YORULMAK BİLMEYENLERE

Semra Ademey Gürel
26.12.2007

Çok değerli Nevzat Tarakçı bey,

Bu haftaki köşe yazınızda “Gupsege neredesiniz” diye sormuşsunuz. İzin verirseniz, nerede olduğumu dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.

Siz hepimizin (Gubsege Grubu’nun) e-mail adresini biliyorsunuz. Bizlere bu soruyu özelimizden sorabilirdiniz. Fakat siz her zamanki gibi şahsi davranmadan (bencillik yapmadan) toplum adamı olarak bizlere soru yönelttiniz. Sorunuzu buradan sorduğunuz için bende size yine buradan cevap vermeyi uygun gördüm.

Üç yıl içinde CC ile birlikte “Gubsege, CC Katılımcıları Adana Toplantısı, TV İmza Kampanyası ve Kefen” derken birçok çalışmaya katılma ve sizin gibi çok değerli, gönülden, yürekten dostları tanıma şansı buldum. Bu konuda CC kurucularına ve çalışanlarına her zaman en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sizin ile ilk olarak Gubsege projesinde karşılaştık. Sizden hayatımız boyu unutamayacağımız şekilde son derece içten ve samimi bir büyüklük, insanlık gördük. Daha sonrasında sizinle yine ortak çalışmalara katılma şansı bulduk. İtiraf edeyim ki sizi çok anlayamamışım. Mutlaka o zamanlarda da anlamıştım ve de her zaman yanınızda olacak gibi de güvenmiş, inanmıştım. Ama yine de bu günkü kadar anlayamamışım. Katıldığım birçok etkinliklerde gördüklerim, duyduklarım ve yaşadıklarım ile şimdi sizi çok daha iyi anlayabiliyorum. Bugün de, yarında var olduğum sürece sizin yanınızda olacağım. Biliyorum ki sizde benim ve de bizim yanımızda olacaksınız. Bu büyüklüğünüz için size bir kez daha sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Değerli büyüğüm Nevzat bey, hiçbir şey unutulmaz. İyilik de kötülük de. Biz sizden ve birçok değerli büyüğümüzden hayata umutla bakacak ve de her geçen gün yeni projeler üretecek bir sevgi ve destek gördük. Bunu unutmayız, unutamayız.

Gubsege için ilk olarak düşüncelerimi çok değerli Mecit Tav beye açmıştım. “Eğer başaracağına inanıyorsan ben her zaman maddi-manevi yanındayım” demişti ve öyle de yaptı. İlk adım atmayı, güvenmeyi, inanmayı Mecit beyde, devanım da da sizde ve sizin gibi gerçek kültür adamlarında gördük. Bu güven boşa çıkmayacak.

Zaman hızla akıp gidiyor ve yapılacak çok işlerimiz var. “Neler yapılması gerekiyor?” kısmına kendimce çareler arıyorum. Bazı projeler için uğraşıyorum. Yine sizlerin desteğine ihtiyacım olacak. Şu an için sadece biraz zamana ihtiyacım olduğunu söyleyebilirim. Günü geldiğinde hep birlikte elimizden geleni yine yapacağız, bundan hiçbir şüphem yok.

Gubsege’ye gelince. Ne yazık ki, biz hata yaptık ve Gubsege’yi tam olarak anlatamadık. Ben bir Uzunyaylalı olarak Türkiye’nin her köşesindeki Çerkesleri Uzunyaylalı gibi düşündüm. Yine bütün Çerkesler “Çerkes gelenek ve göreneklerini ” biliyor sandım.

Yanılmışım.

Oysa bölgelere göre gelenekler değişebiliyormuş. Değişmesi, farklı olması kadar doğal bir şey yok. Fakat ben bunları zamanla öğrenebildim. Bu farklılıktan ben şahsım adına en ufak bir sıkıntı duymadım ama yerine göre kırgınlıklara sebep olabildim.

Nasıl mı?

Gubsege; “Türkiye’nin her köşesinden katılabilecek Çerkes gençlerinden kurulu on kişilik bir ekipti. Asıl amacı en çok köylerimizde yaşatıldığına inandığımız kültürümüzü gençlerimize yerinde göstermek ve öğretmekti. Gubsege bunun için sadece eğlence amaçlı olmadan, gideceği köye bir takım hizmetler sunarak, köy halkına yardımcı olmayı da kendisine görev kabul etmişti. Gubsege her sene değişik katılımcılar ile yoluna devam edecekti. Gubsege 1, Gubsege 2, diye her sene farklı kişiler farklı projeler üretecekti. Bir köyde okul yapıyor ise başka köyde onarılacak cami, misafir evi veya ağaç dikimi vs gibi köy için daha faydalı olabilecek bir işe eğilecekti. Fakat asıl amacı Çerkes gelenek ve göreneklerini yerinde birlikte yaşamaktı.

Bizler bu konuyu çok anlatamadık. Buna rağmen ertesi yıl için çok sayıda katılımcı, genç arkadaşlarımız oldu. Ne yazık ki bazı toplumsal sıkıntılarımızı aşamadan yapacağımız her çalışmanın gençlerimizi olumsuz etkileyeceği düşüncesi ile üzerine çok eğilemedik.

Basit bir örnek verecek olur isem; Gubsege çalışmasında evli bayanlar olamazdı. Çünkü gençlerden kurulacak olan Gubsege’de bizim xhabzemizin en güzel kısmı olan “zehes ve ceuğ”lar olacaktı. Geleneklerimizde evli bayanlar ceuğ sırasına duramaz ve zeheslere katılamaz.

Evli bayan arkadaşlarımız yapılacak işleri düşünerek büyük bir heves ve cesaret ile çalışmalara katılmak istediler. Fakat onları Gubsege’ye alamazdık. O zaman Gubsege, Gubsege olmaktan çıkardı. Asıl amacı olan kültürel kısmını iptal etmiş olurduk. Ne yazık ki, Çerkes geleneklerini çok iyi bilmeyen ama çok inandığımız, güvendiğimiz ve sevdiğimiz bazı arkadaşlarımızı Gubsege’ye almayarak kırmış olduk. Bu kötü deneyimler bize daha öncesinde yapmamız gereken çok şeylerin olduğunu öğretti.

Değerli Nevzet bey,

Gubsege devam edecek, çünkü devam ettirecek pırıl pırıl gençlerimiz var. Onlara cesaret verecek, güvenecek sizler gibi değerli büyüklerimizde var. Aslında şanslı olduğumuz çok nokta var. Gubsege devam edecek fakat biraz zamana ihtiyacı var.

Aşmamız gereken sorunlarımız var kısmına beni çok mutlu eden bir o kadarda üzen ve düşündüren bir anımı anlatarak devam etmek istiyorum. Belki o zaman daha iyi anlaşılabilirim.

Bir gün sabah saatlerinde çok değer verdiğim İlhan Aydemir bey aradı. “Derneğimizin geç haberi oldu ama buraya Adigey’den turnuvaya katılmak için Taekwando takımı geliyormuş. Onları desteklemeye gidiyoruz sende gelir misin?” dedi. Büyük bir heyecanla gelirim, dedim ve gittim. Orada 20-30 kişi toplanmıştık. Adigey’den gelen misafirler ile tanışma, konuşma şansı bulduk.

Aylar öncesinden federasyona haber vermelerine rağmen dernek adına Allah’ın bir kulu karşılamaya gitmemişti. Bizi buradan sadece Sayın Hikmet Ademey karşıladı dediler. Yanlarında Hikmet Ademey’den başka kimse yoktu. “Uçaktan inerken bizi coşkulu gençler karşılayacak diye büyük heyecan duymuştuk ama çok kötü hayal kırıklığı yaşadık” dediler. Şükür ki, içimizde azda olsa duyarlı olan kişilerden biri olan İlhan bey haberi geç almasına rağmen oraya (bir kaç kişide olsa) taraftar götürebilmişti.

Oyunların başlaması ile bizler de coşku ile Adigey sporcuları desteklemeye başladık. Örnek olacak şekilde, tek kelime ile mükemmel bir seyirci kitlesi olduk. Öyle ki Hollanda’dan, Fransa’dan vs gelen takımlar bizi hayret ve de zevk ile takip ediyordu.

Nihayet sıra finale gelmişti.

Finalde Türkiye takımı ve Adigey gençler karşılaşacaktı.

Bizler yerimizi aldık derken etrafıma baktığımda salonda sadece 3-5 kişi kaldığımızı gördüm. Adige seyircilerin tümü dışarı çıkmıştı. Final maçında Adigey sporcular yalnızdı. Kalan 3-5 kişi aynen devam ettik. Nasıl başladık ise öyle de bitirdik. Finali Türkiye kazandı. Hepimiz mutlu olduk. Sonuçta bu bir spordu.

Maç sonunda organizasyonda yer almış, yaşlı Türk bir bey yanıma gelip “ siz Çerkessiniz galiba” dedi. Evet, dedim “gelen sporcularda Çerkes onları destekledik” dedim. “İnanın bu güne kadar gördüğüm en güzel tezahürat sizinkiydi, çok güzel ve çok eğlenceli tezahüratınız vardı. Sizleri kutluyorum” dedi.

Bizimkiler Türk sporcularla Adige sporcular karşı karşıya gelince salonu terk etti. Acaba bizimkiler bu yaşlı beyin göremediği neyi görmüştü? Salonda kalıp Türkiye lehine tezahürat yapsalardı onları anlardım. Bende Galatasaray kazandığı zaman “Cim bom bom, Türkiye” diye sokaklara çıkıp çılgınlar gibi mutlu olmasını bilen biriyim. O yüzden Türkiye’yi destekleseler anlar, saygı duyardım. Ama bizimkilerin neden salonu terk ettiğini anlamakta çok zorlandım.

Maalesef ne kadar karşı çıksak da, kendi insanımız tarafından “Çerkes olmamız sanki Türkiye için büyük bir günah, büyük bir suçmuş gibi algılanıyor.” Bana göre bu olayda Adigey gençleri destekleyenler değil de dışarı çıkanlar aslında Türkiye’ye yapılacak en büyük ayıbı yaptılar. Bu güvensizliği, bu zavallılığı ne Türkiye hak ediyor ne de Adigey’den gelen 3-5 sporcu.

Sonuçta hiçbir millete, hiçbir kuruma, hiçbir insana nefret duymadan, hakaret etmeden kendi kültürümüzü koruyup, yaşatabiliriz. Bunun içinde sağlıklı sonuçlar almak adına sağlıklı işler yapmamız gerekiyor. Savaşın, kavganın, nefretin olduğu hiçbir yerde yokum. Bizler için önemli olan Çerkes kanı değil Çerkes kültürü. Bizi bir araya getiren tek şey de kültürümüz.

Kısaca, durmadım durmaya da hiç niyetim yok. Gücüm yettiği sürece Çerkes kültürünü anlatacak ve yaşatmak için uğraşacağım. Şu aşamada söylediklerim çok anlamsız gelebilir ama zaman her şeyi gösterecek. Umudumu yitirmeyeceğim.

Bizi unutmayan değerli thamadelerim, değerli dostlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.