TARİHTEN DERS ALMALIYIZ

Prof. Dr. Bak’uw Xhancerıy
Filoloji Bilimleri Doktoru
Çeviri: Jade Wumar
Adige Psalhe, 21 Mart 2008

İnsanoğlunun ortaya koyduğu en muhteşem buluşu, yazıyı ve okumayı icat etmesidir. Adigeler de yazı dillerini oluşturmaya çok önceden hazırdılar. Ancak bunu 19. yüzyılda gerçekleştirebildiler. Bu çalışmaları geciktiren ve engelleyen birçok sorunla karşılaştılar. Sözgelimi sonu gelmez savaşlar, dini taassup, sık sık yaşam alanlarını değiştirmeleri ve karşılıklı iç çekişmeler bu sorunların temellerini oluşturur. Tarihte dil ve kültürleriyle beraber dünyadan yok olan uluslara ve büyük uygarlıklara da rastlamak mümkündür. Sürdürülen araştırmaların ortaya koyduğu üzere, ilk kendi dilleri ile yazı yazmaya başlayanların Çinliler olduğu anlaşıldı. Onlar 5 bin yılı aşkın bir süredir yazı literatürüne sahipler. İlk kağıdı da onlar icat ettiler.

Rusların ‘nihayet bizim de sokağımıza ulaştı’ sözünü hatırlatırcasına, biz de ana dil gününü kutlamaya başladık. Bu çok sevindirici ve bütün Adigeler için çok önemli bir gelişmedir. Bu konu üzerine yazılabilecek azımsanmayacak kadar çok şey var. Yazı dili için çalışmış bilim adamları ve onu geliştiren dev şahsiyetler büyük övgülere layıktırlar. Ben burada farklı bir konudan söz edeceğim:

Günümüzde dil ve edebiyatımız nasıl bir zorlukla karşı karşıyadır?

Diasporada yaşan Adigelerin anadilleri ne durumdadır?

Küreselleşmeye nasıl karşı koyabiliriz?

Herkesçe malum olduğu üzere, diaspora soydaşlarımızın büyük çoğunluğu Türkiye’de yaşamaktadır. Türkiye Avrupa Birliğine girmek için çaba sarf ediyor. Avrupa’nın isteklerinden biride: Türk olmayan (Kürt, Adige vb.) ulusların anadillerinde okuma yazma hakkına sahip olmalarıdır. Türkiye politikacıları Adigelere son yıllarda bazı özgürlük ve haklar vermeyi düşünüyorlar. Bu haklardan biri de ana dilde okuma-yazma, Adige kültür ve tarihinin öğretilmesi için televizyon yayını imkanı sağlanmasıdır.

Bu konuya binaen 2003 yılı Mayıs ayında Kafkasya Derneği (KAF-DER) Ankara’da düzenlenen bilimsel konferansa bizi davet etmişti. (O zamanki Başkanı AGAÇE Muhittin Ünal’dı). Toplantıya Rusya Federasyonu’ndan Prof. Dr. Bleghuej Zulkharin (Adigey), Dr. Biş’o Boris (Kabardey-Balkar) ve Prof. Dr. P’az Gergey (Karaçay-Çerkesya) katıldılar. Bende Karaçay-Çerkesya’nın temsilcisiydim. Suriye, Ürdün ve Hollanda’dan temsilcilerini göndermişlerdi. Görevimiz diaspora Adigelerinin yazı dillerini düzenlemek ve uygun bir alfabe seçmekti. Türkiye’de yaşayan Adigeler Latin alfabesi ile yazmayı seviyorlardı. Çünkü onlar için o daha pratik ve daha kolaydı. Çocuklarının eğitim gördüğü Türkçe ile de uyuşuyordu. Biz Rusya’dan gelenler, Kiril alfabesinde karar kıldık. Suriye ve Ürdün’de bizimle aynı görüşü paylaşıyordu. Böyle olunca, konu üzerine büyük bir tartışma çıktı. Ben Türkiye’de yaşayan Adigelerde politik bir bakışın ön plana çıktığını ve hepimizin Latin alfabesine geçmesi durumunda, anavatanda kalan Adigelerin yaklaşık 100 yıllık edebiyat ve dil birikimlerinin atıl hale geleceğini açıkça ifade ettim.

Biz anavatanda yaşayan Adigeler, bütün alfabeleri inceledik. Alfabeler arasında Rus alfabe düzeninin daha geniş olduğunu kabul ettik. Adigece de birçok ses bulunuyor. Rusça alfabede fazla imla işareti kullanmadan her sese bir karşılık bulunabiliyor yalnız bir tek apostrof dışında. Aynı sesleri birleşik harflerle gösterdiğimiz doğrudur. Alfabemizin en büyük eksikliği de budur. Ancak dünyada birleşik harfler birkaç alfabede kullanılıyor: Almanca’da –Deutch-, Fransızca’da -Renault- sözcüklerinde olduğu gibi. İngilizlerin alfabelerinde kendilerinde garipsedikleri bir durum var. Manchester yazıp Liverpool olarak okuyorlar.

Arapça da bir sese iki farklı yazı şekli kullanıldığı yerler var. Çinlilerin hiyeroglifi kullanışlı mı? Alfabesini sonradan değiştiririm diye dizayn eden Adigelerden başka hiçbir ulus yoktur. Bu tartışmaya bir son vermeliyiz artık.

Türkiye’ye olup bitene dönersek, 2003 yılında biz anlaşma sağlayamayınca, başkası tarafından planlanan iki farklı alfabe yaptık. Biri Latin, öbürü bizim kullandığımız Kiril alfabesi kaynaklı. Sonunda kardeşimiz diasporalılardan kendilerine faydalı olacak kazanımları, mevcut birikimimizi unutmamalarını ve bizim alfabemize karşıtlığı bir politika haline getirmemelerini rica ettik. Aradan 5 yıl kadar zaman geçti. Zaman bizim bakış açımızın daha haklı olduğunu gösterdi. Suriye, Ürdün ve Türkiye’nin bizim alfabemizle eğitim yapma istekleri var. Ancak Türkiye’de yaşayan Adigelerden bazıları hala Latin alfabesini önceleyen mesajlar veriyorlar.

Bir başka sıkıntı şudur. Biz Adigeler 18. yüzyılda küçük bir ulus değildik. Kolay ve kullanışlı bir dilimiz vardı. Bunun göstergesi birkaç diyalektimiz olmasıdır. 1922 yılında birçok insan yazı diline geçtiğinde, bir diyalekti temel alarak, bir yazı dili oluşturabilme imkanı vardı. Ancak bu güzel imkanı elimizden kaçırdık. Bugün iki yazı dilimiz var. Bu ulusu bir birinden daha da uzaklaştırdı. Diasporada yaşayan Adigelerin yazı dillerinin olmadığını söyleyebiliriz. Çoğu anadilini unuttu. Onlar bugün bu konuyu nasıl çözümleyecekler, hangisi alfabeyi seçecekler? Adigey yazı dili mi, yoksa Kabardey yazı dilini mi? Bunda büyütülecek bir şey yok. Dil bilinci oluşmaya başladı. Adigelerin birliğinin özlemini çekenlerde az değil. Gençlerimiz internet ile tanıştılar. Ancak orada birbirlerine İngilizce ya da Latin alfabesiyle yazıyorlar. Bu bizi nereye götürür, bize ne kazandırır?

Küreselleşme güçlü ekonomisi olan devletleri bir araya topladı. Onun yıkıcı etkileri dil alanına kadar ulaşıyor. Bütün dünya okullarında kullanılan diller geriliyor. Kullanılmayan dil çabucak yok oluyor. Bilim adamlarına göre, içinde bunduğumuz yüzyılda dünya üzerindeki dillerinin yarısı kaybolacak. Adigece de bu gruba giriyor. Bundan nasıl kurtulabiliriz? Vatanımızda iki dille yazarsak, karşılıklı anlaşamasak, diaspora Adigeleri de beraber yaşadıkları ulusların içinde asimile olurlarsa, nasıl güvenli bir çıkış yolu bulabiliriz? Biz Adigeler ulusal düşünceye sahip değiliz. Ben bugün dile yönelik bir devrim yapmamız gerektiğini söylemiyorum. Ancak dünya üzerine fasulye taneleri gibi dağılmış bütün Adigelere geleceğe dair bir ümit vermeyi düşünmemiz lazım. Geç olsa da bir tercih yapılması gerek: hangi diyalekt daha kullanışlı, daha öğrenmesi kolay bütün Adigeler açısından? İki yazı dilinden hangisi ile daha çok insan yazıyor? ‘Bölgesel ve kabilesel düşünceyi’ yenemezsek, yok olmamız daha da çabuklaşacaktır. Küreselleşmenin acıması ve ayırımı yok.

Her Adige’nin de ‘senin köyün- benim köyüm’ demeden, dilimiz üzerine çalışması, düşünce şekli ve kültür açısından bir olması gereklidir. Farklı bölgelerde yetişen bitkilerden toplanan usarelerin kovanlarda bala dönüşmesi gibi, bizde diğer ulusların yaptığı gibi anavatanımızda dilimizi, kültürümüzü, ekonomimizi, yaşam şeklimizi geliştirecek imkanları bir araya getirmeliyiz. Bizlerin komşu uluslarımızla ve diasporada yaşayan Adigelerin de yaşadıkları ülkelerin uluslarıyla iyi kötü ayırımı yapmadan uyum içinde yaşaması, ancak geleceğimiz içinde çalışması gerekmektedir. Dünyada Yahudilerden daha dağınık bir ulus yoktur. Ancak onlar ulusal düşünceleriyle bu günlere ulaştılar. 4 bin yıldır ulusal varlıklarını koruyorlar. Bizde birçok olumsuzlukla karşı karşıya kaldık. Ancak bütün ulusu bir araya getirecek güce ve düşünceye bugün hala sahip değiliz. Öyle bir düşüncemiz olsaydı, Adigece’miz böyle bir duruma düşmezdi. Şansımız var ki, bir tek sözcük bizim ihtilaf alanımızın dışında kalıyor ve bizi toparlayıp bir araya getiriyor. O sihirli sözcükte ‘Adige’ sözcüğüdür. ‘Çerkes’ kelimesinde de cesaret verecek olumlu bir anlam yüklü. Dünyada bizi böyle tanıyorlar.

Kabardey adı da bu anlamda etkin ve bilinen bir sözcüktür. Diğer Adige boyları da kendilerini yadsımıyorlar. Bütün bunları bir araya getirecek bizi ulusal düşünceye sahip kılacak en önemli öğe yazı dili birliğini sağlamamızdır. Bu birliktelik her çalışmanın temel dayanağı olacaktır. Yazı dilimiz büyük zahmetlerle oluşturuldu. Bu uğurda birçok Adige ömrünü harcadı. Onun geliştirilmesi, korunması gerekiyor. Zaman ilerledikçe de çözüm yolları azalıyor.