“ÜSLÛB-U BEYAN, AYNIYLA İNSAN”

YEMUZ Nevzat Tarakçı
17.03.2007

Kişi, sözün hamını, kemini, demini bilmeli.

Yani uluorta, çirkin, yersiz ve zamansız konuşmamalı.

Ne demiş şair: 

Sözü süz de söyle,
Manayı inci gibi diz de söyle.
Yüze söyle, gıybet olmasın.
Ukdeyi (*) içinden çöz de söyle,

Yapmasın yara.
Öyle söyle ki
Hoş gelsin yâra, ağyara. (*)

Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu (*) aşı
Bal ile yağ ede bir söz 

Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Düzelte bir güzel söz.

Bir insanın kullandığı dilden onun dünya görüşünü, inancını, eğitimini, hatta zaaflarını tespit etmek mümkündür.

Büyüklerimiz, eskimeyen ifadeyle: “ Üslubu beyan, aynıyla insandır!” demişler.

Dil, milli kültürün temel unsuru ve taşıyıcısıdır.

Maddî manevî kültür değerlerinin oluşmasında ve taşınmasında dilin inkâr edilemez rolü vardır.

Dil her şeyden önce, bir ruh ve idrak işi.

Ve unutulmaması gerekli çok önemli bir nokta:  “ Ağızdan çıkan söz kulağa, kalpten çıkan söz kalbe gider.”

Bu sebeple sözümüzün nerede karşılık bulmasını istiyorsak buna göre cümleler kurmalıyız.

Dil bir köprüdür.

Dille tarihe inmeli, geçmişle bütünleşmeli, örneklerle hafızaları canlı tutmalı.

Milletleri ebedi kılan dildir, edebiyattır, bu unutulmamalı.

Dil, milletlerin ruhudur, benliğidir.

“Dünyayı ideolojiler değil diller değiştirmiştir.”

Dille oynarsanız toplumun genleriyle, geleceğiyle oynarsınız.

Benim çocuğum Jabağı’yla konuşmadan Nartlarla dertleşmeden nasıl ulaşılır dil bilincine, nasıl ulaşır tarih şuuruna?

Fakat maalesef bize ait düşüncelerin çok zengin anlatıldığı kitaplara, kaynaklara yabancı neslimiz. 

“Dilin çekilmediği yerler vatandır.“

“Bir ülkenin kültür sınırları dilinin çekilmediği yerlerdir.“

“Vatanın hudutları kopsa da dil kopmaz.“

Milli ruhu dil ayağa kaldırır.

Kültür coğrafyasının ne anlama geldiğini ana diliyle öğretebiliriz nesillere.

Dilin sevdasını gençlere verebilmeliyiz mutlaka.

Bitmemeli bu sevda.

“Benim için dinin yanında dilin hiçbir önemi yoktur!” diyenimiz var mı? Veya

“Dil her şeyimizdir, dinin ne önemi var ki!” diyebilmek mümkün mü?

“Ben rahatça dinimi de yaşıyorum kültürümü de karışanım yok!”

“Ana dilimizi de iyi kötü konuşuyoruz, gittiği kadar gider, kadere karşı konulmaz ki!” mi diyoruz?

O zaman, “Dillerini kaybedenler, kültürlerini de kaybederek tarih sahnesinden silinirler.” Sözünün doğruluğunu bir kez daha hissedelim derinden.

Gençliğimizin kaçta kaçının ana diliyle barışık olduğunu düşünelim. Yüreğimiz yetiyorsa bu konudaki istatistikleri bir hatırlayalım.

Hemen sonra da dünyanın kabul ettiği Konfüçyüs’ün şu sözüne kulak verelim:

“Bir milletin kaderini bir sonraki nesil belirler.” Eğer bu söz doğruysa, gençliğimizin dil bilinci de ortadaysa, vay ki vay halimize!

Bilgi, beceri ve sevgi potasında dil ve tarih şuuruyla donatılmış, mazisiyle sımsıcak kucaklaşan bir gençlik değil mi kurtuluş.

Kültürün kalıcılığını, bilginin aydınlığını, sevginin kucaklayıcılığını bilinçli bir şekilde kullanmak değil mi çözüm.

İşimiz zor.

Çünkü imkânlarımız sınırlı, malzememiz az.

Her şeye rağmen, evrensel değerlere saygımız,

Kültür bilinç

Geleneklere bağlılığımız,

Birlikteliğimizle tüm zorlukları aşabiliriz biz.

Bütün mesele samimiyetle heyecan duya

Güzel toplumumuz ne yapıp ne edip dilini daha fazla tüketmeden aktarmalı yeni nesle.

Tiyatromuzla, hikâyelerimizle, şarkılarımızla, şiirlerimizle sevdirmeliyiz dilimizi gençliğimize.  Bu güzel dilin sıcaklığını, inceliğini, akıcılığını, kavratmalıyız neslimize.

Yeryüzüne dinletecek sözü var bu toplumun.

İnandıracak fikri de.

Öğretilecek bilgisi var bu milletin.

İnsanlığa örnek olabilecek gelenekleri,

Duyurulacak sözü de.

Peki, bu hakikati dava haline getirmiş yeteri kadar yüreğimiz, bu bilinçte gencimiz, bu değerleri kitlelere ulaştıracak iletişim atacımız var mı?

Nerede radyomuz?

Hani TELEVİZYONUMUZ?

Ya GENÇLİĞİMİZ?

(* ukde: düğüm /  ağyar: yabancı /  ağu: zehir)