VATAN KAYBETMEK NE DEMEKTİR?

Ali Çurey
27.03.2017

Sevgili dostlar,

Türkçe’de       güzel atasözleri veya genel deyimler vardır. Bunlardan en hoşuma gidenlerden biri de “damdan düşenin halini, damdan düşen bilir!”.   Biz Çerkesler, vatanını kaybeden bir halkız. Onun için vatan sevgisi, yurtseverlik gibi duyguları en içten duyumsarız. Ve kim nasıl anlarsa anlasın ve kim nasıl tanımlarsa tanımlasın, biz Çerkesler ikinci vatanımız Türkiye’yi, haklarını ve coğrafyasını da canımızdan aziz biliriz. Bunları, ne yalakalık olsun ne de bir kurum veya kuruluşa yatırım için söylemeyiz. Çerkes insanını bilenler veya en azından bilmek isteyenler, bunu görür. Bire bir kişisel sorunu veya problemi olmayanların dışında, Çerkesler hakkındaki kanaati sorulduğunda; “Çerkesler, dürüst       ve doğru insanlardır” yanıtı alırsız, hatta ”anneannem Çerkes’ti, bir Çerkes arkadaşım vardı veya Çerkes komşularımız vardı” türünde taktir duyguları içeren sözler duyarsınız.

Sevgili dostlarım, bunları söyleme ve yazma ihtiyacı neden duydum. Durup dururken “eniştem beni neden öptü” dememeniz için gerekçemi yazıyorum. Çoğumuzun çok iyi tanıdığı, sayın Murat Bardakçı,       bir grup Çerkes kardeşlerimin, Çerkes kültürünün yok olması endişesi içinde oluşturmaya çalıştığı “var olmak, olabilme” adına Çerkes kimliğini yansıtan bir küçük oluşuma duyduğu nefret içerikli yazısı ile benzeri çıkışlara duyduğum üzüntüyü duyurmak içindir. Bu arada sayın Murat Bardakçı gibilerini en yalın, en anlamlı ve en içten yanıt, sayın Uğur Dündar dostumuzca verilmiştir, 21 Mayıs Sürgünü yazısı ile, sağolsun.

Son 15-20 yıl içinde, yaşadığımız ve halen yaşıyor olduğumuz, acıklı olayları, bu ülkenin onurlu yurttaşları olan her Çerkes aydını en azından “ya sev, ya terket” veya “Kafkaslardan ve Boşnaklardan gelenler bu ülkenin gerçek sahibi değildirler” zihniyetinden daha çok duyumsamaktadır. Çünkü biz Çerkesler vatan kaybetmenin acısını iliklerine kadar yaşamış ve halen yaşayan bir halkız. Bunu söylerken de yine acı duyuyorum. Zira şu anda özgürce yaşadığımız ve onurlu birer yurttaşı olduğumuz TC’ne haksızlık mı ediyorum diye, öyle anlaşılsın veya öyle algılansın istemem doğrusu. Birlikte yaşadığımız Anadolu ve Trakya insanlarının, alınterlerinin altın damlaları ile yoğrulan ekmeğiyle okudum. Onların bu emeğine nankörlük etmek hangi Çerkes insanının aklından geçebilir.

Sevgili dostlarım, bugün ikinci vatanımız Türkiye’den anavatanımız Kafkasya’ya dönüş yapmak veya dönmeyi düşlemek, vatan sevgisini numaralamaz. Yani öncelikli kılmaz. Türkiye’de anavatanım, Kafkasya’da. Bunda sıralama yapmadan her iki vatanıda sevebilirsiniz. Mesela, iş ve aş için hatta eş için yurtdışına gidenlerin var olma sevgisi ve vatanlarına bağlılığı nasıl sorgulanamazsa, dönüş yapan veya yapmak isteyenlerinde sorgulanmamalıdır. Çünkü her ikisinin de gerekçeleri doğru ve insanidir. Yani var olabilmektir. Çerkes insanı, kendi kültürünü yaşatamadığı bir yerden, yaşatabileceği anavatanına, Çerkes veya Çerkes olmayan bir insanda iş, aş ve eş için bir başka ülkeye gidebildiği gibi.

Bu arada Moskova ile Ankara’nın zaman zaman zikzak çizen ilişkisi hiçbir zaman Çerkesleri sevindirmemeli ve hatta üzmemelidir de. Çünkü, başkentler arası değişen bu durumlar politiktir. Bir bakarsınız can ciğer olmuşlar, bir bakarsınız can düşman olmuşlar. Her iki halde geçicidir, kalıcı olan tek şey karşılıklı çıkarlardır. Çıkarları örtüştüğünde sarmaş dolaş, çatıştığında ise dalaştır. Biz Çerkeslerin görevi, sarmaş dalaşa bulaşmadan, çalıyı dolaşmaktır. Kısaca, tarihte yediğimiz, yuttuğumuz       zokayı bir daha yutmamaktır. Samimiyetle ve içten arzumuz, Moskova ile Ankara’nın istikrarlı komşuluğu ve dostluğu olur. Bu iki başkentin didişmesinden en çok zararı iki ülke halkları görür. Çünkü kapı komşu iki halktır. Coğrafi, tarihi ve ekonomik şartlar, bu iki ülkeyi birbirine mahkum etmiştir. İnsan aklı taşıyan ve dünyayı az buçuk okuyan her kişi bunu görür, görmelidir de. Göksel veya görsel tüm inanç öğretilerinde, “komşunu kendin gibi seveceksin” denildiğini bilirsiniz. Elbette ki bu hüküm “binlerce yıllık deneyimden sonra verilmiştir”.

Sevgili dostlarım, bu tarz yazı yazmak ve konuşmak gerçekten benim haddim değildir. Ancak bilgi ve ilgi alanım ve de aidiyet geleceğim bu sınırlar içindedir. Varlığımızın, geleceğimizin ve ana idemizin zemini, bu iki ülke coğrafyasındadır.       Ateş, su ve toprak gibi!       Ben, sen ve o olabilmek için olmazsa olmazımızdır. Onun için bu iki coğrafya huzur, barış ve kardeşlik içinde kalmalıdır. Karadeniz, bu iki ülkenin birlikte yüzülen       barış havuzu olmalıdır.

NOTLAR:
1) Biz Çerkesler, bu birlikteliğin barış elçileriyiz. Tarihin getirdiği olumsuzlukları ve acıları, bu birlikteliği bozan argümanlar olarak görmüyoruz. Aksine benzer acıların yaşanmaması için o günleride örnek olarak anıyor ve yaşatıyoruz.
2) Her aile veya toplumda zamanın veya tarihin ruhunu okuyamayan birilerinin bulunması doğaldır ve bunun sonucunda “hoşa gitmeyen” söylem ve eylemler ölçü alınamaz, alınmamalıdır. Bunun için akıl, sabır, inanç gerçek bir ilaçtır.
3)  Üç sözcüğün Adigeceleri.
          a) İnanç (фIэщ): Iущым ифIэщ       захуэщ.
          b) Irk (лъэпкъ):       лъэпкъ зэхэгъэж   диIакым
          c) Cinsellik (тIури цIыхущ): бзылъхуыгъэмрэ     – хьульхуыгъэмрэ