TÜRKİYE’NİN KAFKASYA POLİTİKASI NEDİR, NE OLMALIDIR?

Cevat Bageoğlu
Kaf-Der Genel Sekreteri
Kafkas Mecmuası, Yıl 1 Sayı 2, Ocak 1955

Kaf-Der üçüncü kuruluş yıldönümünde düzenlenen ”Türkiye’nin Kafkasya Politikası Nedir Ne Olmalıdır?” adlı konferansta Cevat Bageoğlu’nun Kaf-Der Genel Sekreteri olarak yaptığı konuşma:

Sayın milletvekilleri, değerli basın mensupları ve değerli konuklar, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kaf Der kısa adıyla tanınan Kafkas Derneği, 23 şubesiyle birlikte Türkiye’de yaşayan Kafkasyalıların en temel örgütlenme yapılarını teşkil eden Kafkas derneklerinin önemli bir bölümünü temsil etmektedir.
Amaçları doğrultusunda en temel çalışma alanlarından birisi, araştırma-derleme ve bilimsel çalışmalarla; Kafkasya ve Kafkasyalıların sosyo-kültürel, sosyo-politik, sosyo-ekonomik durum ve sorunları üzerine incelemeler yapıp, çözümler üretecek demokratik platformlar yaratmak ve bilgi birikimine katkıda bulunmaktır. Bu doğrultuda panel, konferans, sempozyum gibi toplantıların yanısıra, bu toplantı notlarını yayınlamak, süreli yayın çıkarmak, bu konuda yayınlar yapmak, araştırmacı ve yazarların çalışmalarına destek olmak. Kaf Der’in özellikle önem verdiği çalışmalardır.

Kaf Der olarak panele katılırken; Kafkasyalılar, Kuzey Kafkasyalılar ve Türkiye’de yaygın olarak bilinen adlarıyla Çerkesler kimdir, ne zaman nereden gelmişlerdir, anayurt Kafkasya ile ilgileri nelerdir, Türkiye Cumhuriyeti’nde sayıları ve konumları nedir, ne gibi beklentileri vardır, gibi konu başlıklarının bir çerçevesini çizip, bir ön söz, bir açılım yaparak panele katkıda bulunmak istedik.

Kafkasyalılar, Çerkesler kimdir?

Anayurtları Kafkasya dışında, Ürdün, Suriye, Mısır, Irak, Filistin, israil, Balkanlar ile büyük ölçüde Türkiye’de Çerkeş genel adıyla tanınan Kafkasyalılar, aralarında dil farklılıklarının bulunduğu ve anayurtları Kafkasya’da Karadeniz’den Hazar’a doğru Abhaz, Adige, Oset, Çeçen inguş ve Dağıstan halkları ile yüzyıllardır Kafkasya’yı yurt edinmiş Karaçay, Malkar ve Avar halklarından oluşmaktadır. Kendilerini Kafkasyalılar, Kuzey Kafkasyalılar olarak da tanımlayan Çerkes halkları bugün dünyanın dört bir yanında ortak bir duygu ve düşünce birliği, ortak tarih ve kader birliği, küitürel biçimleniş birliğine sahiptirler. Toplumu bir arada tutan ruhsal biçimleniş birliği ile iyi ve kötü günlerini paylaşırken bir arada olmaktan haz duyarlar. 130 yıl önce vatanlarından koparılmalarına, sürgün edilerek birbirinden kopuk, dağınık bir şekilde yaşamak zorunda bırakılmalarına, önemli bir asimilasyon sürecine ve olumsuz koşullara rağmen; kültürel-toplumsal iç dinamiklerini koruyarak ayakta kalmayı başarmışlar ve toplum olarak da bir ust-kimlıkle kendilerini “Kafkasyalı” veya “Çerkes” olarak adlandırmışlardır.

Araştırmacı-yazar Özdemir Özbay, “insan ırkının 300.000 yıldır ortaya çıktığı bu ülke. Kafkas halklarının anayurdu, doğudan batıya, kuzeyden güneye uygarlıkların geçtiği, tarihi kavimler kapısıdır”, diyor. Kafkas ülkesi için.

Gerçekten Kafkasya coğrafi konumu, stratejik önemi ve yapısal özellikleriyle tarih boyunca yayılmacı ülkelerin hep iştahını kabartmış ve hâlâ da kabartmaktadır. Tarih boyunca hep saldırılara uğramış, kahramanlıklarla dolu tüm savaşları, kendi topraklarında yurtlarını korumak için yapmışlardır. Sarmatlardan Hazarlara. Pers saldırılarından Cengiz Han’a, Timur’dan Kırım hanlarına bir çok saldırıya Karşı koymuştur.
16. yüzyıl baslarından itibaren 19. yüzyıl sonlarına kadar suren Çarlık Rusyası’nın yayılmacı, kolonyalist politikaları sonucu başlattıkları saldırılar, 18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl ortalarında amansız bir mücadeleye dönüşmüş ve yenilgiyle sonuçlanmıştır. Kafkas halkları bu savaşta çok uluslu Rusya imparatorluğu karşısında yalnız bırakılmış, adeta yenilmeye mahkum edilmişlerdir.

Bir Çerkes soykırımı ve sürgünü ile noktalan bu savaşta tarih eşi görülmemiş bir katliam ve insanlık dramına, Kafkasya bir trajediye sahne olmuştur. Yıl 1864. Çar sürgün kararını veriyor. Çerkesler anayurtlarından sürülecektir. Batı Kafkasya’da %90’lara varan Kafkasya’yı Kafkasyalılardan arındırma harekatı en acımsız ve olumsuz koşullarda uygulanmaya başlıyor. Çerkesler, büyük bir bölümü Osmanlı gemileri ile, Doğu Karadeniz limanlarından Trabzon, Samsun, istanbul, Köstence ve Varna gibi Batı Karadeniz limanlarına taşınıyor. Bir kısım Kafkasyalı karayolu ile, kağnı sırtında veya yaya olarak anayurtlarını terkediyor. Geri dönülmesin diye boşaltılan köyler, yerleşim birimleri ateşe veriliyor. Bu arada modern dünya Kafkasya’yı paylaşmaya başlamıştır bile.

Büyük Kafkas Sürgünü 19. yüzyıl ikinci yarısı, işte Türk halkı Çerkeslerle bu dönemde kitlesel olarak tanışmıştır. Çerkeş sürgünü Osmanlı gemileriyle, o dönemin Osmanlı topraklarına yapılmıştır. Kimi İngiliz belgelerine göre 1.5-2 milyon, Prof.Kemal Karpat’a göre 3 milyon insan dönemin Osmanlı topraklarına göç etmişti. Karpatın osmanlı etkisi konusundaki söyledikleri nerede.

Osmanlı Kafkas ilişkileri ise çok daha eskiye dayanıyordu. Müslüman Kafkas halkları ile Osmanlı ilişkileri 16. yüzyılda her alanda başlamış, ekonomik-ticari ve askeri ilişkiler kurulmuştu. Osmanlı sarayında bir çok Kafkasyalı sadrazam, paşa, eğitmen ve ebeveyn bulunmuş ve aynı şekilde kafkasya’ya da eğitmen, askeri temsilci ve din adamları gönderilmiştir.
Osmanlı Kafkas münasebetleri Çerkeslerin sürgünü ve Osmanlı topraklarına-iskanı ile yeni bir boyut kazanır. Kafkasyalılar öncelikle askeri güç olarak değerlendirilmiş, Osmanlının stratejik noktalarına yerleştirilmiş, bir bölümü de iskana müsait olmayan, tarıma açılmamış alanların ıslahı düşünülerek iskan edilmişlerdir.

Bu doğrultuda, o zamanki Osmanlı toprakları olan Balkanlara, Suriye, Kuzey Irak, Ürdün, Filistin ile, bugünkü Misak-ı Milli sınırları içerisine yerleştirilmişlerdir.

Balkanlarda süre gelen savaşlarda asker ihtiyacını karşılamak üzerine buraya «yerleştirilen 300.000’in üzerinde Çerkes, 93 Harbi’ni (1877-78) Osmanlının «kayybetrnesi üzerine ikinci bir göç dalgası yaşamış, Anadolu’ya ve şimdiki Suriye ve Ürdün topraklarına yerleştirilmiştir.
Günümüzde Türkiye’de 5-7 milyon civarında Kafkasyalının, 50’den fazla il, 1000’e yakın köy çevresinde yaşamakta olduğu tahmin edilmektedir.
Çerkesler, Anadolu topraklarına geldikleri günden bu yana, gerek 16. yüzyıldan başlayan tarihi, sosyal ve siyasi bağlar ve gerekse müslüman olmanın verdiği dini bağlarla bu topraklar üzerinde yeni bir yaşam kurmuşlar, toprağı işlemiş, yeni zenaat ve tarım teknikleri getirmişlerdir. Ve Anadolu’da Çerkesler için “muhacir”, “göçmen” sözcüğü hiç kullanılmamıştır.neredeyse anavatanları diyecek.

Kurtuluş Savaşı’nda Çerkesler yurtseverlik duygularıyla, hem düzenli orduya ve hem de milis güçlerine etkin olarak katılmışlardır. Çerkesler geleneksel kültür yapıları içinde var olan demokratik-çağdaş yaşam biçimleri ve daima gelişime açık akılcı toplum değerleri doğrultusunda içinde bulundukları toplumlarla birlikte muafık ve muhalif düşünce ve hareketlerde bir yurttaşlık bilinci içinde yer almışlardır. Günümüzde Türkiye vatandaşı olarak Kafkasyalılar yurttaşlık görevlerini en iyi şekilde yerine getirmektedirler. Gazeteci-yazar Taha Akyol’un dediği gibi “Osmanlı akrabamız Kafkasya” ve Kafkasyalılar tüm bu süreç boyunca iyi ve kötü günleri Anadolu insanı ile paylaşarak kader birliği yapmışlardır. Tam asimile olmuş Çerkes örneği.

Ancak Kafkasyalılar, hiçbir zaman Kafkasya’yı, anayurt özlemini akıllarından çıkarmamışlardır. Zorla terk etmek zorunda kaldıkları anayurda bir gün tekrar kavuşulacak, ellerinden alınmış mutlu yaşam tekrar anayurtta kurulacaktır. Halk türküleri, öyküler ve söylencelerde bu motif son 130 yıldır kültür dokusu içerisinde yer almış, belleklerde yurt sevgisi ve özlemi canlı tutulmuştur.

Bu doğrultuda sürgün yıllarının onlarla ifade edildiği 20. yüzyıl başlarından itibaren yayınlar yapmışlar, okullar açmış, cemiyet, vakıf, spor klübü kurmuşlardır.

Neden Kafkasya?

Abhazya ve Çeçenya’da süregelen bağımsızlık mücadeleleriyle bir andc Türkiye’nin gündemine daha bir güncellik ve yoğunlukla gelen Kafkasyalılar ve Kafkasya:

1980’li yıllardan başlayarak dünyamız bir yeniden-yapılanma sürecinden geçmektedir. Söz konusu bu yapılanma sürecinin sonsuza kadar sürmeyeceği ve dünyanın yeni bir denge sürecine gireceği açıktır.
Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi, Avrupa Birliği’nde siyasi bütünleşme çalışmalarının hızlanması, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği’ni oluşturması, Orta Doğu’da yeni barışçı çözümlerin gündeme gelmesi, Balkanlarda Yugoslavya’nın dağılarak Bosna Hersek sorununun patlak vermesi, SSCB’nin dağılmasıyla BDT’nin oluşturulması dünyamızı sarsarken, Türkiye ve Kafkasya’da yeni gelişmelerin doğmasına neden olmuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra BDT’nin oluşturulması ve Rusya Federasyonu’nun Sovyetler Birliği’nin mirasına sahip çıkması, yeni federasyon anlaşmasıyla Kafkas federatif cumhuriyetlerinin egemenlik haklarının kullanımında yeni sorunlar yaratmıştır. Bu gelişmeler sonucunda patlak veren anlaşmazlık ve çatışmalar Kafkasya bölgesini ciddi olarak etkilemiş, savaşların başlamasına neden olmuştur. Bugün Trans-Kafkasya bölgesinde Gürcüstan, Ermenistan ve Azerbaycan bağımsız cumhuriyetleri kurulmuş, bir çok etnik ve sosyo-ekonomik sorunlar açığa çıkmıştır (Abhazya, Güney Osetya, Karabağ, Acarya sorunları gibi).

Tarih boyunca Osmanlı ve Türkiye resmi politikaları ve dünya bilimsel literatüründe “Kafkasya” iki coğrafi bölge ile ifade edilmiştir: Kafkasya ve Trans-Kafkasya. Osmanlı döneminde Mavera-i Kafkas, Rus ve Batı literatüründe Trans-Kafkasya, yani Kafkas-ötesi olarak tanımlanan coğrafi bölge bugün Gürcüstan, Ermenistan ve Azerbaycan’dan oluşmaktadır. Diğer Kafkasya coğrafi bölgesi için Kafkaslar veya Kuzey Kafkasya ifadesi kullanılmaktadır. Etnik ve kültürel anlamdaki “Kafkasya” sadece Kafkasların otoktan (yerel) halklarını ve ülkelerini kapsamaktadır. Gel de çık işin içinden.

Kafkasya’da bugün; fiilen bağımsız Abhaz Cumhuriyeti ve bağımsızlığını ilan etmiş Çeçenya Cumhuriyeti yanısıra Rusya Federasyonu içinde yer alan egemen ve federatif Adige Cumhuriyeti, Karaçay Çerkeş Cumhuriyeti, Khaberdey Balkar Cumhuriyeti, Osetya [Alanya] Cumhuriyeti, inguş Cumhuriyeti, Dağıstan Cumhuriyeti ile Gürcüstan’dan bağımsızlığını ilan eden Güney Osetya Cumhuriyeti bulunmaktadır.

Kafkasya içinde bulunduğu, kendisini çevreleyen etnik, politik ve ekonomiksorunlar yumağı ile bir çok olaya ve kargaşaya gebedir. Oysa Kafkasya’nın barışa, sorunların çözümü için diyaloga ihtiyacı vardır. Barış ortamında kendi egemenlik haklarını kullanan, istikrarlı, refah düzeyi yüksek, sosyal ve ekonomik gelişimlere açık, birbirlerinin haklarına saygılı bir Kafkasya’nın tüm bölgenin çıkarına oiduğu açıktır. Bazı yazarlarımız, politikacılarımız ve hatta bilim adamlarımız, “nereden çıktı şimdi bu Çerkesler”, “Çeçen meselesi bizi neden bu kadar ilgilendiriyor”, “Türkiye’nin başka meselesi mi yok”, “öncelikle kendi iç meselelerimizi halledelim” şeklinde yaklaşımlarda bulunuyorlar.

Biz Kafkas dernekleri ve toplumumuzun bireyleri olarak “demokratik, çağdaş, insan haklarına saygılı, refah düzeyi yüksek, iç meselelerini halletmiş, dünya ülkeleri arasında itibarı ve saygınlığı yüksek bir Türkiye” istiyoruz. Bunun için yurttaşlık bilinci ve yurtseverlik duygularıyla her türlü görevimizi yerine getirmek için çaba sarf ediyoruz. Derneğimizin amacı “üyelerinin kültür düzeyini yükselterek geleneksel değerlere saygılı, ülke ve dünya gerçeklerini bilen, birer aydın yurttaş ve insan olarak topluma kazandırmaktır”.

Ancak bir ülkenin meseleleri bir bütündür. Bazı kişilerin keyfiyetle “bazı sorunlar bizi ilgilendirir, bazıları ilgilendirmez” yaklaşımı yanlıştır. Bu yaklaşım sorunlarımızı çözemeyeceği gibi, aksine, görmezlikten gelinen meselelerin giderek büyüyüp yarın tekrar karşımıza çıkacağı bir gerçektir. Türkiye iç ve dış meseleleriyle (sosyal, siyasal, ekonomik), komşularıyla olan ilişkileriyle, tarihi bağlarıyla, kısaca kendini saran tüm sorunlar yumağıyla vardır ve bunlara yönelik bütüncül olarak çözümler ürettiği oranda da başarıya ulaşacaktır.

Kafkasya’da gelişen her olay Türkiye’de yaşayan 5-7 milyon Kafkas kökenli vatandaşlarımızı kendiliğinden bir toplumsal örgü, bir tarihsel miras ve bir kültür bağıyla ilgilendirecek, doğal tepkilere neden olacaktır. Bu hiç bir örgütlü çabayı gerektirmez. Doğal akrabalık ve insani bağlarla sevinçleri sevinç, üzüntüleri üzüntümüz olacaktır. Kaldı ki bu konuda sivil toplum örgütleri kurulmuş olup tepkiler daha örgütlü bir şekilde dile getirilmektedir. Ve yine 5-7 milyon Kafkas kökenli yurttaşımızla birlikte 16. yüzyıldan başlayarak kurulan tarihi, dini, akrabalık ve dostluk bağlarının doğal etkisinde, ülkemizdeki 60 milyon insanın her birini ilgilendirecek, kendiliğinden tepkilere neden olacaktır. Bu da bir o kadar doğal ve insanidir.

İşte “neden Kafkasya” sorusunun cevabıdır bu gerçek durum. Türkiye’yi 60 milyon insanıyla ilgilendiren Kafkasya ile ilgili olaylara bilim adamları, gazeteci, yazar ve araştırmacılar ve siyasal partilerimiz büyük bir hassasiyetle yaklaşmalıdır. Hem bir “iç” mesele ve hem de bir “dış” mesele olmanın verdiği önemle, güncel kazanımlardan uzak, spekülatif politik çıkarcı hesaplara girmeden, geniş bir perspektifle sorunlara yaklaşılmalıdır. Böylece hem Türkiye’nin iç meselesini rahatlatan ve hem de Kafkasya’da kalıcı, demokratik ve adil çözümleri destekleyen politika ve görüşler üretilmeli ve uluslararası düzeyde uygulanmalıdır.

Sivil toplum kuruluşu olarak Kaf Der demokratik bir kitle örgütüdür. Toplumun tüm kesimlerine açıktır. Türkiye, Kafkasya ve dünya ile ilgili her türlü görüş ve düşünceler için demokratik bir platformdur. Demokrasi ve insan hakları, hukuğun üstünlüğü ilkelerine tam bağlıdır. Düşünce özgürlüğünden yanadır. Geleneksel kültür değerlerine saygılı, çağdaş dünya kültüründen kopmadan gelişime açıktır. Toplum çıkarlarını kişi çıkarlarının önünde görür. Kişilik hakları ve bireysel özgürlüklerden yanadır.
Çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı, güçlü ve gelişmiş bir Türkiye’yi savunurken, egemen, bağımsız, demokratik bir Kafkasya’ya yönelik her türlü çaba ve mücadeleyi destekler. Savaşın karşısında barıştan yanadır; “kendi kaderini tayin hakkı” çerçevesinde” anIyuTfîa~süre geıen egemenlik “ve” bağımsız taleplerinin” en insani ve en doğal haklar olduğunu savunur. Kafkas_ haikiarinınT<eTîâTl<ararları dışındahîç~bİT dayatmacı kararı kabul etmez! ~

Türkiye’nin Kafkasya politikası ne olmalıdır, Çerkesler ne istiyorlar, ne gibi beklentileri vardır? Bu konuda toplumun çeşitli kesimlerinden derneğimize gelen bazı somut öneri ve beklentileri aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
• Her şeyden önce Çerkesler savaş istemiyorlar, barış istiyorlar. Kafkasya’da, Balkanlarda, Orta Doğu’da, dünyanın her yerinde barış istiyorlar. Çünkü Kafkasyalılar savaşın acımasız, zalim ve ne denli büyük bir yıkım olduğunu tarih boyunca tüm Kafkasya’da ve şimdi Çeçenya ve Abhazya’da kendi yaşam deneyimlerinden biliyorlar. Çünkü Kafkasyalılar gösterdikleri onca kahramanlığa ve verdikleri onca onurlu mücadeleye karşın anayurtlarından sürgün edildiler.

Barışın değerini ve önemini en iyi bilen halklardan biri Kafkasyalılardır.
Ve Kafkasyalılar aynı zamanda yurttaşı oldukları Balkan ülkeleri, ABD, Almanya, Ürdün, Mısır, Suriye, İsrail ile ve özellikle Türkiye’nin Kafkasya’da barış sürecine ciddi bir şekilde katılmasını istiyorlar.
• .Ülkesindeki işgale, soykırıma ve vahşete dur demek için ayaklanan, bağımsızlık talebiyle, onurlu bir ulusal kurtuluş mücadelesi veren Çeçenya’nın desteklenmesini istemektedirler. Çeçen halkının haklı talepleri doğrultusunda işgalci Rusya güçlerinin çekilmesi, kalıcı, adil bir barışın tesis edilmesi için Türkiye’nin meseleyi uluslararası platformlara taşımasını istemektedirler.Türkiye halkının verdiği desteğe, hükümetimiz ve devletimiz de katılmalıdır.

TBMM’nde genel görüşme ile kabul edilen Çeçenya’ya insani yardım ve diplomatik destek kararı uygulanmalıdır. Bu çerçevede Çeçenya’da yaralanan sivil ve askerlerin Türkiye’de tedavisi sağlanmalıdır.

• Abhazya’da fiili durum bağımsızlıktır. Abhazya kalıcı, onurlu, adil bir çözüm için iki yıldır her düzeyde görüşmelere katılmaktadır. Bölgede barışı sürekli savunmaktadır. Abhazya ve Gürcüstan arasında Nisan 1993’de imzalanan anlaşmanın hayata geçirilmesini savunmaktadır. Ancak işgalci güçlere karşı savaşılarak kazanılan haklar tek taraflı, adil olmayan koşullar dayatılmak suretiyle Abhaz halkının elinden alınmak istenmektedir.
Türkiye bu durumu kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. BDT bünyesinde uygulanan ambargo, insani yardımların bile Abhazya’ya ulaşmasına engel olmaktadır. Abhazya’dan kalkan insani ve ticari amaçlı gemiler anlaşılmaz bir bürokratik engelle Türk limanlarına yanaştırılmamaktadır. Türkiye’den bağımsız olarak uygulanan bu ambargo kararı tanınmamalı, ambargo kırılmalıdır.

• Kuzey Osetya ile birleşmek istediği için Gürcüstan tarafından özerklik statüsü bile kaldırılmak istenen Güney Osetya’nın durumu dikkate alınmalı ve bu konu uluslararası görüşmelerde dile getirlmelidir.

• Türkiye, Kafkasya politikasını izlerken Trans-Kafkasya ile kısıtlı kalmamalı, Türkiye’de yaşayan 5-7 milyon civarındaki Kafkasyalının varlığı unutulmayarak Kuzey Kafkasya göz ardı edilmemelidir.

• Türkiye özellikle Güney Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleriyle geliştirmekte olduğu kültürel, ekonomik ve ticari işbirliği ilişkilerini yalnızca Rusya Federasyonu ve diğer BDT cumhuriyetleri ile değil, aynı zamanda ve belki, daha bir önemle, Kafkasya’nın küçük cumhuriyetleriyle kurmalıdır.
Bu ilişkilerin gelişmesi doğrultusunda öncülük yapılmalı, Dışişleri, Kültür, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları ve üniversiteler bünyelerinde alt yapısı oluşturulmalıdır. Yalnızca politik söylemlerde kalınmamalıdır. Örneğin konsolosluk, fahri konsolosluk veya temsilcilik hizmetleri Kafkas cumhuriyetleri başkentlerinde ve karşılığında Türkiye’de tesis edilebilmelidir.

• Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, KOSGEB, TİKA gibi kuruluşlar çerçevesinde ekonomik kalkınma ve işbirliği çalışmaları yürütülmeli, bu kuruluşlar da Kafkasya birimleri oluşturulmalıdır. Kafkasya’da yatırım yapan işadamlarına kredi olanakları sağlanmalıdır.

• Üniversitelerimiz ve özellikle DTCF’nde bir Kafkasoloji bölümü ve enstitüsü açılmalı, bu konudaki bilgi birikimi ve çabaya üniversitelerimiz katılmalıdır. Ayrıca Kafkas cumhuriyetleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nde üniversi-teler-arası işbirliği ve akademisyen değişim programları geliştirilmeli ve desteklenmelidir.

• Kaf Der tüm bu çalışmalara akrabalık ilişkilerinin verdiği avantajla bir aracı kurum olarak her türlü bilgi birikimi ve kaynağını aktarmaya ve yardımcı olmaya hazırdır.

Dünyada, Türkiye’de ve Kafkasya’da barış yolunda atılacak her adıma, her düşünceye, her satır yazıya katkıda bulunan herkese şükranlarımızı bir borç biliriz.

Kafkas kültür derneğinin kongresi

Kafkas Kültür Derneğinin yıllık mutad Kongresi 19 Aralık 1954 Pazar günü saat 14 de Lüksemburg Apartmanındaki salonlarında aktedildi.

Dernek Başkanı Turhan Yavuz Marşan’ in açış konuşmasından sonra Atatürk ve Kore şehitleri için birer dakikalık saygı duruşuna geçildi.
Kongre riyaset divanı seçimi yapıldı ve sağıdaki şahıslar seçildiler:

Başkan: Hidayet SAYAR
Başkan Vekili: Faik ÖZMEN
Kâtipler: Alâettin KUTLU ve Memduh ŞAHİN.

Kongre başkanının kongre azalarına hitabından sonra dernek başkanı faaliyet ve muhasebe raporlarını okudu. Murakabe raporunun okunmasından sonra tenkid-lere geçildi. Söz alan azalar hakikî bir lokal ve azaların cemiyete daha yakın alâka göstermelerini temin hususunda dahf hassa davranılmasmı, bilhassa Kafkas Kültür Derneğinin ismile müsemma bir mertebeye ulaştırılması hususunda pek samimî gayretlerin tevalisini temenni ettiler.

İdare heyeti adına; Şeref Terim, Vahit Ceyişakar ve Neş’et Doruk Tenkitlere cevap verdiler.

İdare hey’eti ibra edildi ve dileklere geçildi. Söz alanlar lokal işinin, dernek mensuplarının daima bir araya gelebilmelerini temin edecek şekilde halledilmesin kültürel davalara ve bilhassa talebe azalara faydalı olunması hususuna ehemmiyet verilmesini teklif ve temenni ettiler.

Hazır bulunanların büyük bir sükûnet ve vekarla iştirak ettikleri seçim neticesinde idare heyeti;
Ziya Yıldırım Geç
Dr. İsmail Arzın
Faik Özmen
Dr. Mustafa Kazuk
Şeref Terim
Vahit Ceyişakar
Beyazıt Yalçın’dan teşekkül etmiş ve murakıplıklara da
Kâmil Mutlu,
Bilâl Surdum ve
Hilmi Tuğuj seçilmişlerdir.

İdare heyeti azaları aralarında yaptıkları vazife taksimi ile Başkanlığa Ziya Yıldırım Geç’i Başkan Vekilliğine Dr. İsmail Arzuı’ı ve Muhasip-veznedarhğa da Faik Özmen’i seçmişlerdir.

Yeni İdare heyetine başarılar dileriz.