TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI VE TÜRK BOĞAZLARI

Durmuş Yılmaz

Kafkasya’da ortaya çıkan son durum bir kere daha ve açıkça göstermiştir ki, Türk Boğazları (İstanbul ve Çanakkale) küresel güçlerin jeopolitik değeri yüksek bölgelere nüfuz etmesinde alternatifi olmayan bir suyoludur. Son Kafkasya savaşı her ne kadar Gürcistan ile Güney Osetya ve onu destekleyen Rusya arasında olmuş gibi görünüyorsa da bu savaş esasta petrol ve doğalgaz yatakları bölgesine hakim olmak isteyen ABD ve ona bu izni vermek istemeyen Rusya arasında cereyan etmiş ve savaşı da açık bir şekilde Rusya kazanmıştır. Hiçbir açıklama ve tevil burada ABD’nin açık yenilgisini gizleyemez. Evet, gerçekten ABD’nin Kafkasya politikası Rusya tarafından yerle bir edilmiştir.

Yıllardan beri Gürcistan’ı bir çeşit ileri karakol haline getirerek Kafkasya’ya yerleşmek isteyen ABD acemi müttefikinin yaptığı hata yüzünden önemli bir darbe almıştır. ABD’nin son çeyrek asırda uygulamaya koyduğu BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) da bu savaşta ağır bir yara almıştır. Bu projede ABD ile birlikte hareket eden Türkiye başta olmak üzere bir kısım bölge ülkeleri de  bu yenilgiden paylarına düşen  zararı ödeyeceklerdir.

Özellikle Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol botu hattı ve Türk dünyasına açılmamızı sağlayacak Kars-Tiflis- Bakü demiryolu hattı projeleri bu savaştan, daha doğrusu Gürcistan’ın bu yenilgisinden ciddi olarak etkilenecektir. Gürcistan’ın Türkiye’yi devreye sokabilmek için BTC ve Demiryolu hatlarının Rus topçuları ya da uçakları tarafından vurulduğu haberleri de asılsız çıkmıştır. Bunun Türkiye’yi sıcak çatışmaya çekmek için Gürcistan’ın bir provokasyonu olduğu Rusya tarafından açıklanmıştır. Bu savaş sonunda Rusya, küresel güçlerin ( ABD ve AB) Doğu politikalarını kontrol edebildiğini ve bundan sonra da edebileceğini göstermiştir.

O halde özellikle Türkiye için Kafkas politikası nasıl olmalıdır? Burada asla göz ardı edilmemesi gereken husus güçlenen Rusya’dır. Türkiye ve Türk dünyası ülkeleri (Bağımsız cumhuriyetler ve özerk bölgeler) Rusya’yı karşılarına alacak hiçbir politikada başarılı olamazlar. ABD veya AB’ye güvenerek Rusya’ya kafa tutmanın Gürcistan’a ne kadar pahalıya mal olduğu gün gibi ortada dururken, ne Azerbaycan ne de öteki cumhuriyetler hiç birisi karşıt ve sert bir politik yol izleyemezler. Zaten izlemeleri de gerekmez.

Hatta Türkiye’nin izlemesi de gerekmez. Bölgenin huzur ve refahı ancak ve ancak “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh”  prensibini hayata geçirmekle sağlanabilir.  Yani izlenecek politika, “Barış içinde kalkınma, Barış içinde refah” şeklinde olmalıdır.  Türkiye ve Türk cumhuriyetleri sadece SSCB zamanında değil, en az 500 seneden beri Rusya ile birlikte yaşamaktadırlar. Kültürel bağları Batı ile olduğu kadar hatta Türkiye’yi dışta tutarsak diğer cumhuriyetler için, Batı’dan çok daha fazla Rusya ile ortak değerler içermektedir.

ABD’nin Kafkasya’ya yerleşmesi o bölgede Yeni Irak, Afganistan,  Yeni Filistinler meydana getirecektir.  Bölge huzurunu tümüyle yitirecek kan ve barut kokusu bütün bölgeyi saracaktır. Biz bunu iddia ediyoruz. İşte bu noktada Türk Boğazlarının iyi kullanması her zamankinden daha çok önem arz etmektedir. Zira bu günden sonra ABD eğer Kafkasya’ya girme politikalarını sürdürecek olursa muhakkak Boğazları kullanmak ve Karadeniz’de bir savaş filosu bulundurmak isteyecektir.

Karadeniz’de savaş araçları olmayan bir ABD’nin Kafkasya’ya nüfuz etmesinin mümkün olmayacağı şu son olaylarda açıkça görülmüştür. Türkiye şimdi ciddi bir sorumluluk altında bulunmaktadır. 1936 Montrö sözleşmesine göre Türkiye Boğazları savaş amaçlı kullandırmama yetkisine sahiptir. Bu yetki şimdi her zamandan daha önemli hale gelmiştir. Ne NATO için ne de başka bir kurum için Türkiye Boğazları savaş gemilerine asla açmamalıdır. Boğazların açılması Türkiye’yi sıcak çatışmaların ortasına düşürebilir.

Sonuç olarak, Kafkasya asla Ortadoğu olmamalıdır.  Devletlerin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmeli, halkların iradesi küresel güçlerin etkisi altına alınmamalıdır. ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol altına alma politikası artık sona ermelidir. ABD bu politikasını değiştirmelidir. Bölge ülkeleri gerçek komşu ve gerçek dost ve müttefiklerini tanımalıdır.

ABD ve AB’ye güvenerek maceraya atılmamalıdır. Kafkasya’nın çok karışık olan etnik, demografik, dinsel ve kültürel yapısı sömürgecilerin siyasal emellerine asla alet edilmemelidir. İşte yöneticilerin bu noktada çok duyarlı olmaları kendi halklarının can ve mal güvenliği açısından son derece önemlidir. Türkiye daha etkin olarak barışçıl politikalarını sürdürmelidir.