...................
...................
ABD`NİN GÜNEY KAFKASYA POLİTİKASI  -1

Rovshan Mammadov
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararasi İlişkiler Anabilim Dali

                         
...................
 
...................
ABD GÜNEY KAFKASYA İLİŞKİLERİ

A. GÜNEY KAFKASYA’NIN ABD İÇİN ÖNEMİ

Sovyet İmparatorluğunun çöküşünün ardından Güney Kafkasya’da eski SSCB üyesi olmuş üç Cumhuriyet- Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan bağımsızlıklarını kazandılar. Eski SSCB mekanında oluşan bu bağımsız devletlerin varlığı ABD’nin dış politikasında yeni bir yol açmış oldu. 1991 yılına kadar bu bölgeyi kendisi için bir tehdit olarak algılayan ABD artık burayı kendi nüfus alanına çevirmeye başlamıştır. Kafkasya’nın jeostratejik önemi, Büyük İpek Yolunun merkez noktasında bulunması, Uzak Doğu, Orta Asya’yı Avrupa’yla birleştirecek yolların geçtiği arazide olması ve doğal enerji kaynaklarına sahip olması, ABD’nin bölgeye girişimlerinin esas nedenleriydi. Özellikle de Hazar Denizi petrollerinin dünya pazarına sürülmesi yolunda ABD, Almanya ve Rusya arasında ciddi bir rekabet yaşanmaktadır. Washington bölge etkinliğini artırmak için bu bölgede devam eden antik çatışmalara Rusya’dan farklı olarak çözüm arayışı içindedir.

Güney Kafkasya`nın genel olarak özellikleri:

Stratejik yeraltı zenginliklerini ve petrol yatakları nedeniyle uygun ekonomik ham madde kaynağı ve pazar imkanlarına sahiptir.

Elde bulunduğu sürece Doğu Akdeniz, Basra Körfezi, Doğu Anadolu ve Orta Asya`yı kontrol eder. Rusya`nın güney cephesinin savunmasında kuvvet tasarrufu sağlayacak savunulması kolay bir bölgedir.

Sıcak denizlere ulaşmaya imkan sağlayacak stratejik mevkilerinde en kısa olanlarının çıkış noktasını teşkil ve bu istikametleri kontrol eden bir bölgedir. Güneye taarruz için uygun bir çıkış bölgesidir.

İran`ı kontrol etmek için çok önemli bölgedir.

Washington Güney Kafkasya ve Hazar havzası devletlerde demokrasinin ve bağımsızlığın güçlenmesi için politik demokrasi ve pazar ekonomisi kurumlarının yaratılmasına çalışıyor. Ama yine de Amerikanın bölgedeki politik önceliği eline geçirmek istediği petrol kuyularıdır. ABD`nin dış işleri bakanının yeni bağımsız devletlerle ilgili özel danışmanı S.Sestanoviçin söylediği gibi “ ABD tarafından Kafkasya devletlerinin bağımsızlıklarının desteklenmesinin, ekonomilerinde ilerleyiş yapabilmesi için çaba sarf etmesinin sebebi petrol ve stratejik konumudur”. (1) Enerji Bakanı F.Pebyanın sözlerine göre “ bizi asıl rahatsız eden Basra Körfezinden bağımlılığın daha da artmasıdır. Hazar havzasının geliştirilmesi petrol bağımlılığını azaltır ve enerji güvenliğini sağlar”. (2) Amerikan şirketleri bu bölgede kendi maddi çıkarlarından çok ABD`nin hayati çıkarlarını düşünüyorlar. Çünkü bu bölge Asya`yla Avrupa`yı İran ve Rusyasız kavuşturan tek bölgedir. Bu bölgeye de kontrolü ABD kendi eline almak istiyor. (3)

Eski dış işleri bakanı J.Baker`in dediği gibi “ XXI. yüzyılda Hazar petrolünün endüstri için önemi şimdiki Basra Körfezi`nin önemi kadar olacak”. (4) ABD bu bölgenin Rusya`nın hem ekonomik hem de askeri bağımlılığından kurtulması için çok sayıda girişimlerde bulunmuştur. Bu bağlamda Kongre`nin alt komitesinin Ortadoğu ve Güney Asya’yla ilgili danışmanı senatör S.Braunbek`in Kongre`nin “İpek Yolu” stratejisinin kabul edilmesi üzerine yaptığı konuşma ilginçtir “ ABD Güney Kafkasya ve Orta Asya`da liderliğini daha da aktif şekilde göstermelidir. Bu güne kadar bu bölgedeki ABD politikası ABD`nin Rusya politikası olarak algılanıyor. Bu devletler bağımsız ve bu devletlere eşit davranmak lazım. Onların coğrafi konumu stratejik bakımdan çok önemlidir. Lakin Rusya`yla İran arasında yerleşmesi bağımsızlıklarını korumalarında bazı sorunlar yaratabilir. Biz ABD olarak onların politik ve ekonomik bağımsızlıklarını korumalarında yardımcı olmalı ve bu devletlerin Batı meyilli politikalarına destek çıkmalıyız”. (5)

Bölgenin petrol faktörü Avrupa devletlerini de harekete geçirmiş oldu. ABD`yle beraber İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa şirketleri de burada büyük oranda pay sahibi olmak için büyük çabalar sarf ettiler. Ama ABD`nin bölgedeki en güçlü rakibi İngiltere oldu. İngiltere SSCB dağıldıktan sonra kendi silahını- British Perolium`u (BP) işe saldı. Bu gün bölgede işletilen petrolde en çok pay sahibi olan şirket BP`dir.

90`lı yıllarda ABD ve Batı Avrupa ülkeleri Avrasya iletişim koridorunun yani batıdan doğuya bir yolun uzanmasını istiyordular. 1995 yılında AB`nin kabul edilmiş üçüncü programına esasen “Büyük İpek Yolu`nu” hatırlatan Venesiya İtalya`nın Güneyi-Poti-Tiflis-Erivan-Bakü-Krassnovodsk-Bişkek yolunun bir daha işlenmesi öneriliyor. (6) Bu koridor Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını korumalarında büyük rol oynayacak, bölgesel işbirliğinin güçlenmesine yol açacak, Hazar petrolünün dünyaya satışını kolaylaştıracaktır. Bu kolaylıklar iş adamlarının bölgeye yatırım yapmalarını sağlayacaktı. Bölgede Rus ve İran şirketlerinin nüfusunun artmasından korkan ABD için de bu yol hayati önem taşıyordu.

ABD bölgedeki yatırımların risk altına alınmaması için bölge devletlerine reformlar yapmalarını öneriyor. ABD`nin bölge için temel politikaları:

• Demokrasinin güçlendirilmesi, Pazar ekonomisinin yaratılması. Devletler arasında sorunların çözülmesi.
• Enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve Batı`yla Doğu arasındaki yolun yeniden işe başlaması.
• Güvenlik konusunda işbirliği. (7)
• Bölgedeki aşırı milliyetçi ve ya aşırı dinci akımların caydırılması, Kuzey Kafkasya başta olmakla bölgede destabilizasyonun önlenmesi
• Güney Kafkasya cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarının ve toprak bütünlüklerinin korunması.
• Türkiye`nin Kafkasya uyuşmazlıklarında samimi bir arabulucu olarak hizmet etme konusundaki isteklilik ve kabiliyetinin desteklenmesi.

Tahran`ın rejim değişikliği yapana, batı yönlü dış politika çizgisi benimseyene kadar baskı altında tutulması Amerikan ve diğer ülke şirketlerinin bölgedeki ticari faaliyetlerinin desteklenmesi olarak görebiliriz. (8)


B. AZERBAYCAN-ABD İLİŞKİLERİ

B.1- AHC Dönemi İlişkileri

Uzun bir zaman sonra, Azerbaycan 1991`de bağımsızlığına tekrar kavuşunca, ilişkiler konusunda da gelişmeler yaşanmaya başlanmıştır. Bu defa da ilişkilerin geliştirilmesinde ilk ayağı petrol oluşturmaktaydı. Daha Ocak 1991`den itibaren Azerbaycan petrolü ile ilgilenen Amerikan şirketleri açılan ilk ihaleleri de kazanmışlardır. (9) Ama bu, ABD`nin Azerbaycan politikasının oluşumunda Ermeni lobisinin rolünü azaltmamıştır. 25 Aralık 1991`de tüm diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri ile beraber Azerbaycan`ın da bağımsızlığını tanıyan ABD, Azerbaycan ile diplomatik ilişki kurma kararını ancak 23 Şubat 1992`de almış ve 17 Mart 1992`de de Bakü`de Büyükelçilik açmıştır. Halbuki Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini hemen 25 Aralık 1991`den itibaren başlatmış, bu ülkede büyükelçiliğini ise Şubat 1992`de açmıştır. Daha 12 Aralık 1991`de bir üniversitede yaptığı konuşmada ABD Dışişleri Bakanı Jeyms Baker, savaşmak için silahlanmayı, ABD Başkanı G.Bush ise 25 Aralık 1991`de televizyonda yaptığı konuşmada demokrasi ilkelerine uymamayı neden göstererek Azerbaycan ile ilişkilerinde ve Azerbaycan`a yardım yapılmasında aksama olabileceğinin ipuçlarını vermişlerdir.

İlerleyen süreçte hem Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali meselesi, hem de petrol faktörü itibariyle Azerbaycan ABD ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşandı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ocak 1991`den itibaren petrol ihalelerine ilk sırada katılan ABD şirketleri, bu konuda birinciliği hiç kimseye kaptırmamışlardır. 1991 yazında dönemin Mütellibov yönetimi Hazar`daki en önemli petrol yataklarından olan Azeri isimli yatağın işletilmesi için AMOCO (ABD) başkanlığında konsorsiyum oluşturulmasını kararlaştırmıştır. (10) Azerbaycan, 15 Mayıs 1992`de Azerbaycan Halk Cephesi`nin fiili olarak iktidarı ele alması ve 7 Haziran 1992`de Ebülfez Elçibey`in Devlet Başkanı seçilmesiyle kendi petrollerini işletmek için daha büyük projeyi uygulamaya hazırlanırken, bu süreçte de Amerikan şirketleri ön sırada bulunmaktaydılar. (11)

Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali meselesine gelindiğinde ise, ABD`nin bu konudaki tutumunda Ermeni lobisinin etkisi daha yoğun bir biçimde hissedilmekteydi. ABD Dışişleri Bakanı Baker`in hem yukarıda zikredilen konuşmasında kullandığı ifadeler, hem de Şubat 1992`de gerçekleştirdiği Azerbaycan ziyareti sonrası Kongrede yaptığı konuşmasında “Dağlık Karabağ`daki azınlığın hakları konusunda yeterli güvenceleri alamadığı sürece ABD`nin Azerbaycan`a yardım yapamayacağı” şeklindeki açıklaması bunun göstergelerindendi. (12) Halbuki, Hocalı soykırımı konusunda ABD yönetimince 12 Mart 1992`de yapılan açıklamada, sadece taraflar ateşkese davet edilmiş, olayın faillerine ilişkin tek bir ifadeye dahi yer verilmemiştir. ABD, işgal sorununun çözümü konusunda çalışan AGİT Minsk Grubunda da yer almıştır. Mayıs 1992`de Helsinki`deki yüksek komiserler toplantısında ABD yetkilisi ve 19 Mayıs 1992`de Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamalarda Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü ve Azerbaycan`ın “Dağlık Karabağ ve Nahçivan bölgelerinin” statüsünü tek taraflı ve güç kullanarak değiştirilmeyeceği vurgulanmaktaydı. (13) Bu gelişmede, bir ölçüde de Azerbaycan`daki AHC yönetiminin dış politikada ABD`ye öncelik vermesinin rolü olduğu da söylenebilir. 8-10 Temmuz 1992`de gerçekleştirilen AGİT Helsinki zirvesi öncesinde ABD Başkanı G.Bush`un Azerbaycan Başkanı E.Elçibey`e yazdığı mektupta ve daha sonra yine AGİT çerçevesinde iki ülke yetkililerinin yaptığı görüşmelerde, Ermenistan`ın işgalci saldırıları devamlı ilk maddeyi oluşturmaktaydı. (14)

Bu arada, ABD`nin eski Sovyet Cumhuriyetlerine yönelik girişimlerini sürdürmekteydi. ABD yeni dönemin fırsatlarından yararlanarak, bu Cumhuriyetleri “Kuzey Atlantik İttifakına ve demokratik dünyaya bağlamak, demokrasiyi, bu konuda yetersiz olan yeni Cumhuriyetlere getirmek” amacındaydı. Bu ve benzeri amaçlarla ABD yönetimi, yeni Cumhuriyetlere yardım yapılması konusunda özel yasa çıkarılması için hazırlıklara başlamıştır. Yasayla ilgili hazırlıklar yapılırken, sürekli bu yasa kapsamında Rusya ve diğer 11 eski Sovyet Cumhuriyetlerine (3 Baltık Cumhuriyeti başka çerçevede ele alınmaktaydı) yardım yapılmasından bahsedilmekteydi. Fakat, yaklaşan başkanlık seçimlerinin de etkisiyle olsa gerek, yasanın çıkarılmasına yaklaşıldığında, artık gelişmelerde “Azerbaycan`ın Ermenistan`a (ve eski Dağlık Karabağ özerk bölgesine) karşı ambargo uygulaması ve diğer saldırgan tavırları ” nedeniyle bu ülkeyle ilgili olarak yasaya özel sınırlama getirilebileceğinden bahsedilmeye başlamıştır.

ABD Kongresi 24 Ekim 1992`de 2532 sayılı “Özgürlüklere Yardım Yasası”nı onaylamıştır : Fakat tek başına değil beklendiği gibi 907 sayılı ek maddesi ile birlikte. 907 sayılı ek madde, Azerbaycan`ın; eski Sovyet Cumhuriyetlerine başlangıç için 460 milyon dolar olarak düşünülen yardımın dışında tutulmasını öngörmekteydi. Ek maddeye göre, “Bu ve benzeri yasalar kapsamında Azerbaycan`a ekonomik yardım, sadece ABD Başkanı`nın, Azerbaycan yönetimin Ermenistan ve Dağlık Karabağ`a yönelik tüm ambargoları ve her türlü kuvvet kullanımını sona erdirdiği tespit ettiği ve bu konuda Kongreye bilgi verdiği zaman ” yapılabilecektir. (15)

Ayrıca yasa metninde, daha önceki “Rusya ve diğer 11 Devletleri” ifadesi yerine, artık “Rusya, Ukrayna, Ermenistan ve diğer devletler” tabiri kullanılmaktaydı. Yasa ve ek maddesi aynı gün ABD Başkanı G.Bush tarafından imzalanarak yürürlüğe konmuştur.

Eğer yasanın çıktığı sırada, Ermenistan`ın Azerbaycan`a yönelik saldırı halinde olduğu ve Azerbaycan topraklarının bir kısmının işgal altında bulundurduğu, ya da en hafif deyimiyle, Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir savaşın mevcut olduğunu göz önünde bulundurursak söylenecek bir şey kalmamaktadır. En hafif deyimiyle savaş halinde olan iki devletten birinin, diğerine karşı ambargo uygulamakla suçlamanın, kabul edilebilir bir yanı olmadığı açıktır. Bu gelişmenin, büyük ölçüde Ermeni lobisinin yoğun çalışmalarının sonucu olduğu ortadadır. Nitekim karar Azerbaycan tarafından tepki ile karşılanmıştır. Çeşitli düzeydeki yetkililerin tepki dolu açıklamalarıyla beraber, “Azeri”, “Güneşli”, “Çırag” petrol yataklarına ilişkin konsorsiyumda lider durumunda bulunan AMOCO (ABD) şirketi, yerini BP`ye (İngiltere) bırakmak zorunda kalmıştır. Yasanın ve 907 sayılı ek maddesinin kabulünden sonra geçen sürede Azerbaycan-ABD ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Azerbaycan yetkilileri ABD yetkilileri ve özel şirket temsilcileri ile gerçekleştirilen hemen-hemen tüm görüşmelerde bu konuyu dile getirmiş ve sürekli bu ek maddenin kaldırılması yönünde girişimlerde bulunmuşlardır. Mayıs 1993`de Azerbaycan Parlamento Başkanı İ.Gember Başkanlığındaki Azerbaycan heyetinin ABD ziyareti sırasında, Azerbaycan`ın ABD Büyükelçiliği açılmış, yetkililer ve basın mensuplarıyla gerçekleştirilen görüşmelerde, bölgedeki olayların gerçek yüzü ortaya konmaya çalışılmıştır.

B.2- ABD Dış Politikasında Lobi Faktörünün ABD Azerbaycan İlişkilerine Etkisi

Etnik olgu, günümüz Amerikan iç politikasında etkili olduğu kadar, dış politikasında da aynı ölçüde etkin bir unsurdur. Yahudi, Yunan, Ermeni, vb. gibi bazı güçlü etnik çıkar grupları Amerikan iç politikasında büyük güç sahibi olmuşlardır ve özünde ait oldukları ülkelerle ilgili dış politika konularında da bu gücü giderek artan bir şekilde kullanma eğilimindedirler. Etnik çıkar gruplarının etkisi, politika belirleme sürecini etkileyen ve iç politik sistemin doğası, devlet – toplum ilişkileri, kamuoyunun ve toplumsal grupların rolü ve hatta politika belirleme sürecini etkileyen fikirler ve algılamalar gibi konular dahil, çok geniş kapsamlı iç determinantlarla yakından ilgilidir.

1990’lı yılların başından günümüze kadar olan sürede Emeni lobisinin ABD’nin Azerbaycan’a yönelik dış politikalarının şekillendirilmesi üzerindeki rolü örneğinden giderek, iç etnik çıkar gruplarının dış politikanın belirlenmesindeki rolünü değerlendireceğim.

Ermeni çıkar gruplarının ABD politikaları üzerinde önemli etkilerini göstermekle beraber, Ermeni etnik lobisinin özellikle 11 Eylül terör saldırısından sonra, ABD’nin Azerbaycan’a yönelik politikalarının belirleyici öğesi olmadığı ve etkisinin açık ulusal çıkarlarla sınırlı olduğu vurgulanmaktadır. Fakat aynı dış politikayı Karabağ savaşı yıllarında göremiyoruz.

ABD politika belirleme sürecine etkide bulunan etnik gruplar dahil, çeşitli çıkar gruplarına izin verme faktörler daha geniş kapsamda devlet – toplum ilişkilerinin doğasında ve ülkenin politik ve parti organizasyonunda yatmaktadır. (16)

Burada değinilmesi gereken en önemli nokta Azerbaycan adına baskı gruplarının bulunmaması ve ABD’nin doğal olarak sağladığı bu olanaklardan yararlanmamasıdır. Azerbaycan ABD’de aleyhindeki baskı gruplarına karşı ABD’deki Yahudi Lobilerinden yararlanmak istemektedir. Yani Azerbaycan ABD dış politikasını etkileyebilecek bir etnik baskı grubuna sahip değildir. Tarihi ve toplumsal nedenlerden dolayı Azerilerin burada bulunmamasına karşın, özelikle İran devriminden sonra rejim karşıtı Azerilerin ABD’ye göç etmesi ABD’deki Azerbaycanlı nüfusunu artırıyor.Fakat bu kişilerin birçoğu etnik bilinçten yoksun sadece İran’daki rejim değişikliği için faaliyette bulunan “gruplar” oluşturmaktadır ve dolayısıyla Azerbaycan’ın bu gruplardan gerçek anlamıyla verimli olarak yararlanma olanağı bulunmamaktadır. (17)

Buna karşılık Ermeni baskı gruplarının etkinliğine bakmak için, Ermeni konusu üzerine 1995 yılında teşkil edilen Kongre Komitesinin ocak 2003 itibari ile 126 üyesi vardır. (18) Ve şu anda ABD kongresinin en büyük komitesidir. Bunu izleyen ikinci büyük komite 117 üyeli Rum komitesidir ve birbirleri ile yakın iş birliği içindedirler. (19) Etnik çıkar grupları ve organizasyonları tarafından yerine getirilen bir diğer önemli işlev politik önerileri yapıp onları izlemeleridir. (Bu nedenledir ki, Azerbaycan’a yıllardır süren ABD ambargosu uygulandı) Etnik organizasyonlar bu izlemeyi yaparlar ve üyelerini ve daha geniş toplulukları hükümetteki gelişmeler ve dünyaca önemli olduklarına inandıkları konularda bilgilendirirler.

Başlangıçta politik ve ekonomik alanda ABD ile daha yakın bir işbirliği içinde olmak isteyen Azerbaycan’a karşın ABD, Azerbaycan’la olan ilişkilerini güçlendirme konusunda fazlaca gönüllü olmadığından ABD-Azerbaycan ilişkileri asimetrik bir görünümündeydi.

907 sayılı ambargo ile, Ermeni lobisi Azerbaycan hükümetine önemli bir ABD hükümeti yardımının yapılmasını engellemekle kalmamış aynı zamanda Dağlık Karabağ yöresindeki anlaşmazlıkta Azerbaycan’ın saldırgan rolü üstlendiği olumsuz imajını da yaratmıştır. Hatta, Ermeni lobisinin bir başka stratejik zaferi Dağlık Karabağ yöresini Azerbaycan’ın dışında ayrı bir oluşum olarak (ki bu bölgenin ABD dahil uluslar arası olarak Azerbaycan’a ait olduğu kabul edilmiştir) 907. bölümde gösterme şekli ve Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a karşı saldırgan güçler kullandığını ifade etmesidir. 907. bölümle ilgili en ilginç yanı ise, Ermeni lobisinin Sovyetler Birliği’nden ayrılan yeni bağımsız devletlere verilecek yardımdan Azerbaycan’ı yararlandırmamasına karşın, Ermeni Hükümetinin bölgede ABD’nin rakipleri konumunda olan İran ve Rusya ile dostluk ilişkileri içinde olan otoriter ve mütecaviz bir hükümet oluşuydu Ermenistan’ın İran ve Rusya’dan büyük miktarda silah, petrol ve diğer yardımlar aldığı biliniyordu ve bu durum Azerbaycan istihbarat birimlerince de defalarca kanıtlanmıştır.

Azerbaycan yetkilileri pek çok bağımsız Amerikalı gözlemcinin de yaptığı gibi, ABD Hükümetinin ve özellikle Kongresinin Kafkaslarla ilgili politika yetkilerini etnik Amerikalı çıkar gruplarının ellerine bıraktıkları şeklinde defalarca eleştirmişlerdir.Azerbaycan Hükümeti ise Ermenistan’ın abluka iddialarının kendilerin savaş durumunda farz ettikleri bir ülkeyle tüm ekonomik ilişkilerini dondurarak ve ortak projelerde iş yapmayarak kendilerin savunma açısından yasal haklarını kullandıklarını öne sürerek reddetmiştir. Ermenistan’ın o dönem için dünyaya açılabileceği tek kara sınırı İran’dır.

Azerbaycan yetkililere, Ermenistan’ın tek sınır komşusunun kendileri olmadığını söyleyerek, Ermenistan’ı gerçekten ablukaya alamayacaklarını söylemişlerdi. 907 sayılı ambargo, ABD’li yüksek mevkili yetkililer tarafından da şiddetle eleştirilmiştir. Dağlık Karabağ ile ABD arabulucusu John J. Maresca bununla ilgili olarak şunları söylemiştir:
 
“907. Bölüm Nagorno-Karabağ anlaşmazlığında Azerbaycan’ın saldırgan rolünde olduğunu kabul etmektedir. Bu kısıtlayıcı maddenin ifadesi Azerbaycan’ın Ermenistan ve Nagorno-Karabağ’a karşı saldırgan güç kullanıldığıdır. Ancak açık olan husus, Azerbaycan’ın hiç kimseye karşı saldırgan güç kullanmadığıdır. Tam aksine toprakları istila edilen Azerbaycan bunun sonucunda yüzlerce iç göçmenle sorun yaşamaktadır. Azerbaycan en az altı yıldır kendini savunmaktadır. 907. Bölüm, bu nedenle, tamamen gerekçeden yoksun, haksız ve gerçek dışı varsayımlara
dayalıdır”. (20)

ABD – Azerbaycan örneğinde özellikle ticari ve güvenlikle ilgili ortaya çıkan yeni çıkarlar, Amerikan ulusal çıkarları ile Azerbaycan’ı zaman içinde yaklaştırmıştır. Ve sonuç olarak, ABD’nin Azerbaycan dış politikasını yönlendirmekte olan Ermeni lobisinin etkisini ve önemini azaltmıştır. Bu Ermeni lobisinin rolü ABD Azerbaycan ilişkileri daha geliştikçe kaybolacak anlamında değildir ve doğal olarak, yalnızca gelişen ABD – Azerbaycan ilişkileri de değildir. Ermeni lobilerinin etkisiyle ABD- Ermenistan ilişkileri de güçlenmektedir. Fakat hem Ermeni ekonomisinin içinde bulunduğu zor durum, “doğal abluka” ABD’li yatırımcılar ve iş çevreleri için Ermenistan’ı zor durumda bırakıyor. Daha önce de söylediğimiz gibi Ermenistan’ın tek çıkışı olan İran`dır ve bu ülke ile ABD’nin ilişkileri bildiğimiz gibi kötüdür. Buna Gürcistan’daki belirsiz ortam ve Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerinin olmamasını da eklersek ABD ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin ekonomik işbirliğine şuan için ulaşmasının mümkün olmadığını görüyoruz.

ABD – Azerbaycan ilişkileri geliştikçe Ermeni lobisinin 1997’li yıllarda olduğu gibi kolaylıkla Azerbaycan’a karşı dış politika oluşturuluşunu etkileyemeyecektir. Ermeni çıkar gruplarının şimdi ve belki de gelecekte hala ABD’nin Azerbaycan’a yönelik politikalarında büyük etkisi vardır ve olacaktır. Ancak ABD’nin ulusal çıkarları Azerbaycan’la giderek örtüştükten sonra, Ermeni lobisinin etkisinin de buna bağlı olarak daraldığını takip eden dönemlerde görüyoruz.

B.3 - Haydar Aliyev Dönemi ABD İle İlişkiler

1993 yılının 2. yarısından itibaren Azerbaycan`ı yöneten H.Aliyev iktidarı, konuya ilişkin girişimlerini çeşitli yöntemlerle sürdürmüştür. Eylül 1993`te ABD Başkanı B.Clinton`a , Başkan Yardımcısı A.Gore`a ve Kongre Başkanı T.Fole`ye birer mektup yazan H.Aliyev 907 sayılı ek maddeyi Azerbaycan-ABD ilişkilerinin gelişmesinde bir engel olarak nitelemiştir. Ardından Bakü`yü ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanının Yeni Bağımsız Devletlerle ilgili yardımcısı S.Talbott, Aliyev ile görüşme sırasında ABD Başkanı`nın mektubunu ona iletmiştir. Bu mektupta Clinton, 907 sayılı ek maddenin doğurduğu sıkıntıları azaltmak için, Azerbaycan`a sivil toplum örgütleri aracılığıyla yardım yapacaklarını vurgulamıştır. 3 Eylül
1994`te ABD`nin BM temsilcisi Madeleine Albright Bakü ziyareti sırasında, ABD yönetimini Azerbaycan`a resmi olmayan kanallarla yardımı artıracağını, 907 sayılı ek maddenin önce yumuşatılması, sonra ise tamamen kaldırılması yönünde gerekli adımları atacağını ifade etmiştir. (21)

Bu arada aynı dönem içerisinde Azerbaycan açısından önem arz eden tarihi olaylardan biri gerçekleşmiştir. 20 Eylül 1994`te Bakü`de Azerbaycan petrollerinin işletilmesine ilişkin 4 ABD şirketinin de katıldığı “Yüzyılın Anlaşması ” imzalandı. Bu olay hiç kuşkusuz Azerbaycan-ABD ilişkilerinin gelecekteki seyri açısından da büyük önem arz etmekteydi. (22)

1995-96 yıllarında Azerbaycan ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamakta ve maddi desteğe ihtiyaç duymaktaydı. Fakat 907 sayılı ek madde Azerbaycan`ı neredeyse yıllık bütçesi kadar maddi yardımdan mahrum bırakmaktaydı. ABD`nin Azerbaycan`a yardımları bakımından 907 sayılı ek maddenin etkisini görmek açısından karşılaştırma yapacak olursak, 1995 yılı itibariyle ABD`den Ermenistan`ın aldığı toplam insani yardım yaklaşık 455 milyon ABD doları teşkil etmiştir.

1996`da Azerbaycan ABD ilişkileri sürecinde Azerbaycan açısından hem olumlu, hem de olumsuz gelişmeler gerçekleşmiştir. Olumlu gelişme ABD`nin Azerbaycan`a resmi yollardan yardım yapabilmesi için bir kapının açılmış olmasıydı.

25 Ocak 1996`da Temsilciler Meclisi ve 26 Ocak 1996`da Senato TM üyesi Charles Willson`un 907 sayılı ek madde konusundaki düzeltme önerisini onaylamıştır. (23)

Karar aynı gün ABD Başkanı tarafından imzalanarak yürürlüğe konmuştur. “Willson Düzeltmesi”, ABD Başkanı`nın, gayri resmi kanallardan Azerbaycan`a yapılan yardımların göçmen ve mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığına karar vermesi durumunda, Azerbaycan`a resmi yollarla da yardım yapılabilmesini öngörmekteydi. Olumsuz gelişme ise 1997 yılı için yardım yasasının “Porter Düzeltmeleri” dikkate alınarak, 11 Haziran 1996`da TM`de onaylanması olmuştur. “Porter Düzeltmeleri”, ABD yönetiminin Azerbaycan ve eski DKÖB coğrafyasından olan göçmenlere, sanki eski DKÖB bağımsız bir devletmiş gibi, ayrı ayrı yardım yapılmasını öngörmek suretiyle, Azerbaycan`ın toprak bütünlüğünü ihlal ediyordu. Kararla ilgili olarak 12 Haziran 1996`da ABD yönetimi, 18 Haziran 1996`da Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı sert tepki vermişlerdir. Buna karşın, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı 15 Haziran 1996`da bir açıklama yayınlayarak, ABD yönetiminin bu düzeltme konusundaki tutumunu eleştirmiştir. Azerbaycan ve ABD yönetimlerinin tepkileri ve bazı senatörlerin yoğun çalışmaları sonucunda Senato, 26 Temmuz 1996`da 1997 yılı için yardım yasasını, “Porter Düzeltmeleri” ni dikkate almadan onaylamıştır. Azerbaycan Başkanı Aliyev ile TM Uluslararası İlişkiler Komitesi yetkilileri daha sonraysa bir grup TM üyesi arasında gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda kararın nihai metninde “ Dağlık Karabağ bölgesi de içinde bulunmak kaydıyla Azerbaycan`a ...” ifadesi yer almıştır. (24)

Şubat 1997`de ABD`nin yeni Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Senatonun Uluslararası İlişkiler Komitesinde yaptığı konuşmada, “Clinton yönetiminin Azerbaycan`a yapılan yardımlarla ilgili sınırlandırmalara karşı olduğunu 22 ve 907 sayılı ek maddeyi kaldırmak için Kongrede yapılacak olan her türlü girişimi desteklediğini” ifade etmiştir. (25)

Azerbaycan-ABD ilişkileri açısından 1997 yılının en önemli olayı ise, Azerbaycan Başkanı Aliyev`in ABD ziyareti olmuştur. Ziyarete 27 Temmuz 1997`de başlayan Aliyev, birçok diğer görüşmeden sonra 1 Ağustos 1997`de Clinton ile görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşme sırasında Clinton 907 sayılı ek maddenin kaldırılması için elinden geleni yapacağını ifade etmesine rağmen, görüşme sonrası imzalanan ortak metinde buna ilişkin ifadelere yer verilmemiştir. Yine aynı gün ABD Başkan Yardımcısı Albert Gore ve Azerbaycan Devlet Aliyev tarafından, Azerbaycan ve ABD`nin enerji sektöründe işbirliğine ilişkin anlaşma ve Chevron, Exxon, Mobil şirketleriyle SOCAR arasında Abşeron, Nahçıvan ve Oğuz isimli petrol yataklarının işletilmesi konusunda anlaşma imzalanmıştır. Bunların yanı sıra AMOCO şirketiyle İnam yatağına ilişkin işbirliği anlaşması da imzalanmıştır. (26)

29 Ekim 1998`de Azerbaycan ve ABD`nin yanı sıra Gürcistan, Özbekistan ve Kazakistan yetkililerinin katılımıyla imzalanan “Ankara Deklarasyonu” önemli bir gelişmeydi. ABD Enerji Bakanı ve diğer devletlerin Devlet Başkanları tarafından imzalanan deklarasyon, bu devletlerin Bakü-Ceyhan`ı desteklemelerini öngörmekteydi. 907 sayılı ek maddenin kaldırılması için 1999 yılı içerisinde petrol şirketlerinin çabaları yoğunlaşarak devam etmiştir. Özellikle Senato ve TM`de yapılan dış politikaya ilişkin oturumlarda konuşma yapan yetkililer, 907 sayılı ek maddenin mevcudiyetinin ABD`nin tarafsızlığına hem gölge düşürdüğünü, hem de kendisi için çıkar bölgesi olan Hazar havzasında hareket alanını sınırlandırdığını dile getirmişlerdir. 22-24 Nisan 1999 tarihlerinde Azerbaycan Başkanı Aliyev NATO`nun 50. yıl kutlama törenlerine katılmak için ABD`ye gitmiştir. Orda yaptığı görüşmelerde de asıl konu 907. ek madde olmuştur. (27)

1999 yılında yaşanan en önemli gelişmelerden birisi Beyaz Saray tarafından 17 Aralık 1999 tarihli “ABD`nin Hazar Bölgesi Enerji Politikası Hakkında Bilgi Notu” başlıklı belgesinin yayınlanması olmuştur. (28) Belgede, Azerbaycan`ın da aralarında bulunduğu yeni bağımsızlığını kazanmış Hazar Havzası Ülkeleri`nin bağımsızlığının ve güvenliğinin güçlendirilmesi, bölgedeki enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara engellenmeden ulaştırılması konusunda ABD`nin önemli adımlar atması gerektiği ifade edilmekteydi.

Aliyev Mayıs 2000`de ABD Senatörleri ile yaptığı görüşmelerde ve Ekim 2000`de, Albright`a yazdığı mektupta, 907 sayılı ek maddenin mevcudiyetinin verdiği rahatsızlığı tekrar dile getirmiştir.

George W. Bush`un Başkan seçilmesiyle birlikte Azerbaycan`ın konuya ilişkin umutları daha da artmıştır. Nitekim, Nisan 2001`de Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorununun çözümü konusunda ABD`de gerçekleştirilen Key West görüşmeleri sırasında, hemen sonrasında Azerbaycan ve ABD Başkanları arasındaki görüşmelerde, Azerbaycan Başkanı Aliyev ile Senatörler ve diğer ABD yetkilileri arasında gerçekleştirilen toplantılarda konuya ilişkin değerlendirmeler yapılmış, anılan maddenin kaldırılması için girişimlerin süreceği ifade edilmiştir. 16 Haziran 2001`de Bakü`de ABD`nin Azerbaycan Sahil Güvenlik birimlerine hibe ettiği hücumbot, düzenlenen törenle denize indirilmiştir. ABD`nin Bakü Büyükelçisi Ross Wilson, törende yaptığı açıklamada 15 metre uzunluğundaki hücumbotun Azerbaycan`a yapılan yardım programı çerçevesinde hibe edildiğini ve Azeri kara sularının güvenliğinin korunmasında kullanılacağını söylemiştir. Büyükelçi bu tür yardımların devam edeceğini kaydetmiştir.

2001 Temmuzunda Azerbaycan ile İran arasında Hazar`ın paylaşmasına ilişkin çıkan kriz, ABD’nin bölgede Azerbaycan`ı yalnız bırakmaması gerektiği yorumlarına neden olmuştur. Kriz sırasında ABD`nin İran`ı suçlayıcı ve Azerbaycan`ı destekleyici mahiyette açıklama yapması da olumlu gelişme olarak dikkat çekmiştir.

B.4 - 11 Eylül Sonrası ABD-Azerbaycan İlişkileri

11 Eylül sonrası gelişmeler ABD yönetimine, uzun zamandan beri ifade ettiği 907 sayılı ek madde konusunda bir takım adımlar atma olanağı sağlamıştır. Dünya çapında herkesin dikkati “Terör karşıtı mücadele”ye yönelmişken ve Azerbaycan tam olarak bu harekatı desteklediğini ifade etmekteyken ABD yönetimi de Afganistan`daki operasyonlar ve genel olarak terör karşıtı operasyonları kapsamında Azerbaycan ile de işbirliği yapacağını ifade etmiştir. Bu bağlamda Azerbaycan`a resmi kanallarla yardım yapılabilmesi için 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının durdurulması yönünde girişim başlatılmıştır.Bush yönetimi Kongre`ye mektupla müracaat ederek, 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının durdurulması konusunda Başkan`a yetki verilmesini istemiştir.

24 Ekim 2001`de Senato, 14 Kasım 2001`de Kongre`nin iki kanadı arasındaki uzlaşma komisyonu, 19 Aralık 2001`de ise TM “2002 yılı sonuna kadar 907 sayılı ek maddenin uygulanmasının durdurulması konusunda” ABD Başkanına yetki verilmesine ilişkin kararı onaylamıştır (29). Buna göre, ABD Başkanı ülkenin güvenliği ve çıkarları, yürütülen terörle mücadele operasyonunun başarısı açısından gerekli görürse Azerbaycan`a resmi yollardan yardım yapılmasına karar verebilecektir. Bu arada Azerbaycan ve ABD Devlet Başkanları arasında 30 Ekim 2001 tarihinde gerçekleşen telefon konuşmasında, alınan karara ilişkin memnuniyet ve iki Ülkenin askeri alanda işbirliği yapabilecekleri dile getirilmiştir. Azerbaycan kararı sevinç, Ermenistan ise tepkiyle karşılamıştır.

Bu arada, ABD yetkililerinin bölgeyle ilgilenmeleri de devam etmiştir. 15

Aralık 2001`de ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfelt Azerbaycan`ı ziyaret ederek burada Başkanı Haydar Aliyev, Savunma ve Dışişleri Bakanları ile görüşmeleri yapmıştır. Görüşmeler sırasında 907 sayılı ek maddenin kaldırılmasından duydukları memnuniyeti dile getiren Donald Rumsfeld, yeni durumun ABD`nin Azerbaycan`a askeri yardım yapmasına olanak sağladığını umduklarını ifade etmiştir. (30)

15 Aralık 2001`de Rumsfelt Ermenistan’a da giderek burada da üst düzey yetkililerle görüşmeler gerçekleştirmiştir. Görüşmeler sırasında 907 sayılı ek maddenin uygulanışının durdurulması konusuna da değinen Rumsfeld, bu konuda kötümser olmamak gerektiğini ifade etmiştir. Ona göre, alınan karar, Ermenistan ile ABD arasında bazı askeri alanlarda işbirliğini ve ABD`nin Ermenistan`a askeri yardımını daha kolay hale getirmiştir.

Sonraki dönemlerde de görülmüştür ki, Azerbaycan`daki yoğun beklentilerin ve söylemlerin tersine, ABD`nin Kafkasya Politikasında Azerbaycan-Ermenistan dengeleri açısından ciddi bir değişiklikten bahsetmek aşırı iyimserliktir. Çünkü ABD, Azerbaycan`a yönelik her hangi bir olumlu adımını hemen Ermenistan`a yönelik attığı olumlu bir adımla dengelemek zorunda kaldığı gözükmektedir. Bu nedenle de ABD`nin 907 sayılı ek maddenin uygulamasını durdurmasını Azerbaycan Dış Politikası açısından başarı olarak görmekle beraber, H.Aliyevin bu karar sonrasında yaptığı bir açıklamada yer verdiği ”Bu karar sadece sembolik anlamda önemlidir.Bizim için maddi önemi yoktur. Zira maddi açıdan en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemde yardımlar konusunda ambargo vardı.” görüşünü de unutmamak gerekmektedir.

2002 yılındaki önemli gelişmelerden birisi, Haydar Aliyev`in ABD Bakü Büyükelçiliği tarafından “4 Temmuz Bağımsızlık Günü” dolayısıyla verilen resepsiyonda yaptığı konuşmasında, ABD`nin uluslararası terörizme karşı verdiği mücadelede yanında olduklarını bir kez daha vurgulamakla beraber, ABD`nin dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan sorunların çözümünde aktif rol oynadığına işaret ederek, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali meselesinin çözüm bulunmasında da daha cesur davranacağı inancını taşıdığını da ifade etmiştir. (31) Bu konuşma, ABD`nin gelecek dönemde Güney Kafkasya`ya ilişkin siyasal süreçlerde daha aktif rol alacağının habercilerinden birisi olmuştur.

Azerbaycan-ABD ilişkileri açısından önemli bir noktayı Azerbaycan Başkan`ı Haydar Aliyev`in Şubat 2003 sonu başlayan ABD ziyareti olmuştur. Ziyaretin ABD Başkan`ı George Bush`un daveti üzerine gerçekleştirileceği ziyaretin başlamasından kısa süre önce açıklanmıştır. Ziyaret sırasında Aliyev 24 Şubat 2003`te önce AGİT Minsk Grubunun ABD`li Eşbaşkanı ile ardından da ABD Ticaret Bakanı ile görüşmeler yapmıştır. 25 Şubat 2003`te Azerbaycan-ABD Ticaret Odasında Hazar`ın doğal kaynakları konusunda bir konferansa katılan ve konuşma yapan H. Aliyev, 26 Şubat 2003`te ABD Başkanı Bush ile görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşme sırasında ikili ilişkilerin durumu ve geliştirme perspektifleri, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorununun çözümü, uluslararası güvenlik, teröre karşı işbirliği gibi konular ele alınmıştır. Aliyev`in ABD ziyaretinin hemen öncesindeki bir kaç gün içerisinde çok sayıdaki Rusyalı yetkili ile görüşmeler yapmış olması ilginç bir rastlantı oluşturmuştur.

ABD Başkanı George Bush`un Hazar Havzası Özel Temsilcisi Steven Mann`ın 10. Hazar Petrol ve Doğalgaz Fuarına katılmak üzere yaptığı Azerbaycan ziyareti H. Aliyev dönemi Azerbaycan-ABD ilişkilerinin son halkalarından birisini oluşturmuştur. Ziyaret çerçevesinde Azerbaycan Başkan`ıı H. Aliyev tarafından da kabul edilen Mann, görüşmede ABD`nin, Hazar havzası enerji kaynaklarının kullanımı konusunda verdiği güçlü desteğini bir kez daha H. Aliyev`e iletmiştir.

ABD, 2003 yılından itibaren Azerbaycan’da üs kurmak için görüşmelere devam etmektedir. Azerbaycan eski Başkan`ıı Haydar Aliyev, Rusya, İran ve ABD arasında başarılı bir şekilde denge politikası izlemiş, bu konuda kesin bir yanıt vermeyerek kendi manevra alanının kısılmasına imkan vermemiştir. Ancak 2004 yılı başlarından itibaren ABD’nin Azerbaycan’da askeri üs konusu yeniden gündeme gelmiştir. 2004 Ağustos ayı başında Başkan İlham Aliyev tarafından Azerbaycan Milli Güvenlik Kanunu onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa gereğince Azerbaycan sınırları içerisinde yabancı ülke askerlerinin konuşlandırılması yasaklanmaktadır. Bununla Azerbaycan, Rusya ve İran’ın endişelerini belli bir ölçüde azaltmış, ABD için ise pazarlık şartlarını daha da zorlamıştır. (32)

İran Başkan`ı Muhammet Hatemi’nin Azerbaycan ziyaretinin ardından ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Azerbaycan’a gelmiştir. Almanya ve Batı Avrupa’da konuşlanan ABD askerlerinin geri çekilmesinin tartışıldığı bir zamanda, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattının güvenliğinin sağlanması bağlamında Azerbaycan’da askeri üs kurma talebi yeniden gündeme taşınmıştır.

Irak operasyonunda Almanya ve Fransa’nın ABD’yi desteklememesi üzerine Avrupa’da konuşlanan askeri üslerin taşınması ile ilgili çeşitli haberler yayınlanmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamada Batı Avrupa ve Almanya’da konuşlanan yaklaşık 100 bin Amerikan askerinin büyük bir bölümünün ülkelerine geri döneceği, bir bölümünün de NATO’ya yeni üye olmuş Doğu Avrupa ülkelerinde (Polonya, Bulgaristan) konuşlanacağı bildirilmektedir. Ayrıca Rumsfeld, Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra bazı eski Sovyetler Birliği ülkelerinde de askeri üs edinme projelerinin olduğu konusunda bir açıklama yapmıştır. Bağımsız eksperler tarafından yapılan değerlendirmelerde ise bu ülkelerin Kazakistan, Azerbaycan ve Gürcistan olduğu ifade edilmektedir. ABD, bu ülkelerde askeri üs kurmakla enerji kaynakları ve petrol boru hatlarının güvenliğini sağlamanın, terörle mücadelenin yanı sıra Rusya ve İran’ı kuşatmayı da amaçlamaktadır. ABD, özellikle İran’ın nükleer silah araştırmaları konusunda ciddi endişelerinin olduğu bilinirken bu uygulaması ile İran’ı daha yakından kontrol etmek fırsatını da yakalayacaktır.

Rumsfeld, Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov ile yaptığı görüşmede Amerikan askerlerini Rusya Federasyonu sınırlarına yakın bölgelerde konuşlandırmak istediklerini bildirmiştir. Amerikan askerlerinin Rusya’ya sınırı olan hangi ülkelere yerleştirileceği konusunda bir açıklama yapılmasa da, bu ülkelerin Baltık ülkeleri, Kazakistan, Azerbaycan ve Gürcistan olacağı konusunda ortak bir görüş oluşmuştur. ABD Savunma Bakanlığı’ndan General Chaerles Wald, Defens News gazetesine verdiği demeçte Avrupa’daki Amerikan Ordusu Komutanlığının, Afrika ve Hazar Denizi havzasında askeri varlığını güçlendirmek niyetinde olduğunu belirtmiştir. Hazar havzası ülkelerinden öncelikle Azerbaycan’da üs kurmak istediklerini açıklayan Wald, bu birliklerin BTC petrol boru hattının güvenliğinden sorumlu olacağını ifade etmiştir. ABD, Azerbaycan’dan üs talep ederken daha çok, denizde ve karada bulunan petrol yataklarının ve petrol boru hatlarının güvenliği konusunu öne çıkarmaktadır. Bu bağlamda ABD 2003 yılı Ağustos ayında ve 2004 yılı başlarında Azerbaycan ile birlikte askeri tatbikatlar düzenlemiştir. 2004 yılı sonlarında ise NATO’nun Barış İçin Ortaklık (BİO) programı çerçevesinde Cooperative Best Effort tatbikatını da Azerbaycan’da gerçekleştirecektir. (33)

Aslında BTC petrol boru hattına yönelik yapılan herhangi bir terörist saldırı, ABD’nin bölgede askeri üs kurma gereksinimini de beraberinde getirecektir. Güney Kafkasya ülkelerinden hiçbiri (Rusya ve İran dahil olmak üzere) terörle mücadele konusunda askeri, mali ve tecrübe bakımından avantajlı durumda değildir. Böyle bir saldırı gerçekleştiği taktirde büyük bir ihtimal ile bölge devletleri kendileri ABD’ye askeri üs vermeyi teklif edecektir.

Rusya, ABD’nin eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinde askeri üs edinmesinden oldukça rahatsız olmuş ve bunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. ABD’nin Azerbaycan’dan askeri üs talebi gündeme geldiğinde Rusya’nın Azerbaycan Büyükelçisi Nikolay Ryabov yaptığı açıklamada ABD Azerbaycan’da askeri üs edinirse, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözümünde ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini ifade ederek Azerbaycan Hükümetini adeta tehdit etmiştir. Bu konular tartışılmaya başlar başlamaz Rusya Ermenistan ile stratejik işbirliğinden bahsederek, ikili ilişkileri daha da geliştirmek istediklerini kamuoyuna duyurmuştur.

Bir başka dikkate değer konu da ABD’nin Azerbaycan ve Gürcistan’dan askeri üs talep etmesine rağmen, Ermenistan’da konuşlanan 102. Rus askeri üssü ile ilgili hiçbir açıklamada bulunmamasıdır. Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’daki Kalesi olmasına rağmen, ABD bu ülkeye Azerbaycan ve Gürcistan’a yaptığı yardımdan daha çok yardım yapılmaktadır. Ermenistan’a yapılan yardım kişi başına göre hesaplanırsa, ABD’nin İsrail’den sonra en çok Ermenistan’a yardım yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca ABD, Ermenistan’ın İran’a nükleer silah teknolojisi yardımında bulunmasını da görmezlikten gelmektedir. Bu bağlamda ABD Ermeni diasporasının etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak ABD’nin ulusal güvenlik anlayışı, ülkede bulunan bir etnik grubun lobi faaliyetleri sonucunda basit bir şekilde ihlal ediliyorsa, Atlantik’in karşı kıyılarında güvenlik sorununu öne çıkararak üs talep etmesin de fazla samimi olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla ABD’nin amacının enerji kaynaklarının ve ulaşım güzergahı hatlarının güvenliğini sağlamanın yanı sıra, İran ve Rusya’yı kontrol etmek olduğu kanaati vermektedir.

ABD’nin Güney Kafkasya’da askeri üs edinmesi, Rusya’yı bölgedeki askeri varlığını artırmaya itecektir. Bu durumda da AKKA Anlaşması’nda öngörülen silah kotaları ihlal edilecektir. Bölgede ABD’nin de silahlanmaya kalkması halinde Rusya’dan AKKA Anlaşması’nda öngörülen kotalara uymasını talep edemeyecektir.

Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, bölgede yaşanan ABD-Rusya ve ABD-İran rekabeti nedeniyle denge politikasını korumaya çalışsa da, Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarını da göz önüne almak şartıyla, dengeyi ABD’nin lehine bozma ihtimalinin olduğu tahmin edilmektedir. ABD’nin talebinin karşılanması bugünkü şartlarda olağan gözükmektedir. Ancak kısa ve orta vadede Azerbaycan’dan üs alması için öncelikle Rusya’yı ikna etmesi gerekmektedir. (Rusya’yı ikna edebilirse, İran’ın itirazları fazla etkili olmayacaktır). Azerbaycan hükümeti buna karşılık;

ABD’deki Ermeni diasporasının propaganda çalışmaları sonucunda Senato ve Kongrede Azerbaycan karşıtı görüşlerin artmasının engellenmesini, 1992 yılında Dağlık Karabağ dışında yedi bölgenin Ermenistan tarafından işgal edilmesine rağmen, Azerbaycan’ı saldırgan olarak niteleyen ve Azerbaycan’a yardımı yasaklayan 907 sayılı kararın yürürlükten tamamen kaldırılmasını, ABD’nin Dağlık Karabağ’ı ayrı birim olarak görmemesini, bu bağlamda Dağlık Karabağ’a sağlanan yardımların Azerbaycan’a verilen yardımlar paketi içinde verilmesini, ABD’ye üs verdiği taktirde Rusya ve İran tarafından kaynaklanan sorunlar nedeniyle uğradığı ekonomik ve ticari zararların ABD tarafından karşılanmasını, Ermenistan’ın uzlaşmaz politikasını yumuşatması için Ermenistan Hükümetine baskı yapmasını ABD Hükümetinden talep etmelidir.

ABD, Rusya’yı ikna etmeden önce Azerbaycan ABD’ye askeri üs verirse, özellikle Dağlık Karabağ konusunda ciddi sorunlarla karşılaşabilir. Bir önemli nokta ise bu konu gündeme geldiğinde sanki ABD, Rusya karşısında Azerbaycan’ı yalnız bırakmaktadır. Aslında Azerbaycan Rusya’nın muhatabı olmaktan kesinlikle kaçınmalı, Rusya ABD tarafından ikna edildikten sonra, ulusal çıkarlarının korunması şartıyla ABD’ye üs vermeli, Kafkasya’da ABD-Rusya, ABD-İran rekabetinde oyuncu konumuna sokulmaktan kesinlikle kaçınmalı, Azerbaycan- Rusya, Azerbaycan-İran ilişkilerinin devam etmesine ve geliştirilmesine çalışmalıdır.


C. GÜRCİSTAN-ABD İLİŞKİLERİ

C.1 –Gül Devriminden Önceki ABD Gürcistan İlişkileri

Sovyetler Birliğinin tam olarak dağılmasının ardından eski SSCB üyesi olmuş diğer devletlerde olduğu gibi Gürcistan'da da bir iç boşluk yaranmıştı. Kendisini eski SSCB'nin varisi ilan etmiş Rusya'nın içerisinde meydana gelen iç savaşlar (Çeçenistan, İnguşetiya, Tataristan) nedeniyle arka bahçesi saydığı Kafkas'lardan kopmuştu. Güney Kafkasya'da Rusya'dan kopmanın ilk adımlarını Gürcistan atmıştır. Fakat o zaman SSCB'nin "de yuri" ayakta olması ABD'yi bu bölgeye girmekte çekinceli hale getiriyordu. Diğer bir yandan Gürcistan'ında kendi içinde gelişen iç savaş ve huzursuzluklar onun dış politikasını da büyük ölçüde etkilemiştir. 1992 yılının Ocak aylarından sonra Z. Gamsahurdia'nin iktidarı bırakıp ülkeyi terk etmesi ve onun yerine E. Şeverdnadze'nin gelmesi Gürcistan açısından olumlu bir olay olmuştur. Şeverdnadze'nin SSCB'nin sonuncu Dışişleri Bakanı olması kendisinin birçok Batı ve ABD'li yöneticilerle şahsi ilişkiler kurmasına neden olmuştur. Gürcistan'da iş başına geldikten sonra Şeverdnadze bu ilişkilerden Gürcistan için yararlanmaya çalışmıştır. Nitekim 25 Mayıs 1992'de dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker Lizbon'dan ülkesine dönerken Gürcistan'a gitmiş ve bununla da ABD'nin Şeverdnadze yönetimine destek verdiğini belirtmiştir. (34) Şeverdnadze yönetimininse ABD'ye yönelik politika izlemesinin esas üç nedeni var. Birincisi ülke içerisinde oluşan etnik çatışmaları çözmek için Rusya'dan istediğini alamadığı için çözümün diğer yolunu ABD'de, görmesi. İkincisi RF' nin Gürcistan'a karşı tutumu ve onu kendi "arka bahçesinin" bir tarafı olarak görmesi. Üçüncüsü Hazar enerji kaynaklarının başta ABD olmak üzere Batılı şirketlerce işletmesinden dışarıda kalmamak ve ortaya çıkmış projelere katılmakla kendi devletinin güvenliğini sağlamak olmuştur. Diğer yandan ABD'de esas rakibi olan SSCB'nin yakınında önemli rol üstlenmiş Şeverdnadze'nin karşısında manevi olarak borçlu durumundaydı. (35) ABD aynı zamanda RF'nin etkin olduğu bölgelerde onun çıkarlarını

tehdit etmediği süreçte RF'nin her hangi bir askeri müdahalelerine karşı çıkmamayı düşünüyordu. Rusya'nın Şubat 1993'te "Yakın Çevre Doktrini"ni kabul etmesi ve B. Yeltsin tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmesiyle Gürcistan'ın ABD ve Batıyla olan ilişkileri sınırlı olmuştur. Çünkü o zaman Gürcistan'ın üst görevli yetkilileri ve Şeverdnadze'nin taraftarları Rusya'yı bir tehdit olarak görmüyor ve aksine ülke içindeki etnik çatışmaların ve ekonomik huzursuzlukların çözümünü Rusya'da görüyordu. Diğer yandan ABD'nin de Gürcistan'ı hala Rusya'nın etki alanı olarak görmesi Gürcistan'la ilişkilerini çok fazla gelişmemesine yol açtı. İlişkilerde bu tür sınırlı işbirliği 1995 yılına kadar devam etti. Ama 1995 yılına kadar ABD Gürcistan'a diğer eski SSCB ülkelerine ayırdığı gibi her yıl belirli bir miktarda demokrasi ve insani yardımda bulunmuştur. 1995 senesine geldiğimizde Gürcistan'da yeni bir gelişmelerin olduğunu görüyoruz. Artık Rusya'nın Gürcistan'daki problemleri çözmek istemediğini ve bu problemlerin devam etmesi durumunda Rusya Gürcistan'ı daha iyi bir şekilde kendi etkisi altında tuttuğu düşüncesini görüyoruz. Rusya'nın bu tutumu hem Gürcü halkı hem de yönetim tarafından iyice anlaşılmıştı. Artık yönetim dış politikasında Rusya'ya daha az yer ayırmakta ve Batıyla ilişkilerini geliştirmeye yön vermekteydi. İlişkilerin bu tür gelişimini etkileyen diğer bir neden 19 Ağustos 1995'de E. Şeverdnadze'ye yapılan suikast girişimi olmuştur. Gürcü yöneticileri bu başarısız suikast girişiminin arkasında Rusya'nın olduğunu söylüyor ve artık Rusya'yı bir güvenlik etkeni olarak değil tehdit olarak düşünüyorlardı.

Diğer yandan Hazar'ın enerji kaynaklarının Batı pazarlarına çıkarılması için Bakü'de yapılmış anlaşmalar Gürcistan'ın önemini ABD için artırdı bu devirde. Bunu ayrıca Gürcistan açısından zamanın şansı olarak da değerlendirebiliriz. Çünkü anlaşmaların yapıldığı bir zamanda ABD bölgedeki enerji kaynaklarının Rusya'nın tekelinden çıkarmak için taşınacak petrol ve doğal gaz kemerlerinin Ermenistan'dan geçmesine taraftar olmuş, ama Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Azerbaycan buna razı olmamıştı. İran ve Gürcistan varyantlarında ısrar etmiştir. Bu devirde İran içerisinde ve dış politikasında ABD ve İsrail'e yönelik kötü gelişmelerin yaşanması Gürcistan varyantını daha optimal hale getirmiştir. Bu gelişmeler Gürcistan'ın ekonomik olarak ABD'ye bağlılığını artırmanın yanı-sıra aynı zamanda siyasi alanlarda da ABD'yle işbirliğinin artırmasına neden ola bilirdi. Böylece Gürcistan, Rusya'nın toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına yönelik oluşturduğu tehdidi, yalnız geniş anlamda Batı, özel olarak ABD ve bölgesel güç olarak Türkiye ile dengeleyebileceğini düşünmekteydi. (36)

Eğer Ağustos 1995 yılında Şeverdnadze'ye karşı gerçekleştirilen suikast başarılı olsaydı Gürcistan yeniden çok kolaylıkla geriye iç huzursuzluklara ve etnik çatışmalara girebilirdi. Bu devirde ABD'nin Gürcistan'a ilgisi de artarak devam ediyordu. Bunun da bir nedeni vardı. Hazar bölgesinin büyük petrol kaynaklarının çoğunun Gürcistan'dan ihraç olunması- nı düşünüyordu. Çünkü eğer Gürcistan'da yeniden münakaşalar başlasaydı, Hazar petrol ihracatçıları Rusya'yla petrol ihracında azaltmalar edebilerdi. (37) 1996 yılına geldiğimizde ABD'nin Gürcistan'a daha sıkı bağlandığını ve hatta ekonomik yardımlar dışında iç politikaya da etkili olduğunu görüyoruz. Nitekim Clinton yönetimi 1996'dan itibaren geliştirmeye başladığı Gürcistan'la ilişkilerini kısa bir süre sonra Tiflis'in karşı - karşıya olduğu sorunlara sahip çıkarak, Gürcistan'ın hamisi olduğunu ve Rusya'nın bu ülkenin bağımsızlığına tehdit niteliği taşıyan girişimlerini önlemek niyetinde olduğunu göstermiştir. (38) ABD'nin bu devirdeki Gürcistan'a yardımları daha çok USAİD tarafından sağlanan teknik yardımlarla olmuştur USAİD yardımlarını üç esas iş için ayırmıştır.

• Ekonominin yeniden yapılandırılma
• Demokratik dönüşüm
• Sosyal istikrarın sağlanması

USAİD aynı zamanda Gürcistan yönetimine bütçe ve ekonomik reformlar konusunda da danışmanlık yardımları yapmıştır.

Genel olarak geçen yıllar içerisinde ABD yönetiminin eski Sovyet Birliğinin yerinde kurulmuş yeni bağımsız Devletlerine (YBD) yardımı ABD'nin en önemli bölgeler olan bu araziye dikkatinin artırmasına neden olmuştur. ABD yönetiminin düşüncesine göre bu bölgede, güvenlik, gelişme ve kalkınmanın hızlanması ayrıca demokrasinin artışı sayesinde bölgede ABD`nin çıkarları korunabilir. Bunun için ABD 1997 yılında bölgeye yönelik mali yardımlarını artırmıştı. Bu yardımlar özellikle Gürcistan ekonomisinin kalkınması için yapılmıştır. 1997 yılının Temmuz ayında Gürcistan Başkan`ı E. Şeverdnadze ABD'ye resmi bir ziyarete gitti. Bu ziyaret sırasında o ABD'yle ekonomik ve siyasi işbirliği anlaşmaları imzaladı. Şeverdnadze ayrıca ABD yönetimiyle askeri işbirliği içinde görüşmelerde
bulunmuştur. (39)

Bu görüşmelerin ardından ABD yönetimi Gürcistan ordusuna yaklaşık 17.6 milyon dolar askeri yardım yapmıştır. Bunun dışında ABD özgürlüklere destek kanunu çerçevesinde Gürcistan'a yaklaşık 27 milyon dolar yardım ayırmıştır. Kısaca 1997 yılını ABD'nin Gürcistan'a dikkatinin ve etkisinin arttığı yıl olarak da değerlendirebiliriz. 1998 yılının başlarında Şeverdnadze'nin ABD yönlü politikasını önlemek için ona karşı yeni bir suikast girişiminde bulunuldu. Ama bu suikast girişimi de öncekinden farklı olmadı yani başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı zamanda hükümet içinde de bir huzursuzluk yaranmıştı. Gürcistan'da 1998 yılında olan olayları genel olarak şöyle sıralayabiliriz.

• Şubat ayında Şeverdnadze'ye karşı olan suikast girişimi.
• Mayıs ayında Abhazya'nın Gali reyonun da yeniden başlanan savaş ve bu savaş sonucunda 40.000 Gürcünün göçmen olarak evlerini terk ederek Gürcistan'ın diğer bölgelerine gelmesi.
• Yaz aylarında ortaya çıkmış kabine krizi.
• Ekimde yönetime karşı başarısız olan askeri ayaklanma
• Kasımda olan ekonomik kriz.

Tüm bu yukarıda söylediklerimiz Gürcistan'ın 1998 yılında ekonomik ve siyasi gelişiminin durmasına neden olmuştur. Ama tüm bu yaşananlara rağmen Gürcistan yönetimi bazı önemli reformları yapabilmişti. Gürcistan 1998 yılında ABD'nin yardımıyla Karadeniz sınır gözlemciliğini Rusya'dan alarak kendi sınır göz- lemcilerine verebildi. Gürcistan yönetimi bu yardım kapsamında aynı zamanda Türkiye'yle olan sınırlarını kendi askeri güçlerinin koruması amacıyla Rusya'yla anlaşma sağladı. Bu yıl içerisinde ayrıca Gürcistan'da olan ABD şirketlerinin sayı iki kat arttı. (40) Gürcistan aynı zamanda Hazar enerji kaynaklarının Türkiye'nin Ak denizi limanlarına çıkması için oluşacak projeler kapsamında resmi toplantılara davet aldı. Dış politikaya yardım kapsamındaysa Gürcistan ABD'den 1999 yılında 1.5 milyon dolar yardım almıştır. ABD'nin Gürcistan'a yönelik politik ve ekonomik yardımları NATO çerçevesinde de devam etmiştir. 1999 yılında ABD yönetimi Gürcistan'a 143.9 milyon dolar yardım etmiştir. Bu yardımın 85.61 milyonu özgürlük için yapılan yardımlar şeklinde değerlendirilmiştir. Ayrılan mali yardımının 21.5 milyon dolar çeşitli ABD hükümeti fonlarından sağlanırken 36.72 milyon dolarlık yardımı ise Savunma Bakanlığıyla insani yardım kurumları yapmıştır. Ayrıca USİAD Gürcistan'a 1998 yılında 57 milyon dolar yardım etmiş ve bu yardımın da 19.25 milyon doları insani yardım, 19.6 milyon doları ekonomik reformlar, 8.5 milyon doları demokratik reformlar, 4.4 milyon dolarıysa diğer reformlar için ayrılmıştır. Gürcistan'a ABD tarafından ayrılan mali yardımlar bununla sınırlı kalmamıştır.

USDA tarafından 17.8 milyon dolar yardım ayrılmıştır. Bu yardımın 15 milyon doları Gürcistan hükümetine. 2.8 milyon dolarıysa gayri - hükümet kuruluşlarına verilmiştir. (41) Böylece Gürcistan Ermenistan'dan sonra eski SSCB`ye üye ülkeler içerisinde ABD'den en fazla yardım alan ülke konumuna gelmiştir. Bu mali yardımlar dışında ABD aynı zamanda Gürcistan'a siyasi desteğini de kesmemiş ve onu Moskova'nın etkisinden korumaya çalışmıştır. ABD ayın zamanda Gürcistan'ı Rusya etkisinden korumak çerçevesinde Gürcü ordusuna da modernizasyon ve silah almak için de yardımlarını devam ettirmiştir. Gürcistan ayrıca FMF ve IMET pro- gramlarından da yararlanabilmiş ve bu programa uygun olarak ABD'den askeri araçlar alabilmiştir. (42) 1999 yılında ABD hükümeti Gürcistan'a 146.87 milyon dolar yardımda bulunmuştur. Gösterilen bu yardımın 5 milyon doları ABD Tarım Bakan- lığına 480 sayılı devlet kanununun 1. maddesine uygun olarak indirimli oranla 39.08 milyon doları ABD Savunma Bakanlığı ve başka insani yardımlar tarafından edilmiştir. (43)

ABD'nin Güney Kafkasya ülkelerine ayırdığı yardımlar kapsamında en çok askeri yardımı da Gürcistan'ın alması iki yorumun ortaya çıkışını sağlıyor. Birincisi Rusya'nın siyası ve askeri baskısı karşısında Gürcistan ordusunun direnişini sağlamak, ikincisiyse gelecekte NATO üyeliğine alınması planlanan Gürcistan ordusunun modernizasyonunu sağlamak ve Gürcü ordusu ile NATO ordusunu uzlaştırmak. ABD 1999 yılı ve ondan önceki iki yıl içerisinde Gürcistan ordusuna 17.5 milyon dolar askeri yardım yapmıştır ki, bu da Gürcistan için büyük bir rakamdır. (44) 2000 yılında ABD hükümeti Gürcistan'a 149.56 milyon dolar mali yardım ayırmıştır. Bu yardımın 108.64 milyon doların Özgürlüğe yardım fonunun 15.33 milyon dolan diğer yardım fonlarının ettiği yardımlardır. ABD Savunma Bakanlığının 2000 yılında Gürcistan'a diğer insani kurumlarla birlikte yaptığı yardımın miktarıysa 25.29 milyon dolar civarında olmuştur. (45)

2000 yılında Gürcistan'a artan mali yardımla birlikte ABD siyasi desteği de önemli ölçüde artmıştır. Bunun da asıl nedeni Rusya'da B. Yeltsin'in istifasının ardından V. Putin'in iktidara gelmesi ve Rusya'nın "Yeni Güvenlik Doktrinini" kabul etmesiydi.Yeni Güvenlik Doktrininde uluslararası prensiplere uygun olarak Bağımsız Devletler Topluluğuna üye devletlerle ilişkilerin geliştirilmesi, Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde Rusya menfaatlerine uygun düşen entegrasyon süreçlerinin geliştirilmesi: küresel ve bölgesel iktisadi ve siyasi olaylara Rusya'nın bütün haklara sahip olarak katılması: yurtdışındaki Rusya vatandaşlarının hukuki hak ve menfaatlerinin korunması, bu amaçlar siyasi, iktisadi ve diğer karakterli tedbirlerin
alınması, temel dış politika amaçları olarak ele alınmıştır. (46) Rusya'nın bu doktrin çerçevesinde Güney Kafkasya'da yerleşmek istemesi ABD'nin endişelerini haklı olarak artırmaya başladı. Çünkü Ermenistan'da etkin güç olan Rusya Güney Kafkasya'daki yerleşmesini Gürcistan üzerinden sürdürecekti.

Bunun için Rusya'nın elinde iki koz vardı. Birincisi Gürcistan'da çoğu sayıda Rus üssünün bulunması ve ikincisi ikinci Çeçen - Rus savaşı nedeniyle Rusya'nın kendi sınır güvenliğini sağlamak istemesini savunmasıydı. Putin yönetimi kendi sınırlarının Gürcistan'ın arazisi sayılan Panki Vadisindeki Çeçen teröristlerce ihlal edildiğini açıklıyor, Washington'un desteğini arkasına alan Tiflis yönetimiyse bunu yalanlıyordu. Cumhurbaşkanı Şeverdnadze yaptığı basın konferanslarının birinde Rusya'nın Gürcistan'a olan baskısını şöyle eleştirilmiştir: "Panki vadisi problemi Çeçenistan problemi ile bağlı olarak yaranmıştır ve bazı Rus politikacılarının söylediği gibi, Çeçenistan problemi bizim suçumuz değil. (47) Rusya'nın Şeverdnadze'ye olan baskıları direk onun şahsiyetine de yapılmıştır. Şöyle ki, Rusya'nın Başsavcısı Şeverdnadze'ye karşı dava açılmasını Rusya yönetiminden talep etmiştir. Nedeniyse Şeverdnadze'nin SSCB Dışişleri Bakan işlediği devirde ABD Dışişleri Bakanıyla yaptığı bir anlaşma- nın devlet çıkarlarına aykırı olması ve bu anlaşma sonucunda Rusya'nın şimdi de büyük ekonomik kayıplar vermesi iddiası olmuştur. (48) Ama Rusya'nın Gürcistan'a olan baskıları sonuç vermedi.

11 Eylül 2001 'de ABD'nin New- York ve Washington kentlerinde yapılmış terörist saldırıların ardından ABD ve NATO tarafından baş- latılan askeri operasyonların dünyayı yeni bir yapılanmaya götürmüştür. ABD ve onun müttefiklerinin başlatmış olduğu bu yapılanma Güney Kafkasya bölgesinde de Gürcistan üzerinden başlanmıştır. Afganistan'da operasyonu başarıyla sonuçlandıran ABD Gürcistan'ın da isteği üzerine bu ülkeye El - Kaide örgütüyle ilişkisi olan terörcü grupları ortadan kaldırmak için bir grup Amerikan askeri yolladı. Bu askerlerin Gürcistan'a yollanması Rusya tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Ama Gürcistan'daki alt yapının, halen uluslararası terörizme karşı mücadeleyi sürdüren ABD ile NATO'nun kullanımına teslim edileceğine şaşırmamak gerekir herhalde. Çünkü ülkenin Orta Asya'dan petrol ürünleriyle diğer mineral kaynakların dünya piyasalarına taşınması bakımından önemli bir transit geçit bölümünü temsil eden jeopolitik durumu, bu genç bağımsız Cumhuriyetin yönetimine dış siyaset alanında geniş manevra olanağı için çok sayıda avantaj vermektedir.

Ayrıca Gürcistan topraklarının ABD'nin artık oldukça geniş bir biçimde dünya çapında duyurulmuş olan İran ve Irak'a karşı giriştiği kapışmanın içerisinde kullanılabileceği belli bir takım avantajlar sahip bir üs olabilmesi de göz ardı edilmemesi gerekmektedir. (49) Gürcistan böylece, ABD'nin doğal bir müttefikine dönüşmektedir. Bununla birlikte Rusya ABD ve NATO'nun Gürcistan'daki askeri mevcudiyetinin ikinci ve şimdiki teorik düzeyde olan üçüncü genişletme dalgasına doğal olarak karşıdır. Çünkü NATO üyesi ülkelerle ABD, Türkiye'yle askeri alanda işbirliği yapan Gürcistan Rusya'yı tedirgin etmektedir. (50) Rusya'nın baskılarının amacının Gürcistan'ı Batı yanlısı politikalarından döndürmek olduğunu bilen ABD, Gürcistan'ı himaye etmekte ve Rus baskılarına karşı tavır almaktadır. (51) Bunun yan sıra ABD Gürcistan'ın ihtiyaç duyduğu toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına yönelik tehdit olarak algıladığı Rusya baskılarına karşı desteğini her fırsatta dile getirmiştir. (52) ABD yönetimi Rusya baskıları karşısında gerilemiyor aksine daha da ileriye doğru ilerliyor. Gürcistan'da askeri yönden güçlenmeye başlayan ABD FMF programı çerçevesinde 2001 yılında bu ülkeye 10 UHİH helikopteri de vermiştir. Böylece ağırlıklı olarak 1996'da başlayan Gürcistan - ABD ilişkileri, Gürcistan'ın jeopolitik konumu ve Batıyla bütünleşme stratejisi sebebiyle müttefiklik düzeyine ulaşmıştır.

C.2 - Gül Devrimi Sırası ve Sonrası ABD Gürcistan İlişkileri

Ana Muhalefeti oluşturan Nino Burjanadze, Zurab Jvaniya ve Mihail Saakaşvili zamanında Şevardnadze iktidarında üst düzey görevlerde bulunmuşlardı. Batı, Mihail Saakaşvili’nin liderliğindeki partinin parlamentoda üstünlük kazanmasından yana tavır takınıyordu. 2000–2001 yıllarında Adalet Bakanı olarak görev yapan ve hortumculara karşı mücadele veren Saakaşvili hem Batı, hem de Gürcistan’da popülariteye sahipti. (53) 2001 yılının ocak ayında hükümetten istifa ederken ‘ Şevardnadze yönetiminin yolsuzlukla mücadelede yetersiz kaldığını, sorunun içten kaynaklandığının ‘açıklamasını yapmıştır. Saakaşvili 2001 Ekim ayında Ulusal Hareket Partisini kurmuş, Zurab Jvaniya ve Nino Burjanadze’nin Birleşik Demokratlarla işbirliği yaparak ilk sınavını 2002 yılında Tiflis’te yerel seçimlerde vermiş, yüksek sonuç alarak Tiflis şehir asamblesine başkan seçilmiştir. Daha sonra iktidarla mücadelesini bu platformda sürdürmüştür.

Gürcistan'daki resmi kaynakların seçimlerin kesinleşmemiş sonuçlarına ilişkin yaptıkları bu ilk açıklamalar muhalefet partileri arasında büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Dolayısıyla, bu açıklanan seçim sonuçlarına muhalefetin tepkisi çok büyük olmuştur. 4 Kasım tarihinde, Tiflis'in en merkezi caddelerinden Rustaveli'de yapılan gösterilere katılan 10,000 kadar kişi seçimlere hile karıştırıldığını iddia ederek, Cumhurbaşkanının istifa etmesini istemişlerdir. (54) Ulusal Hareket seçim bloğunun lideri Mihail Saakaşvili Başkan aleyhine yapılan gösterilerde “Ben Hükümeti zorla devirmeyeceğim, ancak ülkedeki hükümetin barışçıl yollarla değiştirilmesinin gereklidir” demiştir. Yine aynı lider, göstericilerin Cumhurbaşkanının muhalefetin seçimlerde başarılı olduğunu ilan etmesine kadar Parlamento önünde gösterilerine devam etmelerini istemiştir. Eğer Şevardnadze bunu kabul etmez ise, bu durumda göstericilerin güvenlik kordonlarını yararak, Cumhurbaşkanlığı Sarayına girmelerini isteyen Saakaşvili, bu yolla Cumhurbaşkanının istifaya zorlanabileceğini öne sürmüştür. (55)

Tüm bu seçim sürecinin iyice tartışmalı hale gelmesi üzerine Merkez Seçim Komisyonu tartışmaların dışında kalamamıştır. Protestoların kanlı bir iç savaşa yol açmasını engellemek ve protestocuların heyecanını bastırmak için Merkez Seçim Komisyonu Başkanı Nana Devdariani 8 Kasım'da yaptığı açıklamasında kesin seçim sonuçlarının ancak seçim itirazlarına ilişkin başvurulara mahkemelerin verecekleri kararların kesinleşmesinden sonra ilan edileceğini belirtmiştir. Zaten yasal olarak da kesinleşmiş seçim sonuçlarının ilanı için 20 Kasım 2003'e kadar beklenmesi gerekmektedir. Bu şekilde iktidar partileri bir süre kazanmış ve bu süre içinde siyasi ortamın tekrar istikrar kazanacağı beklentisine girmiştir.

Ancak, kesinleşmemiş seçim sonuçlarının ilanıyla birlikte ortaya çıkan gelişmeler iktidarın beklediğinden çok farklı olmuştur. Çünkü bu seçimi daha önceki seçimlerden farklı kılan en önemli özellik de şu idi ki, bu seçimlerle birlikte Gürcistan seçmeni ilk kez sadece hükümet yanlısı olan bazı partiler arasında değil, gerçek anlamda muhalefet yapan ve farklı gündemleri olan muhalefet partileri ile iktidar arasında bir seçim yapma olanağına kavuşmuş olmasıdır. Bu durumda sokaklara inen protestocuları yatıştırmak da giderek daha da çok zor olmaya başlamıştır. Siyasi güçlerini daha da fark eden protestocular da zamanla iktidarı ele geçirmenin o kadar da zor olmadığını fark ederek protestolarının şiddetini artırmışlardır.

Tiflis'te seçimleri takip eden üç hafta boyunca süren sokak gösterilerinde halk seçim usulsüzlüklerini protesto etmiştir. Saakaşvili halkı her gece sokaklara inmeye çağırırken, Gürcistan’da kutlanan Aziz George gününde Saakaşvili destekçilerine parlamentoya zorla girerek ele geçirmeleri talimatını vermiştir. Bu sırada kürsüde konuşma yapan Şevardnadze konuşmasını keserek korumalarının yardımıyla parlamento binasından kaçmıştır. (56)

Tüm bu gelişmelerin sonucunda artık iktidarının sallandığını gören Eduard Şevardnadze'nin 23 Kasım 2003 tarihinde Cumhurbaşkanlığı görevinden istifa etmesi üzerine, Gürcistan'ın “gül devrimi” de gerçekleşmiştir. Geçim sürecinin kontrollü bir şekilde olmasını sağlamak amacıyla Şevardnadze'nin Cumhurbaşkanlığı yetkileri de anayasa uyarınca vekâleten kullanmak üzere Nino Burjanadze'nin eline verilmiştir.
2004 Ocak ayındaki seçimlerde Ulusal Hareket Partisinin lideri Mihail Saakaşvili cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Demokrasinin “Gül Devrimi’yle” geldiği Gürcistan’da ABD ve Rusya’nın tutumları önemli kaideyi oluşturuyor. Rusya 'kadife devrim' süreci sırasında Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un çok yapıcı bir rol oynamıştır. Şevardnadze yönetimi ile karşısındaki güçler arasındaki ilişkilerin iyice gerildiği bir dönemde, İvanov barışçıl bir formül geliştirilmesini sağlayarak, olayların iyice kontrol dışına çıkmasını önlemede çok önemli bir katkı yapmıştır. (57) Eğer, bu girişim olmasaydı, iktidar ve muhalefetin şiddete başvurması çok güçlü bir olasılıktı. Bu durumda ya iktidar değişikliğine yol açan bu devrim olmazdı, ya da devrim için “kadife” ve “barışçıl” gibi sıfatların kullanılması imkânsız olurdu.

ABD devrim süresinde yapıcı rol oynamıştır. Her ne kadar ABD 'Kadife devrim' ile işbaşına geçen güçleri aktif olarak desteklese de bu desteğin orta vadedeki devamı daha çok bu güçlerin gerekli reformları uygulamadaki başarısına bağlıdır.

“Gül devrimi” sırasında ABD'nin Tiflis büyükelçisi Richard Miles'ın Şevardnadze'yi muhalefete karşı şiddet kullanmaması yönünde açıkça ve sert biçimde uyarmış olması Şevardnadze'nin iktidarını korumak için ciddi adımlar atmaktan alıkoymuştur (58). Ancak, yine de 'kadife devrim' ile birlikte iktidara gelen güçlerin ülkenin siyasi ve ekonomik alandaki sorunlarını kısa vadede hemen çözemeyeceği de dikkate alınırsa, yeni yönetimin de başta ABD olmak üzere Batılı ülke ve kuruluşlarla ilişkisinin 'tozpembe' olacağını söylemek hiç gerçekçi değildir.

Devrim sonrası Gürcistan’da ünlü para spekülatörü George Soros ve onun “Açık Toplum” Enstitüsünün rolünden bahsedilmektedir. Bununla ilgili görüşleri aşağıdaki bölümde değerlendireceğim.

Gül devrimi sonrası Gürcistan Dış Politikasında önceliği Batı kurumlarıyla entegrasyonu genişlendirmekte ve ABD ile stratejik ortaklıkta bulmuştur. Dış Politikada basiretli politika yürütmeğin önceliğini iç sorunları çözmekte ve Rusya’nın ekonomik ve siyasi baskılardan uzak kalmakta görmekteydi. Saakaşvili ekonomik sorunları gidermeğe çalışırken, eşzamanlı olarak ülke bütünlüğünü tehdit eden Acaristan, Güney Osetya, Abhazya sorunlarını çözüme kavuşturmağa çalışmıştır. Bu plan ABD tarafından da desteklenmiştir. Çünkü Rusya devrim sonrası dönemde bu sorunlardan yararlanarak Gürcistan’a baskı uyguluyordu.

Saakaşvili ilk başta Acaristan sorununu çözmeye çalıştı ki, Saakaşvili’yi bunu yapmağa iten en önemli etkenlerden biri ABD’nin yeni yönetime verdiği açık destekti. Kasım devrimin diğer eski SSCB cumhuriyetlerinde öykünmelere yol açabilmesi için yeni yönetimin başarılı olmasının gerekliliği ABD’nin Kasım devrimindeki rolünün mantıksal sonucudur. (59) Nitekim başından itibaren ABD Acaristan sorunun çözümü için aktif rol oynamış ve bir taraftan Abaşidze üzerinde baskı oluştururken diğer taraftan da Rusya Federasyonu’nun tarafsızlığını sağlamak için Moskova ile doğrudan görüşmelerde bulunmuştur. Örneğin, 4 Ocak 2004’te yapılacak Gürcistan devlet başkanlığı seçimlerinin Acaristan’da da yapılması için ABD’nin Tiflis büyükelçisi sadece Aralık 2003’de üç defa Batum’u ziyaret etmiş ve sonunda Abaşidze seçkilerin yapılmasına izin verirken ABD’nin baskısını açıkça itiraf etmiştir.

Saakaşvili yönetimi, Acaristan sorunu konusunda eski yönetimden farklı olarak daha sert tutum sergileyeceğini başından itibaren ortaya koymuştur. Yeni yönetim, devrim sonrası Gürcistan genelinde yakalamış olduğu olumlu havayla Acaristan’daki gelişmelerden de yararlanarak, bölgeyi kontrol altına almayı hedeflemekteydi. Acaristan sorunun çözümü için yeni yönetimin önünde iki yol mevcuttu. Birincisi, Kasım’da Tiflis’te yapılanın bir benzerinin Batum’da yapılması, ikincisi ise askeri müdahale idi. Rusya Federasyonu’nun tutumu askeri müdahale seçeneğini geri plana itmekteydi. Acaristan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Konsey Başkanı Aslan Abaşidze, baskılara karşı direnemeyerek 6 Mayıs 2004 tarihinde görevinden istifa etmiş ve arabuluculuk girişimi için Batum’da bulunan Rus Milli Güvenlik Genel Sekreteri İgor İvanov’la Moskova’ya gitmiştir. Böylece, Gürcistan merkezi hükümeti ile Acaristan Özerk Cumhuriyeti arasında 10 yılı aşkındır süregelen gerginlik giderilmiştir. Saakaşvili bütün bunları başarılı bir biçimde bir araya getirerek, Abaşidze’nin giderek sertleşen ve yeni yönetimin üzerine gelmesine yol açan hatalarından da yararlanarak Abaşidze sorununu çözmeyi başarmıştır.

ABD, Gürcistan’ın iç sorunlarının çözülmesinde etken olmakla kalmamış, yaptığı ekonomik yardımlarla Gürcistan Ordusunun modernizasyonu, ekonomik kalkınmaya destek gibi çeşitli konularda yardımda bulunmuştur. Bunun dışında Azerbaycan ve Gürcistan için hayati önem taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattının tamamlanma sürecine girmesi de bölgede Amerikan yaptırımlarının uygulandığının bir göstergesidir.

ABD’nin devrim sonrası Gürcistan ile ilişkilerini değerlendirirken George Bush’un Tiflis Ziyaretini incelemekte yarar var. ABD Başkanı Bush 9–10 Mayıs 2005’te Tiflis’i ziyaret etmiştir. Bu ziyaret bir Amerikan Başkanının Kafkasya’ya ilk ziyaretidir. Bölgedeki dengeler, buna ilişkin algılamalar ve Gürcü-Rus ilişkileri göz önünde bulundurulursa Bush’un ziyareti önemli bir gelişme ve kuvvetli bir mesajdır. Bir Rus analizci, bunu “Moskova’nın yüzüne atılmış tokat” (60) olarak değerlendirmiştir. Buna karşılık Bush, ister “Özgürlük Meydanı”nda halka yaptığı konuşmada, isterse de Saakaşvili ile ortak basın toplantısında, pek çok analizcinin ve siyasetçinin beklediğinden farklı olarak, daha ılımlı bir üslup kullanmıştır. Böylece, fiili mesajla sözlü mesaj adeta dengelenmeye çalışılmıştır.

Bush’un Tiflis ziyareti Gürcistan örneğinde eski Sovyet coğrafyasında Rus- Amerikan rekabeti ve demokratikleşme problemi olmak üzere iki açıdan incelenebilir. Eski SSCB cumhuriyetleri, bağımsız devlet geleneklerinin zayıf oluşu, düzenli ve güçlü ordularının olmayışı gibi ortak özellikler taşımaktadır. Bu da söz konusu coğrafyada güç boşluğu doğurmuştur. ABD bu boşluğu doldurmakta meraklıdır. Bugün Kafkasya’daki gelişmeleri, tek bir cümle ile özetlemek gerekirse, Kafkasya’nın giderek daha fazla Amerikan nüfuz alanı haline gelmekte olduğu söylenebilir. Bush’un Tiflis ziyareti de bunun tescili olarak görülebilir.

Bush’un Tiflis ziyaretinin ikinci yönü eski Sovyet coğrafyasında demokratikleşmeye verilen destektir. Bunu da Rusya’ya yöneltilen demokratikleşme eleştirileri ve diğer cumhuriyetleri öykündürme çerçevesinde iki açıdan ele almak mümkündür. Rus-Amerikan ilişkilerinde demokratikleşme problemi ekseninde bir gerilimin yaşandığı malumdur. Gürcistan ve Ukrayna gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinin demokratikleşme çabaları övülürken, bu bağlamda Moskova’ya yöneltilen demokrasi eleştirileri daha koyu bir görünüme bürünmektedir. (61) Yeni demokrasiler öne çıkarılırken geri planda adeta demokratik ülkelerle çevrili “demokratik olmayan Rusya” ötekisi kurgusu yapılmaktadır. Bush’un “Özgürlük Meydanı”ndaki konuşmasında da birkaç kez vurguladığı gibi diğer bölge halklarının da demokrasi çabalarının destekleneceği gösterilmektedir. Bush’un Tiflis ziyaretinde bölgeye yönelik ve genelde demokratik gelişmeleri destekleyen mesajlar vermiştir. Onlardan en başlıcası Gürcistan halkına mesajdı: Bush, “Siz burada güllerle silahlanıp kararlığınızın verdiği güçle toplandınız ve özgürlüğünüzü istediniz. Ve siz harekete geçtiğiniz için bugün Gürcistan hem egemen hem de özgür, ayrıca bölgenin ve dünyanın bir özgürlük feneri” dedi. Rusya’ya yakın Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlık taleplerine destek vermeyen Bush, “Gürcistan’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne tüm devletlerce saygı gösterilmeli” dedi. (62)

Bush bölge ülkelerine hitaben verdiği mesajlar da vardı: "Şimdi Kafkasya'da, Orta Asya'da ve Ortadoğu'da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var.

Özgürlük istiyorlar ve özgür olacaklar". (63) George Bush’un Gürcistan ziyaretinde verdiği mesajlar bilhassa bölgedeki ve dünyadaki demokratik olmayan rejimlere verilmiş bir mesajdı. (64)

D. ERMENİSTAN - ABD İLİŞKİLERİ

Ermenilerin ABD ile olan ilişkileri aslında XX yüzyılın başlarından başlamaktadır. Aslında Ermeniler ABD'deki ve diğer ülkelerdeki lobicilik faaliyetlerinin başlamasını 1915 yılında Osmanlılarca Ermenilere yapılmış olan Sözde Ermeni Soykırımına bağlarlar. Yani tehcir olayından sonra Ermeniler tüm dünyaya dağılmışlar ve kendi haklarını korumak için lobiciliğe başlamışlardır. Lobiciliğin ana hattını da Türkiye'nin dış politikasına her an mümkün olduğu kadar darbe indirmek oluşmuştur. ABD'deki Ermeni lobisinin tarihi uzun olsa da en etkin oldukları devir
60`lı yıllardan sonradır. Bu lobicilik faaliyetleri ABD'de yaşayan zengin Ermeni asıllı kişiler tarafından oluşturulan çeşitli kuruluşlar vasıtasıyla daha da etkili hala gelmiştir, ABD'de faaliyet gösteren Ermeni çalışmaları ve Araştırma Merkezleri çeşitli Amerikan Üniversitelerinde faaliyet göstermektedirler.

Bunun dışında ABD'de bugün başta Kaliforniya'da olmak üzere Michigan, New Jersey, New York ve Nevada da ABD ve dünyanın diğer yerlerinde Ermeni çıkarları için hizmet veren vakıflar vardır. Bu kuruluşlar dışında ABD'de mevcut olan Ermeni kiliseleri de buradaki Ermeni lobisinin etkileyici kollarından biridir. Tüm bu kuruluşlar 1984 yılında Amerika Ermeni Asamblesi adıyla bir lobi kurumu kurmuşlar. (65) Bu çalışmalarıyla Ermeni lobisi zaman - zaman istediği Ermenistan'la ilgili birçok yardım kararlarının çıkarılmasında etkili olmuştur. 1995 yılında Senatör Porterin çalışmalarının sonucu buna örnektir. ABD`den yıllık Ermenistan'a gelişim için 30, insani yardım olarak da 85 milyon dolar yardım yapılmasını sağlamıştır devletten. (66)

Ermenistan'ın Dış politikasına girmezden önce onun jeopolitik konumuna ve hangi ülkelerle sınır komşusu olmasına da bakmamız gerekir. Çünkü her ülkenin dış politikasında bu tür durumlar çok önemlidir. Ermenistan coğrafi olarak "kapalı" bir ülkedir. Hiçbir denize ve ticari merkezlere doğrudan ya da dolaylı çıkışı yok durumdadır. Ermenistan'ı eski SSCB Cumhuriyetlerine bağlayan birçok demir yolları, karayolları ve deniz yolu Azerbaycan üzerindendir. Çok az kısmı Gürcistan üzerindendir. Malum Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Azerbaycan kendi arazisinden Ermenistan'a giden tüm bu yolları haklı olarak kapatmıştır. Bu yüzden Ermenistan için Gürcistan büyük bir öneme sahiptir.

Çünkü Ermenistan'ın diğer bir komşu ve sınır ülkesi olan Türkiye de kendi sınırlarını Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın topraklarının Ermeni ve Rus birlikleri tarafından işgalini durdurmak ve işgal olunmuş toprakların Azerbaycan'a geri verilmesi nedeniyle kapatmıştır. Bu kapatma için Türkiye şimdiye kadar birçok Avrupa ülkeleri ve hatta ABD tarafından baskılara maruz kalmaktadır. Böyle bir durumda Ermenistan için Gürcistan'ın önemi çok büyüktür. Hem ekonomik alanda hem de siyasi alanda. Ama Ermenistan'ın Gürcistan'a toprak talebinde bulunması ve orada yaşayan Ermenilere muhtariyet verilmesi talebi Gürcistan'la bu ülke arasında ilişkileri büyük bir çıkmaza sokmuştur. Aynı zamanda Gürcistan'ın ABD yanlısı bir politika izlemesi onu Rusya'nın Güney Kafkasya'daki tek varlığı olan Ermenistan'dan uzaklaştırmıştır. Rusya Ermenistan'ın dış politikasında önemli rol oynayan bir ülkedir. İster L. T. Petrosyan isterse de R. Koçaryan'ın Ermenistan'ı Rusya'ya olan bağımlılıktan kurtarma çabalarında başarılı olamamışlar. Ermenistan'ın diğer bir sınır komşusu İran'dır. SSCB'nin çöküşünün ardından birçok yeni devletlerin oluşması ortaya çıkmıştır.

Bu devletlerden biri de Güney Kafkasya'daki Azerbaycan Cumhuriyetidir. İran, sınırında Azerbaycan adını taşıyacak bir Cumhuriyetin varlığını hiçbir zaman istememiştir. Çünkü kendi sınırlan içerisinde üç tane Azerbaycan Ostani (Vilayeti) ve aynı zamanda 30 milyon civarında Azerbaycan Türkü yaşamaktadır. Azerbaycan'la Ermenistan arasında Dağlık Karabağ savaşı başladıktan sonra İran Ermenistan'a gizli ve açık şekilde her zaman yardım etmiş ve bu günde bu yardımlar davam etmektedir. İran'ın Ermenistan'a yardımının nedeni birinci olarak hem Farsların hem de Ermenilerin aynı milli kökten olmasıysa ikinci nedeni Azerbaycan'ın iç problemlerden kurtulmamasını sağlamaktır. Çünkü içerisinde hiçbir problemi bulunmayan ve ekonomisi güçlü olan bir Azerbaycan İran için tehlikelidir. Bu yüzden Ermenistan İran'ın bölgede en iyi anlaşabildiği bir ülkedir.

ABD, 1991 'de bağımsızlığının hemen ardından Ermenistan'ı tanımış ve diplomatik ilişkiler kurmuştur. ABD'de büyük Ermeni toplumunun bulunması nedeniyle Ermenistan ile ilişkileri diğer Güney Kafkasya ülkelerinden farklı olmuştur. Bundan başka daha Sovyetler Birliği'nin dağılmasından çok önce ABD ve Ermenistan arasında bazı ilişkiler mevcut olmuştur. Nitekim daha 1970'li yılların başlarından itibaren Ermenilerin ABD'ye göç etmelerine izin verilmiştir. XIX. Yüzyılın sonu, XX. Yüzyılın başlarından itibaren ve Sovyetler döneminde ABD'ye göç eden Ermeniler burada ciddi bir şekilde örgütlenmiştir. Bağımsızlık sonrası ABD'nin Ermenistan politikasının oluşumunda Ermeni diasporasının büyük önemi olduğu söylenebilir. Bunu ABD-Ermenistan ilişkilerinin ilk dönemlerini incelediğimiz zaman görebiliriz.

Bağımsızlığının ilk yıllarında ABD, Azerbaycan ve Gürcistan ile diplomatik ilişkiler kurmasına rağmen, bazı konularda kendisini dışarıda tutmaya çalışmıştır. Ancak Ermenistan'ın siyasi, ekonomik ve mali sorunları ile daha yakından ilgilenmiş, Ermeni diasporasının başarılı faaliyeti sonucunda Ermenistan'a özel ilgi göstermiştir.

ABD mali ve ekonomik olarak Ermenistan ile daha sıkı bir işbirliği içinde bulunsa da askeri ve siyasi açıdan ilişkilerinde ciddi bir gelişme yaşanmamıştır ve ABD'nin Ermenistan'da askeri varlığı söz konusu değildir. Ermenistan 'Barış İçin İşbirliği' programı çerçevesinde NATO ile ilişkilerini geliştirmeye çalışsa da, güvenlik alanında Rusya ile işbirliğine daha çok önem vermektedir.

ABD'nin mali açıdan Ermenistan'ı desteklemesinin en önemli nedenlerinden biri de ABD Ermeni diasporasının Kongre ve Senato'da yaptıkları lobi faaliyetleridir. Özellikle Ermenistan'ın Türkiye ve Azerbaycan tarafından ekonomik ablukaya alındığını iddia eden Ermeni diasporası 2002 yılı başlarına kadar ABD'nin Ermenistan'a 1 milyar 200 milyon Dolar mali yardım etmesini sağlamıştır ki bu açıdan Ermenistan İsrail'den sonra ABD'den en çok yardım alan ikinci ülke olmuştur. Üç milyon nüfusa sahip Ermenistan'da kişi başına 42 dolar Amerikan yardımı düşerken bu rakam Bosna'da 34 dolara, Rusya'da 1.40 Dolara, Hindistan'da ise 0.14
Dolara kadar iniyor.ABD Yönetiminin dış yardımları azaltma eğilimine karşın bu durumdan etkilenmeyen çok az ülke arasında bulunan Ermenistan'a 2001 yılı bütçesinden de 90 milyon dolar ayrıldı. Özellikle de Mitch McConnel'in 1994 yılında ABD Senatosu Ödenekler Dış Operasyonlar Alt komitesi Başkanı seçilmesinden sonra ABD yönetimi 1994 yılından şimdiye kadar Ermenistan'a 500 milyon doların üzerinde yardımda bulunmuştur. 1996 yılında ABD yönetimi Ermenistan'a 300 milyon dolar kredi sağlamış ama bu kredinin nereye harcandığı üzerinde durmamıştır. (67) 1998 yılında ABD'nin ettiği yardımlar sayesinde Ermenistan'da kişi başına düşen para 97 dolar olduğu halde Azerbaycan'da bu rakam 3 dolar olmuştur. (68)

Ermenistan Başbakanı A. Margaryan'ın açıklamasına göre, 1992-2001 yılları arasında ABD, Ermenistan'a teknik ve insani yardım çerçevesinde 1.400 milyon Dolar yardımda bulunmuştur. (69) Bundan başka ABD Kafkasya ülkelerine mali yardım ederken Dağlık Karabağ'ı ayrı bir birim olarak görmüş ve yardımda bulunmuştur ki bu durum Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıması hakkında görüşlerine ters düşmektedir. (70)
2003 yılında ABD Freedom Support Act programı gereğince Ermenistan'a 93 milyon 750 bin Dolar, Karabağ'a ise 25 milyon Dolar yardımda bulunmuştur. (71)

10 Ocak 2002'de Ermenistan'da yapılan Ermenistan Cumhuriyetinin Güncel Sorunları adlı yuvarlak masa toplasında Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan'ın ABD'nin Ermenistan'a yerleşmesi hiçbir zaman Rusya 'nınn varlığı ile mukayese edilemez ve onun yerini dolduramaz şeklinde açıklama yapması, ABD- Ermenistan arasındaki ilişkileri etkilememiştir. Bu açıklamaya rağmen, Ermenistan Barış için İşbirliği programı çerçevesinde NATO ile ilişkilerine devam etmektedir. Ermenistan Savunma Bakan Yardımcısı Mikael Melkonyan NATO-Ermenistan ilişkilerini değerlendirirken NATO ile işbirliği içinde olduklarını ancak, Ermenistan'ın NATO'ya üye olmak istemediğini vurgulamıştır. (72) Ermenistan'ın bu tutumu karşısında bile ABD Ermenistan ile askeri işbirliğine devam etmekte ve özel olarak askeri yardımlarda bulunmaktadır. Ermenistan'ın ABD'den aldığı mali yardımlara rağmen, devlet yetkililerinin bu tür açıklamalarda bulunması özellikle güvenlik ve askeri ilişkiler açısından Rusya'ya olan bağımlılığının bir göstergesidir.

18-19 Mayıs 1999'da Erivan'da düzenlenen 'Rusya-Ermenistan-İran: Uygarlık Diyalogu adlı konferansta konuşma yapan Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksuryun Partisi) Merkez Yönetim Kurulu Başkanı ve Devlet Başkanı Koçaryan'ın Danışmanı görevinde bulunan Vahan Ovannisyan Ermenilerin son 300 yıllık tarihinde Rusya'nın büyük rol oynadığını ve Ermenistan'ın bağımsızlığının garantörü olduğunu ifade etmiştir. (73) Ovannisyan'ın bu görüşü 8 Ekim 2002'de Moskova'da düzenlenen 'Yüzyılın Kavşağında Dünya Ermenileri ve Uluslararası İlişkilerin Güncel Sorunları' adlı konferansta konuşma yapan Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov'un görüşleri ile uyuşmaktadır. İvanov görüşlerini, “...Rusya Kafkasya devletidir ve bu bölgede doğal çıkarları vardır. Rusya 'nın Kafkasya politikası tarihi, ekonomik, siyasi, dini ve kültürel ilişkilerin sürekliliğine dayanmaktadır. Bizim başlıca amacımız bu bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamaktır. Bizim bölgedeki varlığımız istikrarın sağlanması için yeterlidir. Bu konu bugün de bizim için güncelliğini korumaktadır. Ermenistan Kafkasya ülkeleri arasında Rusya için özel öneme sahiptir. İki ülke arasındaki ilişkiler dostluk ve işbirliği prensibine, karşılıklı anlaşmaya, milli çıkarların örtüşmesine ve tarihi geleneklere dayanmaktadır. (74) şeklinde ifade etmiştir.

Ermenistan'da Rusya'nın askeri ve siyasi varlığının büyük bir ölçüde devam etmesi üzerine ABD, Türkiye'nin Ermenistan ile olan sınır kapısının açılması için zaman zaman Türkiye'ye karşı baskı uygulamıştır. ABD, Türkiye ile ilişkilerini geliştiren Ermenistan'ın bu ülke üzerinden Batıya açılması üzerine Rusya'nın siyasi ve askeri etkinliğinin zayıflayacağını düşünmektedir. Bu konuda önemli olan konulardan biri de ABD'nin tek taraflı olarak Türkiye'ye baskı uygulamasıdır. Sınır kapılarının açılmasını isteyen ve Rusya'nın Ermenistan'daki askeri ve siyasi etkililiğinin zayıflamasına çalışan ABD sözde soykırım propagandasını durdurmak için Ermenistan'ı uyarmamıştır. Ancak sadece sınır kapılarının açılması Ermenistan- Rusya askeri ve siyasi ilişkilerini zayıflatmayacaktır. Bunun da birkaç nedeni vardır: Her şeyden önce Rusya, Ermenistan yönetiminin iç işlerine karışmamakta, ülkedeki baskıcı rejimi eleştirmemekte, insan hakları, basın yayın özgürlüğünü sorgulamamıştır. Dağlık Karabağ Savaşı'nda Ermenistan'ı her zaman askeri ve siyasi açıdan desteklemiştir. Rusya'da yaşayan yaklaşık 2 milyon Ermeni’nin Rusya ile ilişkilerin bozulması sonucunda ana vatanlarına geri dönmeleri Ermenistan'ın iç politikasında ciddi sorunların yaşanmasına neden olacaktır (ABD'de yaşayan yaklaşık 1 milyon Ermeni’nin her hangi bir nedenle ABD hükümetinin geri göndermesi söz konusu değildir).

Bağımsızlığının ilk yıllarından bugüne kadar Ermenistan Rusya ve ABD arasında denge politikasını izlemeye çalışmış, hem Rusya'nın askeri ve siyasi desteğinin hem de ABD'nin mali yardımlarının devam etmesini sağlaya bilmiştir.

Ancak Ermenistan ile askeri ve siyasi ilişkilerinin üst düzeyde olmasına rağmen, Rusya Kafkasya'daki etkinliğini daha fazla sürdürme imkanına sahip değildir. Çünkü, ABD bölgedeki enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının tamamının kontrolünü eline geçirmiş ve bölgeye Rusya'dan daha çok sermaye yatırmıştır. Bu nedenle de bölgenin güvenliğinin sağlanmasında kendisini sorumlu görmektedir.

1 Bölüm >>>      2 Bölüm >>>      3 Bölüm >>>


BÖLÜM DİPNOTLARI:
1)
S. Çernyavskiy , “Washington`un Kafkasya politikası”, Uluslararası Hayat,cilt 1,
1999 s. 30
2) Hacıyev, ob.cit. s.372
3) D. Lewis , “The Politics of Energy in the Caspian Region” Easter Europe and the CommonWealth of İndependent states, 1999, s. 160
4) Ibid, s. 89
5) V. Şoroxov, “Bakü Petrolü ve Politikası”, Bağımsız Düşünce, 1995, s.36
6) Ibid. s., 40
7) Hazar Havzası ve Rusya`nın çıkarları, BDT Enstitüsünün Raporu, 1998
8) DR.A.Cohen, “ABD, Merkezi Asya ve Güney Kafkasya ilişkilerinin Perspektif ve Problemleri”, www.ca-c.org/journal /cac 08-2000
9) Nazim Cafersoy,”Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası(Haziran 1992-Haziran
1993)”,ASAM Yayınları,Ankara 2001,s.146
10) Elman Nesirov,”Azerbaycan-ABD Münasebetleri”,Bakü,Kanun 1998,s.93
11) E. Nesirov,” Azerbaycan Petrolü ve Uluslararası Amlaşmalar”, Bakü, Respublika Hatıra Kitapıyayımları. s, 95
12) Cafersoy, op.cit, s.138
13) Ali Hasanov, “Azerbaycan`ın Dış Politikası: Avrupa Devletleri ve ABD(1991-1996)” ,
Azerbaycan Devlet Neşriyyatı,Bakü 1998, s.147
14) A. Abbasbeyli, A. Hasanov, “Azerbaycan Uluslararası Bölgesel Örgütler Sisteminde”, Bakü, Azerneşr Yayımevi, 1999, s.256
15) John J.Mareska,”U.S. Ban on Aid to Azerbaijan(section 907): How it started in 1992 and Why İtShould be Lifted ”, Azerbaijan İnternational,(6.4) Winter 1998
16) R. Berls, “ABD`nin Ulusal Çıkarları ve Ermeni Lobbisi”, Moskova, Dirçeliş,1999, s.94
18) Curt Tarnoff, “The Former Soviet Union and U.S. Foreign assistance”, Congressional ResearchService (CRS) Issue Brief for Congress order Code IB95077, 7 Ocak, 2002
19) Congressional Hellenic Caucus” American Hellenic Council Web sitesi http://www.americanhellenic.org/network/modules.php?name=Coucus
20) http://www.azer.com/aiweb/categories/magazine/64 folder/64 articles/64 maresca.html(10/12/2003)
21) V.Abdullayev, “Azerbaycan yeni diplomatiya aleminde”, Bakü, Azerbaycan yayımevi,2000, s.480
22) A.Abbasbeyli, “H.Aliyev ve Dünya Politikası”, Bakü, Azerneşr, 1997, s.472
23) E.Hasanov, “Azerbaycam-ABD: Anlaşmazlıktan Stratejik Ortaklığa Doğru”, Bakü, Azerbaycan Üniversitesi Neşriyyatı, 1997, s.103
24) Azerbaycan Gazetesi,19 Eylül 1996
25) Ali Hasanov, “Azerbaycan`ın Dış Politikası: Avrupa Devletleri ve ABD(1991-
1996)”,Azerbaycan Devlet Neşriyyatı,Bakü 1998, s 164
26) P.Darabadi, A.Abbasbeyli, “Azerbaycan ve Hazar Yeni Uluslararası İlişkiler Sisteminde”,Bakü, Azerneşr Yayımevi, 2000, s. 211
27) A.Ezimli, “Azerbaycan-NATO ilişkileri”, Bakü, Adiloğlu Yayımevi, 2001, s, 226
28) Şükrü Elekdağ, “ABD`nin Çelişkili Kafkas Politikası”, Milliyet,12 Ocak,2000
29) Namik Aliyev,“ ABD`nin Konumu Değişiyor”,Zaman,Bakü,5Ocak 2002
30) “Yine İkili Standartlar” Yeni Musavat,16 Aralık 2001
31) “Aliyev : ABD daha cesur olmalı”,Hürriyet, 5 Temmuz 2002
32) “Azerbaycan Topraklarını Kullanması İçin ABD`ye İzin Vermedi”, Ayna Gazetesi, 20 Ağustos,2004
33) “NATO Rusyayı Çerçeveye Alıyor”, Musavat, 16 Aralaık, 2004
34) F. Çiloğlu , “Rusya Federasyonu ve Transkafkasya`da Etnik Çatışmalar” , İstanbul,Sinatle yayınları, 1998, s. 293
35) G.Nodia,.: "Obraz Zapada v Gruzinskom Soznanii", Mejdunarodniy Opıt Razresheniya Etnicheskih
Konfliktov". http://www.poli.vub.ac.be/publi/etni3/no-dia.htm
36) K. Ağacan., “Bağımsızğlığının 10 Yılında Gürcistan ABD`nin Kafkasya`daki Kalesi mi?”, Stratejik Analiz , cilt 1 , Sayı11 Mart 2001 ,s. 34
37) "U. S. Government Assistance to and Cooperative Activities with the New İndependent States of the Former Soviet Union", FY 1995 Annaual Report. ww\v.state.gov/p/cur/rls/fs/l 1029pf.htm
38) Ağacan, op.cit., s.36
39) D. Dorchiashvili,.: "The Russian Military Presence in Gcorgia: The Parties Attitudes and Prospects", Caucasian Regional Studeis, 1997, C. 2, S. 1.
40) Fy. 1998 Annual Report
41) Fy. 1999 Annual Report
42) Fy. 2000 Annual Report
43) Fy. 1999 Annual Report
44) D. Dorchiashvili "Georgia Courts NATO, Strves For Defense Overhaul", www.eurasianet.org
45) Fy. 2000 Annual report
46) K.Ağacan ,op.cit. , s. 315
47) "Rusya'nın Gürcistan Planlan". Yeni Müsavat gazetesi 7 Ağustos, 2002.
48) "Gürcistan Rusya Karşısında Geri Çekiliyor", Şerg gazetesi, 10 Eylül 2002
49) M. Hodoryonok,.: "Amerikan Üslerinden oluşan Bir halka" Stratejik Analiz, Cilt: 2, Sayı 25, Mayıs 2002, S. 94.
50) www.kavkaz.org/news/2OOO/O6/23/news7.htm
51) K.Ağacan, ob.cit, s. 36.
52) Musavat Gazetesi, 15Eylül 2001
53) International Crisis Group, Europe Report N 151, Georgia: What now? 3 December 2003, s.6
54) Oktay Tanrısever,” Gürcistan’da yapılan 2003 Parlamento seçimleri ve yol açtığı Kadife Devrimi: Ufukta istikrar görünüyor mu?”, Stradigma Dergisi, 2004
55) Misha Dzhindzhikhashvili, “Pro-Government Bloc Leads Georgia So Far”, Associated Press, 3 Kasım 2003.
56) Seth Mydens, “Opposition Unites Behind Georgia Revolt Leader”, New York Times, 27 Kasım 2003.
57) Sergei Blagov, “Russia Wary of Georgia's Regime Change”, Eurasia Insight, 26 Kasım 2003.
58) Oktay Tanrısever,” Gürcistan’da yapılan 2003 Parlamento seçimleri ve yol açtığı Kadife Devrimi: Ufukta istikrar görünüyor mu?”, Stradigma Dergisi, 2004
59) Kamil Ağacan “ Acaristan’daki gelişmeler ve Saakaşvilinin zaferi”Stratejik Analiz, Kış, 2004
60) “ABD Gürcistanın tarafında”, , İA Regnum Haber Ajansı, 13 Mayıs 2005
61) Kamil Ağacan ‘”Bush’un Tiflis ziyareti”, ASAM Günlük Küresel Derlendirme Bülteni,12 Mayıs,2005
62) “Rock yıldızı gibi karşılandı”, Hürriyet, 12 Mayıs 2005
63) “Devrimci” Bush: Gürcü “Devrimi”'ni Övdü, Stratejik Gündem, USAK Dergisi, 14 Mayıs 2005
64) Bush’un Gürcistan ziyareti sırasında Azerbaycan basınında tartışmalar yaşanmış, Bush neden Azerbaycan’a uğramadı sorusu başlıca konu olmuştur. Muhalefet bunu Aliyev hükümetine ters tokat anlamı taşıdığını iddia etmiştir.
65) "Rus Silah Mafyası Korkuttu", Zaman, 5 Şubat 1998.
66) A. Gasparyan, "Dinamika Karabakskoğa Konflİkta I Rol Rossiyskoy Federasii v Ego Uregulirovanii (Dağlık Karabağ Sorununun Dinamiği ve Rusya Federasyonunun Sorunun Çözümündcki Rolü. www.ca-c.org/journal/cac061999.
67) http://karabakhdoc.gen.az/forum/vievvtopic.php?p=361&sid=ld5fcaf24c-4318ea44e4130831116cl0
68) http://karabakhdoc.gen.az/forum/viewtopic.php?p^361&sid=ld5fcaf24c-4318ea44e4130831116cl0
69) http://karabakh-doc.gen.az/forum/viewtopic.php?p=361&sid=ld5fcaf24-
70) Daha geniş bilgi için bkz: http://www.azg.am/TR/20O21009/-200210O9-O4.shtm
71) Daha geniş bilgi için bkz: http://www.panarmetiian.net/news/rus/headlines/?- task=archive&day=27 &month=0t &year=2003&id=7203
72) L. Grigoryan, "Armeniya ne Sobiraetsa Vstupat v NATO", Daha geniş bilgi İçin bkz: http://www.panarmenian.nct/news/rus/hcadlines/?task=archive&day=13& month=ll&ycar=2002&id=6731
73) S. Petrosyan, "Rossiya - Armeniya - İran:Dialog Tsivilizatsii", Daha Geniş Bilgi İçin Bkz. http://www.ca-c.org/journal/cac05_1999/st_05_spetros-jan.shtml
74) Vstuplenie Ministra inostrannıh Del Rossii İ. S. İvanova Zaklyuçitelnom Plenarnorn Zasedanii Mejdunarodnıy Konferantsii 'Arrnyane na Rubeje Vekov i Aktualnıe problemi Mejdunarodnıh OtnoşeniP, Daha geniş bilgi bkz: http://www-.In.mid.ru/ns-sng.nsf/ 6bc38aceada6e44b432569e7004-19ef5/432569d800-022146643256c4d00326374? OpenDocument