YELEMELİ NİNE’DEN FARKINIZ NE?

Dr. YEDİC Batıray Özbek
01.04.2006

Yıl 1965. Yeleme köyündeyim. Komşumuz, doğunca göbeğimi kesen, okul yüzü görmemiş, Türkçe bilmeyen Temkuayların gelini ninemiz: ‘’Bu komünistler, hepsini  kesmeli’’ diyerek beddua ediyor, aklına geleni söylüyordu.

Önce şaşırdım,  sonra; ‘’Komünist ne? Kim komünist?’’ diye sorunca, ‘’Ne bileyim oğlum herkes beddua ediyor bende onun için söylüyorum’’ dedi.

Okula gitmemiş, Türkçe bilmeyen bir nine ve diğerleri.

Yıl 1968. Ankara.

Türkiye’nin başkenti ve her türlü politik ve kültür merkezi ve yüreklerinin attığı yer.

Beşevler’deki derneğimiz. Derneğimizin üniversite bitirmiş başkanı.
– Bizi komünistler kovdu vatanımızdan, diye başlar bedduaya.
– Olamaz sayın thamade. Yanılıyorsunuz!
– Neden?
– Adigeler kovulduğunda Karl Marks daha kapitali yazmamıştı. Adigeler kovulduktan elli yıl kadar sonra Bolşevik ihtilali yapıldı. Olmayan komünistler nasıl kovsun ki bizi?

Büyüğümüz duyduklarına şaşırıp kaldı.

Üniversite bitiren bir thamademiz.

Doksanlı yıllar. Manhheim.

Düzceli bir hemşerimizin marketinde sohbet ediyoruz. İçeriye biri girdi ve selam verdi. Gelenin  Çorumlu bir Adige olduğunu söyledi market sahibi. Konu derneklerimize geldi. Hemşerimiz  ele aldı sazını başladı derneklerin ve benim aleyhime destan söylemeye. Hiç engellemedim.

Söyledikleri bitince:
– Siz Batıray’ı tanıyor musunuz?
– Hayır.
– Kendisini hiç gördünüz mü?
– Hayır.
– Hiç tartıştınız mı?
– Hayır.
– Peki söylediklerinizi kimden duydunuz?
– Ondan, bundan.
– Onun, bunun dediğine inanıyor musunuz?

Cevap yok. Az sonra el sıkışıp, ayrılıp gitti.

Almanya’da yaşayan sıradan bir Adige…

İki binli yıllarda Wuppertal Derneği.

Dernekte  benim aleyhime ben olmadan ver yansın eden biri. Adını söylediler. Düşündüm, taşındım; ne adını duydum ne de kendisini tanıyordum.

Bir insan bilmediği, görmediği, tanımadığı bir kişi için nasıl konuşabilir acaba?

Bir insanın -art niyeti yoksa- hiç görmediği, yüz yüze gelmediği kişi hakkında iyi ya da kötü şeyler söyleyebilir ki?

2006 yılındayız.

Kim olduğunu bilmediğim  biri  kasıtlı bir propagandaya başlıyor. Sözüm ona Kabardey Adigelerini küçültücü  yazı yazmışım.  İftiracının amacı belli. Kim olduğunu da tahmin edebiliyorum.

Onu muhatap almadığımdan cevap vermeye tenezzül bile etmiyorum.

Beni üzen otuz yıldır fikirlerimiz ayrı olsa da beraber dostça çalıştığımız arkadaşlardan bazılarının  bu iftiraya  inanması. Bu saçmalığa nasıl inanabiliyorlar ki?

Neden medeni cesaret gösterip; ’’Arkadaş belgele. Nerede hangi yazısında yazdı? Hangi kitabında yazdı? Hangi makalesinde yazdı’’ diyerek sormadılar bile.

‘’Belgelemediğin sürece müfterisin!’’ diyemiyorlar bile.

Ayrıca adresim belli, yerim belli. En azından eğlencelerde düğünlerde karşılaşıyoruz da, sormak gereğini  neden duymuyorsunuz?

Yazık… Yazık doğrusu.. Avrupa’nın göbeğinde Yelemeli Nine’yi aşamayanlardan başka şey beklenmezdi.