Garmızey Hable’nin Kafkaslardan gelen Adigelerini köyü
olduğunu, tatlı-sert xabzelerinin bulunduğunu anlatıma dayalı
olarak da olsa bu gerçeği bilip, geçmiş yaşamın özlemini çeken
bugünün çocuklarına...
Bir kültürün yok olması için hep birlikte bilerek veya
bilmeyerek uğraştık ve sonunda, toplum düzeyinden aile
düzeyine indirgediğimiz ve adına Kafkas kültürü
dediğimiz bir yoz kültürü ortaya çıkarmayı başardık.
Davul ve zurna ile başladık, sonra köçek, sonra dil vs
vs… Bunu yaparken de xabze adına, sözü geçen insanlarda
toplumumuzun akıl hocası oldular. Dönülmez yozlaşmanın
mimarı onlar değilmiş gibi, bunun sorumlusu olarak
bugünün gençlerini gördüler. Elbet bugünün gençlerinin
de bu yozlaşmada büyük payları var ama bu yozlaşmayı siz
thamadeler öğrettiniz.
Değerli thamademiz Kazım Yalçın ile yaptığım bir
sohbette ben kendisine “biz ne zaman bozulmaya başladık“
diye sorduğumda, bana cevaben; “senin anneannen at ve at
arabalarının bulunduğu düğün konvoyu ile Çorum ili
Sungurlu ilçesi Gafurlu köyünden gelin getirildi. Düğün
konvoyu, denemenin oradan Alatepe’nin zirvesine
çıkarken, ben Alatepe’de 15 yaşında bir genç olarak, o
zaman bize ait tarlayı orak ile biçiyordum. Önce uzaktan
mızıka sesini duydum, sonra mızıka sesi ile davul sesi
birlikte gelmeye başladı, bir süre sonra davul ve
mızıkanın birlikte çalındığı düğün konvoyu yanımdan
geçti“ diyerek uzun uzun anlatmaya devam etti. Thamade
Kazım bir büyük olarak bu yozlaşmayı adım adım anlattı.
Ben onun bakışlarında ve ses tonunda, bir büyük olarak,
bugünün yoz kültüründe emeği bulunan thamadeler adına
bir mahcubiyet içerisinde bulunduğunu hissettim.
Bir diğer anı...
Geçenlerde, köyümüzden şu an gurbette olan bir arkadaşım
ile sohbet ederken, bana bu yaz memlekete gittiğinde
karşılaştığı bir hitap tarzını gözü yaşlı anlattı.
Kendisi benden iki yaş küçük olmasına rağmen, bana ve
diğer insanlara xabze dışında yanlış davranış ve hitap
tarzı olmamış birisi olarak, anlattıklarını sizlere
aktarıyorum.
''Ailemden hiç kimse kalmadığı için çok uzun yıllardır
memlekete gidememiştim, xabzelerini öve öve
bitiremediğim insanlarımızı ve köyümü tanıtmak için
yabancı olan eşimi de alarak köye gittim. Doğduğunu
hatırladığım ve benden yaşça küçük olan birkaç gence
tesadüf ettim ve benzeterek kim olduklarını tahmin
ederek sohbet etmek istedim. Umursamaz tavırlar
gösterdiler, içlerinden bir tanesi sanki kendisinden
yaşça küçük ve bayağı birine hitap eder şekilde seviyesi
düşük konuşmalar sonrası benden uzaklaştılar. Bir daha
köye nasıl gideceğimi ciddi ciddi düşünüyorum.''
Anıları çoğaltmak mümkün, ancak bir yararı olur mu
bilmem. Eğer ''bir zamanlar'' diye rivayet edilen bir
kültürel olay olarak kalmak istemiyorsak, bir an önce
''keşke''leri sıralayarak kendimize gelelim. Dışarıdan
gelip içimize yerleşen thamade Hacı Bektaş ve çocukları
kadar Adige olmayı gençlerimize ve çocuklarımıza
öğretelim.
Kültürümüzün mihenk taşları saygı ve sevgiyi kimse gelip
elimizden almadı.
Köyümüzün tarihinden bu yana oradaki jandarma karakolu
bizim insanlarımız ile ilgili olarak hangi suç kaydını
yaptı? Hiç.
Peki ne oluyor bize?
Saygı ve sevgiyi dönüşü olmayan izne mi çıkardık?
25 yıl önce orada görev yapan jandarma komutanı ile
öğretmen bir vesile ile Akçakent’e ziyarete geldiğinde
mevcut durum ile ne anlatacağız?
Bir küçük anı daha...
Rahmetli thamademiz AGEZ Musa Buzlu, arasının iyi
olmadığı bir ailenin çocuğunun sapan ile başını yaran ve
eve gelmeyen oğlu Ercan Buzlu’yu bir günlük aramadan
sonra bularak güzelce bir dayak atar ve akabinde, başı
yarılan çocuğun babasına götürerek, “ben çocuğumun
cezasını verdim, senin emin olman için evine kadar
getirdim“ demiş, başı yaralı olan çocuğun babası (şimdi
rahmetli) Ercan Buzlu’yu dayak yemiş halde görünce,
vicdanı titremiş ve thamade Musa'ya kızmış.
Şu adalet duygusuna ve asilliğe bakar mısınız.
Normal bir toplumda olayın şöyle gelişmesi gerekmez
miydi?
Musa amca çocuğuna aferin demeli, diğer amca ise niçin
böyle oldu diye kavga için thamade Musa'nın evine
gitmeli idi.
Peki ya şimdi? Öyle ya şimdi karakol bakmalı bu işlere
ama komutanı yeni gelmiş olsun, geçmişte orada görev
yapan olursa anlayamaz bu işi, o zanneder ki halen bu
köyde saygı ve sevgi izne çıkmamış.
Birde mizahi anı...
Thamade AGEZ Musa bekçi, ben ve bir grup arkadaşta sığır
çobanıyız. Öğleden sonra hep birlikte köyden çıkış
yaptık, henüz Koruzük’yiz. Thamade Musa yanımıza
geldi, kaçmamız için bir neden yoktu, çünkü henüz akşam
olmamış ve biz çayırlara sığırları koymamıştık. Thamade
Musa sıraya geçin dedi, bizde geçtik. Hepimize iki tokat
attı, içimizden birisi “niye vuruyorsun, biz ne yaptık''
dedi. Musa amca “ … eşşekler, nasıl olsa çayırları
yayacaksınız, ben şimdiden sizi döveyim“ diyerek
uzaklaştı.
Garmızey’in yediğimiz dayakları güzeldi...
Garmızey’in ekmekleri güzeldi...
Garmızey’in mezara verilen değeri güzeldi...
Thamade SİYUGH Bekir dedenin bizi zorla çalıştırması
güzeldi...
Babamıza şikayet edemezdik haliyle provokasyon olmazdı
bu da güzeldi...
Thamade HAJEMIGO İhsan'ın harman yerinde yaptığımız
kaleyi sökmesi de topumuza el koyması da güzeldi...
Thamade NACATUQE Hacumar'ın hindisini çalarken bizi
suçüstü yapması, hindisini kurtarması, 2 saat sonra iki
tavuğunu çalmamızda güzeldi...
40-50 Garmızeylinin bir araya gelip okul çeşme yapması
da güzeldi…
Garmizey'in her şeyi güzeldi.
Garmızey'in onurlu büyükleri, sizden bize kalanları
yaşatamadık. Biz şimdi şaşkınca, dayak yemiş boksör gibi
kültür şokuna uğradık. Duruşumuz bir garip oldu, ne
Garmızey’e benziyor, ne Kırşehir’e. Böyle olmasını kim
istedi acaba? Belki de biz… Ancak zordur hatayı
kabullenmek… Biz yine de adet olduğu üzere müspet
başlayan ancak ''ama'' ile devam eden cümleler
kurmaya devam edelim.
Hoşcakal, onurlu atalarımın at üzerinde bozkırlar
içerisinde Kafkasya'sına benzediği için bulduğu ve
xabzesi ile 120 yıl damgasını vurduğu köyüm. Başım dik
dönmek isterdim sana, yetiştirdiğim çocuklarımın
düğünlerinde mızıka eşliğinde Ağlayan Kafe ile
hüzünlenmesini, Şeşen ile coşmasını, bildiği Kabardey’ce
ile atalarının Kafkasya'dan zorlu göçünü anlatan
İstanbulu Daşe gıbzesini söyleyerek atalarını anmasını
isterdim... |