SOSYAL MEDYA “CENAZE EVİ” NE DÖNDÜ

YEMUZ Nevzat Tarakçı

Sosyal medyada karşımıza çıkan “An itibariyle babamı kaybettik!” ya da “Şu an sevgili annemi cennete uğurluyoruz!” gibi ifadeler sizce doğru mu?
Ya “Babasının tabutu ile cami avlusunda ‘selfi’ çekip sosyal medyaya koyan ve ‘Babamı son yolcuğuna uğurluyoruz!’ cümlesi ile ilgili camiden bildirim yollayanlar” a ne dersiniz?
Bunun adına “internetin kolaylıklarına uyum sağlamak” denilebilir mi?
Siz, bu ifade ve davranışları yadırgıyor musunuz?
Çok güzel hareket değil bunlar, diyor musunuz?
Yoksa “Çağın gereği budur, olabilir!” mi diyorsunuz?

TAZİYELER FACEBOOK’TA DUALAR YOUTUBE’DE
Zaman ne kadar da değişti, değişiyor.
Yoksa “Taziyeleri ‘Twitter’ den,  ‘Facebook’ tan alıp duayı ‘Youtube’ den okur hale mi geldik?”
Bilmem ki şöyle de söylenebilir mi?
Her hareket ve durumunu sosyal medyada cömertçe paylaşan kişilerin “ölüm gibi hayatın en katı gerçeğini” paylaşmasında, bu acıyı eşe, dosta, arkadaşa duyurmasında ne sakınca olabilir ki?

MASKE, MESAFE HİJYEN ve ÖLÜM
Çevre bilincinden yoksun halde doğayı hırpalayan insanoğlu şimdilerde çaresizlik içinde hastalıklarla boğuşuyor.
Çözüm bulamıyoruz!
Ölüyoruz, yok etmeye çalıştığımız doğaya gömülüyoruz!
Kıvranıyoruz, peşi sıra acılar yaşıyoruz.
Son dönemde her yanımız ölüm haberleriyle dolu.
Sosyal medya cenaze evi gibi.
Her yeni mesaj yüreğimizi hoplatıyor.

Korkudan telefona bakamıyoruz.

TEK GÜNDEM ÖLÜM!
Ülkenin şaşmaz gündemi, “maske, mesafe, hijyen” ve ÖLÜM…
Acılarla iç içe bir “yaprak dökümü” mevsimi yaşıyoruz
Bu denli çaresizliğin, bu kadar yoğun acının bir arada olduğu bir dönem yaşadık mı, bilmiyorum!

ÖLÜM GERÇEĞİNE UYANDIK
Sevenler,
Sevilenler.
Sevgililer,
En değerliler,
En kıymetliler bir bir gidiyor.
Hasta ziyareti yapamadığımız gibi çoğu zaman onları son yolculuklarına da uğurlayamıyoruz.
Onları bu veda programında dahi yalnız bırakıyoruz.
Mezarlarına bir avuç toprak serpemiyoruz.
Olan biteni, bir yabancı gibi uzaktan izliyor, kahroluyoruz!

“HAYATIMIZ SOSYAL AĞLARA SIKIŞIP KALDI”
İlgi bekleyen, ilgi açlığı çeken bir toplumda ilgi çekmek için neler neler yapılmıyor ki?
Düşünün, annesi, babası veya kardeşini kaybetmiş, daha saatler geçmemiş ama bir bakıyorsunuz nasıl vakit ve güç bulmuşsa ölüsünün fotoğrafını sosyal medyada paylaşmış ve takipçilerinden dua istiyor.
Daha da garibi, henüz cenaze defnedilmeden taziye yorumlarını kabul etmiş, takipçilerine sıcacık teşekkür mesajları göndermiş.
Ve defin sonrası mezar başında hüzünlü bir fotoğraf!

ÇAĞIN GEREĞİ BU MU?
Bilmem ki belki bu da normaldir, belki bu da çağın gereğidir!
Yoksa bu kişiler acı hissetmiyor, acı çekmiyor mu?
Ya da “Sosyal medya, en kısa zamanda en yoğun kitleye ulaşmamızı sağlayan en önemli araçsa bu kolaylıktan neden faydalanmayalım?” gibi mi düşünüyorlardır?
Değil mi ki “İnsan gerçekten sevdiği birini kaybederse ne Facebook’a girmek gelir aklına, ne de çektiği acıyı afişe etmek!”
Hatta “İnsan böyle durumlarda ilk birkaç gün, nefes alacak vakit bile bulamaz; cenazeydi, taziyeydi…
Dahası “Bu kadar acı çekerken o kadar şeyle uğraşmak daha fazla acıtır insanı!”
“Sevdiğini kaybetmenin acısı, yemeden içmeden keser insanı. Normal hayata dönmek zaman alır. İşe bile zoraki gidersin ilerleyen günlerde.”
Kim ne derse desin, “Kayıplarını bile Facebook malzemesi yapan insanları hiç anlayamayacak, yapılanları hep samimiyetsizlik olarak algılayacak” pek çok insan var kanaatimce.

İŞ İŞTEN GEÇTİ Mİ?
Elbette iş işten geçmedi daha!
Yaşananlardan ders almak ve akıllanmak şartıyla.
Dün kıymetini bilmediğimiz, bugün kısmen de olsa önemini anladığımız değerlere sıkı sıkaya sarılmak şartıyla.
Yanlışlarımızdan vaz geçtiğimiz sağlıklı ve huzurlu günlerde, paylaşmayı öğrenerek, çevremize daha fazla saygı duyarak, insanî değerlerle bezenmiş bir dünyada barış ve huzur içinde yaşamak temennisiyle.