|
|
................... |
|
................... |
DÖNMEK YA DA DÖNMEMEK. İŞTE BÜTÜN MESELEMİZ...
-5 |
Yılmaz Berberoğlu
20 Haziran
2004 |
|
 |
................... |
|
................... |
Sayın Talebe,
Dönüşün yeteri kadar olmasa da epeyce tartışıldığı
ortada. Konu başlıklarına bir bakın kaç dönüşe dair
başlık var ve ne kadar dolu dolu tartışıldığını
göreceksiniz.
Eğer konuya dair somut teklifiniz varsa buyurun sizi
dinleyelim. Sorunuz varsa Orhan ve Necdet beyler gibi
sizi bilgilendirebilecek anavatanı ve dönüşü
uygulayanlar var.
Başlanmamış işte yılan olduğuna dair sözünüzün de soyut
anlamı taşıdığını düşünmüyorum. Kaldı ki, dönüş bu
forumun en tartışmalı bölümlerinden biri. Silinen
yazılar konuyu daraltsa da bir bakın oraya.
Yanıtımı ilginç ama düzeysiz bulmanız sizi
ilgilendirir. Ne dediğimi de ya da ne demek istediğimi
de anlamamış olabilirsiniz. Bu durum bence de çok
ilginç.
Sayın Elif,
Stalin’in takdir ettiğiniz başka politikaları varsa
lütfen onları da bilelim. Stalin cehaleti yok etti mi
bilemem ama cahil diye nitelemese de milyonları yok
ettiği sabit değil mi?
Sayın Talebe,
Nickinize atfen şunu söyleyebilirim. Neyi talep
ettiğinizi daha sarih biçimde vaz buyurursanız, siz
zatı alileri daha iyi anlaşılacaktır.
Saygılarımla... |
|
|
a-e |
23.11.2005 |
Sayın Shalaxhue.
Dikkat; bu tartışmaya boş sayfa ile katılmak uygundur.
Tartışmaya katılanların hiç birinin beyni tabula rasa
değil.
İki cümlede size ait ve bu durumda, ben ne yapacağımı
şaşırdım doğrusu, bomboş bir beyinle boş bir levhayla
tartışmaya nasıl katılabilirim diye düşünürken ikinci
cümlenizle tam olarak şaşırdım.
Yani sizde hiç kimsenin tabula rasa olmadığını
biliyorsunuz, bildiğiniz halde boş bir bebek beyniyle
herkesin tartışmaya katılmasını uygun görüyorsunuz.
Nasıl olacak bu anlamış değilim.
İki cümlenizin arasındaki çelişki içinde kaybolmamak
mümkün mü?
Asıl meselenin var olmak olduğunu demişsiniz, zaten
yapılan tartışmaların amacı da, bu var olmayı korumak
adınadır.
Fikirsel bir alt yapı için düşüncenin gelişmesi
gerekir, gelişen düşüncede, ancak karşısındaki diğer
beyinlerle iletişimle hayat bulur, dolayısıyla
tartışmak gerek.
Dünyada ki, 25 milyonu aşkın Yahudi’nin, yok olma
korkusu olmadığını demişsiniz, bende tam aksini diyor;
Yahudilerin, dünyadaki bir çok şeyde söz sahibi
olmalarını yok olma korkularına bağlıyorum. 4 milyon,
Yahudi’nin anavatanda yaşadığını diyerek yine
yanılmışsınız, 4 milyon değil, dünyanın en ücra
köşesindeki bir tek Yahudi bile anavatanıyla yaşar, her
şeyi vatani ve milleti için yapar. 25 milyonu da inanın
ki anavatanıyla yaşıyordur.
Yoksa onları, yok etmek için sabırsızlıkla bekleyen 350
milyonluk Arapların verdiği korkuyla, bu kadar
kendilerini savunmak ihtiyacını duyup da güçlü
olmazlardı.
Dönecek olan insanlara kapıları açmışsınız, bahaneleri
olsun, olmasın insanların bu konuyu tartışmaları ve bir
noktadan sonra dediğiniz bahaneleri yavaş yavaş
gidermeleri, insanların içlerindeki kuşkuları,
bilinmezleri, acabaları yok etmeleri, ancak konuşularak
olur ki, bir tek bu sitede değil, her yerde bunların
konuşulması gerekir diye düşünüyorum.
Dönüşte dönenleri sadece dinlerim demişsiniz,
dönmeyenler dönenleri dinlemeliler doğrudur, haklısınız
bu konuda ama dönenlerinde, dönmekte tereddüt edenleri
dinlemeleri gerekmiyor mu?
Ayrıca sizin açtığınız kapıları bakalım devletler açmış
mı? Sizde bilirsiniz ki, kitlesel göçler siyasal
hareketlenmelere neden olur, her şey düşündüğünüz gibi
değil, ha deyince bir milleti yerinden kaldırıp bir
yerden bir yere taşıyamazsınız, taşıdığınızda
çevrenizdekiler ne oluyor der, hatta yanında
yaşadıklarınız bile hop ne yapıyorsun diye sormaya
başlarlar, herkes çıkarlarına göre siyasal hareketlere
izin verir.
Çerkeslere, babalık yapmış ülkelerin başında gelen, hoş
bunu da hayrına yapmadığını biliyoruz ama bir çok
Çerkes’in hayrına babalık yaptığını düşündüğünden
dolayı bende öyle yorumluyorum. Türkiye, bir defada
büyük bir kitlenin, kalkıp göç etmesine, dengelerin
değişmesinde kendi çıkarını düşünmeden, asla izin
vermez. Geçmişte böyle bir göç olmuş zaten.Dikkat
ederseniz çıkarları doğrultusunda kullanmıştır bu tür
göçleri ülkeler.
Kişilerin tek, tük gidip yerleşmesi, büyük sorun olmaz
ama büyük bir kitlenin dönüşü sorunlar yaratır. Bu
nedenle burada geri dönüş için kişilerin dönüşlerinden
daha ziyade kitlesel dönüşlerin nasıl mümkün
olacağıdır, yani ülkeler arasındaki anlaşmalarla bu
kapıların Çerkes halkına en yararlı şekilde ne kadar
açılacağını düşünmektir sorun.
Siyasal çalışmalar olmadığı sürece ne dönenler, ne de
dönecekler veya dönmeyenler, sağlam temelli bir düşünce
üstüne geleceklerini inşa edemeyeceklerdir.
Dönen değerli insanlara saygımız vardır. Fakat siyasal
örgütlenme olmadıkça ve bir devletin desteğini
almadıkça ve o devletin verdiği desteğin arkasında
halklar durmadıkça, her şey çok daha zor. Milyonları yok
eden Stalin gibi, milyonları yok eden daha bir çok
düşünce sahibini tarihte bulabiliriz ve dilerseniz
Stalin’den değil de,ta en baştan öğrenelim dünya henüz
mavi bir misketken ve kimse daha eline almamışken...
Ve Tanrı misketle oynayacak insanlar yaratmamışken
daha...
Ayrıca sayın Talebe’nin rumuzundan talep eden değil
Talebe yani öğrenci; öğrenmek isteyen anlamını
çıkarıyoruz. Talebenin talebi öğrenmek üstüne olur
sanırım...
Öğrenmek için tabula rasa olmak gerekiyorsa...
Hiç birimiz tabula rasa değiliz ki...
Saygılar. |
|
|
Yegerey |
23.11.2005 |
Maf Talebe,
Bu başlıkta yer alan yazıların hepsini ilgi ile
okuyorum. Sizi yürekten kutluyorum. Değindiğiniz çok
güzel noktalar var. Yazılarınızı okuyup kendimce elli
çeşit düşünceler oluşturuyorum kafamda.
Sizden ricam vazgeçmeyin. Bir çok geri dönüşler öyle
veya böyle olacak. Bunu isteyenler çok sayıda. Fakat
gidilecek yeri bilmek, ne ile karşılaşacağını bilmek
önemli. Dönmeyi düşünenlere yol haritası lazım, yol
haritası. İşte bunu anlatamıyoruz. Asıl derdimiz bu
bizim.
Bunların üstesinden önce hayaller kurup sonra faaliyet
başlatmak ile gelebiliriz. Susmayın.
Saygılar. |
|
|
Elif |
23.11.2005 |
Maf Şhalaxhue,
Talebeden somut teklifler isteyeceğinize siz neden
yapmıyorsunuz önerdiğiniz şeyi-ki talebede somutlaşma
adına çaba veriyor. Bunu neden yok sayıp çok bilmişlik
yapıyorsunuz? Anavatana dönüş yapan iki kişiyi örnek
gösterip bu konuyu kapatalım demenin mantığı nedir?
Dönüş yapmayan, yapamayan onca insanı yok mu sayalım?
Dönenlerde hala bizler için bir şeyler yapmak adına
buradalar, siz ne için buradasınız?
Ayrıca J.Stalin'nin politikalarını size anlatırsam siz
şimdi boş sayfayla katılmak zorunda kalırsınız. O
yüzden şu sözüyle yetinelim. Eğer insan koşullar
tarafından biçimlendiriliyorsa, o zaman koşullar,
insanca biçimlendirilmelidir.
Talebe'nin fikrine yakın bir düşünce değil mi? Dönüş
için mantıklı ve sağlıklı yol aramak belirlemek ve
düzgün bir manifesto çıkarmak ve o yönde biçimlenmek.
Şimdi kesin siz bunu da beğenmemişsinizdir.
Sevgiyle. |
|
|
Talebe |
24.11.2005 |
Selamlar,
İşten geldim... (Gerisini biliyorsunuz artık. :-))
Sevgili Elif'in, sayın Yegerey'in ve a-e'nin "gece
yarısı düşünceleri" gibi başlıklar halinde yazmış olsam
da beni anlamış olmalarına sevindim. Umutlandım,
cesaretlendim! Artık uyumaya bile gerek görmüyorum. :-)
Tekrar etmekte yarar var: Sayın a-e'nin de değindiği
gibi Talebe rumuzunu kendime uygun görmemin nedeni,
öncelikle öğrenmek istemem. Düşünce alışverişinde
bulunmak, sizlerle tartışmak, bilmediklerimi sizlerden
öğrenmek, yanlış bildiklerimi ise sizlerden
öğreneceklerimle düzeltmek istiyorum. Ama
öğrendiklerimin kuru birer bilgi olarak kalmalarını da
istemiyorum veya beyin jimnastiği yapmak... Bilgimin
ancak önümü aydınlatırsa, pratiğime: yapacaklarıma
hizmet ederse bir anlamı olabileceğine inanıyorum. Bu
nedenle her şeyi en ince ayrıntısına varıncaya kadar
tartışmak, somut; elle tutulur - gözle görülür, ama
aynı zamanda pratik adımlar atabilmemize yararlı hale
getirmek istiyorum. Bu nedenle yardımınıza ihtiyacım
var. Bu nedenle yazıyorum...Eğer buna talep denecekse,
talebim bu!
Bugün işte bir yandan çalışırken bir yandan da konuyu
düşünmeye devam ettim.
Aslında yapılması gereken o kadar çok iş var ki.
Bunların çoğu da şu veya bu biçimde yapılıyor. Ama
dağınık ve birbirinden kopuk. Üzerinde onca emek
harcanan bu işer işlevlerini göremeden bir yerlerde
kaybolup gidiyor. Ancak bu işler bir merkezden
yönlendirilebilseler veya bir merkezde toplanabilseler
çok daha yararlı olabilirler.
(Bu arada ve özellikle atasözlerimizle ilgili sayfayı
okuyunca dikkatimi çekti. Bir arkadaşımız bu
atasözlerimizi kaybolmamaları için derleyip toparlamayı
önerdiğinde Orhan ağabey, bunun Yasin bey tarafından
yapılmış olduğunu söylüyor. Sayın CC yöneticileri bir
arşiv veya "kütüphane" çalışması başlatsa, bizle ilgili
her şeyi bu "kütüphane"de toplasa hiç de fena olmazdı
herhalde. Bildiğim kadarıyla Batıray ağabeyin kitap
haline getirilmiş böyle bir, -daha doğrusu- benzer bir
çalışması var. Bunu bizim gibi sanal alem
hastalarının:-) hizmetine sunmak hiç de fena olmazdı
herhalde. Önerim bu ise gönüllü olabilecek
arkadaşlarımızın CC yöneticileriyle ilişkiye girmeleri.
Bir yandan kendileri bu bilgileri derleyip toparlarken,
diğer yandan kendilerine ulaştıracağımız bilgileri
"kütüphane"ye kaydederler. Sonunda iyi bir kaynakçamız
olabilir!)
Ulus-devletler çağında yaşıyoruz ve devletlerini
kuramayan ulusların gelecek şansı yok. Bir ulusal
azınlık veya azınlık milliyet belki birkaç yıl, hadi
diyelim ki birkaç on yıl daha yaşayabilir ama sonunda
yok olmaya mahkumdur. Hakim ulus ulusal azınlıkları -ki
bizim uluslaşma sürecimiz kesintiye uğradığından ulusal
azınlık olarak bile anılamayız- yutar. Siz bunun adını
ister entegrasyon, ister asimilasyon isterseniz de
kültürleme-kültürleşme koyun. Sonuçta ulusal
azınlıklar, azınlık milliyetler veya etnik milliyetler
erirler, yok olurlar.
Yaşadığımız ülkelere bakın. Bugünkü durumumuz elli yıl
öncesine göre daha mi iyi? Mısır’da zamanında "Atla
gelmeyene ben kızımı vermem" denirmiş. Bugün ne at
kaldı ne de Çerkes!
Suriye farklı mi veya Ürdün? Bir sürü hakları olmasına
rağmen. Keza Türkiye'deki durumumuz. Kimse hayal
kurmasın. Okullarımızı açmamıza izin verseler dahi bu
okulları doldurabileceğimizi düşünüyor musunuz? İşte
Kürtler açtı ne oldu, şimdi kapatıyorlar. Çünkü ilgi
yok. Ben ekonomik yaşamımı, ilişkilerimi
sürdüremeyeceğim, bu alanda kullanamayacağım bir dili
niye öğreneyim(!)? Öğrenenler çıkacaktır elbette ama
belirleyici olan bu bireysel çabalar değildir. Yanlış
anlaşılmasın, okulumuz da olsun; gazetemiz ve hatta
televizyonumuz da. Bunların yararları da olacaktır. Ama
yaraya merhem olamayacaklardır, Yok oluşu belki
geciktirecek ama durduramayacaklardır.
Şu anda yaşadığımız ülkelerde Çerkes olarak varlığımızı
devam ettirebileceğimize inansak bile, şu veya bu
hakların alınmasıyla, başka bir acil sorunumuz var:
Anavatanımız.
Oradaki insanlar yıllardır bir sürü soruna direndiler
ve bugün biz bir anavatanımız var diyorsak bunu onlara
borçluyuz. Ancak bu anavatanımızı desteklememiz,
güçlendirmemiz gerekmez mi? Geleceğimizin garantisi bu
anavatanımız değil mi? Veya tersinden söylersek
anavatanımızın da garantisi, bir ölçüde, güçlü bir
diaspora değil mi? Yahudiler örneğinde a-e arkadaşın
söylediği gibi, güçlü ve örgütlü Yahudi diaspora sinin
desteği olmasaydı, olmazsa; Yahudilerin çıkarlarıyla
kimi büyük devletlerin çıkarları örtüşmeseydi,
örtüşmese İsrail devletinin yaşama şansı var mıydı, var
mı?
Sürecin kime nasıl bir görev yükleyeceğini bugünden
söyleyebilmek mümkün değil ama güçlü-örgütlü bir
diasporayla kazanan yine anavatanımız, güçlü bir
anavatan ile kazanan ise biz olacağız.
"Arkası Yarın"
Kalın sağlıcakla… |
|
|
Necdet Hatam |
24.11.2005 |
Maf Talebe,
Necdet bey size yanıt yazmıştır. ancak yanıtın uzun
olması nedeniyle link vermek durumunda kaldık. Size
verilen yanıtı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.
Talebe'ye Mektup >>>
Machu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
|
|
|
Şhalaxhue |
24.11.2005 |
Sayın a-e,
Yanlış kıyas yapıyorsunuz. Mesele basit söylem yeni
değil. Uygulamada ortada. Ancak bazıları bunları
görmezlikten gelip fikir beyan ediyorlar. Bu anlamda
fikrin sunumu dayatma karakteristiği göstermektedir.
Herkes neyin ne olduğunun bilincinde, tartışmanı anlamı
yok. Boş sayfanın kimseye bir atıfta bulunduğu da yok.
Tabula tasa’yı da konu bazlı düşünün. Çelişki kısaca
sizin idrakinizde mevcut. Yahudi örneği de benim
düşüncemi destekliyor. Demek ki, fiziksel olarak vatana
dönmeden de çok şeyler yapılabiliyor.
Ayrıca dönüş sizi hiç ilgilendirmez. Konu Ermenistan’a
dönüş olursa fikirlerinizden müstefit oluruz. Dönüşten
türetilen ve farklı platformlarda kullanılan hitaplara
da bakarak bu konu yeteri kadar amacından saptı
diyorum.
Dönüş ya da dönmeyiş bir fikriyata angaje olmanın
ölçüsü olmaktan ya da bir Çerkeslik göstergesi olmaktan
çıkarılmadığı sürece sadece güç kaybederiz. Siyasal
örgüt söylemleri sadece mevcut otoritelerin açık
bıraktığı alan kadar önem arz eder. Onların açık
bıraktığı kapı onların istediği yere gider.
Tabula rasa’da gözden kaçırdığınız bir şey var. Önemli
olan deneyden gelen bilgilerdir. Fayda akılcı yaklaşım
ya da bunları uzlaştırmak çokta önemli değildir, olaya
fenemolojik boyuttan bakmak. Dönüşün bireysel karar
ötesi anlamı olduğu şimdilik öne sürülemez.buyurun
gereğini isteyen yapsın. Sayın Talebe’nin yaklaşımını
netleştirmesini istedim sadece. Bu konu sayın
Kopsirgen’in açtığı konu başlığında epeyce tartışıldı.
Bu süreci tekrar etmenin anlamı yok. Çok farklı yeni
yaklaşımlar varsa buyurun yazınız.
Sayın Elif,
Talebe’nin fikirlerinin bana yakınlığı ve uzaklığı
konumuz değil. Hiç bir ihtilafa da düşeceğimizi
düşünmüyorum. Çünkü dönenlere ya da dönmeyenlere karşı
hiç bir ön yargım yok. Sadece istenileni netleştirecek
bir üslup rica ettim.
Aynı şeyi size de belirtiyorum. Bilgiçlik iddiası size
ait.
Eğer manifesto istiyorsa, sayın Talebe bunu açıkça
yazsın. Gereği yapılır. Konu bu kadar basit.
Stalin’e gelince gerçek uzman olabilirsiniz. Sizin
kadar başkaları da Stalin’i bilebilir. Böyle bir
olasılık her zaman mevcut. Yok, tek bilgiç sizseniz
hayrını görün.
Atasözlerine gelirsek, konunun gündeme gelmesi ayrı bir
olay. Sizler bilemeyebilirsiniz. Derlemeler sadece
sayın Tteşşuı Yasin beyle de sınırlı değil. Bu arada
sayın Çelik Kıran’ı da rahmetle anıyorum.
Saygılarımla... |
|
|
Özlem Özdemir |
24.11.2005 |
Sayın Elif,
Sayın Shalahxo'nun istediği "somut" teklifleri bende
istiyorum ve bunların gerçekleşmesini diliyorum. Aynı
"çok bilmişliği" bende yapıyorum. Umarım izniniz olur.
Verilen örneklerden rahatsızlığınızın sebebi merak
uyandırıcı doğrusunu isterseniz.
Sayın Shalahxo'nun anlatmak istediği "dönmeyenleri yok
sayalım" psikolojisi midir? Algılamanız gereken ciddi
bir konudur bu. Sonra çok bilmiş olarak eleştirip, çok
bilmişlik(!) yapmanın mantığını da bir açıklayın zahmet
olmayacaksa. Hodri meydan Elif hanım, Shalohxo'nun ve
sizin neyi bilip bilmediğini de görmüş ve
değerlendirmiş oluruz.
Biçimlenecek koşullarımız TOPLUMSAL anlamda "insanca"
değil (daha iyi algılamanız için açıyorum), Toplumsal
doğrumuz xhabze iledir.
Kişisel eksikliklerimizi çıkmazlarımızı, topluma ve ya
toplumuna ciddi anlamda hizmet eden kimselere giydirmek
kolay bir yöntem. Şahsım adına bu tarz olaylardan
etkilenen, herkesten özür niyaz ederim. Özellikle Sayın
Shalahxo'dan.
Selam ve saygılarımla. |
|
|
Talebe |
24.11.2005 |
Maf Hatam,
Değerli büyüğümüz, Talebe size yanıt yazmıştır. Ancak
yanıtın uzun olması nedeniyle link vermek durumunda
kaldık. Size verilen yanıtı aşağıdaki linkten
okuyabilirsiniz.
Talebe'den Mektup
>>>
Machu Nıbjeghuxer
CircassianCanada
|
|
|
a-e |
24.11.2005 |
Sayın büyüğüm Necdet Hatam
Talebeye yazdığınız mektupta, bana da yazmış olduğunuz
kısımlar için, size cevap verme gereği gördüğüm için
umarım beni anlayışla karşılarsınız.
Her şeyden önce, benden çok daha önce yaşamış, hayatı
benden önce tanımış, değerli bir insan olarak, benim
bilgilerimin, sizin bilgilerinizin derinliğinde
kaybolmaya mahkum olduğunu biliyorum ve bunu bilen bir
insan olarak amacım bilgi kuyunuzdan bir tas bilgi
şerbetinden içmek ve yanıldığım düşünüp de göremediğim
noktalarda gerçeği bulamasam da gerçeğe yakın olana
ulaşmak ve kendimi düzelterek, yanılgılarımdan
kurtularak, gelişip, değişerek daha iyi olana ulaşarak
yarınlara daha mutlu girebilmektir.
Hoş görünüze sığınarak, bir kaç noktaya değinmek
istiyorum.
Sayın Necdet Hatam bey,
Ben tabi ki anavatanlarınızın sizlere devlet desteği
verdiğini görüyorum oyle ki diasporada yaşayan herkesi
vatandaşı sayan kararlarını da görüyorum, bu durumda
göremediğim bu devletlerin kararlarına halk desteğinin
az olmasıdır.
Dilerseniz bu konu başlığına olan ilgiye bir kez
bakabiliriz.
Tüm Abhazlar artık Abhazya vatandaşı ama kimin umurunda
demişsiniz? Evet bu konu başlığına bakınca hiç kimsenin
umurunda olmadığını görüyoruz. Öyle ki, benim düşünceme
göre, vatandaşı oldukları ülkenin pasaportunu alan bin
kişinin çıkacağını sanmıyorum. Bu konuda yazanların
sayısı bile bende dahil 8 kişi, beni çıkarın 7 kişi,
yani böyle duyarlı olunması gereken bir konuya,
insanlar ilgisiz kalmış. Acaba nasıl olur diye hiç bir
soruları olmamış. Böyle bir haktan yararlanma gibi bir
düşünce içine girmemiştir, büyük olasılıkla yine
diyorum ben bin kişinin bile pasaport aldığını
sanmıyorum. Devlet karar alsa da o kararın arkasında
halkın desteği olmasa ve bu karardan yararlanacak kitle
ortaya çıkmasa, kararın varlığı harika olsa da, içi
boşsa ve yararlanan yoksa, sadece dar günde girilecek
bir kapı olarak durur orası ama dar günde o kapı
yerinde olur mu olmaz mı oda belli değil. İlerde bu
ülkeler, özerkliklerinden vazgeçip başka bir yere
bağlanırsa, o kararlar geçerli olur mu bilemiyorum ama
düşünmüyor da değilim.
Ben tabi ki örgütten sayıyorum, söylediğiniz yapıları
ama gönül ister ki, o örgüte mensup olması gerekenler
bunu görsün.
Affınıza sığınarak bir noktayı daha dile getireceğim,
iki büyük komşu ülkenin politikalarına; yani
çıkarlarına ters düşmeyecek şekilde kurulan halkların
dostluk köprüsü olması, her durumda bu iki ülkenin o
köprüyü her geçişte kullanması anlamına gelir ki, köprü
olan köprünün üstünde yürüyemeyiz. Ben asla halkımın ya
da topraklarımın bir başkalarının geçebileceği köprü
olmasını istemem. Ben köprüyken, bana basıp karşı
kıyılara, gidip, gelenler her seferinde beni biraz daha
yıpratacaklardır, biraz başkaları bana köprü olsunda,
ben onlara basarak gidip, geleyim dünyanın tadını
çıkarayım, derim.
Bakınız efendim daha öncede değinmiştim buna; demiştim
ki Türkiye; Gürcü, Abhaz savaşında Gürcüleri tutmuş ve
Abhazlara ambargo uygulamıştır, şimdi Türkiye’nin,
Abhazlara kendini köprü etmediğini ambargo uyguladığını
görüyoruz ve bunu gören herkeste bir şey olmaz biz
köprü olalım mı demeli? Peki neden köprü olunsun ki,
köprü olmak istemeyenlere.
Dostluk köprüleri, karşılıklı halkların çıkarları
suiistimal edilmeden kurulur iki ülkenin çıkarları
uğruna bir ülkenin devamlı köprü olması bana mantıklı
gelmiyor, belki de yanılıyorum bu konuda
aydınlatırsanız sevinirim.
Ekonomik, ticari, kültürel, ilişkilerin geliştirilmesi
yönünde bir köprü iki büyük arasında kurulabilinir mi
acaba? Bir köprü, her zaman bir köprü olarak kalmaya
mahkumdur, herkesin basıp geçtiği bir köprü zamanla,
aşınmaya, erimeye, eskimeye ve yıkılmaya doğru gider.
Köprü konumundakilerle, köprünün üstünden gelip
gidenleri karşılaştırırsak, gücün kimin elinde olduğunu
görürüz önemli olan köprü olmak değil köprünün üstünden
geçen olmaktır.
Asya ile Avrupa arasındaki köprüden, yani Türkiye
üzerinden geçerek hiç bir avantaj sağlamış mi acaba
Çerkesler ya da Kafkas halkları.
25 milyonluk Yahudilerin, hemen hemen dünyanın bir çok
bölgesini, köprü olarak kullandığını düşünürsek,
köprünün üstünden geçenlerin, her zaman avantajlı
olduğunu görebiliriz.
İki büyüğün çıkarları örtüştüğü anda bir küçük devamlı
yutulur. Demek ki, küçüklükten kurtulup büyümenin
yollarını aramak gerekir ki, yutulmak kolay olmasın
yutan hazmedemesin. Büyük olmanın tek formülü de
gizliden ya da açıktan halkları içine alabilecek büyük
bir örgütlenmeyle olur ki, bu örgütlenme sizinde
dediğiniz gibi vardır.
Yani Adige, Abhazya devlet örgütlenmelerine yönelmek ve
bu devlet örgütlerinin temsilciklerinin kurulmasıyla
insanların muhataplarına direk ulaşmasını sağlamak
önemlidir.
Ben tüm her şeye rağmen diasporalarda kurulacak tüm
örgütlenmelerin bu büyük devlet örgütleri eliyle
gerçekleştirilmesi taraftarıyım. Şimdi dönüş sorununa
Türkiye’deki bir derneğin, tamamen Türk devleti
yasalarıyla çalışmak zorunda olan bir derneğin çözümler
bulmasındansa, Adige ve Abhazya devlet örgütlerinin
konuya hakim olmasını daha yararlı görüyorum. Tabi bu
arada onlarında bunu yaparken ‘iç işlerimize
karışmayanlara karşı nasıl durabileceklerini de
bilemiyorum. Ayrıca dünyada o kadar çok örgütlenme var
ki bunların büyük kısmı devlet kurma amacı gütmüyor.
Sayın Necdet Hatam bey düşüncelerinize karşı değilim
ben sadece beynimi meşgul eden konularda aydınlanmak
istiyorum ve bu nedenle sizlere yazıyor ve soruyorum
yukarıda da değinmiş olduğum köprü durumu beni
düşündüren bir konuydu sizlerle paylaştım. Yanlış
olabilirim ama yanlış olmam asla doğruyu bulamayacağım
anlamına gelmez.
Teşekkürler.
Sayın
Shalaxhue,
Yanlış kıyas yaptığımı belirtmişsiniz, olabilir farz
edelim ki ben çok yanlış kıyaslar yaptım. Mesele basit,
söylem yeni değilse hani Eylem nerde o halde. Eylem
olmadığı sürece mesele ne denli zorlu olsa da söylemde
ne denli eski olursa olsun fikirler bitmeyecek ve
konuşmalar, tartışmalar devam edecektir.
Herkes neyin ne olduğunun bilincinde olmuş olsa zaten
burada bu konular konuşulmazdı. Benim idrakimdeki
çelişki fiziksel dönüş olsun ya da olmasın ortada
yapılmış bir eylemin olmadığını gösteriyor bu da
tartışmaların sürmesini kaçınılmaz kılıyor.
Ben idrak edemiyor çelişki yaşıyorsam idrak edipte
çelişki yaşamayanlar varsa dönüş konusunda yazılmış
onlarca yazıda neyin nesi. Dönüşün beni
ilgilendirmediğini ve sizde klasik Ermeni'sin sana ne
kolaycılığına kaçarak aslında gelişinizin de gidişinizin
de bölgede yaşayan tüm halkları ilgilendirdiği
gerçeğini görmezlikten geliyorsunuz.
Konuyu amacından saptırmaya katkı sunan bu söyleminizle
yeterince mücadele ettiğimi germenizi umarım. Ve
bakalım bir insan olmayı şöyle kenara bırakalım ki
aslında insan olmam bile bu konuya ilgili olamam için
yeterli bir nedendir, Ermeni olarak ne kadar bu konu
beni ilgilendirir bir bakalım.
Sitenin turizm bölümünde Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin
nüfusunun 535 bin olduğunun ve bunlardan Abhazların 93
bin, Ermenilerin 77 bin , Migrellerin 155 bin, Rusların
76 bin nüfusu olduğunu görmek size bir şey
hatırlatmıyor mu, yine Adıge Özerk Cumhuriyeti’nde
Adigelerin %20, Rusların %70 olan nüfusları size bir
şeyler hatırlatmıyor mu.
Siz bu nüfusa sahip insanları orda yok sayarak size ne
diyebilir misiniz, deseniz bile onları yok sayarak orda
başarılı bir çözüm bulacağınıza inanıyor musunuz.
Bölgede yaşayan halkları görmezden gelerek hiç kimse
siyasal bir hareketlenme içine giremez. Siyasal her
hareketin bölgede yaşayan herkesi ilgilendirdiğini ve
bırakalım bölgeyi artık bölgede yaşamayan halkları da
artık her siyasal hareketin ilgilendirdiğini çağımızın
ve dünyamızın içinde bulunduğu koşullar bize
gösteriyor.
İyi ki Ermeniliğim insanlığımın önünde değil de halkım
ve halkların sorunları üstüne düşünebiliyorum.
Ermeniliğimi öne atıp dışlayan bir akıl bilgiç
olamayacağına göre ben Elif hanımın bilgiçliğini kabul
ederim. Ve bunun hayrını sonuna kadar görmek isterim.
Sayın Özlem Özdemir,
Elimizde oklar mızraklar ya da daha modern silahlarla,
tanklarla, toplarla, tüfeklerle, kimyasal bombalarla
bir savaş alanında değiliz dolayısıyla neyin meydanı
anlamadım. Kimsenin kimseye meydan okuduğu yok sizin
meydan okumanızı da anlamış değilim.
İsterseniz meydanlarda savaşacak, vuracak vurulacak
başka birilerini bulun hem çokta uzağınızda olmasa
gerek bu birileri siz içinizdeki size düşünceleriyle
katkılar sunmak için mücadele eden insanlara hodri
meydan deyip de zaman kaybedeceğinize size zarar
verenlere hodri meydan deseniz fena olmaz sanırım.
Öncelikle sizin sayın Shalahxo’yu benden özür dilemeye
davet etmeniz ve onunla birlikte benden özür dilemeniz
gerekir.
Gelişen insan ilişkileri için değişmeyen her kitap her
kural geri kalmaya mahkumdur. Güne uyarılmamış din
kitapları da, halkların kurallar toplamı kitapları da
geri kalmaktan kurtulamazlar ve bu geri kalmış
kurallara bağımlı olan herkeste gericidir.
Neyi bilip bilmediğimizi merak ediyorsanız yazılarımızı
okuyun beğendiklerinizi içinde güzel doğruları
bulduklarınızı kendinize ekleyin yanlışlarımızı da atın
gitsin doğrularınızı kurun yerine .
Biz burada fikirlerimizi ortaya atıyoruz ve
fikirlerimizle kimseye de çokbilmişlik yapmıyoruz.
Çokbilmişlik yapmış olsak bizden kat be yaşça ve yaşam
tecrübesi olarak büyük insanlar bizi ciddiye alıp cevap
yazmazlardı bize.
Ben size hodri meydan demiyorum sadece buyurun çok
ciddi bir konuda fikirlerinizi paylaşın bizimle.
Sevgiler... |
|
|
Elif |
24.11.2005 |
Selamlar
Özlem hanım,
Talebenin somut önerilerini sunuyorum. Tekrar okursanız
sanırım somut hatta en somut olduğunu görürsünüz!
Ne yaşadığımız ülkelere ne de herhangi bir kimseye
borcumuz yok. Şimdiye kadar ki "misafirperverlikleri"
için teşekkür edip hızla Kafkasya'ya dönmekten başka
bir çaremiz yok. Eğer yarınlara bir anavatan bırakmak
istiyorsak.
Bu nedenle, "dönmeli miyiz, dönmemeli miyiz"i
değil;"nasıl dönmeli"yi, "bunu nasıl örgütlemeli"yizi
tartışmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Dünyanın
neresinde yaşarsa yaşasın, kararı ne olursa olsun her
Çerkes’in bizim için kaybedilmemesi gereken bir değer
olduğunu unutmadan!
Adını ne koyarsanız koyun; sorun "ulusal sorun". Bu
sorun'un çözümü için bir ulusal kurtuluş hareketi
gerekiyor. Örgütlenme biçimi, mücadele yöntemleri vs.
her şey tartışılabilir ama böyle bir ulusal kurtuluş
hareketinin önderliksiz, örgütsüz; plansız-programsız
yürütülemeyeceği tartışılmaz!
Daha açık söyleyeyim: Bir lidere, liderliğe ihtiyacımız
var. Yalnızca Dönüşçülere! Nasıl örgütlenmemiz
gerektiğini tartışalım ve nasıl daha kitlesel
dönüşlerin örgütlenebileceğini...
Her birimiz bir "manifesto" da ve ya "Yol Haritası”nda
açılması gereken veya netleştirilmesi gereken (aslında
bunların hiçbiri yeni şeyler değil biliyorum. Belki de
onlarca yüzlerce kez konuşuldu, yazıldı-çizildi ama tüm
bunlar bütünlüklü olarak bir araya getirildiğinde
işlevi farklı olacaktır) başlıklardan birini
üstlenelim, araştıralım ve yazıp burada tartışmaya
açalım. Son şeklini verdikten sonra bizim "Yol
Haritamız" olsun.
Sonra aynı şeyleri söyleyen insanlar olarak bir
toplantı düzenleriz. Tanışır görev dağılımı yaparız.
Dünyanın dört bir tarafına dağılır dağa-taşa,
kurda-kuşa "Yol Haritamız"ı anlatırız. Kitapçık haline
getirir en ücra köşelere ulaştırırız. Tüm ilgili kurum
ve kuruluşlarla tek bir elden, tek bir yürekten
ilişkiye gireriz...
Kafkasya'ya dönüş idealist insanların ama ancak böylesi
organize bir gücün başarabileceği bir iştir. Ancak
böylesi organize bir güç Kafkasya’nın olanaklarını,
ihtiyaçlarını daha iyi görür ve dönüşü bu ihtiyaç ve
olanaklar çerçevesinde örgütler.
Ancak böylesi bir örgütlenme yapılacak yardımların
optimal bir şekilde, en gerekli ve öncelikli alanlarda
kullanılmasını sağlar. Kafkasya’nın ekonomik haritasını
çıkarır, iş alanlarını ve gerekli insan profilini
belirler. Gerekirse anavatanda gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması sağlar, ister. Bu şekilde
olursa dönecek insanlar da, neye nereden başlayacağını
bilemez duruma düşmezler, "hayal kırıklıkları" en aza
indirgenir.
Talebenin de değindiği gibi siteyle tanışana kadar
hiçbir Çerkes'ten, dernekten dönüşle ilgili ufacıkta
olsa bir haber duymadım derneklerin durumu belli
bizlere yol açan ve asimileyi durduracak hiçbir
çalışmaları olmamıştır. Aksine çoğu dernek düzene
hizmet etmektedir. Ben bulunduğum yerin derneğinden
biliyorum ülkü ocaklarından farkı yoktu.
Hatta yerel ve genel seçimlerde Çerkesler birbirine
düşmüşlerdi MHP'liler ve olmayanlar olarak ve derneğe
katılanların ülkücü olmaları Çerkes olmalarından daha
önemliydi hatta koşuldu. Böyle çelişkileri görmezden
gelip hala derneklerimiz vardır yeterlidir demenin
mantıksızlığı ortada.
Ekip kurmak, gösteri yapmak yeterli mi? ve ne yazık ki
dernekleri kahvehane gibi kullanmak doğru mu? Ha
derneklerle dönüşün alakası ne derseniz? Yeni bir
yapılanma ve Talebenin dediği gibi bu yapılanmanın
sadece ve sadece Çerkes halkına yönelik çalışmalar
yapmaları gerektiğine inanıyorum. Bu yapılanmanın adı
Çerkes dernekleri olmasa daha iyi olur düşüncesindeyim.
Çünkü deneyimlerimiz bize derneklerin neler yaptığını
yapacağını gösterdi yeteri kadar.
Hangimiz memnunuz derneklerin çalışmalarından? Kimse
üzerine alınmasın gerçekleri konuşmak 9 köyden
kovulmayı gerektiriyorsa zaten bunu göze almışım.
Elbette doğruları konuşabilen ve gerçekten bu halk için
çıkarsız sadece ve sadece Çerkes halkı için bir şeyler
yapmak isteyen insanlarda vardır. Ve ben onların
arasında olmayı kovulmaya yeğliyorum. Kimse kırılmasın
incinmesin diyemeyeceğim. Saygıyı kimlere ve ne için
duyacağımız konusunda hassasım.
Talebenin, Sayın Emin Yaşar'ın, Yegerey'in, Musost'un
önerileri gayet somut ve mantıklı Acilen yeni yapılanma
ve bu( siyasal yapılanmada olabilir ) ve lider
gereksinimi vardır bunlara bağlantılı olarak. Bundan
somutu bu yapılanmaya başlayarak olur.
Maf Özlem Özdemir,
Sanırım ufak bir karışıklık yaşıyorsunuz? Somut
öneriler Talebeden gelmişti. Şhalaxhu gereksiz görmüştü
siz isimlerimi karıştırdınız, yorumları mı yoksa hedefi
mi Tekrar dikkatli okumanız işe yarar umarım. Çok
bilmişliğin açılımını yapayım; üretilen fikirleri yok
sayıp sayfaya boş katılalım demek buna en iyi örnek!!
Hodri meydan ne demek sizde bunu açıklar mısınız
mümkünse? Bu halk için olumlu fikirler sunan herkesin
yanında olacağımı bilmenizi isterim Talebeye verdiğim
desteği sürdüreceğim sitede çok az kişinin doğruları bu
halka gerçekten yarar sağlayabilecek doğrular ve
sayının azlığı kaygılandırıcı olsuda umutsuz değilim.
FİKİRLERİNİN DOĞRULUĞUNA İNANDIĞIM ARKADAŞLARIMIN
YANINDA OLMAM KİMSEYİ RAHATSIZ ETMESİN MÜMKÜNSE. Bu
arada üretilen fikre saygı duymak ve desteklemekte o
fikrin içinde yer almak demektir. Şimdi Talebenin
sunduğu fikirleri tek tek ben değişik versiyonuyla
tekrar mı edeyim. Talebe dile getirmiş tercüman olmuş
bende destekliyorum. Ya sizin karşı teziniz ve ya başka
somut öneriniz var mı? Varsa alalım lütfen! Şhalaxhu'den özür dilemek için katılmadınız sayfaya
umarım.
Sevgiyle. |
|
|
Talebe |
25.11.2005 |
Selamlar,
Bugün değinmek istediğim konuya bir boyutuyla sayın
(eğer böyle hitap etmem gerekmiyorsa, bunu bir şekilde
belirtirsen sevinirim) a-e ve sevgili Elif değinmişler.
Yine bu konuyla ilgili giriş sayfasında Kayseri
Derneği’nden sayın JETGER Musa Cangir ve sayın HAKAŞE
Erkan Batır’ın yazısı denk geldi. Herkesin okumasını
tavsiye ederim.
Devam edeyim...
Anavatan işlerini yapmaya devam etsin. İşlerine
karışmak veya onlara akıl vermek haddimize değil.
Onlara güveniyor, inanıyoruz. Ancak kimse de kayıtsız
şartsız itaat edilmesini istememeli. Kendilerine güven
duyuluyor olmasını, hiçbir konuda farklı düşünülmemesi
gerektiği şeklinde yorumlamamalı ve farklı düşünce veya
önerileri, "akıl vermek" şeklinde... Kayseri
Derneği’nden gönderilen yazı böyle bir tarzın nasıl
sonuçlara yol açabileceğine örnekler vermiş.
Ben diasporada yaşıyorum ve öncelikli görevim; Necdet
ağabeyin dediği gibi, diasporayı örgütlemek olmalı. Bir
anavatanımız, anavatanımızda bir cumhuriyetimiz,
cumhuriyetlerimiz var (devletimiz değil!). Yüzümüz
anavatana dönmeli ama anavatan-diaspora ilişkisi bir
amir-memur düzeyine indirgenmemeli. Eski "Doğu Bloku"
ülkelerinde Moskova merkezli yapılanmanın ne hallere
düştüğünü gördük. Keza federasyonla dernekler
arasındaki ilişkilere bakın.
Kişilikli, kendi ayakları üzerinde durabilen alt
örgütleri olan üst örgütler daha dinamik olurlar, daha
sağlıklı işlerler. Böyle bir ilişki aslında üst
örgütlenmelerin geleceğinin de garantisidir.
Uzatmayayım: Anavatan merkezli güçlü bir diaspora
örgütlenmesine ihtiyaç var. Ki; böylece, -sayın a-e
açtığı için sadece değinmek istiyorum-, anavatanın
ihtiyaçlarına da daha hızlı ve sağlıklı cevaplar
verilebilsin. Hatta anavatanda alınan, diasporayı
ilgilendiren kararlar daha sağlıklı olabilsin. Son
örnek, Abhazların Abhazya vatandaşı olabileceklerine
dair Abhazya'da çıkarılan yasa. Eğer diasporada örgütlü
ve güçlü olabilseydik bu yasanın etkisi çok farklı
olabilirdi. Keza Adigey vatandaşı olabilmeyle ilgili
çıkarılan ve bugün artık geçerli olmayan (bildiğim
kadarıyla) yasa. Çıkarılan bu yasaları büyük kazanımlar
haline getirebilecek alt yapıdan yoksunuz. Ki bu örnek,
anavatanımızın da diasporanın durumunu pek de doğru
analiz edemediğini gösteriyor. Dönenlerin beklenenden
az olması, yasanın sadece belli bir süre yürürlükte
kalması hem altyapı noksanlığının hem de anavatanın
diasporanın durumunu pek de doğru analiz edemediğinin
göstergesi. Belki de o süreçte diasporayı "temsilen"
anavatanımıza gidip gelenlerimizin manzarayı doğru
aktaramamış olmasındandır, tam olarak bilemiyorum.
Ancak, her halükarda kesin olan bir şey varsa o da
diasporanın ciddi bir örgütlenmeden yoksun olduğudur.
Derneklerimiz bu yaraya merhem olamazlar. Elif
arkadaşımız kendi yöresinden örnekler vermiş.
Kayseri’den iki arkadaş kendi bildiklerinden. Diğer
derneklerde de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Çünkü; derneklerimiz "herkese" açık.
Çünkü; derneklerimiz politik formasyondan yoksunlar.
Çünkü; derneklerimizde duygu-düşünce birliği yok.
Çağdaş değiller, nitelik değil nicelik kaygısına
düşmüşler, heyecan vermiyorlar vs vs...
Öncelikle bu "herkese açık”lıktan kurtulmalıyız. Bizim
örgütlenmemize anavatana dönmek isteyen, veya kendisi
dönmeyecekse bile dönülmesi gerektiğine inanan, bu
doğrultuda çalışmak isteyen insanlar gelsinler. Hangi
düşünceye veya inanca sahip olurlarsa olsunlar,
sorunumuzun bir varolma sorunu olduğuna, anavatanımızın
geliştirilip güçlendirilmesi gerektiğine inananlar.
Bizim örgütlenmemizde farklı düşünceye veya inanca
sahip olmak bir ayrılık nedeni olmasın.
Halkların kardeşliğine, dostluğuna inanılsın. Bu
dostluk ve kardeşliğin pekiştirilmesi gerektiğine.
Kuzey Kafkasya halkları arasında kardeşliği, birliği
hedeflesin. Nasıl ki Avrupa Birliği bir Almanya’nın
veya Fransa’nın varlığını (veya bir Alman’ın,
Fransız’ın ) yadsımıyor-inkar etmiyorsa bizim de
herhangi bir varlığı yadsımamamız-inkar etmememiz
mümkündür.
Dünyanın neresinde olursa olsun, insan hakları
ihlallerine duyarlı olsun. Halkların bağımsızlık,
özgürlük ve demokrasi mücadelelerine destek versin.
Demokratik olsun.
Bireylerinin haklarına ve özgürlüklerine saygılı olsun.
İnsanlarımızın siyasal, sosyal ve kültürel
gelişimlerini öncelikli görev olarak görsün. Güçlü
toplumlar güçlü bireylerle kurulabilir desin.
Kültürel faaliyetleri: halk dansları, tiyatro vs. bu
faaliyetlerin birer araç olduğunu unutmadan ve
insanlarımızda duygusal-düşünsel birlik yaratma,
onların yüzünü anavatana döndürme hedefinden sapmadan
örgütlesin.
Hayatın her alanında uzmanlaşmaya çalışsın. Tıp,
mühendislik, hukuk vs alanlarında uzman komisyonlar
kursun. Bu komisyonlar anavatanla ilişki içersinde
olsun, onların ihtiyaçlarına kendi uzmanlık
alanlarından maddi-manevi ve insani destek versin.
"Anavatana katkı" fonu olmalı; bütçesinin, gelirlerinin
bir kısmını öncelikle anavatana dönüşler için
kullanılmak ve yatırıma dönüştürmek üzere anavatana
yollamalı.
(...)
Düşünün bir; böylesi bir örgütlenme en azından son
yaşananlar üzerine nasıl bir tepki geliştirebilirdi?
Onların hukuksal, tıbbi, insanı sorunlarına hızla
eğilir, birilerinin onlardan aman aman yardım
istemesini beklemezdi. Bu onların görevidir çünkü.
Türkiye'nin en azından iki yüzlü tavrını teşhir eder,
kamuoyu yaratırdı. Türkiye'nin dört bir tarafından
Çeçen sığınmacılara destek ziyaretleri düzenlerdi. Bu,
Çeçenlerle aramızdaki dostluğu ve kardeşliği
pekiştirir,duygusal-düşünsel yakınlaştırırdı.
Mültecilik İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile
tanınmış, tüm dünyada geçerli bir haktır. Birleşmiş
Milletler’in bu iş için bir bütçesi vardır ve
sığınmacıları kabul eden ülkelere bu bütçeden destek
verir. Türkiye'nin tavrı protesto edilirdi.
Rusya Kafkasya'da savaş suçu isliyor, insanlık sucu
isliyor ve bu, dünyaya tam olarak anlatılamıyor. Gerek
Beslan'da ve gerekse Nalçik’te kirli işler oldu,
oluyor. Hatta kimi gerçekleri dile getiren Rus
gazeteciler tutuklanıyor, yazıları yasaklanıyor. Bunlar
insanlarımıza daha iyi anlatılabilirdi.
Bunları yapmamızın önünde bugünde bir engel yok
denilebilir. Ancak bana Kafkasya'da neler oluyor
yeterince anlatmazsan, bunun kanalları yoksa, hatta
Çeçenlerin nasıl bizden olmadıklarına, anavatanımızın
kimi yörelerinde nasıl Çeçenlerden nefret edildiğine
vurgu yaparsan bunu nasıl örgütleyeyim? Bu psikolojik
desteği nereden alayım. O Çeçenler ki Abhazya'mızın
bağımsızlık savaşına ilk destek verenler onlarca
insanını bu topraklarda şehit verenlerdir.
Rusya Federasyonu veya Türkiye ile ilişkilerin iyi
olması gerektiğine bu kadar çok vurgu yaparsan (ki,
bunun gerekliliğine ben de inanıyorum ama bunun
sağlanması için ilgili tarafların hepsinin sorumluluk
duyması gerekir yalnız bizim değil) ben nasıl
Türkiye'nin veya Rusya Federasyonu’nun yanlışlarını
eleştirebileyim, onların karşısında dik durabileyim?
Tekrar asil konuma döneyim. Binlerce insanın katıldığı
kitlesel çıkışlar olsa da, hiçbir örgütlenme aşağıdan
yukarıya olmaz. Örgütlenme "bu işi bilenlerin" iradi
çabasıyla ve yukarıdan aşağıya olur. Nasılı tartışılır!
Bu nedenle "bu işi bilen" insanlarımız bir araya
gelsinler, ciddi bir örgütlenme oluştursunlar, önümüzü
görelim, halkımıza-vatanımıza daha yararlı olalım.
Sürgünün yıldönümünü anavatanımızda analım, çevremizden
bu etkinliğe en geniş katılımı sağlayalım ve bu
yıldönümünü anavatanda anma işini gelenekselleştirelim.
Kalın sağlıcakla. |
|
|
Şhalaxhue |
25.11.2005 |
Sayın a-e
Size katılıyorum. Teori pratik örtüşmesinde sıkıntı ne?
Aynı şeyleri söylüyoruz. Uygulama neden başarısız?
Bende tıpkı sizin gibi bunu soruyorum. Buyurun bunu
tespit edin. Ona göre yol haritası yapılsın. Salt
bilinç bu konuyu da açıklamıyor. Çok bilinçli dönüşü
savunanlardan olup, bunu eyleme koyamayanlar var ya da
anavatana döndüğünü söyleyip bundan rucu edenlerde var.
Kafkasya’dan bizim çıkış şeklimiz belli. Buna rağmen ne
kadarımız pasaportla dönebilir ki?
Şahsen dönüşü bir şeylerin ölçütü kabul etmiyorum.
Benimde vatanıma hasretim en az dönenler kadar. Bu
eylem içinde yeterli olamıyor. Buna rağmen dönenleri de
kutlamak ve onlara sonsuz saygı duymak lazım.
Sayın Elif, sayın a-e ile ilintinizi bilmiyorum. Benim
a-e ile de sizinle de bir sorunum ya da ortak noktam
yok. Dikkatinize.
Sayın Talebe ile de anlaşamayacağım bir konu söz konusu
değil.
Sayın Özdemir hanımefendiye de saygılar. Sayın Özdemir
neyi tartıştığımızda belli değil. Ne istendiği de.
Saygılarımla. |
|
|
Talebe |
25.11.2005 |
Selamlar,
Politik ve pratik bir "yol haritası”nın çıkarılması
neye-nereden başlanacağını belirlemek açısından çok
önemli. Ciddi bir örgütlenme "hadi öyleyse yapalım"
demekle olmaz.
Bu nedenle:
Önce bulunduğumuz her alanda, ilişkide olduğumuz her
insanla bu sorunu tartışmalıyız. Gerçeğimizi
görmelerini sağlamalıyız, duyarlılıklarını
arttırmalıyız.
Yaraya merhem olmasalar da bugün derneklerimiz yine de
en duyarlı insanlarımızın en azından "uğrak yeleri".
Buralara gidilmeli, yanlışlar eleştirilmeli, eksikler
tamamlanmalı. Ve en önemlisi bizim gibi düşünen,
düşünebilecek insanlar bulunmalı. Bunlara Yol Haritamız
anlatılmalı. Gücümüz oranında sosyal kültürel
faaliyetlere de katılabiliriz, ama asıl enerjimizi
kendimizi örgütleme işine harcamalıyız. İnsanlarımızın
yaşadığı her yerde yeni oluşumdan söz etmeli, gruplar
kurmalıyız. Farkımızı anlatacak bir ismimiz
olabilir.Mesela "yaşasın Anavatan grubu" veya "Genç
Dönüşçüler Grubu" vs vs.
Bunları yapmak için en ince detayına kadar tartışılmış,
yazılmış programımızın olması gerekmiyor. Her iki işin
bir arada götürülmesi mümkün ki bu süreç bizi birçok
insanla tanıştıracaktır.
Ama yine de önce "bu işi bilen insanlarımız" ın ve "ben
bu işe varım" diyen insanlarımızın, şimdiye kadar ki
faaliyetlerine, içerisinde faaliyet gösterdikleri
parti, örgüt veya derneklerin kimliklerine
bakılmaksızın bir İlk adımı atmaları gerekiyor.
İnsanlara ne anlatmak istediğimizi netleştirmemiz
gerekiyor. Bu anlamda bir tartışma platformu
oluşturmalı veya bu siteyi böylesi bir platforma
dönüştürmeli. Burada tartışmalı, bu tartışmaları en
yakın çevremize aktarmalı, topladığımız düşünceler ve
bilgiler ışığında netleşmeliyiz.
Kimi can alıcı konuların tartışılmasının önemi ve
yararı buradadır. Ama bunların entelektüel birer
çalışma olarak kalmamaları veya beyin jimnastiğine
dönüşmemeleri için örgütlenmemize hizmet edici olmaları
gerekiyor.
Konuya ilgi duyan insanlarımız, böylesi bir programda
veya "yol haritası”nda hangi konuların açıklığa
kavuşturulması gerektiğini burada açıklasın. Ve yine
konuya ilgi duyanlarımız açıklığa kavuşturulması
gerekir denilen konularda düşüncelerini yazsınlar.
Bunların şurada ve ya burada çoktan tartışılmış,
yazılmış olması bunların yeniden gözden geçirilmesinin
önünde bir engel teşkil etmemeli.
Bu düşünceler veya sonuçlar bir "yol haritası" olacak
tarzda yine gönüllü olacak arkadaşlarca toparlansın,
bütünlüklü hale getirilsin. Bununla tüm diasporaya
yayılalım ve örgütlenelim… Eğer yetiştirilebilinirse
Sürgünü Anma Günü, anavatanda ilk buluşma günümüz
olsun…
Kalın sağlıcakla. |
|
|
Elif |
25.11.2005 |
Selamlar
Talebe,
Önerdiğiniz fikirler gayet olumlu ve olması gerekenler.
Acilen yeni bir yola ve programa ihtiyaç var. Aksi
taktirde kimse, asimile oluyoruz canım halkım güzel
halkım yok oluyor lüksüne ve riyaya kalkışmasın.
Bizleri bir arada tutacak ortak noktalarımız bile
kalmamış hedef yok amaç hiç yok. Lay lay lom'larla
uğraşacak zamanımızda yok. Adigexhabze'yi yaşatalım,
saygılı olalım zexes yapalım, ekip kuralım bunlarla hiç
bir halk ayakta kalamaz.
Türklerin arasında yaşıyoruz. Şöyle bir bakın geçmişe
ve bugüne. Halkı bir arada tutmak ve milliyetçilik
duygusunu pekiştirmek için devletin kendi çıkardığı
olayları, bilmeyeniniz yoktur. Ajanlarını harıl harıl
çalıştırıp gerekirse Türk bayrağını yakan sinsi ve zeki
oyunlara gereksinim duyan, "bir Türk dünyaya bedeldir"
sloganlarını atan/attıran güçlenmek adına yaptıkları
oyunları örnek alsak mı biraz ne dersiniz?
Ki bu ülke bizden kat be kat güçlü bir devletken
gerektiğinde asil olmamayı göze alıp insanların milli
duygularını harekete geçirebiliyor. Bizler ise kendi
aramızda henüz milliyetçilik duygusunun, Çerkes'im,
asilim, hoşum, oynarım, gülerim, sayılırım,
sevilirimden öteye götüremedik. Bu mu asillik bu mu
milletini sevmek?
Başka halkların bizleri ezip geçmesine bizleri
paramparça etmesine gönlünüz razı mı? Bizler o kadar
bireysel düşünüyoruz ki toplum bilincine ulaşmamız çok
zor görünüyor. Ben olduğum yerde rahatım iyiyim bana
kim ne diyor ki, oyunumu da oynuyorum, Çerkesce'mi de
konuşuyorum. Ama sinsice aklımıza sokulan bu iyimser
düşüncelerin derinine inmeyi kimse düşünmüyor.
Benim içim yanıyor, 30 yıl sonrasında acaba evimizde
dahi konuşabileceğimiz Çerkesce'miz olacak mı?
Düğünlerde dahi olsa oyunlarımızı bilen Çerkes gençleri
olacak mı?
Adigexhabze'nin içeriği bugün bile kalmamışken 30 yıl
sonra anlamı anlamsızlaşmayacak mı? Neden bütün bu
gerçekleri bize kim ne diyor ki hata kendimizde bize
kim ne yapıyor ki haritamızda var vatanımızda var,
gitmek isteyene yol da var demenin cehaletini ve
sorumluğunu alan bazıları tarihsel hata yapmıyor
musunuz?
Bu halkın yok oluşuna katkıda bulunmuyor musunuz? O
halde neden susmuyorsunuz. Bu bile çok şeydir hiç
değilse bunu yaparak hiçbir şey yapmayan konumunda
olmayı zarar veren konumunda olmaya yeğleyin!!
Talebe, seninde değindiğin gibi önerdiğin fikirlerin
yaşama geçmesi için önce destek almak onaylanmak ve bu
fikre evet diyenlerin olması gerekiyor. Sadece iki üç
kişiyle başlanacak bir şey değil bu ne yazık ki. Ama şu
an için yapılacak tek şey yılmadan bu fikri tekrarlamak
ve duyurabildiğimiz kadar çok insana bu zorunlulukları
duyurmak olur.
Yeteri kadar destek sağlandığında gerekirse toplantı
düzenlenip bu oluşumun yaşama geçmesi için ilk adım
atılır. İlk anda büyük hedefler ve yanımızda büyük bir
kalabalık göremeyeceğimiz açık. Ama her şeye rağmen
yılmadan bireysel olmayan ve Çerkes halkının onurunu
varlığını koruyacak zorunluluklarda ısrar etmekte çok
onurlu bir iş olsa gerek.
Şimdilik bu bile çok büyük bir ayrıcalık ve gurur
verici bir şey. Kendi adıma bu doğrularda ısrar
edeceğim ve bu doğruları göremeyen gerçekten beyninin
büyük kısmını pervasızca başka halkların çıkarına
kullanan insanlara muhalif olmaya devam edeceğim.
Sevgiyle. |
|
|
Özlem Özdemir |
28.11.2005 |
Sayın Elif,
Sayın a-e, Sayın Talebeye atfen...
... Erbab-ı Kemali çekemez nakıs olanlar,
Zira dide-i huffaş rencide olur ziyadan...
(Ziya Paşa)
Saygılarımla. |
|
|
Talebe |
28.11.2005 |
Sayın Özlem Özdemir,
Ziya Paşa’nın benim de çok sevdiğim bu mısralarını kime
hitaben yazdığınızı tam anlayamadım. Kimin "Erbab-i
Kemal", kimin "nakis" olduğunu veya "dide-i huffas" ile
kastedileni.
Erbab-i Kemal değilim, "nakis" olduğumu zaten kendim
söylüyorum ama eğer Ziya'dan rencide olan "dide-i
huffas" ile kastedilen ben isem, Talebe rumuzuyla
yazdığım için, bu sözlerin beni "Ziya"dan daha çok
rencide ettiğini bilmenizi isterim.
Eger bir rumuz ile değil de, gerçek ismimle yazmış
olsaydım yine aynı "sessizlikle ölüme mahkum edilen"
düşünceleri dile getirecektim, diğer arkadaşların
düşüncelerini anlama yeteneğim de değişmeyecekti.
"Öyle klavyenin başına geçip yazmak kolay, şimdiye
kadar ne yaptın, hangi taşın altına elini koydun"
denilmesini, bunun bu kadar kolay söylenebilmesini
anlamıyorum.
Her yapılan işin yararının olmadığını, kimi işlerin,
üzerlerinde emek harcanmış olsalar da, zararlı; en
azından yararsız olabileceklerini düşünüyorum.
Mesela her kötülüğün altında yatanın para olduğuna
inanan kimleri zamanında, her şeyin üzerinde harcanan
emeğe göre değerlendirildiği bir "emek bankası"
kurmuşlar. Herkes ürettiği şeyi bu "emek bankası”na
getirecek, karşılığında ihtiyaç duyduğu şeyi: buğdayı,
pirinci alacakmış. Kimi buğdayını getirmiş, kimi
yumurtasını, ekmeğini... Ama kimi "uyanıklar" da hiçbir
değeri olmayan şeyleri. Üzerine saatlerce bir çekiçle
vurulmuş kaya parçasını veya öylesine kesilip biçilmiş
tahta parçalarını mesela. Karşılığında da buğday, ekmek
veya domates alıp gitmiş. Bir süre sonra banka böyle
ıvır zıvır şeylerle dolmuş ve sonunda hem banka hem de
proje iflas etmiş. Kıssa’dan hisse...
Pratiğe yol gösterenin teori olduğuna inanıyorum,
bulanık suyun; puslu havaların bize bir yararının
olmadığına...
Düşüncelerin öyle vahiy yoluyla gökten zembille
inmedikleri bir yana, önümü göremediğim çalışmalara
katılmamın bir yararının olamayacağına inanıyorum.
Benim gibi henüz çok şeyi yeterince net olarak
göremediği için tereddütleri olanlarımızın, izlemekle
yetinenlerimizin: Bir sessiz çoğunluğun olduğuna...
Bu sessiz çoğunluğun izleyici olarak oturdukları o
tribünlerden sahaya inmeleri gerektiğine, bunu
sağlayacak politikaların üretilmesi gerektiğine.
Bunun gerekli olmadığını söylüyorsanız buyurun; siz
kendi yolunuza ben kendi yoluma... Ancak birbirimizi
kırmadan-incitmeden, şu yeryüzünde yaşayan tek tek her
Çerkes’in yaşatılması gereken birer değer olduğunu, her
birine ihtiyacımız olduğunu unutmadan...
Not: Çeçenistan’da bir gün savaş şu veya bu sonuçla
biter, sular durulur ama biz birbirimizin yüzüne nasıl
bakacağız bilemiyorum?
Kalın sağlıcakla. |
|
sayfa
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12 |
|
|
|
|
|
|
 |