TOPRAK SORUNU ÜZERİNE

Valeri Dzidzoev
Tarih Bilimleri Doktoru
Oşhamahue, Sayı 6., 1994, Nalçik
Çeviri: BABUG Ergün Yıldız

Bu yazıda gerçeklerden ayrılmadan halklar arasındaki kökü tarihe uzanan ilişkileri incelemek, netleştirmek amacındayız. Gazete ve dergi sayfalarında çok geniş ve detaylı yazılar yazmanın zorluğunu da göz önüne alarak incelememize Sovyet yönetiminin ilk yıllarından başlıyor, daha gerilere götürmüyoruz. 1918 yılının 22 Mayıs’ında Grozni şehrinde Terek Bölgesi Halkları Üçüncü Kongresi toplanmıştı. Burada alınan değişik kararların ve söz alıp konuşan değişik temsilcilerin içerisinde bilerek veya bilmeyerek halkların arasına ateş atan, iç savaşa sürükleyecek tavırların ipuçları vardı.

İç savaş sırasında aşağı Kafkasya’daki olaylarla ilgili dokümanlara bu gün göz attığınızda görüyorsunuz ki aynı mantığa, aynı tavırlara sahip insanlar bu gün de hala aramızdalar. 76 yıl geriye uzandığınızda Terek kıyısı halklarının yürüttükleri kongreleri bu gün Adigelerin, Asetinlerin, İnguşların, Çeçenlerin, Balkarların ve Kuzey Kafkasya’daki diğer halkların kongreleri kadar ses getirmezdi.

Her iki dönemde de değişmeyen tek şey katılımcıların ve konuşmacıların kendi halkı arasında saygın kişilerden oluşuyor olması idi. O zaman da bu gün de halkların kardeşliği, mutluluğu, birlikteliği mutlu ve müreffeh bir gelecek yaratmaları için işbirliğinin gerekliliği konusunda kararlar alınır.

Oysa halklar arasındaki toprak sorunu çözümlenmeden, anlaşmazlıklar bir sonuca bağlanmadan bu günlere kadar gelinmiştir. İnsanlar hala bu sorunlardan şikayetçi ve mağdur durumdadırlar.

1918 yılında Terek kıyısı halklarının kongresinde alınmış yanlış kararların ve toprak sorununun çözümlenememiş olmasının olumsuz sonuçları bu gün bile devam etmekte,halklar arasında pek çok soruna neden teşkil etmektedir.

Bahsettiğimiz bu üçüncü kongreye katılan 555 delegeden 80’i Çeçen, 33’ü İnguş, 68’i Adige, 28’i Asetin, 13’ü Balkar halklarının temsilcileri idi.

Kongrede, Halklar Sovyet’i Başkanı Bogdanov, Terek Cumhuriyeti Halk Komiserliği Sovyeti’nin başkanı Buaçidze, Toprak İşleri Komisyonu’ndan komiser Paşkovski, askeri komiser Butırin, arasında pek çok konu gündeme getirilerek tartışılmıştır. Pek çok yerde toprak sorunları işte bu komitenin kararları doğrultusunda bir sonuca bağlanmış yeni bölgeler oluşturulmuş, halkların yaşayışı ve sosyal düzenine dair pek çok kararlar alınmıştır.

Aslında bu kongrede toprak konusu ayrıca bir toplantı gündemi olarak ele alınmamış olmasına rağmen üzülerek belirtmek isteriz ki, halkların kardeşliği, refahı, işbirliği konularının çözümü yine getirilip toprak meselesine dayandırılmıştır. Söz alan pek çok konuşmacı arasında Takoev’in şu ifadeleri oldukça dikkat çekicidir bizim için: “Benim en büyük idealim emekçi halkların işbirliğidir, parçalanmış olmak güçsüz olmak demektir ki günümüzde artık hakların arasında ayrımı gerektiren, parçalanmayı gerektiren nedenler ortadan kalkmıştır. Bizim geçmişimizde halkların birbirine karşı güvensizliği söz konusu idi fakat artık bu kötü alışkanlığımızı kökleri ile birlikte temizlemenin,terk etmenin zamanıdır.”

23 Mayıs 1918 günü kongrenin sabah açılışında söz alan İnguş delegesi şöyle söylemiştir: “Bizi buraya gönderen İnguş halkı tarafından öncelikli olarak toprak sorununu ele alıp incelemekle görevlendirildik. Aramızdaki anlaşmazlıkların ve çatışmaların ana nedeninin aramızdaki toprak sorunları olduğunu anlamanın artık zamanı gelmiştir, bu sorunu çözmedikçe aramızdaki diğer sorunları çözmek imkansızdır. Bu nedenle komisyonun çalışmalarında toprak sorunu en öncelikli konu olmalıdır.

Bu gün Kafkasya’nın toprak meseleleri yüzünden düştüğü durumun geçmiş dönemlerde olduğunu sanmıyorum, bu nedenle bu halkları yeniden bir araya getirmek ve tek güç olarak birleştirmek gerekmektedir.

Bu amaca ulaşmak için de bir kez daha tekrar etmek isterim ki, öncelikle toprak sorununu çözümlemek gerekmektedir.”

İşte bu tavır üzere Çeçenler ve İnguşlar kongre boyunca toprak sorununu ön plana aldırmak ve bu konuda kendi istedikleri gibi bir karar çıkartmak için çaba göstermişlerdir. Onların bu tavırlarındaki asıl neden Kazakların ellerindeki bir kısım toprakların yeniden kendilerine verilmesini sağlamaktı. Çeçen Marksist Aslan Şeripov yaptığı konuşmada şöyle sesleniyordu kongreye: “Ben buraya Çeçen-İnguş fraksiyonunu temsilen toprak sorunu konusundaki tavrımızı net olarak ortaya koymak üzere gönderildim, bunun nedeni ise beni görevlendiren, beni buraya gönderen halkın bu konudaki derin endişeleridir.

Ben burada ifade etmek isterim ki bu konuda Bolşevizm’in stratejisi ve karmaşık politikası ile oynamak niyetinde değiliz. Şunu çok iyi bilmenizi isterim ki, bölgemizde çıkan her sürtüşmenin arkasında toprak meselesi yatmaktadır. Biz dağlıların fabrikaları atölyeleri yok, yaşamımızı topraktan kazanırız. Bu nedenle bu sorunu çözmek için hem politik hem tarihsel olarak görevimiz olduğu gibi devrim de bize bu hakkı vermektedir. Fakat üzülerek görmekteyiz ki, buradaki herkes bu gerçeği tam olarak kavrayamamakta, durumu anlayamamaktadır.

Örneğin Kazak temsilcisi bizim onların topraklarını ellerinden almak istediğimizi söyleyebilmektedir.”

Şeripov’un bu sözü kongredeki Kazak temsilcilerinin şiddetli itirazlarına neden olur.

Terek Halklar Sovyeti’nde alınan şu karar toprak konusunda halklar arasında anlaşma sağlamanın ne derece zor ve çetin bir sorun olduğunu göstermektedir: “Toprak savaşları sorunu kana doymayan sinsi bir yılanın ezilemeyen başları gibi pek çok bölgede ansızın ortaya çıkmaktadır. Bununla mücadele eden Halklar Sovyeti bu başlardan ikisini kesse onun yerine dört tanesi birden yeniden ortaya çıkıvermekte dolayısıyla sorun hiçbir zaman kökünden çözüme kavuşturulamamaktadır.

Çatışmalar bir bölgede sona erdirildiğinde aynı sorun çok daha şiddetli bir şekilde bir başka bölgede ortaya çıkıvermektedir. Örneğin Mezdegu bölgesindeki Kazak-Çeçen çatışmaları sona erdirildiği anda Adigelerle Kazaklar çatışmaya başlamıştır.”

Aynı kongrede Kabardeyler ile Karaçaylar arasında toprak meselesi konusunda hararetli tartışmalar yaşanmıştır. Toprakları az olan Karaçaylar Adigelerin ellerinde bulunan bir kısım toprakların çok eski tarihlerden bu yana Karaçay toprağı olduğunu iddia etmektedirler. Bu taleplere itiraz eden Kabardey temsilcisi T. Ahuehu ise Kuban’a kadar her yerde yaşayan Adigelerin kendi topraklarının sahibi olması gerektiğini, bu düşünceye karşı çıkan ve bu topraklarda kökü ve geçmişi olmayan Karaçay temsilcilerin toprak işleri komisyonuna bile alınmamaları gerektiğini savunuyordu.

Bu düşünceye karşı çıkan Karaçay temsilcisi ise halkının topraklarının yetersizliği nedeni ile çok zor durumda olduğunu, şimdiki Nartsane olarak anılan bölgeyi Karaçayların tarım arazisi olarak kullandıklarını itiraf ediyor, Çar’ın generallerinin kendilerini Oşhamahue eteklerinden sürdüklerinden bahsediyordu. “Asker gücü ile Adigeler bizi topraklarımızdan sürdüler” diye devam eden Karaçay delegesi sözlerinin devamında “bizler Adige halkından rica ediyoruz; kötü olayların yaşanmaması için kardeşiniz olan bu küçük halka yardımcı olun, bizim gidecek yerimiz yok bunu unutmayın. Sizler başka yerlerden gelenlerle topraklarınızı bölüştüğünüz halde yamaçlardaki otlakları bizimle paylaşmayı niçin kabul etmiyorsunuz? Bizi başka yerlerden gelmiş bir halk olarak görüyorsanız niçin diğer yabancılara tanıdığınız serbestiyet kadar bize tanımıyorsunuz, bizi komisyonun çalışmalarından niçin dışlamağa çalışıyorsunuz?”

Buna itiraz ederek söz alan Kabardey Bolşeviklerinin başkanı BETAL Kalmık; “biz Kabardey halkının temsilcileri, Karaçayların bizi uzlaşmaz ve kendilerine yardımcı olmayan bir tutum içerisinde gösterme gayretlerinden üzüntü duymaktayız. Bizler başka yerlerden gelen yabancı halklara yardımcı olmaktayız. Burada Karaçaylar adına konuşanlar onların zengin ve varlıklı kesimi yani toprak ağalarıdır. Onlar istemektedirler ki, bizim sırtımızda yıllarca bizi sömürenlerden mücadele ile aldığımız toprakları kendilerine verelim, bizler bu topraklar için bunca mücadele ettikten sonra anlayış göstermenizi bekliyoruz. O dağ eteklerine sıkıştırıldıklarını iddia edenlerin dörder beşer bin koyunu var…”

Bu esnada başka milletvekilleri konuşmaya müdahale etmek ve bu tartışmayı bitirmek istediler.

Uzunca bir süre bu şekilde tartışmalar devam ettikten sonra divan başkanı Karaçayların komisyona alınıp alınmamaları konusunu oylamaya sundu. Yapılan oylamada çoğunluk oyu ile Karaçayların Toprak Komisyonu’na alınmalarına ve oy hakkı tanınmasına karar verildi. Kabardeyler bu kararı protesto ederek toplantıyı terk ettiler.

Asetin, Adige, Balkar, Karaçay, Çeçen, İnguş ve Ruslardan oluşan Dağlı Cumhuriyeti’nin en büyük sorununun toprak nedeni ile çıkan çatışmalar olduğunu da (ve bana göre ayakta kalamamasının asıl nedeninin bu toprak sorunu olduğunu) ayrıca belirtmekte fayda görüyorum.

Örneğin Sovyet yönetiminin ortaya çıktığı yıllarda Kabardeyler çok eski zamanlardan bu yana üzerinde yaşadıkları topraklardan feragat ederek pek çok halka toprak dağıtmışlardır.

Bu olayın ayrıntısı ise kısaca şöyle geçer: 1 Eylül 1921 tarihinde Kabardeyler, Dağlı Halklar Cumhuriyeti’nden ayrıldıktan sonra Kabardeyler ile Dağlı Cumhuriyeti arasında toprak sorunları yaşanmaya başladı. Bunun üzerine bu tür anlaşmazlıkları ve davaları çözümlemek üzere merkezi yönetim tarafından bir toprak komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonun belgelerinde göründüğü kadarı ile 1918 yılında Adige toprakları kollektivizasyon kapsamına alınınca Kabardey topraklarından 12 bin 543 desyatin (33 bin 861 dönüm) Balkarlara, 32 bin desyatin (86 bin 400 dönüm) Karaçaylara, 6 bin 341 desyatin (17 bin 120 dönüm) Asetinlere, bin 10 desyatin (2 bin 727 dönüm) İnguşlara verilmiştir.

Ayrıca o dönemin belgelerinde Karaçaylar ile Balkarların Adige topraklarından yine bir miktar alabilmek için Dağlı Cumhuriyet üst yönetimine defalarca başvurdukları görülmektedir.

Örneğin kendilerine verilen topraklara ek olarak Karaçaylar 10 bin desyatin (27 bin dönüm), Balkarlar 50 bin desyatin (13 bin dönüm), İnguş ve Asetinler birlikte 109 bin desyatin (294 bin 300 dönüm) toprak talep etmişlerdir. Dimitriev başkanlığındaki Toprak Komisyonu iki ay süre ile bu talepleri inceledikten sonra, yeni bir karar çıkartarak Adige topraklarından 10 bin desyatin (27 bin dönüm) Balkarlara, 32 bin 500 desyatin (87 bin 750 dönüm) Karaçaylara vermiştir.

İnguş ve Asetinlerin talebi ise reddedilmiştir. İşte bu şekilde yeni dönemin politikası gereği Kabardeyler komşu halklara 135 bin 937 desyatin (367 bin 030 dönüm) Adige toprağını dağıtmışlardır.

Bunu Kabardey’in kendi isteği ile veya merkezi Sovyet idaresinin baskısı ile yapmış olması bir yana, diğer halklar Kabardeylerin kendilerine yaptığı bu iyiliği hiçbir zaman unutmamalı, minnettar olmalıdırlar.

Oysa hala bazı gazetelerin bunu çarpıtarak yazdığını görmekteyiz. Bunlara örnek olarak Kabardey-Balkarya’da yayınlanan ‘Zarya Komünizma’ ve ‘Lenin Ğuegu (yolu)’ gazeteleri, Sovyet dönemi öncesi Adigelerin 186 bin 838 desyatin (504 bin 462 dönüm), Balkarların da 60 bin 380 desyatin (163 bin 026 dönüm) toprağı kendi rızaları diğer yakın halklara verdiklerini yazmakta, böylesine cömert davranabilecek halkın az olduğundan bahsetmektedirler.

Evet, böylesine cömert davranabilecek halk çok azdır yeryüzünde, fakat burada iki yanlış nokta görmekteyiz: Birincisi Adigelerin diğer halklara verdikleri toprak miktarı yukarıda da belirttiğimiz gibi 367 bin dönümdür.

İkinci yanlış ise Balkarlar hiçbir halka bir tek dönüm toprak vermiş değillerdir. Zaten kendi toprağı yetersiz gelen bir halk başkasına nasıl toprak verebilir? Kuzey Kafkasya’nın diğer cumhuriyetlerinde yayınlanan gazeteler de bu tür hatalı bilgiler vermişlerdir zaman zaman.

Örneğin Osetya’da yayınlanan Leninets gazetesi de Asetinlerin Sovyet döneminin ilk yıllarında Kabardeylere, Balkarlara ve İnguşlara toprak verdiğini yazmıştır. “1920 yılında Sovyet toprak komisyonu halkların sınırlarını belirlerken Asetinler Kabardeylere 2 bin desyatin (5 bin 400 dönüm) üzerinde, Balkarlara 1000 desyatin (2 bin 700 dönüm) üzerinde toprak verdi, daha sonraki yıllarda ise 1000 desyatin Adige toprağı Osetya’ya verildi” diye yazmaktadır bu gazete.

Bu yanıltmalara ne demeli bilmiyorum. Bu şekilde hatalı bilgi veren gazeteler tarihi bilmedikleri için mi böyle davranıyorlar, yoksa böylesi işlerine daha çok geldiği için mi bilinmez. Her iki durumda da bu iddiada bulunanları kınamak gerekiyor; çünkü tarih ve belgeler İnguşetya’nın hiçbir zaman hiçbir halka tek bir dönüm toprak vermediğini ispatlamaktadır.

Zaten İnguşların hiçbir zaman başkalarına verecek kadar geniş toprakları olmamıştır, bu gün de yoktur. Fakat çok iyi anlaşılmalıdır ki, bu tür iddialar halkların arasındaki kardeşliği ve birlik duygusunu yok etmekte, araya ayrılık tohumları serpiştirmektedir.

Şimdi yeniden Dağlı Halklar Cumhuriyeti meselesine dönelim. Bu cumhuriyet Sovyet idaresinin Kafkasya’da kurulması ve tutunması politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yeni politika kendi yapılarını kurarak yerleştikten sonra merkezi Sovyet idaresi bu otonom cumhuriyetin dağıtılmasına göz yummuş, rıza göstermiştir. Bu arada bu cumhuriyetin bünyesindeki halkların da zaten böylesi bir yapıyı istemediklerini belirtmek gerekir.

Mayıs 1920’de dağlı halklar cumhuriyetinden ayrılarak otonom bölge olan Kabardey’in ayrılışı bu cumhuriyetin dağılmasını hızlandırmıştır. Kabardeylerin hemen arkasından Balkarlar ve onları takiben de Karaçaylar ile Çeçenler ayrıldılar.

1924 yılı ortalarında bu cumhuriyete üye olarak kalanlar sadece İnguşlar ve Asetinlerdi. 7 Haziran 1924 tarihinde merkezden alınan kararla bu cumhuriyet feshedilmiş topraklarında İnguş ve Asetin özerk bölgeleri oluşturulmuştur.

Yukarıda anlattığımız tarihsel olaylardan ve süreçten ne gibi dersler almalıyız? Günümüzde halklar arasındaki ilişkileri anlayabilmek ve doğru yorumlayabilmek için bütün bu halkların tarihini, kültürünü iyi bilmek ve bu tarihsel süreci doğu yorumlayabilmek gerektiğine inanıyorum.

Adigelerin, Balkarların ve diğer halkların tarihlerinde, bu anlattıklarımızın benzeri pek çok ders almamız gereken olay meydana gelmiştir, fakat acı ile yoğrulmuş sayfalar da az değildir Kafkas halklarının tarihlerinde.

Bütün bunları bilmek, öğrenmek zorundayız, bu birilerinin işine gelse de gelmese de böyledir. Yaşanan hiçbir olay tarih sayfaları arasından yırtılıp ayıklanamaz, yok sayılamaz.

Olaylar ve yaşanan süreç göstermektedir ki, bir dönem Kafkasya’da bir Dağlı Halklar Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu cumhuriyetin bazı halklara faydası olmuş, topraklarını genişletmelerine olanak sağlamıştır, fakat tam tersi olarak Kabardeyler ellerinde bulunan Adige topraklarının azımsanmayacak bir bölümünü bu cumhuriyetin üyesi oldukları dönemde kaybetmişlerdir, bu tarihsel gerçekleri hiç kimse yok sayıp sırtını dönemez.

Fakat olaylar ne şekilde gelişirse gelişsin ne o dönemde, ne de bugün hala halklar arasındaki toprak sorunları tam olarak çözümlenebilmiş değildir.

Toprak meselesi günümüzde de halklar arasındaki ilişkileri belirleyen en önemli etken olarak önümüzde duran ve aklıselim içerisinde makul bir çözüm gerektiren büyük bir sorundur.

Unutulmamalıdır ki, gelecekte Kafkas halkları arasındaki ilişkiler bu meselenin nasıl çözüleceği ile direkt bağlantılıdır.