SÖZ / GUŞIE

BRAM Alaattin Bayram
Eğitimci
10 Aralık 2008

Eskiler kelam derlerdi söze. Kelam sözcüğü bildiğiniz gibi Arapça kökenli. Üç sesten oluşuyor: KLM. Kalem kelimesi de aynı köktenmiş gibi gelir insana; ancak kelimelerin kökenleri farklıdır. Başlangıç harfleri zaten aynı seslerden oluşmuyor.

Birinci kelime kef, ikincisi ise kaf harfiyle yazılır. Bu kelimeler her ne kadar akraba gibi gözükseler bile akraba iki kelime değildir. Biri söylenen: Kelam. Diğeri söyleneni yazan: Kalem. Türemiş kelimelerin ortak özelliğidir anlamda anlam akrabası olmak. Ancak her yakın anlamlı kelime de kökende akraba /etimoloji birliği/ olmayabilir. Konumuz bu değil tabi ki. Konumuz kelamın / sözün özüdür. Özü, yani manası. İslam bilgeleri kelamı bilgelikle eş tutmuşlar ve etkisi günümüze kadar gelen Kelam İlmi‘ni meydana getirmişlerdir. Unutulmamalıdır ki söz / kelam kavramı insanlık tarihinde bilim dalı olan kelam ilminden çok daha eskilere kadar uzanmaktadır.

Söz
, ses kombinasyonları değildir elbette. Onda mana olmalı, o manada insan hayat bulmalı, eşya hayat bulmalı, tüm canlılar hayat bulmalıdır. Samimiyet içermelidir. Dahası içten olmalıdır ifadesinin bile yetersiz olduğu bilinmelidir. Zira karnından konuşmak ile kalben konuşmak farklı kavramlardır.

Adige dilinde söz / kelam anlamına gelen iki ayrı kelime vardır. Bu kelimelerin birincisi pselhe / psalhe kelimesidir. Bu kelime de iki ayrı kelimeden oluşmaktadır. İlki pse / псэ kelimesidir. O da can demektir. Dahası psı: ön su, ilk su anlamlarını içerirken pse kelimesinin can anlamına gelmesi canlıların sudan yaratıldığına mı işaret etmektedir? Bu da son derece manidardır.

Yaşayan hiç bir mahlûkun kaybedeceği ondan kıymetli hiç bir şeyi olamaz. Bu dünyada hayatiyet ve varlık can ile başlar ve canın bedenden ayrılması ile dünyadaki varlığı sona erer. Kelimeyi oluşturan ikincisi sözcük ise lhe / лъэ sözcüğüdür ki Türkçe’de bildiğimiz -lık / -luk ekinin anlamını kelimeye kazandırır. Ancak Adıge dilinde lhe bir ek değil başlı başına bir kelimedir. Dahası da var. lhe kelimesi erkeğin çiftleşmesi anlamını da taşır. Ne kadar manidardır değil mi? Söz / kelam anlamına gelen pselhe kelimesi Adige dilinde canlık, canı saklayan, canı çoğaltan, konuşan can, hayat yeri anlamından yola çıkarak terimleşmiştir. Söz, can kadar kıymetli; can kadar korunması, kollanması gereken bir manadır, bir değerdir. Söz varsa insan vardır. Hayat vardır. Söz bitmişse can çıkmış demektir. Söz / psalhe yoksa anlam biter cismaniyet başlar. Söz’ün bittiği andan itibaren devam eden yaşam, insanî değerlerin dışında sürdürülen yaşamdır. Yani şeklen insan, ruhen değil. İnsanda fikir varsa mana ikliminde seslerle bütünleşir Söz olur ve kelimeler hayat bulur.

Adige dilinde bir diğer söz anlamını içeren kelime de guşı’e (guşıIe) / гушы1э dır. Bu kelime de son derece manidardır. Yine iki kelimeden meydana gelmiş birleşik bir kelimedir. Birincisi kalb anlamına gelen gu kelimesidir. İkincisi ise şı’e kelimesidir ki var / mevcud demektir. Öyleyse söz anlamına gelen guşı’e kelimesi de Adıge dilinde kalb var dedirtecek kadar önemlidir. Öyle değil mi ama söz / kelam yürekten olmalı.

Samimi, yalın, net ve manalıdır. Sahibine takdirden öte laf getirmemeli. Unutulmamalıdır ki söz / kelam sahibi olacak olan kişi önce adam olmalı. Böylece konuştuğu zaman kalpten konuşabilsin. “Öyle bir devir gelecek ki konuştukları zaman söyledikleri (boğazını göstererek) buradan aşağı inmeyecek” diyor hazreti peygamber.

Adige / Nart bilgesine sormuşlar. “Eyvah, eyvah! Dünyadaki malını mülkünü kaybettin artık neyin kaldı ki?”

Nart bilgesi tereddütsüz cevap vermiş: “GuşıIe.”

“Artık annen de baban da kalmamış bu dünyada neyin var ki” demişler.

GuşıIe”demiş.

“Hiç kimsen kalmadığı gibi üstelik yaşlandın. Allah geçinden versin ama uzun bir yaşam tükettin. Dünyada senin neyin kalmış ki?” demişler.

Yine aynı cevabı vermiş: “GuşıIe.”

Her ne ile sormuşlarsa hep aynı cevabı vermiş: GuşıIe / söz. Evet söz…

Ayrıca bu dilde düşünce, zekilik, sevinç, üzüntü, ürkütme, şefkat, günah ve benzeri anlamları içeren kelimeler de yine gu kelimesinden birleşerek meydana gelmektedir: Gubzığ, guşIo, gukhaw, guşte, gumacIe, gonah, gupse, gukhan, goeç…

İnsanlık ailesinin içerisinde kim bilir daha kaç tane dilde söz / sözcük kelimelerini bu denli canı ya da kalbi gibi gören millet vardır. Burada şu kadarını belirtmekte yarar vardır: Kelime kelimesi de bunlar kadar güzel tahlile sahiptir. Zira bu kelime de tarihin derinliklerinde aynı dilden belirmiş, insanlığa ve çeşitli dilere mal olmuştur. Bunun, köken bilgisini kapsayan bir çalışma gerektirdiğini biliyoruz.

Günümüzde bu hengamenin, bu toz duman ortamda söyleyecek sözü olan kaç insan vardır acaba. Eğer söylenecek söz’ü olanlar sayıca çok olsalardı, ya da en azından dünyaya egemen olsalardı, şu yer küresinde, bu kadar savaşlar olmaz, bunca maddi zarar ziyan olamaz ve bunca can (insan ve diğer canlılar) telef olmazdı. Çünkü söz / kelam bilgilerin bilgesi, kelimelerin güçlüsü, kitapların hâkimi, emirlerin amiri ve barınakların barınağı, kalesidir. Dolayısıyla söz eşref-i mahlûkattır. “GuşıIer psewelhe şxo / гушы1эр псэолъэшхо / söz büyük hayatiyettir, yaşam kaynağıdır.” der Adige bilgesi. Dolayısı ile söz kalbin hükmettiği bir yaşam tarzıdır. Bu Adige toplumunda gu / kalp hâkimiyeti olduğu için olsa gerek tarih boyu hiçbir topluma saldırmamışlar, tam aksine hep savunma savaşı yapmışlardır.

Söz‘ü olmayan önce konuşur, yine konuşur, sonra konuşur. O hep konuşur. Bazen konuşuyormuş gibi yapar. Konuştuğunu sanır. Yani hep lakırdı… lakırdı… Beceremeyip etkin olamayınca da slogan atar. Olmayınca saldırmaya kalkar; saldırır. Olmadık cinayet işler sonra da kusurlarına ince kılıflar bulur ve saldırarak savunmaya çalışır. Saldırır, saldırır, saldırır… Çünkü söyleyeceği söz’ü yoktur. Söz söyleme mecali de yoktur.

“Söz ola kese başı, söz ola kestire başı.” gibi ifadelerde her ne kadar sözün gücü vurgulanmak istenmişse de hep Söz’ün egemen olmadığı gerçeğini saklar. Çünkü başı kesende, başı kestirende aslında Söz değil, Söz sahibi de değildir. Başı kesen de, başı kestiren de hiç söyleyecek Söz’ü olmayan zorbadır.

Söz‘ü olana gelince, O ne baş keser nede baş kestirtir. Bunun tersi durum gücün düşünceye egemen olduğu durumlarda görülür. Yani demir’in hikmet’e egemen olduğu durumlarda demek istiyorum. Bu, insanlık tarihinde de hep görülmüştür. Çünkü Söz / kelam insanlık tarihinde hemen hiç egemen olmamıştır. Kalpten geleni kast ediyorum; boğazdan aşağı inmemiş lakırdıyı değil.

Söz’ü ancak söz keser. Söz’ü olmayan da baş keser.

Söz’ü olan az söyler, kalpten söyler; onu da bazen söyler.