, bizler Mesih’e daha da çok
benzemeye başlıyoruz.
Ruh’un
beşinci hizmeti yönlendirici’dir.
Bu
nedenledir ki Pavlus Romalılar 8. bölümde “Ruh ile yönetilenler,
Tanrı’nın oğullarıdır.”diyor.
Bizler
Mesih’i izlemek istedikce, Kutsal Ruh bizi bu yolda yönlendirir.
Ruh’un
altıncı hizmeti dua’yı güçlendirir.
Pavlus
Efesliler 3. bölümde “Yahudi ya da Grek, hepimiz tek bir Ruh’tan
Baba’nın önüne çıkabiliriz.” diyor. Ve eğer siz kendinizde dua
edecek gücü bulamıyorsanız; duanızı güçlendirecek olan Kutsal
Ruh’u arayın.
Ruh’un
yedinci hizmeti birlik ruhudur. Bizlerin paylaştığı birliği
yaratan Kutsal Ruh’tur. Çünkü hepimiz “Tek Bir Ruh Olan” Kutsal
Ruh’u paylaşıyoruz. Bu Ruh, Mesih’in diriliş hayatında bizleri
birleştirir. Bu inanlıların birliğinin temelini oluşturur. Birliği
biz yaratmayız. Birliği bizler Kutsal Ruh’tan armağan olarak
alırız.
Ruh’un
sekizinci hizmeti barış ruhudur. Ör: bunu Efesliler 2. bölümde
görebiliyoruz. Yahudiler ve Grekler Pavlus’un yaşadığı zamanlarda
birbirlerine çok az saygı duyuyorlardı. Aslında Yahudiler,
Greklere köpek muamelesi yapıyordu. Buna rağmen Pavlus “Yahudi ya
da Grek, Mesih’te birleştirilerek; tek bir beden yapıldılar”
diyor.
İşte
Kutsal Ruh, dünyadaki her ırktan, her mezhepten, her dilden, her
yaşantıdan insanı Mesih’te tek bir beden olarak barıştırır.
Ruh’un
dokuzuncu hizmeti paydaşlık ruhudur. Bu yüzden Pavlus
Korintliler’e yazdığı mektubun en sonunda topluluğu bereketlerken;
onları Kutsal Ruh’un paydaşlığında bereketliyor. Ve bu paydaşlık
da, bizlerin bir kulübe ya da bir derneğe ait olmasından çok daha
farklıdır. Bizler Kutsal Ruh’un tapınan topluluğuyuz.
Paydaşlığımızın, ortak bir amaçtan daha öte ve daha derin bir
anlamı vardır. Bizim birliğimiz hem Tanrı Söz’üne; hem de
Tanrı’nın verdiği Yüce Göreve olan ortak adanmışlıktan gelir. Ve
işte bu yüzden de Kutsal Ruh’un paydaşlığını alırız.
Elçilerin İşleri 2. ve 4. bölüm’e baktığımızda; şunu görüyoruz:
Aynı
zamanda Kutsal Ruh bizim tapınmamızı sağlar. Luka kendi kitabında,
paydaşlığın en harika özelliklerinden bir tanesinin İsa Mesih’te
olan harika tapınma olduğunu söyler. Çoğu zaman bizler, tapınmayı
kendi gücümüzle yapabileceğimiz birşey gibi algılarız. Pavlus,
kendi gücümüzle yaptığımız tapınmayı, kendi arzumuzla başlatılmış
tapınma olarak adlandırır. Böylesi bir tapınma; putperestliktir.
Ama
sadece Kutsal Ruh, Üç kişilikte “Bir Olan” Tanrı’ya çekip; bizleri
bir tapınma topluluğu yapabilir.
Ruh’un
onuncu hizmeti sacramentler’i Tanrı halkı arasında
faydalanılabilir yapar. Bu önemli olguyu bazen inanlılar olarak
yanlış anlıyor ya da karıştırıyoruz. Bizler vaftizi ya da Rabbin
Sofrasını düşündüğümüzde; bunların her birinin kendi
eylemlerimiz olduğunu sanıyoruz. Bu yüzden de vaftiz, vaftiz olan
kişinin tanıklığı haline dönüşür. Ya da Rabbin Sofrası, sadece İsa
Mesih’in bizler için neler yaptığını anmak haline dönüşür.
Ama bu
sacrametler sadece bizlerin Tanrı’ya yaklaşması ile kısıtlı
olmayan, Tanrı’nın Kutsal Ruh ile bizlere yaklaşması ile
alakalıdır.
Ör:
vaftiz olan bir kişinin, vaftiz öncesi verdiği tanıklık, vaftiz
töreninin önemli bir bölümdür. Ama bu tanıklıklıktan daha da
önemlisi, Tanrı Ruh aracılığıyla, vaftiz olan kişi üzerine su
vasıtasıyla Kendi işaretini koyar.
Yani
vaftiz aracılığıyla Lütuf Tanrı’sı vaftiz olan kişiye yanaşır.
Aynı
kaide Rabbin Sofrası için de geçerlidir. Sessizce Rabbin Sofrasına
yanaşırken; elbette hepimiz Rabbin bizler için neler yaptığını
düşünür, hatırlarız. Ama bu Sofranın önemi, geçmişin ne kadar
önemli olduğunu hatırlamakta değil; Ruh’un Gücü ve bu sacrament
(giz) aracılığıyla İsa Mesih bizlere yaklaşır ve bizleri
Kendisiyle besler. Bu Sofra’da İsa Mesih’in Kendisi bizlere
yaklaşarak; Kendisinden parça verir.
Aramızda
evli olanlar mutlaka vardır. Zaman zaman eşinize sevgiyle yanaşıp,
ona bir öpüşle bu sevginizi gösteriyorsunuzdur. Bu öpüş yanlızca
sevginizin bir işareti değil, aynı zamanda ona olan sevginizi
kanıtlayan bir davranış şeklidir.
Okuduğum
bir kitapta şunlar yazıyordu:
“Kutsal
Ruh’un Gücü aracılığıyla, Rabbin Sofrası ve vaftiz Kurtarıcımız
tarafından Kendi halkına verdiği birer sevgi öpücüğüdür.”
İşte bu
yüzden Kutsal Ruh, bu gizleri (sacrament) güçlendiren Ruh’tur.
Pavlus’un bizlere hatırlattığı bir başka şey de, Ruh’un onbirinci
özelliği olan Tanrı’nın topluluğunu bina edişidir. Kutsal Ruh’un
armağanlarını zaman zaman unutma eğilimini gösterebiliriz. Ruh’un
armağanlarının veriliş nedeni, yanlızca verilişinin tadını
çıkaralım diye değildir. Armağanlar topluluğun bina edilmesi için
verilmiştir.
Yani
kişilerin ruhsal armağanlara sahip olmasının ana sebebi, bir başka
kişinin iyiliği içindir. Her birimizin sahip olduğu armağanların,
birbirimizin iyiliği ve bina edilişine yönelik kullanılması
gerektiğinin bilinmesi çok önemlidir. Ruhsal armağanların amacı,
sadece bunları deneyimletip yaşatmak değil; Tanrı’nın topluluğunun
hizmetine sunabilmektir.
Kutsal
Ruh’un onikinci özelliği de vaazları güçlendirir.
Pavlus
1. Korintliler 2. bölüm’de kendisinin verdiği vaazlar esnasında
Kutsal Ruh’un Gücü’nün kendisiyle beraber olduğunu söylüyor.
Bu
ayetten şu anlamı çıkarmamalıyız: “Tabi ki Pavlus’la Kutsal Ruh’un
Gücü birlikteydi. Çünkü Pavlus onikiler’den biriydi, elçiydi.”
Pavlus’un burada esas göstermek istediği şey; Tanrı Söz’ü ne zaman
ve nerede vaaz edilirse edilsin, orada Kutsal Ruh’un Güçle
bulunacağıdır.
İşte bu
yüzden Tanrı Söz’ü ön plana çıkarıldığında ve yayıldığında; Kutsal
Ruh’un Gücü orada etkindir. Günahta ölü olan erkek ve kadınlar,
artık Mesih’te yeni bir hayata doğru dirilirler. Rabbin kutsalları
artan ölçüde Mesih’e benzerliğe dönüştürülüp, değiştirilirler.
İşaya
peygamberin de söylediği gibi: “Tanrı Söz’ü her zaman ileri
gidecek ve hiçbir zaman boş olarak geri gelmeyecektir.” Her zaman
güçlü bir etkisi olacaktır. Çünkü Tanrı Söz’ü, Kutsal Ruh’un Gücü
ve hizmetiyle beraber yayılmaktadır.
Ruh Aracılığı İle Mesih’te Birliğe Alınmamız:
Kutsal
Ruh bizleri Mesih’te birliğe aldıkca; bu birlikteliğe çağırır ve
Mesih’te sahip olduğumuz zenginliklerin anlamını kalplerimize
açar.
Mesih’te
sahip olduğumuz zenginliklerin neler olduğuna bakalım:
1.Yeniden Doğuş:
Yuhanna
3. bölüm’de İsa Mesih şöyle diyor: “bir kişi yeniden doğmadıkca;
Tanrı’nın Krallığını göremez.” Bu bölüm Kutsal Ruh ile ilgili
olduğu kadar, yeniden doğuşla da ilgilidir. Çünkü Kutsal Ruh,
“Yeniden Doğuşu” sağlayandır. İsa Mesih “Bizler sudan ve Ruh’tan
doğduk” diyor. Bu konularda çalışmalar yapan kişiler “su”
konusunda fikir ayrıcalığına düşüyorlar. Bunun anlamı “vaftiz”
midir? Ya da Kutsal Yazılar’da geçen başka yazılara referans
olarak mı verilmiştir? Veya Yeniden Doğuş’ta bir nevi ruhsal
yıkama mı gerçekleşir?
Kişiler
bu kelimeyi nasıl yorumlarsa yorumlasınlar; bizler “sudan” ve
“Kutsal Ruh’tan” doğduk. Kutsal Ruh’un aracılığıyla bizlerin
içinde “yeni bir yaşam” oluşur. Bizler günahları içinde ölmüş,
gazap çocuklarıydık. Ama Kutsal Ruh aracılığıyla Mesih’in yaşamı
bizlerde yetkinleşti. Ve işte bu yeni yaşamın ilk görülen meyvesi;
iman ve tövbe’dir. Bu iman ve tövbenin sonucunda bilinçle bizler
İsa Mesih’i “Rabbimiz ve Kurtarıcımız” olarak kalbimize çağırırız.
Bunu yapmakla bizler aynı zamanda Mesih’te, Tanrı’nın vermek
istediği hazinelerin geri kalanlarını da alırız.
Ör: Kutsal Ruh bizlere “aklanma” armağanını verir.
a) Aklanma
Romalılar 3.ve 4. bölümleri okuyabilirsiniz. Ama bizler “aklanma”
sayesinde, Tanrı’nın gözünde başka bir yere sahibiz. Bizlerin
günahları bağışlandı ve İsa Mesih’in yaptığı herşey bizim hanemize
yazıldı. Ama bunun daha da fazlası vardır. Aklanmakla kalmadık;
aynı zamanda Tanrı’nın ailesine ‘evlatlar’ olarak katıldık. Yine
bizler Mesih’te eriştiğimiz kurtuluş sayesinde Tanrı ile özel bir
ilişkiye girerek; O’na “Baba” diyebiliriz. Bu nedenledir ki ruh
aracılığıyla O’na “Abba-Baba” diye seslenebiliriz. Çünkü O,
gerçekten de Oğul’luk Ruh’udur.
b) Kutsallaşma
Tanrı’nın Ruh’u, Kutsallık Ruh’udur. Kutsal Ruh bizlere Mesih’in
yaptığı hizmeti getirir. Öyle ki daha fazla Mesih gibi olabilelim.
Bu nedenle ‘kutsallaştırılma’ ya da ‘kutsal olmak’, Kutsallık
kavramıyla ilgilidir. Bizler kutsallaştırıldığımızda; diğer
insanlardan ve dünyadan ayrılırız. Kutsallaştırılmamızın iki ana
noktası vardır.
İki
ayete bakalım:
İbraniler 10:14 “Çünkü kutsal kılınanları tek bir sunuyla sonsuza
dek yetkinliğe erdirmiştir.”
Vurgulanan ana ve temel nokta şudur: “Tek bir sunu”
Nedir bu
sunu?
İsa
Mesih’in Kendisi! İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümü, yazarın
bahsettiği sunudur. Ve bu sunu da iki şeyi gerçekleştiriyor:
-Bu
bizleri “yetkinliğe erdirmiştir.”Yani bu iş bitmiştir. Bu sunu, şu
anda kutsallaştırılan kişileri sonsuzluğa kadar yetkinliğe
erdirmiştir.
Burada
vurgulanan birşeyi çok iyi anlamamız gerekir:
Kutsal
Ruh, işin en başından itibaren bizleri sonsuza kadar dünyadan ayrı
bir pozisyona getirir. Bu aşamadan sonra Kutsal Ruh, bizlerin
yaşantısını “Mesih’te kim olduğumuz” gerçeğine yönlendiriyor. İşte
bu da “kutsallaşmanın” gerçek anlamıdır.
Romalılar 6:1-11.ayetlerini lütfen okuyunuz.
Pavlus
gerçek olarak bilmemiz gereken birşeyden üç kez bahsediyor.
Rom.6:3
“Mesih İsa’ya vaftiz edilenlerimizin hepsinin O’nun ölümüne vaftiz
edildiğini bilmez misiniz?”
“Biz de
O’nunla birlikte ölüme gömüldük” diyor.
Vaftiz
kelimesinin içeriğinin ilk anlamı, Kutsal Ruh’un vaftizini
vurgulamasıdır. Bizi vaftiz eden Kutsal Ruh’la, Mesih’te
birleştiren Kutsal Ruh ile aynı Ruh’tur. Mesih’in ölümünde
birleşerek; bizler de günaha öldük.
Rom.6:6
“Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan
kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha
gerildiğini biliriz.”
Mesih’le
birlikte eski varlığımızın çarmıha gerildiğini söylüyor.
Rom.6:7
“Çünkü ölmüş olan, günahtan özgür kılınmıştır.”
Çünkü
bizler İsa Mesih’le birlikte öldük ve artık günahtan özgürüz.
8. ve 9.
ayetlerde Pavlus şöyle diyor: “O’nunla birlikte öldüysek, O’nunla
birlikte de dirildik.”
Rom.6:11
“Siz de böylece kendinizi günah karşısında ölü, Mesih İsa’da Tanrı
karşısında diri sayın.”
Her
birimizin zaman zaman kendimizi günaha pek fazla da ölü, ya da
Tanrı’ya karşı diri olmadığımızı hissettiğimiz günlerimiz
olmuştur. Belki o gün, Rabbi nasıl hayal kırıklığına
uğrattığınızı, Rabbin karşısında günah işlediğinizin farkına
vardığınız ya da O’na hizmet etme fırsatını kaçırdığınızı çok iyi
anladığınız bir gündü. Bunun sonucunda kendinizi Tanrı karşısında
harab olmuş bir kişi gibi hissedebilirsiniz.
Ama
Pavlus “Bizlerin Mesih’teki konumu hislerimize göre değişebilir.”
demiyor.
Bizim
Mesih’teki konumumuz, Kutsal Ruh’un yaptığı işle tanımlanır.
Günümüz
nasıl geçmiş olursa olsun; inanmamız gereken gerçek şudur: Bizler
gerçekten de Mesih’le birlikte öldük ve O’nunla birlikte dirildik.
Ve günah karşısında ölüyüz. Bunun doğruluğundan da eminiz. Çünkü
bizleri Mesih’te birliğe eriştiren tek bir Kutsal Ruh ile vaftiz
olduğumuz gerçeğinden güç alırız.
Bu
işlenen 11 ayet, İbraniler 10. bölüm 1-14. ayetinin yarısını
bizlere açıklar.
İlk 11
ayet yine ebediyete kadar nasıl yetkinliğe eriştirildiğimizi
anlatır. Ama Kutsal Ruh’un “kutsallaştırma” işi bu kadarla
bitmiyor elbette. Bizleri sonsuza kadar yetkinleştirdikten sonra,
artık git gide daha çok “kutsallaştırma” işine başlıyor. 12.
ayette yapılan geçişe dikkat edelim:
Rom.6:12
“Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü
bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin.”
Bizler
Kutsal Ruh aracılığıyla sonsuzluğa kadar yetkinliğe
eriştirildiğimizden, Mesih’te diri olduğumuzdan; artık bedenin
tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerimizde egemenlik
sürmesine izin vermememizi gerektiğini söylüyor. Artık kendimizi
Tanrı’ya ölümden yaşama geçirilmiş kişiler olarak sunmamızı
istiyor. Tüm bunlar Mesih’in ve içimizdeki Kutsal Ruh’un
işleyişinin sonucudur.
c)
Dayanma Gücü
Filipeliler 1:6 “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı’nın bunu,
Mesih İsa’nın gününe dek bitireceğine güvenim vardır.”
d)
Yüceliğe Eriştirilme
Romalılar 8:30 b “Tanrı…………….,çağırdığı kişileri akladı ve
akladığı kişileri yüceltti.”
İsa
Mesih’in geleceği o son yüce günde, biz de O’nun gibi olacağız.
Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz. Pavlus’un dediği gibi bizim
doğal fiziksel bedenlerimiz, ruhsal bedenler olarak tekrar
diriltilecektir. Ve bizlere Kutsal Ruh aracılığıyla verilmiş olan
Mesih’in işi sonsuza kadar tamamlanmış olacak.
*Soru: Tanrı için Kutsallık konusunda bizim yaptıklarımızdan
çok, O’nun benzeyişine dönüşmek çok daha önemli. İbraniler
bölümünde de dediği gibi “Kutsallığa sahip olmadan, kimse Tanrı’yı
göremeyecek.” Tanrı’nın Kutsallığa bakış açısı nedir? Ve Kurtuluş
konusunda Kutsallığın bizim için önemi nedir?
*Yanıt: Amerikan kiliselerinde son birkaç yıldır çok büyük
fikir ayrılığına düşülen konu şuydu: Bir insanın İsa Mesih’i Rab
olarak kabul etmeden, kurtarıcı olarak kabul edip-edemeyeceği.
Yukarıda sorulan konu, tam olarak bu olayın odak noktasını
oluşturuyor. Çünkü Amerikan kiliseleri olarak bizler öyle bir
dönemdeyiz ki; insanlar, bir insanın sonsuz yaşamı armağan olarak
alabileceğini; ama kutsallık peşinde koşmak konusunda hiç de ciddi
olamayacağına inanmaktalar. Kiliselerde şöyle deniliyor: “İsa
Mesih’i Kurtarıcımız olarak kabul edip sonsuz yaşam armağanını
alabiliriz. Ama O’na, hayatımızı değiştirmek isteyen ve Rab
oluşuna direnebiliriz. Böylesi bir düşüncenin yanlışlığını
belirtmeye gerek olmadığını sanıyorum. Çünkü bizler İsa Mesih’i
kabul ettiğimizde; İsa Mesih’in tümünü kabul etmiş oluruz. Yani
Romalılar 3. bölümü açıp, aklanmayı almanın güzel bir şey olduğuna
inanmak ve sonra Romalılar 6. bölümdeki İsa Mesih’in Rabliğini
görüp kabul etmemek normal olmasa gerek.
İşte bu
nedenle şunu diyebiliriz: Kutsallık olmadan hiç kimse Tanrı’yı
göremez.
İsa
Mesih’in söylediği şu sözü hatırlayalım: “Beni izleyen öğrencim,
çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeli.” Yani bedelini tartarak beni
izlemeli.
*Soru: Yuhanna 3. bölümde şunu okuduk: “Bir kişi yeniden
doğmadıkca, Tanrı’nın Egemenliğini göremez.” Daha sonraki
anlatılan derste, yeniden doğuş aracılığıyla Kutsal Ruh’u
aldığımızı, Kutsal Ruh’un içimizde iman ve tövbe bilincini
kazandırdığını öğrendik. Bizler bu bilinci kazandıktan sonra iman
ederek İsa Mesih’i ve Kutsal Ruh’u da yüreklerimize çağırmış
oluyoruz. Bu anlatılan sıralama doğru mudur?
*Yanıt: Yuhanna 3.bölüm: Kurtuluşa eriştiğimizde; bunun
öncelikle Tanrı’nın işleyişinin önceliği sayesinde olduğunu
aklımızdan çıkarmamalıyız. Yani Tanrı her zaman bizden önce
çalışır. Bu nedenledir ki; aynı işlemi yeniden doğmayla beraber
Yuhanna 3. bölümde görebiliyoruz.
Yuhanna
3:3 “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkca
Tanrı’nın Egemenliğini göremez.”
Burada
iki şey var:
a)
Görmek
b)
Yeniden doğmak
“Tanrı’nın Egemenliğini görmek” bir benzetmedir. Yani İsa
Mesih’in, Tanrı’nın Egemenliğini fiziksel olan bu gözlerle görmeyi
kastetmediğini anlayabiliyor muyuz? Pavlus “biz imanla yürürüz,
(gözlerimizle) görerek değil.” diyor. İsa Mesih’in burada
görmekten kasti aslında imandır. Bu yüzden bizler yeniden
doğmadıkça; imanımızı kullanarak Tanrı Krallığını alamayız.
Yuhanna
3:5 “İsa şöyle cevap verdi: ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse
sudan ve Ruh’tan doğmadıkça Tanrı’nın Egemenliğine giremez.”
Yani
yeniden doğuş, Ruh aracılığıyla olur. Bu yüzden Kutsal Ruh
bizleri, görüp iman edebilmemiz için önce diriltir. Bizler,
Tanrı’dan gelen armağan aracılığıyla inanır, iman ederiz.
Kutsal
Ruh’la İlgili Tartışılan Bölümler: (Peygamberlik, İyileştirme
v.s.)
Kutsal
Ruh’un armağanları ile ilgili yapılan yanlış bir varsayım şudur:
Bütün bu armağanlar (iyileştirme, peygamberlik, diller v.s.) Tanrı
halkının normal yaşantılarında deneyimledikleri olaylardır. Ancak
bizler Kutsal Kitabı okurken; görüyoruz ki Kutsal Ruh’un doğa üstü
işleyişinin yok olması, insan hayatından çıkarılmış olması,
bizlerin normal hayatlarını tanımlar.
Kutsal
Ruh’un hayatlarımızda yok oluşunu değil; O’nun doğa üstü
işleyişinin hayatlarımızdaki yokluğunu kastediyoruz.
Çünkü
çoğu zaman şöyle denir: “Eğer bizler Kutsal Ruh’un mucizevi
işlerini reddedersek; bir nevi Kutsal Ruh’u kiliseden çıkarıp
atmış gibi oluruz.”
Buradaki
soru, Kutsal Ruh’un varlığı ya da yokluğu değil; Kutsal Ruh’un
tarihin belirli dönemlerinde nasıl çalıştığıdır.
Kutsal
Kitabın hikayesi binlerce yıl önce Tekvin’le başlıyor ve gelecekte
belirli bir zamanda yerine gelecek olan Esinleme Kitabıyla sona
eriyor. Ve tüm bu yazılan bölümler boyunca, Kutsal Ruh’un
varlığını görebiliyoruz.
Kutsal
Ruh daha önce anlattığımız yollarla ve daha değişik şekillerle
Kendisini gösterir.
Kutsal
Kitap’ta geçen ve anlamamız gereken bir başka şey de şudur:
Birçok
zamanlar boyunca doğa üstü olaylara hiç rastlanmaz. Ör:Malaki ve
Matta arasındaki 400 yıllık bir sessizlik dönemi vardır. 400 yıl
boyunca Tanrı’nın hiçbir mucizevi işlevi kaydedilmemiştir.
Eğer
Kutsal Kitabı daha derin araştırsak, başka yerlerde de Tanrı’nın
bu tür doğa üstü işleyişine rastlayamadığımız yerler vardır.
Bu
yüzden Kutsal Ruh’un doğa üstü işleyişinin inanlıların hayatında
her zaman rastlanır bir şey olduğunu söylemek; o kişiyi tamamen
Kutsal Kitapla karşı karşıya getirmek demektir. Bu da bizi bir
başka önemli soruyu yöneltmeye iter:
Neden mucizevi şeyler olur?
Bunun
çok açık bir sebebi var gibi görünür.
Kutsal
Kitabı okurken gelişen, mucizevi veya doğal olan olayların parça
parça olduğunu görürüz. Ör: Musa ortaya çıktığında doğa üstü
olaylar olduğunu görüyoruz. Elişya ve diğer iki peygamberin ortaya
çıkışıyla da doğa üstü olayları gözlemliyebiliyoruz. İsa Mesih
geldiğinde de bu tür mucizeleri görüyoruz. Yeni Antlaşma’da
Elçilerin yaptığı tüm hizmetlerin, yine mucizelerle birlikte
oluştuğunu fark ediyoruz.
Peki
sizce Tanrı neden tüm bu peygamberlerin, elçilerin ve İsa Mesih’in
işlerini mucizelerle destekliyor?
Çünkü
Tanrı peygamberler, elçiler ve de en önemlisi İsa Mesih
aracılığıyla halkına, Kurtuluşa ilişkin esinlemeyi verir. Ve tabi
ki Kutsal Kitap da bu Kurtuluşa ilişkin esinlemenin yazıya
geçirilmiş kaydıdır.
Tanrı
halkının hayatı periyodik olarak elçiler ve peygamberlerle
işaretlenir. Bu nedenledir ki, mucizevi olaylar periyodik olarak
ortaya çıkarlar. Çünkü mucizeler peygamberler ve elçilerin
vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Tüm bu
süre zarfında söylediklerimiz; “mucizevi deneyimler Tanrı halkının
sürekli yaşadığı olaylar olmalıdır.” tarzında düşünen kişilere
tamamen karşı çıkmaktadır.
Efesliler 2:19-22 “Buna göre artık yabancı ve garip değil,
kutsallarla birlikte yurttaş ve Tanrı’nın ev halkısınız. Elçilerle
peygamberlerden oluşan temel üzerine bine edildiniz. Köşe taşı
Mesih İsa’nın kendisidir. Bütün yapı, Rab’be ait kutsal bir
tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseliyor. Siz de Ruh
aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te
bina ediliyorsunuz.”
Bu bölüm
Tanrı için bina edilen yaşayan diri tapınaktan bahsediyor. Ve
Ruh’un bu yüce tapınağı bizleriz. Her yapıda olduğu gibi, bu
yapının da bir temeli vardır. Bu temelin ne olduğuna bakalım:
Bu
temel, İsa Mesih’in köşe taşını oluşturduğu; elçiler ve
peygamberlerden ibarettir.
Sizce
bir bina nasıl inşa edilir?
Önce
temel atılır. Daha sonra 1. kat. Sonra başka bir temel atılır ve
2. kat oluşturulur. Kısacası önce temel atılır, daha sonra kat
çıkılır. Bu örnek elbette doğru değil.
Temel
bir kez atılır. Bu örnekteki amaç şudur: Kilise’de elçilere
ilişkin hizmet sürekli (devamlı) değildir. Tanrı kilisesine
armağan olarak elçileri ve peygamberleri verdi. Bu peygamberler de
tanrısal esini kiliseye vererek, bir temel oluşturdular ve bu
esinin verilişi tamamlandığında da görevleri bitmiş oldu. Burada
anlaşılması gereken nokta şudur: Temelin atılması bittikten sonra,
onların hizmetlerinin işaretleri de bitti. Açığa kavuşması gereken
konu şudur:
Burada
ele alacağımız soru, Tanrı’nın güç ve kudretle bizlerle beraber
olup, olmadığı değil; Tanrı güç ve kudretle tüm zamanlar için
nasıl aramızda olduğudur?
Sizce
hangisi Tanrı gücünün daha kudretli bir işleyişidir?
İsrail’e
çölde verilen man mı? Yoksa bu akşam sofranızda yediğiniz ekmek
mi?
Bunların
ikisi de Tanrı’nın halkı arasında yaptığı işleyişinin çok kudretli
işleridir. Bizler man’ın verilişinin çok olağanüstü bir örnek
olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu ekmek İsrail’e hiç alışılmadık bir
yolla verildi. Yağmur yerine, ekmek yağdı. Ama soframızdaki ekmeği
bize çiftçinin verdiğini düşünüyoruz. Hayır ama bu Tanrı’nın
gücüyle dünyaya bu meyveyi verişiyle oldu. Tüm bunları Tanrı doğal
yolları kullanarak; bizlere veriyor diye bu mucizevi gücünü
göstermediği anlamına gelmez. Tanrı bu ekmeği bize verirken;
tohumu, ekmeyi, çiftçiyi, fırıncıyı hepsini kulandı.
Tanrı
Eski Antlaşma’da man’ı verirken aracı kullanmaksızın direkt olarak
Kendi gücüyle verdi. Üzerinde düşünülmesi gereken şey; Tanrı’nın
aramızdaki işleyişinin kudreti değil, ama bu kudreti görebilecek
gözlere sahip olup-olmayışımızdır. İşte bu nedenle Rabbin Sofrası
ve vaftiz gibi gizleri Kutsal Ruh güçlendirir. Vaftiz yoluyla
Tanrı gücünü diğer mucizelerde olduğu kadar etkili bir şekilde
dünyaya gönderir. Tanrı kilisede fakirlere hizmet eden dyakon
aracılığıyla çalıştığı güçle, aynı şekilde daha önceden
peygamberlik eden ve dillerle konuşan insanlar aracılığıyla
sunduğu gücünü gösterir.
Ama
bizler kendimizi “Tanrı şu şekilde çalışmalıdır” diye
şartladığımızdan; başka bir şekilde çalışan Tanrı’nın gücünü
göremeyiz. Bu yüzden Tanrı’nın gücüyle, nasıl çalıştığını
tanımlarken çok dikkatli olmamız gerekir.
Tabi ki
elçiler sakatları iyileştirmişlerdi. Tanrı gücünün, kudretinin
direk uygulaması sonucunda sakatlar yürümüştü. Ama bir doktorun
aracılığıyla da herhangi bir hastayı iyileştirmeye çalışan
Tanrı’nın gücünü görmezlikten gelemeyiz.
Bu
nedenledir ki, Tanrı’nın aramızdaki varlığını görmeye olan
ihtiyacımızdaki bakış açımızı değiştirmemiz gerekir.
*Soru: Gökten İsrail’e man yağdığı zaman, Tanrı’nın işleyişini
direkt olarak görüyoruz. Soframızdaki ekmeğin gelişi sanki daha
indirekt bir olay gibi gözüküyor. Tanrı kilisedeki dyakonları
kullanırken, Ruh’un hareketleri dolaylı olarak mı var?
Peygamberlere olduğu gibi, Kutsal Ruh’un direkt olarak gelişi var.
Bu ayrımı yapmak gerekiyor mu?
*Yanıt: Aradaki fark şudur: İkisi de Tanrı’nın kendi
halkının ihtiyaçlarını karşılamak için sunduğu bir yol ama birinde
aracı kullanıyor, diğerinde ise aracı kullanmıyor.
*Soru: Ruh da bu şekilde çalışmıyor mu?
*Yanıt: Evet. Tanrı’nın Ruh’u da böyle çalışıyor. Sanki
man’ı yağdırırken çok yüce bir gücü vardı. Ama soframızdaki
ekmeğin gelişinde böylesi bir güç yokmuş gibi algılanmamalı.
*Soru: Peygamberliklerin sona erdiğini ve tamamlandığını
söylediniz. Ama kişilerin aracılığı ile Kutsal Ruh’un işleyişi
hala devam ediyor olamaz mı? Ör: Rabbin zaman zaman bir başka
imanlı kardeş hakkında yüreğimize koyduğu ve gerçekleşen şeyler
gibi.
*Yanıt: Peygamberlik armağanın hala var olduğuna inanan
insanlar onu Kutsal Kitap’tan gösteremiyorlar. Onlar bu gibi
sözlerin Kutsal Kitap ayetlerinden daha az kutsal nitelikte ve
hatalı olabileceğini söylüyorlar. Böylesi bir yaklaşımla Kutsal
Kitap ayetlerine de ters düşmüş oldular. Kutsal Kitaptaki
peygamberlik anlayışı kurtuluşa ilişkin hatasız, mükemmel esinleme
sunmaktır. Ör: 1. Korintliler 13:2 “Eğer peygamberlikte
bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye sahip
olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım
olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim.”
Buradan
da anlaşılacağı gibi, bir kimsede peygamberlik armağanı varsa;
bütün sırları bilebilir.
O zaman
aklımıza gelen soru şudur: peygamberlikte bulunabildiğimizde hangi
sırrı anlayabildiğimizdir?
Efesliler 3:2-3 “Sizler için Tanrı tarafından bana verilen kayra
yöneticiliğini hiç kuşkusuz duydunuz. Önceden kısaca yazdığım
gibi, bu giz bana özel açıklamayla bildirildi.”
Burada
Mesih’in ona verdiği armağan, Esinleme (açıklama) aracılığıyla
bildirilen sırdır. Yani peygamberin açıkladığı sırlar, Tanrı
tarafından Esinleme aracılığıyla veriliyor. Ve Pavlus daha sonra
bu yolla verilen sırrın ne olduğunu bizlere açıklıyor.
Efesliler 3:4-6 “Bu mektubu okuduğunuz zaman Mesih sırrını nasıl
kavradığımı anlayabilirsiniz. Bu sır önceki kuşaklara açıkça
bildirilmedi. Şimdiyse Mesih’in kutsal elçilerine ve
peygamberlerine Ruh aracılığı ile açıklanmış bulunuyor. Şöyle ki,
diğer uluslar da mirasa ortaktır, aynı bedenin üyeleridir ve Müjde
aracılığıyla Mesih İsa’da vaade ortaktırlar.”
Dikkat
edersek, Tanrı’nın sırrı Ruh aracılığıyla açıklanıyor. Kimlere?
Tanrı’nın elçileri ve peygamberlerine. Ve bu sır daha önceden hiç
kimseye açıklanmamış bir sırdır. Diğer uluslardan olan kişiler de
bu mirasa ortaklar ve bu bedenin üyeleridirler.
İşte
Kutsal Kitaba uygun olan peygamberliği bu ayetler tanımlıyor.
Yanlış olabilecek hiçbir yanı yoktur.
Ama
bütün bunları söyledikten sonra şunu diyemeyiz: “Peygamberlik
armağanları artık olmadığından, yaşadıkların doğru olamaz.”
Herhangi
bir kardeşimiz bize Kutsal Kitap’tan bir ayetle fikrini bize
iletirse ve bu ayet yüreğimize işlerse, ya da Tanrı’nın
hayatlarımızda işleyişine ilişkin çok pratik bir görüş sunarlarsa;
çoğu zaman anlamlı ve bizim ihtiyaçlarımıza yöneliktirler. (Bazen
doğru olmayabilirler)
Bana
göre; Kutsal Ruh bu kişilerin hayatlarında işlemiştir fakat bu
peygamberlik verilmesiyle aynı şey değildir. Pavlus ruhsal
armağanları sıralarken, böylesi bir durumun hangi kategoriye
girdiğini söylüyor. Şöyle diyor: “Kutsal Ruh’un her insana
bilgelik sözü verebilir.”
Herhangi
bir arkadaşımız bize Ruh’un kendisine açıkladığı bilgeliği
verdiğinde, o sözü Kutsal Kitap’taki yetkili peygamberliğe göre
test edip, denemeliyiz. Böylelikle doğru olup-olmadığını
anlayabiliriz.
Daha
sonra Kutsal Ruh’a, arkadaşımıza bu görüşü-anlayışı verdiği için
teşekkür edebiliriz.
Böyle
bir durumla karşılaştığımızda bu tamamen Kutsal Ruh tarafından
esinlenmiş bir açıklama, peygamberlik değil; Kutsal Ruh’un Tanrı
Söz’üne bir ışık tutuşu ya da bilgelik olarak algılayabiliriz.
*Soru: Eski Antlasma’da yukarıda açıklanan tarz davranan
kişilerin, Kutsal Kitap’ta peygamber olarak adlandırıldığını
görüyoruz. Yani Tanrı halkını Kutsal Kitaba göre uyaran kişilere
peygamber olarak adlandırıldıklarına rastlıyoruz. Bu konuda ne
dersiniz?
*Yanıt: Bazen Tanrı, peygamberlik görevine atamadığı
kişileri de aracı olarak kullanabilir. Ör: Davut bir kraldı. Ama
Tanrı ona Kendi esinini verirken, onu kullandı.
Bu
anlatılanların tümü, Kutsal Kitap’ın sahip olduğu konumu
koruyabilmek amacıyladır. Elçilerin İşleri kitabında Beriya
köyündekiler gibi olmalıyız. Onlar duydukları her öğretiyi Kutsal
Kitaba göre test ediyorlardı. Herhangi bir arkadaşımız gelip bize
bir şey söylediğinde; bu söylediği sözü Kutsa Kitapla
karşılaştırmalıyız. Çünkü bu söz Kutsal Yazılarla bağdaşıyorsa;
çelişki yoksa, o zaman bunun Kutsal Ruh’tan olduğuna emin
olabiliriz.
Eğer
elimdeki kitap, bir peygamberlik kitabıysa ve arkadaşımız da bize
peygamberlik ettiğini söylüyorsa; zaman içersinde bu iki
peygamberlik birbirine karışıp acaba her ikisine de aynı şekilde
bir değer veriş mi çıkacak ortaya?
Bu
yüzden bu iki şeyi tanımlarken, kullandığımız terimler ve dil çok
önemlidir.
*Soru: Belli dönemlerde Tanrı’nın sessiz kaldığını görüyoruz.
Ör: Ester bölümünde. Bunun nedeni ne olabilir?
*Yanıt: Tanrı’nın sessiz kaldığı zamanlar, O’nun yokluğunu
veya çalışmadığını göstermez. Yani bu gibi durumlarda Tanrı tüm
dünya tarihini kendi amaçlarına bıraktığı anlamını da taşımaz.
Böylesi bir durumu açıklığa kavuşturacak tek sebep şudur:
Tanrı
sessiz kaldığı o dönem boyunca, peygamberliğe ilişkin halkına
herhangi bir esin vermemiştir.
Galatyalılar 4. bölümü düşünün. Bu 400 yıllık sessizliğin doruk
noktasında İsa Mesih doğuyor. Peki bu dönem süresince Tanrı
işlemiyor muydu sizce?
Elbette
ki, Kendi amaçlarını gerçekleştirmeden önce; İsa Mesih’i bizlere
vermek için görünmeyen yollarla çalışıyordu. Ama bunları
keşfedebilecek, görebilecek gözleri gerektirir.
Buna
verilebilecek en iyi örneklerden biri Ester bölümüdür. Bu Kitap’ta
Tanrı’nın ismi bir kez bile geçmemektedir. Devamlı olarak bu
kitap’ta tesadüf üzerine tesadüflere rastlarız. Ve artık o kadar
çok şeyi sizler tesadüf olarak değil, Tanrı’nın çalışması olarak
görmeye başlarsınız. Bu kitap’ta Tanrı’nın işleyişi o kadar gözle
görülmezdir ki; ismi bile geçmemektedir. Ama Ester ve Mordekay
aracılığıyla Tanrı o kadar çok çalışmaktadır ki; bütün halk bu
yüzden kurtulmuşlardır. Haman’ın Yahudileri öldürmek için yaptığı
plandan kurtulabilmenin tek yolu bir mucizenin gerçekleşmesiydi.
Ve Tanrı kendi halkını öyle bir mucizeyle kurtardı ki, hiç kimse
bunun nasıl gerçekleştiğini göremedi. Kendilerini neyin vurduğunu
hissetmediler bile.
Diller:
Elçilerin İşleri 2. bölüm
Daha
önce de bahsettiğimiz gibi Kutsal Kitaba baktığımızda, bir
kimsenin Kutsal Ruh’u alarak kurtuluşa eriştiğinde; ille de
dillerle konuşması gerekmediğini görebiliyoruz. Çünkü Pavlus ve
Filipeli gardiyan iman ettiklerinde dillerle konuşmamışlardı. Bunu
belirtmekteki asıl önemli neden, kilisede iki farklı inanış ortaya
çıkarılmaması gerektiğinin anlaşılması içindir. Eğer bilinmeyen
dillerle konuşmak veya herhangi bir armağan Kutsal Ruh’un
varlığını simgeliyorsa; o zaman İsa Mesih bu güce sahip değildi.
Diller
hakkında başka bir gözlem yapalım:
Bu
bölümde çok açıkca gözüken bir başka şey de; Yeni Antlaşma
döneminde kullanılan diller, her zaman gerçek ve insanlar
tarafından kullanılan dillerdir.
Bu
bölümde Kudüs’te, dünyanın birçok yerinden bir araya gelmiş
insanlar bulunmaktadır. Kutsal Ruh öğrencilerin üzerine güçle
geliyor ve onlar dillerle konuşmaya başlıyorlar. Neticede orada
buluna herkes öğrencilerin kendi dillerinde konuştuklarına tanık
oldular. Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, bilinmeyen dillerde
konuşmanın kesinlikle hiçbir şekilde duyulmamış ya da anlamsız
sözler ve seslerle birşeyler söylemek olmadığını görebiliyoruz.
Aynı
şekilde İncil’de geçen diğer bölümlerin de (bilinmeyen dillerle
ilgili) manasız olmadıklarını fark edebiliriz.
1.
Korintliler 13:1 “Eğer insanların ve meleklerin dilleriyle
konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakır ya da çınlayan
bir zilden farkım olmaz.”
Bu
ayetlerden çıkarılan mana şudur:
1.
Korintlilerde geçen bilinmeyen dillerde konuşmakla, Pentekost
günündeki dillerle konuşmakla aynı değilse bile; bir nevi göksel
ve gerçekten kimsenin anlamadığı bir şekilde yapılan konuşmadır.
Ama “meleklerin dilleri” kelimesinin kullanılması, hiçbir şekilde
normal insan dillerinden farklı bir konuşma olduğunu bize
düşündürmemeli.
Bunun
iki sebebi vardır:
İlk
sebep çok güçlü olmamakla birlikte olası bir sebeptir. Pavlus
tarafından söylenmiş olan “meleklerin dilleri” terimi, belki bugün
bizlerin konuştuğu dillerin Tanrı tarafından gökten gelmiş
olduğunu tanımlayabilir.
İkinci
sebep ise daha olası bir sebeptir. Pavlus’un Korint kilisesini
azarladığını görüyoruz. Ve sanki onların dilleri kullanış
biçimiyle dalga geçiyor. Çünkü 14. bölümde göreceğimiz gibi,
çeşitli dillerin kullanılması, Tanrı halkının tapınışında karmaşa
ve düzensizlik yaratıyor. Bu yüzden onların bilinmeyen dilleri
kullanışı “meleklerin dilleri” dışındaki herşey gibi.
İkinci
sebebin olasılığı daha muhtemeldir. Nedenini alayabilmek için; 12.
bölümü nasıl bitirdiğine bakabiliriz.
bölümde
Pavlus’un bu dilleri nasıl yanlış olarak kullandıklarını
söylemeden önce; 12. bölümün sonunda “en önemli şeyin ne olduğunu
size göstereceğim” diyor. 13. bölümün sonunda da bu önemli şeyin
diller değil; sevgi olduğunu söylüyor.
Bu
kilisede bilinmeyen dillerde konuşan kişiler, topluluğun bedenini
bina etmek için değil; insanları incitmek ve bölmek maksadıyla
kullanıyorlardı.
Bu
nedenle “meleklerin dilleri” teriminden göksel dillerde konuşmak
anlamı çıkarılamaz.
1.
Korintliler 14:14 “Bilmediğim dilde dua edersem ruhum dua eder,
ama zihnimin buna bir katkısı olmaz.”
Bazı
kişiler “bilinmeyen diller”i savunmak için; bu ayetleri
kullanırlar. Şöyle söylerler: “Bu dua ediş, bu konuşma öylesine
derinden, ruhtan gelir ki; bütün normal ve anlaşılabilir şeylerin
üzerindedir.” Fakat burada Pavlus’un söylemek istediği şey;
peygamberlik yanında Kutsal Ruh artık başka bir konuşma türüyle
işlemektedir. Yani bu ruh, konuşmacının konuşma kapasitesini
kullanmadan konuşan bir ruhtur.
Bence
şunu söylemek doğru olur: Bizler kendi ana dilimizi konuştuğumuz
zaman, beynimizin en çok konsantre olduğu taraf konuşmak olurdu.
Kullanacağımız kelimeleri seçiyor, cümleler kuruyoruz.
Oluşturduğumuz paragraflarla aklımızdakileri iletmeye çalışıyoruz.
Ama
herhangi bir arkadaşınızın birdenbire Polonya’ca konuşmaya
başladığını düşünün! O anda orada bir Polonyalı’nın bulunduğunu
varsayın. Bu durumda bilmediği dilde konuşan arkadaşınız
kendiliğinden değil; ruhtan konuşmuş olacaktı. Yani konuşan
kişinin Türkçe değil de, bilmediği bir dilde ettiği dua göksel bir
dua anlamını taşımaz. Zira orada bulunan Polonyalı rahatca
konuşulanları anlayacaktır.
Bu
nedenle Pavlus’un burada söylediklerini “bilinmeyen bir dil”
olarak yorumlamak doğru olmaz.
1.
Korintliler 14:1-5 “Sevginin ardınca koşun ve ruhsal armağanları,
özellikle peygamberlik yeteneğini gayretle isteyin. Bilmediği
dilde konuşan, insanlarla değil, Tanrı’yla konuşur. Kimse onu
anlamaz. O, ruhuyla sırlar söyler. Peygamberlikte bulunansa
insanların ruhça gelişmesi, cesaret ve teselli bulması için
insanlara seslenir. Bilmediği dilde konuşan, kend kendini
geliştirir. Hepinizin bilmediğiniz dillerde konuşmanızı isterim,
ama peygamberlikte bulunmanızı yeğlerim. Diller inanlılar
topluluğunun gelişmesi için çevrilmedikce peygamberlikte bulunan,
dillerde konuşandan üstündür.”
Burada dikkat edeceğimiz iki şey vardır:
En
sonunda bilinmeyen dillerde konuşan kişi için ne diyor? “o ruhuyla
sırları aktarır.”
Bu, 13.
bölümde peygamberliğe ilişkin söylenen şeylerle aynı anlamdadır.
“Eğer peygamberlikte bulunabilsem; bütün sırları bilirim.” Eğer
ben bilinmeyen dillerle konuşuyorsam, bütün sırları söylüyorum.
Bütün bu
şeylerin üzerine Pavlus’un Efesliler 3. bölüm’de bizlere
açıkladığı sırrın ne olduğunu da açmak gerekir.
İlk
kilisede bilinmeyen diller, kimsenin anlamadığı diller değildi.
Müjde’nin yetkili bir esinlenişiydi.
5.
ayetin sonunda ne söylendiğine dikkat edelim: Bilinmeyen diller
tercüme edildiğinde, Pavlus bunları peygamberlikle eş seviyeye
getiriyor. Peygamberlik sözlerinin tercüme edilmeye ihtiyacı
olmaması, onları bilinmeyen dillerden daha yüksek bir konuma
getiriyor. Çünkü bilinmeyen dillerin peygamberlik sayılabilmesi
için, tercüme edilmesi gerekmektedir.
1.
Korintliler 14:20-22 “Kardeşler, düşüncelerinizde çocuksu olmayın.
Kötülük konusnda çocuklar gibi, ama düşüncelerinizde yetişkinler
gibi olun. Kutsal Yasa’da şöyle yazılmıştır.
“Rab, ‘Yabancı dilleri konuşanlar
aracılığıyla,
yabancıların dudaklarıyla bu halka
sesleneceğim;
yine de beni dinlemeyecekler!’ diyor.”
Görülüyor ki, bilinmeyen dillerde konuşma, imanlılar için değil,
imansızlar için bir belirtidir. Peygamberlikse imansızlar için
değil, imanlılar için bir belirtidir.”
Burada
Pavlus bizlere Grek kiliselerinde “bilinmeyen dillerin” neden
kullanıldığını açıklıyor. İşaya 28. bölüm’den alıntı yapıyor. Ve
bu bölümde Tanrı, İsrail üzerine olan yargısını söylemektedir.
Diyor ki “ben size yabancı insanların kullandığı garip dillerle
konuşacağım.”
Tanrı
neden insanların anlamadığı bir dilde konuşsun ki?..
Şöyle
diyor Tanrı: “Çünkü zaten onlar beni dinlemeyecekler.”
Bu
benzetme, İsa Mesih’in İncil’de yapmış olduğu benzetmelere
benziyor. İsa şöyle diyor:“Duyacaklar, işitecekler ama
anlamayacaklar.”
Yani İsa
Mesih’in öğrencilerinin yüreğinde bazı gerçekleri net bir şekilde
ortaya çıkaracak olan bu benzetmeler, Ferisilerin gözlerinden ve
yüreklerinden bu bilgileri saklayan ve gizleyen, aynı benzetmeler
olacak. Ve işte Tanrı onları yargılayarak diyor ki: “Onlara
bilinmeyen dillerde konuşacağım.”
Kısacası
Yeni Antlaşma’daki diller olayı, bu peygamberliğin
gerçekleşmesidir. Bu yüzden diyor ki: “yabancı diller inanlılar
için değil; imansızlar içindir.”
Eski
Antlaşma’daki insanlar, Mesih’i red ettiklerinden; yabancı
dillerle yargılanmaktadırlar. Bu yüzden de Tanrı’nın Ruh’u Grek
kiliselerinin üzerine dökülmüştür. Öyle ki “duyarlar ancak
anlamazlar.”
Tanrı’nın merhameti ışığında, Romalılar 9. ve 11. bölümleri
hatırlamamız gerekir. Tanrı sırf İsraillilerin ve Yahudilerin
kıskançlığını uyandırmak için, bütün Ruh’unu Greklerin üzerine
dökmektedir. Bu yüzden de Tanrı İsrail’i yargılamak amacıyla
kilisesine bilinmeyen diller armağanını vermektedir.
Bütün bu
söylenenlerin ışığı altında, eğer bilinmeyen diller kilisenin
anlamadığı bir dua diliyse; o zaman yukarıda anlatılanların hiçbir
anlamı kalmamaktadır.
İyileştirme Armağanı:
Yakup
5:14-15 “İçinizden biri hasta mı? İnanlılar topluluğunun
ihtiyarlarını çağırtsın, Rab’bin adıyla üzerine yağ sürüp onun
için dua etsinler. İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab
onu ayağa kaldıracak. Eğer hasta günah işlemişse, günahları
bağışlanacak.”
Bu ayeti
okuduğumuzda şöyle düşünebiliriz:
Sırf
iyileştirme armağanları ortalıkta yok diye, Tanrı halkını artık
iyileştirmiyor mu? Böyle bir şey yoktur. Yakub’un burada 14.
ayette ne söylediğine dikkat edelim:
Bunu
yapmakla kilise, kendisini iman alanına sokarak, Tanrı’nın gücünün
çalışması için aracılık etmiş oluyor.
Elçilerin İşleri kitabında da gördüğümüz iyileştirme armağanı,
öyle bir niteliktedir ki; elçilik görevini İsa Mesih’e olan imanla
kullandıklarında, O’nun adıyla; doğuştan sakat kişilere “kalk ve
yürü” diyorlar. Ve o sakat beden, iyileştirilmiş olarak yürüyerek
gidiyor. Tanrı’nın bu kişilerin hayatında, direkt ve ani
çalışması, sadece bu kişilere ve elçilere özgüdür. Ama Yakup diyor
ki: “bu meshedilme ve kilisenin duası aracılığıyla Tanrı, eski
zamanlarda Petrus aracılığıyla olduğu kadar, güçlü çalışacak.”
Ama bu
sefer Tanrı’nın yüce kudreti, bir araç vasıtasıyla gelecek.
Aklımıza
şu soru gelebilir:
Neden
iyileştirme armağanını, Pentekostal ya da Karizmatik
arkadaşlarımızın arasında daha çok görüyoruz?
Bana
göre, hala onların arasında iyileştirme armağanı var demek yerine;
Tanrı’nın kendi aralarında iyileştirme armağanına yönelik
çalışacağına imanları var demek sanırım daha doğru olur.
Bu
yüzden, onlardan bu konuda öğreneceğimiz şeyler olduğuna
inanıyorum. Tabi ki bir denge sağlamak zorunda.
Çoğu
zaman şu soruyla karşılaşırız:
İyileştirme armağanının amacı, anlamı nedir?
Çoğu
arkadaşımız şöyle söyler: “kilise’de bu iyileştirme armağanının
olması gerekir. Öyle ki Tanrı’nın gücü, bu kilise’de açıkça
görülebilsin.”
Ama bana
göre, Pavlus’un Romalılar bölümünde söylediği gibi, “Müjde,
insanları kurtuluşa götüren güç, Tanrı’nın kudretidir.”
Bu
nedenle, iyileştirme armağanının olmadığını söylemek; Tanrı’nın
kilisesinde çalışmadığını söylemek anlamını taşımaz.
Bizler
günümüzde de Tanrı’nın insanları iyileştirmesini bekleriz. Ama
eski çağlardan daha farklı bir biçimde. |