|
|
................... |
|
................... |
ABD`NİN GÜNEY
KAFKASYA POLİTİKASI -1 |
Rovshan Mammadov
Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararasi İlişkiler
Anabilim Dali |
|
|
................... |
|
................... |
ABD GÜNEY KAFKASYA İLİŞKİLERİ
A. GÜNEY KAFKASYA’NIN ABD İÇİN ÖNEMİ
Sovyet İmparatorluğunun çöküşünün ardından Güney Kafkasya’da
eski SSCB üyesi olmuş üç Cumhuriyet-
Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsızlıklarını
kazandılar. Eski SSCB mekanında oluşan bu bağımsız devletlerin
varlığı ABD’nin dış politikasında yeni bir yol açmış oldu.
1991 yılına kadar bu bölgeyi kendisi için bir tehdit olarak
algılayan ABD artık burayı kendi nüfus alanına çevirmeye
başlamıştır. Kafkasya’nın jeostratejik önemi, Büyük İpek
Yolunun merkez noktasında bulunması, Uzak Doğu, Orta Asya’yı
Avrupa’yla birleştirecek yolların geçtiği arazide olması ve
doğal enerji kaynaklarına sahip olması, ABD’nin bölgeye
girişimlerinin esas nedenleriydi. Özellikle de Hazar Denizi
petrollerinin dünya pazarına sürülmesi yolunda ABD, Almanya ve
Rusya arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. Washington
bölge etkinliğini artırmak için bu bölgede devam eden antik
çatışmalara Rusya’dan farklı olarak çözüm arayışı içindedir.
Güney Kafkasya`nın genel olarak özellikleri:
Stratejik yeraltı zenginliklerini ve petrol yatakları
nedeniyle uygun ekonomik ham madde kaynağı ve pazar
imkanlarına sahiptir.
Elde bulunduğu sürece Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Doğu
Anadolu ve Orta Asya`yı kontrol
eder. Rusya`nın güney cephesinin
savunmasında kuvvet tasarrufu sağlayacak savunulması kolay bir
bölgedir.
Sıcak denizlere ulaşmaya imkan sağlayacak stratejik
mevkilerinde en kısa olanlarının çıkış noktasını teşkil ve bu
istikametleri kontrol eden bir bölgedir.
Güneye taarruz için uygun bir çıkış bölgesidir.
İran`ı kontrol etmek için çok önemli bölgedir.
Washington Güney Kafkasya ve Hazar havzası devletlerde
demokrasinin ve bağımsızlığın güçlenmesi için politik
demokrasi ve pazar ekonomisi kurumlarının yaratılmasına
çalışıyor. Ama yine de Amerikanın bölgedeki politik önceliği
eline geçirmek istediği petrol kuyularıdır. ABD`nin dış işleri
bakanının yeni bağımsız devletlerle ilgili özel danışmanı S.Sestanoviçin
söylediği gibi “ ABD tarafından Kafkasya devletlerinin
bağımsızlıklarının desteklenmesinin, ekonomilerinde ilerleyiş
yapabilmesi için çaba sarf etmesinin sebebi petrol ve
stratejik konumudur”. (1) Enerji Bakanı
F.Pebyanın sözlerine göre “ bizi asıl rahatsız eden Basra
Körfezinden bağımlılığın daha da artmasıdır. Hazar havzasının
geliştirilmesi petrol bağımlılığını azaltır ve enerji
güvenliğini sağlar”. (2) Amerikan şirketleri bu bölgede kendi
maddi çıkarlarından çok ABD`nin hayati çıkarlarını
düşünüyorlar. Çünkü bu bölge Asya`yla Avrupa`yı İran ve
Rusyasız kavuşturan tek bölgedir. Bu bölgeye de kontrolü ABD
kendi eline almak istiyor. (3)
Eski dış işleri bakanı J.Baker`in dediği gibi “ XXI. yüzyılda
Hazar petrolünün endüstri için önemi şimdiki Basra Körfezi`nin
önemi kadar olacak”. (4)
ABD bu bölgenin Rusya`nın hem ekonomik hem de askeri
bağımlılığından kurtulması için çok sayıda girişimlerde
bulunmuştur. Bu bağlamda Kongre`nin alt komitesinin Ortadoğu
ve Güney Asya’yla ilgili danışmanı senatör S.Braunbek`in
Kongre`nin “İpek Yolu” stratejisinin kabul edilmesi üzerine
yaptığı konuşma ilginçtir “ ABD Güney Kafkasya ve Orta Asya`da
liderliğini daha da aktif şekilde göstermelidir. Bu güne kadar
bu bölgedeki ABD politikası ABD`nin Rusya politikası olarak
algılanıyor. Bu devletler bağımsız ve bu devletlere eşit
davranmak lazım. Onların coğrafi konumu stratejik bakımdan çok
önemlidir. Lakin Rusya`yla İran arasında yerleşmesi
bağımsızlıklarını korumalarında bazı sorunlar yaratabilir. Biz
ABD olarak onların politik ve ekonomik bağımsızlıklarını
korumalarında yardımcı
olmalı ve bu devletlerin Batı meyilli politikalarına destek
çıkmalıyız”. (5)
Bölgenin petrol faktörü Avrupa devletlerini de harekete
geçirmiş oldu. ABD`yle beraber İngiltere, Fransa ve diğer
Avrupa şirketleri de burada büyük oranda pay sahibi olmak için
büyük çabalar sarf ettiler. Ama ABD`nin bölgedeki en güçlü
rakibi İngiltere oldu. İngiltere SSCB dağıldıktan sonra kendi
silahını- British Perolium`u (BP) işe saldı. Bu gün bölgede
işletilen petrolde en çok pay sahibi olan şirket BP`dir.
90`lı yıllarda ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Avrasya iletişim
koridorunun yani batıdan doğuya bir yolun uzanmasını
istiyordular. 1995 yılında AB`nin kabul edilmiş üçüncü
programına esasen “Büyük İpek Yolu`nu” hatırlatan Venesiya
İtalya`nın Güneyi-Poti-Tiflis-Erivan-Bakü-Krassnovodsk-Bişkek
yolunun bir daha işlenmesi öneriliyor. (6) Bu koridor Güney
Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını korumalarında büyük rol
oynayacak, bölgesel işbirliğinin güçlenmesine yol açacak,
Hazar petrolünün dünyaya satışını kolaylaştıracaktır. Bu
kolaylıklar iş adamlarının bölgeye yatırım yapmalarını
sağlayacaktı. Bölgede Rus ve İran şirketlerinin nüfusunun
artmasından korkan ABD için de bu yol hayati önem taşıyordu.
ABD bölgedeki yatırımların risk altına alınmaması için bölge
devletlerine reformlar yapmalarını öneriyor. ABD`nin bölge
için temel politikaları:
•
Demokrasinin güçlendirilmesi, Pazar ekonomisinin yaratılması.
Devletler arasında sorunların çözülmesi.
•
Enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve Batı`yla Doğu
arasındaki yolun yeniden işe başlaması.
•
Güvenlik konusunda işbirliği. (7)
•
Bölgedeki aşırı milliyetçi ve ya aşırı dinci akımların
caydırılması, Kuzey
Kafkasya başta olmakla bölgede destabilizasyonun önlenmesi
•
Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının ve toprak
bütünlüklerinin korunması.
•
Türkiye`nin Kafkasya uyuşmazlıklarında samimi bir arabulucu
olarak hizmet etme konusundaki isteklilik ve kabiliyetinin
desteklenmesi.
Tahran`ın rejim değişikliği yapana, batı yönlü dış politika
çizgisi benimseyene kadar baskı altında tutulması
Amerikan ve diğer ülke şirketlerinin bölgedeki ticari
faaliyetlerinin desteklenmesi olarak görebiliriz. (8)
B. AZERBAYCAN-ABD İLİŞKİLERİ
B.1- AHC Dönemi İlişkileri
Uzun bir zaman sonra, Azerbaycan 1991`de bağımsızlığına tekrar
kavuşunca, ilişkiler konusunda da gelişmeler yaşanmaya
başlanmıştır. Bu defa da ilişkilerin geliştirilmesinde ilk
ayağı petrol oluşturmaktaydı. Daha Ocak 1991`den itibaren
Azerbaycan petrolü ile ilgilenen Amerikan şirketleri açılan
ilk ihaleleri de kazanmışlardır. (9) Ama bu, ABD`nin Azerbaycan
politikasının oluşumunda Ermeni lobisinin rolünü
azaltmamıştır. 25 Aralık 1991`de tüm diğer eski Sovyet
Cumhuriyetleri ile beraber Azerbaycan`ın da bağımsızlığını
tanıyan ABD, Azerbaycan ile diplomatik ilişki kurma kararını
ancak 23 Şubat 1992`de almış ve 17
Mart 1992`de de Bakü`de Büyükelçilik açmıştır. Halbuki
Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini hemen 25 Aralık
1991`den itibaren başlatmış, bu ülkede büyükelçiliğini ise
Şubat 1992`de açmıştır. Daha 12 Aralık 1991`de bir
üniversitede yaptığı konuşmada ABD Dışişleri Bakanı Jeyms
Baker, savaşmak için silahlanmayı, ABD Başkanı G.Bush ise 25
Aralık 1991`de televizyonda yaptığı konuşmada demokrasi
ilkelerine uymamayı neden göstererek Azerbaycan ile
ilişkilerinde ve Azerbaycan`a yardım yapılmasında aksama
olabileceğinin ipuçlarını vermişlerdir.
İlerleyen süreçte hem Azerbaycan topraklarının Ermenistan
tarafından işgali meselesi, hem de petrol faktörü itibariyle
Azerbaycan ABD ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşandı.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ocak 1991`den itibaren petrol
ihalelerine ilk sırada katılan ABD şirketleri, bu konuda
birinciliği hiç kimseye
kaptırmamışlardır. 1991 yazında dönemin Mütellibov yönetimi
Hazar`daki en önemli petrol yataklarından olan Azeri isimli
yatağın işletilmesi için AMOCO (ABD) başkanlığında konsorsiyum
oluşturulmasını kararlaştırmıştır. (10) Azerbaycan, 15
Mayıs 1992`de Azerbaycan Halk Cephesi`nin fiili olarak
iktidarı ele alması ve 7 Haziran
1992`de Ebülfez Elçibey`in Devlet Başkanı seçilmesiyle kendi
petrollerini işletmek için daha büyük projeyi uygulamaya
hazırlanırken, bu süreçte de Amerikan şirketleri ön sırada
bulunmaktaydılar. (11)
Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali
meselesine gelindiğinde ise, ABD`nin bu konudaki tutumunda
Ermeni lobisinin etkisi daha yoğun bir biçimde
hissedilmekteydi. ABD Dışişleri Bakanı Baker`in hem yukarıda
zikredilen konuşmasında kullandığı ifadeler, hem de Şubat
1992`de gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyareti sonrası Kongrede
yaptığı konuşmasında “Dağlık Karabağ`daki azınlığın hakları
konusunda yeterli güvenceleri alamadığı sürece ABD`nin
Azerbaycan`a yardım yapamayacağı” şeklindeki açıklaması bunun
göstergelerindendi. (12) Halbuki, Hocalı soykırımı
konusunda ABD yönetimince 12
Mart 1992`de yapılan açıklamada, sadece taraflar ateşkese
davet edilmiş, olayın faillerine ilişkin tek bir ifadeye dahi
yer verilmemiştir. ABD, işgal sorununun çözümü konusunda
çalışan AGİT Minsk Grubunda da yer almıştır. Mayıs 1992`de
Helsinki`deki yüksek komiserler toplantısında ABD yetkilisi ve
19 Mayıs 1992`de Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamalarda
Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü ve Azerbaycan`ın “Dağlık
Karabağ ve Nahçivan bölgelerinin” statüsünü tek taraflı ve
güç kullanarak değiştirilmeyeceği vurgulanmaktaydı. (13)
Bu gelişmede, bir ölçüde de Azerbaycan`daki AHC yönetiminin
dış politikada ABD`ye öncelik vermesinin rolü olduğu da
söylenebilir. 8-10 Temmuz 1992`de gerçekleştirilen AGİT
Helsinki zirvesi öncesinde ABD Başkanı G.Bush`un Azerbaycan
Başkanı E.Elçibey`e yazdığı mektupta ve daha sonra yine AGİT
çerçevesinde iki ülke yetkililerinin yaptığı görüşmelerde,
Ermenistan`ın işgalci saldırıları devamlı ilk maddeyi
oluşturmaktaydı. (14)
Bu arada, ABD`nin eski Sovyet Cumhuriyetlerine yönelik
girişimlerini sürdürmekteydi. ABD yeni dönemin fırsatlarından
yararlanarak, bu Cumhuriyetleri “Kuzey Atlantik İttifakına ve
demokratik dünyaya bağlamak, demokrasiyi, bu konuda yetersiz
olan yeni Cumhuriyetlere getirmek” amacındaydı. Bu ve benzeri
amaçlarla ABD yönetimi, yeni Cumhuriyetlere yardım yapılması
konusunda özel yasa çıkarılması için hazırlıklara başlamıştır.
Yasayla ilgili hazırlıklar yapılırken, sürekli bu yasa
kapsamında Rusya ve diğer 11 eski Sovyet Cumhuriyetlerine (3
Baltık Cumhuriyeti başka çerçevede ele alınmaktaydı)
yardım yapılmasından bahsedilmekteydi. Fakat, yaklaşan
başkanlık seçimlerinin de etkisiyle olsa gerek, yasanın
çıkarılmasına yaklaşıldığında, artık gelişmelerde
“Azerbaycan`ın Ermenistan`a (ve eski Dağlık Karabağ özerk
bölgesine) karşı ambargo uygulaması ve diğer saldırgan
tavırları ” nedeniyle bu ülkeyle ilgili olarak yasaya özel
sınırlama getirilebileceğinden bahsedilmeye başlamıştır.
ABD Kongresi 24 Ekim 1992`de 2532 sayılı “Özgürlüklere Yardım
Yasası”nı onaylamıştır : Fakat tek başına değil beklendiği
gibi 907 sayılı ek maddesi ile birlikte. 907 sayılı ek madde,
Azerbaycan`ın; eski Sovyet Cumhuriyetlerine başlangıç için 460
milyon dolar olarak düşünülen yardımın dışında tutulmasını
öngörmekteydi. Ek maddeye göre, “Bu ve benzeri yasalar
kapsamında Azerbaycan`a ekonomik yardım, sadece ABD Başkanı`nın,
Azerbaycan yönetimin Ermenistan ve Dağlık Karabağ`a yönelik
tüm ambargoları ve her türlü kuvvet kullanımını sona
erdirdiği tespit ettiği ve bu konuda Kongreye bilgi
verdiği zaman ” yapılabilecektir. (15)
Ayrıca yasa metninde, daha önceki “Rusya ve diğer 11
Devletleri” ifadesi yerine, artık “Rusya, Ukrayna, Ermenistan
ve diğer devletler” tabiri kullanılmaktaydı. Yasa ve ek
maddesi aynı gün ABD Başkanı G.Bush tarafından imzalanarak
yürürlüğe konmuştur.
Eğer yasanın çıktığı sırada, Ermenistan`ın Azerbaycan`a
yönelik saldırı halinde olduğu ve Azerbaycan topraklarının bir
kısmının işgal altında bulundurduğu, ya da en hafif deyimiyle,
Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir savaşın mevcut olduğunu
göz önünde bulundurursak söylenecek bir şey kalmamaktadır. En
hafif deyimiyle savaş halinde olan iki devletten birinin,
diğerine karşı ambargo uygulamakla suçlamanın, kabul
edilebilir bir yanı olmadığı açıktır. Bu gelişmenin, büyük
ölçüde Ermeni lobisinin yoğun çalışmalarının sonucu olduğu
ortadadır. Nitekim karar Azerbaycan tarafından tepki ile
karşılanmıştır. Çeşitli düzeydeki yetkililerin tepki dolu
açıklamalarıyla beraber, “Azeri”, “Güneşli”, “Çırag” petrol
yataklarına ilişkin konsorsiyumda lider durumunda bulunan
AMOCO (ABD) şirketi, yerini BP`ye (İngiltere) bırakmak zorunda
kalmıştır. Yasanın ve 907 sayılı ek
maddesinin kabulünden sonra geçen sürede Azerbaycan-ABD
ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Azerbaycan
yetkilileri ABD yetkilileri ve özel şirket temsilcileri ile
gerçekleştirilen hemen-hemen tüm görüşmelerde bu konuyu dile
getirmiş ve sürekli bu ek maddenin kaldırılması yönünde
girişimlerde bulunmuşlardır. Mayıs 1993`de Azerbaycan
Parlamento Başkanı İ.Gember Başkanlığındaki Azerbaycan
heyetinin ABD ziyareti sırasında, Azerbaycan`ın ABD
Büyükelçiliği açılmış, yetkililer ve basın mensuplarıyla
gerçekleştirilen görüşmelerde, bölgedeki olayların gerçek yüzü
ortaya konmaya çalışılmıştır.
B.2- ABD Dış Politikasında Lobi Faktörünün ABD Azerbaycan
İlişkilerine Etkisi
Etnik olgu, günümüz Amerikan iç politikasında etkili olduğu
kadar, dış politikasında da aynı ölçüde etkin bir unsurdur.
Yahudi, Yunan, Ermeni, vb. gibi bazı güçlü etnik çıkar
grupları Amerikan iç politikasında büyük güç sahibi
olmuşlardır ve özünde ait oldukları ülkelerle ilgili dış
politika konularında da bu gücü giderek artan bir şekilde
kullanma eğilimindedirler. Etnik çıkar gruplarının etkisi,
politika belirleme sürecini etkileyen ve iç politik sistemin
doğası, devlet – toplum ilişkileri, kamuoyunun ve toplumsal
grupların rolü ve hatta politika belirleme sürecini etkileyen
fikirler ve algılamalar gibi konular dahil, çok geniş kapsamlı
iç determinantlarla yakından ilgilidir.
1990’lı yılların başından günümüze kadar olan sürede Emeni
lobisinin ABD’nin Azerbaycan’a
yönelik dış politikalarının şekillendirilmesi üzerindeki rolü
örneğinden giderek, iç etnik çıkar gruplarının dış
politikanın belirlenmesindeki rolünü değerlendireceğim.
Ermeni çıkar gruplarının ABD politikaları üzerinde önemli
etkilerini göstermekle beraber, Ermeni etnik lobisinin
özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra, ABD’nin
Azerbaycan’a yönelik politikalarının belirleyici öğesi
olmadığı ve etkisinin açık ulusal çıkarlarla sınırlı olduğu
vurgulanmaktadır. Fakat aynı dış politikayı Karabağ savaşı
yıllarında göremiyoruz.
ABD politika belirleme sürecine etkide bulunan etnik gruplar
dahil, çeşitli çıkar gruplarına izin verme faktörler daha
geniş kapsamda devlet – toplum ilişkilerinin doğasında ve
ülkenin politik ve parti organizasyonunda yatmaktadır. (16)
Burada değinilmesi gereken en önemli nokta Azerbaycan adına
baskı gruplarının bulunmaması ve ABD’nin doğal olarak
sağladığı bu olanaklardan yararlanmamasıdır. Azerbaycan ABD’de
aleyhindeki baskı gruplarına karşı ABD’deki Yahudi
Lobilerinden yararlanmak istemektedir. Yani Azerbaycan ABD dış
politikasını etkileyebilecek bir etnik baskı grubuna sahip
değildir. Tarihi ve toplumsal nedenlerden dolayı Azerilerin
burada bulunmamasına karşın, özelikle İran devriminden sonra
rejim karşıtı Azerilerin ABD’ye göç etmesi ABD’deki
Azerbaycanlı nüfusunu artırıyor.Fakat bu kişilerin birçoğu
etnik bilinçten yoksun sadece İran’daki rejim değişikliği için
faaliyette bulunan “gruplar” oluşturmaktadır
ve dolayısıyla Azerbaycan’ın bu gruplardan gerçek
anlamıyla verimli olarak yararlanma olanağı bulunmamaktadır. (17)
Buna karşılık Ermeni baskı gruplarının etkinliğine bakmak
için, Ermeni konusu üzerine 1995 yılında teşkil edilen Kongre
Komitesinin ocak 2003 itibari ile
126 üyesi vardır. (18) Ve şu anda ABD kongresinin en büyük
komitesidir. Bunu izleyen ikinci
büyük komite 117 üyeli Rum komitesidir ve birbirleri ile yakın
iş birliği içindedirler. (19) Etnik çıkar grupları ve
organizasyonları tarafından yerine getirilen bir diğer önemli
işlev politik önerileri yapıp onları izlemeleridir. (Bu
nedenledir ki, Azerbaycan’a yıllardır süren ABD ambargosu
uygulandı) Etnik organizasyonlar bu izlemeyi yaparlar ve
üyelerini ve daha geniş toplulukları hükümetteki gelişmeler ve
dünyaca önemli olduklarına inandıkları konularda
bilgilendirirler.
Başlangıçta politik ve ekonomik alanda ABD ile daha yakın bir
işbirliği içinde olmak isteyen Azerbaycan’a karşın ABD,
Azerbaycan’la olan ilişkilerini güçlendirme konusunda fazlaca
gönüllü olmadığından ABD-Azerbaycan ilişkileri asimetrik bir
görünümündeydi.
907 sayılı ambargo ile, Ermeni lobisi Azerbaycan hükümetine
önemli bir ABD hükümeti yardımının yapılmasını engellemekle
kalmamış aynı zamanda Dağlık Karabağ yöresindeki anlaşmazlıkta
Azerbaycan’ın saldırgan rolü üstlendiği olumsuz imajını da
yaratmıştır. Hatta, Ermeni lobisinin bir başka stratejik
zaferi Dağlık Karabağ yöresini
Azerbaycan’ın dışında ayrı bir oluşum olarak (ki bu bölgenin
ABD dahil uluslar arası olarak Azerbaycan’a ait olduğu kabul
edilmiştir) 907. bölümde gösterme şekli ve Azerbaycan’ın
Dağlık Karabağ’a karşı saldırgan güçler kullandığını ifade
etmesidir. 907. bölümle ilgili en ilginç yanı ise, Ermeni
lobisinin Sovyetler Birliği’nden ayrılan yeni bağımsız
devletlere verilecek yardımdan Azerbaycan’ı
yararlandırmamasına karşın, Ermeni Hükümetinin bölgede ABD’nin
rakipleri konumunda olan İran ve Rusya ile dostluk ilişkileri
içinde olan otoriter ve mütecaviz bir hükümet oluşuydu
Ermenistan’ın İran ve Rusya’dan büyük miktarda silah, petrol
ve diğer yardımlar aldığı biliniyordu ve bu durum Azerbaycan
istihbarat birimlerince de defalarca kanıtlanmıştır.
Azerbaycan yetkilileri pek çok bağımsız Amerikalı gözlemcinin
de yaptığı gibi, ABD Hükümetinin ve özellikle Kongresinin
Kafkaslarla ilgili politika yetkilerini etnik Amerikalı çıkar
gruplarının ellerine bıraktıkları şeklinde defalarca
eleştirmişlerdir.Azerbaycan Hükümeti ise Ermenistan’ın abluka
iddialarının kendilerin savaş durumunda farz ettikleri bir
ülkeyle tüm ekonomik ilişkilerini dondurarak ve ortak
projelerde iş yapmayarak kendilerin savunma açısından yasal
haklarını kullandıklarını öne sürerek reddetmiştir.
Ermenistan’ın o dönem için dünyaya açılabileceği tek kara
sınırı İran’dır.
Azerbaycan yetkililere, Ermenistan’ın tek sınır komşusunun
kendileri olmadığını söyleyerek, Ermenistan’ı gerçekten
ablukaya alamayacaklarını söylemişlerdi. 907 sayılı ambargo,
ABD’li yüksek mevkili yetkililer tarafından da şiddetle
eleştirilmiştir. Dağlık Karabağ ile ABD arabulucusu John J.
Maresca bununla ilgili olarak
şunları söylemiştir:
“907. Bölüm Nagorno-Karabağ anlaşmazlığında
Azerbaycan’ın saldırgan rolünde olduğunu kabul etmektedir. Bu
kısıtlayıcı maddenin ifadesi Azerbaycan’ın Ermenistan ve
Nagorno-Karabağ’a karşı saldırgan güç kullanıldığıdır. Ancak
açık olan husus, Azerbaycan’ın hiç kimseye karşı saldırgan güç
kullanmadığıdır. Tam aksine toprakları istila edilen
Azerbaycan bunun sonucunda yüzlerce iç göçmenle sorun
yaşamaktadır. Azerbaycan en az altı yıldır kendini
savunmaktadır. 907. Bölüm, bu nedenle, tamamen gerekçeden
yoksun, haksız ve gerçek dışı varsayımlara
dayalıdır”. (20)
ABD – Azerbaycan örneğinde özellikle ticari ve güvenlikle
ilgili ortaya çıkan yeni çıkarlar, Amerikan ulusal çıkarları
ile Azerbaycan’ı zaman içinde yaklaştırmıştır. Ve sonuç
olarak, ABD’nin Azerbaycan dış politikasını yönlendirmekte
olan Ermeni lobisinin etkisini ve önemini azaltmıştır. Bu
Ermeni lobisinin rolü ABD Azerbaycan ilişkileri daha
geliştikçe kaybolacak anlamında değildir ve doğal olarak,
yalnızca gelişen ABD – Azerbaycan ilişkileri de değildir.
Ermeni lobilerinin etkisiyle ABD- Ermenistan ilişkileri de
güçlenmektedir. Fakat hem Ermeni ekonomisinin içinde bulunduğu
zor durum, “doğal abluka” ABD’li yatırımcılar ve iş çevreleri
için Ermenistan’ı zor durumda bırakıyor. Daha önce de
söylediğimiz gibi Ermenistan’ın tek çıkışı olan İran`dır ve bu
ülke ile ABD’nin ilişkileri bildiğimiz gibi kötüdür. Buna
Gürcistan’daki belirsiz ortam ve Türkiye’nin Ermenistan’la
ilişkilerinin olmamasını da eklersek ABD ve Ermenistan
arasındaki ilişkilerin ekonomik işbirliğine şuan için
ulaşmasının mümkün olmadığını görüyoruz.
ABD – Azerbaycan ilişkileri geliştikçe Ermeni lobisinin
1997’li yıllarda olduğu gibi kolaylıkla Azerbaycan’a karşı dış
politika oluşturuluşunu etkileyemeyecektir. Ermeni çıkar
gruplarının şimdi ve belki de gelecekte hala ABD’nin
Azerbaycan’a yönelik politikalarında büyük etkisi vardır ve
olacaktır. Ancak ABD’nin ulusal çıkarları Azerbaycan’la
giderek örtüştükten sonra, Ermeni lobisinin etkisinin de buna
bağlı olarak daraldığını takip eden dönemlerde görüyoruz.
B.3 - Haydar Aliyev Dönemi ABD İle İlişkiler
1993 yılının 2. yarısından itibaren Azerbaycan`ı yöneten H.Aliyev
iktidarı, konuya ilişkin girişimlerini çeşitli yöntemlerle
sürdürmüştür. Eylül 1993`te ABD Başkanı B.Clinton`a , Başkan
Yardımcısı A.Gore`a ve Kongre Başkanı T.Fole`ye birer mektup
yazan H.Aliyev 907 sayılı ek maddeyi Azerbaycan-ABD
ilişkilerinin gelişmesinde bir engel olarak nitelemiştir.
Ardından Bakü`yü ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanının Yeni
Bağımsız Devletlerle ilgili yardımcısı S.Talbott, Aliyev ile
görüşme sırasında ABD Başkanı`nın mektubunu ona iletmiştir. Bu
mektupta Clinton, 907 sayılı ek maddenin doğurduğu sıkıntıları
azaltmak için, Azerbaycan`a sivil toplum örgütleri
aracılığıyla yardım yapacaklarını vurgulamıştır. 3 Eylül
1994`te ABD`nin BM temsilcisi Madeleine Albright Bakü ziyareti
sırasında, ABD yönetimini
Azerbaycan`a resmi olmayan kanallarla yardımı artıracağını,
907 sayılı ek maddenin önce
yumuşatılması, sonra ise tamamen kaldırılması yönünde gerekli
adımları atacağını ifade etmiştir. (21)
Bu arada aynı dönem içerisinde Azerbaycan açısından önem arz
eden tarihi olaylardan biri gerçekleşmiştir. 20 Eylül 1994`te
Bakü`de Azerbaycan petrollerinin işletilmesine ilişkin 4 ABD
şirketinin de katıldığı “Yüzyılın Anlaşması ” imzalandı. Bu
olay hiç kuşkusuz Azerbaycan-ABD ilişkilerinin gelecekteki
seyri açısından da büyük önem arz etmekteydi. (22)
1995-96 yıllarında Azerbaycan ciddi ekonomik sıkıntılar
yaşamakta ve maddi desteğe ihtiyaç duymaktaydı. Fakat 907
sayılı ek madde Azerbaycan`ı neredeyse yıllık bütçesi kadar
maddi yardımdan mahrum bırakmaktaydı. ABD`nin Azerbaycan`a
yardımları bakımından 907 sayılı ek maddenin etkisini görmek
açısından karşılaştırma yapacak olursak, 1995 yılı itibariyle
ABD`den Ermenistan`ın aldığı toplam insani yardım yaklaşık 455
milyon ABD doları teşkil etmiştir.
1996`da Azerbaycan ABD ilişkileri sürecinde Azerbaycan
açısından hem olumlu, hem de olumsuz gelişmeler
gerçekleşmiştir. Olumlu gelişme ABD`nin Azerbaycan`a resmi
yollardan yardım yapabilmesi için bir kapının açılmış
olmasıydı.
25 Ocak 1996`da Temsilciler Meclisi ve 26 Ocak 1996`da Senato
TM üyesi Charles Willson`un 907
sayılı ek madde konusundaki düzeltme önerisini onaylamıştır. (23)
Karar aynı gün ABD Başkanı tarafından imzalanarak yürürlüğe
konmuştur. “Willson Düzeltmesi”, ABD
Başkanı`nın, gayri resmi kanallardan Azerbaycan`a yapılan
yardımların göçmen ve mültecilerin ihtiyaçlarını
karşılamada yetersiz kaldığına karar vermesi durumunda,
Azerbaycan`a resmi yollarla da yardım yapılabilmesini
öngörmekteydi. Olumsuz gelişme ise 1997 yılı için yardım
yasasının “Porter Düzeltmeleri” dikkate alınarak, 11 Haziran
1996`da TM`de onaylanması olmuştur. “Porter Düzeltmeleri”, ABD
yönetiminin Azerbaycan ve eski DKÖB coğrafyasından olan
göçmenlere, sanki eski DKÖB bağımsız bir devletmiş gibi, ayrı
ayrı yardım yapılmasını öngörmek suretiyle, Azerbaycan`ın
toprak bütünlüğünü ihlal ediyordu. Kararla ilgili olarak 12
Haziran 1996`da ABD yönetimi, 18 Haziran 1996`da Azerbaycan
Dışişleri Bakanlığı sert tepki vermişlerdir. Buna karşın,
Ermenistan Dışişleri Bakanlığı 15 Haziran 1996`da bir açıklama
yayınlayarak, ABD yönetiminin bu düzeltme konusundaki tutumunu
eleştirmiştir. Azerbaycan ve ABD yönetimlerinin tepkileri ve
bazı senatörlerin yoğun çalışmaları sonucunda Senato, 26
Temmuz 1996`da 1997 yılı için yardım yasasını, “Porter
Düzeltmeleri” ni dikkate almadan onaylamıştır. Azerbaycan
Başkanı Aliyev ile TM Uluslararası İlişkiler Komitesi
yetkilileri daha sonraysa bir grup TM üyesi arasında
gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda kararın nihai metninde “
Dağlık Karabağ bölgesi de içinde bulunmak kaydıyla
Azerbaycan`a ...” ifadesi yer almıştır. (24)
Şubat 1997`de ABD`nin yeni Dışişleri Bakanı Madeleine Albright,
Senatonun Uluslararası İlişkiler Komitesinde yaptığı
konuşmada, “Clinton yönetiminin Azerbaycan`a yapılan
yardımlarla ilgili sınırlandırmalara karşı olduğunu
22 ve 907 sayılı ek maddeyi
kaldırmak için Kongrede yapılacak olan her türlü girişimi
desteklediğini” ifade etmiştir. (25)
Azerbaycan-ABD ilişkileri açısından 1997 yılının en önemli
olayı ise, Azerbaycan Başkanı Aliyev`in ABD ziyareti olmuştur.
Ziyarete 27 Temmuz 1997`de başlayan Aliyev, birçok diğer
görüşmeden sonra 1 Ağustos 1997`de Clinton ile görüşme
gerçekleştirmiştir. Görüşme sırasında Clinton 907 sayılı ek
maddenin kaldırılması için elinden geleni yapacağını ifade
etmesine rağmen, görüşme sonrası imzalanan ortak metinde buna
ilişkin ifadelere yer verilmemiştir. Yine aynı gün ABD Başkan
Yardımcısı Albert Gore ve Azerbaycan Devlet Aliyev tarafından,
Azerbaycan ve ABD`nin enerji sektöründe işbirliğine ilişkin
anlaşma ve Chevron, Exxon, Mobil şirketleriyle SOCAR arasında
Abşeron, Nahçıvan ve Oğuz isimli petrol yataklarının
işletilmesi konusunda anlaşma imzalanmıştır. Bunların yanı
sıra
AMOCO şirketiyle İnam yatağına ilişkin işbirliği anlaşması da
imzalanmıştır. (26)
29 Ekim 1998`de Azerbaycan ve ABD`nin yanı sıra Gürcistan,
Özbekistan ve Kazakistan yetkililerinin katılımıyla imzalanan
“Ankara Deklarasyonu” önemli bir gelişmeydi. ABD Enerji Bakanı
ve diğer devletlerin Devlet Başkanları tarafından imzalanan
deklarasyon, bu devletlerin Bakü-Ceyhan`ı desteklemelerini
öngörmekteydi. 907 sayılı ek maddenin kaldırılması için 1999
yılı içerisinde petrol şirketlerinin çabaları yoğunlaşarak
devam etmiştir. Özellikle Senato ve TM`de yapılan dış
politikaya ilişkin oturumlarda konuşma yapan yetkililer, 907
sayılı ek maddenin mevcudiyetinin ABD`nin tarafsızlığına hem
gölge düşürdüğünü, hem de kendisi
için çıkar bölgesi olan Hazar havzasında hareket alanını
sınırlandırdığını dile getirmişlerdir. 22-24 Nisan 1999
tarihlerinde Azerbaycan Başkanı Aliyev NATO`nun 50. yıl
kutlama törenlerine katılmak için ABD`ye gitmiştir. Orda
yaptığı görüşmelerde de asıl konu 907. ek madde olmuştur. (27)
1999 yılında yaşanan en önemli gelişmelerden birisi Beyaz
Saray tarafından 17 Aralık 1999
tarihli “ABD`nin Hazar Bölgesi Enerji Politikası Hakkında
Bilgi Notu” başlıklı belgesinin yayınlanması olmuştur. (28)
Belgede, Azerbaycan`ın da aralarında bulunduğu yeni
bağımsızlığını kazanmış Hazar Havzası Ülkeleri`nin
bağımsızlığının ve güvenliğinin güçlendirilmesi, bölgedeki
enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara engellenmeden
ulaştırılması konusunda ABD`nin önemli adımlar atması
gerektiği ifade edilmekteydi.
Aliyev Mayıs 2000`de ABD Senatörleri ile yaptığı görüşmelerde
ve Ekim 2000`de, Albright`a yazdığı
mektupta, 907 sayılı ek maddenin mevcudiyetinin verdiği
rahatsızlığı tekrar dile getirmiştir.
George W. Bush`un Başkan seçilmesiyle birlikte Azerbaycan`ın
konuya ilişkin umutları daha da artmıştır. Nitekim, Nisan
2001`de Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali
sorununun çözümü konusunda ABD`de gerçekleştirilen Key West
görüşmeleri sırasında, hemen sonrasında Azerbaycan ve ABD
Başkanları arasındaki görüşmelerde, Azerbaycan Başkanı Aliyev
ile Senatörler ve diğer ABD yetkilileri arasında
gerçekleştirilen toplantılarda konuya ilişkin değerlendirmeler
yapılmış, anılan maddenin kaldırılması için girişimlerin
süreceği ifade edilmiştir. 16
Haziran 2001`de Bakü`de ABD`nin Azerbaycan Sahil Güvenlik
birimlerine hibe ettiği hücumbot, düzenlenen törenle denize
indirilmiştir. ABD`nin Bakü Büyükelçisi Ross Wilson, törende
yaptığı açıklamada 15 metre uzunluğundaki hücumbotun
Azerbaycan`a yapılan yardım programı çerçevesinde hibe
edildiğini ve Azeri kara sularının güvenliğinin korunmasında
kullanılacağını söylemiştir. Büyükelçi bu tür yardımların
devam edeceğini kaydetmiştir.
2001 Temmuzunda Azerbaycan ile İran arasında Hazar`ın
paylaşmasına ilişkin çıkan kriz, ABD’nin bölgede Azerbaycan`ı
yalnız bırakmaması gerektiği yorumlarına neden olmuştur. Kriz
sırasında ABD`nin İran`ı suçlayıcı ve Azerbaycan`ı
destekleyici mahiyette açıklama yapması da olumlu gelişme
olarak dikkat çekmiştir.
B.4 - 11 Eylül Sonrası ABD-Azerbaycan İlişkileri
11 Eylül sonrası gelişmeler ABD yönetimine, uzun zamandan beri
ifade ettiği 907 sayılı ek madde
konusunda bir takım adımlar atma olanağı sağlamıştır. Dünya
çapında herkesin dikkati “Terör karşıtı mücadele”ye
yönelmişken ve Azerbaycan tam olarak bu harekatı
desteklediğini ifade etmekteyken ABD yönetimi de Afganistan`daki
operasyonlar ve genel olarak terör karşıtı operasyonları
kapsamında Azerbaycan ile de işbirliği yapacağını ifade
etmiştir. Bu bağlamda Azerbaycan`a resmi kanallarla yardım
yapılabilmesi için 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının
durdurulması yönünde girişim başlatılmıştır.Bush
yönetimi Kongre`ye mektupla müracaat
ederek, 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının durdurulması
konusunda Başkan`a yetki verilmesini
istemiştir.
24 Ekim 2001`de Senato, 14 Kasım 2001`de Kongre`nin iki kanadı
arasındaki uzlaşma komisyonu, 19 Aralık 2001`de ise TM “2002
yılı sonuna kadar 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının
durdurulması konusunda” ABD Başkanına yetki verilmesine
ilişkin kararı onaylamıştır (29). Buna göre, ABD Başkanı ülkenin
güvenliği ve çıkarları, yürütülen terörle mücadele
operasyonunun başarısı açısından gerekli görürse Azerbaycan`a
resmi yollardan yardım yapılmasına karar verebilecektir. Bu
arada Azerbaycan ve ABD Devlet Başkanları arasında 30 Ekim
2001 tarihinde gerçekleşen telefon konuşmasında, alınan karara
ilişkin memnuniyet ve iki Ülkenin askeri alanda işbirliği
yapabilecekleri dile getirilmiştir. Azerbaycan kararı sevinç,
Ermenistan ise tepkiyle karşılamıştır.
Bu arada, ABD yetkililerinin bölgeyle ilgilenmeleri de devam
etmiştir. 15
Aralık 2001`de ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfelt Azerbaycan`ı
ziyaret ederek burada Başkanı Haydar Aliyev, Savunma ve
Dışişleri Bakanları ile görüşmeleri yapmıştır. Görüşmeler
sırasında 907 sayılı ek maddenin kaldırılmasından duydukları
memnuniyeti dile getiren Donald Rumsfeld, yeni durumun ABD`nin
Azerbaycan`a askeri yardım yapmasına olanak sağladığını
umduklarını ifade etmiştir. (30)
15 Aralık 2001`de Rumsfelt Ermenistan’a da giderek burada da
üst düzey yetkililerle görüşmeler gerçekleştirmiştir.
Görüşmeler sırasında 907 sayılı ek maddenin uygulanışının
durdurulması konusuna da değinen Rumsfeld, bu konuda
kötümser olmamak gerektiğini ifade etmiştir. Ona göre,
alınan karar, Ermenistan ile ABD arasında bazı askeri
alanlarda işbirliğini ve ABD`nin Ermenistan`a askeri yardımını
daha kolay hale getirmiştir.
Sonraki dönemlerde de görülmüştür ki, Azerbaycan`daki yoğun
beklentilerin ve söylemlerin tersine, ABD`nin Kafkasya
Politikasında Azerbaycan-Ermenistan dengeleri açısından ciddi
bir değişiklikten bahsetmek aşırı iyimserliktir. Çünkü ABD,
Azerbaycan`a yönelik her hangi bir olumlu adımını hemen
Ermenistan`a yönelik attığı olumlu bir adımla dengelemek
zorunda kaldığı gözükmektedir. Bu nedenle de ABD`nin 907
sayılı ek maddenin uygulamasını durdurmasını Azerbaycan Dış
Politikası açısından başarı olarak görmekle beraber, H.Aliyevin
bu karar sonrasında yaptığı bir açıklamada yer verdiği ”Bu
karar sadece sembolik anlamda önemlidir.Bizim için maddi önemi
yoktur. Zira maddi açıdan en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde
yardımlar konusunda ambargo vardı.” görüşünü de unutmamak
gerekmektedir.
2002 yılındaki önemli gelişmelerden birisi, Haydar Aliyev`in
ABD Bakü Büyükelçiliği tarafından “4 Temmuz Bağımsızlık Günü”
dolayısıyla verilen resepsiyonda yaptığı konuşmasında, ABD`nin
uluslararası terörizme karşı verdiği mücadelede yanında
olduklarını bir kez daha vurgulamakla beraber, ABD`nin
dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan sorunların çözümünde
aktif rol oynadığına işaret ederek, Azerbaycan topraklarının
Ermenistan tarafından işgali meselesinin
çözüm bulunmasında da daha cesur davranacağı inancını
taşıdığını da ifade etmiştir. (31) Bu
konuşma, ABD`nin gelecek dönemde Güney Kafkasya`ya ilişkin
siyasal süreçlerde daha aktif rol alacağının habercilerinden
birisi olmuştur.
Azerbaycan-ABD ilişkileri açısından önemli bir noktayı
Azerbaycan Başkan`ı Haydar Aliyev`in Şubat 2003 sonu başlayan
ABD ziyareti olmuştur. Ziyaretin ABD Başkan`ı George Bush`un
daveti üzerine gerçekleştirileceği ziyaretin başlamasından
kısa süre önce açıklanmıştır. Ziyaret sırasında Aliyev 24
Şubat 2003`te önce AGİT Minsk Grubunun ABD`li Eşbaşkanı ile
ardından da ABD Ticaret Bakanı ile görüşmeler yapmıştır. 25
Şubat 2003`te Azerbaycan-ABD Ticaret Odasında Hazar`ın doğal
kaynakları konusunda bir konferansa katılan ve konuşma yapan
H. Aliyev, 26
Şubat 2003`te ABD Başkanı Bush ile görüşme gerçekleştirmiştir.
Görüşme sırasında ikili ilişkilerin durumu ve geliştirme
perspektifleri, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından
işgali sorununun çözümü, uluslararası güvenlik, teröre karşı
işbirliği gibi konular ele alınmıştır. Aliyev`in ABD
ziyaretinin hemen öncesindeki bir kaç gün içerisinde çok
sayıdaki Rusyalı yetkili ile görüşmeler yapmış olması ilginç
bir rastlantı oluşturmuştur.
ABD Başkanı George Bush`un Hazar Havzası Özel Temsilcisi
Steven Mann`ın 10. Hazar Petrol ve Doğalgaz Fuarına katılmak
üzere yaptığı Azerbaycan ziyareti H. Aliyev dönemi
Azerbaycan-ABD ilişkilerinin son halkalarından birisini
oluşturmuştur. Ziyaret çerçevesinde Azerbaycan Başkan`ıı H.
Aliyev tarafından da kabul edilen Mann, görüşmede ABD`nin,
Hazar havzası enerji kaynaklarının kullanımı konusunda verdiği
güçlü desteğini bir kez daha H. Aliyev`e iletmiştir.
ABD, 2003 yılından itibaren Azerbaycan’da üs kurmak için
görüşmelere devam etmektedir. Azerbaycan eski Başkan`ıı Haydar
Aliyev, Rusya, İran ve ABD arasında başarılı bir şekilde denge
politikası izlemiş, bu konuda kesin bir yanıt vermeyerek kendi
manevra alanının kısılmasına imkan vermemiştir. Ancak 2004
yılı başlarından itibaren ABD’nin Azerbaycan’da askeri üs
konusu yeniden gündeme gelmiştir. 2004 Ağustos ayı başında
Başkan İlham Aliyev tarafından Azerbaycan Milli Güvenlik
Kanunu onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa gereğince
Azerbaycan sınırları içerisinde yabancı ülke askerlerinin
konuşlandırılması yasaklanmaktadır. Bununla Azerbaycan, Rusya
ve İran’ın endişelerini belli bir
ölçüde azaltmış, ABD için ise pazarlık şartlarını daha da
zorlamıştır. (32)
İran Başkan`ı Muhammet Hatemi’nin Azerbaycan ziyaretinin
ardından ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Azerbaycan’a
gelmiştir. Almanya ve Batı Avrupa’da konuşlanan ABD
askerlerinin geri çekilmesinin tartışıldığı bir zamanda,
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının güvenliğinin
sağlanması bağlamında Azerbaycan’da askeri üs kurma talebi
yeniden gündeme taşınmıştır.
Irak operasyonunda Almanya ve Fransa’nın ABD’yi desteklememesi
üzerine Avrupa’da konuşlanan askeri üslerin taşınması ile
ilgili çeşitli haberler yayınlanmaktadır. ABD Savunma
Bakanlığı tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada Batı
Avrupa ve Almanya’da konuşlanan yaklaşık 100 bin Amerikan
askerinin büyük bir bölümünün ülkelerine geri döneceği, bir
bölümünün de NATO’ya yeni üye olmuş Doğu Avrupa ülkelerinde
(Polonya, Bulgaristan) konuşlanacağı bildirilmektedir. Ayrıca
Rumsfeld, Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra
bazı eski Sovyetler Birliği ülkelerinde de askeri üs
edinme projelerinin olduğu konusunda bir açıklama yapmıştır.
Bağımsız eksperler tarafından yapılan değerlendirmelerde ise
bu ülkelerin Kazakistan, Azerbaycan ve Gürcistan olduğu ifade
edilmektedir. ABD, bu ülkelerde askeri üs kurmakla enerji
kaynakları ve petrol boru hatlarının güvenliğini sağlamanın,
terörle mücadelenin yanı sıra Rusya ve İran’ı kuşatmayı da
amaçlamaktadır. ABD, özellikle İran’ın nükleer silah
araştırmaları konusunda ciddi endişelerinin olduğu bilinirken
bu uygulaması ile İran’ı daha yakından kontrol etmek fırsatını
da yakalayacaktır.
Rumsfeld, Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov ile yaptığı
görüşmede Amerikan askerlerini Rusya Federasyonu sınırlarına
yakın bölgelerde konuşlandırmak istediklerini bildirmiştir.
Amerikan askerlerinin Rusya’ya sınırı olan hangi ülkelere
yerleştirileceği konusunda bir açıklama yapılmasa da, bu
ülkelerin Baltık ülkeleri, Kazakistan, Azerbaycan ve Gürcistan
olacağı konusunda ortak bir görüş oluşmuştur. ABD Savunma
Bakanlığı’ndan General Chaerles Wald, Defens News gazetesine
verdiği demeçte Avrupa’daki Amerikan Ordusu Komutanlığının,
Afrika ve Hazar Denizi havzasında askeri varlığını
güçlendirmek niyetinde olduğunu belirtmiştir. Hazar havzası
ülkelerinden öncelikle Azerbaycan’da üs kurmak istediklerini
açıklayan Wald, bu birliklerin BTC petrol boru hattının
güvenliğinden sorumlu olacağını ifade etmiştir. ABD,
Azerbaycan’dan üs talep ederken daha çok, denizde ve karada
bulunan petrol yataklarının ve petrol boru hatlarının
güvenliği konusunu öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda ABD 2003
yılı Ağustos ayında ve 2004 yılı
başlarında Azerbaycan ile birlikte askeri tatbikatlar
düzenlemiştir. 2004 yılı sonlarında
ise NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programı çerçevesinde
Cooperative Best Effort tatbikatını da Azerbaycan’da
gerçekleştirecektir. (33)
Aslında BTC petrol boru hattına yönelik yapılan herhangi bir
terörist saldırı, ABD’nin bölgede askeri üs kurma
gereksinimini de beraberinde getirecektir. Güney Kafkasya
ülkelerinden hiçbiri (Rusya ve İran dahil olmak üzere) terörle
mücadele konusunda askeri, mali ve tecrübe bakımından
avantajlı durumda değildir. Böyle bir saldırı gerçekleştiği
taktirde büyük bir ihtimal ile bölge devletleri kendileri
ABD’ye askeri üs vermeyi teklif edecektir.
Rusya, ABD’nin eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinde askeri
üs edinmesinden oldukça rahatsız olmuş ve bunu çeşitli
vesilelerle dile getirmiştir. ABD’nin Azerbaycan’dan askeri üs
talebi gündeme geldiğinde Rusya’nın Azerbaycan Büyükelçisi
Nikolay Ryabov yaptığı açıklamada ABD Azerbaycan’da askeri üs
edinirse, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözümünde
ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini ifade ederek Azerbaycan
Hükümetini adeta tehdit etmiştir. Bu konular tartışılmaya
başlar başlamaz Rusya Ermenistan ile stratejik işbirliğinden
bahsederek, ikili ilişkileri daha da geliştirmek istediklerini
kamuoyuna duyurmuştur.
Bir başka dikkate değer konu da ABD’nin Azerbaycan ve
Gürcistan’dan askeri üs talep etmesine rağmen, Ermenistan’da
konuşlanan 102. Rus askeri üssü ile ilgili hiçbir açıklamada
bulunmamasıdır. Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’daki Kalesi
olmasına rağmen, ABD bu ülkeye Azerbaycan ve Gürcistan’a
yaptığı yardımdan daha çok yardım yapılmaktadır. Ermenistan’a
yapılan yardım kişi başına göre
hesaplanırsa, ABD’nin İsrail’den sonra en çok Ermenistan’a
yardım yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ABD, Ermenistan’ın
İran’a nükleer silah teknolojisi yardımında bulunmasını da
görmezlikten gelmektedir. Bu bağlamda ABD Ermeni diasporasının
etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ABD’nin ulusal
güvenlik anlayışı, ülkede bulunan bir etnik grubun lobi
faaliyetleri sonucunda basit bir şekilde ihlal ediliyorsa,
Atlantik’in karşı kıyılarında güvenlik sorununu öne çıkararak
üs talep etmesin de fazla samimi olmadığı söylenebilir.
Dolayısıyla ABD’nin amacının enerji kaynaklarının ve ulaşım
güzergahı hatlarının güvenliğini sağlamanın yanı sıra, İran ve
Rusya’yı kontrol etmek olduğu kanaati vermektedir.
ABD’nin Güney Kafkasya’da askeri üs edinmesi, Rusya’yı
bölgedeki askeri varlığını artırmaya itecektir. Bu durumda da
AKKA Anlaşması’nda öngörülen silah kotaları ihlal edilecektir.
Bölgede ABD’nin de silahlanmaya kalkması halinde Rusya’dan
AKKA Anlaşması’nda öngörülen kotalara uymasını talep
edemeyecektir.
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, bölgede yaşanan
ABD-Rusya ve ABD-İran rekabeti nedeniyle denge politikasını
korumaya çalışsa da, Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarını da göz
önüne almak şartıyla, dengeyi ABD’nin lehine bozma ihtimalinin
olduğu tahmin edilmektedir. ABD’nin talebinin karşılanması
bugünkü şartlarda olağan gözükmektedir. Ancak kısa ve orta
vadede Azerbaycan’dan üs alması için öncelikle Rusya’yı ikna
etmesi gerekmektedir. (Rusya’yı ikna edebilirse, İran’ın
itirazları fazla etkili olmayacaktır). Azerbaycan hükümeti
buna karşılık;
ABD’deki Ermeni diasporasının propaganda çalışmaları sonucunda
Senato ve Kongrede Azerbaycan
karşıtı görüşlerin artmasının engellenmesini,
1992 yılında Dağlık Karabağ dışında yedi bölgenin
Ermenistan tarafından işgal edilmesine rağmen, Azerbaycan’ı
saldırgan olarak niteleyen ve Azerbaycan’a yardımı yasaklayan
907 sayılı kararın yürürlükten tamamen kaldırılmasını,
ABD’nin Dağlık Karabağ’ı ayrı birim olarak görmemesini,
bu bağlamda Dağlık Karabağ’a sağlanan yardımların Azerbaycan’a
verilen yardımlar paketi içinde verilmesini,
ABD’ye üs verdiği taktirde Rusya ve İran tarafından
kaynaklanan sorunlar nedeniyle uğradığı ekonomik ve ticari
zararların ABD tarafından karşılanmasını,
Ermenistan’ın uzlaşmaz politikasını yumuşatması için
Ermenistan Hükümetine baskı yapmasını ABD Hükümetinden talep
etmelidir.
ABD, Rusya’yı ikna etmeden önce Azerbaycan ABD’ye askeri üs
verirse, özellikle Dağlık Karabağ konusunda ciddi sorunlarla
karşılaşabilir. Bir önemli nokta ise bu konu gündeme
geldiğinde sanki ABD, Rusya karşısında Azerbaycan’ı yalnız
bırakmaktadır. Aslında Azerbaycan Rusya’nın muhatabı olmaktan
kesinlikle kaçınmalı, Rusya ABD tarafından ikna edildikten
sonra, ulusal çıkarlarının korunması şartıyla ABD’ye üs
vermeli, Kafkasya’da ABD-Rusya, ABD-İran rekabetinde oyuncu
konumuna sokulmaktan kesinlikle kaçınmalı, Azerbaycan- Rusya,
Azerbaycan-İran ilişkilerinin devam etmesine ve
geliştirilmesine çalışmalıdır.
C. GÜRCİSTAN-ABD İLİŞKİLERİ
C.1 –Gül Devriminden Önceki ABD Gürcistan İlişkileri
Sovyetler Birliğinin tam olarak dağılmasının ardından eski
SSCB üyesi olmuş diğer devletlerde olduğu gibi Gürcistan'da da
bir iç boşluk yaranmıştı. Kendisini eski SSCB'nin varisi ilan
etmiş Rusya'nın içerisinde meydana gelen iç savaşlar
(Çeçenistan, İnguşetiya, Tataristan) nedeniyle arka bahçesi
saydığı Kafkas'lardan kopmuştu. Güney Kafkasya'da Rusya'dan
kopmanın ilk adımlarını Gürcistan atmıştır. Fakat o zaman
SSCB'nin "de yuri" ayakta olması ABD'yi bu bölgeye
girmekte çekinceli hale getiriyordu. Diğer bir yandan
Gürcistan'ında kendi içinde gelişen iç savaş ve huzursuzluklar
onun dış politikasını da büyük ölçüde etkilemiştir. 1992 yılının Ocak
aylarından sonra Z. Gamsahurdia'nin iktidarı bırakıp ülkeyi
terk etmesi ve onun yerine E. Şeverdnadze'nin gelmesi
Gürcistan açısından olumlu bir olay olmuştur. Şeverdnadze'nin
SSCB'nin sonuncu Dışişleri Bakanı olması kendisinin birçok
Batı ve ABD'li yöneticilerle şahsi ilişkiler kurmasına neden
olmuştur. Gürcistan'da iş başına geldikten sonra Şeverdnadze
bu ilişkilerden Gürcistan için yararlanmaya çalışmıştır.
Nitekim 25 Mayıs 1992'de dönemin ABD Dışişleri Bakanı James
Baker Lizbon'dan ülkesine dönerken Gürcistan'a gitmiş ve
bununla da ABD'nin Şeverdnadze
yönetimine destek verdiğini belirtmiştir. (34) Şeverdnadze
yönetimininse ABD'ye yönelik politika izlemesinin esas üç
nedeni var. Birincisi ülke içerisinde oluşan etnik çatışmaları çözmek için Rusya'dan
istediğini alamadığı için çözümün diğer yolunu ABD'de,
görmesi. İkincisi RF' nin Gürcistan'a karşı tutumu ve onu
kendi "arka bahçesinin" bir tarafı olarak görmesi. Üçüncüsü
Hazar enerji kaynaklarının başta ABD olmak üzere Batılı
şirketlerce işletmesinden dışarıda kalmamak ve ortaya çıkmış
projelere katılmakla kendi devletinin güvenliğini sağlamak
olmuştur. Diğer yandan ABD'de esas rakibi olan SSCB'nin
yakınında önemli rol üstlenmiş Şeverdnadze'nin karşısında
manevi olarak borçlu durumundaydı. (35) ABD aynı zamanda RF'nin etkin olduğu
bölgelerde onun çıkarlarını
tehdit etmediği süreçte RF'nin her hangi bir askeri
müdahalelerine karşı çıkmamayı düşünüyordu. Rusya'nın Şubat
1993'te "Yakın Çevre Doktrini"ni kabul etmesi ve B. Yeltsin
tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesiyle
Gürcistan'ın ABD ve Batıyla olan ilişkileri sınırlı olmuştur.
Çünkü o zaman Gürcistan'ın üst görevli yetkilileri ve
Şeverdnadze'nin taraftarları Rusya'yı bir tehdit olarak
görmüyor ve aksine ülke içindeki etnik çatışmaların ve
ekonomik huzursuzlukların çözümünü Rusya'da görüyordu. Diğer
yandan ABD'nin de Gürcistan'ı hala Rusya'nın etki alanı olarak
görmesi Gürcistan'la ilişkilerini çok fazla gelişmemesine yol
açtı. İlişkilerde bu tür sınırlı işbirliği 1995 yılına kadar
devam etti. Ama 1995 yılına kadar ABD Gürcistan'a diğer eski
SSCB ülkelerine ayırdığı gibi her yıl belirli bir miktarda
demokrasi ve insani yardımda bulunmuştur. 1995 senesine
geldiğimizde Gürcistan'da yeni bir gelişmelerin olduğunu
görüyoruz. Artık Rusya'nın Gürcistan'daki problemleri çözmek
istemediğini ve bu problemlerin devam etmesi durumunda
Rusya Gürcistan'ı daha iyi bir şekilde kendi etkisi altında
tuttuğu düşüncesini görüyoruz. Rusya'nın bu tutumu hem Gürcü
halkı hem de yönetim tarafından iyice anlaşılmıştı. Artık
yönetim dış politikasında Rusya'ya daha az yer ayırmakta ve
Batıyla ilişkilerini geliştirmeye yön vermekteydi. İlişkilerin
bu tür gelişimini etkileyen diğer bir neden 19 Ağustos 1995'de
E. Şeverdnadze'ye yapılan suikast girişimi olmuştur. Gürcü
yöneticileri bu başarısız suikast girişiminin arkasında
Rusya'nın olduğunu söylüyor ve artık Rusya'yı bir güvenlik
etkeni olarak değil tehdit olarak düşünüyorlardı.
Diğer yandan
Hazar'ın enerji kaynaklarının Batı pazarlarına çıkarılması
için Bakü'de yapılmış anlaşmalar Gürcistan'ın önemini ABD için
artırdı bu devirde. Bunu ayrıca Gürcistan açısından zamanın
şansı olarak da değerlendirebiliriz. Çünkü anlaşmaların
yapıldığı bir zamanda ABD bölgedeki enerji kaynaklarının
Rusya'nın tekelinden çıkarmak için taşınacak petrol ve doğal
gaz kemerlerinin Ermenistan'dan geçmesine taraftar olmuş, ama
Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Azerbaycan buna razı
olmamıştı. İran ve Gürcistan varyantlarında ısrar etmiştir. Bu
devirde İran içerisinde ve dış politikasında ABD ve İsrail'e
yönelik kötü gelişmelerin yaşanması Gürcistan varyantını daha
optimal hale getirmiştir. Bu gelişmeler Gürcistan'ın ekonomik
olarak ABD'ye bağlılığını artırmanın yanı-sıra aynı zamanda
siyasi alanlarda da ABD'yle işbirliğinin artırmasına neden ola
bilirdi. Böylece Gürcistan, Rusya'nın toprak bütünlüğüne ve
bağımsızlığına yönelik oluşturduğu tehdidi, yalnız geniş
anlamda Batı, özel olarak ABD ve bölgesel güç
olarak Türkiye ile dengeleyebileceğini düşünmekteydi. (36)
Eğer
Ağustos 1995 yılında Şeverdnadze'ye karşı gerçekleştirilen suikast başarılı olsaydı
Gürcistan yeniden çok kolaylıkla geriye iç huzursuzluklara ve
etnik çatışmalara girebilirdi. Bu devirde
ABD'nin Gürcistan'a ilgisi de artarak devam ediyordu. Bunun da
bir nedeni vardı. Hazar bölgesinin büyük petrol kaynaklarının
çoğunun Gürcistan'dan ihraç olunması- nı düşünüyordu. Çünkü
eğer Gürcistan'da yeniden münakaşalar başlasaydı, Hazar petrol
ihracatçıları Rusya'yla petrol ihracında azaltmalar
edebilerdi. (37) 1996 yılına geldiğimizde ABD'nin Gürcistan'a
daha sıkı bağlandığını ve hatta ekonomik yardımlar dışında iç
politikaya da etkili olduğunu görüyoruz. Nitekim Clinton
yönetimi 1996'dan itibaren geliştirmeye başladığı Gürcistan'la
ilişkilerini kısa bir süre sonra Tiflis'in karşı - karşıya
olduğu sorunlara sahip çıkarak, Gürcistan'ın hamisi olduğunu
ve Rusya'nın bu ülkenin bağımsızlığına tehdit niteliği taşıyan
girişimlerini önlemek niyetinde olduğunu göstermiştir. (38)
ABD'nin bu devirdeki Gürcistan'a yardımları daha çok USAİD
tarafından sağlanan teknik yardımlarla olmuştur USAİD
yardımlarını üç esas iş için ayırmıştır.
• Ekonominin yeniden yapılandırılma
• Demokratik dönüşüm
• Sosyal istikrarın sağlanması
USAİD aynı zamanda Gürcistan yönetimine bütçe ve ekonomik
reformlar konusunda da danışmanlık yardımları yapmıştır.
Genel olarak geçen yıllar içerisinde ABD yönetiminin eski
Sovyet Birliğinin yerinde kurulmuş yeni bağımsız Devletlerine
(YBD) yardımı ABD'nin en önemli bölgeler olan bu araziye
dikkatinin artırmasına neden olmuştur. ABD yönetiminin
düşüncesine göre bu bölgede, güvenlik, gelişme ve kalkınmanın
hızlanması ayrıca demokrasinin artışı sayesinde bölgede ABD`nin
çıkarları korunabilir. Bunun için ABD 1997 yılında bölgeye
yönelik mali yardımlarını artırmıştı. Bu yardımlar özellikle
Gürcistan ekonomisinin kalkınması için yapılmıştır. 1997
yılının Temmuz ayında Gürcistan Başkan`ı E. Şeverdnadze ABD'ye
resmi bir ziyarete gitti. Bu ziyaret sırasında o ABD'yle
ekonomik ve siyasi işbirliği anlaşmaları imzaladı. Şeverdnadze
ayrıca ABD yönetimiyle askeri işbirliği içinde görüşmelerde
bulunmuştur. (39)
Bu görüşmelerin ardından ABD yönetimi Gürcistan
ordusuna yaklaşık 17.6 milyon dolar askeri yardım yapmıştır. Bunun
dışında ABD özgürlüklere destek kanunu çerçevesinde
Gürcistan'a yaklaşık 27 milyon dolar yardım ayırmıştır. Kısaca
1997 yılını ABD'nin Gürcistan'a dikkatinin ve etkisinin
arttığı yıl olarak da değerlendirebiliriz. 1998 yılının
başlarında Şeverdnadze'nin ABD yönlü politikasını önlemek için
ona karşı yeni bir suikast girişiminde bulunuldu. Ama bu
suikast girişimi de öncekinden farklı olmadı yani
başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı zamanda hükümet içinde de bir
huzursuzluk yaranmıştı. Gürcistan'da 1998 yılında olan
olayları genel olarak şöyle sıralayabiliriz.
•
Şubat ayında Şeverdnadze'ye karşı olan suikast girişimi.
•
Mayıs ayında Abhazya'nın Gali reyonun da yeniden başlanan
savaş ve bu savaş sonucunda 40.000 Gürcünün göçmen olarak
evlerini terk ederek Gürcistan'ın diğer bölgelerine gelmesi.
•
Yaz aylarında ortaya çıkmış kabine krizi.
•
Ekimde yönetime karşı başarısız olan askeri ayaklanma
•
Kasımda olan ekonomik kriz.
Tüm bu yukarıda söylediklerimiz Gürcistan'ın 1998 yılında
ekonomik ve siyasi gelişiminin durmasına neden olmuştur. Ama
tüm bu yaşananlara rağmen Gürcistan yönetimi bazı önemli
reformları yapabilmişti. Gürcistan 1998 yılında ABD'nin
yardımıyla Karadeniz sınır gözlemciliğini Rusya'dan alarak
kendi sınır göz- lemcilerine verebildi. Gürcistan yönetimi bu
yardım kapsamında aynı zamanda Türkiye'yle olan sınırlarını
kendi askeri güçlerinin koruması amacıyla Rusya'yla anlaşma
sağladı. Bu yıl içerisinde ayrıca Gürcistan'da olan ABD
şirketlerinin sayı iki kat arttı. (40) Gürcistan aynı zamanda
Hazar enerji kaynaklarının Türkiye'nin Ak denizi limanlarına
çıkması için oluşacak projeler kapsamında resmi toplantılara
davet aldı. Dış politikaya yardım kapsamındaysa Gürcistan
ABD'den 1999 yılında 1.5 milyon dolar yardım almıştır. ABD'nin
Gürcistan'a yönelik politik ve ekonomik yardımları NATO
çerçevesinde de devam etmiştir. 1999 yılında ABD yönetimi
Gürcistan'a 143.9 milyon dolar yardım etmiştir. Bu yardımın 85.61 milyonu
özgürlük için yapılan yardımlar şeklinde değerlendirilmiştir.
Ayrılan mali yardımının 21.5 milyon dolar çeşitli ABD hükümeti
fonlarından sağlanırken 36.72 milyon dolarlık yardımı ise
Savunma Bakanlığıyla insani yardım kurumları yapmıştır. Ayrıca
USİAD Gürcistan'a 1998 yılında 57 milyon dolar yardım etmiş ve
bu yardımın da 19.25 milyon doları insani yardım, 19.6 milyon
doları ekonomik reformlar, 8.5 milyon doları demokratik
reformlar, 4.4 milyon dolarıysa diğer reformlar için
ayrılmıştır. Gürcistan'a ABD tarafından ayrılan mali yardımlar
bununla sınırlı kalmamıştır.
USDA tarafından 17.8 milyon dolar yardım ayrılmıştır. Bu
yardımın 15 milyon doları Gürcistan hükümetine. 2.8 milyon
dolarıysa gayri - hükümet kuruluşlarına verilmiştir. (41) Böylece
Gürcistan Ermenistan'dan sonra eski SSCB`ye üye ülkeler
içerisinde ABD'den en fazla yardım alan ülke konumuna
gelmiştir. Bu mali yardımlar dışında ABD aynı zamanda
Gürcistan'a siyasi desteğini de kesmemiş ve onu Moskova'nın
etkisinden korumaya çalışmıştır. ABD ayın zamanda Gürcistan'ı
Rusya etkisinden korumak çerçevesinde Gürcü ordusuna da
modernizasyon ve silah almak için de yardımlarını devam
ettirmiştir. Gürcistan ayrıca FMF ve IMET pro- gramlarından da
yararlanabilmiş ve bu programa uygun olarak ABD'den askeri
araçlar alabilmiştir. (42) 1999 yılında ABD hükümeti Gürcistan'a
146.87 milyon dolar yardımda bulunmuştur. Gösterilen bu
yardımın 5 milyon doları ABD Tarım Bakan- lığına 480 sayılı
devlet kanununun 1. maddesine uygun olarak indirimli oranla
39.08 milyon doları ABD Savunma Bakanlığı ve başka insani
yardımlar tarafından edilmiştir. (43)
ABD'nin Güney Kafkasya
ülkelerine ayırdığı yardımlar kapsamında en çok askeri yardımı
da Gürcistan'ın alması iki yorumun ortaya çıkışını sağlıyor.
Birincisi Rusya'nın siyası ve askeri baskısı karşısında
Gürcistan ordusunun direnişini sağlamak, ikincisiyse gelecekte
NATO üyeliğine alınması planlanan Gürcistan ordusunun
modernizasyonunu sağlamak ve Gürcü ordusu ile NATO ordusunu
uzlaştırmak. ABD 1999 yılı ve ondan önceki iki yıl içerisinde
Gürcistan ordusuna 17.5 milyon dolar askeri yardım yapmıştır ki, bu da Gürcistan
için büyük bir rakamdır. (44) 2000 yılında ABD hükümeti
Gürcistan'a 149.56 milyon dolar mali yardım ayırmıştır. Bu
yardımın 108.64 milyon doların Özgürlüğe yardım fonunun
15.33 milyon dolan diğer yardım fonlarının ettiği
yardımlardır. ABD Savunma Bakanlığının 2000 yılında
Gürcistan'a diğer insani kurumlarla birlikte yaptığı yardımın
miktarıysa 25.29 milyon dolar civarında olmuştur. (45)
2000 yılında Gürcistan'a artan mali yardımla birlikte ABD
siyasi desteği de önemli ölçüde artmıştır. Bunun da asıl
nedeni Rusya'da B. Yeltsin'in istifasının ardından V. Putin'in
iktidara gelmesi ve Rusya'nın "Yeni Güvenlik Doktrinini" kabul
etmesiydi.Yeni Güvenlik Doktrininde uluslararası prensiplere
uygun olarak Bağımsız Devletler Topluluğuna üye devletlerle
ilişkilerin geliştirilmesi, Bağımsız Devletler Topluluğu
çerçevesinde Rusya menfaatlerine uygun düşen entegrasyon
süreçlerinin geliştirilmesi: küresel ve bölgesel iktisadi ve
siyasi olaylara Rusya'nın bütün haklara sahip olarak
katılması: yurtdışındaki Rusya vatandaşlarının hukuki hak ve
menfaatlerinin korunması, bu amaçlar siyasi, iktisadi ve
diğer karakterli tedbirlerin
alınması, temel dış politika amaçları olarak ele alınmıştır. (46)
Rusya'nın bu doktrin çerçevesinde Güney Kafkasya'da yerleşmek istemesi ABD'nin
endişelerini haklı olarak artırmaya başladı. Çünkü
Ermenistan'da etkin güç olan Rusya Güney Kafkasya'daki
yerleşmesini Gürcistan üzerinden sürdürecekti.
Bunun için
Rusya'nın elinde iki koz vardı. Birincisi Gürcistan'da çoğu
sayıda Rus üssünün bulunması ve ikincisi ikinci Çeçen - Rus
savaşı nedeniyle Rusya'nın kendi sınır güvenliğini sağlamak
istemesini savunmasıydı. Putin yönetimi kendi sınırlarının
Gürcistan'ın arazisi sayılan Panki Vadisindeki Çeçen
teröristlerce ihlal edildiğini açıklıyor, Washington'un
desteğini arkasına alan Tiflis yönetimiyse bunu yalanlıyordu.
Cumhurbaşkanı Şeverdnadze yaptığı basın konferanslarının
birinde Rusya'nın Gürcistan'a olan baskısını şöyle
eleştirilmiştir: "Panki vadisi problemi Çeçenistan
problemi ile bağlı olarak yaranmıştır ve bazı Rus
politikacılarının söylediği gibi, Çeçenistan problemi bizim
suçumuz değil. (47) Rusya'nın Şeverdnadze'ye olan baskıları direk
onun şahsiyetine de yapılmıştır. Şöyle ki, Rusya'nın
Başsavcısı Şeverdnadze'ye karşı dava açılmasını Rusya
yönetiminden talep etmiştir. Nedeniyse Şeverdnadze'nin SSCB
Dışişleri Bakan işlediği devirde ABD Dışişleri Bakanıyla
yaptığı bir anlaşma- nın devlet çıkarlarına aykırı olması ve
bu anlaşma sonucunda Rusya'nın şimdi de büyük ekonomik
kayıplar vermesi iddiası olmuştur. (48) Ama Rusya'nın Gürcistan'a
olan baskıları sonuç vermedi.
11 Eylül 2001 'de ABD'nin New-
York ve Washington kentlerinde yapılmış terörist saldırıların
ardından ABD ve NATO tarafından baş- latılan askeri
operasyonların dünyayı yeni bir yapılanmaya götürmüştür. ABD
ve onun müttefiklerinin başlatmış olduğu bu yapılanma Güney
Kafkasya bölgesinde de Gürcistan üzerinden başlanmıştır.
Afganistan'da operasyonu başarıyla sonuçlandıran ABD
Gürcistan'ın da isteği üzerine bu ülkeye El - Kaide örgütüyle
ilişkisi olan terörcü grupları ortadan kaldırmak için bir grup
Amerikan askeri yolladı. Bu askerlerin Gürcistan'a yollanması
Rusya tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Ama
Gürcistan'daki alt yapının, halen uluslararası terörizme karşı
mücadeleyi sürdüren ABD ile NATO'nun kullanımına teslim edileceğine
şaşırmamak gerekir herhalde. Çünkü ülkenin Orta Asya'dan
petrol ürünleriyle diğer mineral kaynakların dünya
piyasalarına taşınması bakımından önemli bir transit geçit
bölümünü temsil eden jeopolitik durumu, bu genç bağımsız
Cumhuriyetin yönetimine dış siyaset alanında geniş manevra
olanağı için çok sayıda avantaj vermektedir.
Ayrıca Gürcistan
topraklarının ABD'nin artık oldukça geniş bir biçimde dünya
çapında duyurulmuş olan İran ve Irak'a karşı giriştiği
kapışmanın içerisinde kullanılabileceği
belli bir takım avantajlar sahip bir üs olabilmesi de göz ardı
edilmemesi gerekmektedir. (49) Gürcistan böylece, ABD'nin doğal
bir müttefikine dönüşmektedir. Bununla birlikte Rusya ABD ve
NATO'nun Gürcistan'daki askeri mevcudiyetinin ikinci ve
şimdiki teorik düzeyde olan üçüncü genişletme dalgasına doğal
olarak karşıdır. Çünkü NATO üyesi ülkelerle ABD, Türkiye'yle
askeri alanda işbirliği yapan Gürcistan Rusya'yı tedirgin
etmektedir. (50) Rusya'nın baskılarının amacının Gürcistan'ı Batı
yanlısı politikalarından döndürmek olduğunu bilen ABD,
Gürcistan'ı himaye etmekte ve Rus baskılarına karşı tavır
almaktadır. (51) Bunun yan sıra ABD Gürcistan'ın ihtiyaç duyduğu
toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına yönelik tehdit olarak
algıladığı Rusya baskılarına karşı desteğini her fırsatta dile
getirmiştir. (52) ABD yönetimi Rusya baskıları karşısında
gerilemiyor aksine daha da ileriye doğru ilerliyor.
Gürcistan'da askeri yönden güçlenmeye başlayan ABD FMF
programı çerçevesinde 2001 yılında bu ülkeye 10 UHİH
helikopteri de vermiştir. Böylece ağırlıklı olarak 1996'da
başlayan Gürcistan - ABD ilişkileri, Gürcistan'ın jeopolitik
konumu ve Batıyla bütünleşme stratejisi sebebiyle müttefiklik
düzeyine ulaşmıştır.
C.2 - Gül Devrimi Sırası ve Sonrası ABD Gürcistan İlişkileri
Ana Muhalefeti oluşturan Nino Burjanadze, Zurab Jvaniya ve
Mihail Saakaşvili zamanında Şevardnadze iktidarında üst düzey
görevlerde bulunmuşlardı. Batı, Mihail Saakaşvili’nin
liderliğindeki partinin parlamentoda üstünlük kazanmasından
yana tavır takınıyordu. 2000–2001 yıllarında Adalet Bakanı olarak
görev yapan ve hortumculara karşı mücadele veren Saakaşvili
hem Batı, hem de Gürcistan’da popülariteye sahipti. (53) 2001
yılının ocak ayında hükümetten istifa ederken ‘ Şevardnadze
yönetiminin yolsuzlukla mücadelede yetersiz kaldığını, sorunun
içten kaynaklandığının ‘açıklamasını yapmıştır. Saakaşvili
2001 Ekim ayında Ulusal Hareket Partisini kurmuş, Zurab
Jvaniya ve Nino Burjanadze’nin Birleşik Demokratlarla
işbirliği yaparak ilk sınavını 2002 yılında Tiflis’te yerel
seçimlerde vermiş, yüksek sonuç alarak Tiflis şehir
asamblesine başkan seçilmiştir. Daha sonra iktidarla
mücadelesini bu platformda sürdürmüştür.
Gürcistan'daki resmi kaynakların seçimlerin kesinleşmemiş
sonuçlarına ilişkin yaptıkları bu ilk açıklamalar muhalefet
partileri arasında büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır.
Dolayısıyla, bu açıklanan seçim sonuçlarına muhalefetin
tepkisi çok büyük olmuştur. 4 Kasım tarihinde, Tiflis'in en
merkezi caddelerinden Rustaveli'de yapılan gösterilere katılan
10,000 kadar kişi seçimlere hile karıştırıldığını iddia ederek, Cumhurbaşkanının istifa
etmesini istemişlerdir. (54) Ulusal
Hareket seçim bloğunun lideri Mihail Saakaşvili Başkan
aleyhine yapılan gösterilerde “Ben Hükümeti zorla
devirmeyeceğim, ancak ülkedeki hükümetin barışçıl yollarla
değiştirilmesinin gereklidir” demiştir. Yine aynı lider,
göstericilerin Cumhurbaşkanının muhalefetin seçimlerde
başarılı olduğunu ilan etmesine kadar Parlamento önünde
gösterilerine devam etmelerini istemiştir. Eğer Şevardnadze
bunu kabul etmez ise, bu durumda göstericilerin güvenlik
kordonlarını yararak, Cumhurbaşkanlığı Sarayına girmelerini isteyen Saakaşvili, bu
yolla Cumhurbaşkanının istifaya zorlanabileceğini öne sürmüştür.
(55)
Tüm bu seçim sürecinin iyice tartışmalı hale gelmesi üzerine
Merkez Seçim Komisyonu tartışmaların dışında kalamamıştır.
Protestoların kanlı bir iç savaşa yol açmasını engellemek ve
protestocuların heyecanını bastırmak için Merkez Seçim
Komisyonu Başkanı Nana Devdariani 8 Kasım'da yaptığı
açıklamasında kesin seçim sonuçlarının ancak seçim
itirazlarına ilişkin başvurulara mahkemelerin verecekleri
kararların kesinleşmesinden sonra ilan edileceğini
belirtmiştir. Zaten yasal olarak da kesinleşmiş seçim
sonuçlarının ilanı için 20 Kasım 2003'e kadar beklenmesi
gerekmektedir. Bu şekilde iktidar partileri bir süre kazanmış
ve bu süre içinde siyasi ortamın tekrar istikrar kazanacağı
beklentisine girmiştir.
Ancak, kesinleşmemiş seçim sonuçlarının ilanıyla birlikte
ortaya çıkan gelişmeler iktidarın beklediğinden çok farklı
olmuştur. Çünkü bu seçimi daha önceki seçimlerden farklı kılan
en önemli özellik de şu idi ki, bu seçimlerle birlikte
Gürcistan seçmeni ilk kez sadece hükümet yanlısı olan bazı
partiler arasında değil, gerçek anlamda muhalefet yapan ve
farklı gündemleri olan muhalefet partileri ile iktidar
arasında bir seçim yapma olanağına kavuşmuş olmasıdır. Bu
durumda sokaklara inen protestocuları yatıştırmak da giderek
daha da çok zor olmaya başlamıştır. Siyasi güçlerini daha da
fark eden protestocular da zamanla iktidarı ele geçirmenin o
kadar da zor olmadığını fark ederek protestolarının şiddetini
artırmışlardır.
Tiflis'te seçimleri takip eden üç hafta boyunca süren sokak
gösterilerinde halk seçim usulsüzlüklerini protesto etmiştir.
Saakaşvili halkı her gece sokaklara inmeye
çağırırken, Gürcistan’da kutlanan Aziz George gününde
Saakaşvili destekçilerine parlamentoya zorla girerek ele
geçirmeleri talimatını vermiştir. Bu sırada kürsüde konuşma
yapan Şevardnadze konuşmasını keserek korumalarının yardımıyla
parlamento binasından kaçmıştır. (56)
Tüm bu gelişmelerin sonucunda artık iktidarının sallandığını
gören Eduard Şevardnadze'nin 23 Kasım 2003 tarihinde Cumhurbaşkanlığı
görevinden istifa etmesi üzerine, Gürcistan'ın “gül devrimi”
de gerçekleşmiştir. Geçim sürecinin kontrollü bir şekilde
olmasını sağlamak amacıyla Şevardnadze'nin Cumhurbaşkanlığı
yetkileri de anayasa uyarınca vekâleten kullanmak üzere Nino
Burjanadze'nin eline verilmiştir.
2004 Ocak ayındaki seçimlerde Ulusal Hareket Partisinin lideri
Mihail Saakaşvili cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Demokrasinin “Gül Devrimi’yle” geldiği Gürcistan’da ABD ve
Rusya’nın tutumları önemli kaideyi oluşturuyor. Rusya 'kadife
devrim' süreci sırasında Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un
çok yapıcı bir rol oynamıştır. Şevardnadze yönetimi ile
karşısındaki güçler arasındaki ilişkilerin iyice gerildiği bir
dönemde, İvanov barışçıl bir formül geliştirilmesini
sağlayarak, olayların iyice kontrol dışına çıkmasını
önlemede çok önemli bir katkı yapmıştır. (57) Eğer, bu girişim
olmasaydı, iktidar ve muhalefetin şiddete başvurması çok güçlü bir olasılıktı. Bu
durumda ya iktidar değişikliğine yol açan bu devrim olmazdı,
ya da devrim için “kadife” ve “barışçıl” gibi sıfatların
kullanılması imkânsız olurdu.
ABD devrim süresinde yapıcı rol oynamıştır. Her ne kadar ABD
'Kadife devrim' ile işbaşına geçen güçleri aktif olarak
desteklese de bu desteğin orta vadedeki devamı daha çok bu
güçlerin gerekli reformları uygulamadaki başarısına bağlıdır.
“Gül devrimi” sırasında ABD'nin Tiflis büyükelçisi Richard
Miles'ın Şevardnadze'yi muhalefete karşı şiddet kullanmaması
yönünde açıkça ve sert biçimde uyarmış olması Şevardnadze'nin
iktidarını korumak için ciddi adımlar atmaktan alıkoymuştur (58).
Ancak, yine de 'kadife devrim' ile birlikte iktidara gelen
güçlerin ülkenin siyasi ve ekonomik alandaki sorunlarını kısa
vadede hemen çözemeyeceği de dikkate alınırsa, yeni yönetimin
de başta ABD olmak üzere Batılı ülke ve kuruluşlarla
ilişkisinin 'tozpembe' olacağını söylemek hiç gerçekçi
değildir.
Devrim sonrası Gürcistan’da ünlü para spekülatörü George Soros
ve onun “Açık Toplum” Enstitüsünün rolünden bahsedilmektedir.
Bununla ilgili görüşleri aşağıdaki bölümde değerlendireceğim.
Gül devrimi sonrası Gürcistan Dış Politikasında önceliği Batı
kurumlarıyla entegrasyonu genişlendirmekte ve ABD ile
stratejik ortaklıkta bulmuştur. Dış Politikada basiretli
politika yürütmeğin önceliğini iç sorunları çözmekte ve
Rusya’nın ekonomik ve siyasi baskılardan uzak kalmakta
görmekteydi. Saakaşvili ekonomik sorunları gidermeğe
çalışırken, eşzamanlı olarak ülke bütünlüğünü tehdit eden
Acaristan, Güney Osetya, Abhazya sorunlarını çözüme
kavuşturmağa çalışmıştır. Bu plan ABD tarafından da
desteklenmiştir. Çünkü Rusya devrim sonrası dönemde bu
sorunlardan yararlanarak Gürcistan’a baskı uyguluyordu.
Saakaşvili ilk başta Acaristan sorununu çözmeye çalıştı ki,
Saakaşvili’yi bunu yapmağa iten en önemli etkenlerden biri
ABD’nin yeni yönetime verdiği açık destekti. Kasım devrimin
diğer eski SSCB cumhuriyetlerinde öykünmelere yol açabilmesi
için yeni yönetimin başarılı olmasının gerekliliği ABD’nin
Kasım devrimindeki rolünün mantıksal sonucudur.
(59) Nitekim başından
itibaren ABD Acaristan sorunun çözümü için aktif rol oynamış
ve bir taraftan Abaşidze üzerinde baskı oluştururken diğer
taraftan da Rusya Federasyonu’nun tarafsızlığını sağlamak için
Moskova ile doğrudan görüşmelerde bulunmuştur. Örneğin, 4 Ocak
2004’te yapılacak Gürcistan devlet başkanlığı seçimlerinin
Acaristan’da da yapılması için ABD’nin Tiflis büyükelçisi
sadece Aralık 2003’de üç defa Batum’u ziyaret etmiş ve sonunda
Abaşidze seçkilerin yapılmasına izin verirken ABD’nin
baskısını açıkça itiraf etmiştir.
Saakaşvili yönetimi, Acaristan sorunu konusunda eski
yönetimden farklı olarak daha sert tutum sergileyeceğini
başından itibaren ortaya koymuştur. Yeni yönetim, devrim
sonrası Gürcistan genelinde yakalamış olduğu olumlu havayla
Acaristan’daki gelişmelerden de yararlanarak, bölgeyi kontrol
altına almayı hedeflemekteydi. Acaristan sorunun çözümü için
yeni yönetimin önünde iki yol mevcuttu. Birincisi, Kasım’da
Tiflis’te yapılanın bir benzerinin Batum’da yapılması,
ikincisi ise askeri müdahale idi. Rusya Federasyonu’nun tutumu
askeri müdahale seçeneğini geri plana itmekteydi. Acaristan
Özerk Cumhuriyeti Yüksek Konsey Başkanı Aslan Abaşidze,
baskılara karşı direnemeyerek 6 Mayıs 2004 tarihinde
görevinden istifa etmiş ve arabuluculuk girişimi için Batum’da
bulunan Rus Milli Güvenlik Genel Sekreteri İgor İvanov’la
Moskova’ya gitmiştir. Böylece, Gürcistan merkezi hükümeti ile
Acaristan Özerk Cumhuriyeti arasında 10 yılı aşkındır
süregelen gerginlik giderilmiştir. Saakaşvili bütün bunları
başarılı bir biçimde bir araya getirerek, Abaşidze’nin giderek
sertleşen ve yeni yönetimin üzerine gelmesine yol açan
hatalarından da yararlanarak Abaşidze sorununu çözmeyi
başarmıştır.
ABD, Gürcistan’ın iç sorunlarının çözülmesinde etken olmakla
kalmamış, yaptığı ekonomik yardımlarla Gürcistan Ordusunun
modernizasyonu, ekonomik kalkınmaya destek gibi çeşitli
konularda yardımda bulunmuştur. Bunun dışında Azerbaycan ve
Gürcistan için hayati önem taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol
hattının tamamlanma sürecine girmesi de bölgede Amerikan
yaptırımlarının uygulandığının bir göstergesidir.
ABD’nin devrim sonrası Gürcistan ile ilişkilerini
değerlendirirken George Bush’un Tiflis Ziyaretini incelemekte yarar var. ABD Başkanı
Bush 9–10 Mayıs 2005’te Tiflis’i ziyaret etmiştir. Bu ziyaret bir Amerikan
Başkanının Kafkasya’ya ilk ziyaretidir. Bölgedeki dengeler,
buna ilişkin algılamalar ve Gürcü-Rus ilişkileri göz önünde
bulundurulursa Bush’un ziyareti önemli bir gelişme ve kuvvetli
bir mesajdır. Bir Rus analizci, bunu “Moskova’nın yüzüne
atılmış tokat” (60) olarak değerlendirmiştir. Buna karşılık Bush,
ister “Özgürlük Meydanı”nda halka yaptığı konuşmada, isterse
de Saakaşvili ile ortak basın toplantısında, pek çok
analizcinin ve siyasetçinin beklediğinden farklı olarak, daha
ılımlı bir üslup kullanmıştır. Böylece, fiili mesajla sözlü
mesaj adeta dengelenmeye çalışılmıştır.
Bush’un Tiflis ziyareti Gürcistan örneğinde eski Sovyet
coğrafyasında Rus- Amerikan rekabeti ve demokratikleşme
problemi olmak üzere iki açıdan incelenebilir. Eski SSCB
cumhuriyetleri, bağımsız devlet geleneklerinin zayıf oluşu,
düzenli ve güçlü ordularının olmayışı gibi ortak özellikler
taşımaktadır. Bu da söz konusu coğrafyada güç boşluğu
doğurmuştur. ABD bu boşluğu doldurmakta meraklıdır. Bugün
Kafkasya’daki gelişmeleri, tek bir cümle ile özetlemek
gerekirse, Kafkasya’nın giderek daha fazla Amerikan nüfuz alanı haline
gelmekte olduğu söylenebilir. Bush’un Tiflis ziyareti de bunun
tescili olarak görülebilir.
Bush’un Tiflis ziyaretinin ikinci yönü eski Sovyet
coğrafyasında demokratikleşmeye verilen destektir. Bunu da
Rusya’ya yöneltilen demokratikleşme eleştirileri ve diğer
cumhuriyetleri öykündürme çerçevesinde iki açıdan ele almak
mümkündür. Rus-Amerikan ilişkilerinde demokratikleşme problemi
ekseninde bir gerilimin yaşandığı malumdur. Gürcistan ve
Ukrayna gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinin demokratikleşme
çabaları övülürken, bu bağlamda Moskova’ya
yöneltilen demokrasi eleştirileri daha koyu bir görünüme
bürünmektedir. (61) Yeni
demokrasiler öne çıkarılırken geri planda adeta demokratik
ülkelerle çevrili “demokratik olmayan Rusya” ötekisi kurgusu
yapılmaktadır. Bush’un “Özgürlük Meydanı”ndaki konuşmasında da
birkaç kez vurguladığı gibi diğer bölge halklarının da
demokrasi çabalarının destekleneceği gösterilmektedir. Bush’un
Tiflis ziyaretinde bölgeye yönelik ve genelde demokratik
gelişmeleri destekleyen mesajlar vermiştir. Onlardan en
başlıcası Gürcistan halkına mesajdı: Bush, “Siz burada
güllerle silahlanıp kararlığınızın verdiği güçle toplandınız
ve özgürlüğünüzü istediniz. Ve siz harekete geçtiğiniz için
bugün Gürcistan hem egemen hem de özgür, ayrıca bölgenin ve
dünyanın bir özgürlük feneri” dedi. Rusya’ya yakın Güney
Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlık taleplerine destek vermeyen
Bush, “Gürcistan’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tüm
devletlerce saygı gösterilmeli” dedi. (62)
Bush bölge ülkelerine hitaben verdiği mesajlar da vardı:
"Şimdi Kafkasya'da, Orta Asya'da ve Ortadoğu'da kalpleri aynı
özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var.
Özgürlük istiyorlar ve özgür olacaklar". (63) George Bush’un
Gürcistan ziyaretinde verdiği mesajlar bilhassa bölgedeki ve
dünyadaki demokratik olmayan rejimlere verilmiş bir mesajdı. (64)
D. ERMENİSTAN - ABD İLİŞKİLERİ
Ermenilerin ABD ile olan ilişkileri aslında XX yüzyılın
başlarından başlamaktadır. Aslında Ermeniler ABD'deki ve diğer
ülkelerdeki lobicilik faaliyetlerinin başlamasını 1915
yılında Osmanlılarca Ermenilere yapılmış olan Sözde Ermeni
Soykırımına bağlarlar. Yani tehcir olayından sonra Ermeniler
tüm dünyaya dağılmışlar ve kendi haklarını korumak için
lobiciliğe başlamışlardır. Lobiciliğin ana hattını da
Türkiye'nin dış politikasına her an mümkün olduğu kadar darbe
indirmek oluşmuştur. ABD'deki Ermeni lobisinin tarihi uzun
olsa da en etkin oldukları devir
60`lı yıllardan sonradır. Bu lobicilik faaliyetleri ABD'de
yaşayan zengin Ermeni asıllı kişiler tarafından oluşturulan
çeşitli kuruluşlar vasıtasıyla daha da etkili hala gelmiştir,
ABD'de faaliyet gösteren Ermeni çalışmaları ve Araştırma
Merkezleri çeşitli Amerikan Üniversitelerinde faaliyet
göstermektedirler.
Bunun dışında ABD'de bugün başta Kaliforniya'da olmak üzere
Michigan, New Jersey, New York ve Nevada da ABD ve dünyanın
diğer yerlerinde Ermeni çıkarları için hizmet veren vakıflar
vardır. Bu kuruluşlar dışında ABD'de mevcut olan Ermeni
kiliseleri de buradaki Ermeni
lobisinin etkileyici kollarından biridir. Tüm bu kuruluşlar
1984 yılında Amerika Ermeni Asamblesi adıyla bir lobi kurumu kurmuşlar.
(65)
Bu çalışmalarıyla Ermeni lobisi zaman - zaman istediği Ermenistan'la ilgili
birçok yardım kararlarının çıkarılmasında etkili olmuştur.
1995 yılında Senatör Porterin çalışmalarının sonucu
buna örnektir. ABD`den yıllık Ermenistan'a gelişim için 30,
insani yardım olarak da 85 milyon dolar yardım yapılmasını sağlamıştır devletten.
(66)
Ermenistan'ın Dış politikasına girmezden önce onun jeopolitik
konumuna ve hangi ülkelerle sınır komşusu olmasına da bakmamız
gerekir. Çünkü her ülkenin dış politikasında bu tür durumlar
çok önemlidir. Ermenistan coğrafi olarak "kapalı" bir ülkedir.
Hiçbir denize ve ticari merkezlere doğrudan ya da dolaylı
çıkışı yok durumdadır. Ermenistan'ı eski SSCB
Cumhuriyetlerine bağlayan birçok demir yolları, karayolları ve
deniz yolu Azerbaycan üzerindendir. Çok az kısmı Gürcistan
üzerindendir. Malum Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Azerbaycan
kendi arazisinden Ermenistan'a giden tüm bu yolları haklı
olarak kapatmıştır. Bu yüzden Ermenistan için Gürcistan büyük
bir öneme sahiptir.
Çünkü Ermenistan'ın diğer bir komşu ve
sınır ülkesi olan Türkiye de kendi sınırlarını Dağlık Karabağ
ve Azerbaycan'ın topraklarının Ermeni ve Rus birlikleri
tarafından işgalini durdurmak ve işgal olunmuş toprakların
Azerbaycan'a geri verilmesi nedeniyle kapatmıştır. Bu kapatma
için Türkiye şimdiye kadar birçok Avrupa ülkeleri ve hatta ABD
tarafından baskılara maruz kalmaktadır. Böyle bir durumda
Ermenistan için Gürcistan'ın önemi çok büyüktür. Hem ekonomik
alanda hem de siyasi alanda. Ama Ermenistan'ın Gürcistan'a
toprak talebinde bulunması ve orada yaşayan Ermenilere
muhtariyet verilmesi talebi Gürcistan'la bu ülke arasında
ilişkileri büyük bir çıkmaza sokmuştur. Aynı zamanda
Gürcistan'ın ABD yanlısı bir politika izlemesi onu Rusya'nın
Güney Kafkasya'daki tek varlığı olan Ermenistan'dan
uzaklaştırmıştır. Rusya Ermenistan'ın dış politikasında önemli
rol oynayan bir ülkedir. İster L. T. Petrosyan isterse de R.
Koçaryan'ın Ermenistan'ı Rusya'ya olan bağımlılıktan kurtarma
çabalarında başarılı olamamışlar. Ermenistan'ın diğer bir
sınır komşusu İran'dır. SSCB'nin çöküşünün ardından birçok
yeni devletlerin oluşması ortaya çıkmıştır.
Bu devletlerden
biri de Güney Kafkasya'daki Azerbaycan Cumhuriyetidir. İran,
sınırında Azerbaycan adını taşıyacak bir Cumhuriyetin
varlığını hiçbir zaman istememiştir. Çünkü kendi sınırlan
içerisinde üç tane Azerbaycan Ostani (Vilayeti) ve aynı
zamanda 30 milyon civarında Azerbaycan Türkü yaşamaktadır.
Azerbaycan'la Ermenistan arasında Dağlık Karabağ savaşı
başladıktan sonra İran Ermenistan'a gizli ve açık şekilde her
zaman yardım etmiş ve bu günde bu yardımlar davam etmektedir.
İran'ın Ermenistan'a yardımının nedeni birinci olarak hem
Farsların hem de Ermenilerin aynı milli kökten olmasıysa
ikinci nedeni Azerbaycan'ın iç problemlerden kurtulmamasını
sağlamaktır. Çünkü içerisinde hiçbir problemi bulunmayan ve
ekonomisi güçlü olan bir Azerbaycan İran için tehlikelidir. Bu
yüzden Ermenistan İran'ın bölgede en iyi anlaşabildiği bir
ülkedir.
ABD, 1991 'de bağımsızlığının hemen ardından Ermenistan'ı
tanımış ve diplomatik ilişkiler kurmuştur. ABD'de büyük Ermeni
toplumunun bulunması nedeniyle Ermenistan ile ilişkileri diğer
Güney Kafkasya ülkelerinden farklı olmuştur. Bundan başka daha
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından çok önce ABD ve Ermenistan
arasında bazı ilişkiler mevcut olmuştur. Nitekim daha 1970'li
yılların başlarından itibaren Ermenilerin ABD'ye göç
etmelerine izin verilmiştir. XIX. Yüzyılın sonu, XX. Yüzyılın
başlarından itibaren ve Sovyetler döneminde ABD'ye göç eden
Ermeniler burada ciddi bir şekilde örgütlenmiştir. Bağımsızlık
sonrası ABD'nin Ermenistan politikasının oluşumunda Ermeni
diasporasının büyük önemi olduğu söylenebilir. Bunu ABD-Ermenistan ilişkilerinin ilk
dönemlerini incelediğimiz zaman görebiliriz.
Bağımsızlığının ilk yıllarında ABD, Azerbaycan ve Gürcistan
ile diplomatik ilişkiler kurmasına rağmen, bazı konularda
kendisini dışarıda tutmaya çalışmıştır. Ancak Ermenistan'ın
siyasi, ekonomik ve mali sorunları ile daha yakından
ilgilenmiş, Ermeni diasporasının başarılı faaliyeti sonucunda
Ermenistan'a özel ilgi göstermiştir.
ABD mali ve ekonomik olarak Ermenistan ile daha sıkı bir
işbirliği içinde bulunsa da askeri ve siyasi açıdan
ilişkilerinde ciddi bir gelişme yaşanmamıştır ve ABD'nin
Ermenistan'da askeri varlığı söz konusu değildir. Ermenistan
'Barış İçin İşbirliği' programı çerçevesinde NATO ile
ilişkilerini geliştirmeye çalışsa da, güvenlik alanında Rusya
ile işbirliğine daha çok önem vermektedir.
ABD'nin mali açıdan Ermenistan'ı desteklemesinin en önemli
nedenlerinden biri de ABD Ermeni diasporasının Kongre ve
Senato'da yaptıkları lobi faaliyetleridir. Özellikle
Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından ekonomik
ablukaya alındığını iddia eden Ermeni diasporası 2002 yılı
başlarına kadar ABD'nin Ermenistan'a 1 milyar 200 milyon Dolar
mali yardım etmesini sağlamıştır ki bu açıdan Ermenistan
İsrail'den sonra ABD'den en çok yardım alan ikinci ülke
olmuştur. Üç milyon nüfusa sahip Ermenistan'da kişi başına 42
dolar Amerikan yardımı düşerken bu rakam Bosna'da 34 dolara,
Rusya'da 1.40 Dolara, Hindistan'da ise 0.14
Dolara kadar iniyor.ABD Yönetiminin dış yardımları azaltma
eğilimine karşın bu durumdan etkilenmeyen çok az ülke arasında
bulunan Ermenistan'a 2001 yılı bütçesinden de 90 milyon dolar
ayrıldı. Özellikle de Mitch McConnel'in 1994 yılında
ABD Senatosu Ödenekler Dış Operasyonlar Alt komitesi Başkanı
seçilmesinden sonra ABD yönetimi 1994 yılından şimdiye kadar Ermenistan'a
500 milyon doların üzerinde yardımda bulunmuştur. 1996 yılında
ABD yönetimi Ermenistan'a 300 milyon dolar kredi sağlamış ama
bu kredinin nereye harcandığı üzerinde durmamıştır. (67) 1998
yılında ABD'nin ettiği yardımlar sayesinde Ermenistan'da kişi
başına düşen para 97 dolar olduğu halde Azerbaycan'da bu rakam
3 dolar olmuştur. (68)
Ermenistan Başbakanı A. Margaryan'ın açıklamasına göre, 1992-2001 yılları arasında
ABD, Ermenistan'a teknik ve insani yardım çerçevesinde 1.400
milyon Dolar yardımda bulunmuştur. (69) Bundan başka ABD Kafkasya
ülkelerine mali yardım ederken Dağlık Karabağ'ı ayrı bir birim
olarak görmüş ve yardımda bulunmuştur ki bu durum
Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıması hakkında görüşlerine
ters düşmektedir. (70)
2003 yılında ABD Freedom Support Act programı gereğince
Ermenistan'a 93 milyon 750 bin Dolar, Karabağ'a ise 25 milyon Dolar yardımda
bulunmuştur. (71)
10 Ocak 2002'de Ermenistan'da yapılan Ermenistan
Cumhuriyetinin Güncel Sorunları adlı yuvarlak masa toplasında
Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan'ın ABD'nin
Ermenistan'a yerleşmesi hiçbir zaman Rusya 'nınn varlığı ile
mukayese edilemez ve onun yerini dolduramaz şeklinde açıklama
yapması, ABD- Ermenistan arasındaki ilişkileri etkilememiştir.
Bu açıklamaya rağmen, Ermenistan Barış için İşbirliği programı
çerçevesinde NATO ile ilişkilerine devam etmektedir.
Ermenistan Savunma Bakan Yardımcısı Mikael Melkonyan
NATO-Ermenistan ilişkilerini değerlendirirken NATO ile işbirliği içinde
olduklarını ancak, Ermenistan'ın NATO'ya üye olmak
istemediğini vurgulamıştır. (72) Ermenistan'ın bu tutumu
karşısında bile ABD Ermenistan ile askeri işbirliğine devam
etmekte ve özel olarak askeri yardımlarda bulunmaktadır.
Ermenistan'ın ABD'den aldığı mali yardımlara rağmen, devlet
yetkililerinin bu tür açıklamalarda bulunması özellikle
güvenlik ve askeri ilişkiler açısından Rusya'ya olan
bağımlılığının bir göstergesidir.
18-19 Mayıs 1999'da Erivan'da düzenlenen
'Rusya-Ermenistan-İran: Uygarlık Diyalogu adlı konferansta
konuşma yapan Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksuryun
Partisi) Merkez Yönetim Kurulu Başkanı ve Devlet Başkanı
Koçaryan'ın Danışmanı görevinde bulunan Vahan Ovannisyan
Ermenilerin son 300 yıllık tarihinde Rusya'nın büyük rol
oynadığını ve Ermenistan'ın bağımsızlığının
garantörü olduğunu ifade etmiştir. (73) Ovannisyan'ın bu görüşü 8
Ekim 2002'de Moskova'da düzenlenen 'Yüzyılın Kavşağında Dünya Ermenileri ve
Uluslararası İlişkilerin Güncel Sorunları' adlı konferansta
konuşma yapan Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un görüşleri
ile uyuşmaktadır. İvanov görüşlerini, “...Rusya Kafkasya
devletidir ve bu bölgede doğal çıkarları vardır. Rusya 'nın
Kafkasya politikası tarihi, ekonomik, siyasi, dini ve kültürel
ilişkilerin sürekliliğine dayanmaktadır. Bizim başlıca
amacımız bu bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaktır. Bizim
bölgedeki varlığımız istikrarın sağlanması için yeterlidir. Bu
konu bugün de bizim için güncelliğini korumaktadır. Ermenistan
Kafkasya ülkeleri arasında Rusya için özel öneme sahiptir. İki
ülke arasındaki ilişkiler dostluk ve işbirliği prensibine,
karşılıklı anlaşmaya, milli çıkarların örtüşmesine ve tarihi geleneklere
dayanmaktadır. (74) şeklinde ifade etmiştir.
Ermenistan'da Rusya'nın askeri ve siyasi varlığının büyük bir
ölçüde devam etmesi üzerine ABD, Türkiye'nin Ermenistan ile
olan sınır kapısının açılması için zaman zaman Türkiye'ye
karşı baskı uygulamıştır. ABD, Türkiye ile ilişkilerini
geliştiren Ermenistan'ın bu ülke üzerinden Batıya açılması
üzerine Rusya'nın siyasi ve askeri etkinliğinin
zayıflayacağını düşünmektedir. Bu konuda önemli olan
konulardan biri de ABD'nin tek taraflı olarak Türkiye'ye baskı
uygulamasıdır. Sınır kapılarının açılmasını isteyen ve
Rusya'nın Ermenistan'daki askeri ve siyasi etkililiğinin
zayıflamasına çalışan ABD sözde soykırım propagandasını
durdurmak için Ermenistan'ı uyarmamıştır. Ancak sadece sınır
kapılarının açılması Ermenistan- Rusya askeri ve siyasi
ilişkilerini zayıflatmayacaktır. Bunun da birkaç nedeni
vardır: Her şeyden önce Rusya, Ermenistan yönetiminin iç
işlerine karışmamakta, ülkedeki baskıcı rejimi eleştirmemekte,
insan hakları, basın yayın özgürlüğünü sorgulamamıştır. Dağlık
Karabağ Savaşı'nda Ermenistan'ı her zaman askeri ve siyasi
açıdan desteklemiştir. Rusya'da yaşayan yaklaşık 2 milyon
Ermeni’nin Rusya ile ilişkilerin bozulması sonucunda ana
vatanlarına geri dönmeleri Ermenistan'ın iç politikasında
ciddi sorunların yaşanmasına neden olacaktır (ABD'de yaşayan
yaklaşık 1 milyon Ermeni’nin her hangi bir nedenle ABD
hükümetinin geri göndermesi söz konusu değildir).
Bağımsızlığının ilk yıllarından bugüne kadar Ermenistan Rusya
ve ABD arasında denge politikasını izlemeye çalışmış, hem
Rusya'nın askeri ve siyasi desteğinin hem de ABD'nin mali
yardımlarının devam etmesini sağlaya bilmiştir.
Ancak Ermenistan ile askeri ve siyasi ilişkilerinin üst
düzeyde olmasına rağmen, Rusya Kafkasya'daki etkinliğini daha
fazla sürdürme imkanına sahip değildir. Çünkü, ABD bölgedeki
enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının tamamının
kontrolünü eline geçirmiş ve bölgeye Rusya'dan daha çok
sermaye yatırmıştır. Bu nedenle de bölgenin güvenliğinin
sağlanmasında kendisini sorumlu görmektedir.
1 Bölüm
>>>
2
Bölüm >>>
3
Bölüm >>>
BÖLÜM DİPNOTLARI:
1) S. Çernyavskiy , “Washington`un Kafkasya politikası”,
Uluslararası Hayat,cilt 1,
1999 s. 30
2) Hacıyev, ob.cit. s.372
3) D. Lewis , “The Politics of Energy in the Caspian Region”
Easter Europe and the CommonWealth of İndependent states, 1999, s. 160
4) Ibid, s. 89
5) V. Şoroxov, “Bakü Petrolü ve Politikası”, Bağımsız Düşünce,
1995, s.36
6) Ibid. s., 40
7) Hazar Havzası ve Rusya`nın çıkarları, BDT Enstitüsünün
Raporu, 1998
8) DR.A.Cohen, “ABD, Merkezi Asya ve Güney Kafkasya
ilişkilerinin Perspektif ve Problemleri”, www.ca-c.org/journal
/cac 08-2000
9) Nazim Cafersoy,”Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış
Politikası(Haziran 1992-Haziran
1993)”,ASAM Yayınları,Ankara 2001,s.146
10) Elman Nesirov,”Azerbaycan-ABD Münasebetleri”,Bakü,Kanun
1998,s.93
11) E. Nesirov,” Azerbaycan Petrolü ve Uluslararası Amlaşmalar”,
Bakü, Respublika Hatıra Kitapıyayımları. s, 95
12) Cafersoy, op.cit, s.138
13) Ali Hasanov, “Azerbaycan`ın Dış Politikası: Avrupa
Devletleri ve ABD(1991-1996)” ,
Azerbaycan Devlet Neşriyyatı,Bakü 1998, s.147
14) A. Abbasbeyli, A. Hasanov, “Azerbaycan Uluslararası
Bölgesel Örgütler Sisteminde”, Bakü, Azerneşr Yayımevi, 1999,
s.256
15) John J.Mareska,”U.S. Ban on Aid to Azerbaijan(section
907): How it started in 1992 and Why İtShould be Lifted ”, Azerbaijan İnternational,(6.4) Winter 1998
16) R. Berls, “ABD`nin Ulusal Çıkarları ve Ermeni Lobbisi”,
Moskova, Dirçeliş,1999, s.94
18) Curt Tarnoff, “The Former Soviet Union and U.S. Foreign
assistance”, Congressional ResearchService (CRS) Issue Brief for Congress order Code IB95077, 7
Ocak, 2002
19) Congressional Hellenic Caucus” American Hellenic Council
Web sitesi http://www.americanhellenic.org/network/modules.php?name=Coucus
20) http://www.azer.com/aiweb/categories/magazine/64 folder/64
articles/64 maresca.html(10/12/2003)
21) V.Abdullayev, “Azerbaycan yeni diplomatiya aleminde”,
Bakü, Azerbaycan yayımevi,2000, s.480
22) A.Abbasbeyli, “H.Aliyev ve Dünya Politikası”, Bakü,
Azerneşr, 1997, s.472
23) E.Hasanov, “Azerbaycam-ABD: Anlaşmazlıktan Stratejik
Ortaklığa Doğru”, Bakü, Azerbaycan Üniversitesi Neşriyyatı,
1997, s.103
24) Azerbaycan Gazetesi,19 Eylül 1996
25) Ali Hasanov, “Azerbaycan`ın Dış Politikası: Avrupa
Devletleri ve ABD(1991-
1996)”,Azerbaycan Devlet Neşriyyatı,Bakü 1998, s 164
26) P.Darabadi, A.Abbasbeyli, “Azerbaycan ve Hazar Yeni
Uluslararası İlişkiler Sisteminde”,Bakü, Azerneşr Yayımevi, 2000, s. 211
27) A.Ezimli, “Azerbaycan-NATO ilişkileri”, Bakü, Adiloğlu
Yayımevi, 2001, s, 226
28) Şükrü Elekdağ, “ABD`nin Çelişkili Kafkas Politikası”,
Milliyet,12 Ocak,2000
29) Namik Aliyev,“ ABD`nin Konumu Değişiyor”,Zaman,Bakü,5Ocak
2002
30) “Yine İkili Standartlar” Yeni Musavat,16 Aralık 2001
31) “Aliyev : ABD daha cesur olmalı”,Hürriyet, 5 Temmuz 2002
32) “Azerbaycan Topraklarını Kullanması İçin ABD`ye İzin
Vermedi”, Ayna Gazetesi, 20 Ağustos,2004
33) “NATO Rusyayı Çerçeveye Alıyor”, Musavat, 16 Aralaık, 2004
34) F. Çiloğlu , “Rusya Federasyonu ve Transkafkasya`da Etnik
Çatışmalar” , İstanbul,Sinatle yayınları, 1998, s. 293
35) G.Nodia,.: "Obraz Zapada v Gruzinskom Soznanii",
Mejdunarodniy Opıt Razresheniya Etnicheskih
Konfliktov". http://www.poli.vub.ac.be/publi/etni3/no-dia.htm
36) K. Ağacan., “Bağımsızğlığının 10 Yılında Gürcistan ABD`nin
Kafkasya`daki Kalesi mi?”, Stratejik Analiz , cilt 1 , Sayı11
Mart 2001 ,s. 34
37) "U. S. Government Assistance to and Cooperative Activities
with the New İndependent States of the Former Soviet Union",
FY 1995 Annaual Report. ww\v.state.gov/p/cur/rls/fs/l 1029pf.htm
38) Ağacan, op.cit., s.36
39) D. Dorchiashvili,.: "The Russian Military Presence in
Gcorgia: The Parties Attitudes and
Prospects", Caucasian Regional Studeis, 1997, C. 2, S. 1.
40) Fy. 1998 Annual Report
41) Fy. 1999 Annual Report
42) Fy. 2000 Annual Report
43) Fy. 1999 Annual Report
44) D. Dorchiashvili "Georgia Courts NATO, Strves For Defense
Overhaul", www.eurasianet.org
45) Fy. 2000 Annual report
46) K.Ağacan ,op.cit. , s. 315
47) "Rusya'nın Gürcistan Planlan". Yeni Müsavat gazetesi 7
Ağustos, 2002.
48) "Gürcistan Rusya Karşısında Geri Çekiliyor", Şerg
gazetesi, 10 Eylül 2002
49) M. Hodoryonok,.: "Amerikan Üslerinden oluşan Bir halka"
Stratejik Analiz, Cilt: 2, Sayı 25, Mayıs 2002, S. 94.
50) www.kavkaz.org/news/2OOO/O6/23/news7.htm
51) K.Ağacan, ob.cit, s. 36.
52) Musavat Gazetesi, 15Eylül 2001
53) International Crisis Group, Europe Report N 151, Georgia:
What now? 3 December 2003, s.6
54) Oktay Tanrısever,” Gürcistan’da yapılan 2003 Parlamento
seçimleri ve yol açtığı Kadife Devrimi: Ufukta istikrar
görünüyor mu?”, Stradigma Dergisi, 2004
55) Misha Dzhindzhikhashvili, “Pro-Government Bloc Leads
Georgia So Far”, Associated Press, 3
Kasım 2003.
56) Seth Mydens, “Opposition Unites Behind Georgia Revolt
Leader”, New York Times, 27 Kasım
2003.
57) Sergei Blagov, “Russia Wary of Georgia's Regime Change”,
Eurasia Insight, 26 Kasım 2003.
58) Oktay Tanrısever,” Gürcistan’da yapılan 2003 Parlamento
seçimleri ve yol açtığı Kadife Devrimi: Ufukta istikrar
görünüyor mu?”, Stradigma Dergisi, 2004
59) Kamil Ağacan “ Acaristan’daki gelişmeler ve Saakaşvilinin
zaferi”Stratejik Analiz, Kış, 2004
60) “ABD Gürcistanın tarafında”, , İA Regnum Haber Ajansı, 13
Mayıs 2005
61) Kamil Ağacan ‘”Bush’un Tiflis ziyareti”, ASAM Günlük
Küresel Derlendirme Bülteni,12 Mayıs,2005
62) “Rock yıldızı gibi karşılandı”, Hürriyet, 12 Mayıs 2005
63) “Devrimci” Bush: Gürcü “Devrimi”'ni Övdü, Stratejik Gündem,
USAK Dergisi, 14 Mayıs 2005
64) Bush’un Gürcistan ziyareti sırasında Azerbaycan basınında
tartışmalar yaşanmış, Bush neden Azerbaycan’a uğramadı sorusu
başlıca konu olmuştur. Muhalefet bunu Aliyev hükümetine ters
tokat anlamı taşıdığını iddia etmiştir.
65) "Rus Silah Mafyası Korkuttu", Zaman, 5 Şubat 1998.
66) A. Gasparyan, "Dinamika Karabakskoğa Konflİkta I Rol
Rossiyskoy Federasii v Ego Uregulirovanii (Dağlık Karabağ
Sorununun Dinamiği ve Rusya Federasyonunun Sorunun Çözümündcki
Rolü. www.ca-c.org/journal/cac061999.
67) http://karabakhdoc.gen.az/forum/vievvtopic.php?p=361&sid=ld5fcaf24c-4318ea44e4130831116cl0
68) http://karabakhdoc.gen.az/forum/viewtopic.php?p^361&sid=ld5fcaf24c-4318ea44e4130831116cl0
69) http://karabakh-doc.gen.az/forum/viewtopic.php?p=361&sid=ld5fcaf24-
70) Daha geniş bilgi için bkz: http://www.azg.am/TR/20O21009/-200210O9-O4.shtm
71) Daha geniş bilgi için bkz: http://www.panarmetiian.net/news/rus/headlines/?-
task=archive&day=27 &month=0t &year=2003&id=7203
72) L. Grigoryan, "Armeniya ne Sobiraetsa Vstupat v NATO",
Daha geniş bilgi İçin bkz:
http://www.panarmenian.nct/news/rus/hcadlines/?task=archive&day=13& month=ll&ycar=2002&id=6731
73) S. Petrosyan, "Rossiya - Armeniya - İran:Dialog
Tsivilizatsii", Daha Geniş Bilgi İçin Bkz. http://www.ca-c.org/journal/cac05_1999/st_05_spetros-jan.shtml
74) Vstuplenie Ministra inostrannıh Del Rossii İ. S. İvanova
Zaklyuçitelnom Plenarnorn Zasedanii Mejdunarodnıy Konferantsii
'Arrnyane na Rubeje Vekov i Aktualnıe problemi Mejdunarodnıh
OtnoşeniP, Daha geniş bilgi bkz: http://www-.In.mid.ru/ns-sng.nsf/
6bc38aceada6e44b432569e7004-19ef5/432569d800-022146643256c4d00326374? OpenDocument |
|
|
|
|
|
|
|
|
|